Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 2008 CUMA
8 DIZI
'Ben de Deniz'leri savunmaktan MED CEZİR
yargılandım'
- Dcniz'lcrin yargılama
sürecinde siz de yargı-
landınız. Bunu açar mı-
sınız?
- Evet, ben vc avukat ar-
kadaşlarım yargılandık. llk
olay 13.3.1972 günü avu-
kat Erşen Şansal, avukat
Sadık Akıncılar ve avukat
Kemal Yücel'le birlikte
Deniz, Yusuf ve Ilüseyin'i Mamak Ce-
zaevi'nde ziyaretimizde gerçekleşti. As-
keri cezaevi müdürlüğü epey zorluk çı-
kardıktaıı sonra yalnız benim gençlerle gö-
rüşmemi kabul etti. Müvekkillerimle ko-
nuştnalanmı dinleycn Mamak Askeri
Emniyet Amiri Üsteğmen Burhan Po-
hınıa bir tutanak düzenliyor ve benim sö-
zünü bile etmediğim bazı sözcük ve
cümleleri yazarak Sıkıyönetim Komu-
tanlığı'na bildiriyor. Sözde ben Denizler'e
"Dışarıda biz avukatlannız ve tüm
devrimciler sizinle iftihar ediyoruz...
Idanı edilmeniz büyük bir olaydır,
sizden sonraki kuşaİdara her haliniz-
lc örnck olacaksınız. tştc bu ncdenlc iıı-
fazınızda bulunmak istiyoruz. Sizin bu
haliniz diğer devrimcilere örnek, eği-
tici ve filkücü bir hareketin en büyük
belirtisi olacaktır... Su bitmez havuz-
da... Ne demek istediğimi anlarsı-
nız..." gibi şeyler söylemişim. Tutanağı
askeri savcılıkta sorgu yapılırken görü-
yorum. Gerçi biz bu sahte tutanağin ne-
denini biliyoruz. Tutuklu gençlerin ya-
kınlanna sarkmtılıkta bulıınmaktan bu üs-
tegmeni sıkıyönetim komutanlığına şi-
kâyet etmişiz. Nc var ki Ankara Sıkıyö-
netim Komutanlıgı Askeri Savcılığa emir
veriyor ve bu tutanağı kanıt göstererek
hakkımda ölütn cezasını gerektiren bir su-
çu övmekten ötürü soruşturma emri ve-
rilerek tutuklanmam isteniyor. Sonuçta
mahkeme, Binbaşı Siret Kurtcebe'nin
aykırı oyu ile tutuklanma isteğimi red-
dediyor ve 28.4.1972 günü askeri savcı-
lık hakkımda kovuşturmaya yer olmadı-
ğınakararveriyor.
- Bunun ardından ikinci bir soruş-
turma daha geçiriyorsunuz, değil mi?
- tkinci olay Deniz'lerin savunması sı-
rasında gerçekleşti. Deniz Gezmiş vc
arkadaşları hakkında açılan davada avu-
kat arkadaşlanmla birlikte 136 sayfalık
çok aynnülı bir toplu savunma hazırladık.
Savunmada şöyle bir cümle geçmektey-
di: "Eğer birtakım şartlannıa ve art ni-
yctlcrle peşin yargılan bir kenara iter-
sek, sayın savcının yamlgısının scbep ve
neticeyi birbirine kanşünııasında. ger-
çek nedenlere inemediği için de dava-
nıız dışında kalan yüzeyscl doktrin
tartışmalanna girerek her çıkış nok-
tasının doğal sonucu olarak ters so-
nuçlara varmasında ve bu yüzden de
dayanaksız kalmasında olduğunu ka-
bul etmemiz gerckir." tşte bu tümcedeki
"peşin yargı" sözcüklerinden dolayı sa-
nık sandalyesine oturtulduk.
- Peşin yargıya karşılık peşin yargı-
lama...
- lşin yasal yanına bakılacak olursa or-
tada suç diye bir şey yoktu. Bununla bir-
likte savunmamızda Türkiye'nin içinde
bulunduğu ekonomik, siyasal ve top-
lumsal koşullar analiz ediliyor ve genç-
lik üzerindeki baskılar, Türkiye'nin em-
peryalizme bağunlıbğı, yargısız infazlar,
faşizm ve ülkcyi bu duruma düşüren si-
yasal iktidarlann suçlan anlablıyordu. Di-
ğer bir deyişle savunma, o dönemin bir fo-
toğrafiydı. Anlaşılan, bu durum zülfiiyâre
dokunmuş ve bizlcr bu ncdenlc sanık san-
dalyesinde yer almışük. Sorgulamamız sü-
rerken Ankara Hukuk Fakültesi ceza hu-
kuku öğretim üyelerinden, Cumhurbaş-
kanlığı danışmanhğı görcvinde de bu-
lunmuş Sayın Faruk Erem'e bir mektup
yazdım ve söz konusu davada hakaret su-
çunun öğelerinin bulunup bulunmadığı-
nı ceza hukuku açısından değerlendir-
mesini rica ettim. Beni yanıtlayan Sayın
Erem, kanıtlarla kullanılan söz ya da ifa-
denin hakaret niteliğinde olmadığını ve sa-
vunma hakkmuı kutsal olduğunu, böyle
bir davanın ise bu hakkın kullanılmasın-
da kuşku yaratabileceğini, bundan da
adalctin zarar göreceğini bildirdi. Söz ko-
nusu yanıtı mahkemeye sunduk.
-Mahkeme nasıl yaklaştı?
- Mahkeme Faruk Erem'i eyyamcıhk
ve oportünistlikle suçladı ve aynca biz-
leri üçer ay hapis ve 500'er lira para ce-
zasına mahkûm etti. Itiraz ettiğimiz As-
keri Yargıtay 2. Dairesi, TCK'nin 486.
maddesine dayanarak hakaret konusu
tümcenin savunmanın sınırlannı aşmadığı
gerekçesiyle karan lehimize bozdu. An-
kara Sıkıyönetim 3 No'lu Askeri Mah-
kemesi ise karannda ısrar etti ve bu di-
renme kararı üzerine dava Askeri Yargı-
tay Daireler Kurulu'na gitti. Ancak bu sı-
rada 1974 Af Yasası'mn yürürlüğe gir-
mesiyle birlikte dosya mahkemeye geri
gönderildi ve davanın sürdürülmesi is-
teklerimize karşın Af Yasası nedeniyle da-
va düşürüldü.
- Yargüanmanız Deniz'lerin ida-
mından sonra da devam etti...
-Evet...
lşin yasal yanına bakılacak olursa
ortada suç diye bir şey yoktu.
Idam karan yakalandıklan
gün verilmişti Yargılanan, eylemleri
değil dünya görüşleriydi
- Deniz'ler daha yakalandıklan za-
man onlar için idam karan verilmişti
yorumu bu değerlendirmelerinizle
birlikte hakhhk kazanıyor, değil mi?
- Çok doğru bir saptama. Gerçekten
dc Dcniz'ler yakalandıklan zaman
haklannda idam karan verilmişti. Ve bu
karann nedeni onlann eylemleri değil.
dünya görüşleriydi. Sondan başlayacak
olursak, Deniz Gezmiş ve arkadaşlan-
nın dünya görüşü en net ve öz biçim-
de idam sehpası allında "Yaşasın tam
bağımsız Türldye! Yaşasın Mark-
siznı Leninizmin yüce ideolojisi! Ya-
şasın Türk ve Kürt halklannın ba-
ğımsızlık mücadelesi! Kahrolsun
emperyalizm! Yaşasın işçiler, köy-
lüler!" diye haykıran Dcııiz'in son
sözlcrindc saklıdır.
Tam bağımsızlık 1970'ler Türki-
ye'sinde 68 gençliğinin ve tüm sosya-
list parti vc gruplarm temel şianydı.
196O'lı yıllarda Kıbns bunalımınm bir
yan ürünü olarak Türkiye tarihinde
ilk kcz dış politika tartışmaya açılnuş
ve ülkedeki Amerikan üsicrinin varlı-
ğı, Amerika ile yapılan ikili anlaşma-
lar ve ülkenin NATO üyeliği eleştiril-
meye başlanmıştı. Amerika ile yapılan
askeri anlaşmalar öylc bir noktaya
varmıştı ki ülkenin Milli Savunma
Bakanı, ordu komutanı bile bu üslere
sokulmamaktaydı. Örneğin, o dönem-
de 3. Ordu Komutanı olan Rcfik Tul-
ga lncirlik Üssü'ne gider ve kantin, kü-
tüphane, yemekhanc, mutfak gibi yer-
leri gezdikten sonra askeri tesise doğ-
ru ilerlcr. Burada "Giremczsiniz! Bu-
raya ancak Amerikan uyruklu kişi-
ler girebilir" diyen bir Amerikah al-
bay tarafından komutanın yolu kesilir.
Tulga "Ben ordu komutanıyım. Bu-
lunduğunuz bölge(de) giremcyeceğinı
yer olanıaz!'" der. Amerikah "Emir
böyle" dcyincc Tulga "Bu, hükünı-
ranlık haklarımıza tecavüz değil
mi?" der. Amerikalının yanıtı şöyledir:
"Ama ikili anlaşmalar var.. Bir vis-
ki almaz mısınız Sayın Paşam?" Ya-
nıtı "Hayır!" olan 3. Ordu Komutanı
üssü terk eder (1. THKO Davası, Avu-
kat Savunması, Mayıs 1974). Ameri-
kalılarTürkiye'de işledikleri suçlardan
dolayı Türk nıahkcmclerinde yargıla-
namamaktaydılar.
- Bu ikili anlaşma değil, tekli an-
laşma. Amerikah Türkiye'deki hak-
larını kayda geçirmiş...
- 1959'da yapılan bir ikili anlaşma-
ya göre siyasal iktidann talebi halinde,
Amerika'nın Türkiye'ye müdahale
hakkı doğmaktaydı. Bu ve benzeri as-
keri, siyasi, ekonomik ve kültürel iki-
li anlaşmalar Kurtuluş Savaşı ile ka-
zamhnış ülke bağımsızlığını ortadan
kaldırmıştı. tşte Deniz'ler ve 68 genç-
liği, bu duruma karşı çıkarak Türki-
ye'nin ekonomik, siyasal, toplumsal, as-
keri, kültürel alanlarda emperyalizmden
bağımsızlığını istiyorlar ve bu yolda
nıücadele veriyorlardı.
Deniz'ler Marksizm Leninizmi dün-
ya görüşü olarak benimsemişlerdi. Ya-
ni hedef, emekçilerin iktidan yoluyla
kurulacak smıfsız sömürüsüz bir top-
lunıdu. Bu toplumsal yapıya bağım-
sızlık olmadan ulaşılamazdı. Bağım-
sızlığa giden yolda, Türkiye halkı
Türk'üyle Kürt'üyle, işçi ve köylüler
yani cmekçiler olarak emperyalizmc
karşı tek yumruk olarak mücadele et-
mek zorundaydı. Kurtuluş Savaşı'nı da
Türkler ve Kürtler emperyalizme kar-
şı birlikte vermişlerdi.
- Ana zemin emperyalizme karşı
mücadele etmek. Bu durumda em-
peryalizmle işbirliği yapanlar da
Deniz'lerin düşüncelerine karşıydı
değil mi?
Dış yardıma ve dış sermaye çevre-
lcrine göbekten bağlı ve bağımlı olan
Türkiye işbirlikçi burjuvazisinin ve
işbirliği içinde bulunduklan emper-
yalistlerin çıkarlan ile bu düşüncelerin
ters düştüğünü rahathkla söylememiz
mümkündür. Deniz'lerin bu yurtsever
düşüncelerinin dalga dalga yayıldığım
vc dünyanın ilk ulusal kurtuluş savaşını
vermiş bir ülke halkının, emperyalizm
vc işbirlikçileri olan siyasal iktidarla-
ra karşı harekete geçtiğini bir düşünün.
Buna izin vermeleri mümkün değildi.
Ne pahasına olursa olsun Deniz'ler ve
onlann bağımsızhkçı, sosyalist görüş-
leri susturulmalıydı. Ve idamlar ya-
pıldı...
- TCY'nin 146. maddesini de bu
amaçla mı kullandılar?
- Evet... Bu düşüncemizi kanıtlayan
en önemli örneklerden ilki, 1971 yılında
Askeri Yargıtay'a incelenmek üzere
yollanan bir dosya ile ilgili olarak, As-
keri Yargıtay Başsavcıhğı'nın Genel-
kurmay Başkanlığı'na yazdığı 3/7/1971
gün ve 971/1285 nolu ve 971/11-99
Tebliğnamc sayılı tarihli yazısıdır. Bu
yazıda "Marksist felsefe ışığında mil-
li demokratik dcvrimi gerçekleştir-
mek üzere süahlt eylemlere girişmek
ve bu suretle Amerikan emperyaliz-
mi ve onun yerli işbirlikçilerini ber-
taraf ederek tam bağımsız ve ger-
çekten demokratik Türldye'yi kıır-
nıak" amacına yönelik eylemlere ce-
za yasasınm 146. maddesinin uygu-
lanması gerektiği bildirilmiş ve sıkı-
yönetim komutanhklanna ve askeri
savcılıklara bu yolda emir verilmesi ta-
lep edilmiştir.
- Bu anlayış Meclis'e de hâkim ol-
muştu değil mi?
- Düşüncelerinden dolayı Deniz'le-
ri idam sehpasına yollama çabalan
TBMM'de de sürdü. Bilindiği gibi
Askeri Yargıtay tarafından onaylanan
idarn kararları 10 Mart 1972'de
TBMM'ye geldi. Kürsüde konuşan
birmilletvekili şunlan söylemekteydi:
"...üç kişi ve bunların arkadaşları
açıkça kendilerinin komünist, Ma-
oist, Leninist olduklarını hem dc tc-
fahürle (övünerek) mahkemelerde ve
her ycrde ifade etmişlerdir. ...Sora-
nm sizlere, bunlara idam cezası ver-
meyeceksiniz de kinıe vereceksiniz?
1
'
Yinc bir başka milletvekili: "...onla-
nn niyet ve gayeleri Türkiye'nin
meselelerini komünizmi hâkim kı-
larak halletme yoludur... Mahke-
melerde ifadelerinde devamlı olarak
'Biz Maocuyuz, biz Leninciyiz, biz ko-
münistiz, biz bu yolda kanımızın son
damlasına kadar mücadelede kararhyız'
diyorlar.. ("İdam Kararı Tutanak-
ları", 68'liler Birliği Vakfi Yayınlan,
Ekim 1998). Bunun için ne kadar ıs-
tırap da duysak, suçun vasfı nc ka-
dar siyasi de olsa, biz mahkemenin
vcrdiği karan hiçbir zaman mücbbet
hapse talıvil edelim (çevirelim) dü-
şüncesinden hareket edemcyiz..."
diyor.
Aybar: 'Katiüer serbest,
Deniz ler sehpada'
- Mehmet Ali Aybar'ın sözleri si-
zi çok etkilemişti, değil mi?
- TBMM'de Deniz'leri savunan ve
idam karanna karşı çıkan M. Ali Ay-
bar'ın konuşması da bu görüşümüzü
dcstcklcnıektedir. Aybar, konuşma-
sında "Deniz Gezmiş ve iki arkada-
şının işledikleri suçiar adam kaçır-
ma ve ahkoyma.. gibi ağu* suçlardır.
Ancak bunların siyasi suç niteli-
ğinde olduğu da muhakkaktır...
Bu üç genç, maddi fiillerinden ya-
ni banka soyduklarından, adam
kaçırdıklarından.. dolayı idam ce-
zasına çarptırılmıyorlar. Marksist
Leninist oldukları için, bu fiilleri,
basmakalıp bir Marksist Leninist
strateji klişcsine göre değerlendiri-
lerck cezalandınlıyorlar. ldcolojik
durumlanndan harekeüe, anayasayı
zorla ilgaya ve TBMM'yi zorla ıs-
kata teşebbüs ettikleri sonucuna
vanhyor... Kanlı Pazar, Konya,
Kayscri ayaklanmalannın ve nicc ci-
nayetlerin meçhul bırakılmış faillcri
ellerini kollarını sallaya sallaya ge-
zerken, Deniz Gezmiş ve arkadaş-
larını ipe gönderebilecek misiniz?"
diyordu. ("İdam Karan Tutanak-
lan", 68'liler Birliği Vakfi Yayınla-
n, Ekim 1998). Gönderdiler, çünkü
emperyalizmin ve işbirlikçisi siyasal
iktidann ve askeri cuntanın çakışan çı-
karlan öyle gercktiriyordu.
S Ü R E C E K
MEHMET FARAÇ
MHP'nin l
Miçof
suL.
Ülkücü kesim-
de, "Oca/c"kavga-
sı yaşanıyor. Bu
kavganın altında
aslında Yeniçağ yazarı Is-
rafil Kumbasar'ın, 3 Haziran 2004 ta-
rihli şu yazısındaki gerekçeler yatıyor:
"Ülkû Ocaklan, artık Tophane biti-
rimlerini' andıran tiplerin ciritattığı 'suç'
ve 'çete' yuvalan haline geldi. Ortaokul
mezunu ocak başkanlan, ellerinde tes-
pih birileri adına 'tahsilat' yapıyortar."
2007 yılının ortalarında, Ülkü Ocak -
lan'na yönelik operasyonlar hız kazan-
mış ve Konya merkezli bir operasyon -
da 10 kentteki ocak yöneticileri "çete
oluşturmak" suçlamasıyla gözaltına
alınmıştı. Yeniçağ yazar-
lanndan Ahmet Seyhan, VA H J ["[ | J
15 Ağustos 2007 tarihli •_•_" i I
yazısında, "Bahçeli'nin
Ülkü Ocaklan'nda ortaya çıkan olum-
suzluklara bilerek müdahil olmadığını,
demeğin suç ve çete kavramlanyla anıl-
masına özellikle seyirci kaldığını" iddia
etmişti.
Bu yazılardan 8 ay sonra Istanbul'da
11, Ankara'da 3 veizmir'de 4 şubenin
kapısina kilit vuruldu. Tabii ki Bahçe-
li'yeyıllardır sert eleştirileryönelten Ye-
niçağ susmadı. Sabahattin Önkibar
konuyu 6 Mayıs günü şöyle gündeme
getirdi:
"Son dönemde ulusalcı uyanış olgu-
su ile tabanı genişleyen milliyetçiliğin
belli birambleme hapsedilmemesi ta-
lebi iddiaya göre derin merkezler tara-
fından MHPIiderine iletilmiş ve Bahçe-
li de buna olur verrnişmiş! MHP ve ül-
kücülerin sorunu Ülkû Ocağı şubeleri-
nin artması değil, oraya giden gençleri
doyuracak fikirsistematiğinin oluşturv-
lamamasıdır. Peki, metotlaşmada ya-
şanan bu sefaletin Bahçeli aracılığı ile
aşılması mümkün müdür? Maalesefde-
ğildir. Haftada birbaşkasının yazdığı bir
metni Meclis kürsüsünde okuyarak va-
ziyeti idare eden birinden MHP derya-
sına değil kaptan, miço bile olamaz!"
Yeniçağ yazan Israfil Kumbasar ise
7 Mayıs tarihli yazısında Bahçeli'yi he-
def almıştı:
"Bahçeli, son günlerde
meydana gelen bazı 'pro-
vokatif eylemleri bahane
edip PKKuzantılan ile 'samimi' görün-
tülerverdikten sonra, Ülkü Ocaklan'nın
kapısına kilit vurmaya başladı. Neden
bir Allah'ın kulu Bahçeli'nin yakasına
yapışıp sormuyor; Madem ki provo-
kasyondan çekiniyorsun, o halde genç-
lere zamanında neden ideolojik eğitim
vermedin. Korkuyorsan eğer, o koltuk
ta işin ne?"
Yeniçağ'ın, Bahçeli'yi silkelemesi
salt ocak kavgasından kaynaklanmı-
yor! Ülkücü kesimde yalnızca ocak de-
ğil evin içi de yanıyor!..
AKP, atv ve Petrus!
Can Paker'in Başbakan Erdoğan ile
bir grup gazeteciyi evinde bir araya ge-
tirmesinin yankılan sürüyor. Başbakan-
lık, yemekte, AKP'nin kapatılması ve
atv'nin satışıyla ilgili konuşmalann geç-
tiği iddialannı yalanlıyor. Sabah yazarı
Mehmet Barias 7 Mayıs'ta Hürriyet'in
yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün
yemeğe neden davet edilmediğine de-
ğinirken şöyle yazmıştı:
"Can Paker'e bunu sormadım. Aca-
ba evindeki şarap markalanna güvene-
medlği için mi Ozkök'ü davet etmeye
çekindi? Gerçi bu da halledilebilir bir
mes&leydi. Ünlü bir reklamcı, 'Petrus'
meraklısı gazeteyöneticilerinievine da-
vet etmiş. Soş Petrus şişelerine Mar-
mara şarabı doldurmuş. Bunlan yu-
dumlayangazeteyöneticileride'Buvar-
ken başka şarap içılmez' diye dudakla-
nnı şapırdatmışlar. Bu sorunsalın çözü-
münü Serdar Turgut'a bırakıyorum."
Akşam'ın yayın yönetmeni Serdar
Turgut dün bu yazıya şu yanıtı ver-
mişti:
"Barias şaraptan anlamadığımı söy-
lüyorsa çokhaklı. Ama ben de mesele-
ye başka birisini katarak son vereyim.
Sevgili Fatih Altaytı birkeresinde benim
şaraptan anlamadığımı göstermek için
lokantada garsonla anlaşarak kaliteli bir
şişeye ucuz şarap koydurmuş. Ancak
ben o zaman Hümyet'te yemek yazılan
yazmakta olduğumdan ve lokanta sa-
hipleri benden çekindiklerinden yapıla-
cak oyun konusunda uyanldım. Hiçbir
şeyden haberim yokmuş gibi masaya
oturdum. Başka bir ortamda büyük ke-
yifle içebileceğim bir şarap olmasına
rağmen büyük olay çıkardım. Bana ya-
pılanın hakaretolduğunusöyledim veşi-
şeyi geri gönderdim."
Cemal Süreya yaşasaydı, stratejik
konuların konuşulduğu biryemeğin şa-
rap muhabbetine dönüştürülmesine ne
derdi acaba?.. "Saat on ikiden sonra,
bütün içkilerşaraptır..." Medyamızın ha-
li haraptııt.
VRadikal
IM uyartı Bır gcnçlık polıtikav saıt, dunım acıi, 10-1S yıl v
5 milyon genç boşU
DmMRadikalBMKalkınrııaProg-
ramı'nın Türkiye Gençlik Rapo-
ru'nu yayımlanuştı. "15-24 yaş ara-
sı 12 milyon gcncin S milyonu işsiz
ve okulsuz!" Bu raporu "Üç çocuk
yapın"diye çığlık atan Başbakan Er-
doğan okumuş mudur acaba?
. NE YAZD1?
" A /l
usluman
9
Û
9
IÛ
olmalıdır... Ba-
IVI zılan bu sözün arkasına sığına-
naklslâm'a aykın işleryapıyor. Güçlü ol-
mak için gayr-i meşru servetler elde
ediyorlar. Ihalelere fesat kanştınyorlar.
Emanetlere hıyanet ederek işleri, mev-
kileri, ehil olmayan akrabalanna veri-
yoriar. Bu ise belasını bulmak demek-
tir."
M. Şevket Eygi, Milli Gazete
ıı Q en neredeyim sayın yer gösteri-
D d? Vlusala faşistler1
safında mı?
Yoksa, 1 Mayıs'ta ınsanlara 'ayak ta-
kımı' muamelesi yapan, devlette iste-
diği gibi kadrolaşan, türbanlı eşi en et-
kili liyakat kriteri haline getiren, istedi-
ği ihaleyi istediğine veren, kızdığı işa-
damını cezalandıran, kendl hoşuna
giden polis soıvşturmalannı McCarthy-
ci cadı avına çeviren 'demokrat Müs-
lüman' saflarda mı?"
Ertuğrul Özkök, Hürriyet
beş yılda okul ders kitapla-
nnofa Atatürkçülüğün yüzde 40
artmasının savunmada kullanılıp kul-
lanılmadığını bilmiyoruz. Lâkin AKP'nin
Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık
seviyesine ulaştırmaya uğraşan bir
parti olduğu Başbakan'ın laiklik vurgulu
sözleriyle bolca belgeleniyor."
Cevher llhan, YeniAsya
ıtrşrof. Dr. llhami Gülerile Islamiyat
ıDergisi Yönetmeni Süleyman
Bayraktar, Tekbir Giyim'in marka tes-
cilının iptal edilmesi için dava açmış-
lar. Nelerin marka olamayacağı konu-
sunda bir listeniz var mı? Omeğin
Nuh'un Ankara Makaması? Hani Nuh
peygamber falan... Eğerbu sorulara ya-
nıtınız yoksa gereksiz gündemleıie
Türkiye'yi meşgul etmeyin."
Ali Atıf Bir, Bugün
Tarikat Kardeşliği
Yeni Şafak,
Çavuşbaşı'nı irti-
ca merkezine
dönüştüren Is-
mailağa cemaatinin
faaliyetlerini görüntülemek isteyen
Vatan gazetesinin iki mubahiri ile şo-
förlerinin vahşice dövülmesi olayıyla
ilgili ikiyüziü tavrını sürdürüyor. Ga-
zete, 7 Mayıs tarihli sayısında da
"Evin duvanna çıkmak özel hayatı ih-
laldir" başlığını atmıştı. Yeni Şafak'ın
gazetecilik kurallarını ayaklar altına
alan tavrına bakılırsa, muhabirler
Nakşi müritlerin saldırı-
sına uğramamış da san -
ki duvardan düşmüşler- "
di! Gazetelerinin binasına kurşun sı-
kılınca ahlaklı ve cesur gazetecilik
konusunda mangalda kül bırakma-
yan Yeni Şafak yönetimi, "Cumhuri-
yet Çıkmazı" gibi utanç verici sokak
tabeialarıyla süslenmiş bir beldede
terör estirenleri savunmaya devam
ediyor! Olurya basın özgürlüğü, ga-
zetecilik etiği iddiasıyla Çavuşba-
şı'ndaki zorbalığı sorgulamaya kal-
karlarsa, şeyhleri ve müritlerinin öf-
kesini çekebilirler! Yalnız onlar değil,
7 Mayıs'ta "Tetikçi Vatan" başlığını
atan Vakit ile dün "Medyadan Mah-
mut Efendi'ye huzur yok" başlığını
kullanan Zaman da basın özgürlüğü
yerine mürit fedailiğine sarılmışlardı!
Zaman'ın yönetmeni Ekrem Du-
manlı dünkü yazısında, dayak yemiş
meslektaşlarını "Elindeki fotoğraf
makinesini bazuka gibi kullanmakla"
suçlayarak basın tarihi-
ne geçmişti! Gerici ba-
sın hem Cumhuriyet ga-
zetesi binasına girerek bir muhabirin
kolunu kıran polisi hem de Vatan mu-
habirlerinin ağzını burnunu dağıtan
şeyh fedailerini hangi amaçla göz-
den kaçırıyor? Tarikat kardeşliği uğ-
runa!.. Yeni Şafak ve yoldaşları ken-
dilerine yakışanı yapıyor!
e-posta: mfarac@cumhuriyet.com.tr