28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 3 Aralık 2015 EDİTÖR: CAN DOKER TASARIM: ECE KURTULUŞ Silivri’de 1 hafta MİT TIR’ları soruşturması kapsamında ‘gazetecilik faaliyetleri’ nedeniyle tutuklanan Can Dündar ile Erdem Gül’ün Silivri’de alıkonulmaları 1 haftayı geride bıraktı dana ve Hatay’da Ocak 2014’te durdurulan ve Suriye’ye insani yardım taşıdığı iddia edilen ancak silah taşıdığı ortaya çıkan MİT TIR’ları soruşturması kapsamında gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklanan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül Silivri’de alıkonulmalarının 1 haftasını geride bıraktı. 29 Mayıs’ta “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” manşetiyle başlayıp Dündar ve Gül’ün tutuklanmalarının yolunu hazırlayan kilometre taşları şöyle dizildi: n 29 Mayıs 2015: Cumhuriyet, “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” manşetiyle Suriye’ye giden MİT TIR’larında aslında insani yardım değil silah taşındığını ortaya çıkardı. Aynı gün habere yayın yasağı konuldu. n 29 Mayıs 2015: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Can Dündar hakkında “devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk” soruşturması başlatıldı. n 1 Haziran 2015: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, katıldığı programda, Can Dündar’ı tehdit ederek, “Ben davamı da açtım, bunların bütün derdi Türkiye’nin imajına şu anda gölge düşürmek. Ve bu haberi özel haber olarak yapan kişi de bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu” dedi. n 24 Kasım 2015: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Başsavcı Vekili İrfan Fidan, yürüttüğü Selam Tevhid soruşturması kapsamında Can Dündar ve Erdem Gül’ü “şüpheli” sıfatıyla ifadelerinin alınması için 5 buçuk ay sonra Çağlayan’daki İstanbul haber 15 A Dündar ve Gül, kararı adliyede beklerken CHP’li Eren Erdem, Twitter’da “İnatla gülüyoruz sana ey diktatör” diyerek bu fotoğrafı paylaşmıştı. Adliyesi’ne çağırdı. n 26 Kasım 2015: Can Dündar ve Erdem Gül soruşturma kapsamında ifade vermek üzere İstanbul Adliyesi’ne geldi, savcılık sorgusunun ardından tutuklanma istemiyle hâkimliği sevkedilerek tutuklandılar. n 30 Kasım 2015: Can Dündar ve Erdem Gül’ün avukatları tutuklama kararını veren İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliği’nin kararına itiraz etti. n 1 Aralık 2015: İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliği’nin kararında direnmesi üzerine itirazı değerlendiren İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği tutukluğa itirazı temelsiz gerekçelerle reddetti. ‘Onlar bizi değil biz onları yargılayacağız’ Özgürlükçü Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi üyeleri de dün Dündar’ı ziyaret etti. Dündar’ın avukatlarla gönderdiği mesaj şöyle: “Yeminler ederek TIR’larda Türkmenlere yardım gitmediğini söyleyen Tuğrul Türkeş Başbakan Yardımcısı. Biz haberini yaptık, burdayız. Yasak koyarak, tutuklayarak, suçlarını gizleyemeyecekler. Yargılayarak suçlarını gizleyeceklerini düşünenler bu yargılama ile daha fazla deşifre olacaklar. Çünkü bu yargılamayı hükümetin suçlarını ortaya dökmenin zemini haline getireceğiz. Onlar bizi değil, biz hükümeti yargılayacağız.” HP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Başdanışmanı Erdoğan Toprak ve Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı, eski CHP’li Umut Oran dün Silivri Cezaevi’nde Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ü ziyaret etti. Oran, cezaevi çıkışında şunları söyledi: “İkisi de moralli. Yaptıkları işin gazetecilik olduğunun vicdanen de bilincindeler. Haber kaynakları itibariyle de herhangi bir yere ilişkilendirilemeyecekleri konusunda içleri rahat. İnfaz koruma görevlileri son derece insancıl davranıyorlar. Bu nedenle mutlular ancak cezaevinin koşulları çok ağır. Özellikle tecrit ediliyorlar. 6 gündür yan yana koğuştalar, ama birbirlerinin seslerini duyamıyorlar. Başka tutuklularla da bir araya gelemiyorlar. İletişim yasağı var. Haftada 10 dakika telefon görüşme imkânı, bir kere aileleriyle kapalı görüş, ayda bir de aileyle açık görüş hakları var. Henüz suçu sabit olmayan bir tutuklu olarak ağırlaştırılmış müebbet koşullarında kalıyorlar.” ‘Ağır tecrit ortamında tutuluyorlar’ C Şiddet, hezeyan ve korku sarmalı an Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmalarının herhalde en önemli nedeni Tayyip Erdoğan’ın şahsen suç duyurusunda bulunması, bir polis fezlekesi düzenler gibi suçu etraflı biçimde tarif etmesiydi. Sulh ceza hâkimliği, bu tutukluluk kararlarına yapılan itirazı reddederken ileri sürdüğü gerekçelerden birinden anlaşılıyor ki, Dündar ve Gül’ün derdest edilip hapishaneye konmasının diğer nedeni, korku. Evet, aklı başında hukukçuların bunun mümkün olmadığını söylemelerine rağmen, Tayyip Erdoğan’ın kendisi veya onu korkutarak etrafında yer tutan kişiler, Suriye’ye gizli biçimde MİT aracılığıyla silah yollama kararı veren kişilerin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasından korkuyorlar. Bu ne hukuken ne siyasal olarak mümkün ama yapılanın ulusal ve uluslararası planda yasal olmadığını en iyi kendileri bildiği için endişeliler. Korkanların bir kısmı elbette korkuyor gibi yapıyordur. Unutmayalım, birkaç yıl Tayyip Erdoğan’la pek yakın temasta olan istihbaratçı polis Ali Fuat Yılmazer ve başka emniyet görevlileri, birçok suikastı hazırlık aşamasında engellemiş olduklarını iddia ederek Erdoğan’ın yakınında güç mevkileri elde etmişler ya da bunları sağlamlaştırmışlardı. Bunların en azından bir kısmının hayali olduğu sonra anlaşıldı. Uluslararası Ceza Mahkemesi şaiyası beslenerek benzer bir şey yapılıyor. O kadar ki, bir yandan “tutuksuz yargılanmalılar” diye üst üste görüş beyan eden Başbakan, diğer yandan UCM meselesini de soruşturma açılmasının haklı gerekçesi olarak gösterebiliyor. Geçen hafta bu tutuklanmanın iktidarın korkmasıyla ilgisi olduğunu ima ettiğimde, bir avukat arkadaşım, “Neden korkacak, ona karşı yaptırım oluşturacak güç yok” dedi. Haklı. Ama halkı dezenformasyonla yönlendirerek kamuoyu oluşturanlar, işlerine gelmeyen her şeyi komplolarla açıklayanlar, bir aşamadan sonra kendi söylediklerine inanmaya başlarlar. Yaydıkları gürültü çeşitli yerlerden yankılanıp kulaklarına geri dönünce, iş onlara da sahici gibi gözükmeye başlar. Bu durum, özellikle, gerçekle olan ilişkinin giderek zayıfladığı durumlarda daha fazla görünür. Örneğin casusluğun elde edilen bilgiyi gazetede alenen yayımlamak olduğunu bile iddia edebilirler. Ayrıca buna gerçekten inanıyorlarsa, durum zannettiğimizden çok daha vahim demektir. Bugün iktidarın etrafında toplanmış oldukça büyük bir kalabalığın gerçeklik algısını hızla yitirmeye başladığını görüyoruz. Sadece casusluk ve benzeri konularda değil. Türkiye’nin Rusya savaş uçağını düşürmesini Türkiye’ye karşı açılmış açık savaşın bir parçası olarak yorumlayanlardan geçilmiyor AKP medyasında. Konuyu bilmeyen birisi söylenenleri duyunca Türk savaş uçağının düşürüldüğünü zannedebilir. Hezeyan seviyesi tavan yapmış yazılar, konuşmalar arasında, İran ve Rusya ile açık savaş halinde olduğumuz belirtiliyor. Kimisi Suriye’de Yayladağ’ın güneyindeki bölgeyi ilhak edip Cumhuriyet’in kuruluşundan sonraki üçüncü genişleme operasyonunu (diğerleri Hatay ve Kıbrıs’mış) gerçekleştirmeyi öneriyor. Bir başkası, CerablusAzez bölgesinin kesinlikle Türkiye’nin denetiminde kalması gerektiğini. Bunun somut olarak ne anlama geldiğini tarif etmeye gerek yok. Kendi ülkesinde Kürt sorununu çözmeyi buzdolabına kaldırmış ve malzeme buzdolabında artık çürümeye başlamışken PYD’ye saldırılmasını öğütleyenlerden geçilmiyor. Diğer yandan PYD’nin arkasında İran’ın, Rusya’nın, ABD’nin ve dahi İsrail’in olduğunu feryat figan haykırıyor aynı kişiler. Bu ikinci iddia doğru ise, birinci öğüdün anlamı ne? Giderek yalnızlaşan Türkiye’nin, çılgınca işlere girişmek dışında, son kartuşlarını tükettiğini görüyorlar ve tam da bu nedenle ortalığı gürültüye boğmaya mı çabalıyorlar? Gene de sahte veya sahici, korkuları küçümsememek gerek. Korku insanın aklını başından alır ve yapmayı önceden düşünmediği şeyleri yapmaya ve bunları yaptıkça daha fazla korkup yaptığının daha fazlasını yapmaya da götürebilir. Türkiye’de yönetim ve çevresinin ettiği büyük büyük sözlerin, yasaklama, tutuklama ve ölümlerle giderek dozu artan şiddetin arkasında sanki böyle bir korku sarmalı çalışıyor. C TYS: Dik durmalıyız azetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül’ün tutuklanmasının ardından gazetemize destek çığ gibi büyüyor. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) üyeleri dün gazetemizi ziyaret ederek gazetemiz İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç’e destek mesajlarını iletti. TYS Yönetim Kurulu Üyesi Nalan Çelik, TYS Genel Sekreteri Tevfik Taş ve TYS basın bölümünden sorumlu C. Hakkı Zariç, Dündar ve Gül’ün tutuklanma süreci hakkında Erinç’ten bil G gi aldı. Sendika adına açıklama yapan yazar Tevfik Taş, “Gazeteciler tutuklandıklarında aslında diğer bütün gazetecileri cezalandırmayı hedefliyorlar çünkü gözdağı vermek istiyorlar. Biz üretim üzerine, zihin üretimi üzerine bir dünyaya sahibiz ve onu elimizden aldıklarında onu okuyan herkese ceza vermiş oluyorlar. Bu yüzden gazetecilerin yazarların tutuklanmasına karşı daha dik durmalıyız” dedi. Birleşik Metal İşçileri Sendikası da gazetemize destek mesajı yolladı. vrupa Yeşiller Partisi eş başkanı Monica Frassoni ve Avrupa Parlamentosu Yeşiller grubu üyesi Ska Keller, gazetemiz genel yayın yönetmeni Can Dündar’ın tutuklanmasını protesto etti. Sosyal medya hesaplarında Can Dündar’ın resmini #FreeCanDündar (Can Dündar’ı serbest bırakın) etiketi ile paylaşan Frassoni ve Keller, Dündar’ın tutuklanmasının ardından Yeşiller Partisi’nin sitesinde de görüşlerini paylaşmıştı. Frassoni ve Keller ortak yayıMladıkları metinde “Can Dündar ile İstanbul’de bir aya kadar önce tanıştık. Erdoğan seçimleri kazandığı takdirde tutuklanacağından korkuyordu ve bu gerçekleşti. Bu tür hareketlerin demokratik Yeşiller’den destek A ler i c e t e z a G Silivri’de ! NÖBETTE azeteci Mete Akyol, gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’e sahip çıkmak üzere, dün Silivri Cezaevi önünde dayanışma nöbeti başlattı. Mete Akyol, dün sabah saat 8.30’da cezaevi önüne attığı sandalyede, akşam saat 17.00’ye kadar oturdu. Eyleme başka gazeteciler devam edecek. Akyol, “Bir büyüğümüz, ‘mesleğimi sevebildiğim kadar, keşke meslektaşlarımı da sevebilseydim’ diyordu. Ben de bunu dikadın yaralandı. Borsayı soracak olursan, yerlerde sürünüyor!! Nasıl sürünmesin, Putin sertleşti. Türkiye özür dilemezse, onu da yaparım, bunu da yaparım diye söylenip duruyor. Şimdi, bizimki de sertleşecek diye yüreğimiz ağzımızda. Rus turistler gitsinler mi kalsınlar mı, faizler de insinler mi çıksınlar mı, hepsi şaşkın! Ama işi en zor olanlar, bugün başlayacak olan Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nda, bu iki sert adamı değil yan yana, aynı salona denk düşürmemeye çalışan protokol memurları bence. Aklın hiç dışarıda kalmasın, Cano. Dışarısı çekilir gibi değil. Maazallah, dışarıda olaydınız, vinç ikinizden birinin kafasına da düşebilirdi. Kendinize görev çıkarıp Diyarbakır’a gitmiş olsanız, çıkan arbedede kaza kurşununa da hedef olabilirdiniz. Malum, devletler üstü bir üst akıl, barış isteyenleri sevmiyor. G yor, bunu bekliyorum” dedi. Akyol, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmalarının kabul edilemez olduğunu söyledi. Gazeteci Mete Akyol, “Onlara, içerde umutlarını sağlam tutmaları için destek olabilirsek ne mutlu bize. Ben burada bir gün kalacağım. Sonra her gelen kişi, bu zincire halka ekleyecek. Herhalde çok güzel bir zincirimiz oluşacak” diye konuştu. l İSTANBUL/Cumhuriyet Oturun, içeride olmanın güvencesinin tadını çıkarın. Ben bu köşeden size Putin ve Erdoğan’ın konferansta yan yana veya karşı karşıya gelmekten nasıl korunduklarını da, memlekette olup bitenleri de, ara ara haber veririm. Birlikte katılacağımız artık hayal olan Çukurova Belediyesi Orhan Kemal Edebiyat Festivali’nde, Zeynep Oral’la seni çok arayacağız ama bu vesileyle Nâzım’ı, Orhan Kemal’i ve adlarını buraya yazmaya kalksam, tüm sayfayı işgalden korktuğum, eli kalem tutan tüm diğer zulüm görmüş değerli vatan evlatlarını düşünüp senin adına teselli bulacağız, gurur duyacağız. Çünkü artık biliyoruz ki T.C. sınırları içinde, kim ki yazdıklarından dolayı tutuklanır, bil ki onda cevher vardır! Bu yüzden bir başka damda yatmışın, rahmetli Çetin Altan’ın deyimiyle, “Sakın karartma enseyi!” Haftaya bu köşede buluşmak üzere... Her gün bir gazeteci değerlere bağlılık ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da dile getirdiği Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği arzusu ile bağdaşmadığının altını çizmek önemli” ifadeleri kullanılmıştı. lDış Haberler evgili Can, Sana yazdığım geçmiş olsun mektubu ve oyalanasınız diye yolladığım kitaplar, eline ulaşır mı, cezaevi köşelerinde kaybolur gider mi, pek emin değilim. O yüzden sayende kazandığım konuk köşemi değerlendirerek, Erdem Gül ile birlikte tutuklanmanıza dair isyanımı, üzüntümü bir açık mektupta paylaşmak istedim. Sizin tutuklanmanızdan, şu yazıyı yazmakta olduğum ana kadar, çok kötü şeyler oldu dışarıda. Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, üstelik de barış yanlısı bir konuşma yapmakta iken, başından kurşunlanarak öldürüldü. Çıkan arbedede iki polis memuru hayatını kaybetti. Bir polis memuru ise yaralı. Başbakan, onların döneminde faili meçhul cinayetlere asla izin verilmeyeceğini, katilin mutlaka bulunacağını söyledi ısrarla. Hrant Dink’in azmettiricisi hâlâ belli değil ama olsun, içimi S KONUK YAZAR AYŞE KULİN Can Dündar’a açık mektup ze su serpildi. Zaten aynı sırada, Emniyet güçleri de İstanbul’da olayı protesto etmek isteyenlere su sıkmakla meşguldü. Sana bir kötü haberim daha var, aynı akşam, yine İstanbul’da bir inşaatta güvenlik önlemlerinin yetersizliği yüzünden vinç düştü, iki kişi öldü. Ve yine aynı gün Fatih’te bir kadın, başından bıçaklanarak öldürüldü, iki Profesörden tek kişilik eylem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunduktan sonra İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki görevine son verilen Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz, dün Antalya Adliyesi önünde gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül için eylem yaptı. Dündar ve Gül’ü öven Ökçesiz, suç işleyeni övmenin cezasının 2 yıla kadar hapis olduğunu belirterek, yurttaşlar da “sivil itaatsizlik” çağrısında bulundu. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle