18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 26 Eylül 2016 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ ‘OVP beklenmeliydi’ ekonomi 9 Maliye Bakanı Ağbal Moody’s’in not indirimini yorumladı: Kırılganlık oluşturan konuların olduğu doğru. Ancak Orta Vadeli Programı beklememek haksızlık Maliye Bakanı Naci Ağbal aradı. “Moody’s’in Söylemedikleri” başlıklı dünkü yazımda, Ağbal’ın Kocaeli Sanayi Odası’nda yaptığı sunumda, ülkenin en yakıcı meselesi olan demokrasi ve adaletin, “Gündemdeki Reform” başlığıyla son sayfaya atılmasını eleştirmiştim. Konu konuyu açtı. Ekonomi muhabirliği yıllarımdan tanıştığımız Bakan Ağbal ile bu eleştirimi de içine alan uzunca bir telefon sohbeti gerçekleştirdik. Ağbal, Moody’s açıklamasında vurgulanan “kırılganlık”ların bir kısmının doğru olduğunu söylüyor, ancak yakında kamuoyu ile paylaşacakları Orta Vadeli Program’ı (OVP) beklemesi mümkünken bunun yapılmamasını Türkiye’ye haksızlık olarak değerlendiriyor. ‘Hazırlığımızı biliyordu’ “Bardağın dolu kısmı görülmemiş” diyen Ağbal, not düşürme kararının, Türkiye koşulları açısından, teknik yorumunu şöyle yaptı: Moody’s’in ortaya koyduğu konular, hükümet olarak zaten yapmak istediklerimiz. Yapısal reformları artırarak sürdüreceğiz. Kırılganlık oluşturan konuların olduğu doğru. Bunun tedbirlerini alacağız. Ama Moody’s yaklaşımında katılmadığım hususlar var. Biriki hafta içinde açıklayacağımız OVP, hem üç yılda yapacaklarımıza dair perspektif, hem yapısal reformlar konusunda program içerecek. Moody’s bunu biliyor. İki gün önce açıklama yapmış, “15 Temmuz sonrası kırılganlıklar giderildi. Uzun vadeli sorunlar masada” demiş, olumlu beklenti oluşturmuş. Ve ortaya bu perspektifi koyacak bir hazırlık olduğunu da biliyor. Normalde ‘Korkmadan başvursunlar’ Naci Ağbal Maliye Bakanı Naci Ağbal, FETÖ terör örgütüyle mücadelede, kendisinin konum olarak işin ekonomiyle ilgili kısmında olduğunu, şirketlerle ilgili soruşturmalarda yanlış uygulamalar olmaması konusunda talimatlar verdiğini söyledi. Ağbal’a, OHAL rejimi uygulamaları kapsamında ülkenin tamamından hak ihlalleri şikâyetleri yükseldiğini, 30 güne uzatılan gözaltı süresinde işkence tanıklıkları olduğunu, soruşturmasız ihraçların can yaktığını, tutuklu meslektaşlarımıza cezaevlerinde ilaç verilmediğini anımsattım. Şunları söyledi: “Demokrasinin güçlendirilmesi uzun soluklu bir iş. Bundan hepimiz yararlı çıkarız. Biz bu OHAL’i vatandaşa karşı yapmadık. Amacıyla uyuşmayan uygulamalar, haksızlığa uğrayanlar varsa herkes konuşsun, dile getirsin. Bir kişinin kılına zarar gelmesin. Biz sahip çıkarız. Başvurulacak merciler bellidir. Valilikler kriz merkezleri oluşturdu. Vatandaşlar korkmasın, çekinmesin, bu merkezlere başvursun. En titiz şekilde değerlendireceğiz. Sayın Başbakan’ın talimatıyla Ankara’ya çağrıldı. Başvurular alındı. Yanlışları gündeme getirmeniz güzel. Eleştiriden rahatsız olmamak gerekiyor.” bunu beklemesi gerekir, çünkü zorlayacak bir faktör yok. Eğer buradaki tablo inandırıcı olmazsa, o zaman çıkıp inandırıcılığı yok diyebilirdi. Ama beklemeden böyle bir açıklama yapmak, Türkiye’ye haksızlık. ‘En kötü senaryo’ Moody’s’in yaptığı, en kötü senaryo. Yani global ekonomik koşullarda, şok yaşanacak. Bu o kadar derin bir şok olacak ki, Türkiye’ye finansman akışı duracak! Oysa Moody’s’den önce Fed açıklama yaptı. “Aralıkta muhtemel bir faiz artışı olabilir” dediğinde, bu zaten piyasalarca satın alınmıştı. Ayrıca Fed, faiz artırım sıklığını azaltacağını da söyledi. Bu aslında gelişmekte olan ülkeler açısından belirsizliği azaltan bir faktör. Bizim açımızdan en kritik nokta faiz artırma sıklığı. Dolayısıyla Türkiye açısından orta vadede, Fed’in kararlarına bağlı bir şok riski yok. Diğer kırılganlık noktası, pet rol fiyatlarında olabilir. Orada orta vadeli beklenti, 50 dolar civarında süreceği. Yani bir şok gelmeyecek. Geleceğe dönük global beklenti, çok iyi olmasa da ılımlı. Dışarıdaki beklentiler açısından Türkiye’de şok oluşturacak bir görünüm yok. En büyük dış ticaret ortağımız AB’de iç talep büyüyor. Bundan en fazla Türkiye faydalanıyor. Kur riski üzerinden şok ihtimali yok. Türkiye’nin cari işlemler açığının, benzer durumdaki ülkelere göre yukarıda olduğu söylenebilir ama 2013 seviyesinin altında. ‘Gayreti takdir edebilirdi’ Yani ancak uluslararası kırılganlığa bağlı olarak finansman kanalında bir risk oluşursa, o fiyatlamaya yansır. Bugün sağladığınız dışarıdaki finansmanın maliyeti artar. Bu maliyet artışına vurgu yapmak başka bir şey, Türkiye’nin uzun vadeli görünümünü negatife çekip onun üzerinden not indirimi yapmak başka bir şey. Bardağın dolu tarafı görülmemiş. Geleceğe dönük beklentiler, piyasadaki ortalama beklentiden daha kötü tutulmuş. ‘Reformlar sürecek’ Dolayısıyla kendimizi nasıl görüyoruz? Bize düşen, bu konuda ülkenin uzun vadeli büyüme trendini daha da kuvvet lendirecek; başta demokrasi ve hukuk devleti olmak üzere, bütün yapısal reformları sürdürmek lazım. Yatırım ortamının iyileştirilmesi konusunda somut adımlar atmak lazım. Piyasalar reform bekliyor. Biz bu vizyona sahibiz. Mesela Avrupa’daki banka bilançolarında hâlâ kırılganlıklar var, üzerine gidilmiyor. Ama Türkiye’de yapısal reformlara dair irade var. Moody’s, bu gayreti takdir etmeyi seçebilirdi. 1. sınıf demokrasi Maliye Bakanı Ağbal, aramasına vesile oluşturan, “demokrasi ve adalet”e dair eleştirimle ilgili olarak bu konuya çok önem verdiklerini söyledi. 15 Temmuz gecesini şöyle anlattı: “O gece saat 10’da bakanlıkta arkadaşlarımla ertesi günkü Ekonomik Koordinasyon Kurulu toplantısına çalışıyordum. Yatırımın, üretimin önünü açacak paket için. O toplantı belki 2’ye kadar sürecekti. Bir anda bina üzerinde uçaklar uçuyor, tanklar Meclis’e gidiyor. Bakanlığın önünden özel güvenliğin silahları alınıyor. O gece o irade ortaya konulmasaydı, sadece Ak Parti’ye sempati duyanlar değil, hepimiz mağdur olacaktık. Şimdi biz demokrasinin olmadığı bir yerde, bireyin, müteşebbisin kim olursa olsun hiçbir şekilde, birinci sınıf ülke olamayacağımızı biliyoruz. Demokrasinin hem kurumsal hem de özümsenmiş biçimde yerleşmesini kalpten istiyoruz. Bir taraftan bunu istiyoruz, bir taraftan da çözmek için OHAL ilanı gerekiyor denilen alanda geçici düzenlemeler, genel perspektifle tezat oluşturabiliyor. İster istemez birey haklarının sınırlandırılması gündeme gelebiliyor. Hep beraber konuşarak çözmemiz lazım.” Reform zamanı Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Türkiye’yi izlemeye alması haberiyle çoktandır baskı gören Türk Lirası varlıkların bu kararın ardından bir miktar daha baskı görmesi bekleniyor. Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Moody’s’in not kararıyla ilgili “Moody’s açıklamalarına en güzel cevap, her platformda dile getirdiğimiz ‘ekonomik ve yapısal’ reformları hızlandırmaktan geçiyor. Türk ekonomisi ‘mali disiplinden’ taviz vermeden, reformlarda yaşanacak hızlanma ile üretim ve yatırımlarda pozitif ivme yakalayacak. Şimdi topyekun reformlara ağırlık verip, Türkiye için çalışma zamanı” açıklamasını yaptı. TL’ye baskı Moody’s cuma gecesi Türkiye’nin uzun vadeli yabancı para cinsinden kredi notunu yatırım yapılabilir seviyenin altına indirdi, görünümünün ise durağan olduğunu kaydetti. Not indiriminin Türkiye’ye etkileri şöyle olacak: n TL baskılanacak. Karar ardından 2.95’ten, 2.97 sınırına dayanan Türk Lirası’nın, dolar karşısında bir miktar daha baskı görmesi bekleniyor. n Türkiye’nin yatırım yapılabilir notlarından birini kaybetmesi yatırımcıların 3.2 milyar dolar Türk tahvilini satmasına neden olabilir. n Türkiye’nin dış finansman maliyetlerini de artıracak. l Ekonomi Servisi Pvearragi‘yceepg’iedidyeoğr il KPMG Türkiye’nin raporuna göre 1000 TL’lik bir telefon için Türkiye’de toplam 563 TL’si vergi ve mali yükümlülük olmak üzere 1563 TL ödeniyor Yük diğer ülkelere göre fazla KPMG Türkiye Vergi Bölümü Şirket Ortağı Emrah Akın, akıllı telefon satışının hızla tırmandığı Türkiye’de tartışmaların, ithalat ağırlığı nedeniyle ‘cari açık’ ve telefonlar üzerinden alınan vergilerin yük sekliği üzerinde yoğunlaştığını söyledi. Akın, Türkiye’de cep telefonları üzerindeki vergi yükünün gelişmiş ülkelere kıyasla yüksek olduğunu hatırlatarak, “Cari açığın kontrol altında tutulması elbette ekonomik dengelerimiz açısından son derece kıymetli; ancak bir taraftan da bilgi ve iletişim toplumu olanaklarından yararlanarak ‘katma değeri yüksek üretim ve ihracat’ yapmak zorundayız” diye konuştu. Bilgi ve iletişim çağında cep telefonu ile internet, bireylerin kişisel ihtiyaç listelerinin üst sıralarında yer alıyor. Türkiye’de giderek büyüyen ve neredeyse her cebe giren akıllı telefon pazarı, satış rakamları nedeniyle sık sık tartışma konusu oluyor. Vergi ve danışmanlık şirketi KPMG Türkiye, akıllı telefonlardaki vergi yükünün ne kadar fazla olduğunu gözler örüne serdi. Rapora göre satın aldığımız herhangi bir cep telefonu üzerinden TRT Bandrolü, Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve Katma Değer Vergisi (KDV) ödüyoruz. 1000TL’lik bir telefon için Türkiye’de toplam 563 TL’si vergi ve mali yükümlülük olmak üzere 1563 TL ödeniyor. Kullanım artırılmalı KPMG raporunda şu tespitlere yer verdi: n Resmi istatistiklere göre 1994’te 81 bin olan cep telefonu aboneleri, 2016 Haziran sonunda da 73.6 milyona ulaştı. n İnternet aboneliği konusunda da benzer bir tablo var. 2000’de 1.6 milyon internet abonesi varken bu sayı 2016 Haziran sonunda ise 55.3 milyona ulaştı. n Cep telefonlarını yaygınlaştırmak için izlenecek stratejiler önem kazanıyor. Bu stratejiler tartışılırken hem internet hizmeti hem akıllı telefonlar üzerinden alınan vergiler önem kazanıyor. l Ekonomi Servisi Bu kapitalizm... Bu kriz Geçen pazartesi yazımda bir “büyük savaş” olasılığına işaret eden gelişmelerden söz etmiştim. Kapitalizmde büyük savaşların arkasında her zaman büyük ekonomik krizler yatar. Çarşamba günü, yayımlanan OECD, UNCTAD raporları, ABD merkez bankasının eski başkanı Bernanke ve şimdiki başkanı Yellen’in sözleri, yalnızca böyle büyük bir kriz içinde olduğumuzu vurgulamakla kalmıyor, krizin çok daha sert bir aşamaya girmek üzere olduğunu düşündürüyor. Üretim, yatırım ve ticaret UNCTAD raporu, 2016 yılında global ekonomik büyüme, 2014 ve 2015 yıllarında tutturulan yüzde 2.5’in altına düşecek; gelişmiş ülkelerde 20082009 döneminde yerleşen düşük büyüme hızı kalıcı; Çin’de, gelişmekte olan ülkelerde son yıllarda görülen momentum kaybı beklenenden daha da büyük olacak, diyor. OECD raporu da kötümser: Dünya ekonomisinde büyüme hızı 2015’te yüzde 3’ten 2016’da yüzde 2.9’a gerileyecek, 2017’de biraz toparlanarak yüzde 3.1 olacak. OECD’ye göre bu zayıf performansın arkasında, ABD’de yatırım, Avrupa’da tüketim yetersizliği var. Bu raporlardaki dünya ticaret verileri, kötümserliği derinleştirecek nitelikte. Tarihsel olarak ticaret büyüme hızı, ekonomik büyüme hızının iki katı düzeyinde seyrediyor. Mali krizle birlikte bu oran 1.5 katına gerilemişti. Bu yıl dünya ticareti büyüme hızı olağanüstü bir zayıflık sergileyerek ekonomik büyüme oranlarının gerisine düşmekle kalmamış, bu yılın ilk dört aylık döneminde negatif olmuş. Özetle, dünya ekonomisi, merkez bankalarının “olağanüstü düşük faizler, niteliksel genişleme” gibi önlemlerine karşın hâlâ resesyonda (yüzde 2.53 sınırının altına). Dünya ticaretindeki daralma küreselleşmenin gerilemeye devam ettiğini gösteriyor. Egemen ekonomi teorilerine (bizim “mahallede” buna “kaba iktisat” denir) göre, merkez bankaları bu “olağanüstü” önlemlerden bir süre sonra çıkarak normale döneceklerdi. Aksi halde, bir enflasyon riski oluşabilirdi. Sekiz yıl sonra, ekonomik toparlanma hâlâ başlamadığı gibi, enflasyon riski bir yana, deflasyonist bir ortam söz konusu. Geçen hafta Yellen, “Biz ekonomide ‘yeni normal’ denen şeyle boğuşuyoruz” diyordu: “Olağanüstü önlemlerden” çıkış görünmüyor. Bernanke’ye göre de “belki de bu, o asla eve dönülmeyen durumlardan biridir”. “Ama, tüm bu olağanüstü önlemler, mali krizde mali sistemi ayakta tuttu” diyebilirsiniz. Ancak bu durum 20013 resesyonundaki müdahaleye çok benziyor. O zaman dünya ekonomisinin 1929 benzeri bir depresyona düşmesini önlemek için olağanüstü bir parasal genişlemeye gidilmişti. Ancak “bastırılan” mali kriz eğilimi 20078’de çok daha güçlü biçimde geri geldi. Bu kez, “olağanüstü” önlemlerle bastırılan eğilimler yine geri geldiğinde, merkez bankalarının elinde, devreye sokacak araçlar da olmayacak. Fırtına vurduğunda dünya ekonomisinde artık sığınacak yer de yok. Fırtına yolda, hiç şüpheniz olmasın! UNCTAD’a göre bu “olağanüstü” önlemlerle piyasaya giren fonların yönlendirildiği gelişmekte olan ülkelerde, 2008’de toplam 9 triyon dolar olan (mali sektör dışı) özel sektör borçları 2015’te 25 triyon dolara yükselmiş. The Democracy Journal’da yayımlanan “Özel sektör borç krizi” başlıklı bir araştırma da dünya ekonomisinin yüzde 50’sini oluşturan ABD, Avrupa, Japonya ve Çin’de bu borçların GSMH’ye oranlarının, 20089 döneminde yüzde 12025 dolayında iken 2015’te sırasıyla, 150, 162, 167, 231 düzeyine ulaştığını gösteriyordu. HSBC’ye göre aynı dönemde bu oran Türkiye’de 80’den 125.3’e yükselmiş. Sonuç olarak, 2007 mali krizine yol açan borç köpüğü olduğu gibi duruyor; bu kez yükselen piyasaları da kapsıyor. Merkez bankaları daha etkisiz. Yatırım, üretim, ticaret geriliyor. Yeni bir dalga geliyor. Evet, “bu kapitalizm bu krizden çıkamaz” ama çıkmaya çabalarken büyük felaketlere yol açmayı başarabilir. Rus turistte 2 milyon kişilik büyük kayıp Rusya Tur Operatörleri Birliği (ATOR) Başkanı Maya Lomidze, iç ve dış turizm piyasalarının 2 milyona yakın Rus turisti kaybettiğini söyledi. Lomidze, “Tur operatörleri sezonun kolay olmayacağını Türk ve Mısır turlarının yapılmayacağını biliyorlardı. Türkiye’nin açılması beklenmedik bir olaydı. Herkes sezonun zor olacağına hazırlandı. Turizm sektörü değişen durumlara çok hızlı adapte oldu. Bu yüzden önceden görülmeyen bir mücadele veya üzüntü olmadı. 2015 yaz sezonunun değerlerinden yola çıkarak bu sene tatil yapanların sayısının yaklaşık 5 milyon olduğunu düşünüyoruz” dedi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle