25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 ŞUBAT 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 En Az 25 Yıl CHP’ye Zarar Seçmenlerin CHP’liler yönetsin diye oy verdiği Yenimahalle Belediyesi’nde, CHP’den istifa etmesine karşın başkan yardımcılığını sürdüren Şenol Balaban’ın gölge başkan gibi çalıştığını duyurmuştuk. Balaban ve çevresindeki CHP’den istifa etmiş belediye meclis üyeleri hakkında CHP’lilerce yönetime sunulmuş dosyalar olduğu biliniyordu. Öğrendik ki, CHP’den istifa eden 18 Yenimahalle Belediyesi meclis üyesinden 15’i, 3 Mart’ta yapılacak ilçe kongresi öncesi yeniden partiye dönmek için girişimlerde bulunmuşlar. Diğer üç kişi; yani Şenol Balaban, başkanvekili Başar Bal ve Durmuş Akkaya ise CHP’den yine uzak durmayı yeğlemişler. CHP’li Belediye Meclis üyeleri ile görüştük, “Balaban ve arkadaşları başvursalar bile onların CHP’ye alınmaması için elimizden geleni yapacağız. Çünkü, belediyeye ve partiye çok büyük zarar verdiler” dediler. Son gelişme: Şenol Balaban, ocak ayı ortasında emekli oldu. Ancak, Yenimahalle Belediye Başkan Yardımcılığı makamında oturmaya devam ediyor. CHP’li Osman Korutürk’ün geçen hafta Meclis’te yaptığı konuşma, özellikle Deniz Kuvvetleri’nin ne duruma düşürüldüğünü ortaya koyması açısından önemliydi. Hele de konuşmanın, geçmişte Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapmış, 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün oğlu tarafından yapıldığı da dikkate alınırsa... Osman Korutürk’ün hedefi, amiral kadrosunun yaklaşık yarısı cezaevlerinde tutuklu ve de hükümlü olan Deniz Kuvvetleri’nde terfi ve atamada sorun yaşanmayacağını söyleyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın sözleriydi: “Bir general veya amiral en az 25 yılda yetişmekte, kazandığı rütbeleri süreleri ve şartları belirlenmiş kıta, komutanlık ve karargâh görevlerinden geçerek kazanabilmektedir. 2122 yaşında Harp Okulu’ndan lisans diplomasıyla mezun olan bir subayın general adayı olabilmesi için meslek hayatı içinde 1 yıl subay temel veya pilotaj kursu, 6 ay Harp Akademisi hazırlık kursu, 2 yıl Harp Akademisi eğitimi, 6 ay da Silahlı Kuvvetler Akademisi subay, amiral olmak için ayrıca 4 yıl takım ve bölük komutanlığı, 6 yıl karargâh subaylığı, 2 yıl gemi komutanlığı, 2 yıl Deniz Kuvvetleri’nde komodorluk yapmak zorundadır. Amiral adayı olan çoğu subay ayrıca 3 yıl yurtdışı görevlerinde de tecrübe kazanmaktadır. Bugün yukarıdaki kariyer sürecinden geçen bir subay yasal olarak albaylığının 5. yılında amiral adayı olabilmektedir. İhtiyaç duyulduğunda her albayın amiral yapılabilmesi mümkün değildir. Zira bir amiral adayının mesleki süreci içinde her rütbede karşılaması gereken kıstaslar bulunmaktadır. Kaldı ki generallik ve amirallik bütün modern ordularda olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’nde de yetenek, bilgi ve deneyimin bileşkesine dayanmaktadır.” Amiral, mahalle imamı gibi değil ki, pat diye TRT Genel Müdürü yapasın ya da İETT Müşteriler Daire Başkanlığı’na getiresin! Haydi Kampa! Basına yansıyan haberlere göre CHP’liler gelecek ayın başında Antalya’da beş günlük kampa alınıyormuş. “Ortak dil” de kampta işlenecek konulardan biriymiş. Bu iyi bir haber, çünkü parti son zamanlarda ne çekiyorsa her kademeden yöneticilerinin ve milletvekillerinin kafalarına yanlış yerleşmiş kavramların dillerine yansımasından çekiyordu. Beş gün, CHP içindeki dil karmaşasını ortadan kaldırmaya yeterli bir süre midir? Bunu kamp sonrası göreceğiz. Köklü sosyal demokrat partilerde ortak dil kullanımı üyelerinin genç yaşlarda gittikleri parti okullarında öğrenilir. CHP’de ise parti okulu konusu bugünkü parti yönetimine kadar ihmal edilmiştir. Bunda kuşkusuz ki CHP’nin klasikevrensel anlamda bir sosyal demokrat parti mi, yoksa kapısı her yöne açık bir halk partisi mi olduğuna bir türlü karar verememesinin payı vardır. CHP eğer kendini sosyal demokrat olarak tanımlıyorsa özellikle “emek”, “işçi hareketleri”, “sosyal sorunlar”, “ekonomi”, “demokrasi”, “sol kültür” gibi kavramlara ilişkin ortak bir dil kullanmalıdır. CHP’nin 19231946 döneminde tek parti iktidarı olmaktan gelen tarihsel sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklar ona o dönemin başarılarını savunmak kadar yanlışlarını da eleştirmek görevini yüklemektedir. Dolayısıyla hem savunurken hem de eleştirirken kavram ve sözcükleri yerli yerinde kullanmak önemli bir zorunluluktur. Parti bugün yakın tarihin gerçeklerini, özellikle de eksik ve yanlış yanları “yeni keşfetmiş” güç odaklarının saldırısıyla karşı karşıyadır. CHP’liler bu güç odaklarının saldırılarını göğüslerken, tartışırken “doğru” bir dil kullanmakla, kavram ve sözcüklerin hakkını vermekle yükümlüdürler. Özellikle milliyetçilik ve Kürt sorununa ilişkin tartışmalarda “doğru” dil kullanmaya özen gösterilmelidir. Her CHP’li “ulusal sorun”, “ulusçuluk/ milliyetçilik”, “ulusallık/millilik”, “ulusalcılık/ millicilik”, “etnik temizlik”, “Türkleştirme”, “asimilasyon/eritme”, “entegrasyon/ uyumlama” ve daha birçok kavram ve sözcüğü yerinde kullanacak bilgiyle donanmalıdır. Kimi okurlarım bana sosyal demokrat olup olmadığımı soruyorlar. Değilim, hiç olmadım. 20’li yaşlarımla birlikte 50 yıldır Marksizmi savunuyorum. Solu bir bütün içinde görmeyi özlediğimden tüm sosyalist partilere eşit uzaklıkta duruyor, uğradıkları baskılar karşısında onları savunuyorum. CHP’yi de sosyal demokratlaştığı ölçüde aynı bütünün bir parçası olarak görüyorum. Uğradığı haksız saldırılar karşısında savunmak ihtiyacı duyuyorum. Ne var ki CHP’yi gerektiğinde savunuyor olmam yaptığı yanlışlar, düştüğü yanılgılar karşısında onu eleştirmemin önünde bir engel oluşturmuyor. Hayatta beyaz ile siyah arasında çok geniş bir alan vardır. İnsan yaşamı da, toplumun yaşamı da çoğu kez bu gri alanda sürer. Doğrularla yanlışlar bu alanda karşı karşıya gelir. Ben seçimimi yarım yüz yıl önce “sol”un doğruluğu yönünden yaptım. Solun ataları Karl Marx ve Friedrich Engels beni bugüne kadar mahcup etmediler, bundan sonra da edeceklerini sanmam. Biliyorsunuz, yeryüzünde ilk sosyal demokrat parti programını kaleme alanlar onlardır. Dilerim, bizim sosyal demokratlar da kendi siyasal/ ideolojik kimliklerine anlam yükleyen evrensel ustalardan bir gün olur feyz alırlar. O zaman: Haydi kampa! Düzeltme Cumartesi günkü yazımızın Ev başlıklı bölümünde “Adıyaman Milletvekili Salih Fırat istifa sonrası Ankara’dan yeni bir ev almış” tümcesindeki “almış” yüklemi bir dizgi hatası nedeniyle yanlış çıkmıştır. Doğrusu “alacakmış” olacaktır. Düzeltiriz. eğitimi olmak üzere toplam 4 yıl daha okuması gerekmektedir. Bunlara ayrıca general/amiral adayı olan çoğu subayın sahip olduğu 1 yıl yüksek lisans ve 1 yıl da dış akademi eğitimi de eklenmektedir. Bu eğitimlerden geçen bir Ormanları orman niteliğinden çıkarıp “2B” adıyla ranta çevirmenin yeni geçer akçe olduğunu biliyoruz. AKP, “2B arazilerinin” satışından en fazla 5.5 milyar dolar dolayında gelir bekliyordu. Olmadı. “2B arazilerinin” satışı için öngörülen ilk tarihsel sınır 30 Ekim 2012 idi. Önce 28 Ocak, sonra da 26 Şubat 2013’e uzatıldı. AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli ve arkadaşlarının konuya ilişkin verdikleri bir öne Orman Akçesi ri, geçen ay Meclis’ten çıktı. Yasaya göre, “hak sahibi” sayılanlara doğrudan satılacak taşınmazlardan genişliği 400 metrekare ve daha az olan birisi, rayiç bedellerinin yüzde 70’i üzerinden değil de yüzde 50’si üzerinden satılabilecek. “2B” üzerinden yapılacak vurgunların peşini bırakmayan Yücel Çağlar’a göre, bu değişikliğin nedenleri belli: İlgili yasanın özellikle “ikibelik” taşınmaza sahip yoksul köylüler ile dar gelirli kentlilerde yol açtığı tepkileri en aza indirmek. Yoksul köylüler ile dar gelirli kentlilerden de olsa olabildiğince gelir toplamak. Henüz herhangi bir amaçla kullanılmayan yaklaşık 2.53 milyon dönüm “2B arazisinin” yerli ve yabancı büyük inşaat firmalarına “kavgasız gürültüsüz” satılmasını gözlerden kaçırmak. Rantı yüksek kıyılardaki “2B arazileri” üzerine yapılmış yazlık konutları/sitelerini “aklayarak” kolaylıkla alınıp satılabilir duruma getirmek. Mahalleye dönüştürülen ve yarısından fazlası orman köyü olan yerlerde yandaş belediyelere maliyetsiz ya da son derece düşük maliyetli arsa sağlamak. Allah bin bereket versin! Seçenek AKP’li belediye ile Milli Eğitim Bakanlığı anlaşmış. Yüzyıllık Amasya Lisesi yıkılıp yerine otopark ve kent merkezi yapılacakmış. Ya yıkıyorlar, ya yakıyorlar. Kurtuluş yok! Görüş YüKSEl PAZARKAYA KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr 80 Yıl Önce Hitler İktidara El Koydu Seksen yıl önce 30 Ocak 1933 günü Hitler, Almanya’da iktidara el koydu. Bu tarihten itibaren Wilhelm Reich’ın da ifade ettiği gibi, insan kitlelerinin otoriter karakteri ortaya çıkmaya başladı. Kitleler, düşünmeyi ve gerekçeyi bir yana bırakarak, otoriter ve totaliter Führer’in peşine ölümüne takıldı. Yaşlı cumhurbaşkanı Hindenburg, Hitler’i hükümeti kurmakla görevlendirdiğinde, mecliste Nazi çoğunluk yoktu. Deutschnational’in (Milli Alman Partisi) desteğiyle hükümeti kurduktan sonra, Nazi partisinin militan örgütü SA, caddelerde üniformalı düzenli yürüyüşlere başladı. Her taraf gamalı haç bayraklarıyla sürekli donatıldı. SA kendi kendine, güvenlik güçlerine “yardım” görevi verdi ve Yahudilerin, komünistlerin, sosyal demokratların, Nazi iktidarına destek vermeyen herkesin evlerinin içine dek izlenmesine başlandı. Baskılar ve eziyetler günden güne arttı. Dünya kriziyle Alman ekonomisinin 19291932 çöküşü sürecinde NSDAP (Nazi Partisi) oyları 1928 yılındaki 800 bin oydan 1930 sonbaharında 6.4 milyona, 1932 yazında 13 milyona ve 1933 Ocak’ında 17 milyona çıktı. Karl Radek’in de belirttiği gibi, bu siyasi tarihte görülmemiş bir durumdu: “Siyasi savaş tarihinde benzer bir durum bilinmiyor, özellikle politik ayrışmanın geçmişi olan bir ülkede, orada her yeni parti eski partilerin işgal ettiği masada kendine bir yer bulmak için ağır mücadele vermek zorundadır. Alman politik yaşamında ikinci sırayı alan bu parti hakkında, ne burjuva ne de sosyalist literatürde henüz karakteristik bir şey yok. Bu tarihi olmayan, tıpkı bir deprem sonucu deniz ortasında aniden yükselen bir ada gibi, Almanya’nın siyasi yaşamında birdenbire ortaya çıkan bir partidir.” Hitler, Kavgam kitabında yaptığı gibi, kitleleri yönlendirmek için, gerekçeler ve gerçeklerle değil, son büyük hedefi (!) ortaya koyarak çalıştı. Bir yandan da SA baskısıyla toplumu ve bireyleri sindirerek, meclisten diğer partileri silmek için 5 Mart’ta seçime gitti. Bütün çabalarına karşın, salt çoğunluğa yine ulaşamadı. Milli Alman Partisi desteğiyle hükümeti kurduktan sonra, şiddet yoluyla muhalefetsiz bir iktidar olma sürecini başlattı. Seçim öncesinde 27/28 Şubat 1933 gecesi meclis binası kundaklanarak, komünistlerin yaptığı propagandasıyla (sözde Hollandalı bir komünist yakalandı), solcuların ve muhaliflerin izlenmesi, tutuklanması ve sindirilmesi harekâtı başlatıldı. 24 Mart günü meclisten olağanüstü yetkiler yasası (Ermächtigungsgesetz) geçirilerek, cumhuriyete ve demokrasiye son verildi. 1 Nisan günü sahibi Yahudi (kuşaklar boyu Musevi inançlı Alman) dükkânların kitlesel boykotu, dükkânlara sarı Yahudi yıldızı çizilerek yağmalarla gerçekleştirildi. 8 Mayıs günü caddelerde, meydanlarda kitaplar yığılarak yakıldı. Önemli Alman ve dünya yazarlarının Alman ve dünya edebiyatını oluşturan kitapları yozlaşmış yaftasıyla ateşe verildi. Modern resmin en önemli yapıtları soysuz (entartet) yaftasıyla yasaklandı. Yahudiler ve her renkten muhalifler tutuklanmaya, toplama kamplarına gönderilmeye başladı. Canlarını kurtarmak için, Yahudiler ve aydınlar ülkeyi terk etmeye ve sürgüne gitmeye başladı. (Örnek, Atatürk Türkiye’sinin kucak açtığı bilim ve sanat insanları.) En başta hukukçular, devlet memurları Nazi eğitiminden geçirildi. Stajyer hukukçulara, hukukun amacının adalet değil, millete yararlı olmak olduğu ideolojisi şırıngalandı. Millet dedikleri de Nazilerden başkası değildi. Hitler’in 1 Eylül 1939 günü Polonya’yı işgal ederek başlattığı İkinci Dünya Savaşı ile Nazizm zirveye ulaştı. 9 Mayıs 1945 tarihinde 60 milyonun üzerinde insanın ölümü, bir o kadarının sefaleti, kültür kentlerinin ve coğrafyalarının yerle bir edilmesiyle süreç tamamlandı. Tarihten ders alınacaksa, 1933 – 1945 Hitler ve Nazi Almanyası tarihi bütün ayrıntılarıyla bilinmeli ve unutulmamalıdır. HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKlEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bekta 1 şi şeyhi 2 nin Yeniçeri Ocağı’nda 3 bulunan mü 4 ritlerine veri 5 len ad. 2/ Te6 lefon sözü... Din adamla 7 rının simgesi 8 sayılan baş 9 lık. 3/ Tören için müret 1 2 3 4 5 6 7 8 9 tebatın küpeşte 1 M A R G A R İ T A boyunca düzenli 2 A K O R EME T biçimde dizilme 3 N A M A T A R İ si. 4/ Beş parasız, 4 A B P R İ M yoksul... Sarhoş ya 5 V E D A M E K E da külhanbeyi baA P N E U R ğırması. 5/ Dere 6 A T A beylikte, kendisine 7 K A K A O ON A T itaat edilen efen 8 A Y A R di. 6/ Özsu... Kaz 9 M A R A S K İ N O Dağı’nın antik dönemlerdeki adı. 7/ Bir takvim türü... Yeniçerilerin aylıklarına yapılan zam. 8/ Bir nota... Notada durak işareti... Yaklaşık on iki bin yıl önce Pasifik’e gömüldüğüne inanılan, insanlığın ve uygarlığın anayurdu sayılan kıta. 9/ Üzerinde ikiden fazla fındık bulunan dal. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Trabzon yöresine özgü, mısır unu ve soya fasulyesiyle yapılan bir tür ekmek. 2/ Belirteç olarak kullanılan eylem soylu sözcük... Japonlara özgü bir tür güreş. 3/ Küçük yayla evi... “Lâl” adı da verilen ve sözsüz oynanan köy seyirlik oyunlarının genel adı. 4/ Tıp dilinde idrar salgısının azalmasına verilen ad. 5/ Ciltçilikte, kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit... Hayvanlara vurulan damga. 6/ Devlete ait olan... Bir peygamber. 7/ 20 Ekim 1827’de Osmanlı donanmasının yenilgisiyle sonuçlanan deniz savaşı. 8/ Eski dilde su... Üzeri kırmızı parafinle kaplanan bir tür peynir. 9/ Bir cetvel türü... Mersin’in bir ilçesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle