23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 30 Mayıs 2016 14 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY AKP’de değişim mi?! Son günlerde AKP’deki gelişmeler gündemi belirliyor. AKP ne idi, ne oldu, ne olacak soruları tartışılıyor; genel başkan ve yönetim değişiklikleri konuşuluyor. Ancak bu partinin bilime bakışı tamamıyla göz ardı ediliyor! Oysa AKP’nin bilim anlayışı okunmadan ne bu parti doğru anlaşılabilir ne de ülkenin bilimsel gelişmesi üzerine söz söylenebilir. Değişmeyen bir bakış AKP, iktidarının daha ilk yılında, 2003’te Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’na (TÜBİTAK) el koydu; bir süre sonra TÜBATürkiye Bilimler Akademisi de aynı işlemi gördü. TÜBİTAK’a el konulması, AKP’nin 1. Bilimsel bilginin yol göstericiliğinden; 2. Araştırma özgürlüğü ve üniversite özerkliği değerlerinden; 3. Özerk ve bağımsız kamu kurumu, denetim ve denge kavramlarından ne kadar uzak olduğunun kanıtıdır. İzleyen yıllarda bu el koymanın yıkıcı sonuçları yaşandı ve yaşanıyor. AKP iktidarının başında, 2004 yazında Maden Tetkik ve Arama Kurumu’nun (MTA) Tabiat Tarihi Müzesi’nin yeni binasının açılışını zamanın başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı yapacaktı. Başbakanın müzede bulunan “insanın evimi” panosunun önünden nasıl geçirileceği sorun oldu; açılışı bir bakan yaptı. İnsanın evrimi panosu ortalıkta yok! Yine AKP iktidarının daha ilk yıllarında, şimdilerin AKP içi muhalefetin öncülerinden kesilen o zamanki Milli Eğitim Bakanı’nın, Cumhuriyetin bilimsel eğitim anlayışını yok edici uygulamaları; aynı dönemde önce Van Yüzüncü Yıl, sonra da Malatya İnönü üniversitelerinde yaşatılan baskı ve yıkım süreçleri, AKP’nin bilime bakışının çok somut göstergeleridir. İzleyen yıllarda eğitimdeki 4+4+4 uygulamasına; üniversitelerde temel bilim bölümlerinin birçoğunun kapatılmasına ve tüm eğitim aşamalarındaki tekçi uygulamalara oralardan gelindi. Bugün bilim insanları bildiri bile yayımlayamıyor! TÜBİTAK ile başlayan uygulamalar, AKP’nin dünya görüşünün çağdaş bilime çok yabancı oluşunun somut göstergeleridir. Bu değişmeyen bakış muhalefet partileri, üniversiteler ve bilimsel gelişme konusunda kamuoyu oluşturan kesimler tarafından da sorgulanmadı ve sorgulanmıyor. Kutlu Yürüyüşe Devam, son AKP kongresinin ana sloganıydı. Ancak bu kavram ve buna bağlı dava, veri alındı, hiç konuşulmadı. AKP ideolojisi niteliği gereği özgürlükçü olamaz; özgürlükçü olamayınca da bilimsel ve sanatsal üretim ortamı oluşturamaz. Bu nedenle ülkenin geleceğinin daha fazla kararmaması için AKP’nin bilim ve onun temeli olan eğitim politikası, bilimsel olarak, açık ve kesin bir dille eleştirilmeli ve reddedilmelidir. Böyle yapılmayıp da asıl sorunun etrafında dolaşarak 500 sene önce İslam bilime önem verirdi; bir zamanlar uygardık ya da gençler temel bilim okumalı türünden önermeler, belki kimi bilim sever yüreklere geçici olarak su serper, ancak bunların Türkiye’de bilimin gelişmesi açısından hiçbir anlamı da, geçerliliği de yoktur. ‘110’ önerisi Geçen hafta bu köşede yer alan dokunulmazlıklarla ilgili Nereye başlıklı yazı üzerine CHP’li okurlardan gelen öneriler bir noktada birleşiyordu: Yasanın iptali için en az 110 milletvekilinin birlikte Anayasa Mahkemesi’ne iptal dava açması. Böyle bir girişim, kişisel kısır çekişmelerle boğulan ülke siyasetine bir soluk aldırabileceği gibi, CHP’yi de insan haklarına dayalı siyaset, hukukun üstünlüğü, temel özgürlüklerin korunması ve siyasi ahlak bakımından ulusal ve uluslararası düzlemde yeniden güçlendirebilecektir. 30 MAYIS 2016 SAYI: 33108 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.32 03.24 03.56 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.28 13.09 17.05 05.16 12.53 16.48 05.43 13.16 17.07 Akşam 20.36 20.18 20.36 Yatsı 22.23 22.00 22.14 ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Bir Mahkeme Kararı Herhangi bir nedenle yargıç karşısına çıktığınızda yargıcın sizin inancınıza ya da inançsızlığınıza, cinsiyetinize, etnik kökeninize, dünya görüşünüze göre karar vermeyeceğine güvenmek istersiniz. Zaten yasalar da böyle söyler. Ama artık Türkiye’de kimi yargıçlar yasada belirtilen hükme göre değil, kendi inançlarına kendilerini bağlı saydıkları “çoğunluğun dini inançlarına” göre karar veriyorlar. Anayasa ne diyor? Çok açık, farklı bir şekilde yorumlanamayacak kelimelerle, emredici bir hüküm olarak 138. maddede şöyle yazıyor: “Hâkimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.” Cumhuriyet gazetesindeki köşelerinde, fanatik dincilerin, İslamcı teröristlerin, şeriat yanlılarının ağır saldırısında çok sayıda yazarını çizerini yitiren Charlie Hebdo ile dayanışmalarını dile getirmek için bu dergiden alınmış bir çizime yer veren arkadaşlarımız Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan 2 yıl hapse mahkum edildiler. Karara imza atan yargıçlar anayasa hükmüne uymak yerine kendilerinde bu maddeye keyiflerine göre bir kelime ekleme hakkı buldular. Neymiş, hâkimler “sadece” vicdani kanaatlerine göre hüküm vermezlermiş. Peki, neye göre hüküm verirlermiş? “Toplumda çoğunluğu oluşturan dini inanca göre” karar vermeleri gerekiyormuş. Arkadaşımız Kemal Göktaş’ın haberinde ayrıntıları var; yargıçlar gerekçeli kararlarında şöyle yazmışlar: “Hiçbir hâkimin, içinde yaşadığı toplumdan koparak farklı hareket etme hakkı ve lüksü yoktur.” Demek ki siz de görüş ve düşüncelerinizi ifade ederken, bu kısıtlamayı dikkate alacak, çoğunluğun dini inancının çerçevesi dışına çıkmayacaksınız. Bunun da üstelik bir mezhebin, bir ta rikatın inanç dizgesi, çerçevesi olduğunu unutmamalısınız. Ateist, Alevi ya da başka bir mezhepten, dinden olmayacaksınız. Yargıçların kendilerine göre meşru geçerli saydıkları “çoğunluğun dini inancı” olarak ifade ettikleri inanç size uzaksa ya da onlarla dayanışma içindeyseniz yandınız. Anayasal bir hak olan düşünce özgürlüğü, düşüncelerini özgürce ifade etme hakkı, din ve inanç özgürlüğü nereye gidiyor bu durumda? Onu sormayın. Nerede yaşıyorsunuz siz? Hâlâ laik hukuk normlarının geçerli olduğunu mu sanıyorsunuz? Yargıçların, geçmişte ülkemizde yaşanan kanlı saldırıları çizdikleri bu çerçeve içine sokmaya, faillerini adeta mazur, hatta mağdur göstermeye çalışmaları ise gerçekten vahimdir. Gerekçeli kararda, dinsel/ mezhepsel kılıflı Zirve Yayınevi, Sivas, Maraş, Asteğmen Kubilay, Rahip Santoro cinayetleri tek tek sayılıyor ve saldırılar “ani toplumsal tepki” diye nitelenerek temize çıkarılıyor. Bunları yapanların “iyi niyetli” oldukları da öne sürülebiliyor: “Bunlar ve daha örneksenecek birçok olay, dinsel saikle ve din adına yapanlar tarafından iyi niyetli olarak yapıldığına inanıldığı şekli ile yaşanan olaylardır” denilebiliyor. Bu cümleler yoruma ihtiyaç bırakmıyor aslında. Aynı zamanda bir hukukçu olan arkadaşımız Kemal Göktaş’ın haberini okumalı, gerekçeli karara hâkim olanın hukuk dili değil, neredeyse bir şeriat mahkemesinin dili olduğunu görmelisiniz. Bu kararın Yargıtay’da yalnızca verdiği haksız, hukuksuz hüküm nedeniyle değil, dili, yaklaşımı ve eğer hâlâ laik bir ülkede yaşadığımız düşünülüyorsa o açıdan değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Hukukçuların, akademisyenlerin de bu gerekçeli kararı enine boyuna inceleyeceklerini umuyoruz. Yerleşke külliye mi oldu? 29Mayıs tarihli Cumhuriyet internet gazetesinde “Başkanın Yargıçları” başlıklı yazıda “Ahi Evran Üniversitesi külliyesinde....” diye başlayan ve doğrudan gazeteniz çalışanları tarafından kullanıldığı anlaşılan bir giriş yer almıştır. Cumhuriyet gazetesi üniversite yerleşkelerinin “külliye” olarak ifade edilmesini doğru mu bulmakta ve yerleşke tanımının külliye olarak değiştirilmesini mi savunmaktadır. Yoksa, Cumhuriyet gazetesi birilerinin dilimize zorla yerleştirmeye çalıştığı bir ifadenin gündelik yaşama iyice sokulması ve zaten medreseleştirilmekte olan üniversite yerleşkelerine külliye denilmesi için rol görev mi üstlenmektedir? Konuya okur temsilcisi köşenizde açıklık getirmeniz dileği ile, saygılar sunarım. Prof. Dr. Murat Özmen Bu cümleyi hak ediyor muyuz? Gazetelerin magazin sayfalarında sık sık yer alan Cüppeli Ahmet Hoca’nın kızının düğünü Cumhuriyet’te de yer aldı. Peki, bu fotoğraflı haberdeki şu cümleyi Cumhuriyet okurları hak ettiler mi sizce? “Cüppeli Ahmet Hoca’nın kızının lüks otelde evlendirdi” Cüneyt Taner. T Sosyal medya tarzı Ben uzun yıllardır Cumhuriyet okumaktayım. Cumhuriyet yayın çizgisini ve politik duruşunu beğenerek takip etmekteyim fakat Cumhuriyet gibi itibarlı bir yayın kuruluşunun sosyal medyadaki 3. sınıf haber siteleri gibi, okurun ilgisini çekmeye yönelik hareketleri beni ve birçok okuyucuyu rahatsız etmektedir. Bu konuyla ilgileneceğinizi tahmin ederek teşekkürlerimi iletiyorum. Ozan Can Yılmaz Pili kim buldu? Bugünkü gazetenin üçüncü sayfasında yer alan “Tarihte Bugün” köşesinde 1902 yılında Edison’un pili bulduğu yazılmış. Pek çok kaynaktan kontrol edebileceğiniz üzere, pil 1801 yılında Alessandro Volta tarafından icat edilmiştir. Yıllardır okuduğumuz gazetemizde, son zamanlarda bu tip hataların artmasını üzüntü ile takip ediyoruz. Daha da artmaması umuduyla. Şule Sakızlıoğlu H Birden fazla abonelikalka ücretsiz gazete önerisini yıllar ğıtım yapılmış idi. Ayrıca üniversitelerde yarı fiyatı önce gündeme getirmiş na gazete satışı yapılıyor idim. Önerim uzunca bir de halka dağıtmak. Diğeri de, di idi. Abonelik önerimi yi zaman CUMOK bülteninde kalmış leyenlerin, halka dağıtılmak üzere, neliyorum. Dilerim ilgilenenler çok idi. İki önerim vardı; biri, okuyup bir veya daha çok abone olmala olur. Saygılar. biriktirilmeyen gazeteleri, bir şekil rı. Sanırım birkaç gün ücretsiz da Turan Dündar Eğitimde kurumlaşma ve karartma... Aydınlanma’yı hedefleyen bir kültürün oluşmasını sağlamanın tek yolu, kurumlaşmış bir eğitimi yerleşik kılmaktır. Ünlü Amerikalı kültür tarihçisi Will Durant, “İnsanlığın Kültür Tarihi” başlıklı dev eserinin birinci cildinin girişinde, “Kültürün Oluşması” başlığı altında kültür için şu tanımı verir: “Kültür, yaratıcı etkinliğe zemin hazırlayan toplumsal düzendir.” İşte ancak böyle bir toplumsal düzen, inançlar (dogmalar) ile düşünce arasındaki yüzyıllara yayılan savaşımda evrime açık, başka deyişle eleştirel düşüncenin galip gelmesini sağlayabilir. Bu savaşımda düşüncenin en etkili silahı, kurumlaşmış, başka deyişle ilerleyişinin her aşamasında geçmişin tüm deneyimlerini değerlendiren ve aydınlanma hedefine bu değerlendirmenin basamaklarından çıkarak ulaşacak örgütlü bir eğitim sistemidir. Örgütlü eğitim ve toplumsal yapı… Örgütlü eğitim, aynı zamanda uygulanacağı toplumun, başta tarihsel gelişim ve koşulları olmak üzere, tüm yapısal özelliklerini göz önünde bulunduran gerçekçi bir eğitim sistemi anlamına gelir. Eğitimin geçerli kılınmasının hedeflendiği toplumda tarihin akışı boyunca nasıl bir kültür dilinin yerleşmiş olduğunu doğru saptamak ve bu dil içersinde geleceğe (aydınlamaya) yönelik ilerleyişleri engelleyebilecek öğeler varsa onları tasfiye edip yerlerine, Kant’ın ünlü “Aydınlanma” tanımında sözünü ettiği “kendi kusuru ile ergenleşmeme halini yaşamakta olan bireyin bu halden kurtulmasını sağlayacak” araçları koymak, olumlu anlamda kurumsallaşmış bir eğitimin olmazsa olmaz koşuları arasındadır. Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da başlattığı ve ilk aşaması Milli Mücadele’nin kazanılmasıyla noktalanan Anadolu İhtilali’nin devam edebilmesi için böyle bir eğitim sisteminin yeni kurulan Cumhuriyet’te gerçekleştirilebilmesini koşul saymıştı. Mustafa Kemal Atatürk’ün 19231938 arasında, başta Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu ve 1937’de Köy Enstitüleri’nin kuruluş çalışmalarının başlatılması olmak üzere, bilim, sanat ve düşünce alanındaki tüm girişimleri ancak bu bütünlük içersinde okunabildiği ve okutulabildiği takdirde Anadolu İhtilali’nin taşları yerine doğru oturtulabilir. ‘Köy Enstitüleri’ ve sonraki ‘karartma’… Hazırlıkları 1937’de başlatılan, 1940’ta yasa ile kurulan, altı yıllık eşsiz bir aydınlanma maratonunun ardından 1946’da çok partili dönemin başladığı gerekçesi ile altı oyulmaya başlanan ve sonunda 1953 yılında kapatılan Köy Enstitüleri ile ilgili olarak Sabahattin Eyüboğlu, 1964’te yazdığı “Köy Enstitüleri’ni Kuran Düşünce” başlıklı ve “Mavi ve Kara” adlı kitabında yer alan denemesinde şunları söyler: “Yeni Türkiye sözcüsünün köyde kalabilmesi için en az imam kadar köylü olabilmesi, köyün geçimine, yaşamına karışması (…), köylünün kaderini paylaşması ve değiştirebileceği kadar değiştirmesi gerekiyordu (…). Köy Enstitüleri onun için yeni bir öğretmen tipi yaratmaya çalıştılar, içine kapanık okul ve karatahta geleneklerini kırdılar, işe dayanan bir eğitim ve öğretim yolunu aradılar ve buldular (…). Din ahlakı yerine iş ve bilim ahlakını getirmek, kelimenin tam anlamıyla laik bir eğitimi gerçekleştirmek kurucuların ana ilkelerinden biriydi…” Köy Enstitüleri, Anadolu İhtilali’ni izleyen, ne yazık ki çok kısa ömürlü “Anadolu Aydınlanması”nın tarihidir. Bu kurumların kapatılmasından bu yana uzanan zaman parçası ise aydınlık bir kurumlaşmanın yerini gittikçe yoğunlaşan bir karartmaya bıraktığı dönemdir… ‘Laikliği savunan gelsin’ maçına polis baskını! İzmir’de üniversite öğrencilerinin Dokuz Eylül Üniversitesi Dokuzçeşmeler Yerleşkesi’nde “Laikliği savunan defansa gelsin” sloganıyla ve laiklik mitingine çağrı amacıyla düzenlediği futbol maçı polis baskınıyla sona erdi. Dokuzçeşmeler Kampusu’nda Öğrenci Kolektifleri’nin ’Laikliği savunan defansa gelsin” sloganıyla düzenlediği maçta bir takıma “Üniversiteliler”, diğerine “Yeni Türkiye” adı verildi. “Yeni Türkiye” takımında oynayan oyuncular da formalarına “Uzun adam”, “Hoca efendi”, “IŞİDdin”, “Davutun oğlu” gibi yazılar yapıştırdı. Polis, formalarında isim yazan öğrencilerden 4 kişiyi gözaltına aldı. Savcının talimatıyla formadaki yazılar Cumhurbaşkanına ve devlet büyüklerine hakaret gerekçesi olarak gösterildi. Öğrencilere “devlet büyüklerine hakaret” suçlamasıyla işlem yapılacağı öğrenildi. l İZMİR / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle