20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Güzellik, Estetik ve Bilgi… Modern romanın kurucularından, Avusturyalı ya- zar Hermann Broch (1886-1951), başyapıtı “Ver- gilius’un Ölümü”nün (“Der Tod des Vergil”) bir ye- rinde şöyle der: “Güzellikten kaynaklanan bilgi, as- lında eksik bilgiydi, güzellikten kaynaklanan algı da aslında algı eksikliğiydi, birincisi düşünmenin ay- rıcalığından, ikincisi de gerçeklikle doymuş ol- maktan yoksundu…” Broch, Augustus döneminde Latin dünyasının en büyük şairi sayılan, “Aeneis” destanının yara- tıcısı Publius Vergilius Maro’nun (İÖ 70 – 19) ha- yatının son on yedi saatini konu alan dev roma- nında sanatın, sanatçının ve sanat eserinin varlık nedenini edebiyat ve felsefe boyutlarında tartışır. Yukarıdaki alıntı, bu tartışmanın zincirlerinden bi- ri olup, görünen güzellik, o güzellikten yola çıkan estetik sorgulama, güzelliğin bir öğesi olarak al- gılama ve bunların ‘bilgi temeli’ üzerinde odak- laşmaktadır. Sanatın felsefe açısından sorgulanmasını dile ge- tiren ve estetik diye adlandırılan disiplinle, este- tiğin temel kategorilerinden biri olan ‘güzellik’ ve bu kavramın bir yandan sanat eserinin ‘gerçeklik’ niteliğiyle, öte yandan da güzelliğin farkına varıl- masını sağlayan ‘algılama’ eylemi ile ilişkileri, an- tikçağ Yunan felsefesinde de tartışma konusu ol- muştu. ‘Güzel’, nedir? Bir eserin sadece ‘görünen’ bir güzelliğin taşıyıcısı olması, o esere ‘sanat ese- ri’ niteliğini kazandırabilmek için yeterli midir? ‘Al- gılama’ eylemi, yalnızca fiziksel yanıyla ‘sanatı al- gılama’ açısından yeterli sayılabilir mi? – Antikçağ Yunan felsefesinde de ele alınmış olan bu soru öbeği, sonraki yüzyıllarda, özellikle de Rönesans akılcılığından bu yana, sanatın ve sanat eserleri- nin de ‘bilgi kaynakları’ndan biri sayılmasıyla da- ha da önem kazanmıştır. Bu son nokta göz önünde tutulduğunda, yazımın girişine koyduğum alıntıdaki “Güzellikten kaynaklanan bilgi, aslında ek- sik bilgiydi, güzellikten kaynaklanan algı da aslın- da algı eksikliğiydi…” söylemi, daha bir düşün- dürücü olmaktadır. Çünkü güzellikten kaynakla- nan bilgi eksikse eğer, o zaman sanat eserini de bilgi kaynakları arasına katma bağlamında karşı- mıza ciddi bir ‘uyarı’ çıkıyor demektir; bu uyarı, ‘gü- zeli algılamak ve bilgi ile bağdaştırmak’ bağlamında da özellikle geçerlidir. Amerikalı bilim adamı Francis E. Peters, ünlü “Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü – Tarih- sel Bir Okuma” başlıklı eserinde (Çeviren ve Ha- zırlayan: Hakkı Hünler, Paradigma Yayıncılık, 1. Baskı, İstanbul 2004), sonraki ‘estetik’ kavramı- nın kökenini oluşturan eski Yunanca aisthêsis (al- gı, duyum) terimi üzerinde dururken, sözcüğün salt duyularla algılama, yani fiziksel yanı kadar, ‘dik- kat etmek’, ‘dikkate almak’, ‘fark etmek’ gibi an- lamlarının da bulunduğuna işaret eder. Bu son sap- tama, algılama’yı salt fiziksel-duyusal bir eylem ol- maktan çıkarıp, bilgi temeline de oturtmaktadır. Za- ten ‘fark etmek’, bilme olmaksızın gerçekleşebi- lecek bir durum değildir. Öte yandan Francis E. Peters, aynı açıklamalarında antikçağ Yunan fi- lozoflarından Parmenides’in, ‘tek sahici hakikat kaynağı olarak’ epistêmê’yi (hakiki ve bilimsel bil- gi) yücelterek aisthêsis’e saldırmasından söz ederken, bu düşünürün algılama eyleminin salt fi- ziksel-duyusal yanıyla güzel’i kavrama yolu sayı- labilmesine ilişkin kaygısını dile getirmiş olmaktadır. Bütün bu kavram ve terim araştırmaları ve ça- tışmaları, felsefe temelinde ilerlemiş olan Batı sa- nat düşüncesinin gelişme süreci boyunca sanat eserinin ‘güzelliği’ konusunda nasıl bir titizlik noktasına kaydığını ve, bir esere ilişkin olarak, hem ‘Güzel miydi?’ sorusunun hem de ‘Güzeldi!’ ya- nıtının yetersizliğini ortaya koyduğunu göstermek bakımından önemlidir. [email protected] [email protected] CMYB C M Y B FATMA ORAN A rkadaş sözcüğü sizin dünyanõzda na- sõl bir yere sahip? Sõradan bir arka- daşlõktan değil yediğiniz içtiğinizin ay- rõ gitmediği, aynõ zevkleri, aynõ tatlarõ, en önemli sõrlarõnõzõ paylaşabildiğiniz, aynõ yazarlarõ sevdiğiniz, yan yana film seyrettiğiniz, resim ser- gilerine gittiğiniz, birlikte yaptõğõnõz seyahatlerde çok mutlu olduğunuz, birlikte gülebildiğiniz, duygulandõğõnõz bir arkadaşlõktan, dahasõ sõkõ dostluklardan söz ediyorum. Amacõm, size yü- reğimdeki sõzõnõn haritasõnõ çizmek değil. Babam Bülent Oran, baba olmanõn da ötesinde benim can dostum, sõrdaşõm, canõm arkadaşõmdõ. Babam, eğlenceye düşkünlüğünden olsa ge- rek, annesinin iki ayağõnõ bir pabuca sokarak bir düğün gecesi dünyaya gelmiş. Dünyadan ayrõ- lõşõ da çok sevdiği çocukluk arkadaşõ Tahsin Am- ca’nõn oğlunun nikâh töreninde şahitlik yap- masõndan bir hafta sonrasõna rastlar. Haftanõn üç günü diyalize giriyordu, diyaliz günlerini aksattõ: “Karışmayın işlerime, şahitlik yaptıktan sonra ister ölür, ister kalırım; aaa, yeter ar- tık, sıkıldım!” dedi ve tamam, o kadar işte… Türk sinema tarihi ve Yeşilçam’õn en renkli kişiliklerinden biridir babam. 81 yõllõk yaşamõnda bir sanatçõ olarak çeşitli kimliklerle anõlõr: Mi- zahçõdõr, oyuncudur, resme meraklõdõr, her şey- den önce de senaryocudur. Babamõn özellikle de diyalog konusunda tartõşõlmaz bir ustalõğõ var- dõr. Mizah yazarlõğõ döneminden başlayarak ka- nõtladõğõ üzre, halkõn kolayca benimseyeceği, son derece akõcõ, esprili, zaman zaman argoya ka- çan ve özellikle aşk filmlerinde halk tabiriyle “cafcaflı” denilen diyaloglar babamõn adeta ala- meti farikasõdõr. Bu cafcaflõ diyaloglar, bu yer- li popüler roman tarzõ konuşmalar günlük ha- yattakilerle birebir örtüşmeseler de seyirciyi tav- layan ve senaryolarõnõn tutulmasõnõ sağlayan un- surlarõn başõnda gelmektedir: “Sizi çok sevdim amca. Size baba diyebi- lir miyim?” “Güzel olduğunuz kadar mağrursunuz da…” “Bedenime sahip olabilirsin, ama ruhuma asla!” Son derece sevecen, güler yüzlü ve saygõlõ, in- sanlarõ kõrmaktan ölesiye çekinen, İstanbul efendisi, kedi-kitap-resim dostu, duygusal, çe- kingen, kõrõlgan, çocuksu, öte yandan kendi de- yişiyle “korkak” bu çok özel insanõn, babamõn başta aşk filmleri olmak üzere bütün konu ve tür- leriyle Yeşilçam’õn en ağõr yükünü taşõyanlar- dan biri olmasõ, onun kişiliğiyle de yakõndan il- giydi. Ve artõk yok. Bir buçuk yõldõr annem de yok… Babamõn yüzündeki o olağanüstü gülümse- yişin parõltõsõnõ özlüyorum. Anneminkini de… Beş yõl önce yitirdiğimiz senaryo ustasõ Bülent Oran’õ, kõzõ Fatma Oran anlattõ Yeşilçam’õn en renkli kişiliklerinden biriydi. Mizahçõ, oyuncu, her şeyden önce senaryocuydu. Diyalog ustasõydõ. ‘Seni çok özledim babacõğõm’ Kültür Servisi - Satranç dünyasõnõn iki “K” efsanesinin Valencia’daki gösteri maçõnõn ilk oyunlarõnda, Gari Kasparov, Anatoli Karpov’a ezici bir üstünlük sağ- ladõ. Moskova’daki dünya satranç şampi- yonluğu karşõlaşmasõndan tam 25 yõl son- ra karşõ karşõya gelen iki büyükusta, bu ilk iki oyunu yarõ-hõzlõ oyun formatõnda oy- nadõ. Milyonlarca satranç hayranõnõn, Va- lencia yerel yönetiminin web sitesinden (www.gva.es) canlõ olarak izlediği 12 oyunluk karşõlaşmanõn bundan sonraki iki oyunu yine yarõ-hõzlõ formatõnda, sekiz oyunu da yõldõrõm oyun formatõnda oyna- nacak. Kasparov-Karpov karşõlaşmasõ, günümüz satrancõnõn 15. yüzyõlda Valen- cia’da doğmasõ dolayõsõyla düzenlenen çeşitli etkinlikler kapsamõnda yapõlõyor. Bugün 46 yaşõnda olan Kasparov ile 58 yaşõnda olan Karpov, 1984-1990 arasõnda dünya şampiyonluğu için beş kez karşõ- laşmõşlar, Kasparov 21, Karpov 19 oyun kazanõrken 104 oyun da beraberlikle bit- mişti. ÖZLEM ALTUNOK B aşlamasõna günler kala 46. Uluslararasõ Altõn Portakal Film Festivali’nin çeh- resi, AKSAV’õn yeni sanat yönetme- ni Vecdi Sayar önderliğinde gitgide belirgin- leşiyor. Başõndan beri festivalin dõşa dönük, kit- lelere erişebilen bir üretim ortamõnda yapõlma- sõ gerektiğini vurgulayan Sayar, Türk sinema- sõnõn mirasõnõ gelecek kuşaklara aktarmayõ bi- rincil görev sayõyor. Programõ fazla ‘gelenek- sel’ bulanlara da itirazõ var, “Sinematek yılla- rında Yeşilçam düşmanı, Batı hayranı olarak değerlendiriliyorduk. Bugün Yeşilçam’ın sa- vunucusu olarak nitelendiriliyorsam, bunu il- tifat olarak kabul ederim” diyor. - 46. yılında festivalin başına geldiğinizde nasıl bir manzarayla karşılaştınız. Size göre yapılması gerekenler nelerdi? Sõfõrdan yeni bir festival başlatmak kolay, ama Altõn Portakal gibi köklü bir festivale 46. yõlõn- da girip öncesini yok sayarak sürdüremezsiniz. Ortada hatasõyla sevabõyla bir gelenek var. Ne yazõk ki son 4-5 yõlda bu geleneğe sõrtõnõ dön- müş bir yönetimin yarattõğõ sorunlara tanõğõz. An- talya halkõ ve Türk sinemacõlarõnõn da şikâyeti bu. Antalya da en eski sinema festivaline ev sa- hipliği yaparak Türk sinemasõnõn mirasõnõ ge- leceğe aktarmakla yükümlü. - Bu tespitlerinize rağmen program için, içe dönük ve ‘Yeşilçam vurgusu’nun fazla olduğu yönünde eleştiriler aldınız... Bu eleştiriye çok seviniyorum, çünkü Sine- matek yõllarõnda Yeşilçam düşmanõ, Batõ hay- ranõ olarak değerlendiriliyorduk. Bugün Yeşil- çam’õn savunucusu olarak nitelendiriliyorsam, bunu iltifat olarak kabul ederim. Kendi sine- masõndan kopuk bir uluslararasõ festival olamaz. Bu tür festivallerin temel amacõ ulusal sinema- ya destek olmaktõr. - Bu program, festival 50. yıla yaklaşırken neleri imliyor? 5 yõllõk bir vizyonun ilk adõmõ, bu. 60’larõn Türk Sinemasõ’na odaklanmamõzõn sebebi hem festivalin 60’lõ yõllarda başlamõş olmasõ, hem de Türk sinema’nõn ciddi bir atõlõm yaptõğõ döne- me denk gelmesi. 5 yõl boyunca her yõl, 70’ler- den 2000’lere Türk Sinemasõ’na odaklanarak 50 yõlõn 50 yönetmenini, önemli filmini onurlan- dõrarak genç kuşaklara tanõtmayõ hedefliyoruz. - ‘İlk’lerin bol olduğu bir festival bu, aynı zamanda. Katılımda festival tarihinde rekor sayıya ulaşıldı, yarışacak uzun metrajlı film- lerden 8’i yönetmenlerin ilk filmi. Bir de ilk kez tamamı Kürtçe çekilmiş bir film yarışı- yor ulusal bölümde... Hem nicelik hem de nitelik olarak üretimin yüksek olduğu bir yõla denk geldiğimiz için şanslõyõz. Çoğunluk öyle sansa da Kürtçe film- ler az da olsa daha önce de festivallerde ya- rõşmõştõ. Biz başarõlõ, genç bir yönetmeni, fes- tivalde ağõrladõğõmõz için mutluyuz. - Geçen yılın neredeyse 1/3’ine denk gelen 7 milyon TL’lik bütçe sizi ne kadar kısıtladı? Koşullar belli... Yapõlacak şey, gereksiz lüks ve gösterişten kaçõnarak ama bir festivalin ge- rektirdiği temel işlevlerden de fedakârlõk etme- yerek halkçõ, dengeli ve üretime açõk bir festi- val düzenlemek. Portakal bu yıl halkın Kasparov ezdi geçti Beatles ve Elvis’i yorumlayacak Kültür Servisi - Flüt sanatçõsõ Şefika Kutluer, yarõn akşam Bilkent Konser Salonu’nda vereceği konserde, Beatles ve Elvis Presley’nin unutulmaz parçalarõnõ barok tarzõnda yorumlayacak. Daha önce ünlü tangolarõ senfonik orkestra eşliğinde seslendiren ve Bach’õn eserlerini caza uyarlayan Kutluer’in Bilkent Senfoni Orkestrasõ ile birlikte vereceği “Beatles & Elvis Go Baroque” başlõklõ konserini Peter Breiner yönetecek. Türkiye Güçsüzler ve Kimsesizlere Yardõm Vakfõ yararõna gerçekleştirilen konserin bilet ücretleri 10 ve 15 TL. (0 312 290 17 75) U2 İstanbul’a geliyor mu? Kültür Servisi - Rock müziğin popüler topluluklarõndan U2’nin, İstanbul’da konser vereceği söyleniyor. İstanbul 2010 ajansõnõn etkinlikleri kapsamõnda düzenlenecek konsere ilişkin ajans, henüz resmi bir açõklama yapmasa da, Türkiye’deki insan haklarõ ihlalleri nedeniyle yõllardõr Türkiye’ye gelmeyen topluluğun, mayõsta Galatasaray Adasõ’nõn açõğõna kurulacak bir platformda konser vereceği de söylentiler arasõnda. Notre Dame de Sion’a restorasyon Kültür Servisi - 2. derece tarihi eser olan Notre Dame de Sion Lisesi’nin iç avlusu ve cepheleri tarihi dokuya sadõk kalõnarak Pergel İnşaat ve Minimale Mimarlõk tarafõndan restore edildi. Bir açõk hava konser alanõ yaratõlan mekânda, bundan sonra konserler verilecek. Kültür Servisi - Uluslararasõ bir yazar örgütü olan PEN’in İngiltere Merkezi’nin, geçen yõl kay- bettiğimiz Nobel ödüllü oyun yazarõ, senarist, şair, tiyatro yönetmeni ve aktör Harold Pin- ter anõsõna bu yõl ilkini verdiği edebiyat ödü- lünün ilki Tony Harrison’õn oldu. “Yaşam- larımızın ve toplumun gerçeklerini karar- lılıkla gözler önüne seren saf entelektüeli- teyi en iyi yansıtan” İngiliz veya İngiltere kö- kenli yazara verilmesi amaçlanan ödüle “ku- sursuz ve tutkulu tarzı” nedeniyle değer gö- rülen 1937 doğumlu İngiliz şair, oyun yaza- rõ ve çevirmen Harrison, ülkesinde sert biçe- mi nedeniyle tartõşma yaratan ‘V’ ve ‘Fram’ gibi şiirleriyle tanõnõyor. İşçi sõnõfõna ait bir ai- leden gelen ve yapõtlarõna kimlik sorunun sõk- ça yansõtan Harrison, ülkesinde savaş karşõtõ açõklamalarõyla da dikkat çekiyor. Radiohead topluluğunun solisti Thom Yorke’un bir ‘kahraman’ olarak nitelediği yazarõn, Avru- pa Şiir Çevirisi Ödülü’nün yanõ sõra Whitbread, Wilfred Owen, Geoffrey Faber gibi birçok şi- ir ödülü de var. PEN İNGİLTERE İlk Pinter ödülü Tony Harrison’a 24 EYLÜL 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 15 EN ÇOK SATAN KİTAP Dan Brown’dan ikinci rekor Kültür Servisi - ABD’li yazar Dan Brown’un 15 Eylül’de piyasaya çõ- kan ‘The Lost Symbol’ (Kayõp Sembol) adlõ kitabõ ilk haftada Bri- tanya’da 300 bin satarak 1999’da 298 bin satõşla en çok satan yetiş- kin kitabõ rekorunu kõrdõ. Uzun zamandõr merakla beklenen kitap, ilk 36 saat içinde en çok satan ye- tişkin kitabõ olarak başka bir rekor daha kõrmõştõ. Brown’õn bir önce- ki popüler kitabõ ‘Da Vinci’nin Şif- resi’ gibi, yine Harvard’lõ bir sem- boloğun hikâyesini konu alan kitap, birkaç ay içinde Altõn Kitaplar ta- rafõndan dilimize aktarõlacak. Ki- tabõn, Britanya’nõn gelmiş geçmiş en çok satan kitabõ olan ‘Da Vin- ci Şifresi’nin rekorunu kõrõp kõra- mayacağõ ise merak konusu. T U R N E Y E D E V A M Kültür Servisi - Kanadalõ şarkõcõ ve besteci Leonard Cohen, İspan- ya’nõn Valencia kentinde verdiği konser esnasõnda rahatsõzlanma- sõndan üç gün sonra Barselona’da bir konser verdi. Önceki gün Bar- selona St. George Sarayõ’nda 14 bin seyircinin karşõsõna çõkan 75 ya- şõndaki sanatçõ, birkaç gün önce be- sin zehirlenmesi geçirip bir gece hastanede kalmasõna rağmen, İs- panyol basõnõna göre ‘son derece başarılı’ bir performans sergiledi. Sahnede “Sizlere teşekkür ederim. Bir daha böyle yaş günü kutlama fırsatı nerede bulurum, bilemem” diyen Cohen, ağustosta İstanbul’da da coşkulu bir konser vermişti. Bu- gün akşam Tel Aviv’de sahneye çõ- kacak sanatçõnõn turnesi, ekim bo- yunca ABD’nin çeşitli bölgelerin- de devam edip, 13 Kasõm’da Kali- forniya’da sona erecek. YEŞİLOVA HÖYÜĞÜ KAZILARI İZMİR (AA) - İzmir’in 5 bin yõllõk geç- mişe uzanan tarihinin, 8 bin 500 yõl öncesine tarihlendiği ortaya çõktõ. İz- mir’deki Yeşilova Höyüğü’nde yapõ- lan kazõlarda deri işlemeciliğinde kullanõlan çok miktarda taş ve kemik alet ile dokumacõlõkta kullanõlan ağõr- lõklar bulundu. Yeşilova Kazõ Heye- ti Başkanõ Yrd. Doç. Dr. Zafer Derin, 8 bin yõl öncede ait deri işlemeciliği- nin ve tekstilciliğin var olduğunu or- taya çõkarttõklarõnõ belirterek “Kazı- larda çıkarılan çok miktarda taş aletten bölgede dericilik endüstri- sinin ve deri işçiliğinin yaygın ola- rak yapıldığını görüyoruz. Kemik aletler de deri işleme atölyelerinin varlığına yönelik önemli bulgular ortaya koyuyor” dedi. Derin, kazõ- larda ayrõca dokuma tezgâhlarõnda kullanõlan ağõrlõklardan da bulundu- ğunu vurgulayarak o dönemde çadõr- larõn ve kumaşlarõn dokunduğunu tahmin ettiklerini belirtti. Leonard Cohen sahnelerde İzmir’in geçmişi 8 bin 500 yõla uzanõyor Altõn Portakal’õn sanat yönetmeni Vecdi Sayar, “festivalde hedef, ulusal sinemaya katkõda bulunmak” diyor Genç yönetmen Oliver Paulus’un müzikal tadındaki filmi “Tandoori Love”, “Sinemaının Müziği, Müziğin Sineması” bölümünde gösterilecek. VecdiSayar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle