17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 ARALIK 2013 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER C Türkiye Cumhuriyeti Yönetmelik Devleti Değil Hukuk Devletidir Siyasal rejimi ve ideolojik yönelişi ne olursa olsun yargının bağımsızlığı günümüzün vazgeçilmez ilkesi olup anayasal güvence altında bulunmaktadır. Anayasayla güvence altına alınmış bir yetki, erkler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerine aykırı bir şekilde yönetmelikle düzenlenemez. OKTAY KUBAN Yargıç bölümü yapma yetkisi verilmiştir. da üstlerinin emrinde olacaklardır” hükAdil yargılanma hakkı temel bir haktır. müne aykırı olduğu gibi Avrupa İnsan HakBu da ancak bağımsız bir yargıyla mümkün ları Mahkemesi’nin kabul ettiği etkin soruşdür. Yargı bağımsızlığını olumsuz etkileye turma standartlarına da uymamaktadır. Avcek konularda yargı yetkisi olmayan idare rupa İnsan Hakları Mahkemesi, kararlarında ye adli olaylara müdahale yetkisi tanınma etkin soruşturmanın ölçütü olarak soruştursı, demokratik toplumun temel ilkelerinden manın bağımsız ve tarafsız kurumlarca yabiri olan hukukun üstünlüğü ilkesine ve ana pılmış olmasını kabul etmiştir. yasamızdaki erkler ayrılığı ve yargı yetkisi Siyasal rejimi ve ideolojik yönelişi ne belirlemesine aykırıdır. Yönetmelik deği olursa olsun yargının bağımsızlığı günüşikliğiyle en üst dereceli kolluk amirine ad müzün vazgeçilmez ilkesi olup anayasal li kolluk üzerinde mutlak hâkimiyet tanın güvence altında bulunmaktadır. Anayasayla maktadır. Şekli ve amacı bakımından idare güvence altına alınmış bir yetki, erkler ayye adli soruşturmaları yönlendirme ve mü rılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerine aykıdahale yolunu açarak, soruşturmanın gizli rı bir şekilde yönetmelikle düzenlenemez. liğinin ihlal edilmesi, masumiyet ilkesinin Hiçbir yargı mensubu da anayasa ve yasalakolayca ihlal edilip sorumlularının bulun rı yok sayarak yönetmelik hükümlerini uymaması yolunu açmıştır. Ayrıca yargının gulayamaz. Hukuk devletinde temel normetkin soruşturma yapmasını ve bağımsızlı lar olan anayasa, yasa, tüzük ve yönetmeğını yürütme erkine ve siyasi iktidara karşı lik arasında bir altlık üstlük hiyerarşisi buzayıflatmıştır. Yönetmelik değişikliği, Ce lunmaktadır. Normlar hiyerarşisi denilen bu za Yargılama Yasamızdaki “adli kolluk gö sistemde anayasa ve yasa hükümleri varken revlileri ancak adli kolluk görevleri dışın yönetmelik hükümleri uygulanamaz. Aksi uygulama hukuk düzeni ve toplumsal barışı olumsuz etkileyecektir. Türkiye Cumhuriyeti yönetmelik devleti değil, hukuk devletidir. Anayasamızın 2. maddesinde de Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti, tüm işlem ve eylemleri hukuka uygun olan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, yönetmelik, tüzük ve yasaların üstünde anayasa ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. Hukuk devletinde öncelikle hukukun temel ilkeleri, anayasa ve yasa hükümleri uygulanır. Hukuk devleti ilkesinin gerçek anlamda sağlanması, bu ilkelerin yargı mensuplarınca uygulanmasıyla ortaya çıkacaktır. Yargı mensupları hukuk devletinin varlığı açısından güven verici ve bu ilkeden taviz vermeyen davranışlar ortaya koymalıdır. Tüm yasal düzenlemelere rağmen hukukun üstünlüğünü ve adil yargılamayı sağlamak, bu ilkeleri özümsemiş yargı mensuplarınca gerçekleşecektir. Türkiye Barolar Birliği’nin başvurusu üzerine Danıştay’ın Adli Kolluk Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik hakkında yürütmenin durdurulması kararı vermesi, yargının hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin güvencesi olduğunun güzel bir örneğidir. eza yargılama yasamıza göre soruşturma yapma yetkisi cumhuriyet savcısına aittir. Cumhuriyet savcısı, soruşturma işlemlerini emrindeki adli kolluk görevlilerince yerine getirecektir. Ceza yargılamasında amaç maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Maddi gerçek ancak adil bir yargılama sonucunda ortaya çıkarılabilecektir. Adil bir yargılama için de etkin bir soruşturma yapılması gereklidir. Bu sebeple yasa koyucu adil bir yargılamanın yapılabilmesi için soruşturma yapma yetki ve görevini cumhuriyet savcılarına vermiştir. Adli Kolluk Yönetmeliği’nde 21 Aralık 2013 tarihinde yapılan değişiklik ile adli kolluk sorumlularının atanması yetkisi mahallin en büyük mülki idare amirine verilmiştir. Yönetmeliğe, daha önceden olmayan “en üst dereceli kolluk amiri” kavramı eklenerek adli kolluk görevlilerinin kendilerine yapılan bir suça ilişkin ihbar ve şikâyetleri, el koydukları olayları, yakalanan kişilerle uygulanan tedbirleri, en üst dereceli kolluk amirine bildirme, en üst dereceli kolluk amirinin de bu bilgiyi görevlendirilmiş olan mülki idare amirine bildirme zorunluluğu getirilmiştir. Ayrıca en üst dereceli kolluk amirine adli kolluk görevlilerini denetleme, gözetleme, planlama, gerektiğinde diğer idari tedbirleri alma ve iş Gözden Kaçan İfadeler... Gündem o denli yoğun, olaylar ve açıklamalar o denli üst üste geliyor ki, kimi zaman en hayati bilgiler dikkatten kaçabiliyor! HHH Son günlerin en önemli bilgilerinden biri, İçişleri Bakanı Muammer Güler’in istifası sırasına rastlayan Meclis’teki bir soru önergesine verdiği yanıtta ortaya çıktı: Güler, polisin sıktığı suyun kimyasal yüklü olduğunu resmen kabul etti! Toplumsal olaylara müdahale araçlarında kullanılan suyun, şebeke suyu olduğunu, belediye ve itfaiye vanalarından temin edildiğini ifade eden Güler, “Bununla birlikte, ihtiyaç duyulması halinde OC (Oleoresin of Capsicum) gaz solüsyonu, sentetik yangın söndürme köpüğü ve gıda boyası kullanılmaktadır” dedi. Bu önemli bilgiyi kaydedelim ve “Kimyasal gaz ve su kullanımı yasaklanmalıdır” kampanyasını desteklemeyi sürdürelim! HHH İki farklı bilgiyi içeren çok önemli bir başka açıklama Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’dan geldi... Birinci bilgi, kendisine “Rüşvet ve yolsuzluk ifadelerinin bulunduğu bir operasyon sebebiyle istifa ediniz ve beni rahatlatacak deklarasyon yayınlayınız” biçiminde baskı yapıldığıydı. İkinci bilgi ise daha vahim ve önemliydi: Bayraktar, “...soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın talimatıyla yapıldı” dedi. HHH Başbakan Erdoğan da tam bu sırada, soruşturma savcısını hedef alan suçlamalarda bulunurken çok ilginç bir ifade kullandı: “Savcı, yok ‘Marmaraymış’ yok ‘ruhsat niye verdin’ diye operasyon yapıyor. ‘Yok burası yeşil alan, yok burası imarlı mı’ diye operasyon yapıyor. Savcı savcılığını yapsın. Sen imar müdürü müsün ki, nereden bileceksin bunları.” Pek çok medya kuruluşu bu konuşmayı haberleştirirken Başbakan’ın ağzından “Savcı mısın İmar Müdürü mü” başlığını kullandı. Sanıyorum, ilerleyen günlerde oğlunun ilişkileri kadar Bayraktar’ın bu açıklamaları da Başbakan’ın başını bir hayli ağrıtacak. HHH Okurlarımın yeni yılını kutluyorum; eskisi o kadar kötüydü ki, hiç kuşkunuz olmasın, yeni daha iyi olacak! ‘Başkan’ın Geleceği, Geleceğin Başkanı 1 EKREM KEREM OKTAY CHP Parti Meclisi Üyesi 994 Mart’ında yapılan yerel seçimler Türk siyasi tarihi açısından bir dönüm noktası oldu. Sandıklar açıldığında yaşadığımız sürprizle başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok şehirde belediye başkanlığını kaybetmiştik. O seçimlerden sonra tarih bize yerel seçimlerin sadece bir belediye başkanı seçmekten çok daha öte bir şey olduğunu gösterdi. Rakiplerimiz yerel yönetimler üzerinden elde ettikleri imkân ve kabiliyetlerle farklı bir iktidar çerçevesi çizdiler. Önce sermaye örgütlendi, sonra siyaset değiştirildi, en sonunda da değerler. Bunun karşısında temel değerleri değişim, dönüşüm, çağdaşlık olan sol ise daha çok korkularına odaklandı. Bizler Türkiye’nin gittiği yöne dair haklı korkularımızı anlattık ama nasıl bir Türkiye hayali kurduğumuzu yeteri kadar anlatmadık. Endişelerimizi paylaştık ama gelecek vizyonumuzu yeteri kadar paylaşamadık. Halbuki geleceği düşünmeyen, hayal kurdurmayan, proje üretmeyen, alternatifler ortaya koymayan bir sol düşünülemezdi, başarılı da olamazdı. Olamadık. Bugün, yerel seçimlerin arifesinde, önümüzde yepyeni bir fırsat aralığı var. Türkiye değişim istiyor. Gerçekten değişimden, dönüşümden yana olanlar olarak; temel felsefemize uygun davranarak, nasıl bir Türkiye istediğimizi anlatarak büyük bir başarı kazanabiliriz. “Her geçen gün rant rutubetiyle içten içe çürüyen AKP belediyelerine karşı artık kalbimizle aklımızı aynı yöne doğru koymalıyız: Gelecek vizyonuna.” Karşımızda AKP’nin belediyecilik modeli var. Bu model donmuş, yerinde saymış, dünyada kimsenin örnek almadığı ve bugünün sorunlarına da cevap vermeyen bir model. Bu modelde maliyete ve gelirlere ilişkin konular yalnızca satın alma ve tahsilat açısından değerlendirilmekte, mevcut hizmetlerin süreç ve etki analizleri yapılmamakta, alternatif finansman kaynaklarının oluşturulmasına gereken önem verilmemekte, hizmeti mümkün kılacak personel, çağdaş bir insan kaynakları anlayışı içerisinde ele alınmamakta. “Ranta gözünü dikmiş bu model tüm yerel yönetimlerde yepyeni sorunlar yaratıyor. Şehrin yaşam alanları yok ediliyor, kentsel dönüşüm mağdurları evsiz kalıyor, parkların sayısı azalırken kamu bankalarından alınan kredilerle yapılan AVM’ler yaşam alanlarının yerine geçiyor.” Peki mevcut yönetim modelinin bu sorunlara cevabı ne? “Üç beş çapulcuya soracak değiliz” diye gürlemek, “Başkanım” kültüne daha da yapışmak, “Bu yoldan dönmem” diye inadına bağırmak. Yani aynı kapalı, çağdışı belediyecilik anlayışını uygulamaya çalışmak. Çünkü müzik değiştiğinde bu yeni müzikte nasıl dans edileceğini bilmiyorsanız size gülündüğünü fark edene kadar bir önceki şarkının müziği ile dans etmeye çalışırsınız. Oysa bugün yepyeni bir dünyada yaşıyoruz. Yeni imkânlar, yeni bakış açıları, yeni yerel yönetim anlayışları şehirleri değiştiriyor. “Çağdaş uygarlık seviyesinin bile üstüne çıkmayı hedefleyen bizlerin talebi de ancak en iyi yönetim olabilir.” Evet, Türkiye’nin şehirleri Londra, Paris, Barselona gibi yönetilebilir. Bugünün sorunlarına, bugünün imkânlarıyla yepyeni çözümler getirebiliriz. Gelişmiş dünya “başkanım” kült(ür)üne prim vermiyor kamu kaynaklarının hesapsız, kitapsız, keyfe keder kullanılmasını kabul etmiyor. Bir parkın AVM yapılmasına başbakanların keyfi değil, halkın beklentileri, verimlilik analizleri, ölçme değerlendirme sistemleri, akıl ve bilimin gerekleri karar veriyor. Artık tek adam devri bitiyor, “her şeyi ben bilirim” devri kapanıyor. Artık başkanın kutsal sayıldığı bu kült yenilecek, geleceğin başkanı bu değişimi anlayanlar olacak. Bu modelin bir adı var: Akıllı yönetim. Akıllı yönetimde hedef “Yapılanı doğru yapmak.” Bu, kanaat değil verimlilik, denge değil öncelik, tamamlama değil performans, hatır değil ihtiyaç, adam kayırma değil insan kaynakları odaklı bir “dinamik yönetim prensipleri” kümesi oluşturma üstüne kurulu bir “sistem.” Bu sistemin getirileri: Maliyet azaltımı, gelirlerde artış, alternatif gelir ve finansman kaynakları oluşturma, insan kaynakları verimliliğini artırma. Bu sayede de daha güçlü sosyal politikalar için gerekli imkânlara kavuşma. Peki bunu kim yapabilir? Kim hesap verebilir, katılımcı, profesyonellerden destek alan, koltuğuna değil sisteme inanan, çağdaş bir yönetim anlayışını uygulayabilir? 1994’e karşı, 2014’te yeni bir başarı hikâyesi nasıl yazılır? Tabii ki ihtiyaç olan bu yeni başarı hikâyesini; birileri uyurken, donmuşken, yerinde sayarken biz yazabiliriz. Bu devirde sol artık zamanı çoktan gelmiş olan “hizmet getirme” emanetini geri almalıdır. Hem de zamanın ruhunu yakalayarak! Artık belediyeleri “bir türlü kurumsallaşamayan aile şirketi gibi” yönetmenin devrine son verecek “sistem”i kurarak. Nasıl? “Başkanım” kültünü yıkarak. Bir daha soralım, peki bu “nasıl” mümkün olabilir? Sizinle aynı fikirdeyiz: “Genç olsun.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle