Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Güzellik, Estetik ve Bilgi…
Modern romanın kurucularından, Avusturyalı ya-
zar Hermann Broch (1886-1951), başyapıtı “Ver-
gilius’un Ölümü”nün (“Der Tod des Vergil”) bir ye-
rinde şöyle der: “Güzellikten kaynaklanan bilgi, as-
lında eksik bilgiydi, güzellikten kaynaklanan algı da
aslında algı eksikliğiydi, birincisi düşünmenin ay-
rıcalığından, ikincisi de gerçeklikle doymuş ol-
maktan yoksundu…”
Broch, Augustus döneminde Latin dünyasının
en büyük şairi sayılan, “Aeneis” destanının yara-
tıcısı Publius Vergilius Maro’nun (İÖ 70 – 19) ha-
yatının son on yedi saatini konu alan dev roma-
nında sanatın, sanatçının ve sanat eserinin varlık
nedenini edebiyat ve felsefe boyutlarında tartışır.
Yukarıdaki alıntı, bu tartışmanın zincirlerinden bi-
ri olup, görünen güzellik, o güzellikten yola çıkan
estetik sorgulama, güzelliğin bir öğesi olarak al-
gılama ve bunların ‘bilgi temeli’ üzerinde odak-
laşmaktadır.
Sanatın felsefe açısından sorgulanmasını dile ge-
tiren ve estetik diye adlandırılan disiplinle, este-
tiğin temel kategorilerinden biri olan ‘güzellik’ ve
bu kavramın bir yandan sanat eserinin ‘gerçeklik’
niteliğiyle, öte yandan da güzelliğin farkına varıl-
masını sağlayan ‘algılama’ eylemi ile ilişkileri, an-
tikçağ Yunan felsefesinde de tartışma konusu ol-
muştu. ‘Güzel’, nedir? Bir eserin sadece ‘görünen’
bir güzelliğin taşıyıcısı olması, o esere ‘sanat ese-
ri’ niteliğini kazandırabilmek için yeterli midir? ‘Al-
gılama’ eylemi, yalnızca fiziksel yanıyla ‘sanatı al-
gılama’ açısından yeterli sayılabilir mi? – Antikçağ
Yunan felsefesinde de ele alınmış olan bu soru
öbeği, sonraki yüzyıllarda, özellikle de Rönesans
akılcılığından bu yana, sanatın ve sanat eserleri-
nin de ‘bilgi kaynakları’ndan biri sayılmasıyla da-
ha da önem kazanmıştır. Bu son nokta göz
önünde tutulduğunda, yazımın girişine koyduğum
alıntıdaki “Güzellikten kaynaklanan bilgi, aslında ek-
sik bilgiydi, güzellikten kaynaklanan algı da aslın-
da algı eksikliğiydi…” söylemi, daha bir düşün-
dürücü olmaktadır. Çünkü güzellikten kaynakla-
nan bilgi eksikse eğer, o zaman sanat eserini de
bilgi kaynakları arasına katma bağlamında karşı-
mıza ciddi bir ‘uyarı’ çıkıyor demektir; bu uyarı, ‘gü-
zeli algılamak ve bilgi ile bağdaştırmak’ bağlamında
da özellikle geçerlidir.
Amerikalı bilim adamı Francis E. Peters, ünlü
“Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü – Tarih-
sel Bir Okuma” başlıklı eserinde (Çeviren ve Ha-
zırlayan: Hakkı Hünler, Paradigma Yayıncılık, 1.
Baskı, İstanbul 2004), sonraki ‘estetik’ kavramı-
nın kökenini oluşturan eski Yunanca aisthêsis (al-
gı, duyum) terimi üzerinde dururken, sözcüğün salt
duyularla algılama, yani fiziksel yanı kadar, ‘dik-
kat etmek’, ‘dikkate almak’, ‘fark etmek’ gibi an-
lamlarının da bulunduğuna işaret eder. Bu son sap-
tama, algılama’yı salt fiziksel-duyusal bir eylem ol-
maktan çıkarıp, bilgi temeline de oturtmaktadır. Za-
ten ‘fark etmek’, bilme olmaksızın gerçekleşebi-
lecek bir durum değildir. Öte yandan Francis E.
Peters, aynı açıklamalarında antikçağ Yunan fi-
lozoflarından Parmenides’in, ‘tek sahici hakikat
kaynağı olarak’ epistêmê’yi (hakiki ve bilimsel bil-
gi) yücelterek aisthêsis’e saldırmasından söz
ederken, bu düşünürün algılama eyleminin salt fi-
ziksel-duyusal yanıyla güzel’i kavrama yolu sayı-
labilmesine ilişkin kaygısını dile getirmiş olmaktadır.
Bütün bu kavram ve terim araştırmaları ve ça-
tışmaları, felsefe temelinde ilerlemiş olan Batı sa-
nat düşüncesinin gelişme süreci boyunca sanat
eserinin ‘güzelliği’ konusunda nasıl bir titizlik
noktasına kaydığını ve, bir esere ilişkin olarak, hem
‘Güzel miydi?’ sorusunun hem de ‘Güzeldi!’ ya-
nıtının yetersizliğini ortaya koyduğunu göstermek
bakımından önemlidir.
acem20@hotmail.com
kultur@cumhuriyet.com.tr
CMYB
C M Y B
FATMA ORAN
A
rkadaş sözcüğü sizin dünyanõzda na-
sõl bir yere sahip? Sõradan bir arka-
daşlõktan değil yediğiniz içtiğinizin ay-
rõ gitmediği, aynõ zevkleri, aynõ tatlarõ, en
önemli sõrlarõnõzõ paylaşabildiğiniz, aynõ yazarlarõ
sevdiğiniz, yan yana film seyrettiğiniz, resim ser-
gilerine gittiğiniz, birlikte yaptõğõnõz seyahatlerde
çok mutlu olduğunuz, birlikte gülebildiğiniz,
duygulandõğõnõz bir arkadaşlõktan, dahasõ sõkõ
dostluklardan söz ediyorum. Amacõm, size yü-
reğimdeki sõzõnõn haritasõnõ çizmek değil. Babam
Bülent Oran, baba olmanõn da ötesinde benim
can dostum, sõrdaşõm, canõm arkadaşõmdõ.
Babam, eğlenceye düşkünlüğünden olsa ge-
rek, annesinin iki ayağõnõ bir pabuca sokarak bir
düğün gecesi dünyaya gelmiş. Dünyadan ayrõ-
lõşõ da çok sevdiği çocukluk arkadaşõ Tahsin Am-
ca’nõn oğlunun nikâh töreninde şahitlik yap-
masõndan bir hafta sonrasõna rastlar. Haftanõn üç
günü diyalize giriyordu, diyaliz günlerini aksattõ:
“Karışmayın işlerime, şahitlik yaptıktan
sonra ister ölür, ister kalırım; aaa, yeter ar-
tık, sıkıldım!” dedi ve tamam, o kadar işte…
Türk sinema tarihi ve Yeşilçam’õn en renkli
kişiliklerinden biridir babam. 81 yõllõk yaşamõnda
bir sanatçõ olarak çeşitli kimliklerle anõlõr: Mi-
zahçõdõr, oyuncudur, resme meraklõdõr, her şey-
den önce de senaryocudur. Babamõn özellikle de
diyalog konusunda tartõşõlmaz bir ustalõğõ var-
dõr. Mizah yazarlõğõ döneminden başlayarak ka-
nõtladõğõ üzre, halkõn kolayca benimseyeceği, son
derece akõcõ, esprili, zaman zaman argoya ka-
çan ve özellikle aşk filmlerinde halk tabiriyle
“cafcaflı” denilen diyaloglar babamõn adeta ala-
meti farikasõdõr. Bu cafcaflõ diyaloglar, bu yer-
li popüler roman tarzõ konuşmalar günlük ha-
yattakilerle birebir örtüşmeseler de seyirciyi tav-
layan ve senaryolarõnõn tutulmasõnõ sağlayan un-
surlarõn başõnda gelmektedir:
“Sizi çok sevdim amca. Size baba diyebi-
lir miyim?”
“Güzel olduğunuz kadar mağrursunuz
da…”
“Bedenime sahip olabilirsin, ama ruhuma
asla!”
Son derece sevecen, güler yüzlü ve saygõlõ, in-
sanlarõ kõrmaktan ölesiye çekinen, İstanbul
efendisi, kedi-kitap-resim dostu, duygusal, çe-
kingen, kõrõlgan, çocuksu, öte yandan kendi de-
yişiyle “korkak” bu çok özel insanõn, babamõn
başta aşk filmleri olmak üzere bütün konu ve tür-
leriyle Yeşilçam’õn en ağõr yükünü taşõyanlar-
dan biri olmasõ, onun kişiliğiyle de yakõndan il-
giydi.
Ve artõk yok. Bir buçuk yõldõr annem de yok…
Babamõn yüzündeki o olağanüstü gülümse-
yişin parõltõsõnõ özlüyorum. Anneminkini de…
Beş yõl önce yitirdiğimiz senaryo ustasõ Bülent Oran’õ, kõzõ Fatma Oran anlattõ
Yeşilçam’õn en renkli
kişiliklerinden biriydi. Mizahçõ,
oyuncu, her şeyden önce
senaryocuydu. Diyalog ustasõydõ.
‘Seni çok özledim babacõğõm’
Kültür Servisi - Satranç dünyasõnõn iki
“K” efsanesinin Valencia’daki gösteri
maçõnõn ilk oyunlarõnda, Gari Kasparov,
Anatoli Karpov’a ezici bir üstünlük sağ-
ladõ. Moskova’daki dünya satranç şampi-
yonluğu karşõlaşmasõndan tam 25 yõl son-
ra karşõ karşõya gelen iki büyükusta, bu ilk
iki oyunu yarõ-hõzlõ oyun formatõnda oy-
nadõ. Milyonlarca satranç hayranõnõn, Va-
lencia yerel yönetiminin web sitesinden
(www.gva.es) canlõ olarak izlediği 12
oyunluk karşõlaşmanõn bundan sonraki
iki oyunu yine yarõ-hõzlõ formatõnda, sekiz
oyunu da yõldõrõm oyun formatõnda oyna-
nacak. Kasparov-Karpov karşõlaşmasõ,
günümüz satrancõnõn 15. yüzyõlda Valen-
cia’da doğmasõ dolayõsõyla düzenlenen
çeşitli etkinlikler kapsamõnda yapõlõyor.
Bugün 46 yaşõnda olan Kasparov ile 58
yaşõnda olan Karpov, 1984-1990 arasõnda
dünya şampiyonluğu için beş kez karşõ-
laşmõşlar, Kasparov 21, Karpov 19 oyun
kazanõrken 104 oyun da beraberlikle bit-
mişti.
ÖZLEM ALTUNOK
B
aşlamasõna günler kala 46. Uluslararasõ
Altõn Portakal Film Festivali’nin çeh-
resi, AKSAV’õn yeni sanat yönetme-
ni Vecdi Sayar önderliğinde gitgide belirgin-
leşiyor. Başõndan beri festivalin dõşa dönük, kit-
lelere erişebilen bir üretim ortamõnda yapõlma-
sõ gerektiğini vurgulayan Sayar, Türk sinema-
sõnõn mirasõnõ gelecek kuşaklara aktarmayõ bi-
rincil görev sayõyor. Programõ fazla ‘gelenek-
sel’ bulanlara da itirazõ var, “Sinematek yılla-
rında Yeşilçam düşmanı, Batı hayranı olarak
değerlendiriliyorduk. Bugün Yeşilçam’ın sa-
vunucusu olarak nitelendiriliyorsam, bunu il-
tifat olarak kabul ederim” diyor.
- 46. yılında festivalin başına geldiğinizde
nasıl bir manzarayla karşılaştınız. Size göre
yapılması gerekenler nelerdi?
Sõfõrdan yeni bir festival başlatmak kolay, ama
Altõn Portakal gibi köklü bir festivale 46. yõlõn-
da girip öncesini yok sayarak sürdüremezsiniz.
Ortada hatasõyla sevabõyla bir gelenek var. Ne
yazõk ki son 4-5 yõlda bu geleneğe sõrtõnõ dön-
müş bir yönetimin yarattõğõ sorunlara tanõğõz. An-
talya halkõ ve Türk sinemacõlarõnõn da şikâyeti
bu. Antalya da en eski sinema festivaline ev sa-
hipliği yaparak Türk sinemasõnõn mirasõnõ ge-
leceğe aktarmakla yükümlü.
- Bu tespitlerinize rağmen program için, içe
dönük ve ‘Yeşilçam vurgusu’nun fazla olduğu
yönünde eleştiriler aldınız...
Bu eleştiriye çok seviniyorum, çünkü Sine-
matek yõllarõnda Yeşilçam düşmanõ, Batõ hay-
ranõ olarak değerlendiriliyorduk. Bugün Yeşil-
çam’õn savunucusu olarak nitelendiriliyorsam,
bunu iltifat olarak kabul ederim. Kendi sine-
masõndan kopuk bir uluslararasõ festival olamaz.
Bu tür festivallerin temel amacõ ulusal sinema-
ya destek olmaktõr.
- Bu program, festival 50. yıla yaklaşırken
neleri imliyor?
5 yõllõk bir vizyonun ilk adõmõ, bu. 60’larõn
Türk Sinemasõ’na odaklanmamõzõn sebebi hem
festivalin 60’lõ yõllarda başlamõş olmasõ, hem de
Türk sinema’nõn ciddi bir atõlõm yaptõğõ döne-
me denk gelmesi. 5 yõl boyunca her yõl, 70’ler-
den 2000’lere Türk Sinemasõ’na odaklanarak 50
yõlõn 50 yönetmenini, önemli filmini onurlan-
dõrarak genç kuşaklara tanõtmayõ hedefliyoruz.
- ‘İlk’lerin bol olduğu bir festival bu, aynı
zamanda. Katılımda festival tarihinde rekor
sayıya ulaşıldı, yarışacak uzun metrajlı film-
lerden 8’i yönetmenlerin ilk filmi. Bir de ilk
kez tamamı Kürtçe çekilmiş bir film yarışı-
yor ulusal bölümde...
Hem nicelik hem de nitelik olarak üretimin
yüksek olduğu bir yõla denk geldiğimiz için
şanslõyõz. Çoğunluk öyle sansa da Kürtçe film-
ler az da olsa daha önce de festivallerde ya-
rõşmõştõ. Biz başarõlõ, genç bir yönetmeni, fes-
tivalde ağõrladõğõmõz için mutluyuz.
- Geçen yılın neredeyse 1/3’ine denk gelen
7 milyon TL’lik bütçe sizi ne kadar kısıtladı?
Koşullar belli... Yapõlacak şey, gereksiz lüks
ve gösterişten kaçõnarak ama bir festivalin ge-
rektirdiği temel işlevlerden de fedakârlõk etme-
yerek halkçõ, dengeli ve üretime açõk bir festi-
val düzenlemek.
Portakal bu yıl
halkın
Kasparov
ezdi
geçti
Beatles ve Elvis’i yorumlayacak
Kültür Servisi - Flüt sanatçõsõ Şefika
Kutluer, yarõn akşam Bilkent Konser
Salonu’nda vereceği konserde, Beatles ve
Elvis Presley’nin unutulmaz parçalarõnõ
barok tarzõnda yorumlayacak. Daha önce
ünlü tangolarõ senfonik orkestra eşliğinde
seslendiren ve Bach’õn eserlerini caza
uyarlayan Kutluer’in Bilkent Senfoni
Orkestrasõ ile birlikte vereceği “Beatles &
Elvis Go Baroque” başlõklõ konserini Peter
Breiner yönetecek. Türkiye Güçsüzler ve
Kimsesizlere Yardõm Vakfõ yararõna
gerçekleştirilen konserin bilet ücretleri 10
ve 15 TL. (0 312 290 17 75)
U2 İstanbul’a geliyor mu?
Kültür Servisi - Rock müziğin popüler
topluluklarõndan U2’nin, İstanbul’da konser
vereceği söyleniyor. İstanbul 2010
ajansõnõn etkinlikleri kapsamõnda
düzenlenecek konsere ilişkin ajans, henüz
resmi bir açõklama yapmasa da,
Türkiye’deki insan haklarõ ihlalleri
nedeniyle yõllardõr Türkiye’ye gelmeyen
topluluğun, mayõsta Galatasaray Adasõ’nõn
açõğõna kurulacak bir platformda konser
vereceği de söylentiler arasõnda.
Notre Dame de Sion’a restorasyon
Kültür Servisi -
2. derece tarihi
eser olan Notre
Dame de Sion
Lisesi’nin iç
avlusu ve
cepheleri tarihi
dokuya sadõk
kalõnarak Pergel
İnşaat ve
Minimale
Mimarlõk
tarafõndan restore
edildi. Bir açõk
hava konser alanõ
yaratõlan mekânda, bundan sonra konserler
verilecek.
Kültür Servisi - Uluslararasõ bir yazar örgütü olan
PEN’in İngiltere Merkezi’nin, geçen yõl kay-
bettiğimiz Nobel ödüllü oyun yazarõ, senarist,
şair, tiyatro yönetmeni ve aktör Harold Pin-
ter anõsõna bu yõl ilkini verdiği edebiyat ödü-
lünün ilki Tony Harrison’õn oldu. “Yaşam-
larımızın ve toplumun gerçeklerini karar-
lılıkla gözler önüne seren saf entelektüeli-
teyi en iyi yansıtan” İngiliz veya İngiltere kö-
kenli yazara verilmesi amaçlanan ödüle “ku-
sursuz ve tutkulu tarzı” nedeniyle değer gö-
rülen 1937 doğumlu İngiliz şair, oyun yaza-
rõ ve çevirmen Harrison, ülkesinde sert biçe-
mi nedeniyle tartõşma yaratan ‘V’ ve ‘Fram’
gibi şiirleriyle tanõnõyor. İşçi sõnõfõna ait bir ai-
leden gelen ve yapõtlarõna kimlik sorunun sõk-
ça yansõtan Harrison, ülkesinde savaş karşõtõ
açõklamalarõyla da dikkat çekiyor. Radiohead
topluluğunun solisti Thom Yorke’un bir
‘kahraman’ olarak nitelediği yazarõn, Avru-
pa Şiir Çevirisi Ödülü’nün yanõ sõra Whitbread,
Wilfred Owen, Geoffrey Faber gibi birçok şi-
ir ödülü de var.
PEN İNGİLTERE
İlk Pinter ödülü
Tony Harrison’a
24 EYLÜL 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR 15
EN ÇOK SATAN KİTAP
Dan
Brown’dan
ikinci rekor
Kültür Servisi - ABD’li yazar Dan
Brown’un 15 Eylül’de piyasaya çõ-
kan ‘The Lost Symbol’ (Kayõp
Sembol) adlõ kitabõ ilk haftada Bri-
tanya’da 300 bin satarak 1999’da
298 bin satõşla en çok satan yetiş-
kin kitabõ rekorunu kõrdõ. Uzun
zamandõr merakla beklenen kitap,
ilk 36 saat içinde en çok satan ye-
tişkin kitabõ olarak başka bir rekor
daha kõrmõştõ. Brown’õn bir önce-
ki popüler kitabõ ‘Da Vinci’nin Şif-
resi’ gibi, yine Harvard’lõ bir sem-
boloğun hikâyesini konu alan kitap,
birkaç ay içinde Altõn Kitaplar ta-
rafõndan dilimize aktarõlacak. Ki-
tabõn, Britanya’nõn gelmiş geçmiş
en çok satan kitabõ olan ‘Da Vin-
ci Şifresi’nin rekorunu kõrõp kõra-
mayacağõ ise merak konusu.
T U R N E Y E D E V A M
Kültür Servisi - Kanadalõ şarkõcõ ve
besteci Leonard Cohen, İspan-
ya’nõn Valencia kentinde verdiği
konser esnasõnda rahatsõzlanma-
sõndan üç gün sonra Barselona’da
bir konser verdi. Önceki gün Bar-
selona St. George Sarayõ’nda 14 bin
seyircinin karşõsõna çõkan 75 ya-
şõndaki sanatçõ, birkaç gün önce be-
sin zehirlenmesi geçirip bir gece
hastanede kalmasõna rağmen, İs-
panyol basõnõna göre ‘son derece
başarılı’ bir performans sergiledi.
Sahnede “Sizlere teşekkür ederim.
Bir daha böyle yaş günü kutlama
fırsatı nerede bulurum, bilemem”
diyen Cohen, ağustosta İstanbul’da
da coşkulu bir konser vermişti. Bu-
gün akşam Tel Aviv’de sahneye çõ-
kacak sanatçõnõn turnesi, ekim bo-
yunca ABD’nin çeşitli bölgelerin-
de devam edip, 13 Kasõm’da Kali-
forniya’da sona erecek.
YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ KAZILARI
İZMİR (AA) - İzmir’in 5 bin yõllõk geç-
mişe uzanan tarihinin, 8 bin 500 yõl
öncesine tarihlendiği ortaya çõktõ. İz-
mir’deki Yeşilova Höyüğü’nde yapõ-
lan kazõlarda deri işlemeciliğinde
kullanõlan çok miktarda taş ve kemik
alet ile dokumacõlõkta kullanõlan ağõr-
lõklar bulundu. Yeşilova Kazõ Heye-
ti Başkanõ Yrd. Doç. Dr. Zafer Derin,
8 bin yõl öncede ait deri işlemeciliği-
nin ve tekstilciliğin var olduğunu or-
taya çõkarttõklarõnõ belirterek “Kazı-
larda çıkarılan çok miktarda taş
aletten bölgede dericilik endüstri-
sinin ve deri işçiliğinin yaygın ola-
rak yapıldığını görüyoruz. Kemik
aletler de deri işleme atölyelerinin
varlığına yönelik önemli bulgular
ortaya koyuyor” dedi. Derin, kazõ-
larda ayrõca dokuma tezgâhlarõnda
kullanõlan ağõrlõklardan da bulundu-
ğunu vurgulayarak o dönemde çadõr-
larõn ve kumaşlarõn dokunduğunu
tahmin ettiklerini belirtti.
Leonard
Cohen
sahnelerde
İzmir’in geçmişi
8 bin 500 yõla
uzanõyor
Altõn Portakal’õn sanat yönetmeni
Vecdi Sayar, “festivalde hedef,
ulusal sinemaya katkõda
bulunmak” diyor
Genç yönetmen Oliver
Paulus’un müzikal tadındaki
filmi “Tandoori Love”,
“Sinemaının Müziği, Müziğin
Sineması” bölümünde
gösterilecek.
VecdiSayar