14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 17 Ağustos 2016 12 Köşemen Kemal Kılıçdaroğlu ile neler konuştuk? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçen perşembe (11.08.16), İzmir Seferihisar’da partinin “Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu” organizasyonunda, Seferihisar Belediyesi’nin ev sahipliğinde sanatçı ve yazarlarla buluştu. “Türkiye Sanat Çalıştayı” adıyla düzenlenen toplantıda CHP’yi Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte Genel Sekreter Kamil Okyay Sındır, Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok, Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu Başkanı Prof. Onur Bilge Kula ve Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer temsil etti. Doğan Hızlan, Adnan Binyazar, Ahmet Ümit, Erendiz Atasü, Gürsel Korat, Orhan Alkaya, Levent Üzümcü, Tilbe Saran, Mehmet Aksoy ve Hanefi Yeter gibi edebiyat, tiyatro, resim, müzik, sinema, heykel ve fotoğraf sanatlarını temsil eden sanatçı ve yazarlar davet edilmişti. Sonradan öğrendiğime göre İzmir’den yazar, sanatçı davet edilmemesi kırgınlık yaratmış. Çalıştay Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması ile başladı. Kılıçdaroğlu sanat hakkında görüşlerini, partisinin yaklaşımlarını kısa ve öz bir biçimde anlattı. “Bizim amacımız sanatçıları parti yandaşı yapmayı değil, onları özgürleştirmeyi ve üretkenleştirmeyi sağlamaktır. Sanatın var olabilmesi için sanatçıların insanca ve özgürce yaşayabilecekleri koşulların oluşturulması gerekir. Sanat, sanat dışı etkilerle yönlendirilmez” sözlerinin altını çizdik. Karşıyaka Belediyesi Erkin Quartet’in kısa dinletisinden sonra, çalıştay basına kapalı olarak çalışmalarına devam etti. Karşıyaka Belediyesi, Rengim Gökmen süpervizörlüğünde Karşıyaka Oda Orkestrası’nı kurmuş. Bununla da yetinilmemiş orkestra üyelerinden Türk Beşleri’nin adlarını taşıyan Quartet’ler kurulmuş. Bu küçük konser bir anlamda CHP’li belediyelerin yaptıkları sanat çalışmalarına iyi bir örnek oldu. Çalıştayda ilk gündem maddesi mevcut iktidarın sanata, sanatçıya yönelik olarak yaptığı uygulamalardı. Özellikle darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL’le birlikte yoğunlaşan sansür, sanatçılara uygulanan baskılar, işten çıkarmalar konuşuldu. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda yaşanan işten çıkarmaların hukuksuzluğu anlatıldı. CHP’li Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda da durumun pek iç açıcı olmadığı belirtildi. Yayın yasaklamalarından, tiyatro ve sinema eserlerinin salon bulamamasından, iktidarın yasaklı sanatçı listelerinden söz edildi. CHP’nin ana mıhalefet partisi olarak sadece Meclis’teki girişimleri ile yetinmemesi, zor durumda kalan sanatçıların her an yanında olması gerektiği, hukuki desteğin de çok önemli olduğu belirtildi. CHP’li belediyelerin sanat faaliyetleri de önemli bir gündem maddesiydi. Çalıştaya ev sahipliği yapan Seferihisar, Bursa Nilüfer, Ankara Çankaya, İstanbul Kadıköy, İzmir Konak, Antalya Muratpaşa gibi belediyelerin örnek çalışmalar yaptığı belirtildi. Diğer CHP’li belediyelerin de onlar gibi çalışması gerektiği, kültür merkezlerinin nikâh salonu olarak kullanılmaktan vazgeçilip gerçek işlevlerini kazanması, belediyelerin sanatçılardan oluşan uzman komiteleri kurarak onların önerileri ile sanat çalışmalarını planlamaları, kültür müdürlüklerine atamalarda liyakatin esas alınması, her büyükşehirde bir şehir tiyatrosu, bir orkestra kurulması, kütüphanesiz mahalle bırakılmaması gerektiği belirtildi. İzmir Belediyesi’nin şehir tiyatrosunun olmamasının büyük bir eksik olduğu örnek verildi. Yani CHP’nin yerel yönetimlerde bir sanat politikası oluşturması istendi. Kemal Kılıçdaroğlu, sekiz saat boyunca sanatçı ve yazarların görüşlerini dikkatle dinledi, not aldı. Toplantı sonunda da dile getirilen sorunlarla ilgili olarak ana muhalefet partisi olarak neler yaptıklarını, CHP’li belediyelerde neler yapabileceklerini kısa bir konuşma ile anlattı. 17 AĞUSTOS 2016 SAYI: 33187 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.32 04.20 04.457 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.09 13.15 17.01 05.55 13.00 16.45 06.20 13.23 17.06 Akşam 20.09 19.51 20.13 Yatsı 21.38 21.19 21.38 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Adı Nurettin Yıldız... Sosyal Doku adlı bir vakfın başkanı, Milli Gazete yazarı, il ilçe dolaşıp konferanslar veriyor, televizyonlara çıkıp düşüncelerini açıklıyor. Düşünceleri bizlerin mantığının alabileceği türden “şeyler” değil. Örneğin, şöyle diyor: “7 yaşında bir kız çocuğu, 25 yaşında erkek çocuğu ile veya 7 yaşında bir erkek çocuğu, 25 yaşında bir kız ile nikâhlanabilir. Nikâhlanmalarında sakınca yoktur. Evlilik için bir yaş söz konusu değildir. 10 yaşında, 7 yaşında, 6 yaşında nikâha engel bir durum yoktur.” Akılda bu sözler kalıyor. Yoğun tepki gelince sözlerine “açıklık” getiriyor! “İslam hukukunda, evlilik akdi ile fiili evlilik ayrı hususiyetlerdir. Fiili evlilik için buluğ ve rüşt şarttır” diyor. Bu arada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Nurettin Yıldız hakkındaki “halkı kanunlara uymamaya tahrik” ve “suç işlemeye alenen tahrik etme” suçlarından şikâyet üzerine açılan soruşturmayı tamamlıyor ve takipsizlik kararı veriyor. Kararın gerekçesinde, “beyanların, anayasanın ‘düşünce ve kanaat özgürlüğü’, ‘düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü’ dikkate alınarak, düşünce açıklamanın, bilgi vermenin ve eleştiri sınırlarının içerisinde kaldığı belirtilerek, ‘Beyanların açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunduğu ve nesnel bir açıklama ile desteklendiği, bu haliyle atılı suçların unsurları bakımından oluşmadığı anlaşıldığından’ Yıldız hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir” deniliyor. HHH Gazetemizin dünkü sayısında ayrıntılarıyla haber Nasıl anlatacaksınız? leştirildiği gibi Anayasa Mahkemesi, 15 yaşından küçük çocuklara cinsel istismarın cezalandırılmasını öngören yasayı “orantısızlık” gerekçesiyle iptal etti. Mahkeme konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: “Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinin (1) numaralı fıkrasında cezanın alt sınırı belirlenirken, somut olayın özelliklerine göre ihtiyaç duyulabilecek kademelendirmeye imkân tanınmamış olunması, ‘orantılılık ilkesi’ne aykırı bulunmuş ve kural teknik hukuki nedenlere dayanılarak iptal edilmiştir.” Açıklamada ayrıca 15 yaşından küçüklere cinsel istismarı cezalandıracak yasa maddelerinin yürürlükte olduğu belirtiliyor. Anladığımız kadarıyla Anayasa Mahkemesi “somut olayın özelliklerinin” dikkate alınarak orantısızlık ilkesinin uygulanmasını öngörüyor. Olayın somut özelliklerinin ne olabileceğini düşünmeden edemiyoruz. Sözgelimi, 14 yaşında bir kızın giydiği tayt ya da dar bir blucin ya da mini etek veya bir bikini cinsel istismarda verilecek cezada hafifletici bir özellik olabilir mi? Yoksa bir kumsalda arkadaşlarıyla plaj voleybolu oynayan 15 yaşında bir kızın beden hareketleri mi bir sapığı baştan çıkarıyor? Toplumumuzun yüzkarası olan çocuk evliliklerinden hiç söz etmiyorum. HHH İletişim çağında yaşıyoruz. Bir haber herhangi bir dünya kentine Edirne ile Kars ile aynı anda ulaşıyor. Kafalarımızı karıştıran, öfkemizi kabartan bir olay bakıyoruz Viyana Havalimanı’ndaki Neue Kronen gazetesinin ışıklı panosuna “Türkiye’de 15 yaşından küçüklerle seks serbest” özetiyle yansıyor. Bir gün sonra İsveç Dışişleri Bakanı aynı mealde bir açıklama yapıyor. İzzeti nefsimize dokunuyor, hop oturup hop kalkıyoruz! Bunların tümü ırkçı, tümü İslamofobik falan… Protestolar birbirini izliyor… Beklediğimiz “bunların” bizi anlamaları; fakat anlamaları için anlatmamız gerekmiyor mu? İyi de nasıl anlatacağız? Bu ülkenin insanlarının anlamakta zorlandığı olayları elin oğulları, kızları nasıl anlayacak? İsveç maslahatgüzarı Dışişleri Bakanlığı’na çağrılıyor, anlatılıyor… Keşke bizler de kulak misafiri olabilsek anlatılanlara… Belki o İsveçli gibi biz de anlayabiliriz bir türlü anlayamadıklarımızı… Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA [email protected] Depremle çağdışı mücadele Prof. Dr. K. ERÇİN KASAPOĞLU Hacettepe Üniversitesi 30bin kişinin yaşamını yitirdiği, 25 bin kişinin yaralandığı ve 5 binden fazla binanın yıkıldığı 7.4 büyüklüğündeki 17 Ağustos 1999 depreminden sonra, depremle mücadele konusunda birçok yeni yasa çıkarıldı ve çok sayıda hükümet kararnamesi yayımlandı. Ancak, gerekli altyapı hazırlanmadan çıkarılan bu yasaların ve yayımlanan kararnamelerin hiçbiri uygulanamadı. Çünkü Türkiye’de bu karmaşık mevzuatın ötesinde bir de yetki karmaşası söz konusuydu. Yetki karmaşası Türkiye’de depremlerle mücadele konusunda, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Teknik Araştırma Uygulama Genel Müdürlüğü, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü gibi yasal olarak yetkili kurumlarımız varken, 17 Ağustos 1999’dan sonra Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü adı altında yeni bir kurum daha oluşturuldu. Ancak bu kurumda gerekli mali destek, bilgili ve deneyimli teknik eleman kadrosuyla donatılmadığı için hiçbir etkinlik gösteremedi. Keza, yine 17 Ağustos 1999’dan sonra oluşturulan Ulusal Deprem Konseyi de aynı nedenlerle etkisiz kaldı ve 6 Ocak 2007 tarihinde yayımlanan bir Başbakanlık genelgesi ile sürpriz bir şekilde lağvedildi; ancak bugüne dek yerine yeni bir oluşum gerçekleştirilemedi. İki aşamalı süreç Depremlerle mücadele ‘deprem öncesi’ ve ‘deprem sonrası’ olmak üzere iki aşamalı bir süreçtir. Bu AKP, depremlerle mücadele konusunda asıl önemli ve çağdaş olan ‘zarar azaltma’ sürecini bypass edip salt deprem sonrası ‘yara sarma’ politikasına ağırlık verdiği için, 14 yıllık iktidarı döneminde Türkiye bu mücadelede bir arpa boyu bile yol alamamıştır. 17 AĞUSTOS 1999 17 Ağustos 1999 depreminden sonra, depremle mücadele konusunda çıkarılan pek çok yasa ve kararname mevcut iken bunların hiçbirine ne yazık ki uyulmadı. mücadelede uygulanması gereken temel ve çağdaş politika, deprem öncesi yapılacak çalışmalar ve alınacak önlemlerle olası bir büyük depremin oluşturabileceği can ve mal kayıplarını, tüm zararları önlemeyi ya da en aza indirgemeyi öngören ‘Zarar Azaltma’ politikasıdır. Diğeri ise, deprem olduktan sonra oluşan zararların giderilmesini ve depremzedelerin mağduriyetinin giderilmesini öngören ‘Yara Sarma’ politikasıdır. Başarılı bir zarar azaltma politikası ile olası deprem zararlarının önemli bir bölümü önlenebileceği ya da en aza indirilebileceği için deprem sonrası uygulanacak yara sarma politikası da daha kolay, ekonomik ve başarılı olacaktır. ‘Zarar azaltma’ya bypass Oysa AKP, asıl önemli ve çağdaş olan ‘zarar azaltma’ sürecini bypass edip salt deprem sonrası ‘yara sarma’ politikasına ağırlık verdiği için, 14 yıllık iktidarı döneminde Türkiye bu mücadelede bir arpa boyu bile yol alamamıştır. Bu durumun en önemli nedeni hiç kuşkusuz AKP’nin deprem konusuna ve doğal afetlere olan yanlış yaklaşımı ve yıllardır uygulamakta olduğu çağdışı politikadır. ‘Yara sarma’ politikası Bu politika, deprem olmadan önce yapılacak çalışmalar ve alınacak önlemlerle, olası bir depremin oluşturabileceği zararların, can ve mal kayıplarının önlenmesini ya da en düşük düzeyde tutulmasını öngören ‘zarar azaltma politikası’ yerine; deprem olduktan sonra depremzedelere yapılacak çadır, battaniye, yiyecekgiyecek yardımı, depremzedelerin yıkılan evlerinin devlet tarafından yeniden inşa edilmesi gibi tümüyle deprem sonrası yapılacak çalışmaları öngören ‘yara sarma’ politikasıdır. Bu politikada depremde yitirilen canlar için yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Bu politika ile deprem bölgelerinde oluşan ekonomik değer, primi sürekli devlet tarafından ödenen bir tür sigorta kapsamına alınmış olmaktadır. Bu durum, ayrıca, depreme hassas bölgelerdeki ekonomik gelişim etkinliklerinin, kent planlamasından yapım aşamasına kadar olan tüm çalışmalarda, bu çalışmaların içinde yer alan tüm kişi, kurum ve kuruluşları, depremle ilgili mevzuatta öngörülen düzenlemelere uyulmaması yönünde adeta teşvik etmekte ve cesaretlendirmektedir. AKP iktidarı, bugün terörle mücadele konusunda da depremle mücadele konusunda uyguladığı yanlış politikayı aynen sürdürmektedir. Uygulanacak akılcı bir iç ve dış politika ile içeride Kürt sorununu çözmek, dışarıda da teröre destek veren ülkelerle dostça ilişkiler geliştirerek terörün dış desteğini kesip Türkiye’de terörü ve hemen her gün gelen şehit cenazelerini önleyemeyen AKP Hükümeti, şehit ailelerine bazı sembolik yardım vaatlerinde bulunarak ve bazı konularda ayrıcalıklar tanıyarak terör şehidi olmayı adeta teşvik eden bir tavır içerisindedir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] IŞİD’in elindeki Türk askerinden Erdoğan’a: Neden bana sahip çıkmıyorsun? [email protected] IŞİD, Türkçe yayımladığı aylık Konstantiniyye der gisinde, geçen sene eylül ayın da kaçırdığı Türk askeri Sefter Taş ile yaptığı röportaja yer verdi. Taş, röportajda Cumhur başkanı Erdoğan’a seslenerek, “Sayın Recep Tayyip Erdoğan; sen rahat yerde oturuyorsun, eşin, oğlun ve kızın yanında. Sefter Taş Niye bana sahip çıkmıyorsun?” ifadelerini kulla nıyor. IŞİD’in kendisini ele geçirdikten sonra kan kaybından ölmemesi için kemerini çözüp yaralı ayağına bağladıklarını belirten Sefter Taş, hafif bir kaç tokat attıktan sonra hiç dövmediklerini belirtti. Taş, Selahattin Demirtaş ve partisine seslenerek kendisini kurtarmalarını şu cümlelerle istedi: “Öca lan, Demirtaş ve Suriyeli Salim Müslim’e mesajım; sizler ne pahasına olursa olsun Kürt vatandaşları nıza sahip çıkan insanlarsınız. Sayın Selahattin De mirtaş, haberlerde sürekli olarak diyorsun ki; benim için önemli olan Kürt halkıdır. Ne olur sözünde dur ve beni İslam Devleti mücahitleri ile değiştir.” Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a da seslenen Taş Türkiye için askere gittiğini kaydederek, “Ni ye bana sahip çıkmıyorsun? Ben sana ne yaptım? Niye ben vuruldum biliyor musun başbakanım? Türkiye’ye kaçak mal geçmesin diye. Sen de bana sahip çıkmıyorsun” ifadelerini kullandı. Erol Manisalı’nın dünkü yazısında teknik bir hata sonucu sıraladığı maddeler 1, 2, 3, 1, 2, 3, 4 şeklinde çıkmıştır, doğrusu 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 olacaktır. Düzeltir, yazarımız ve okuyucularımızdan özür dileriz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle