18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 AĞUSTOS 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Türkiye’de çalışan her 100 kadından 55’i herhangi bir sosyal güvencesi olmadan istihdam ediliyor Çalışanın güvencesi yok ? Kayıt dışı istihdam oranının yüzde 40 düzeyinde gerçekleştiği Mayıs 2012’de, Türkiye genelinde istihdam edilen 25 milyon 282 bin kişiden 10 milyon 87 bin kişinin kayıt dışı olduğu belirlendi. Ekonomi Servisi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Mayıs 2012’de kayıt dışı istihdam oranı geçen yılın aynı dönemine göre 2.8 puan gerilemeyle yüzde 39.9 oldu. Kayıt dışı “çalışanlar” içinde en büyük grubu ücretsiz aile işçileri oluşturdu. Büyük bölümü tarım kesiminde bulunuyor ve bunların sayısı 3 milyon 504 bin kişiyi buluyor. Bunların yüzde 91.6’sını oluşturan 3 milyon 211 bin kişinin sosyal güvenlik sistemine kayıtlı olmadığı görüldü. Normal bir istihdam olanağı elde edemediği için mevcut konumda yer alan bu kişilerin, ücretsiz aile işçisi şeklinde tanımlanması, Türkiye’deki işsizliğin boyutlarını da olduğundan küçük gösteriyor. Mayıs itibarıyla 7 milyon 589 bin kadın çalışanın 4 milyon 210 binini, erkeklerde ise 17 milyon 693 bin çalışanın 5 milyon 876 binini kayıt dışı çalışanlar oluşturdu. Kayıt dışı çalışanların 5 milyon 300 bin kişi ile yüzde 52.6’sının tarımda, 4 milyon 786 bin kişi ile yüzde 47.4’ünü tarım dışı alanlarda çalışanlar oluşturdu. Tarım sektöründe sosyal güvenlikten yoksun çalışanların oranı Mayıs 2011’de yüzde 83.1 iken, bu oran 2012 Mayıs’ta yüzde 83.3’e yükseldi. ANKA’nın haberine göre, mayıs itibarıyla kendi hesabına çalışan 4 milyon 831 bin kişiden yüzde 64.4’ünü oluşturan 3 milyon 110 bin kişinin kayıt dışı istihdam içinde bulunduğu belirlendi. Nerede Bizim O ‘Âkil’ İnsanlar? Daha önce aynı konuda yapılan açıklamalar bir tarafa, haziran ayı başlarında CHP tarafından Kürt sorununun çözümü için dile getirilen önerilerden biri de bir Âkil İnsanlar Komisyonu (bundan sonra AİK diyelim) oluşturulmasıydı. Sonrasında terör daha da tırmandı ve yaygınlaştı. Ancak AİK kurulması kimsenin aklına gelmiyor! Âkil insanlar nerede kaldı? Bu sorunun yanıtına geçmeden bir toplumsal yaraya vurgu yapılmalıdır. Yalnızca düşünceleri nedeniyle yaşamını yitiren; iç çatışmalarda diğer yitirdiklerimiz; işkence ile dünyası karartılan; işinden kovulan ve bu yapılanların hesabı görülemeyen on binlerin, bunların yakınlarıyla birlikte yüz binlerin, milyonların ülkesidir burası. Bunlara AKP iktidarında uzun süreli tutukluluklar sonucu yıllarını hapislerde geçiren binlerce insan eklenirse kolayca anlaşılır ki bu ülkede çıldırmadan ya da aklı başında kalabilmek başlı başına bir başarıdır! Siyasal ve onun üstünde oturduğu toplumsal yapı, bir âkil insan öğütme makinesine dönüştüğünden komisyona üye bulmanın kolay olmayacağı açıktır. Yine de AİK çerçevesinde kimi öneriler geliştirilebilir. Örneğin, öldürülmüş olan aydın ve düşünürler diriltilemeyeceğine ve ezilip küstürülenler de böyle bir işe girişmeyecek kadar akıllandıklarına göre, âkil insanların asıl havuzu tutukluların bulunduğu Silivri olabilir. Orada, bilim insanından sanatçısına; askerinden köşe yazarına uzanan her mesleğin tepe noktalarından gelen çok geniş bir kesim var. Hem CHP’nin önerdiği 12 kişilik AİK’in dokuz üyesi hazır gibi: Sekizi tutuklu milletvekillerinden biri de kaçırılan milletvekilinden oluşabilir. Kalan üç üye de bulunsun artık! Onlar için aday adayı çok. Giderek pek çoğu Silivri’ye dönüşen üniversitelerden daha iyi âkil insan seçilecek yer mi olur? Üniversitelerinde öğretim üyelerinin çok büyük bir çoğunluğunun oylarını almalarına karşın YÖK ve Cumhurbaşkanı tarafından nedense rektörlüğe uygun bulunmayanlar AİK üyeliği için çok doğru bir seçim olabilir. Bunlar gibi, son yıllarda doğrudan ya da dolaylı biçimde işlerinden kovulan köşe yazarları ve diğer medya çalışanları; eserleri ucube sayılan sanatçılar; çevreci mühendisler; kurulu düzene başkaldıran müzisyenler; şairler, öykü ve roman yazarları arasından da AİK üyeleri seçilebilir. Ya hapis yatmakta olan öğrenciler? Bunların Ocak 2012 sonunda sayılarının 2824 (yazıyla iki bin sekiz yüz yirmi dört) olduğu geçen günlerde ilgili bakan tarafından açıklandı. Hapishane kimilerince okul sayıldığından bunların artık akıllandığı ve AİK üyesi olabileceği de kuşkusuzdur. Sayılanlara, sendikacı, işveren, çiftçi ve başka kesimlerden AKP dayağı yiyerek uslanan; aşağılanmasına karşın tövbe eden kişiler de eklenebilir. Özetle, bu ilginç toplumsal birikimin AİK çıkarma gizilgücü var. Ancak en başta öneriyi yapanlar olmak üzere hiç kimse âkil insan arayışı içinde değil! Neden? Nedeni açık. Biliyorsunuz artık bu ülkenin bir tane âkil insanı var: Başbakan. Her konunun uzmanı bir Başbakan varken âkil insan arayışına çıkmak ve hele hele ben akıllıyım diye ortaya atılmak, Allah aşkına, akıl kârı mı? ??? Ramazan Bayramı’nızı kutlarım. Almanya’daki Türk kadınları da evde oturuyor Almanya’daki göçmen grupları içinde en eğitimsiz ve en az çalışanların Türk kadınları olduğu sonucuna ulaşıldı. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın “Almanya’daki Türk Kadınlarının İşgücüne Katılımı Yapısal ve Kültürel Faktörlerin Etkisi” çalışmasına göre, göçmen olmayan Almanlarda kadınların işgücüne katılımı yüzde 73 seviyesindeyken, göçmen kadınlarda bu oran yüzde 61, Türk kadınlarında ise yüzde 46 seviyesinde. Türkiye ortalamasına kıyasla bu oran oldukça yüksek gözükse de gerek ülke ortalamasının, gerek diğer göçmen gruplarının ciddi bir şekilde gerisinde kalıyor. Kadınlarda işgücüne katılımın en düşük olduğu ikinci grup olan Sırplarda dahi bu seviye Türklere nazaran yüzde 13 daha yüksek. Dikkati çeken bir başka nokta da Türklerde hem erkekler hem de kadınların işgücüne katılımının düşük olması. Almanya’daki Türklerin, Ruslardan sonra en çok devlet yardımından yararlanan grup olduğunun vurgulandığı çalışmada, sosyal yardımların Türk kadınlarının ve genel olarak Almanya’daki kadınların çalışmıyor olmasında birincil etken olmadığı kaydedildi. Türk kadınlarının, eğitim seviyelerinin iş piyasasının ihtiyaçlarına cevap verememesinden dolayı iş piyasasına girmediği vurgulandı. Oran: Şaibeli altın ihracatı cari açığı küçülttü Ekonomi Servisi CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, “AKP döneminde peydahlanan cari açık belasının kaynağı, borçla tüketim çılgınlığının tetiklediği ithalat patlamasıydı, şimdi ise frene basılmasıyla cari açık küçülürken, ‘büyüme’ balonu da sönüyor. AKP modelinde Türkiye tüketirse ithalat patlıyor, rekor cari açıkla GSYH kâğıt üzerinde büyüyor, tüketmezse büyüyemiyor ama cari açık küçülüyor” dedi. 20022011 arasında Türkiye’de hormonlu bir büyüme süreci yaşandığına işaret eden Oran, şöyle konuştu: “Sanayinin üretimde frene basması, önceki dönemde tamamen bağımlı hale geldiği hammadde ithalini, yurttaşların tüketimi kısması da tüketim malı ithalini geriletince, cari işlemler açığı da küçülme sürecine girdi.” Cari açığın kâğıt üzerinde küçülten bir başka faktörün ortaya çıktığını belirten Oran, bunun da şaibeli altın ihracatı olduğunu söyledi. Oran, cari açıkta ilk yarıdaki küçülmenin yüzde 22’sinin buradan geldiğini belirtti. Şarkılarının, filmlerinin yanı sıra Amerika’da siyahların eşit haklar mücadelesindeki etkin rolüyle bilinen Harry Belafonte’nin Altın Leopar Onur Ödülü’nü almak için geldiği Lucarno Film Festivali’nde “The Hollywood Reporter” ile yaptığı söyleşide, kapitalizme, kültür endüstrisine, günümüzün ünlü siyah sanatçılarına yönelik sert eleştirileri sanat çevrelerinde büyük yankı yarattı. Belafonte ile yapılan söyleşinin, medyanın, Rusya’da Feminist Punk grubu “Pussy Riot”un yargılandığı davayı tartıştığı günlere denk gelmesi de ayrıca ilginç bir rastlantıydı. ‘Hakİş işçileri mağdur etti’ MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Türkİş Genel Sekreteri, Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak, Türkİş, TİSK ve DİSK’in 2009 istatistiklerinin yayımlanmasına evet dediklerini, ancak Hakİş’in kabul etmemesi nedeniyle 250 bin işçinin toplusözleşme imzalayamadığını söyledi. Toplu İş İlişkileri Yasası’nın Meclis’ten geçmemesi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın da yeni yasa çıkmadığı için şubattan bu yana yetki başvurularını geri çevirmesi nedeniyle yaklaşık 250 bin işçi aylardır toplusözleşme imzalayamıyor. Sayının sonbaharda 500 bin işçiye çıkacağına dikkat çekiliyor. Geçici çözüm olarak ise 2009 işkolu istatistiklerinin yeniden ? Türkİş, işkolu istatistiklerinin yayımlanmaması nedeniyle yaşanan toplusözleşme krizinde Hakİş’i suçladı. yayımlanması ve sendikaların toplusözleşme imzalayabilmesi üzerinde duruluyor. Ancak Hakİş, Toplu İş İlişkileri Yasası çıkmadan istatistiklerin yayımlanmasına karşı çıkıyor. Tıkanan süreci anlatan Pevrul Kavlak, “Meclis tatile girmeden yasanın çıkacağını düşünüyorduk. Mutabakat vardı, ama yasa çıkmadı her nedense. Bir ara formül bulabilir miyiz diye sık sık Çalışma Bakanı ile görüşüyoruz” dedi. Söz konusu işçilerden 220 bininin Türkİş’e bağlı olduğuna dikkat çeken Kavlak, Hakİş’in fazla işçisi olmamasına karşın, “işçilerin mağduriyetini ister gibi bir tavır içinde” olduğunu söyledi. Kav lak, şöyle devam etti: “Yeni yasama döneminde yasa yine çıkar. Ama şimdi 2009 istatistikleri yayımlanabilir. Bir konfederasyonun işçileri bu şekilde mağdur etmesini kabul etmemiz mümkün değil. Yasanın çıkmasını istediklerini söylüyorlar, ama yasadaki mutabakatı bozan yine onlar.” Türkİş Başkanı Mustafa Kumlu’nun önümüzdeki günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşeceğini ifade eden Kavlak, buradan bir çözüm çıkabileceğini söyledi. alypso Kralı, Martin Luther King’in yakın dostu Belafonte (85) sanat yaşamına 1950’lerde Karayip Adaları’ndan kaynaklanan Calypso müziğini Batılı izleyicilere tanıtarak, sevdirerek başladı. Bu müzikle adeta özdeşleşerek Calypso Kralı olarak anılmaya başlanan Belafonte’nin sanat yaşamı, müzik alanındaki başarılarının yanı sıra, film kariyeri, siyahların hakları, insan hakları mücadelelerindeki etkinlikleri ile devam ederek bugüne kadar istikrarlı bir sol çizgi izledi. Belafonte, Martin Luther King’in yakın dostu, ailesinin mali destekçisiydi. Siyasi yelpazenin her zaman sol kanadındaki ödünsüz duruşu film kariyerine de yansıdı. Belafonte, sanatını ve siyasi ahlakını her zaman piyasanın taleplerinin önüne koydu. Otto Preminger’in, Prosper Merimee’nin, Bizet tarafından da operaya uyarlanan, kısa romanı “Carmen”in modern zamanlara ve siyah Amerika yaşamına uyarlanması olan unutulmaz filmi Carmen Jones’ta başrolü oynayan Belafonte, daha sonra, dünyaca ünlü olacak Porgy and Bess operasının sahneye konuluşunda kendisine teklif edilen başrolü, ırkçı önyargıları güçlendirdiği gerekçesiyle red C dederek “herkesi” şaşırttı. Belafonte’nin The Hollywood Reporter’le yaptığı söyleşide dile getirdiği kaygılar ve eleştirilerin bu kadar yankı yapmasının arkasında işte bu uzun başarılı sanat kariyeri, istikrarlı olduğu kadar da yürekli bir siyasi yaşam, hem siyah toplum hem de genelde ilerici çevrelerde sahip olunan büyük saygınlık yatıyordu. Üstelik Belafonte’nin dile getirdikleri, günümüzün en can alıcı sorunlarıyla da yakından ilgiliydi. Lucarno Festivali’nde kendisine verilen ödülü alırken yaptığı konuşmada, Belafonte, ödülün uzun siyasi etkinliklerinin dünyaca tanınması anlamına geldiğini vurguladı, dizginlerinden kurtulmuş kapitalizmi eleştirdi, “Arap Baharı” olayını konu edinen bir film projesini de kapsayan yeni projelerinden söz etti (Hollywood Reporter 07/08/2012). Kültür Endüstrisi, Sanatçı ve Satış… nut musunuz?” sorusunda Belafonte sert ve olumsuz bir cevap veriyor. Belafonte’ye göre “Günümüzün en büyük yolsuzluğu, bu kadar yüksek profilli sanatçılara ve bu kadar güçlü ünlülere sahip olmamızdır. Bunlar bugün toplumsal sorumluluklara sırtlarını çevirmiş durumdalar”. Belafonte “Bu Beyonce ve JayZ için de geçerli. Bunların yerine bana Bruce Springsteen’i verin. Bazen onun siyah olduğunu düşünüyorum” diyor. satmamak bütün mesele... Belafonte, “Hayır kurumlarına bu kadar mali yardım yapan sanatçıları, böyle eleştirirken haksızlık yapmıyor mu?” gibi tartışmaların ortasında “The Guardian”dan Tricia Rose’un dikkat çektiği bir gelişme, salt ABD’de değil tüm dünyada önemli bir soruna ışık tutuyor. ABD’de başlangıçta siyah topluluğun sözcüleri olan siyah sanatçılar giderek, küresel kültür endüstrisini denetleyen dünyanın en güçlü şirketlerinin ürettiği kitlesel kültür metalarının parçası haline geldiler (10/08/2012). Artık bundan sonra, büyük piyasalara ulaşmak, çok satmak isteyenler, bu piyasalara giriş kapılarını tutan dev korporasyonları mali, ideolojik ve siyasi olarak tatmin etmek zorundalar. Sanatçı, feodalin, sultanın, dini kurumların vesayetinden kurtularak özgürleşmeye başladığını düşünürken, 19. yüzyılın sonunda, yeni bir vesayet (piyasa) sistemiyle karşı karşıya kal Satmak ya da skiden daha kolaydı...’ Belafonte’ye göre, “Eskiden düşman daha açık seçikti. Baskıya karşı, bir gamalı haçla, çizmeyle, ‘Negro Giremez’, ‘Yahudiler Giremez’ tabelalarıyla birlikte gelen bir düşmanla, savaşmak daha kolaydı. Şimdi düşman kendini gizliyor. Dokunamıyorsun, ama tadını alıyorsun, hâlâ ve tüm gücüyle karşımızda ve çılgın kötülüklerine devam ediyor.” “Birçok ülkede iktidar adeta mutlaklaştı. Özgür girişimciler (KapitalizmEY) sisteminde iktidara sahip olanlar, toplulukları ezmeye, uğursuz savaşlar çıkarmaya başladılar. Bush döneminde bunu yaptık, Obama döneminde yapmaya devam ediyoruz. Hâlâ işkenceyi teşvik eden yasalar var, Guantanamo’yu kapatmadık. Polis istediğini istediği gibi tutukluyor. Bu kapitalizm bizi yeni bir Nazi imparatorluğunun (Fourth Reich) eşiğine getirdi.” Belafonte’ye göre “Bugün esas düşman, dizginlerinden boşanmış kapitalizmdir”. “Paranın bu kadar küçük bir insan grubunun elinde bu kadar yoğunlaşmış olması, insanlık tarihinde bugüne kadar yaşanmış en tehlikeli gelişmedir... Karşımızda kendini zorla dayatan bir oligarşi var.” “The Hollywood Reporter”in “Aktörlük kariyerinize verilen bu ödülü aldığınız şu günlerde, toplumdaki azınlıkların Hollywood’daki imajından hoş ‘E mıştı. Günümüzde, mali krizi postmodern fantezileri dağıtmaya başlayınca, o zaman Kandinsky’nin “kara el” olarak nitelediği şey yeniden ama eskisinden çok daha güçlü, yaygın bir biçimde sanatçının karşısına dikildi: Ya metalar dünyasında geçerli, siyasi iktidarı destekleyen değerlere (sözde “halkın değerlerine”, “halkın anlayacağı”) uygun ürünler üretirsin ya da piyasaların kapılarını sana açmam! O zaman olduğu gibi bugün de egemen sınıfların organik entelektüeller, “halkın değerleri”, töre filan derken, derken aslında kendi değerlerini, “baba’nın yasasını” kastediyorlardı. İşte Belafonte’nin Beyonce örneğiyle vurguladığı sorunun böyle bir evrensel boyutu var. Sanatçı bugün iki seçenekle karşı karşıya: Ya kapitalizmin mal satmak, oligarşinin yönetmek için dayandığı halkın “değerleri” denen şeye uyacak, belki o zaman piyasaların kapıları açılacak, cepleri dolacak ünlü olacak, arada sırada hayır kurumlarına yardım yaparak rahatlayacak, ama bu sırada zincirlerinden boşanmış kapitalizmin, emperyalizmin militarizmin ve sadaka toplumunun aracı olacak. Ya da “halkın değerlerine” ters düşmeyi göze alarak halkın ekonomik, demokratik çıkarlarını savunacak, özgürlük arzusunu dile getirecek, kapitalizme, emperyalizme ve militarizme karşı çıkacak. Sanatçının siyasi partilere katılması, meydanlarda konuşması son derecede önemli ama sanatçının (sanatçı olduğundan) bu işlevini, esas olarak bu çizgiyi (duyarlığı) yansıtan ürünlerle yapması, buna uygun, “kara elin” denetiminden kaçabilen, kendini koruyabilen biçimleri bularak gerçekleştirmesi gerekiyor. “Kara ele” direnen, özgürlük ruhu sanatçıyı göreve çağırıyor. Belafonte de bu ruhun sözcülerinden biri. Global Holding Yunan limanlarına teklif verecek İSTANBUL (AA) Yunanistan’da Özelleştirme Komitesi’nin borç krizindeki ülkenin liman ve marinalarının özelleştirilmesine yeşil ışık yakmasının ardından, çoğunluğu Yunan adalarında olan 23 liman ve marina Türk işadamlarının da yakın takibine girdi. Global Yatırım Holding Yönetim Kurulu Üyesi Adnan Nas, “Özelleştirmelerle ilgileniyoruz, ihalelere gireceğiz, Atina ve Selanik dışındaki adaların tümündeki liman özelleştirmelerine katılmayı düşünüyoruz” dedi. Nas, ortağa ihtiyaç duymadıklarını, finansmanda öz kaynaklarını kullanacaklarını belirtti. Şirketin geçen yıl sonu itibarıyla 674.9 milyon liralık bir öz kaynağı bulunuyor. Yunanistan Özelleştirme Ajansı Özelleştirme Programları Koordinatörü Panos Protopsaltis, “Özelleştirme süreci henüz başlamadı. Birkaç hafta içinde sürece karar vereceğiz. Genel olarak limanlarla ilgilenen Türk şirketleri var” diye konuştu. Özelleştirilecek varlıklar arasında Zakintos, Katakolo ve Argostoli limanlarının yanı sıra Glifada marinası bulunuyor. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) TürkYunan İş Konseyi Başkanı Selim Egeli de “Türk şirketleri için şu anda, Yunanistan’da yatırım yapmak için en iyi zaman” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle