18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 5 Eylül 2016 haber 6 EDİTÖR: TAMER KAYAŞ Tutuklu dilbilimci ‘Barıs cabalarımNecmiye Alpay cezaevinden sorularımızı suC sayıldı’yanıtladı Kendi rızası ile geldiği İstanbul Adliyesi’nden ‘kaçma şüphesi var’ denilip tutuk lanarak çıkan Özgür Gündem Ga zetesi Yayın Danışma Kurulu üye si dilbilimci, yazar Necmiye Alpay, kendini tutuklayan hâkimin barış çabalarını suç saydığını söyledi. Kapatılan Özgür Gündem Gazetesi’nin Yayın Danışma Kurulu üyesi olduğu için ör güt üyeliği iddiasıy la geçtiğimiz günler de tutuklanan dil CANAN COŞKUN bilimci, yazar Necmiye Alpay cezae vinden sorularımı zı yanıtladı. Alpay’ı tutuklayan İs tanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği ka rarında ileride yapılacak yargıla ma sonunda verilebilecek muhte mel ceza miktarını gözönünde bu lundurduğunu savunarak Alpay’ın serbest kalması halinde kaçaca ğını ileri sürmüştü. Delil toplama işleminin sürdüğünü kaydeden hâkimlik, Alpay’ın delilleri karar tabileceğini, soruşturmaya konu eylemleri yeniden gerçekleştirebi Necmiye Alpay PORTRE 12 Eylül’de de cezaevinde kalmıştı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olan Necmiye Alpay doktorasını Paris Nanterre Üniversitesi’nde uluslararası iktisat alanında yaptı. Kısa süreli öğretim üyelikleri dışında, çevirmen, dil danışmanı ve yazar olarak çalışan Alpay, 20012011 yılları arasında Radikal gazetesinde yazdı. Mart 2008 tarihinde Milliyet gazetesinin aylık Kitap ekinde başladığı şiir konulu yazılarını sürdürüyor. Dilbilimci Alpay 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası 35 yaşındayken girdiği Mamak Cezaevi’nde 3 yıl kalmıştı. leceğini savunmuştu. Alpay geçtiğimiz günlerde kendi siyle aynı gerekçelerle tutuklanan yazar Aslı Erdoğan ile aynı koğuşta olduğunu belirterek, “Cezaevi, tecrit koşulları Aslı’nın mücadelesi sayesinde daha iyiydi. Cezaevinde hak kullanımlarında gerileme var. Görüşler daha kısıtlı” diyor ve ekliyor, “Aslı, görüşmemize sevindi ama tutuklanmaya sevinmedi.” Haksızlık duygusu Gazetecilerin adliyede uğrak yerlerinden olan Basın Suçları Soruşturma Bürosu önünde henüz tutuklanmadan konuşma fırsatı bulduğum Alpay, tutuklamalara gerekçe gösterilen gazetenin Yayın Danışma Kurulu ile ilgili “sembolik ve bir kez bile toplanmayan bir kurul” demişti. Alpay bu gerekçeyle tutuklanmış olmasını ise “Haksızlığa uğramışlık duygusu” olarak değerlendiriyor. ‘Barış çabası’ Alpay’ı tutuklayan İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği kararında Alpay’ın serbest kalması halinde sözkonusu eylemleri tekrarlayabileceğini öne sürmüştü. “Bir dilbilimci olarak tekrarlamanızdan korktukları eylemler neler olabilir” diye sorduğumuz Alpay, “Yargıç barış çabalarımı suç sayıyor olabilir diyeceğim ama bu da akla aykırı” diye cevaplandırıyor sorumuzu. Olağanlaşan hal Kendini tutuklamaya sevk eden Basın Suçları Bürosu savcılarından Umut Tepe’ye ifadesinde “Terör ve şiddet olmasın diye hep çabaladım” diyen Alpay, Dünya Barış Günü’nde tutukluluğunun ilk gününü yaşıyordu. Alpay, Dünya Barış Günü’ne tutuklu olarak girmesini ise “Ülkemizin neredeyse olağanlaşan hali” olarak değerlendiriyor. l İSTANBUL Suriye: Ucu bucağı belli değilse, bataklıktayız... Onlarca silahlıcihatçı örgütün, Rusya’nın, ABD’nin ve himayesindeki PKK uzantılı PYD’nin, IŞİD’in ve tabii Suriye Ordusu’nun ve uçakların cirit attığı Suriye’ye ikinci bir cephe açtı TSK. Buna Suriye’de amaçlanan hedeflere ulaşmak için askeri zorunluluk da dersiniz... Zaten baştan planlanmıştı, şimdi gerekli oldu da. Veya savaş batağı içinde çok yönlü planların sahada uygulamaya konduğu Suriye’ye askeri müdahale, koşullar biraz değişince zorluklarla karşılaşabilir. Veya, ikinci cephe, üçüncü cephe açılmasını da dayatabilir. Tabii, sınırına yakın askeri operasyon yapmanın nispi kolaylığı yanında, uzaklaştıkça ve daha büyük bir sahaya yönelik operasyon yapmak durumunda kalırsan, yeni askeri kuvvetlerle, toptüfek, uçakla iyice savaşın içine girersin. Bakmışsın ki bir ordun ora ğini ve ülke bütünlüğüne yönelik ciddi dış destekli bir tehlikeyi önleyici davranma hakkına sahiptir, diyelim. IŞİD ve PKK... Güneydoğu’yu ele geçirmek için terör estiren PKK, bu kez beraber olduğu Suriye PYD ve silahlı örgütü YPG’nin tüm bölge sınırımızda (PYDPKK koridoru) bir devletçik kurduğunu düşünelim. Bu durumda, Güneydoğu, Doğu Anadolu ve belki de tüm Türkiye’de daha büyük bir terörün de arka cephesi oluşmuş olur. Türkiye’nin sınır güvenliğinin dışında, iktidarın siyasi ve askeri hedefi var mı? En azından düşünce temelinde var olduğunu görüyoruz. Kalın’ın yazısında şu cümle hiç tartışma konusu yapılmadı: Fırat Kalkanı Harekâtı, ılımlı Suriye muhalefetinin (Yani ÖSO’nun) yeterli desteği görmesi halinde, hem DAEŞ hem de Esad rejimi ile savaşabileceğini ve Suriye’yi da.. pek çok cephede sava terörden temizleyebileceği Sosyolog Mustafa Eren ve Berivan Korkut’la cezaevlerini konuştuk ‘Toplumsal ortam zehirlendi’ Biribiriyle destek temasıyla çalışan Ceza İnfaz Sistemin de Sivil Toplum Derneği (CİSST) 2006’da, Türkiye Hapishane Çalış maları Merkezi (TCPS) 2012’de ku ruldu. Amaçları cezaevlerini aka deminin birikimiyle ele almak, ad li ve siyasi mahpusluğa hak temel li bir bakış açısıyla yaklaşmaktı. Bu pek nadir yapılıyor Türkiye’de. Engelli, kadın, çocuk, LGBTİ gibi “dezavan tajlı” grupların cezaevi koşul larına odaklan dılar, raporlar yayımladılar. PÖınğaürnç İki yıldır izin verilmeyen cezaevi ziyaret leri dışında te mel bilgi ağlarını, ilgili kurumlara bilgi edinme hakkı çerçevesindeki başvuruları ve tutuklu/hükümlüle rin mektupları oluşturuyor. Yapısal değişiklik TCPS’nin kurucularından sosyolog Mustafa Eren, meseleyi 90’lardan beri süren yapısal değişiklik üzerinden çarpıcı tespitlerle anlattı. l Hükümetin cezaevleri politikasını uzun süredir takip ediyorsunuz, 15 Temmuz sonrasını bu gidişatta nerede görmek gerekli? Politikalarda temel değişiklikler olmasa da sayılar ciddi şekilde arttı. Bugünü anlamak için hapishanelere ilişkin 10 yılı aşan bir yöne okulun bile kampus içinde olduğu, cezalandırma üzerinden yaratılmış 20 bin kişilik bir kent. 90’lı yıllarda 600’e yakın hapishane vardı, şu an 361 ama tutuklu, hükümlü sayısı üç katına çıkmış. l Hem ekonomik hem toplumsal açıdan yeni olan bu oluşumları sadece suçceza üzerinden açıklamak mümkün değildir herhalde. Aynı zamanda bir “sektörden” söz ediyoruz. 2005’ten sonra dramatik şekilde artan mahpus sayısını siz nasıl gerekçelendiriyorsunuz? Suçla daha etkin mücadele edildiğinden, bilişim suçları gibi yeni suçların ortaya çıkmasından ve infaz yasasındaki değişiklikten söz ediyorlar. Ama bunların hiçbiri üç katı açıklamıyor. Burada bir toplumsal mühendislik, biz fanilerin dışarıdan göremediği bir işleyiş var. Bu yılın başında dört yıl içinde 165 yeni hapishanenin yapılacağı da açıklandı. Yani mahpus sa Vedat ARIK yının 300 binlere ulaşması öngörülüyor. Bu öngörü neye dayanıyor meçhul. Darbe girişimi sonrası 27 bin kişi tutuklandı, bu çok ciddi bir rakam. l Yeni gelecek tutuklulara yer açılacağı izlenimi uyandıran bu son OHAL tahliyelerine af demekle dememek neleri değiştirir? Tahliyeler özel aftır Af dediğinizde eşitlik ilkesini ihlal üzerinden başvuru gerçekleşebilir. 1990’da bu olmuştu; AYM ihlal kararı vermişti. Daha sonraki Rahşan Affı olarak bilinen afta ise AYM ihlal görmemişti. Af dediğinizde toplumsal karşılığı ve izleyecek hukuki süreç başka türlü olacağından infaz yasasında değişiklik yapıldığını söylemeyi tercih ediyorlar. Hukuk terminolojisi açısından bu özel aftır. l Bu uygulamanın darbe sonrası tutuklanan ya da tutuklanması planlananların salıverilen lerden daha suçlu olduğuna dair bir kanı oluşturduğunu, bunun da masumiyet karinesinin ihlali olduğunu söylemişsiniz. Bu kanı nelere yol açar? Türkiye’nin toplumsal ortamı zehirlenmiş durumda. İnsanları sokağa çağırıp orada kalmalarını istediğinde ve darbe girişimi sırasında bazı askerlerin sivil askerler tarafından öldürüldüğü bu kadar gündeme gelmişken, insanlara bitakım şeyleri yapabilme ehliyetini vermiş oluyorsunuz. Bu ehliyete zaten sahip olanlar da o zaman daha pervasız olabiliyor. Nazi döneminde mahkemeye çıkarılanlara neden bunu yaptıkları sorulduğunda “Yapabiliyorduk çünkü” cevabını veriyorlardı. Resmi olarak, KHK’lerle de “Yapabilirsin” dediğinde bir psikolojik, sosyolojik ortam yaratıyorsunuz. Muhalif olanların dediğini tartmaya başlaması toplumsal ortamın zehirlendiğinin göstergesidir. l Alanınız da sosyoloji olduğundan önemli, bu zehirlenmenin bir sonraki evresi nedir? Geçmişte bu tür girişimler paramiliter güçlerin oluşmasına ve bunların sokağa hâkim olmasına yol açabildi. Buradan çıkmanın tek yolu toplumsal konsensüs ve bu yönde adım hiç göremiyoruz. Darbeciler için hainler mezarlığı kurulabilmesi fütüristik bir şeydir, nasıl bir kafa bunu tahayyül edebilir? Bu, söz ettiğim zehrin nasıl yayıldığının göstergesi. şıyorsun... Ülke içinde 48 saatte 27 şehit verecek duruma gelen PKK terörüne karşı sürdürülen bir iç savaşın yanında, dış savaştan da tabutlar içinde mehmetçikleri mezarlarına yolcu etmeye başlamışız. Umarız böyle bir şey olmaz.. hepsi gittikleri gibi sapasağlam geri dönerler. Ama savaş bu! Kafadan mı uyduruyorum? Hayır, askeri operasyonun kamuya açıklanmış bir hedefi, sınırı, süresi konusunda bir bilgi yok. Var da, tatmin edici değil. Bir öngörüde bulunmak mümkün değil. Elimizde örneğin Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın Sabah Daily’de yayımlanmış yazısı var. Orada diyor ki: “Operasyon, DAEŞ (yani IŞİD) ve YPG de dahil olmak üzere tüm terör örgütlerini Türkiye’nin sınırlarından temizlemektir. Öte yandan daha önce yapılan anlaşmaya göre Münbiç’i terk etmesi ve Fırat nehrinin doğusuna çekilmesi gereken PYD ve silahlı kanadı YPG, DAEŞ tarafından bırakılan bölgeleri kontrol altına almak ve daha çok toprak kazanmak çabasındadır. Suriye’nin toprak bütünlüğünü PKK propagandası ve Batı’daki destekçilerine karşı koruyan Türkiye, hiçbir zaman PKK tarafından kontrol edilen bir devletçiğin sınırlarında kurulmasına izin vermeyecektir.” Kalın’ın konuşmasındaki bam teli Peki, Türkiye sınır güvenli ni gösteriyor. Bu ne demek şimdi? Kalın, sıradan bir kimse değil. Cumhurbaşkanı’nın en yakını. RTE’nin sözcüsü. Beştepe’nin düşüncelerini açıklayan insan. Yazısındaki bu cümle, RTE’nin düşüncelerini yansıtıyor diyebiliriz. Kalın en azından askeri operasyonun amaç ve hedefleri üzerine tartışmalarda, görüşmelerde ve konan hedeflerde, en azından böyle bir stratejik hedefin de yan cepte tutulduğunu gösteriyor. Dikkat edin: a) ÖSO aynı zamanda Esad rejimi ile savaşabilir ve Suriye’yi terörden (tabii ki Esad teröründen de!) temizleyebilir! Hani koşulda? “Yeterli desteği görmesi halinde.” ÖSO’ya bu desteği kim veriyor? Türkiye, TSK. Kalın, açıklık getirmeli Saray, en zor durumda kabul edebileceği Esad ile el sıkışmaktan nefret ediyor. Bu nedenle ÖSO’yu Esad’ı da yıkabilecek bir güç olarak görüyor. Veya en azından ABD’ye böyle bir hedef gösteriyor. Saray’ın bugüne kadarki Suriye politikasının batmasından ve bunun nedenlerinden hiç ders almadığı görülüyor. Rusya’yı, İran’ı zerre takmıyor. Suriye’nin ilerleyişinden de adeta endişe içinde. TSK destekli ÖSO, Suriye güçleriyle çatışmayı göze alır mı? Kalın ne demek istiyor? Bu cümlesine açıklık getirmeli... Veya kendisine bu cümlesi sorulmalı. Yazının başlığı, haksız mı? limden söz etmek gerekli. Yüksek lisans tezimde de bu konuyu ele almış, Osmanlı’dan bugüne hapishanelerin tarihini üçe ayırmıştım. Üçüncü dönemde özellikle 1980 40 bin işçi mahpus var 15 Temmuz sonrası koşullar değişti sonrası hem politik, hem mimari, hem yasalar açısıdan hapishaneler ciddi anlamda değişti. 80’e kadar koğuş tarzı hapishaneler gündemdeydi, sonra oda sistemine geçiş başladı. 84’te bir yasa değişikliğiyle terör nedeniyle tutuklu ve hükümlü olanlar cezalarını 13 kişilik yerlerde çekerler denilerek F tipi hapishanelerin zemini atıldı. Mustafa Eren: “Çok görülmüyor ama hapishanelerdeki işçi/çalıştırılan mahpus sayısı 40 binin üzerinde. Devlet dairelerin eşyaları, askeriyenin kıyafetleri, bazı belediyelerin temizlik işçilerinin kıyafetleri yıllardır hapishanelerde üretilirdi ama sayı çok arttı. Mahpus sayısının artışının gerekçelerinden biri gö ruz artık. Birkaç binlerden 40 bine getirmek ciddi bir yapısal dönüşüm demektir. 2010 tarihli bir yasa değişikliğiyle artık özel firmalar da hapishanelerde kendi atölyesini açabiliyor. Herhangi bir ihale sürecine girmeden, hapishane müdürüyle anlaşıp günde 1011 liraya işçi çalıştırabiliyorsunuz. 2014’teki ziyaretleri Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi’nden Berivan Korkut, hasta tutuklu ve hükümlüler üzerine yoğunlaşmış bir sosyolog. Bu yıl marttan itibaren cezaevlerinden gelen mektupların değiştiğini anlatıyor öncelikle. Martta ne genelge, ne KHK, ne yönetmelik olan “uygulamaya yönelik bir yazı”yla cezaevi koşullarını değiştiğini söylüyor. Batı’ya gönderildiğini aktarıyor. Sincan Cezaevi tamamen boşaldı, İzmir Kürkçüler’in de boşaltılmasına dair duyumlar da gündemde. Darbe girişimi nedeniyle tutuklananların, diğer tutuklu ve hükümlülerle temas etmemesine özen gösterildiğini aktarıyor.” Sevkler sırasında çıplak arama neredeyse rutinleşmiş bir uy me. İzmir Ödemiş’ten gelen toplu mektup, vahşice hislerle yapılmış bir saldırı anlatıyor. Bir eski mahpus, darbe nedeniyle tutuklananlara içeride yoğun baskı olduğu, sabahakşam bağırış sesleri geldiği tanıklığını aktarmış. Siyasi mahpuslar bu durumu protesto ettiğinde infaz memurları gelip “Bunlar sizin de düşmanınız, niye bunlara sahip çıkı Gündelik hayatta askeri nizamın rülecek bir yapıdan söz ediyo mizde biz de bildik bir kargo fir Milletvekilleri dahi bu metnin aslına gulama. Ters kelepçe, copla dövül yorsunuz” demişler. dayatıldığı bir süreç başladı. masının montlarının, bir otel zin sahip değil; onlar başvurularına al Başvurularla belli sorunları çözül l Cezaevlerinin militerleş cirinin kullanat terliklerinin üre dıkları cevaplar üzerinden 15 mad müş hasta mahpusların kazandığı mesi küresel bir eğilimdi diye tildiğine tanık olmuştuk. Özel fir desini çıkartabilmişler. Çekpas (te haklar OHAL sürecinde sıfırlanmış. bilir miyiz? malar için çalışan mahpus sa mizlik aleti) saplarının 50 santime Düzenli tedaviye ihtiyacı olanlar bu Tabii ki, bize 2000’lerde gelen yısı henüz 2 bin civarında, ama indirilmesi, her yedi kişiye bir kova süreçte en fazla etkilenenler. Ad hücre tipi, F tipi hapishaneler, Baader Meinof’la birlikte Almanya’da 70’lerde vardı. Toplumsal hareketliliği bastırmak için kullanılan yöntemlerden biriydi bu; Türkiye’de de aynı gerekçe kullanıldı. Hayata Dönüş, Buca, Ümraniye, Ulucanlar, Diyarbakır; 952000 arası tekil ve çok vahşi saldırıların yaşandığı bir dönemdi. Silivri’de 11 hapishane, 10 binin üzerinde mahpus, 10 bin kadar da personel ve ailesi var. Cami, hastane, personelin çocuklarının gittiği Mustafa Eren bir yönelimi gösteriyor. Mahpuslar çalışmak istiyor çünkü maddi olanağı bulunmayan çok. Günde beş liraya başkalarının çamaşırlarını yıkayanlar var. Mektup göndermek için bile para lazım. Diğer yandan açık hapishanelerde çalışmayı reddettiğinde disiplin cezası alabiliyorsun, kapalıya gönderilebilirsin. Bu açıdan çalışmak zorunlu; anayasaya göre angarya yasağının da dışında. Bu emek sömürüsünün gündeme gelmesi gerekli.” verilmesi gibi gündelik hayat kısıtlamaları getirilmiş. 15 kitaptan fazlası, belli bir uzunluktan fazla çamaşır ipi, boş yoğurt kapları yasak. “Düzenli yazıştığımız mahpuslar bile bize yazmıyorsa, demek gerçekten sorun var” diyor. Korkut manzarayı şöyle özetliyor: “15 Temmuz sonrası ilk üç gün tüm avukat görüşmeleri engellendi. Sadece siyasileri değil, adlileri de içeren, mantığı anlaşılmayan sevkler söz konusu. Kürt tutuklu ve hükümlülerin ailelerinden uzağa Berivan Korkut li mahpusların çok kalabalık koğuşlarda tutulması ciddi bir hijyen sorununu işaret ediyor. Şu an cezaevlerine girebilen “sivil” kurumlar sadece Cezaevi İzleme Kurulları ve İl İnsan Hakları Kurulları. Bir hasta mahpus altı ay önce gelen aynı heyetin tavırlarının dahi değiştiğini ifade etmiş. Gayet insani yaklaşan kişilerin 15 Temmuz’dan sonra ayakta ifade vermeye zorladığını, neredeyse askeri nizam dayattığını ve çok sert tavırlar gösterdiklerini aktarmış. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle