26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 11 Nisan 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK bera‘Tbaekrsliiğminbairdlirkevsei’KOTBDNAUİUKGSSŞKÜİAMNC’İAK Kani Beko Cöannepriosilnatdedübnusluünrmpruizşt1uM. ayıs CHP İstanbul İl Başkanı Canpolat’ın “1 Mayıs’ı neresi gösterilirse orada 1 milyon kişiyle kutlayalım” önerisini değerlendiren DİSK Başkanı Kani Beko, 1 Mayıs kutlamasıyla ilgili bugün karar vereceklerini söyledi DİSK Başkanlar Kurulu bugün toplanarak 1 Mayıs öncesi CHP’nin sürpriz önerisini ve Taksim’i konuşacak. Toplantının ardından Taksim ile ilgili açıklama yapacaklarını belirten DİSK Genel Başkanı Kani Beko, “1977’de Taksim’de katledilen 37 arkadaşımız var. 1 Mayıs birlik ve beraberliğin adresinin orası olması gerektiğini daha önce de söylemiştik. Taksim ile ilgili son sözü başkanlar kurulu üyelerinin ortak çalışmasına göre söyleyeceğiz” dedi. CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat dün gazetemizde yayımlanan açıklamasında 1 Mayıs için Taksim’i takıntı haline getirmemek gerektiğini belirterek, “Neresi gösterilirse orada 1 milyon ki şiyle buluşalım” demişti. Bu açıklamanın ardından görüşlerine başvurduğumuz DİSK Genel Başkanı Beko, bugün saat 13.00’te DİSK Başkanlar Kurulu’nun toplanacağını söyledi. Beko, “Orada yapılacak kurul toplantısı sonrası iradeye göre açıklama yapacağız. Şu aşamada CHP’li İl Başkanı’nın açıklamasına yanıt vermemiz doğru değil” değerlendirmesini yaptı. AİHM tescilledi Kutlamaların kimsenin burnunun kanamadan yapılmasının önemli olduğunu vurgulayan Beko, “Bu nedenle Taksim konusunda son sözü yarın (bugün) DİSK Başkanlar Kurulu kurul üyelerinin ortak çalışmasına göre karar vereceğiz. Biz 2013’te kutlamalara kapalı olan Taksim’in kutlamalara açılması için de toplantı yapmış, neden Taksim’de kutlanması gerektiğini açıklamıştık. 1977’de Taksim’de katledilen 37 arkadaşımız var. 1 Mayıs birlik ve beraberliğin adresinin orası olması gerektiğini de anlatmıştık. DİSK, KESK, TTB, TMMOB ile birlikte 1 Mayıs çağrısı yaptığımız için hakkımızda dava açıldı, hepimiz beraat ettik. AİHM’nin Taksim ile ilgili verdiği ‘Taksim 1 Mayıs alanıdır’ yönünde kararı var. Biz de bunu yıllarca söyledik. 1 Mayıs öncesi Başkanlar Kurulu olarak toplanarak karar alacağız, toplantının ardından sonuç bildirisi yayımlayarak Taksim kararımızı açıklayacağız.” l İSTANBUL / Cumhuriyet 19. Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri sahiplerini buldu Barış gazeteciliği büyük ihtiyaçCanDündar’aödülünüCHPGenelBaşkanYardımcısıZeynepAltıokverdi. Erdem Gül, ödülünü gazeteci Celal Başlangıç’ın elinden aldı. Gözaltındayken polis tarafından öldürülen gazeteci Metin Göktepe adına verilen “19. Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri” dün sahiplerini buldu. Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül ‘MİT TIR’ları’ haberleri ile jüri özel ödülüne, gazetemiz muhabirlerinden Kemal Göktaş ise “Sınırı IŞİD Emiri ile Yönetmişler” haberi ile ödüle layık görüldü. 8 Ocak 1996’da polislerce gözaltına alınarak öldürülen Metin Göktepe’nin doğum gününde Taksim’deki Innpera Otel’de düzenlenen ödül töreni “Sur’dan Silivri’ye Olağanüstü Dönemde Gazetecilik” paneli ile başladı. Moderatörlüğünü Nurcan Baysal’ın gerçekleştirdiği panele Erdem Gül, Mehveş Evin ve Faruk Balıkçı konuşmacı olarak katıldı. Panelde konuşan Gül tutuklu gazetecilere değinerek, “30’a yakın gazeteci cezaevinde. Akademisyenler hapiste. Onlar da 22’sinde ilk duruşmaya çıkacaklar. Bu çağda 3 hocanın biz buna imza atmıyoruz demeleri için tutuklanmaları trajiktir” dedi. Tutuklu gazetecilere Panelin ardından ödüller sahiplerine verildi. Dündar ve Gül ödülünü CHP Genel Başkan Yardımcı Zeynep Altıok ve gazeteci yazar Celal Başlangıç’ın elinden aldı. Dündar “Barış gazeteciliğine bu dönemde ihtiyaç çok fazla. Umut nöbeti ve haber nöbeti çok önemli. Bize destek çıkan herkese çok teşekkürler” dedi ve ödülü tutuklu Gazetemiz Ankara muhabiri Kemal Göktaş, “Sınırı IŞİD Emiri ile Yönetmişler” haberiyle kazandığı ödülü gazeteci Mehveş Evin’in elinden aldı. Göktaş, Suruç’ta 33 gencin katledilmesiyle bir sürecin başladığını belirterek, “Bütün bunların deşifresine yönelik haberler, olması gerektiği kadar etki yapmadı” dedi. gazetecilere adadı. Göktaş ise ödülü Mehveş Evin’in elinden aldı. BirGün muhabiri Erk Acarer “Diyanet’ten fetva: Babanın öz kızına şehvet duyması haram değil!” başlıklı haberiyle yazılı haber ödülüne değer görülürken, DİHA Muhabiri Devran Toptaş da Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin vurulduğu anı gösteren görüntülü haberiyle ödül aldı. Cizre’de ölü ve yaralıları almak için beyaz bayrakla gidenleri gazeteci olarak izlerken, polisin açtı ğı ateş sonucu yaralanmasına rağmen çekime devam eden İMC TV Kameramanı Refik Tekin ise görüntülü haber dalında ödüle layık görüldü. Fotoğraf dalında AFP Fotomuhabiri İlyas Akengin Cizre’de sokağa çıkma yasağının kalkmasının ardından, yıkılan bodrumların önünde çektiği ‘İnsanlık bu bodrumda kaldı’ adlı fotoğrafıyla, serbest gazeteci Sertaç Kayar da Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde çektiği ‘Savaşa yorgun bir bakış’ adlı fotoğrafı ile fotoğraf ödül aldı. Yerel Gazetecilik ödülünü ise Antalya Körfez Gazetesi’nden Müzeyyen Yüce, ‘Sürgün çilesi’ başlıklı haberiyle kazandı. Dündar ve Gül için 2 Aralık 2015’te cezaevi önünde, ‘Umut Nöbeti’ni başlatan Mete Akyol jüri özel ödülüne değer görüldü. Çatışmanın yaşandığı bölgelerde başlatılan ‘Haber Nöbeti’de ödüle layık görülürken, JİNHA Muhabiri Beritan Canözer de jüri özel ödülünü kazandı. l İSTANBUL/ Cumhuriyet Zülfüyâre dokunan Cem Küçük’ün bileti aralıkta kesilmişti AKP’nin Türk Basını’na armağanı olan Cem Küçük, bugüne kadar “Şunu atın, bunu kovun, bunu içeri atın” diye adres göstere göstere ünlendi. Dedikleri de çıktı. Cem Küçük istedi diye işlerinden olanların listesini yazmaya kalksak, herhalde bu yazıya sığmaz. Ama Cem Küçük’ün ve cemküçüklerin tahmin etmediği bir şey var. Kendini birilerine kullandıranların da son kullanma tarihleri vardır. Ve bu tarih de “zülfüyâre dokundukları” gündür. Mesela Sevilay Yükselir... Sabah gazetesinde “Oyum HDP’nin” dediği gün gönderildi. Mesela Gülay Göktürk... Yiğit Bulut’u eleştirdiği gün kovuldu, “Bu kadar toreranssız olduklarını bilmiyorum” dedi. Mesela Salih Memecan... AKP’yi eleştirdiği ilk karikatürden sonra işsiz kaldı. Örnekleri artırmak mümkün. Öyle anlaşılıyor ki Cem Küçük de bu listeye eklendi. Dün hem Cumhuriyet’te, hem de sosyal medyada Cem Küçük’ün Rasim Ozan Kütahyalı ile ilgili yazıları nedeniyle kovulduğu haberleri çıktı. 1725 Aralık MANEDAYLİAZİ Sadullah Ergin şöyle cevap verdi: Sayın Başbakanım ben bu söylediklerinizi yapamam, siz beni Ancak Cem Küçük’ün görevden alın. Hatay başına gelenin ilk işareti Büyükşehir Belediye Başkanlığım geçen aralık ayında verilmişti. söz konusu, siz beni Hatay’a gön O günlerde iyice coşan, katıldığı derin. Ya istifa ederim ya da beni her toplantıda ileri geri konuşan görevden alın.” Cem Küçük, Samsun’da kendini İşte bu açıklaması, Küçük’ün kaptırıp, 1725 Aralık mevzuuna bardağı taşıran sözleri oldu. girdi ve şunları anlattı: “4 bakan ile ilgili rüşvet ve yolsuz Dokunan yandı luk iddiaları çıktı. Bana sorarsanız 1725 Aralık’a dokunan yandı 4 bakan ile ilgili rüşvet kısmı doğru. bugüne kadar. Zaten doğru olmazsa Erdoğan Cem Küçük de bu konuya do onları herhalde görevden almazdı. kunmuştu. 19 Aralık akşamı (doğrusu 29 Aralık’ta Cumhur 17 Aralık akşamı) Sadullah başkanı Erdoğan Suudi Ergin ortalıkta yoktu. Gece Arabistan’a gidecekti, ge 23.00 gibi polisler eşliğinde ziyi izleyecek gazeteciler Başbakan’ın önüne getiril arasında Cem Küçük de di. Erdoğan ‘Bu yasaların vardı. değişmesi lazım, yani Ancak Cem Küçük, son HSYK’nin değişmesi lazım, anda uçağa alınmadı. Çün tedbir almamız lazım. Polis kü üzeri çizilmişti. lerde bazı değişiklikler yap O günlerde, “Uçakta mamız lazım. Bunları hazırla Egemen Bağış vardı, o yüz Meclis’e getir’ dedi. Cem Küçük den Cem Küçük uçağa bin medi” gibi yorumlar da yapılmıştı. Ancak bu doğru değildi. Bizzat o gezisinde Erdoğan’a eş lik eden başka bir gazeteci, içerden bilgiyi şöyle aktardı: “Geziyi izleyecek gazeteciler listesinde Cem Küçük’ün adı vardı. Ancak son anda, listeden çıkarıldı. O yüzden uçağa binmedi. Egemen Bağış uçaktaydı ancak onunla bu olayın ilgisi yok. Emir büyük yerden gelmiş, Cem Küçük’ün geziye katılması engellenmişti. Biz de orada öğrendik.” Kısaca Cem Küçük, zülfüyâre, yani 1725 Aralık’a dokununca üzeri çizildi. O da bunun farkındaydı. İki hafta önce Erzurum’da katıldığı konferansta, üniversite öğrencilerine soru yasağı koydurdu. Ve cumartesi günkü yazısı Star’da yayımlanmadı. Kendisi de dünden beri sosyal medyada kayıp. Yakında TV’lerdeki programlarından da atılırsa hiç şaşmayın. AKP’nin yerleştirdiği kanun şöyle: Her gazeteci işsiz kalacaktır, bazıları hapse de girebilir. haber 5 Mesele çocuk değil, iktidar Kısaca “Karaman’daki olay” diye tabir edilmeye başlanan, bir özel kurumda yaşanan çocuk tacizi ve tecavüzü olayı bakın ne noktaya geldi. Ana muhalefet partisi ve genel olarak muhalif çevreler, konunun üzerine seviyeli ve ciddi biçimde gitmeyi başaramadı. O da yetmedi, ana muhalefet lideri kelimenin tam anlamı ile “düşüncesiz” bir laf etti, ortalık iyice karıştı. Yapacağı en iyi şey, “Bir kadın bakan için yanlış anlamaya yol açabilecek bir tabir kullandım, yanlış oldu” demek iken, olayın üzerine gitti. İktidar partisi zaten muhalefeti köşeye sıkıştırmak için fırsat kolladığından, bu olayı ganimet saydı. Yetmedi, Cumhurbaşkanı, muhalefet liderini “yok hükmünde” ilan etti. Aslında zaten, Cumhurbaşkanı için de, iktidar partisi için de “muhalefet” yok hükmünde veya “tümden yok olsun” hükmünde. Bu arada, tartışmanın daha doğrusu didişmenin çıkış noktası olan vahim olay kaynayıp gidiyor. “Kadın bakanın çiğnendiği iddia edilen onuru” konusu çoktan tecavüze uğrayan çocuğun (çocukların) meselesinin önüne geçti. Dahası, kadın bakanın kendisi, “Bırakın beni, çocuklarımızın korunması konusu daha önemli” demek yerine, olayın bu mecraya girmesi ve partisinin onu sorumluluğundan kurtarma çabalarından son derece hoşnut görünüyor. İşin en acı tarafı da bu. Hapiste diye... Oysa, kim ne derse desin, böyle bir olayın yaşandığı kurum sorgulanır, aman “kuruma zarar gelmesin” kaygısı öne geçmez, geçmemeli. İktidarda olan, böyle bir kurumu himaye şeklinde algılanacak tavırlardan kaçınır, kaçınmalı. Onun ötesinde, konu derinleşir, dindar veya değil, çocuklara ilişkin tüm kurum ve uygulamalar mercek altına alınır. İş “tecavüzcü hapiste” diye kapatılmaya çalışılmaz, çalışılmamalı. Bu tür olaylar, dünyanın her yerinde, her tür kurum ve çevrede yaşanıyor, birincil mesele kurumun “dindar” bir kurum olması olmayabilir. Nitekim, tüm dünyada, çocuk taciz ve tecavüz olaylarının pek çoğu herhangi bir dinle alakası olmayan kurum, çevre ve ortamlarda yaşanıyor. Bu türden suçlara eğilimli insanlar, dindar veya değil, çocuklar ile ilgili meslek ve kurumlarda istihdam imkânı arıyor, buluyor. Pek çok istismarcı, çevrelerine kendilerini fazladan sempatik biçimde tanıtıp güven kazanıyor. Kimse örtmüyor Ama durun bir dakika, bu, “dini vasıfta kurumlar ve çevreler, bu çerçevede fazladan sorgulanmayı hak etmiyor” demek değil. “Dindarlık” veya dini kisve, fazladan bir ahlak iddiası demektir, oralarda olanlar, doğal olarak daha fazla göze batar. Diğer taraftan, dindarlık kisvesi, bu eğilimde suç işlemeye meyilli kişiler için diğerlerinden daha korunaklı bir zemin teşkil eder. Bu kurumlar bu tür suç ve suçluları himaye ettiği için değil, istismarcılar için kamuoyu nezdinde, fazladan güvenirlik sağladığı için. İnsanlar, doğal olarak ahlak vurgusunu temel alan çevrelerden daha az kuşku duyduğu için, bu tür suçlular bu çevrelere yuvalanarak, daha rahat hareket etme imkânı bulur. O nedenle, dindarlık iddiasındaki kurum ve çevrelerde bu konularda daha da titiz davranmak gerekir. Bu gerçek, tüm dünyada böyle, Katolik kilisesi, çocuk tacizi olayları dolayısı ile uzun zamandır büyük ithamlar altında, büyük bir krizle baş etmeye çalışıyor ve bu nedenle olayların üzerini örtme tavrı çoktan terk edildi. Yoksa, hiçbir dini kurum ve çevre, kasıtlı olarak bu türden bir davranış bozukluğunu ve suçu himaye etmekle itham edilemez. Tabii, bizim İslamcı çevrenin, (zamanında Bursa’da yaşanan bir çocuk pornosu skandalı vesilesi ile) “çocuklara cinsel eğilim duyan insanların, animasyon çocuk pornosu seyretmeleri özgürlüğünü” savunan bir liberal yazarı, sırf iktidarlarını desteklediği için büyük bir şevkle himaye etmesini bir istisna sayarsak. l ERDOĞAN’A HAKARET İDDİASI Alman medya patronundan komedyene büyük destek Alman kamu kanalı ZDF’de Cumhurbaş diyen Döpfner, “Konu Türk liderler olunca farklı stan kanı Tayyip Erdoğan hak dartların geçerli olduğunu kında “küfür içeren şiir” öğrendiniz. Erdoğan ülke okuduğu gerekçesiyle hak sindeki gazetelerin yüzde kında soruşturma başla 90’ını kontrol ediyor, ey tılan komedyene, Alman lemcileri zorla dağıtıyor, medyasının en büyük yö muhaliflere ‘ateistler ve te neticisinden destek geldi. Döpfner röristler’ diyor, kadın er Axel Springer Medya Gru kek eşitliğini reddediyor. bu Yönetim Kurulu Başkanı Mat En önemlisiyse 3 milyar Avro gi hias Döpfner, gruba ait Die Welt bi küçük bir tazminat karşılı gazetesinde “Jan Böhmermann’la ğında Almanya’yı sığınmacı akı dayanışma!” başlıklı açık mek nından kurtarıyor” diye yazdı. tup yayımladı. Döpfner, Böhmermann’ın tüm Mektupta “Şiirinizi başarılı saptamalarını kendisine ait say buldum. Kahkahalarla güldüm” dığını ifade etti. l Dış Haberler l KÜTAHYALI ASKERİ SAVCIYA İFADE VERDİ ‘Hulusi Akar, FETÖ ile mücadelede çok kararlı’ Sabah yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, bir yazısında kullandığı “F16 pilotlarının bile en az yüzde 50’sinin Fethullahçı olduğuna dair çok sağlam raporlar var. 2016 yılında TSK’dan toplu şekilde atılacak bunlar. Hulusi Akar direnmeye kalkarsa da istifasını verir” ifadeleri nedeniyle askeri savcılığa ifade verdi. Genelkurmay karargâhında yaşadıklarını dünkü yazısında anlatan Kütahyalı, “Genelkurmay içinde yapılan FETÖ soruşturmalarına katkı sağlamam için çağrıldığımı söylediler. Yaklaşık 4 saat boyunca çok verimli ve yararlı sohbet ettik ve tanık olarak resmi ifademi de verdim. Askeri savcılığın tanık olarak dinlemesi gereken diğer isimleri de sıraladım. Hulusi Akar’ın ordunun her kademesindeki FETÖ mensuplarının tespiti konusuna özel önem veren bir komutan olduğunu gördüm” dedi. l Haber Merkezi Gazeteciye ‘şişe’ gözaltısı Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin AKP’li Başkanı Menderes Türel’in milli futbolcu Arda Turan ile makam aracında çektirdiği fotoğrafta görülen şişelerin şampanya şişesi olduğunu öne süren gazeteci Kadir Tekin’i gözaltına aldırdığı iddia edildi. Evinde, eşi ve çocuklarının önünde gözaltına alındığını ve bir gece nezarette bekletildiğini söyleyen Tekin, suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Türel ise dün sosyal medyadan bir açıklama yaparak fo toğraftaki şişelerin su şişesi olduğunu belirtti. Türel, araçtaki şişeler olduğunu belirttiği şişelerin fotoğrafını da yayımladı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle