29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 HAZİRAN 2008 PERŞEMBE 16 KULTUR [email protected] Datça Yanmadası'nın ucundaki tarih hazinemizde 'gözden ırak muammalar' yaşanıyor Knidos'ta 'arkeolojik skandaPlar UYGÂRLIKLARIN İZİNDE• OKTAY EKİNCİ Antik dünyamızda kuşun uçtuğu, anıa kervanm kesinlikle geç(e)me- diği, masalsı bir kenttir Knidos... Üç yanı, iç içe girdiği deniz; kalan yanı ise Anadolu'nun, Anadolu'ya en uzak köşesindeki dağlar, koylar, vadiler... Gökova Körfezi'nde yatla gezi- nenler, açık deııizin dev dalgalanna aldırmadan Datça Yanmadası'ndan güneye inmeye cesaret edebilir- lerse, antik Karya'nın, bu bilim, felsefe ve kültür merkezine uğra- ma olanağını da bulabiliyorlar. Kayalık tepeciklerin arkasmda- ki sakin limanları çevrcleyen ka- lıntılara hayretle bakanlar ise bro- şürlerdeki şu bilgilere daha da şa- şınyorlar: "Astronomi ve mate- matik bilimcisi Eudoksus, doktor Euryphon, ünlü ressam Polygno- tos ve dünyanın yedi harikasın- dan biri sayılan Iskenderiye Fe- neri'nin mimarı Sostratos bura- da yaşadı..." Knidos 10 7. yy'da, şimdiki Datça'nın yanı başındaki Bur- gaz'da kurulmuş. Olasılıkla dep- remlerdc yıkılınca, tÖ 4. yy'da da yarımadanın ucundaki Tekir Bur- nu'na taşmmış. O çağdaki 2. büyük tıp merke- zinin Knidos'ta olması; Eudok- sus'un keşfettiği ve mevsimleri bile gösteren dünyanın "ilk güneş saati"ne sahip olması; "şarap"la- rının tüm Akdeniz'dc tanınması; kervan geçemese bile mimarlık ve sanat tarihi ustalannın bu kent- le buluşmalannda yeterli nedenler değil midir? Nitekim eğer bu eşsiz zengin- likteki Knidos'la tanışmakta inat- çıysanız, Mavi Yolculuk'ta Bod- rum-Göcek arasını yeğleyen gö- züpek "denizci"lerden biri olma- nız, elbette ki artık tek seçenek de- ğil... Marmaris tepelcrinin sırtlanndan sonra "Balıkaşıran"dan geçen dağ ANADOLU'NUN EN "EGE"Lİ KENTİ Datça Yarımadasrnın ucundaki Knidos'tan sonra artık sadece Ege Denizi var... (1- harita) Antik Liman Caddesi'nde tüccarlar ve sanatçılar birlikteydiler... (2) Kaderlerine terk edilmiş arkeolojik buluntuların "depolanmış" (!) halleri... (3) yoluyla Datça'ya ulaşmalı; yarı- madanın ucuna doğru tekrar dağ- lara tırmanıp yeniden kıyıya inen dar "yolun sonu"na varmalısı- nız... Çıplak1 Afrodlt yokl Knidos işte böylesi "gözden ırak" konumundan ötürü, antik zenginliklerimize göz koyan kor- sanlann da öteden beri ilgi odağı... Daha 19. yy'da Akropol'deki bü- yük tiyatronun mermer taşlannı ge- milere yükleyip gÖtürmüşler. Iki limana hâkim bir tepede bu- lunan Afrodit Tapınağı'ndaki dil- lere destan "Afrodit Heykeli" de yerinde yok! Praksiteles'in yaptığı heykel, özellikle "çıplak" olma- sından ötürü bir "ilk"... Sadece ger- danlan ile bir göğüsleri açık olan diğer tüm tanrıça heykelleri ara- smda, bu özelliğiyle "efsane"leş- mesi, Knidoslulann ne denli "ile- rici" olduklarının da kanıtı... Kentin yoksullaşmaya başladığı dönemde, heykeli satın almak is- teyen Bitinya Krah'nın 'büyük pa- ra' öncrisini geri çevirmeleri ise ilerici Knidoslular'ın ne denli "onurlu" olduklarını da gösteri- yor... Tarlh hırsızları İşte böylesi destanlaşan bir uy- garlıktan günümüze ulaşabilen mi- marlık ve sanat tarihi belgelerinin özellikle son yıllarda başlarına gelenler de Knidos'un gündemin- den eksik olmuyor... 1991 'de, ören yerinde turist gi- bi kalan bir gazetecinin, kazı gö- revlilerinin eski eser hırsızlanna göz yumduklannı bildiımesi yıl- larca tartışılmıştı. Dahası, 99'da da tanı 500 kg, yani "yarım ton'Muk bir sunak, adeta yok olmuştu! Ancak vinçlerle kaldınlıp bir kamyona belki konabilecek ya da açıkta demirleyen büyük bir tek- neye henüz bilinmeyen bir tekno- loji ile belki taşınabilecek böylesi büyük bir eserin nasıl da "ldmse- nin haberi olmadan" (!) alınıp gö- türüldüğü; karadan taşınsa bile koca parçanın o dar yollardan ve yine "kimse görmeden" (!) nasıl geçirildiği hâlâ tam bir "ınııanı- ma"... Müzenln saptadıkları Aynı ölçekte olmasa bile benzer muammalann son yıllarda da ya- şandığını gözleyen Marmaris Mü- ze Müdürlüğü, arkeolojik kazı alanlannda olmaması gereken ba- zı "garip"likler saptayınca, konu- yu 2002'den itibaren bakanlığa rapor etmeye başladı. 2007'deki müfettiş "soruştur- ma"sı üzerine Knidos'taki arkeo- lojik kazılar 2008'de durdurularak 20 yıllık kazı başkanı "yeniden" görevden uzaklaştınldı; çünkü ay- nı hoca için önceki yıllarda da ben- zer karar alınmış, ancak "tartış- malı durum"lann bir daha ya- şanmaması koşulu ile tekrar gö- revlendinne yapılmıştı. Bu durumlann ne olduğu ise müze raporlarmda özetle şöyle yer alıyor: - Helenistik Stoa'nın, proje onaylanmadan ve Koruma Kuru- lu kararı da olmadan 2004'te ger- çekleştirilen restorasyonla "ayağa kaldırılan" antik sütunlan, 2 ay sonra devrilerek "parçalanmış"... 2006'daki ikinci restorasyonda ise çökme ve yıkılmalar nedeniyle tüm mimari elemanlar unufak ol- muş... - "Kazı deposu"nda 2007'de yapılan tespitlerde, aslında müze- ye teslim edilmeleri zorunlu olan nitelikli parçalar bulunmuş; metal olanların çürüdükleri, diğerleri- nin de bakımsızlıktan bozulduklan görülmüş. Kazı başkanı bunlarla il- gilenmediği gibi, Knidos gibi zen- gin bir kazı alanından müzeye tes- lim edilenlerin sayısı ise yılda or- talama 4'ü geçmiyor! - 2006'daki antik tiyatro çalış- malarında, yasaya aykın "iş ma- kinesi" ile İcazı yapılarak tiyatro- nun "tahf'ı ile sıralan tahrip edil- miş... - Kazı alanı sahipsiz ve dene- timsiz bırakıldığından, mimari par- çalar, ziyaretçiler tarafindan alınıp götürülrnekte... Geçen yıl bir oto- mobilde bagaj dolusu eserin ya- kalanması, kazı işçilerinin rast- lantı sonucu görmeleri üzerine gerçekleşmiş. - Her türlü tekne antik limana de- mirle(yebil)mekte; Yazı Köyü'ne ait kıyıdaki "ruhsatsız" lokanta, "tarihe ilgilerinin kültürel anıaç- lı olmadığı izlenimini verenler" için bile gece boyunca açık tutul- makta... Marmaris Müzesi Müdürü Neşe Kırdemir, bu başıboşluğun gide- rilmesi için önceki yıllarda alınan Koruma Kurulu kararlannın uy- gulanmadığından yakınarak diyor ki: "Bütün bunların sorumlusu olduğu için görevden alınan ka- zı başkanı Prof. Dr. Ramazan Öz- gan, bakanhk adına kayıtlı de- mirbaşları bile teslim etmediği gibi, hâlâ aynı göreve dönmek için de çok ısrarlı; acaba ne- den?.." Kazım Koyuncu, ölümünün 3. yılında özlemle anıldı HATİCE TUNCER HOPA - Genç yaşta yitirdi- ğimiz Karadenizli müzisycn Kazım Koyuncu ölümünün 3. yılında doğum yeri olan Art- vin'in Hopa ilçesinin Yeşil- köy (Pançol) köyündeki mcza- nnın başmda ailesi ve sevenle- rinin gözyaşlan ve tuluın sesleri arasında anıldı. Dostlan, Kazım Koyuncu'nun müzisyenliğinin yanı sıra doğa sevdalısı oldu- ğunu ve haksızlıklann her za- , man karşısında durduğunu be- lirterek "Doğduğu yerdeki dağlar gibi Kazım da sonsuz olacaktır" dediler. Halkevleri "Karadeniz kararmasın, kanser kaderimiz değildir" yürüyüşü ger- çekleştirirkcn ÖDP'liler de Ka- zıın'ın şarkılan eşliğinde sloganlarla yürüyüşe katıldı. Senl unutmayacağız' Ailesi, dostlan, Hopalılar, lstan- bul ve farklı kentlerden sevenleri, Trabzonspor taraftarlan Kazım Ko- Iyuncu'nun doğduğu Pançol köyü- nün yakınlanndaki anıtmezarında sabah erken saatlerden itibaren top- lanmaya başladılar. Anıtmezann duvanna, Kazım'ın fotoğrafının üzerinde "Seni unutmayacağız" | yazüı büyük birpankart asıhrken el- lerde "Yüreğin yüreğimiz, sevdan sevdamız" yazılı posterler taşındı. Sevenleri Kazım'ın mezannı çi- çeklerle ve Karadeniz'in tipik bit- kileri fındık ve karayemiş dallan ile donattı. Baba Cavit Koyuncu, an- ne Hüsniye Koyuncu, ağabeyleri Pançol köyünden Ilusaıı Bilgin, Kazun'ın doğa ve in- san sevdalısı olduğunu ifade ederek nükleer santrallan eleştirdi. Kazım'a yazdığı şiiri dc okuyan Hasan Bilgin, doğayı ağlatanlan doğanın asla cezasız bırakmadığını söyledi. Trabzonsporlu Servet Küçükakyüz de Kazım'ı taraftan olduğu Trabzons- por maçında tanıdığını an- latarak "Sadece müzisyen Koyuncu'nun ailesi ve sevenleri anıtmezann- değil, adam gibi adam ol- da toplandı. (Fotoğraf: HATtCE TUNCER) duğunu gördüm" diye ko- nuştu. Törende Kazım Ko- HUseyin, Oğuz Koyuncu, ablası Canan Erdem, kardeşi Niyazi Er- dem, yeğenleri mezar başında acı- lannı bir kez daha yaşadılar. Laz Kültür Derneği'nden Adem Kuyumcu'nun daveti ile Kazım'ın hayata veda ettiği 12.58'de tuluın eş- liğinde 1 dakika saygı duruşunda bu- lımuldu. Laz Kültür Derneği Baş- kanı Memedali Barış Beşli, anıt- mezann karşısındaki sıra dağlan göstercrek "3 yıldır Kazım'sızız, ama bu dağlar gibi Kazım hep aramızda olacak" diye konuştu. ls- tanbul'da kurulu Kazım Koyuncu Kültür Mcrkezi Demeği (KKKM) Başkanı Mehmet Çarmıklı da Ka- zım'ın adının sonsuza kadar kala- cağını ve bıraktığı değerlcrin yaşa- tılması için çalıştıklannı anlattı. Çarmıklı, 300 öğrenci ve 26 gönüllü öğretmenle tamamen ücretsiz olmak üzere KKKM'de yürüttükleri kül- tür ve sanat atölyelcriyle Kazım'ın anısını yaşatmak üzere kannca ka- rarmca katkı yaptıklannı ifade etti. yuncu'nun yeğeni Selen Koyuncu'nun anı defterine yaz- dıklan ve Mehmet Koyuncu'nun mektubunun okunması, kahlımcı- lan gözyaşlarına boğdu. Halkev- leri, Rize'nin Pazar ilçesinden Ho- pa'ya kadar tüm ilçelerde "Kara- deniz kararmasın, kanser kade- rimiz değildir" yürüyüşü gerçek- leştirdi. Hopa merkezindc ODP ve diğer demokratik kitle örgütlerinin de katılımıyla genişleyen grup, Pançol köyüne yürüyerek çıktı. Sevenleri gün boyu Kazım'ın anıt- mezarını ziyaret etti, çiçekler bı- raktı. Laz Kültür Derneği aynca Hopa Belediye Meclisi Salonu'nda Ümit Kıvanç'ın hazırladığı "Şar- kılarla Geçtim Aranızdan" bel- geselini gösterdi. KKKM ise Is- tanbul'da Kadıköy'dc Kazım'ın şarkılannı tulumlar eşliğinde söy- leyerek yürüyüş yaptı. KKKM'de 29 Haziran'a kadar sürecek etkin- liklerde, atölyelerde yetişen genç- ler konscr verecek. TÖRENE, AİLESİ, DOSTLARI VE SEVENLERİ KATILDI Ali Püsküllüoğlu son yolculuğuna uğurlandı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Tedavi gördüğü Ankara Universitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıklan Hastanesi'nde, solunum yetmezliği nedeniyle önceki gün yaşamını yitiren.şair ve sözbilimci Ali Püskülloğlu dün son yolculuğuna uğurlandı. Püsküllüoğlu'nun Ankara Küçükesat Camisi'nde kılınan cenaze namazına, eşi Yurdanur Püsküllüoğlu, oğlu Anı Püsküllüoğlu, Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Şükrü Haluk Akalın, şair Cahit Külebi'nin gclini Doç. Dr. Oya Külebi, şair Ahmet Telli, yazın dünyasından Enıin Özdemir, Naci Ünver, Burhan Günel, Abdullah Nefes, Ahmet Yıldız, Özgen Seçkin, Atilla Aşut, Metin Turan, Günay Güner, Aydın Şimşek, fotoğraf sanatçısı Mahmut Turgut, Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız, gazeteci - yazar Yalçın Küçük, gazetemiz yazarlanndan Işık Kansu, Prof. Dr. Kaya Türkay, Prof. Dr. Sedat Sever, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) Yayın Yönetmeni Orhan Tüleylioğlu, Prof. Dr. Aydın Köksal, ailesi, dostlan ve sevenleri katıldı. Yazar Yaşar Kemal, Can Yayınlan, yitirdiğimiz gazetemiz yazarlanndan Mustafa Ekmekçi'nin eşi Aldoğan Ekmekçi, Emekli Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, Türkiye Odalar ve Börsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve Arkadaş Yayınlan da cenazeye çelenk gönderdi. Cenaze törenine Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan yetkililerin katılmaması ise dikkat çekti. Ali Püsküllüoğlu, öğle namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından Gölbaşı Mezarlığı'nda toprağa vcrildi. Püsküllüoğlu için edebiyat ve sanat dünyasından da başsağlığı mesajlan yayımlandı. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay mesajında, "Yaşamı boyunca Türkçenin korunması ve gclişmesi için çaba gösteren değerli şair ve yazar Ali Püsküllüoğlu'nun vefatından büyük üzüntü duydum. Şairliğinin yanı sıra dil ve sözlük çalışmalarıyla Türk edebiyatına unutulmaz hizmetlerde bulunan Ali Püsküllüoğlu, daiına saygı ve takdirle anılacaktır" görüşünü dile getirdi. HIZLIİNTERNETE HIZLIBAŞVURU DEVRİ BAŞLADI! TTNETADSL e telefonla ya da internetten, hızlı ve ko abone olun, sinema, konser, tiyatro bitetinizi internetten alın. 2 GB USB bellek hediye! 4440 375 www.ttnet.net.tr TTNETTİİRKİVE'NİN İNTERNETİ ODAK NOKTASI AHMET CEMAL 'Karartma Geceleni'... Bir ara yazmayı düşündüğüm "Anılar"\ma koymayı düşündüğüm başlık. Sanırım Erdal Öz'ün ölümünün hemen ardından, yarıda bıraktım. Başlığı ona tele- fonda söylemiştim; çok beğenmişti. "Çok sürün- dürme, kafanı topla ve en kısa zamanda yaz..." Yazılamadı. Bundan sonra yazılıp yazılamayacağını da bilmi- yorum. O proje, sanki Erdal ile aramızda özel bir "iş'\\. Insanların ölümüyle, ilk anda farkına varılamayacak kadar çok şey değişiyor. Hele benim için. Dönüp ge- riye baktığımda -yazılsaydı, belki bu da "Anılar"\m\n bir parçası olacaktı!- "iş" hayatımda başlangıcından bu güne yeterince ne kurumsallaşabildiğimi" ne de "profesyonelleşebildiğimi" düşünüyorum. "Karartma Geceleri", sadece yaşamımdan kişisel vurgu taşıyan bir başlık değildi. Gerçi başlangıç sa- tırian, öyleydi: "Biliyorum, daha doğnısu, hatırlıyorvm: Çocuk 'karartma geceleri 'nden hep korkardı -bu ni- telendirme, yani 'karartma geceleri', çok sonra kul- lanıldı. Çocuğu izleyen yetişkinlik döneminde. Ye- tişkinlik, çocukluğun hemen peşinden gelmiş, 'genç- lik' atlanmıştı. Çokacele eden, gözü doymazbirye- tişkinlikti. Sırasını beklemek biryana, çocukluğa er- kenden, zorbaca el atmıştı, saldırmıştı. -Çocukluğun ırzına geçen bir yetişkinlikti..." Birkaç satır sonra, bir çocukluğun karartma geceleri daha da somutlaştırılmış. Bir babanın eviyle ilişkisi- ni iyice gevşetmesinin ardından yaşanan parasız- lıkların zorunlu olarak getirdiği karanlıklar... "...Evsa- hibimizin akşamları işten eve dönme saatlerinde ışı- ğı kapatır, evde yokmuş gibi yapardık. Ev sahibimiz de aynı apartmanda yaşardı. O yüzden uğramama- sı, üşenmesi gibi bir şansımız pek yoktu. Adam ka- pıyı birkaç kez çalar, sonra evine çıkardı. Biz, ışığıyak- mazdan önce, ne olur ne olmaz diye, daha yarım sa- at kadar beklerdik. Sonra yakardık. Ama yatana ka- dar geçen zamanda bu, yine de çok tedirgin, insa- nın içine sanki buz dağlan salan bir ışık olurdu..." Bunları o zamanlar birilerine anlatabilmiş miydim, hiç hatırlamıyorum; galiba anlatmayı istedimse de, başaramamıştım. Belki de anlatmıştım da, 'karşı kı- yılara' duyuramamıştım. "Karartma Geceleri", yaşamımdan hiç silinmedi. Şimdi düşünüyorum da, belki geride kalan bütün bir yaşama, içinde yaşadığım ülkenin tanığı olduğum, ki- mi zaman odak noktalarında yer aldığım tüm top- lumsal çalkantılanna karartma geceleri açısından, on- lann ağırlığıyla baktım. Ama işin tuhafı, bu yüzden ger- çekleri göremediğimi veya çarpıttığımı da sanmıyo- rum. Bugün, yaşadığım ülkenin benim geçmişteki yıl- larımla kesişen tarihine baktığımda ve ileriye yöne- lik bazı saptamalarım bağlamında beni karamsar di- ye nitelendirenleri düşündüğümde; aynca, bir za- manlar 'karamsar' diye nitelendirilen görüşlerimin ne- redeyse tümünün sonradan acı gerçeklere dönüş- tüğünü göz önünde bulundurduğumda, aklımda şöyle bir soru beliriyor: Karamsar' tahminlerim ger- çekleştiğine göre, ta çocukluk yıllarında kalmış olan o 'karartma geceleri', tüm yıkıcı ve kalıcı etkilerinin yanı sıra, bana çok erken bir dönemden başlayarak kendine özgü bir 'gerçeklik duygusu' da kazandırmış olamaz mı? Robert Musil, "gerçeklik duygusunun ya- nı sıra bir de olasılık duygusunun" varlığından söz eder. Bende bu tersine dönmüş, yani baştaki olası- lık duygulan sonradan birer gerçekliğe dönüşmüş ola- maz mı? Benim kuşağımdan olan çoğu insanın hep pay- laştığı bir umudu, ülkemizde 'ilerde' her şeyin çok da- ha iyi olacağı umudunu ben çok erken yaşlarımda terk etmiştim. Acaba bunun nedeni, 'Karartma Gecele- r/'nde yaşananların, yersiz ve temelsiz iyimserlikle- rin gerçeklikle, gerçeklere doğru yola koyulmakla bir ilintisinin bulunamayacağını yüzüme hayatın sayfa- larıyla defalarca vurduktan sonra, bana zorla be- nimsettiği bir gerçeklik duygusu olabilir mi? e-posta: [email protected] Festivctlin 'Davetsiz Misafirler'i 2 GB USB bellek hediye kampanyası, 9 Haziran - 31 Temmuz 2008 arasında gecerlidir. ERSİN ANTEP 36. Uluslarara- sı tstanbul Müzik Festivali'nde salı akşamı bir ilkça- lış gerçekleşti. Ha- san Uçarsu'nun "Davetsiz Misa- firler" adını taşı- yan "Arp, Çeng ve Orkestra İçin Konçertosu" din- leyici ile buluşru. Saim Akçıl yöne- timindeki Tekfen Fi- larmoni Orkestrası, arp ve çengde Şirin Panca- roğlu'na eşlik etti. lz- lencede Çaykovski ve Dvorak'ın yapıtlan da seslendirildi. Konser öncesi söyle- şide Pancaroğlu, çalgıyı Bezmara'dan dinlediği- ni, konserde seslendire- ceği çengi ise Mehmet Söylemez'in yaptığım belirtti. Uçarsu da yapıt hakkında ipuçlan verdi. Iki sanatçı; Tekfen'in tasanyı sahiplenmesini övgüyle anlattı. Uçarsu arp ile çeng'i 5 bölümlü konçertonun ayn bölümlerinde kul- lanmış. Çeng'in notası- nı, 5. bölümün başında, otantik müzikte alışıl- mış temposundan çok daha hızlı tasarlamış. Yapıttaki süreklilik, ka- rakteristik temalardan çok, ezgisel kurgunun değişkenliği ve sürekli dönüşü, eski yapıtlara göndermeler ve ritmik kahplar dikkat çekiyor. Farklı renklerin bulun- duğu yapıtta, 4. bölüm- deki toplu orkestra çalı- şı ise günümüz orkestra paletinin zenginliğinde. Vurmahlar başta olmak üzere, birçok çalgı so- listin rengine katkı sağ- lıyor. Bitiş bir sürprizle ve ansızın geliyor. Pan- caroğlu, bir çalgıyı çal- ması bittiğinde, sessizce şefın önünden geçip di- ğer çalgınm başına geç- ti. Aslında iki parmakla çalınan çeng'i Panca- roğlu arp çalar gibi, on parmakla çaldı. Yapıt önümüzdeki günlerde, Tekfen Or- kestrası'nca kaydedilip yayımlanacak. Şirin Pancaroğlu ise, 18 Tem- muz'da Amsterdam'da yapılacak 10. Dünya Arp Kongresi'nde Liz- bon Çağdaş Müzik Topluluğu eşliğinde bir kez daha çalacak. 4-
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle