Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 19 TEMMUZ 2009 PAZAR
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
T
õbbi tedavilerde maliyetler
giderek artmakta. Bunun
önemli nedenlerinden biri,
kanser tedavisi gibi yeni
ilaçlara ihtiyaç duyulan alanlarda
araştõrma ve geliştirme faaliyetleri-
nin çok artmasõ ve bunun sonucun-
da birçok ilacõn tedaviye girmesidir.
Günümüz kapitalist piyasa ekono-
misi koşullarõnda tedavideki ilerle-
meler büyük ölçüde uluslararasõ ilaç
şirketlerinin aralarõndaki rekabet ile
gelişen araştõrmalar sayesinde ol-
makta. Araştõrmalardaki motive edi-
ci faktör doğal olarak şirket ka-
zançlarõ. Bu açõdan diğer endüstriyel
faaliyetlerden çok farklõ değil. Do-
layõsõyla ilaç şirketlerinin daha ka-
zançlõ alanlar olan yeni tedaviler ge-
liştirmeye yönelmeleri beklenen bir
sonuç. Yeni geliştirilen ilaç tedavi-
lerinin pahalõ olmasõnõn birçok ne-
deni olabilir. İlacõn piyasaya yeni gir-
mesi ve belli bir süre şirket tekelin-
de bulunmasõ faktörlerden biri. Bir
diğeri, bir maddenin ilaç oluncaya
değin geçen sürede yoğun bir araş-
tõrma ve geliştirme faaliyetine tabi tu-
tulmasõdõr. Öyle ki bir madde ilaç ol-
madan önce canlõlarda kullanõlabi-
lecek hale getirilmekte, ilkin hay-
vanlarda denenmekte, daha sonra
‘faz 1’ denen çalõşmalarda başka hiç-
bir şansõ kalmamõş hastalarda kul-
lanõlarak dozu saptanmakta, ‘faz 2’
çalõşmalarla tedaviye girmektedir.
Kesin etkili olup olmadõğõnõ anlamak
için tek başõna bu da yetmez. ‘Faz 3’
denen çalõşmalar gerekir. Bunda bir
hasta grubuna klasik ilaçlar verilir-
ken aynõ özellikleri taşõyan diğer gru-
ba yeni tedavi yöntemi uygulanõr.
Yeni ilaç, daha yararlõ olduğu sap-
tanõrsa tedavideki yerini alõr. Bir ila-
cõn rutin tedaviye girmesi yõllarca sü-
ren bir çalõşmanõn sonucudur.
Yeni bir tedavi yönteminin oluş-
turulmasõ süreci, yaşamsal önemi ne-
deniyle bu şekilde olmak zorundadõr.
Hastalõklarõn karmaşõk yapõsõndan
dolayõ, keşfedilen her bir ilaç muci-
ze yaratmaktan çok tedavideki ba-
şarõya yeni bir halka eklemekte, bu
da ilaç endüstrisinin büyüyerek ge-
lişmesine katkõda bulunmaktadõr.
Burada ilaç geliştirme yöntem ve ça-
basõnõn eleştirilecek bir yanõ yok. Bu
noktada asõl dile getirilmesi gereken
eleştiri, uluslararasõ ilaç şirketlerinin
tedavi için bu denli çok yatõrõm ya-
parken, toplumlarõn hastalõklarõ ön-
leme konusunda neden duyarsõz kal-
dõğõ, bir anlamda koruyucu hekim-
liğe gereken önemin verilmemesidir.
Koruyucu hekimlik tõbbõn hemen
her alanõnda olduğu gibi yeni teda-
vilere ihtiyaç duyulan alanlarda da
uygulanabilir. Bugün nedenini tam
çözemediğimiz birçok hastalõk ge-
rekli önlemler alõnsa ortaya çõkma-
yabilir. Örneğin günümüzde sigara,
kanser olgularõnõn yaklaşõk üçte bi-
rinden sorumlu. Dünyamõzda tütün
ve tütün ürünleri olmasaydõ kanser-
den ölümler -olgularõn hepsinin
ölümle sonuçlanmamasõ ve bir kõs-
mõnda da tedaviyle ömrün uzama-
sõndan dolayõ- bu oranda olmasa bi-
le buna yakõn ölçüde azalõrdõ.
Hastalõklara yatkõnlõğõ önceden
tespit etmek de koruyucu hekimlik
kapsamõnda değerlendirilir. Örneğin
bazõ kanserlerin, bazõ gen yapõlarõ-
nõ taşõyan kişilerde çevresel etkiler-
le birleştiğinde daha kolaylõkla ortaya
çõktõğõnõ biliyoruz. Bu yöndeki araş-
tõrmalar da tedaviye verilen önemin
yanõnda geri planda kalmakta. Hal-
buki bu alandaki çalõşmalar, nedenini
ve tedavisini bilmediğimiz birçok
hastalõğõn önlenmesini sağlayacağõ
gibi, bu alanda büyük bilgi biriki-
minin oluşmasõna da katkõda bulu-
nacaktõr.
Ne yazõk ki hekimlik faaliyetleri
büyük ölçüde tedaviye yönelik ol-
muştur. Bunda hekimliğin tarihsel
gelişimi ve toplumsal alõşkanlõklarõn
rolü büyüktür. Toplumlar, gelişim sü-
reçleri içinde önce görünen sorun-
larla ilgilenmişler, hastalõklar ortaya
çõkõnca bunun çözümüne yönelmiş-
lerdir.
Hastalõklarõ ortaya çõkmadan ön-
leme, hem daha gelişmiş ve zekice
bir yaklaşõm, hem de daha ekonomik
olmasõna karşõn, tedavi hekimliği gü-
nümüz kapitalist sistemi içinde kâr-
lõlõğõn yüksek olmasõ nedeniyle es-
kiye göre daha da güçlenerek ön pla-
na çõkmõştõr. Düşünsenize, sigara içil-
memesi yönünde yapõlacak çalõş-
malar çok fazla ekonomik getiri
sağlamayacaktõr.
Hastalõklarõn nedenlerinin tespiti
ve oluşmadan önlenmesi de ekono-
mik değildir. Doğal olarak şirketler
bu yöndeki çalõşmalara pek istekli ol-
mayacak, ilaç ve tedaviye yönelik
teknolojileri geliştirme konusunda ise
daha atak davranacaklardõr. Bu, sağ-
lõğõn tek başõna piyasa koşullarõna bõ-
rakõlamayacağõnõn tipik bir örneği-
dir.
Koruyucu hekimliğin geliştiril-
mesi, şirketlerin kendiliğinden dö-
nüşüm yapabilecekleri bir alan de-
ğildir. Toplumsal uzlaşma ve karar-
lõ devlet politikalarõyla hayata geçi-
rilebilecek bir süreçtir. Burada üni-
versitelere ve bilim adamlarõna bü-
yük görevler düşmektedir. Bu yön-
de oluşturulacak bilinç, ilaç şirket-
lerinin davranõş kalõplarõnõn değiş-
tirilmesinde de etkili olacaktõr. Şu bir
gerçek ki, uzun vadede daha düşük
maliyetle daha sağlõklõ bireylerin
yetiştirilmesi, hastalõklarõn nedeninin
tespiti ve önlenmesiyle mümkün
olur.
İlaç Şirketlerinin Sağlõk Ekonomisindeki Rolü...
Prof. Dr. Coşkun TECİMER
İlkokulun üçüncü sını-
fındaydım. Türkçe öğ-
retmenimiz Turgut Bey
bir üniversite öğrenci-
siydi. Bir gün “Açın def-
terlerinizi, bir şiir yazdı-
racağım. Ezberleyecek-
siniz” dedi.
Başladık yazmaya...
“Akıyordu su/ Gösterip
aynasında söğüt ağaç-
larını/ Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını/
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere/ koşu-
yordu kızıl atlılar güneşin battığı yere..”
Daha önce başka şiirler de yazdırmıştı Tur-
gut Bey.. Faruk Nafiz’den Necip Fazıl’dan, Ah-
met Haşim’den... Öğrencilerinin ezberlemesini
istedikleri...
Hepsini değil, ancak birkaçını ezberledik. İç-
lerinden yalnız biri, “Salkımsöğüt” yaşam bo-
yu içimde yaşadı. Sık sık kendi kendime oku-
duğum ya da bir arkadaşla konuşurken anım-
sadığım, anımsatmak, sevdirmek istediğim...
Yıl 1933’tü. Nâzım Hikmet’in ‘Benerci Ken-
dini Niçin Öldürdü’, ‘Gece Gelen Telgraf’ adlı
kitaplarının çıktığı yıllar... Özellikle ‘Taranta
Babu’ ‘Simavna Kadısı’ gibi kitaplarıyla deği-
şik bir Nâzım Hikmet’i tanımaya başladık.
O yıllarda Nâzım’ı okumak, kitaplarını almak
serbestti. Her yerde satılırdı. ‘38’lere doğru bir-
den yitip gitti Nâzım şiirleri... Elden ele dolaşır
oldu. İnce kopya kâğıtlarıyla çoğaltılarak...
Şu temmuz sıcağında Nâzım Hikmet’i anım-
samak!.. Açmak kitapları, okumak, ezberi-
mizdeki Salkımsöğüt’ü, Hazer’i... Bir anda
otuzlu yıllarımıza dönmek, nerden nereye gel-
diğimizi düşünmek... ‘Sıcaktı sıcak’ diye baş-
layan Simavna Kadısı’nda anlatılan bir dünya-
yı!..
Hep düşünürüm, ne oldu öğretmenimiz Tur-
gut Bey? Bir daha adını duymadık. Öldü mü kal-
dı mı, yoksa Nâzım’la
başlayan devrimcili-
ği bir yerde durdu
mu, durduruldu mu,
başı dertlere girdi
mi? Belki o da, Nâ-
zım gibi yıllarını ha-
pislerde tüketti. Bel-
ki de çıkmaz yolda
olduğunu erkenden
anlayıp kolay yaşa-
mayı seçti...
O kadar uzak değil, altmışlarda, yetmişlerde
ellerinde sloganlar, bayraklar kent sokakların-
da, alanlarında değişik bir düzen, bir yaşam,
gerçek özgürlük arayan o gençlere ne oldu? Her
tehlikeyi, hatta ölümü bile göze alıp iktidarla-
ra meydan okuyanlar, vurulanlar, vuranlar,
yazıları, kitapları söyleşmeleriyle halkı uyan-
dırmak için çaba harcayanlar?..
Püf diye mi söndüler, yoksa söndürdüler mi?
Birdenbire bir sihirli değnekle bambaşkalaştı-
rıldılar mı? Bir zamanlar eylemlerine inandık-
larım, bakıyorum çok değişik yerdeler. Dünlerde
toplumu uyandırmak çabasındakiler, şimdiler-
de o toplumu uyutmak ister gibiler!..
Nâzım Hikmet görmedi bugünleri. Bir za-
manlar tanıdığı, sevdiği, alkışladığı genç dev-
rimcilerin iç ve dış odakların etkisiyle, itişiyle,
daha da beteri türlü çıkarları elde etmek tela-
şıyla tanınmaz bir duruma geldiklerini...
Zaman zaman, “Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geç-
ti hayat” diyor, Salkımsöğüt şiirini ezberimde
okuyorum.
Günümüzde öğretmenler hangi şiirleri yaz-
dırıyor okul defterlerine!.. Nâzım’ı mı, Dağlar-
ca’yı mı, Anday’ı mı, Süreya’yı mı, Kemal
Özer’i mi?..
Yoksa F tipi dedikleri bir anlayışa kendileri-
ni kaptırmış şair bozuntularının uyduruk dize-
lerini mi?
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Şu Sıcakta
‘Salkımsöğüt’le...