25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 ŞUBAT 2013 PAZARTESİ 8 ASKERİ CASUSLUK’TA ‘DELİL’ SKANDALI HABERLER ABD yönetimi, Ankara’daki büyükelçiliğine geçen hafta düzenlenen canlı bomba saldırısının sorumlularının bulunması ve DHKPC’nin elimine edilmesi için hukuk savaşı başlattı. ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin ilk kez kamuoyuna duyurduğu ve Türkiye ile ABD’nin birlikte yürüttükleri sürecin ayrıntıları ortaya çıkmaya başladı. Avukatlara vermediler OZAN YAYMAN örünür gerekçe Patriot Ankara’da Türk ve Amerikan istihbarat ve güvenlik birimlerinin yaptıkları değerlendirmelerde saldırının görünür gerekçesinin Türkiye’ye gönderilen Patriot sistemleri olduğu görüşü ağırlık kazanıyor. Örgüt saldırıyı üstlenmesine rağmen saldırının arkasındaki güçler konusunda Türk ve ABD makamlarının kafasında değişik şüpheler var. Bunların en güçlüsü saldırıda Suriye parmağı olabileceği düşüncesi. Şüphe nedenleri arasında canlı bomba Ecevit Şanlı’nın yaşı geliyor. Dünya genelinde terör örgütleri canlı bomba olarak 25 yaşından küçük insanları seçerken son saldırıda 38 yaşındaki birinin seçilmiş olması soru işaretleri yaratıyor. Türk makamlarının ikinci bir intihar saldırısı olasılığına karşı Amerikan misyonları etrafındaki güvenlik önlemleri de oldukça artırılmış durumda. G GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY basına sızdırdılar İZMİR Kamuoyuna “askeri casusluk” olarak yansıtılan 357 sanıklı davanın ek delil klasörleri henüz avukatlara verilmedi ancak bazı gazeteler bu klasörlerden elde ettiği bilgileri yayımladı. Tutuklu sanıkların çoğunluğu muvazzaf asker olan davanın ilk duruşması İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 16 Nisan’da başlayacak. Duruşma öncesi tüm dikkatler henüz avukatlara dahi gösterilmeyen ek delil klasörlerine çevrildi. Bu aşamada, avukatlara verilmeyen ek delil içerir belgelerin, bazı basın organlarında yer alması dikkat çekti. Haberlerin içeriği, henüz sanık avukatlarına verilmeyen ek delil klasörlerindeki bilgilere dayandırıldı. Davadaki sanık avukatlarından Murat Ergün, söz konusu gelişmenin daha önce farklı davalarda da yaşandığını söyleyerek “Bakanlığın, sistemin işleyişi anlamında devreye girmesi ve henüz avukatlara dahi verilmeyen bilgilerin yayılmasını önleyecek tedbirler alması gerekiyor” dedi. Avukat olarak ek delil klasörlerini alamadığını aktaran Ergün, “Sıkıntı sadece ek delillerle ilgili değil. Daha iddianame tamamlanmadan, soruşturma aşamasında da hepsi gizli kalması gereken bilgiler bazı gazetelerde haber olarak yayımlanıyordu. Ama bu durum sadece İzmir’deki davayla ilgili değil. Ülke genelindeki bazı davalarda görülen bir sıkıntı söz konusu. Bunun için bakanlığın tedbir alması ve evrakın basında gezmesine çare bulması gerekiyor” diye konuştu. l Kaide gibi takip edilecek DHKPC’nin ABD’yi hedef alan son eylemleri 90’larda yaşandı. 11 Eylül 2001 sonrasında El Kaide ile mücadele için çıkarılan terörle mücadele yasaları geriye yürütülemediği için bugüne kadar bu yasaların DHKPC için uygulanması mümkün olmadı. Ancak büyükelçilik saldırısı ile örgüt kendi kendini ABD’nin yeni terörle mücadele mevzuatının kapsama alanı içine soktu. ABD’nin elinde hukuk mücadelesi için iki meşru gerekçe var: ABD hükümeti için çalışan bir güvenlik görevlisinin öldürülmesi. ABD toprağı sayılan büyükelçiliğe bombalı terör eylemi gerçekleştirilmesi. ABD yönetimi büyükelçilik saldırısıyla ilgili davayı, 11 Eylül saldırıları sonrasında El Kaide davasında olduğu gibi New York’ta ya da yönetimin başkenti Washington’da açacak. Ancak davanın ilerlemesinde Türkiye ile işbirliğinin rolü büyük olacak. ABD’den gelen özel FBI ekibinin Türk makamlarıyla işbirliği içinde yürüttüğü soruşturma kapsamında, örgütün Avrupa’daki unsurları yakın takibe alındı. ABD yönetimi geçen hafta Almanya, Hollanda, Belçika ve Danimarka başta olmak üzere DHKPC üyelerine bugüne kadar siyasi sığınma hakkı tanıyan Avrupa ülkeleri ile temasa geçti. Türkiye’nin elinde bulunan “Avrupa’daki DHKPC üyeleri listesi” üzerinden hareket eden Amerikan yönetimi, Avrupa’daki hükümetlere örgüte karşı mücadelede işbirliği çağrısı yaptı. Bu kapsamda ABD yetkilileri Avrupa E DHKPC’ye El Kaide Tarifesi başkentlerinde örgütle ilgili dosyalar üzerinde çalışmaya başladılar bile. Bir sonraki aşamada ise saldırının planlanmasında rol alan örgüt yöneticilerinin bulundukları ülkelerden yargılanmak üzere ABD’ye iade talepleri gündeme gelecek. ABD’nin resmen taraf olarak devreye girmesiyle, Türkiye’nin yıllardır sonuç alamadığı DHKPC’lilerin iadeleri konusunda sürpriz sonuçlar doğması bekleniyor. ERDoğAn’ın BDP çElİŞKİSİ Başbakan Erdoğan’ın BDP’lilere yönelik kullandığı üslup sürekli değişen bir çizgi izledi. Bu sanıldığı gibi, “BDP’lilerin dağda PKK’lilerle kucaklaşmalarıyla” başlamadı. Ondan çok daha öncesinde, 2007’de BDP bağımsız adaylarla grup kurarak Meclis’e girdiği tarihten itibaren Erdoğan BDP’ye karşı istikrarlı bir tutum benimsemek yerine, sürekli değişen tavır içinde oldu. Onları iç politikayı dizayn etmeye, topluma mesaj vermeye yönelik bir malzeme olarak gördüğü izlenimi verdi hep. Son olarak BDP’den İmralı’ya gidecek ikinci heyet konusu krize dönüşmüş durumda. Erdoğan, “Biz dağdaki ile kucaklaşanı bir defa İmralı’ya göndermeyiz” diyerek belli isimlerin üzerini açıkça çizdi. Erdoğan’ın bu tutumu, BDP’de kurumsal ve yönetsel sıkıntı haline dönüşmüş durumda. Bunu Başbakan açısından taktik başarı gibi bulanlar olabilir. Ancak, hemen arkasından yeni anayasa konusunda bugüne kadar adını bile telaffuz etmediği BDP ile ortak hareket etmekten bahsetmesi, bu siyasi taktik ile derin bir çelişki içindedir. Başbakan’ın kamuoyundan ama özellikle de BDP’den “İmralı’ya göndermediğin BDP’lilerle nasıl ortak anayasa yapacaksın” sorularına muhatap olması kaçınılmazdır. Erdoğan’ın benzer bir çelişkisi de CHP’ye yönelik tutumunda gözleniyor. 2010 referandum ve 2011 genel seçim süreçlerinde kendisine bağlı bürokratlar PKK ile gizli müzakere yürütürken o BDP’yi süreç dışı bırakmakla kalmıyor, CHP’yi de BDP ile aynı cephede, terör örgütü yanlısı bir parti gibi göstererek halka şikâyet ediyordu. Şimdi aynı BDP ile yeni anayasa için masaya oturabileceklerini açıklayan Erdoğan, o eski konuşmaları önüne konduğunda nasıl yanıt verecek acaba? ABD’de dava açılacak Avrupa’da iz peşinde AKP’Lİ DİŞLİ’NİN KARDEŞİ YÜRÜTECEK Asker intiharları için proje yolda BARKIN ŞIK Saygun’un kızı, ‘Başka hasta tutuklular da var’ dedi ANKARA Son 10 yılda 965 personelin intihar etmesinin ardından Genelkurmay Başkanlığı yeniden harekete geçti. TSK’de meydana gelen intiharların nedenlerini araştırmak ve alınacak önlemleri geliştirmek amacıyla Genelkurmay Proje Yönetimi Daire Başkanlığı tarafından “İntiharları araştırma” projesi yürütülmeye başlandı. Edinilen bilgilere göre projenin sorumluluğu da AKP Sakarya Milletvekili Şaban Dişli’nin tuğgeneral olan kardeşi Mehmet Dişli’ye verildi. Genelkurmay Proje Yönetimi Daire Başkanı olan Tuğgeneral Dişli, Suriye’ye yönelik bazı projelerin de sorumluluğunu üstleniyor. Tuğgeneral Dişli’nin geçen yıl ağustosta yapılan YAŞ toplantısından sonra Genelkurmay Proje Yönetimi Daire Başkanlığı’na ataması yapıldı. ‘Şimdi diğerlerini kurtarmalıyız’ UTKU ÇAKIRÖZER GIDA FİRMASI İFLAS ETTİ Taşeron işçi sokakta kaldı EMRE DÖKER İZMİR İzmir ve Manisa’da üç farklı askeri kışlada yemek ihalesi alan Ayze Gıda firması iflas etti. 450’ye yakın taşeron çalışan işsiz kaldı. Gaziemir Ulaştırma Okulu, Güney Deniz Saha Komutanlığı ve Manisa Alaşehir’deki kışlalarda, er ve erbaşlar yemek yapmaya başladı. Düşük fiyatla alınan ihalelerin ardından maliyetleri karşılayamayan Ayze Gıda Turizm Limited Şirketi, 31 Ocak’ta iflasını bildirdi. 450 çalışanı işsiz kalırken, askerler firmanın malzemelerini kullanarak yemek pişirmeye başladı. Gaziemir Ulaştırma Okulu, Manisa Alaşehir Ulaştırma Okulu ve Güney Deniz Saha Komutanlığı’nın ihalelerini alan Ayze Gıda firması geçen haftadan itibaren yemek üretmemeye başladı. Tedarikçilerin de alacakları nedeniyle ürün getirmemesi üzerine sıkıntı yaşandığı bildirildi. 450 çalışan dün son kez işe gitti. Firmanın Gaziemir Ulaştırma Okulu’nda görevli işletme müdürü Korkut Korkmaz, işçilerin içeride iki aylık maaşları kaldığını, ancak hepsinin hak edişlerinin ödeneceğini söyledi. Askeri birimlerde şu anda kendi malzemeleriyle askerlerin yemek pişirdiğini açıklayan Korkmaz, “Askerlerin yemek yapma sürecinde uyum sağlaması için bazı çalışanlarımız onlara yardım ediyor. İhaleler, yaklaşık maliyete en yakın firma yerine, en düşük teklifi sunana veriliyor. Böyle olunca da firmalar maliyetinin altında fiyat verdikleri için iflas ediyor. Bütün uğraşımız çalışanlarımızın işsizlik maaşını alabilmesi” dedi. ANKARA Balyoz davasında 18 yıl hapse mahkum edilen, ancak sağlık durumunun kötüleşmesi nedeniyle Adli Tıp tarafından verilen raporla tahliye edilen emekli Orgeneral Ergin Saygun’un kızı Ece Saygun, “Başbakan’la telefon görüşmemizde ‘Darısı diğerlerinin başına’ diyebildim. Babam çıktı diye mücadelem bitmeyecek. Onların çıkması için gerekirse Başbakan ile yüz yüze görüşeceğim” dedi. Babasının sağlık durumu ile ilgili Cumhuriyet’e bilgi veren Ece Saygun şunları söyledi: “Benim babam tahliye oldu ve tedavisi evde sürecek. Bizim için iyi ama bu yetmez. Şimdi sıra diğer hasta tutukluların tahliyesi için verilecek mücadelede. Aylar önce ben babam için ortaya çıkarken, kimse yanımda yoktu. Olsun, ben yine de şimdi diğer tutukluların tahliyesi için mücadeleyi sürdüreceğim.” Erdoğan’ın babasını ziyareti sırasında konuyu görüşmenin mümkün olmadığını belirten Saygun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Başbakan’la iki temasımız oldu. Biri gece telefon ettiğinde. Çok hızlı konuşup hemen kısa sürede kapattı. Ben sadece ‘sağolun’ diyebildim. Bir de ‘Darısı diğer hasta tutukluların başına’ sözünü söylediğimi hatırlıyorum. Ziyarete geldiğinde de hep doktorla konuştu. Etrafı korumalarla doluydu, konuşma fırsatımız olmadı. Sadece el sıkıştık. Ama gerekirse randevu alıp gideriz. Öncelik hasta olanlarda olmak üzere haksız yere yatan bu insanlar için elimizden ne geliyorsa yapacağız.” Ece Saygun, bugün Bakanlar Kurulu’nun gündemine gelmesi beklenen 4. yargı reformu paketinde de uzun tutukluluk süreleri ve başta Balyoz olmak üzere darbe iddialarıyla ilgili davalarda adil yargılama ilkesini gölgeleyen yargılama usullerini düzeltecek unsurların da yer alması gerektiği beklentisini de vurguladı. önümüzdeki nesilleri düşünen liderlerin öncülüğünde gerçekleşmiştir. Bu liderler öncelikle topluma güven vermiş, korkutarak değil umutlandırarak barış iklimini hazırlamıştır. Bu iklimi hazırlarken gerilimin taraflarından birinin ötekine üstün geldiği düşüncesinin oluşmaması için olağanüstü çaba harcanmıştır. Bazı coğrafyalarda barış, savaştan daha zordur. İşte liderlerin farkı bu noktada ortaya çıkar. HHH Türkiye’de iç barışın konuşulduğu bir mevsimdeyiz. Dileğimiz o ki, bu mevsim geçici olmasın, yalancı olmasın. Konunun birincil anlamda iki siyasal muhatabı oluştu; iktidar partisi AKP ve BDP. İki muhatap özünde birbirini anlıyor ve anlaşıyor. Ama ikisinin de aklından “önümüzdeki seçimler” çıkmıyor. İktidar, atacağı adımın aynı zamanda kendisine oy kazandırmasını, BDP’yi de geriletmesini, gözden düşürmesini istiyor. BDP de ne olursa olsun oy deposu olarak gördüğü bölgelerdeki hâkimiyetini kaybetmek istemiyor. Bu gözlemlerimizi daha da derinleştirmek yerine zaman zaman tarafların dile getirdiği “Mandela’ya benzer misyon” tartışmasını başka bir açıdan sütuna yatıralım. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde kalıcı bir iç barışın temellerini atan, ülkenin eski Devlet Başkanı Nelson Mandela bunu nasıl başardı? Önce 1918 doğumlu Mandela’ya sağlıklı bir yaşam dileyelim. Doğduğunda ailesi ona Rolihlahla adını koydu. Kabilesindeki yaygın adlardan biri buydu. Ancak bu adla okula gidemez, nüfus cüzdanı edinemezdi. Beyaz egemenliğindeki ülkede siyahların okula gidebilmesi için mutlaka bir beyaz adı alması gerekiyordu. İlkokula başlarken öğretmeni Miss Mdingane ona şunu söyledi: “Senin okuldaki, kimliğindeki adın Nelson olacak. Sana büyük İngiliz kaptanı Lord Nelson’un adını veriyorum.” O dönem Güney Afrika’da okullar beyazlar, renkliler, siyahlar olarak üçe ayrılıyordu. Beyazların nüfusu yüzde 1015’i geçmiyordu ama ülkeye egemendiler. Renkliler, maden ocakları için siyahlar yetersiz kalınca Hindistan, Malezya başta olmak üzere Asya’dan getirilenlerdi. Siyahlar, toprakların en eski sakinleriydi ama ellerinde hiçbir şey yoktu. Beyazların oturduğu semtlere özel pasoları olanlar girebiliyordu. Beyaz yönetim köpek öldüreni cezalandırıyordu ama siyah öldürmenin cezası yoktu. Siyahlar da ev inşa ederken temele bir beyaz gözü koymayı uğur sayıyordu. Üniversiteyi bitiren Mandela bir gün herkesin gözü önünde pasosunu yaktı. Yakış o yakış. Artık gemileri de yakmış, uzun bir mücadeleye girişmişti. Bu yol onu Afrika Ulusal Kongresi (ANC) liderliğine ve cezaevine götürdü. 27 yıl hapis yattıktan sonra 11 Şubat 1990’da serbest bırakıldı. Mandela’nın özgürlüğüne kavuşmasının 23. yılı kutlu olsun diyelim, onun özgürlükte 13 Şubat 1990’da Johannesburg’un siyah gecekondu semti Soweta’da binlerce kişiye yaptığı konuşmadan bir kesit aktaralım: “Beyaz egemenliğine karşı çıktım, karşı çıkacağım. Siyah egemenliğine karşı çıktım, karşı çıkacağım. Yaşamım boyunca insanların uyum içinde yaşaması, eşit fırsatları paylaşması için savaştım. Demokratik ve özgür bir toplum hayali kurdum. Bu, benim uğruna ölmeye hazır olduğum bir amaçtır.” 1994’teki seçimde Mandela oyların yüzde 62’sini aldı. Beyazlar yüzde 20’sini. Mandela hükümeti beyazlarla birlikte kurdu. “Bir dönem devlet başkanı olacağım” demişti. Koltuk ona sıcak gelmedi, sözünde durdu. Sonraki seçimlerde aday olmadı. Bu bir döneme barışı sığdırdı ve çekildi. HHH Elbette Güney Afrika’nın koşulları bizden çok farklıydı. Ancak iç barışı sağlayacak liderin nasıl olması gerekir sorusuna yanıt ararken Mandela’nın çizgisinden alınacak dersler var. Her şey bir yana, siyasal hırsını ikincilleştirebilmesi gerekiyor. Siyasetin tüm renklerine hükmetmeyi değil, hitap etmeyi hedeflemek gerekiyor. Kendi iktidar gücünü uzatmak ve artırmak değil, toplumu bir arada tutan değerleri ve gücü sağlamlaştırmak gerekiyor. Güney Afrika’nın bütün renklerini bir arada tutup “Gökkuşağı Ülkesi” unvanını kazandıran Mandela’nın özgürlüğünün 23. yılı kutlu olsun. Bomba üzerinde patladı ‘Başbakan’a gideceğim’ ‘Kim gelirse karşılarız’ Emekli orgeneral Ergin Saygun’u dün de eşi nermin Saygun ve oğlu Tolga Saygun ziyaret etti. Halkalı’daki Mehmet Akif Ersoy Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım ünitesinde kalan Saygun’u ziyarete gelen Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Saygun’un ailesine geçmiş olsun dileklerini iletti. Saygun’un oğlu Tolga Saygun yoğun bakımda yatmakta olan babasının yanına gittiğini belirterek “İlk defa yattığı yerden kaldırıp koltuğa aldık. çorba içti, komposto içti. Şimdi olabildiğinin en iyisi” dedi. Yavaş yavaş da olsa babasının kendileriyle konuştuğunu anlatan Saygun, “Tahliyesine ilişkin bir değerlendirme yaptı mı?” yönündeki bir soruya “ne desin ki? Bir yorum yapmadı” yanıtını verdi. Başbakan Erdoğan’ın yaptığı ziyaret ile ilgili olarak da Saygun, “Bizim terbiyemiz gelen misafire hoş geldin demeyi gerektirir. Kim gelirse gelsin karşılarız, geleneklerimiz bunu gerektiriyor” diye konuştu. Saygun, doktorların yaptığı değerlendirmeler sonucunda babasının bir iki güne kadar yoğun bakımdan çıkarılabileceğini kaydetti. n DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır’da terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanarak yurda getirilişinin yıldönümü dolayısıyla korsan gösteri düzenleyen göstericilerden biri, üzerindeki el yapımı bombanın patlaması sonucu öldü. Eylemcinin cesedi, Diyarbakır Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Ceset üzerinden kimlik çıkmazken, polis cep telefonundan kimliğini tespit etmeye çalışıyor. Kaplan da ayıramadı: 1 ölü n ŞIRNAK (Cumhuriyet) İdil ilçesine bağlı Kovah Mezrası yakınlarındaki merada hayvanlarını otlatan Tahir Ağın ile mezranın çobanı arasında çıkan tartışma kavgaya dönüştü. Kavgayı bölgeden geçmekte olan BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın da aralarında bulunduğu bir grup, askerlerle birlikte araya girerek kavga edenleri ayırmaya çalıştı. Uzun süren uğraşlar sonucu kavga eden taraflar güçlükle durduruldu. Hastaneye kaldırılan yaralılardan Tahir Ağın yaşamını yitirdi. ‘Yedek oksijen tüpü yoktu’ n ŞIRNAK (Cumhuriyet) Uludere’de astım hastası Asiye Altürk (66), fenalaşınca ambulansla Şırnak Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Altürk yolda öldü. Savcılığa şikâyette bulunan Abdülkerim Altürk, eşinin eski model bir ambulansla Şırnak’a sevk edildiğini, yolda oksijen tüpünün bittiğini ve yedek oksijen tüpü olmadığı için öldüğünü ileri sürdü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle