23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 KASIM 2008 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Çarşafa Dolanış DEYİM, aslında yatak çarşafıyla ilgili ama, de- mek ki kara çarşaf için de kullanılabilirmiş. Bir par- ti genel başkanı, iki hanımın çarşaflarına birer rozet taktı, yer yerinden oynadı; yetmiş beş milyonluk koskoca bir toplum, sanki başka derdi yokmuş gibi, ortasından çat diye çatlayıp çarşafa dolandı, içinden çıkamıyor... Şimdi hep bu konuşulmak- ta, her gazetede, ekranda, kahvede bu var. Kimilerince, yapılan doğrudur. Başbakan, bi- raz kinayeli de olsa, “Ülkede iyi şeyler oluy- or” dedi; Adalet Bakanı, yorum soran gazetecilere “Günaydın!” diye seslendi. Dolanışın lideri de “Ezber bozuyoruz, kadınlar yakında zincirlerini kıra- caklar” havasında. Tesettür cephesinde, zafer kı- vancı. Kimilerinde tam bir matem hüznü. “Bir kale da- ha düştü”nün üzüntüsü. “Her şeye razıydık ama, bize bunu yapmayacaktı” deniyor. Genel Başkan’ın Genel Sekreteri’ne göre, ısıtılan sudaki kurbağa misali, bu gidişle yavaş yavaş haşlanarak ölecek olan devrimci cumhuriyettir. Galiba sıkmabaş gibi çarşafı da irtica simgesi sayan partili hanımlar baş- ta olmak üzere, taban aynı üzüntüyü paylaşıyor. Eskiden köylerde şalvar yırtıp entari giydirenler artık yok ama, yine de kara çarşaf yırtarak öfke gideren kadın üyeler çıkabilir içlerinden. Bir de bu konunun “orta yol”cuları var medya- da. Basının eski kalemleri, “Seçim taktiği olarak öbür cephenin Alevilere destek atağına bununla karşılık verilebilir; yeter ki seçim sonrasında bir genel tutuma dönüşmesin” demekteler. Fakat şu ilginç: Ne parti içinde ne de dışında, kimse “Sırası mı böyle tartışmanın, ülkenin der- di bu mu? Üretimsizliğe, işsizliğe, özelleştirme ta- lanına, yolsuzluğa, IMF’ye yeniden teslim oluşa, Kıbrıs’ın altımızdan çekilme girişimine, denizde Kaş karşısındaki Meis’e kadar sokulan Yunan’ın per- vasız isteklerine ve dünyanın soykırım çullanışına öncelik vermek varken, bu ne biçim hafifliktir ki hep birlikte çarşafa dolanıp durmaktayız” diye sor- muyor. Gerçi “Bu da cumhuriyetin laiklik temelini yık- manın bir parçasıdır; arkası çorap söküğü gibi gelince o tam karanlıkta hiçbir sorun çözülmez” dense de, bu noktaya sürüklenişte ekonomi, hukuk ve dış politika alanlarındaki büyük yan- lışların, Türkiye’nin Türkiye dışından yönetilişinin hiç mi payı yoktur? Kara çarşafla oyalanmak y- erine, ülkenin uyanık insanlarını aynı cephede yan yana getirip karanlığa karşı tek aday ve tek listeyle atağa geçmek için kafa yormak daha doğru olmaz mı? mumtazsoysal@gmail.com PENCERE Krizin Siyasal Felsefesi... Necati Doğru Vatan’daki yazısına ilginç bir baş- lık atmış: “Krizle gelen! Krizle gider!” AKP’nin nasıl geldiği malum... Yine de olayın anımsatılmasında yarar var... 2001 krizinde Başbakan Ecevit Amerika’dan Kemal Derviş’i çağırıyor... Ve ekonomiyi Derviş’e emanet ediyor... Ecevit’in işi bitmiştir... Çünkü hem Bush yönetiminin Irak’a saldırısı- na Anadolu üzerinden yeşil ışık yakmıyor, hem Amerika’dan Derviş’i çağırıp hükümetinde ba- kanlık koltuğuna oturtuyor... Zamanı gelince de Amerika’nın tasarımına göre Kemal Derviş, Ecevit’i arkadan vuruyor... Krizin faturası, Ecevit’in başında bulunduğu ‘üç- lü koalisyon’a çıkartılıyor... Peki, yeni iktidar nasıl kurulacak?.. Amerika, Bush yönetimi marifetiyle seçeneği, Frenkçesiyle alternatifi hazırlamıştır: AKP... Türkiye’nin dincilerindeki değişim ilginçtir; Er- bakan Hoca’ya ihanet edilmiştir; RTE, Gül ve yan- daşları bu ülkede iktidara ancak Amerika’nın des- teğiyle oturabileceklerini anlamışlardır. Krizin faturasını, Ecevit’in başında bulunduğu üçlü koalisyona çıkaran AKP, Kemal Derviş’in ha- zırladığı ekonomik tasarımı benimseyerek koltu- ğa oturmuştur... AKP laik Atatürk Cumhuriyetine rahmet oku- tabilecek midir?.. Peki, şimdi durum ne?.. 2001’e oranla dev bir ekonomik kriz 2008’de tüm dünyayı sallayıp silkeliyor... Türkiye’de bu krizin faturası kime çıkacak?.. AKP’ye mi?.. RTE’ye mi?.. Gül, Çankaya’ya atladı... Ne olacak?.. Krizle gelen, krizle gidecek mi?.. Ne yazık ki artık Türkiye’de böyle soruların ya- nıtını verebilmek için Amerika’ya bakmak gere- kiyor... Ülkemiz bağımlılaştı... Hepimizin derdi neydi?.. Diyorduk ki: - AKP’nin seçeneği yok... Neden yok?.. Amerika’ya bağımlı olduğumuz için yok... Eğer kriz ülkeyi canevinden vurursa, bu du- rumda AKP iktidarına ABD bile sahip çıkamaz- sa, alternatif oluşacaktır... Kimi zaman bir kötülük kötülüğe, kimi zaman da iyiliğe hizmet eder... “Krizle gelenin krizle gitmesi” tarihsel boyutlarda Türkiye’nin yazgısını nasıl değiştirecektir?.. Eğer olay, Atatürk Türkiyesi’nin, dinci-İslamcı BOP’un patronu Amerika’ya daha çok teslimi- yetine yol açacaksa, felaketin katmerlisini yaşa- yabiliriz... Ama kaçınılmaz kriz aklımızı başımıza getir- mekte bir işlevi de yapısında taşıyacaksa hoş gel- di, sefa geldi... 2 009 Mart ayõnda yapõlacak yerel se- çimler Türkiye’de yeni bir siyasi dönemin başlangõcõ olacaktõr. AKP’nin Antalya’dan sonra bu se- çimde de İzmir ve Çankaya gibi CHP’li belediyeleri almaya yönelik çalõş- malarõ, buna karşõlõk CHP’nin elindeki yer- leri kaptõrmamanõn yanõ sõra İstanbul ve An- kara’yõ kazanma hedefi bulunuyor. Ayrõca Güneydoğu’da AKP ve DTP arasõnda süren tehlikeli yarõş, bu seçimlerin sadece yerel se- çim olmaktan öte, genel seçime ve siyaset- te yeni bir döneme ilişkin özellikler taşõdõ- ğõnõ açõk biçimde göstermektedir. Kamuoyu araştõrmalarõ, AKP’nin oy kay- bettiğini, AKP’den kopan seçmenlerin ka- rarsõz kaldõğõnõ ortaya koymaktadõr. Buna kar- şõlõk, AKP’nin aday adayõ arayõşlarõna ba- kõldõğõnda, toplumun değişim ve yenileşme isteğine uygun bir çizgi izlemeye çalõştõğõ da gözlenmektedir. Ayrõca hizmeti, çalõşkanlõ- ğõ ile halk tarafõndan sevilen kişileri aday ya- parak daha çok oy alma ve daha çok belediye kazanma amacõyla da hareket ettiği gözden kaçmamaktadõr. AKP seçimlerde, hem hükümet olmanõn avantajõnõ hem de belediyeleri yönetme bil- gi-tecrübesini kullanmak istiyor. AKP’nin ge- nel seçimlerde seçmene verdiği sözlerden yoksulluk ve yolsuzlukla ilgili olanlarõ yerine getirmediği, ekonomik sorunlarõ aşamadõğõ, genelde ve yerelde halkõn beklentilerine ce- vap veremediği de açõk bir gerçektir. Önü- müzdeki seçimlerin ana temasõnõn ekonomik kriz, zamlar ve halkõn geçim sõkõntõsõ olacağõ da açõk biçimde görülmelidir. CHP bu ortamõ iyi okumalõ, toplumda umut ve heyecan yaratan, halkõ ortak hedef etra- fõnda birleştiren, değişim talebine uygun adaylar göstermek yoluyla, siyasette yeni bir dönemi başlatmalõdõr. CHP belirleyeceği adaylarla, bugüne kadar gerçekleşen oylarõn bölünmesi durumunu da giderebilir. Karayalçın’ın adaylığı Ankara örneği ortadadõr. Sayõn Murat Ka- rayalçın’õn adaylõğõ ile birlikte, dürüstlüğü, sosyal demokratlõğõ ve belediyeciliği tartõ- şõlmayan, tüm Ankaralõ seçmenlerin oy ve- rebileceği aday gösterilmiş, bu isimde de bek- lenen büyük birliktelik sağlanmõştõr. Şimdi bu örneğin başta İstanbul olmak üze- re, diğer birçok yerde de tekrarlanmasõ bek- lenmektedir. Türkiye’de yeni siyasi dönem, geçmişte olduğu gibi İstanbul’dan başlaya- bilir. Bunun için CHP’nin, İstanbul’da da bu amaca yönelik adõmlarõ, bilinçli ve cesaret- li bir biçimde atmasõ gerekir. İstanbul’da da, topluma heyecan ve umut veren, üzerinde ge- niş bir uzlaşmanõn sağlanabileceği aday, gösterildiği ilk günden itibaren hemen uy- gulamaya geçebilecek, dinamizme ve bece- riye sahip, atak ve cesur kişilikleri taşõmasõ gerekir. Demokrasi her gün halkla birlikte evlerde ve sokaklarda yaşamaktadõr. Sokaklar ve ma- halleler kazanõlmadõkça seçim kazanmak mümkün değildir. CHP, bu konuya ve hedef kitleye, yani kadõnlar, üniversiteli gençler, ça- lõşan ve işsiz gençlik gibi gruplara önem ve- rerek, adaylar, il-ilçe örgütleriyle birlikte, tam bir seferberlik halinde, özellikle yeni seç- menler üzerinde heyecan ve umut yaratma- lõ ve gece gündüz çalõşmalõdõr. Oy kulanmayan seçmen Seçimin sonuçlarõnõ, katõlõm oranõnõn art- tõrõlmasõ ve seçmenlerin azami ölçüde san- dõğa gitmeleri belirleyecektir. 2004 seçim- lerinde, İstanbul’da seçime katõlõm oranõ yüz- de 68’dir. Sandõğa gitmeyen seçmenlerin sa- yõsõ, başkan seçilen Kadir Topbaş’a verilen oylardan yaklaşõk 300 bin daha fazladõr. Bun- larõn ağõrlõkla sosyal demokrat seçmenler ol- duğu da bilinmektedir. 2004’te İstanbul’da katõlõm oranõ yüzde 68 iken, Ümraniye’de yüzde 72, Kadõköy ve Bakõrköy’de ise yüz- de 64’tür. ABD başkanlõk seçimlerinde, olağanüstü bir seferberlikle 10 milyon yeni seçmenin yazõlmasõ, yeni seçmenlerin san- dõğa yönlendirilmesi ile önceki seçimde oy kullanmayan milyonlarca seçmenin bu kez oy kullanmalarõ, Obama’ya seçim kazan- dõrmõştõr. Obama, yarattõğõ heyecan ve umut dalgasõyla, on binlerce gönüllüyü kampan- yasõnda seferber etmiş, “komşudan kom- şuya ikna et” propagandasõ çalõşmalarõyla seçmeni harekete geçirmiş, sandõklar üzerinde tam bir hâkimiyet kurarak, sonuçta seçimi 5- 6 puan farkla kazanmõştõr. İstanbul’daki seçim yarõşõnõn da 5-6 puan farkõ içinde nefes nefese geçeceği görül- mektedir. Bu nedenle CHP, şimdiden özel- likle yeni seçmenleri ve geçen seçimde sandõğa gitmeyen seçmenleri sandõğa yö- neltme çalõşmalarõnõ hemen başlatmalõdõr. İstanbul’da bu çalõşmalar yapõlõrken, İzmir “çantada keklik” görülmemelidir. AKP’nin İzmir için amacõ, planlarõ ve stratejileri bi- linmektedir. İtalya Başbakanõ Berlusco- ni’nin yanõnda altõ bakanõyla birlikte İzmir’e gelmesi, Tayyip Erdoğan ve AKP hakkõn- da övücü sözler söylemesi, bundan sonra da çeşitli ulusal ve uluslararasõ desteklerin de- vam edeceği bilgileri, AKP’nin İzmir’e verdiği önemi göstermektedir. İlklerin uygulandığı il İzmir, Türkiye’de daima ilklerin uygu- landõğõ bir kentimizdir. CHP İzmir’de de ye- ni, farklõ, genç, dinamik, değişimden yana, seçmende umut ve heyecan yaratan bir adayla ve bu konularõ kapsayan bir stratejiyle davrandõğõ takdirde, beklenen sonucu ve bek- lenenden daha fazla oyu da alabilir. Yerel seçimlerin bir diğer önemli boyutu Güneydoğu bölgemizde yaşanmaktadõr. Gü- neydoğu’daki gelişmeler, bölgedeki seçim- lerin demokratik bir yarõş olacağõ izlenimi vermemektedir. Bölgedeki seçmenlerin şim- diden “Oyunu diline mi yoksa dinine mi vereceksin” kutuplaşmasõyla karşõ karşõya kaldõklarõ gözlenmektedir. Güneydoğu’da- ki seçimlere yönelik süreç tehlikeli biçim- de gelişmektedir. AKP’nin dar ve kõsõr bir biçimde sadece daha fazla oy hesabõyla iz- lediği yanlõş politikalar sonucu, seçimler böl- gede referandum niteliğine dönüşmüştür. Bölgede referandum niteliğine bürünen ye- rel seçimlerin sonuçlarõ ve doğuracağõ ulu- sal ve uluslararasõ tartõşmalar ve değerlen- dirmeler Türkiye’de zor bir dönemi başla- tabilir. Batõda AKP ile CHP arasõnda geçen ya- rõş, demokratik rejim sõnõrlarõ içerisinde kabul edilebilir gözükürken, Güneydoğu’da AKP ve DTP arasõnda başlayan yarõş, seçim sonrasõnda Türkiye’yi anayasa sõnõrlarõnõ zor- layan yanlõş bir noktaya taşõyabilir. Sonuç olarak, yerel seçimlerin sonuçlarõ elbette genel seçimlerin hazõrlõğõ ve göster- gesi niteliğindedir. Her durumda önümüz- deki yerel seçimler Türkiye’de yeni bir si- yasi dönemin başlangõcõ olacaktõr. Bu se- çimlere dünyadaki ekonomik kriz ve Tür- kiye’deki sorunlarõ da göz önüne alarak, ge- lecek yeni siyasi yapõlanmayõ düşünerek ha- zõrlanmak gerekir. Yerel Seçimler ve Siyasette Yeni Dönem Bülent TANLA 22. Dönem CHP Milletvekili Eğitimde Sevgi Boyutu S evgi, insanõn en önemli duygularõndan biridir. De- nebilir ki sevgi, insanõn varlõk nedenidir. Sevgiden yok- sun bir canlõ varlõk düşünmek olasõ değildir. Sevgi insanõn coş- ku türlerinden biridir. Doğuştan bir duygudur. İnsan için önemli bir gereksinmedir. İnsan sevme- yi ve sevilmeyi ister. Eğitimin bir toplumu kalkõn- dõrabilmesi için; o eğitim siste- minin yaratõcõ ve üretici olmasõ gerekir. En iyi eğitim, en yüksek oranda yaratõcõlõk geliştiren eği- timdir. Böyle bir eğitimi başarõ- lõ kõlmanõn bir yolu da sevgiden geçer. Ünlü İsviçreli eğitim bi- limci Pestalozzi “Temelinde sevgi olan hiçbir eğitim başa- rısızlığa uğramaz” diyor. “Baskıya, buyruğa, şiddete dayanan eğitimin yaratıcı ol- ması olası değildir. Böyle bir eğitim de ürünler verebilir. Ne var ki; böylesi bir eğitimden, sorumluluk almaktan kaçan, kendine güvensiz, en az çalışma ve çok kaytarma ile işini yü- rüten, kimin altında çalışıyor- sa onun buyruğuna giren, inançlarını kolayca değiştiren, oturduğu yerden topluma yön veren, kapıkulu, silik kişilikli, sıradan çarpık kişilikli insan- lar yetişir. Böyle bir eğitim yapıcı değil, yıkıcıdır” diyor Atalay Yörükoğlu, “Değişen Toplumda Çocuk ve Aile” ad- lõ yapõtõnda. Sayõn Prof. Atalay Yörükoğlu’na hak vermemek olasõ değil. Çünkü sevgi; yaratõ- cõlõk, üreticilik, yapõcõlõk doğurur. Her işin başõ sevgi olduğu gibi; eğitimde de sevgi başta gelmeli- dir. Sevginin olmadõğõ yerde ateş yanmaz, güneş õsõtmaz olur. Bir şiirinde Cahit Külebi bakõn ne diyor: “Nazlı bir kuşa benzer / Çocuk dediğin. / Ev ister, ek- mek ister / Öpülmek, okşan- mak ister.” Ahmet Yaşar TEZULAŞ Emekli Felsefe Öğretmeni
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle