28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 25 Aralık 2015 KULTUR EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN İnAn KIRAç’In 17 kultur@cumhuriyet.com.tr Bekâr olmak yasak! ile ve eğitim sistemi üstüne sarsıcı bir alegori niteliğinde, 6 yıl önceki o heyecan verici “Köpek Dişi”yle çıkış yapan Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos’un bu kez zengin bir kadroyla, daha büyük bir bütçeyle İngiltere’de, İngilizce çekerek uluslararası sulara açıldığı, bugün bizde de gösterime giren yeni filmi “The Lobster” (“İstakoz”), günümüze çok yakın bir gelecekte geçen, meraklısının kesinlikle ilgisiz kalamayacağı türden ve baştan sona sıra dışı, tuhaf, yer yer sürreal, matrak bir dünya kurarak ilginç bir distopik hikâye anlatan, avangard bir komedi denemesi. Okullu yönetmen Lanthimos’un senaryosunu Efthimis Filippou’yla birlikte yazdığı, bekâr olmanın yasaklandığı ve bütün yalnız bekârların toplama kampı gibi, katı, kısıtlı kurallar altında yaşanılan özel bir otele yerleştirilip 45 gün içinde yeni bir eş bulmaya zorlandıkları filmde kahramanımız David (Colin Forbes), miyop bir kadınla (Rachel Weisz) başlayacak yeni ilişkisinde uyumu ve başarıyı yakalaya 10 yıllıK ARzusu Pera’nın gündeminde A minde kurdukları, ancak kimi sıkıntılar yaşadıkları 2003 tarihli vakıfla ilgili olarak şunları aktardı: “Sevgili (kızım) İpekçiğimin dışında kalan bir servetin 3’te 1’i buraya (vakfa) ait olacaktır. Bu olduğu takdirde bu yapıyı yaşatmak mümkün. Güncelleştirmek mümkün. Büyütmek mümkün. Biliyorsunuz, karşı tarafta (Tepebaşı TRT binası ve otopark alanı) Frank Gehry’e yaptırılacak bir yapı (çağdaş sanat müzesi) vardı. Büyük mücadele ettim, ancak 10 senede pes ettim. Aynı devirde böyle bir projeye başlayan Louis Vuitton, Paris’te bunu yaptı. Yalnız aramızdaki fark şu: Paris’teki en güzel parkta 49 ila 59 senelik bir müsaadeyi Louis Vuitton’a parasız verdiler ve oradaki eser meydana çıktı. Aynı tarihlerde başladı, bendeniz başarısız oldum. Sebeplerini de bir kitapçık yaptım; onları sizlere bugün dağıtamayacağım ama, en kısa zamanda elinizde olacak.” Kıraç daha sonra, aile olarak kültür ve sanat alanına 4550 milyon TL ayırdıklarını ve 300’ün üzerindeki Oryantalist tabloyu vakfa devrettiklerini vurguladı. İnan Kıraç’ın en duygu yüklü sözleri ise, şunlardı: “Bu yapı için ben ne isem siz de osunuz. Bu nedenle bu yapıya siz sahip çıkın. İnşallah, 20’li, 30’lu yılları da hep beraber kutlarız. Ben yoksam bile, siz İpek ile kutlarsınız. Teşekkür ederim.” Kuruluşunun 10’uncu yılını kutlayan suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, İnan ve İpek Kıraç’ın ev sahipliğiyle önceki gün basını ağırladı slen Oryantalist ressam Fausto Zonaro tutkunu olan ve bu yüzden biri Simavi koleksiyonunda EVRİM olmak üzere iki Ğ versiyonu bulunan ALTU Osman Hamdi Bey klasiği ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ni pek sevmediğini itiraf eden İnan Kıraç, kızı İpek ile birlikte, önceki akşam kuruluşuna öncülük ettikleri Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde kültür sanat basınına bir teşekkür ve yeni yıl yemeği verdi. Gecede, Vakıf Kültür Sanat İşletmeleri Genel Müdürü Özalp Birol ve Zeynep Ögel başta gelmek üzere, tüm çalışanların ve misafirlerin alkışları ile eleştirmen ve gazeteci Doğan Hızlan için de özel bir doğum günü pastası kesildi. Gecede konuşan İnan Kıraç, müzenin kuruluşunda Suna Kıraç’ın çok büyük rolü olduğuna değinerek, “O her zaman benim yolumu açan kişi” ifadesini kullandı ve özetle şunları aktardı: “Eğitimi ne kadar iyi yaparsanız yapın, kültür ve sanatın içinde olmazsanız, bir yerde bu yapıyı düzeltemiyorsunuz. Bir eksikliğimiz var; bakın bunu çok açık söylemek istiyorum. Türkiye’nin iki kaybı vardır... Bir tanesi, 200 bin kişi kaybettiğimiz Çanakkale’dir. İkincisinde 67 Eylül gibi büyük bir facia yaşanmıştır. Türkiye’deki en iyi yetişmiş en kültürlü, en bilen, en örnek alabileceğimiz insan yapısını kaybettik. Bu da 200 bin kişidir. Oradan, buralara geldik.” Antalya’da yaptıkları eski ve yeni kültür ve sanat yatırımlarına yönelik ziyaretçi ilgisizliği ve pazarlama eksikliğinden yakınan Kıraç, daha sonra AK Parti hükümeti döne Haftanın filmi ‘The Lobster’ bugün gösterimde Oteldekilerin, geceleri ormana götürülüp bayıltıcı silahlarla yalnızgezenler denen, normalbekâr insanları avlayarak eş bulma serüvenlerini anlatan filme ilgisiz kalmak ne mümkün? A mazsa kendi seçtiği bir hayvana (istakoza) dönüştürülecektir! Temelde her şeye biat eden, tek tip insan yetiştirmenin önemsendiği günümüz dünyasının o yüce, kutsal evlilik kurumundaki o bütün saçma kuralları eleştirerek dalgasını geçen ve bir dış sesin özetleyici anlatımıyla süregelen filmde, köpeğe dönüştürülmüş kardeşi Bob’la birlikte görevlilerce otele konan David’e de uyumlu eş bulma zorunluğu dayatılıyor. Oteldekilerin, geceleri ormana götürülüp bayıltıcı silahlarla yalnızgezenler denen, normalbekâr insanları avlayarak eş bulma serüvenlerini bir gün daha arttırdıkları filmde örneğin mastürbasyon yapmak, eşinden başkasıyla dans etmek, öpüşmek, sevişmek yasak! İçinde yer aldığımız sistemi kıyasıya yerip hicveden bazı etkileyici sahnelere kıkır kıkır gülen seyircinin tüm önyargılarını silerek onu 2 saat süresince perdeye bağlayan bu “The Lobster”e ilgisiz kalmak ne mümkün? Önyargıları siliyor David’e (tıpkı Lorca gibi) kendi mezarının kazdırıldığı ve sonunda aşkın yüceltildiği bir finale dümen kıran, çeşitli gözlem ve ayrıntılarla zenginleştirilmiş “The Lobster”, kuşkusuz günümüz dünyasına ilişkin bir alegori olarak seyredilmeyeokunmaya çok açık, sistemin saçmalıklarını kafamıza kakıp gözümüze sokan, kaçırılmaması gereken bir komedimsi distopya anlatısı sonuçta. C.ForbesR.Weisz çiftine yan rollerdeki Ben Whishaw, John C. Reill ve ormandaki bekârların Fransızca konuşan yöneticisi rolündeki Lea Seydoux gibi oyuncuların eşlik ettiği bu Yorgos Lanthimos filmi, ilişkilere ve aşka farklı bakışıyla kesinlikle görülmeyi hak eden, yarıştığı son Cannes festivalinden jüri özel ödülüyle eleştirmenlerin ödülünü (FIPRESCI) kazanarak dönmüş, mutlaka görülesi bir film kanımca. Yunan yönetmen Lanthimos da bundan böyle izlenmesi gereken, özgün ve çağdaş bir ‘auteur’ kuşkusuz. Kameraman Thimios Bakatakis’in görüntüleriyle müziklere de dikkat. ‘10 senede pes ettim’ İnan Kıraç, İstanbul Tepebaşı’na vakıf olarak yapmayı düşündükleri Frank Gehry imzalı çağdaş sanat müzesini hayata geçiremediklerini vurgulayarak, AK Parti iktidarı dönemine rastlayan bu ‘başarısızlığı’nın nedenleri hakkında hazırladığı özel kitapçığı, kamuoyuna sunacağını belirtti. Gecede Pera Müzesi’nin sembolünü içeren mühürler de davetlilere takdim edildi. İnan Kıraç kızı İpek ile. Buza ve göğe dikkat! isiklet sporunun zirvesi sayılan, çok zorlu Fransa turunu bütün dünyayı aldatıp gizli doping yaparak 1990’larda arka arkaya 7 kez kazanan, Amerikalı bisikletçi Lance Armstrong’un skandallardan geçilmeyen ve efsaneye dönüşmüş, gerçek hikâyesini perdeye taşıyor “The ProgramSon Efsane”. Stephen Frears’in, senarist John Hodges’ın, Armstrong’u uzun süre izlemiş spor muhabiri David Walsh’un gerçekçi kitabından uyarlayarak yazdığı senaryosundan çektiği “Son Efsane”, seçkin bisikletçilerden oluşturduğu ekiple, tüm doping testlerini yakalanmadan atlatan, şov dünyası ve medyayla da arasını hep sıcak tutmuş, bütün doping iddialarını da TV’deki Oprah programında itiraf edene kadar yıllarca hep reddetmiş Armstrong’un sıra dışı hikâyesine, belgeselden çok kurmacamsı ve oldukça yüzeysel yaklaşsa da, “Son Efsane”nin eli yüzü düzgün bir sporcu filmi olduğu söylenebilir. Luc Jacquet’nin bu kez küresel ısınmanın kutuplarda ulaştığı tehdit edici boyutlara dikkat çektiği yeni belgeseli “La Glace et le CielBuz ve Gökyüzü” de haftanın özellikle meraklısınca es geçilmeyecek nitelikteki, 1.5 saatlik, önemli bir belgeseli. Kathryn Bigelow’un Keanu Reeves’le Patrick Swayze’yi bir araya getirdiği, 1990’ların kült aksiyon fimlerinden “Point Break”in Ericson Core’un yönetmenliğinde çekilmiş yeni versiyonunda Luje Bracey’le Edgar Ramirez başrollerde. Yönetmen Dani de la Orden’in imzasını taşıyan, “Barcelona’da Bir Yılbaşı Gecesi” ise vasat bir romantik komedi. Can Yücel’in dedesi Ali Bey’in kaptanı olduğu Ertuğrul fırkateyninin Japon denizindeki fırtınaya teslim oluşunun ve JaponOsmanlı (Türk) yardımlaşmasının hikâye edildiği, bir süredir AKM’nin tüm ön yüzeyini kaplayan devasa bir afişle reklamı da yapılan “Ertuğrul 1890”, Mitsutoshi Tanaka’nın yönetmenliğinde çekilmiş, büyük bütçeli Hollywood epiklerini taklit eden, JaponTürk ortakyapımı bir propaganda filmi. Haftanın öteki filmleri B Yeni Rodos heykeli için 250 milyon Avro Yunanistan’ın Rodos Adası’nda limanın girişinde yüzlerce yıl önce yükselen dev Rodos Heykeli 2000 yılı aşkın bir süre önce deprem nedeniyle yıkılmıştı. Antik dünyanın yedi harikasından biri sayılan yapıtın yeniden inşası gündemde. Orijinali 30 metre olan heykelin yeni hali 5 kat daha büyük yani 135 metre yüksekliğinde olacak. Proje için ekonomik krizde olan Yunanistan 250 milyon Avro’ya varan bütçe ayırdı. Türkiye sahillerinden de görülebilecek olan heykel refah ve barışa adanacak. ‘Ertuğrul 1890’ SALT kurucu Garanti Bankası saltonline.org SALT GALATA 23 Aralık 21 Şubat C M Y B Giriş ücretsiz apexart SALT iş birliğinde An apexart Franchise Exhibition Şam’da Kayısı Sayı 06, Atıf Akın, New York, 2015.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle