19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 MART 2009 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Büyükşehir Belediyesi’nin oldukça yüklü olduğu anlaşõlan “2010 Avrupa Kültür Başkenti” projesine ayõrdõğõ bütçeden payõnõ alan “Sahne Senin İs- tanbul” afiş ve pankartlarõnõn yerini şim- dilerde, yerel seçimin hareketlendiği bir ortamda doğal olarak seçim duyurularõ aldõ. Büyükşehir Belediyesi adõna bu de- ğişim doğrusu iyi de oldu. Çünkü “Sah- ne Senin İstanbul” yazõlõ afişler, İstanbul gibi bir metropolün “kültür ve tarihi- ni” yitirişiyle örtüşmüyordu. 2010 Kültür Başkenti hazõrlõklarõna (ki bunlarõn ne olduğunu henüz somut ola- rak görmüyor ve bilmiyoruz), kimi mes- lektaşlarõmõn iyi niyetli ve olumlu yak- laşõmlarõnõ, özür dileyerek, bu nedenle paylaşamõyorum. Her şeyden önce coğ- rafi konumu ile dünyanõn sayõlõ güzel kentlerinden biri olan İstanbul’un “Av- rupa Kültür Başkenti” etiketiyle anõl- masõ, doğup büyüdüğümüz bu kent için elbette bir övünç kaynağõdõr. Ne var ki, bu övünç, yurttaşõnõ oturduğu yöreye her geçen gün biraz daha adeta yabancõlaş- tõran, kültür ve tarih kalõtõnõ (mirasõnõ) yok eden bir çarpõk kentleşme anlayõşõyla bağdaşmadõğõ gibi, böylesi güzel bir duyguyla da ters düşüyor. İstanbul için önce şu soruyu sormak gerekir: İstanbul, bõrakõn bir yabancõnõn gözünde, önce kendi vatandaşõ için ger- çekten bir kültür kenti midir? Kentin ye- rel baş sorumlusu Büyükşehir Belediyesi, İstanbul’un büyük metropol olabilme ni- teliklerini, sadece yol yapmak, kavşak aç- mak, gökdelen dikmek, yüklü harcama- larla yeşillikleri laleyle donatmak, met- robüs projelerini geliştirmek gibi çalõş- malarla sõnõrlõ tutmaktadõr. Oysa bir kentin, kültür ve tarihi biri- kimiyle Avrupa’ya açõlabilmesi, önce kendi yurttaşõnõn uygarlõğa kapõ olan bu anlayõşla iç içe yaşamasõyla olanaklõdõr. Cumhuriyet dönemine adõnõ yazdõran tiyatrolarõmõzdan bugün kaçõ ayakta ka- labilmiştir (Kenter Tiyatrosu’nu bu ara- da yürekten kutlamak gerek. Alanõnda tek örnektir ayakta kalabilen) ya da kültür kenti olmanõn simgesi elle tutulur bugün kaç tiyatro salonumuz vardõr? Kültür bel- leğimiz Tepebaşõ Dram Tiyatrosu’nun yangõnlara teslim edilmesinden sonra, (özel kurumlarõn sanat mekânlarõnõn dõ- şõnda) devlet ya da yerel yönetim eliyle İstanbul’a kaç sanat kültür merkezi ka- zandõrõlmõştõr? Tiyatrosu yok, operasõ yok, kentli nüfusun yüzde 80’i bu iki kül- tür sanat etkinliğine yabancõ, konser sa- lonlarõ sayõlõ, soluk alan meydanlarõ yok, Portekiz’in minik Porto kenti 1906’dan kalma muhteşem mimarideki tarihi kütüphanesi ile övünürken, 600 yõl- lõk kentin Beyazõt Devlet Kütüphane- si’nin görünümü “kitaplıktan çok ka- ranlık ve rutubetli bir manastır gö- rünümünde” (Ataol Behramoğlu, Cum- huriyet Pazar Eki, Beyazõt Devlet Kü- tüphanesi’nden izlenimler) Kadõn Eser- leri Kütüphanesi hâlâ geliştirilmeyi, ge- nişletilmeyi, iyileştirilmeyi bekliyor. Kentin geleneksel mimari silueti de bi- rer birer yok oluyor, tarihin belleği ah- şap yapõlar çöküşe terk edilmiş, yanan- larõn yerine gökdelenler dikiliyor. Ken- tin dokusu yozlaşõyor, bozuluyor, ya- bancõlaşõyor. 21. yüzyõlda İstanbul ken- tinin kültür, sanat birikiminin övünme kapsama alanõ, tarihi Sultanahmet, Top- kapõ ile Yerebatan Müzesi, Galata Ku- lesi vs. ile sõnõrlõ. Bunun ötesinde kent, Shoping Center’lar, Business Tower’lar, Happy City’s, The İstanbul Konutlarõ, Starbucks’lar, Gloria’s Jeans kahveleri, Manhattan yerleşimleri, görkemli alõş- veriş merkezleri ve konut gökdelenleriyle kuşatõlmõş durumda. Akaretler’deki va- kõf binalarõ, resim galerileri, konferans ve konser salonlarõna dönüştürülmesi ge- rekirken, New York City’yi aratmayan lüks mağazalarõ konuk ediyor. İstanbul’u ziyaret eden bir yabancõ, kentin özgün mimarisini, kültürünü, sanatõnõ, yaşamõnõ değil, bunlarõ solukluyor. Bunun adõ da Kültür Başkenti oluyor. Son derece yaşamsal olduğuna inan- dõğõm yerel seçimler öncesinde, her tür- lü zorluğuna karşõn asla vazgeçemeye- ceğim güzel İstanbul için böylesine eleştirel bir bakõş getirmek istemezdim. Ancak gerçekleri dillendirmek hepimi- zin sorumluluğudur diye düşünüyorum. Sahne Kimin İstanbul? Deniz BANOĞLU Kentin geleneksel mimari silueti yok oluyor, tarihin belleği ahşap yapõlar çöküşe terk edilmiş, yananlarõn yerine gökdelenler dikiliyor. Kentin dokusu yozlaşõyor. Akaretler’deki vakõf binalarõ, resim galerileri, konferans ve konser salonlarõna dönüştürülmesi gerekirken, New York City’yi aratmayan lüks mağazalarõ konuk ediyor. ASLINDA yerel olması gereken seçimlerin ge- nel seçime dönüştüğünü söyleyenlerimizin gözden kaçırdıkları bir nokta var: Kampanyanın lider takışmalarıyla sürüyor olması genel seçim havası yaratmış olabilir; ama genel seçim de- mek midir bu? Ülkenin bütününe ve ekonomi- nin geneline ilişkin düşünce kırıntıları bir yana, hiç değilse yerel yönetimler sistemine ilişkin kav- ramların, politikaların, reform beklentilerinin tartışılması gerekmez miydi genele dönüştüğü söylenen bir yerel seçimde? Oysa, bu seçim- lerde bir kez daha görüldü ki, yerel yönetimler konusunda mutlaka ele alınması ve yeniden dü- şünülmesi gereken bir yığın sorun hiç ilişilme- den olduğu gibi durmaktadır. Örneğin, kaynak israfı. Başta emlak vergisi ol- mak üzere yerel yönetimlere sağlanan geniş ge- lir kaynakları ve kamu hizmetiyken ticarete dönüşerek taşeronlara devredilen işlerden sağ- lanan kazançlar vaktiyle parasızlıktan kıvranan belediyeleri milyarlara boğmuş, ama bu bolluk har vurup harman savuran, kaynakları çarçur eden yönetimler doğurmuştur. Bu başıboşluğa disiplin getirmek gerekmez mi? Yerel yönetimleri vesayet sistemiyle mer- kezî yönetimin emrine sokmadan, hiç değilse ge- nel politikalarla yerel uygulamalar arasında uyum sağlayıcı mekanizmalar düşünülemez mi? Yerel seçimleri genel seçime dönüştürmek de- mek, sadece kömürden beyaz eşyaya ka- dar sadaka dağıtarak sosyal devlet rolüne so- yunmak mıdır? Ya da, yerel nutukların içine ordunun Kema- lizmini yeren tümcelerin serpiştirilmesi midir ge- nel seçim izlenimini yaratan? Doğru yereli konuşmak varken yanlış gene- le sapmak, yerel çözümler yerine gereksiz ge- nellemelere kaymak devlet kavramının ciddili- ğine ters düşmüyor mu? Bu tür ciddiyetsizlikler cumhuriyetin kutsal- lığını kemirmektedir. Oysa, yanı başımızdaki İran, köklü devlet geleneğini sürdürerek ve ulusal çıkarları savunmaya sıra gelince ağırbaşlı ve kararlı tutumlarıyla Amerika’yı bile dize ge- tirmeyi başardı. Obama yönetiminin Tahran’la iyi ilişkiler kurmak amacıyla Nevruz kutlamasını vesile ederek kapı çalmayı ihmal etmeyişi bu- nun belirtisi değil mi? Sorbonne doktoralı Ali Şe- riati’nin yaktığı bağımsızlık meşalesi otuz yıl son- ra da yanmaya devam ediyor. Ankara nisanın ilk haftasında gelecek olan Obama’yla konuşurkan aynı ağırbaşlılığı ve kararlılığı gösterebilecek mi? ABD Başka- nı’nın Türkiye’den isteyeceklerine karşılık Tür- kiye’nin ondan isteyecekleri hiç mi olmayacak? Yoksa saçma sapan bir kampanyanın verdiği yorgunlukla Washington’daki yanıltıcı görüntüye kolayca aldanarak, her istenen hemen verilecek mi? Yerel seçimler sonrasının en kritik bilmece- si budur. AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yerelden Genele [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle