Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Anı Yazmak mı?
Nasıl olur kalmasın bir iz avucumuzda
Nasıl yok olur her şey büsbütün silinerek.
Demek vefasız zaman o demleri bir daha
Geri getirmeyecek?
Lamartine’in “Göl” şiirini okudum bir kez daha...
Arayıp bularak okudum. Okumak istedim!.. Za-
manın elinde bir oyuncak olmanın bilincini duy-
duğumuz anlar olur, öyle bir andı işte!..
Anı yazmak moda mı oldu? Bakıyorum anı kitap-
ları birbiri ardına çıkıyor. Yazarlar, sanatçılar, poli-
tikacılar, hatta televoleciler!.. Geçen gün gazetede
okudum, ünlü bir oyuncumuz, “Anılarımı yazıyorum,
öyle gizli kapaklı değil, her şeyi açık açık, adıyla
sanıyla belirterek... Kitap çıkar çıkmaz altı ay yurt-
dışına kaçacağım...” demiş.
Anı niye yazılır? Özel yaşamının öyküsünü kimler
yazar, yazmalıdır? Toplum yaşamında, belirli alan-
larda çaba harcamış, nice olaylara tanık olmuş,
nice insanları yakından tanımış olanlar... Gelecek
kuşaklara örnek alacakları bir şeyler bırakmak
isteyenler...
Victor Hugo’nun “Gördüklerim”, Halit Ziya’nın
“Kırk Yıl”ı ilk aklıma gelenler. Bizde Muhsin Er-
tuğrul’un, Mücap Ofluoğlu’nun, Vasfi Rıza’nın,
Alev Sururi’nin tiyatro yaşamı anıları vb...
Anı yazmak hem çok kolaydır, hem de çok zor-
dur. Önce yazarın bir sorumluluk taşıması gerekir.
Hem kendine, sonra da okurlarına, daha doğrusu
gelecek kuşaklara karşı... Pek çok şey görmüş, pek
çok insan tanımış, pek çok olayın tanığı olmuş-
sunuzdur. Bunları bir dış gözlemci gibi anlatmasını
bilenler sayılıdır. Kimi, kendisinin ne önemli, ne
vazgeçilmez bir varlık olduğunu kanıtlamaya çalışır.
Zaman zaman bana da “anılarını yazsana,”
diyenler olmuştur. Hiçbir zaman toplumun
belleğine kazandırılacak anılarım olduğunu
düşünmedim. Bir yazar, bir gazeteci olarak belir-
li olayları, kişileri çeşitli yazılarımda anlatmakla
yetindim. O da, kişiliklere, özel yaşantılara girme-
den! Hepimizin bir yaşantısı var. Kaç yıl yaşamış
olsak da gördüklerimiz, bildiklerimiz var. Ama
başkalarını ilgilendirir mi, başkalarına sunmaya
değer mi diye düşünmek gerekir.
Son zamanlarda anılarını yazanlar çoğaldı.
Çoğunu okudum, okuyorum. Doğrusu ya bir şey
kazandığımı söyleyemem! Kalkıyorlar kendilerini,
ailelerini, yakınlarını anlatıyorlar. Oysa kimsenin
bilmediği, tanımadığı yaşamların öykülenmesi
okurlara ne kazandırır! Böyle anılar, roman
niteliğiyle yazılsa belki bir değer taşır. O da güzel
bir anlatımla yazılmışsa... “Gerçekten de her bireyin
yaşamöyküsü ilginç bir serüvendir.” Ama etkileyici
biçimde kâğıda dökülebilmişse...
“Ben anılarımı yayımlayacağım, ünlü kişilerin
gerçek yüzlerini bir bir açıklayacağım” diyenlerin or-
taya koyacakları, bir çeşit televoledir! Yani dediko-
du kitabı!.. Ali neymiş, ne yapmış, Veli kimi sevmiş,
Ayşe kimle kaçmış, Fatma kimle kapanmış!.. Cin-
sellik de işin içine girdi mi okuyucusu çok oluyor!
“Benim anılarım yayımlanınca soluğu yurtdışında
alacağım” diyen kişi gibi düşünenlerin yazdıkları bir
sabun köpüğü gibi kısa sürede uçar gider...
Anılarımızı, güncelerimizi kendimiz için yaz-
malıyız. Gün gün, yıl yıl!.. Fransız şair Lamartine;
sormuştu:
Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün bir lahza için
Demirleyemez miyiz?
Bu soruya yine kendisi yanıt vermişti:
İnsan için liman yok, sahil yok zaman için
O geçer, biz göçeriz.
PENCERE
Uygarlar ile Barbarların
Kısa Tarihi...
Geçenlerde bir emekli elçimiz Cumhuriyet’e gel-
di; hoşbeş, söyleşi, ülke sorunları derken iş Kıb-
rıs’a dayanınca dedi ki:
- Korkarım, Ada’da yine kan dökülecek bir or-
tam oluşmasın!.. Düşündüm:
Ada’da ilerde neler olur bilemem; ama, Kıbrıs
yüzünden bizim medyada neredeyse kan dökü-
lecek!..
Kavga müthiş!.. İki cepheye ayrılmışız; veryansın
ediyoruz birbirimize...
Kıbrıs davası mı?..
Boşversene sen!..
Avrupa kapılarını açtı mı, hiç kimseyi tutamaz-
sın, öteden beri barbarlar, ne pahasına olursa ol-
sun, kapağı uygarlar coğrafyasına atmak için ölü-
mü bile göze almaktan çekinmezler...
Türkiye’nin yüzde kaçı AB’ye girmek için can atı-
yor... Ben diyeyim yüzde 70, siz deyin yüzde 90,
belki de yüzde 100!.. Kırk yıllık şeriatçı bile kuy-
ruğa girmiş, beklemiyor mu?..
Avrupa mı?..
Ohooo...
Onlar uygar..
Biz barbar!..
Öteden beri yerküre bu iki sözcük üzerine ku-
rulu düzenlerde yaşadı.
Eski Yunanlılar kendilerinden olmayanları aşa-
ğılamak için dudak bükerlerdi:
- Barbar!..
Roma İmparatorluğu, sınırları dışında kalan
tüm toplumlara “barbar” adını taktı. Ancak yer-
kürede yaşayan bu iki dünya ilişki kurmadan da
hayat süremezdi. Uygar, sırasında barbarı köle di-
ye kullandı, sırasında asker... İnanılır gibi değil,
ama, bir ara Hıristiyanlık barbarlara da kucağını
açmaya çalıştı...
İslam çıkınca, bu kez barbar “Hıristiyan Avru-
pa”nın dışındakiler oldu.
Peki, günümüzde ne var ne yok?..
Uygar kim?..
Barbar kim?..
Sorulur mu canım, “Avrupa Birliği” uygarlık üze-
rine kuruluyor...
Gezegenimizde her şey orda, bir küçük kıtada,
avuç içi kadar bir yerde, bir vakitlerin Grek’i, Ro-
ma’sı, kendi dışındaki dünyanın yargıcı olmuş, ah-
kâm kesiyor!.. Avrupa kapılarını bir açsa, bütün
dünya insanları doğdukları toprakları bırakıp uy-
gar -ve de zengin- dünyaya sığışmak için birbir-
lerini yiyecekler...
Ama yağma yok!..
Uygarlar yerkürede avuç içi kadar yere sığışıp,
barbarları sömürecek ki uygarlık olsun...
Uygar sömürmese, bu kadar zenginleşemezdi;
barbarlık uygarlığın sömürgelerini oluşturuyor; bar-
barlar hem birbirlerini yiyorlar, hem de uygarların
çiftliği olmayı yeğliyorlar...
Barbar bir ara komünizmle kurtulmak istedi;
ama, olmadı, tutmadı, güç yetmedi...
ABD ile AB, barbarların tepesinde ve ensesin-
de daha çok boza pişirecek!..
Kıbrıs’taki Türkler elbette AB’ye girmek isterler,
hem de çuvallamasına...
Sanki biz istemiyor muyuz?..
İnsanın insan olması için daha çok uzun yol var;
barbarlar akıllanıp uygarları adam edinceye kadar
bu yolda yürünecek...
(22 Ocak 2003 tarihli yazısı)
C
em Karaca’nõn 70’lerin sonla-
rõnda hitletmiş “Tamirci Çıra-
ğı” şarkõsõ bugün de pek çoğu-
muzun dudaklarõndan düşmü-
yor... Sadece romanlarda yaşa-
nabilen sõnõflar arasõ aşkõn gerçek hayattaki so-
mut karşõlõğõnõ anlatõr bu şarkõ özet olarak...
Varlõklõ kadõn, kendisini seven tamirci çõrağõna
bakarak “Kim bu serseri?” der... Ve şarkõ, çõ-
rağõn ağzõndan söylenen, dillerimizden düşü-
remediğimiz şu son kõtayla tamamlanõr:
“Ustam geldi sırtıma vurdu, unut dedi ro-
manları... İşçisin sen, işçi kal, giy dedi tu-
lumları..”
İzmir Karşõyaka ilçesinin (ve belediyenin)
bölünmesi üzerine işten çõkarõlan “276 Kent
AŞ işçisinin 145 gündür yaşadığı dram” bun-
dan hiç de farklõ değil... Tek fark, giymek is-
temelerine karşõn, tulumlarõnõn üzerlerinden çõ-
karõlmasõdõr!..
Pasaport İskelesi’nden Gündoğdu Meyda-
nõ’na kadar, arnavutkaldõrõmõnda kaç tane
taş vardõr?.. Eşrefpaşa Hastanesi’nin koridorlarõ
kaç adõmdõr?.. Karşõyaka Çarşõ’da kaç tane so-
kak lambasõ vardõr?.. Buca Mezarlõğõ kaç
dönümdür?
Belediye işçileri
Bu sorularõn cevaplarõnõ kim verebilir? Hiç
kuşkusuz belediye işçileri... Çünkü bütün
bunlarõ tek tek ören onlardõr..
İzmir’i İzmir yapan iki şey vardõr... İlki, yo-
sun kokan denizi ve denizden esen rüzgârõdõr.
İkincisi ise, eski deyimle İzmir proletar-
yasõdõr. Tütün tacirleri, gümrükçüler, ulus-
lararasõ deniz taşõmacõlõk firmalarõ değil...
İzmir’i İzmir yapan İzmirli işçilerdir. Onlar
sokaklarõ süpürürler. Hastanelerin tuvaletlerini
temizlerler. Belediye kreşinden mezarlõğa
kadar her yerde onlarõn parmak izlerine rast-
layabilirsiniz.. İşte bu işçilerden 276’sõ sor-
gusuz sualsiz ve tam bir vefasõzlõk örneği ser-
gilenerek işlerinden çõkarõlmõşlardõr..
Rakamlarõn dili soğuktur... Hayatõn yeşilli-
ği, rakamlarõn gri rengiyle anlatõlamaz... Her
bir Kent AŞ işçisinin dakika dakika, saat sa-
at yaşadõğõ sõkõntõlarõ, biriken borçlarõnõ, okul-
larõn açõldõğõ bir dönemde çocuklarõnõn ihti-
yaçlarõnõ karşõlayamayõşlarõnõn verdiği ezik-
liği, bõrakõn üç öğün yemeği, bir öğünü dahi
çõkaramamanõn burukluğunu, bir sağlõk ku-
ruluşuna gidemeyip hastalõğõ evde atlatmayõ,
işsizliğin en korkunç duygusal çöküntülerini
“276 çarpı 145 eşittir 40 bin 20 eziyet” di-
ye geçiştiremeyiz..
Bunlarõ hiç düşündünüz mü?.. Çok değil, sa-
dece 10 dakikanõzõ bir işçiye odaklayarak dü-
şündünüz mü hiç ne yaşadõğõnõ, ne yaşayabi-
leceğini?..
“Tok, açın halinden anlamaz” der atasö-
zümüz.. Fakat biz yine de şansõmõzõ deneye-
rek anlatmaya çalõşacağõz...
“Tamirci Çırağı”nda bahsedilen “roman”,
Kent AŞ işçisi için CHP’nin 2009 “yerel se-
çim pusulası”ndan başka bir şey değildir özet
olarak...
Sendikasızlaştırma
CHP 2009 “Yerel Seçim Pusulası”nõn
“Yerel Yönetim Anlayışı ve Temel İlkele-
ri” bölümü sayfa 13’te, sosyal demokrat be-
lediyecilik anlayõşõnõ aktaran şöyle bir ara baş-
lõk var: “Emeğe, örgütlenmeye, sendikal hak-
lara saygılı belediyecilik: Sosyal demokra-
sinin en temel değerleri olan ‘emeğe, alõn te-
rine, çalõşma ve örgütlenme hakkõna saygõ il-
keleri çerçevesinde personeli sendikasõzlaş-
tõrmaya, düşük ücretle çalõştõrmaya ve özlük
haklarõnõ ortadan kaldõrmaya dönük uygula-
malara son verilmesi’ çalışanların sendikal
örgütlenme hakkına saygılı yerel yönetim
anlayışının yaygınlaştırılmasıdır.”
Karşõyaka Belediyesi’ni kazanan ve hemen
ardõndan 276 işçiyi “sorumluluk alanlarım
daraldı, gelirim düştü” diyerek kapõya bõ-
rakan fakat bir başka taşeronla anlaşõp 330 ye-
ni işçiyi işe alan CHP’li Belediye Başkanõ’nõn
bu ilkelerden “bağımsız olduğu” varsayõla-
bilir mi?..
Oysa Karşõyaka Belediyesi’nin hemen ya-
nõ başõndaki CHP’li Konak Belediyesi de iki-
ye bölünerek Karabağlar Belediyesi kurulmuş
ve seçim sonucunda her iki CHP’li belediye,
Konak Belediyesi’nin şirketlerini de kapsa-
yacak bir biçimde personeli kendi ihtiyaçlarõ
çerçevesinde paylaştõrmõşlardõr. Bu da bir
örnektir. CHP Yerel Seçim Pusulasõ’nõn yine
13. sayfasõnda “Yerel yönetimlerin ‘önce in-
san’ anlayışıyla, keyfilikten uzak, kararlı ve
dürüst yönetim ilkeleri”nden bahsedilmek-
tedir. Anlaşõlan, Karşõyaka Belediye Başkanõ
için “önce insan” sloganõ, “önce bazı in-
sanlar” şeklinde algõlanmaktadõr.
Ve hiç kuşku yok ki, CHP’nin bu ilkesel ve
temel değerleri karşõsõnda Karşõyaka Beledi-
yesi’nin uygulamalarõ sosyal demokrasinin te-
mel değerlerinden köklü bir biçimde sapma-
yõ ifade etmektedir.
İnsanõ, insanca yaşamõ hedefine koyan,
emeği temel değer sayan bir anlayõşõn 180 de-
recelik bu dönüşü nasõl izah edilebilir?.
Hatırlayalım...
AKP hükümeti, yerel yönetim seçimleri ön-
cesinde, seçimlerde siyasi avantaj yaratmak,
muhalefet partilerini güçsüzleştirmek amacõyla
belediyeleri böldü, kapattõ veya birleştirdi. Çõ-
karõlan yasa sonucunda belediyelerde toplu iş
sözleşmesi düzeni sarsõldõğõ gibi, özellikle be-
lediye şirketlerinde çalõşan işçilerin geleceği-
ne ilişkin belirsizlikler de yaratõldõ. Bölünme
nedeniyle sorumluluk alanlarõ daralan ve ge-
lirleri düşürülen belediyelerde ve bağlõ şir-
ketlerde çalõşan işçiler işlerini kaybettiler ya
da düşük ücretlerle çalõşmaya zorlandõlar.
20 yõldõr Karşõyaka halkõna hizmet veren be-
lediye işçileri, işte bu bölünmeden ötürü
(Karşõyaka ve Bayraklõ) ve 29 Mart seçimle-
rinden önce her iki belediye başkanõnõn işçi-
leri mağdur etmeyeceklerine dair söz verme-
lerine rağmen kendi aralarõnda yaşanan hu-
sumetten dolayõ 276 emekçi 145 gündür tam
bir dram yaşamaktadõr.
Bu süreçte Konfederasyonumuz ve Genel-
İş Sendikamõz, başta Sayõn Genel Başkan ve
Sayõn Genel Sekreter olmak üzere CHP Ge-
nel Merkezi, CHP İzmir İl Başkanlõğõ, İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanõ ile görüşerek so-
runu anlatmaya ve çözmeye çalõştõk. Diyalog
yolunu sürekli açõk tuttuk ve soruna diyalog
ile çözüm aradõk. Sadece sorunun doğrudan
muhatabõ olan Karşõyaka Belediyesi’nin sayõn
başkanõ ile görüşemedik; sorun üzerine diya-
log kuramadõk. Görüşme taleplerimiz kendi-
si tarafõndan sürekli geri çevrildi.
Kõsacasõ, “İşsizliği, yoksulluğu, yolsuzlu-
ğu yeneceğiz!” sloganõyla işbaşõna gelen yö-
neticiler, seçim zamanõnda oylarõnõ aldõklarõ
işçileri “işsizler ordusuna” katmõş, çözüm ko-
nusunda da bir adõm bile atamamõşlardõr.
Çözüm yine biliyoruz ki işçi sõnõfõnõn mü-
cadeleci geleneğinde yatmaktadõr.
Bu bilince sahip, Karşõyaka Belediyesi ta-
rafõndan 1 Mayõs’ta işten çõkarõlan Kent AŞ iş-
çileri Ankara yürüyüşünü başlattõlar.
Yaşadõklarõ yoksulluk ve açlõğa karşõn, “iş-
ten atılan Kent AŞ işçileri sadece işlerine
dönmek için yürümeyeceklerdi”...
İşte bu nedenle AKP hükümetinin yarattõ-
ğõ ekonomik kriz ve işçilerin çalõşma ve ya-
şam koşullarõnõ olumsuz etkileyen yasal dü-
zenleme ve uygulamalara karşõ da yürüyerek
Türkiye işçi sõnõfõnõn, belediye işçilerinin ve
belediye hizmetlerinde taşeron şirketlerde
çalõşan tüm işçilerin sesi olarak 650 km’lik bir
uzun yürüyüşe çõkma kararõ aldõlar.
‘İşçisin Sen, İşsiz Kal!’
Süleyman ÇELEBİ DİSK Genel Başkanõ
“İşsizliği, yoksulluğu, yolsuzluğu yeneceğiz!” sloganõyla işbaşõna gelen
yöneticiler, seçim zamanõnda oylarõnõ aldõklarõ işçileri “işsizler ordusuna”
katmõş, çözüm konusunda da bir adõm bile atamamõşlardõr. Çözüm yine
biliyoruz ki işçi sõnõfõnõn mücadeleci geleneğinde yatmaktadõr.
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 2009 PERŞEMBE
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Aden Körfezi’nde Korsanlõk
A
slõnda son iki yõl-
dõr uluslararasõ de-
nizciliğin günde-
mine yeniden önemle yer-
leşen konu yani korsanlõk,
bütün Doğu Afrika kõyõlarõ
açõklarõnda değişik koor-
dinatlarda yer alõyor. Geç-
mişi antik çağlara kadar
geri giden ve bugün ulus-
lararasõ sularda süregelen
bu eylemi IMB (Interna-
tional Maritime Bure-
au) “Bir gemiye, hırsız-
lık ya da güç kullanarak
suç işlemek amacı ile
zorla girmek” şeklinde
tanõmlõyor. Bilindiği gibi
özellikle Güney Anadolu
kõyõlarõmõzdaki zengin ve
bakõmlõ kentler (Iasos,
Myndos, Knidos, Side,
Phaselis, Olympos gibi)
ancak Roma’nõn İmpara-
tor Augustus döneminde
çõkarõlan özel kanun ve
yaptõrõmlarõn sonucunda
uzun bir süre için o yöre-
lerde bu riski önleyebil-
miştir
Aden Körfezi’nden
transit geçen ya da Ümit
Burnu’nu geçerek Uzak-
doğu rotalarõnda yollarõna
devam eden gemilere ya-
põlan silahlõ saldõrõlar özel-
likle son birkaç ay içinde
oldukça sõklaştõ. Sadece
2008 yõlõ içinde gemilere
140 şiddet kullanõmõ giri-
şiminden 39’unda bu tür
olaylar gemiye saldõrgan-
lar tarafõndan el konul-
masõ ile sonuçlanmõştõ.
Son aylar içinde Türk
bayraklõ gemilerin de bu
tür saldõrõlara uğradõklarõ
basõnõmõza yansõmõş ka-
muoyunu endişe ile meş-
gul etmiştir.
Ancak bu arada konu ile
ilgili kurumlarõmõz ola-
rak gerek Denizcilik Müs-
teşarlığı ve gerekse Deniz
Ticaret Odası’nõn deniz-
cilik endüstrisinde çalõ-
şanlara, başta armatör ol-
mak üzere mesajlar sirkü-
le ederek bilgi vermesi ve
önlemler konusundaki fay-
dalõ girişimlerini de mem-
nuniyetle karşõlõyoruz.
Uluslararasõ kurumla-
rõn konu ile ilgili davra-
nõşlarõna destek ve para-
lellik özelliğindeki bu gi-
rişimlerin başõnda Deniz
Kuvvetlerimizin bölgeye
gönderdiği iki savaş ge-
misi gerçekten etkileyici
bir görevi üstlenmişler-
dir. Bölgeden geçecek ge-
milerle ilgili olarak ABD,
AB ve NATO’nun ilgili
görev, güç ve gruplarõ ke-
za konunun yakõn takipçisi
durumundalar. OCIMF’-
nun (Oil Companies In-
ternational Marine Fo-
rum) ilgili çevrelere ulaş-
tõrdõğõ bilgilendirmelerde
özellikle bu tür saldõrõlar
öncesi için önlemler ve
riskler açõkça belirtilerek
uyarõlarda bulunulmakta-
dõr.
Son 200 yõlõn uluslar-
arasõ dünya denizcilik çev-
relerindeki en önemli ya-
yõn organlarõndan Llyod
List’in kendisi de bir de-
nizci ve dostum olan ün-
lü yazarlarõndan biri, o
ironik üslubu ile tarihi bin
yõllar öncesine uzanan
korsanlõktan söz ederken
her biri usta gemici, çe-
kirdekten yetişme denizci
ve aslõnda açõk deniz ba-
lõkçõsõ Somalili korsanla-
rõn, günümüzdeki bu tür
eylemlerinden önce daha
da karanlõk yasadõşõ işler
içindeki kişilerden oluş-
tuklarõnõ belirterek, onla-
rõ Avrupa ülkelerinin per-
sonel yetersizliğinden do-
natõlamayan balõkçõ filo-
larõnõn geçici bir dönem
için de olsa bu gemilerde
kullanõlma yollarõnõ ara-
manõn da bir yol olduğu-
na değinerek “Elinde ro-
ket silahı ile gemiye tır-
manıp güverteye çıkmış
bir korsanla orada tar-
tışamazsınız...” diyor. Kõ-
sacasõ, şiddete karşõ bir
tür caydõrõrcõ politikaya
işaret ediyor. Ünleri deniz
edebiyatõ ve sinema dün-
yasõna yansõmõş ve yer-
leşmiş korsan kaptanlar-
dan Kidd ve Morgan’dan
söz ediyor.
Kendilerine bölgelerin-
deki korsanlõğõ durdur-
mak üzere yönetimlerden
görev bile verildiğine de-
ğiniyor.
Antik çağlar Akde-
niz’indeki sadece ticaret
gemileri için değil bütün
kõyõ kentlerinin de yüz-
yõllar boyu korkulu rüya-
sõ olmuş korsanlõk, sade-
ce her korsanõ tek tek yok
etmekle değil daha çok
belirlenmiş ve uygulan-
mõş devlet politikalarõ ile
önlenebilmiştir. Konunun
çeşitli sigorta kuruluşlarõ-
na, hukukçulara, yasalara
da olasõ yansõmalarõ bağ-
lamõnda örneğin korsan
saldõrõsõna uğramõş gemi-
ler için olayõn avarya (*)
kapsamõna alõnmasõ ge-
rektiğini savunanlar da
var.
Özetle denilebilir ki ge-
mileri donatan denizcile-
re gerekli önlemlerin alõn-
masõ konusunda bazõ özel
eğitimlerin derhal başla-
tõlmasõna girişilirken her
şeyi göze alarak elinde
silah güverteye tõrmana-
bilmiş korsanõ, o noktaya
getiren nedenleri ortadan
kaldõracak çareleri ara-
mak uluslararasõ nitelik-
teki çalõşmalarõn da ko-
nusu olmalõdõr diye düşü-
nüyoruz.
(*)Avarya: Bir geminin
sefer süresi içinde karşõ-
laştõğõ tehlike ve tehlikeler
nedeni ile gemi ve/veya
yükün uğradõğõ zararlarõn
önlenmesi amacõ ile gemi
ve/veya yükün bilerek za-
rara sokulmasõndan do-
ğan durum sonucunda
oluşan zararlarõn taraf-
larca paylaşõlmasõ olayõ.
Oktay SÖNMEZ Denizci Yazar