18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 26 Ekim 2016 2 ‘Aman ha, amandır, halimiz yamandır’ Ordu sürmüşler üzerimize, dört yanımız kapandır eyvah, asker çok, çıkış yolu yok Laç Deresi karşısına varın, bir bakın, sistir, dumandır. Laç Deresi’ne varın, yiğitlerim çatışıyor, hep feryat figandır Hakk ocağını söndürsün aşiretlerin, kimse imdadımıza yetişmiyor vay vay, bu içime derttir, kimse imdadımıza yetişmiyor” Ağıtlarla Dersim ‘38 Dersim’deki Laç Deresi, derin bir vadide yer alır. Etrafı uçurum ve kayalıklarla çevrili olduğu için vadiye girmek zordur. 1938 Dersim harekâtında ordu bir likleri çıkarma yaparken birçok aşiret mensubu çoluk çocuk, genç yaşlı işte bu Laç Deresi’nin orada ki mağaralara sığınır. Mağaradaki insanlar ordunun kullandığı kimyasal gaz ve bom balarla öldürülür. Bin lerce insanın katledil diği bu vadide ordu AYıyldşıerım birlikleri de büyük kayıplar verir. Yukarıda bir kısım sözleri yer alan ağıt o mağara da öldürülen insanlar için yakılır. Ağıtı seslendiren Silo Qıc (Süleyman Doğan), harekâta katılan askerleri eğlendirsin diye keman çaldığı için hayatta kalır. “TerteleAğıtların Diliyle Dersim ‘38” kitabında yer alan Laç Deresi gibi 33 ağıt, çalışmanın adından da anlaşılaca ğı gibi 1938 Tertele’sinde yaşananları bu kez farklı bir pencereden günümüze taşıyor. Belgesel ve müzik yapımcısı Ni lüfer Saltık ile sözlü tarih araştırmacısı Cemal Taş’ın ortak çalışması aslında bir kitaptan daha fazlası. Ağıtların Zazaca (Kırmançca), İngilizce ve Türkçe sözleri nin yanı sıra öyküleri, olayların geçtiği yer ve ağıda konu olan kişilerin fotoğraf ları, belgelerden oluşan çalışma üç CD ve 500 sayfalık bir kitaptan oluşuyor. Dile kolay tam 4 yıllık bir araştırmanın ve çalışmanın sonucunda ortaya çıkmış ama aslında 25 yıl boyunca biriktirilen fotoğraf, belge ve sözlü tarih kayıtlarına dayanıyor. Belge ve fotoğraflar Dersim Tertele’si konusunda bir kaynak oluş turacak birikime sahip olan Hasan Sal tık arşivinden. Ağıtlar da Cemal Taş’ın 1980’lerden bu yana derlediği arşivin den. Türkiye tarihinde siyasi bir olayın Dersim 38’in etnomüzikolojik olarak da bir alan çalışması diyebiliriz. Nilüfer Saltık ve Cemal Taş, 2012’de yapmaya karar verdikleri bu çalışma için eldeki fotoğraf ve haritaların izin den giderek, toplu kıyım yerlerini, ma ğaraları, mezraları yeniden fotoğrafla yıp belgelemiş. Bu uğurda ölüm tehlike si atlatmayı da göze alarak. Yukarıdaki ağıtta anlatılan gidişi kadar dönüşünün de zor olduğu Laç Deresi’nden çıkarken Xéçe halkından kadın ve çocukların 1938 yılındaki son fotoğrafı. Bu fotoğraf çekildikten hemen sonra kurşuna dizildiler (üstte). Bugüne dek sözlü olarak anlatılan Laç mağarasında katliamın izlerini belgeleyen kemikler ilk kez fotoğraflandı (yanda). uçuruma düşme tehlikesi yaşamışlar. Fakat çabaları buna değmiş. “Çünkü” diyor Nilüfer Saltık, “Bugüne dek sözlü olarak anlatılan Laç mağarasında katliamın izlerini belgeleyen kemikleri ilk kez fotoğrafladık. Bir noktayı daha tespit etmiş olduk.” Üstelik 1938’den kalma bir mavzer fişeği de bulmuşlar. Bunların fotoğraflarını da kitaba koymuşlar, ağıtla birlikte. Seyid Nilüfer Saltık Rıza’nın ailesinin öldürüldüğü dağa da ilk kez gitmiş ve fotoğraflamışlar. “Tarihi bir çalışma” oldu diyor Nilüfer Saltık, “Saha çalışması yaparak sözlü tarihte isimleri geçen yerleri bir bir ziyaret ettik, fotoğrafla güncel hallerini belirledik. Elimizdeki ağıtlarda anlatılan olayların geçtiği yerleri gidip bulduk. Birinci elden tanıkların o dönemde yaşadıklarını ağıtlar üzerinden anlatmanın en yalın, gerçek ve tarafsız veri olacağını düşündüğümüz için ağıtları merkeze aldık. Bu kitabın bir özelliği de bu sözlü tarihin yazılı hale dönüştürülmesidir.” Dersimli de değil Zaza da değil Nilü fer Saltık, bu çalışmayı Tertele yılları nın karanlığına ışık tutmak için yaptığı nı söylüyor: “Unutulmasın. Hatır lansın ki bir daha ya şanmasın. Yüzleşelim ki aynı acılar tekrarlan masın. Kıyım noktaları na birer işaret koyalım ki bilinsin. Onları hatır layalım.” Saha çalışmaları sıra Cemal Taş sında kendisini en çok etkileyen olaylardan bi risinin de Vanke Qerebaşi köyüne yap tıkları ziyarette yaşadığını anlatıyor: “Yaşlı bir amca elinde kazmayla çukur kazıyordu. Çadır kuruyordu. Yanına git tim, ‘Merhaba, nasılsınız’ dedim. Konuş mak istedim. Bana ‘Neden geldiniz bu raya? Bir 38’de, bir 94’te geldiniz. Bakın her yer virane, hiçbir şey kalmadı. Yak tınız, yıktınız. Daha ne istiyorsunuz ki?’ dedi. Dondum kaldım. Utandım. Çün kü bu ülkede böyle şeyler olmuş. On dan sonra konuşamadım, zaten konuş manın da bir anlamı kalmıyor ki. Söyle diği şey yeterliydi. Zaten Dersimlilerin birçoğunda özellikle yaşlılarda bir suskunluk var. Konuşursam çocuklarım, torunlarım zarar görür mü diye susuyorlar. Hatta o susmaktan kaynaklı dillerini bile öğrenemeyen bir nesil yetişti orada. Benim gözlemlediğim kadarıyla bir özür, yaşadıklarının anlaşılmasını ve kabul edilmesini bekliyorlar.” DUYULMAYAN ÇIĞLIKLAR “Yıllarca duyulmayan çığlıkları kayıt altına aldık. Onları duyurmada aracı olduk” diyor Cemal Taş da. Çalışmayı yaparken ağıtlarda ismi geçen insanların resmi belge ve raporlarda isimlerine ve fotoğraflarına rastladıklarını anlatıyor Taş, “O fotoğrafları yakınlarına da ulaştırdık, çok heyecanlandılar. Çünkü hiç fotoğrafı olmadığını sanıyorlarmış. Böyle birçok insanı tespit ettik” diyor. Ne yazık ki bunların arasında kafası kesik bir şekilde askerlerin elinde olan Bego da varmış. Yakınlarına fotoğrafı ulaştırmışlar. Resmi tarihle çakışan belge ve fotoğraflara da ulaşmışlar. Ali Boğaz’da öldürülen Yüzbaşı Eflatun’un hikâyesi gibi: “Orada askeri operasyonun başında olan komutan insanlara anlatılamayacak kadar zulüm ediyormuş, çocukları ve bebekleri kafalarını sert yerlere vurarak acımasızca öldürüyormuş. Oranın yerlileri demişler ki, ‘Bizim bu adamı bertaraf etmemiz lazım. Bizi kurşunlasınlar, süngülesinler, öldürsünler ama çocuklarımıza gözümüzün önünde böyle şeyler yapmasınlar.’ Birisi ant içmiş onu öldüreceğim diye. Gerçekten de vurmuşlar o komutanı. Ben de yazdım bu hikâyeyi. Sonra fotoğrafları tasnif ederken bir fotoğrafın arkasında ‘Şehit Yüzbaşı Eflatun. Elazığ’daki şehit kabrine naklinde’ yazısını gördük. Ailesi 1939’da Ali Boğaz’dan cenazesini taşımış Elazığ’a. Elazığ’a gittik ve Yüzbaşı Eflatun’un mezarını da fotoğrafladık.” Kitaptaki her satırın, her resmin, her sesin 75 yıl önce duyulmayan çığ Ali Boğaz’da şehit olan Yüzbaşı Eflatun’un cenazesi ailesi tarafından 1939 yılında Elazığ’a taşınmış. lığı olduğunu söylüyor Taş, mezarları bile olmayan canların anısına bir saygı duruşu. Raporlara göre 13 bin insanın öldüğü, 12 binden fazla insanın göç ettirildiği Tertele’yi anlatan her bir ağıt aslında tek başına yaşatılan zulmü ve şiddeti tüm çıplaklığıyla anlatıyor. Kitaba önsöz yazan ama basılmasını göreme yen Vedat Türkali’nin dediği gibi: “Dersim’de yapılan katliam, bir tarih belgesi titizliğinde, en doğal biçimde halkın yaktığı ağıtlarla dile getirilmiş. Dersim’deki aile ilişkileri, düşmanlıklar, dostluklar, egemen güçler tarafından içlerine sızdırılmış hainler grubumilisler, ölenler, asılanlar, kaçanlar, yani yaşanananların tümü, duygular da katılarak anlatılmış ağıtlarla.” Kitap aslında bir sergi ve film ile de desteklenmişti. Tütün Depo’sundaki sergi perşembe günü sona erdi. Kim bilir belki başka mekânlar ve şehirlerde de insanlarla buluşur, en azından kitabı alamayanlar Tertele’yi bu kez ağıtların dilinden dinler. Bir daha böyle acılar yaşanmasın diye... haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Dünyanın En İyi Üniversiteleri sıralamasında 166’ncı oldu Boğaziçi 54 sıra yükseldi DENİZ ÜLKÜTEKİN US News & World Report isimli internet sitesinin hazırladığı “Dünyanın En İyi Üniversiteleri” sıralaması açıklandı. Listede en başarılı Türk üniversitesi 166. sırada yer alan Boğaziçi Üniversitesi oldu. Sıralamada Asya üniversiteleri arasında 17. olan Boğaziçi, kriterlere göre yapılan listede ise fizik alanında 5. mühendislikte ise 245. sırada yer aldı. Boğaziçi geçen yıl sıralamada 220. olmuştu. Sıralamada 65 ülkeden bin üniversite yer alıyor. Sıralamadaki yerlerinden memnun olduklarını belirten Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu, sözlerini şöyle konuştu: “Türkiye’de iyi araştırma yapan, bu konuda bir gelenek oluşturmuş ve yönetişim yapılarını araştırma üniversitesi olarak kurgulamış başarılı üniversiteler var. Bunlar uluslararası sıralamalarda yer alıyor, saygı görüyorlar. Sadece teknoloji ve fen alanlarında değil sosyal ve beşeri bilimlerde de araştırma faaliyetleri bu dengeyi sağlıyor. Bu üniversitelerimizin önünün açılması Türkiye’nin geleceği için önemli bir adım olacaktır.” Sıralamada, Boğaziçi’nden sonra en başarılı Türk üniversitesi 231. sıradaki ODTÜ olurken, İTÜ ise 257. olarak en başarılı 3. Türk üniversitesi oldu. Bilkent 389’uncu, Hacettepe ise 550’nci sırada. İlk üç ABD’den Listenin ilk sırasında ise ABD’den Harvard Üniversitesi yer aldı. Harvard’ı sırasıyla, yine aynı ülkeden MIT ve Stanford Üniversitesi takip etti. Küresel sıralamada, ABD’den 217 üniversite yer alırken, Çin 87, Birleşik Krallık 68, Almanya 55, Fransa 49 üniversite ile listeye girdi. Sıralamada Asya Üniversiteleri arasında ilk sırayı Japonya’dan Tokyo Üniversitesi alırken, Birleşik Krallık’tan Oxford Avrupa’nın, Brezilya’dan Sao Paulo Üniversitesi Latin Amerika’nın, Güney Afrika’dan Cape Town Üniversitesi Afrika kıtasının en iyi üniversiteleri oldular. Sıralama kriterleri Araştırmada kullanılan 12 kriter ve yüzdeleri şöyle; Global araştırma saygınlığı (yüzde 12.5), bölgesel araştırma saygınlığı (yüzde 12.5), yayınlar (yüzde 10), kitaplar (yüzde 2.5), konferans bildirileri (yüzde 2.5), normalize edilmiş atıf etkisi (yüzde 10), toplam atıflar (yüzde 7.5), en çok atıf alanlar arasında yüzde 10’a giren yayın sayısı (yüzde 12.5), en çok atıf alanlar arasında yüzde 10’a giren yayın oranı (yüzde 10), uluslararası işbirlikleri (yüzde 10). Kadıköy Anadolu Lisesi Mezunlar: ‘Projeyi’ durdurun Kadıköy Anadolu Lisesi mezunları, okul idaresine, “norm fazlası” ilan edilerek başka okullara tayin edilen 52 öğretmenle ilgili yürütmenin idare tarafından durdurulması için dilekçe verdi. Farklı dönemlerde okulda bulunan 10 mezun toplu dilekçelerini okula iletirken, okul müdürü Halit Çittır ile de bir görüşme yaptı. Görüşme hakkında gazetemize konuşan Kadıköy Anadolu Lisesi 1992 yılı mezunu ve Sosyal Haklar Derneği yöneticisi Hakan Nişancı, müdürün, kendilerine, “elinden gelen bir şey olmadığını ve mevzuat çerçevesinde hareket ettiğini” söylediğini, iletti. Kendilerinin ise, konunun takipçisi olacaklarını dilekçeleri de bu yüzden verdiklerini belirten Nişancı, sözlerini şöyle sürdürdü; “Son bir yıldır, okulumuzun yok edilmeye başladığını görüyoruz. Bu yüzden sürece dahil olmak istedik. Müdür görüşmemiz sırasında, bizim endişelerimizi paylaştığını, ama elinden gelen bir şey olmadığını söyledi. Tam bir memur gibi davrandı. Biz de kendisinden, olabildiğince inisiyatif kullanmasını istedik.” l Eğitim Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle