02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ “Kuşdili, hasal- ban” gibi adlar da verilen ve Akdeniz yöresinde yetişen kokulu bir bitki. 2/ Çabuk davranan, çevik... Sõvas ilin- de bir göl. 3/ Yapa- ğõdan elde edilerek eczacõlõkta ve par- fümeride kullanõ- lan sarõmtõrak renkte yağ. 4/ Kon- ya’nõn Ereğli ilçesinde, 150 dolayõnda kuş türünü barõndõran ve “tabiatı koruma alanı” kapsamõ- na alõnan göl. 5/ Uzak... Beyşehir Gölü’nde bir ada. 6/ Melih Cevdet Anday’õn, filme de akta- rõlan bir romanõ... İlave. 7/ Tuzağa düşürülen şey... Orta Amerika’da bir ülke. 8/ Alevi-Bektaşi şairlerinin tarikat konularõnõ di- le getirdikleri şiir türü... Boru sesi. 9/ Adlarõ sõfat yapan bir yapõm eki... Gemiyi baştan ya da kõçtan halatla kara- ya bağlama. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Nemli yerlerde yetişen zehirli bir bitki. 2/ Verme, öde- me... Özellikle “Bolero” adlõ yapõtõyla tanõnmõş Fransõz besteci. 3/ Yusuf Ziya Ortaç’õn üç perdelik manzum tra- jedisi... Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kullanõ- lan deyim sözü. 4/ Yankõ... Vücudun yatõştan ayaküstü duruma geçişini sağlayan jimnastik hareketi. 5/ Bir nota... Kanun. 6/ İdare lambasõ. 7/ Yontulan, rendelenen bir ağaçtan çõkan parça... Soyundan gelinen kimse. 8/ Bir gõ- da maddesi... İzmir’in bir ilçesi. 9/ Gökçeada’da yer alan ve yurdumuzun batõdaki en uç noktasõ olan burun. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K I Z I L E L M A U L U S Ş İ İ R K I M G E B R E A C B A L O A R İ Y E R E İ N A K Z R H A M E L E G E A L E V E K İ M M E L A N K O L İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 CYB C Y B 10 KASIM 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Sosyal Güvenlik Yasasõ: ‘Devlet Kuşu (1)’ 5510 sayõlõ Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlõk Sigortalarõ Yasasõ’nca çõkarõlmasõ öngörülen, “Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği” 28.8.2008 günlü Resmi Gazete’de yayõmlanmõştõr. Amacõ, 5510 sayõlõ Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlõk Sigortasõ Ka- nunu’nun sosyal sigorta hükümleri ile getirilen hak ve yükümlülükle- ri ve sosyal sigorta işlemlerine ilişkin usul ve esaslarõ düzenlemek olan “Yönetmelik” yeterince anlaşõlõr değildir. 5510 sayõlõ Sosyal Güvenlik Yasasõ kapsamõna giren “sigortalılar”, (a), (b) ve (c) olarak üç gruba ayrõlmõştõr. (a) Grubu: Bu grupta yer alanlarõn, 1 Ekim 2008’den önce: 1) 506 sayõlõ Sosyal Sigortalar Yasasõ kapsamõna giren “sigortalı- lar” 2) 2925 sayõlõ Tarõm İşçileri Sosyal Sigortalar Yasasõ kapsamõna gi- ren “sigortalılar”, olduğu görülmektedir. (b) Grubu: Bu grupta yer alanlarõn, 1 Ekim 2008’den önce: 1) 1479 sayõlõ Bağ-Kur Yasasõ kapsamõna giren “sigortalılar”, 2) 2926 sayõlõ Tarõm Bağ-Kur Yasasõ kapsamõna giren “sigortalılar”, olduğu görülmektedir. (c) Grubu: Bu grupta yer alanlardan büyük bir bölümü ise, 1 Ekim 2008’den önce 5434 sayõlõ Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandõğõ kap- samõnda çalõşanlardan oluşmaktadõr. Yasa ve Yönetmelikte, bu grupta yer alanlarõn çalõşma alanlarõ “Ka- mu idarelerinde” denilerek belirlenmiştir. Ancak çalõşanlarõn kimlerden oluşacağõ konusunda, yapõlan tanõmlarõn, karmaşõk ve yetersiz oluşu, yapõlacak yorumlarõn eksik olacağõ kuşkusunu uyandõrmaktadõr. Ya- sadaki anlatõm bu kuşkuyu kanõtlar gibidir. Yasanõn 4. maddesinin (c) grubunda yer alan “Kamu idarelerinde” çalõşanlarõn kimlerden olu- şacağõnõn anlatõmõ: “c) Kamu idarelerinde; 1) Bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendine tabi olmayanlar- dan, kadro ve pozisyonlarda sürekli olarak çalışıp ilgili kanunla- rında (a) bendi kapsamına girenler gibi sigortalı olması öngörül- memiş olanlar, 2) Bu maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine tabi ol- mayanlardan, sözleşmeli olarak çalışıp ilgili kanunlarında (a) ben- di kapsamına girenler gibi sigortalı olması öngörülmemiş olanlar ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 86’ncı maddesi uya- rınca açıktan vekil atananlar, sigortalı sayılırlar.” Öncelikle, 657 sayõlõ Devlet Memurlarõ Kanunu’nun 86. maddesi uya- rõnca açõktan “vekil atananlar”õn kimlerden oluşacağõ akõllara gel- mektedir. 657 sayõlõ yasanõn 86. maddesinde “Vekâlet görevi ve aylık veril- mesinin şartları:” belirlenmiştir.. Bu belirlemede: “Memurların kanunî izin, geçici görev, disiplin cezası uygulaması veya görevden uzaklaştırma nedenleriyle işlerinden geçici olarak ayrılmaları halinde yerlerine kurum içinden veya diğer kurum- lardan veya açıktan vekil atanabilir.” Bir görevin memurlar eliyle vekâleten yürütülmesi halinde aylõksõz vekâlet asõldõr. Ancak, ilkokul öğretmenliği (Yaz tatili hariç), tabiplik, diş tabipli- ği, eczacõlõk,(*) “köy ve beldelerdeki ebelik ve hemşirelik,” mühendis ve mimarlõk, veterinerlik, köy ve kasaba imamlõğõna ait boş kadrola- ra “(**)Maliye Bakanlığının izni (mahalli idarelerde izin şartı aran- maz) ile” açõktan vekil atanabilir. 5510 sayõlõ Yasanõn 4. maddesinin (c) bendi uyarõnca, 657 sayõlõ Dev- let Memurlarõ Yasasõ’nõn 86. maddesine göre, “Kamu idarelerine” açõk- tan vekil olarak atananlarõn, (c) grubunda yer almasõ tartõşmasõzdõr. Bu uygulama akõllara “boş kadrolara” kimlerin “açıktan vekil ola- rak” atanacağõ sorusunu akõllara getirmektedir. Olayõn özeti, bu “boş kadrolara” kim gelirse gelsin, “başına Devlet kuşu konmuş” olacaktõr.. (*) “Bu fõkraya, “eczacõlõk” ibaresinden sonra gelmek üzere, 5371 sayõlõ Yasa ile, “köy ve beldelerdeki ebelik ve hemşirelik,” ibaresi ara- ya eklenmiştir.” (**) 5473 sayõlõ Yasa ile, “kadrolara” ibaresinden sonra gelmek üze- re “Maliye Bakanlõğõnõn izni (mahallî idarelerde izin şartõ aranmaz) ile” ibaresi araya eklenmiştir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 10 Kasım SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU İtalya Atatürk’ü Keşfediyor “Scala”nın dekorlarını hazırlayan Ezio Frigerio vak- tiyle bana: “İtalya’nın tarih ve kültüründe ‘Osmanlı, ya- sak olan her şey demekti!’ demişti. “Nasıl yani?” diye üsteleyince, bir “tiyatro alegorisine” başvurarak “perde” benzetmesi kullanmış ve sözlerine şöyle devam etmişti: “Kilise Batı’da Türkler üzerine kalın bir perde çekti. Yüz- yıllar boyunca Batı’da biz, size ait olan her şeyi yalnız o perdenin kenarları, kıvrımları arasından izleyebildik. Sa- dece düşlerimizde o perdeyi kaldırdık. Türkiye’nin Ba- tı’daki imajı gerçeklere değil, düşlere dayanan bir imaj- dır… Özellikle (20.) yüzyıl başına dek kesinlikle bu böy- leydi. Türkiye hâlâ keşfedilmesi ve çözülmesi gereken bir esrar, bir düştür.” Çizme’nin “ilk Atatürk kitabı” yazarı Fabio L. Grassi’yi dinlerken, Frigerio’nun bu sözlerini hatırladım. 20. yüzyılda gelmiş geçmiş. 21. yüzyılın ilk on yıllık di- limi tamamlanmak üzere... Ve İtalya’da “ilk kez” bir Ata- türk kitabı çıkıyor. Şimdiye dek Atatürk üzerine ne bir “çeviri” yapılmış, ne özgün bir yapıt yayımlanmış. Fabio Grassi’nin “Ata- türk”ü bir ilk! “Kitabı neden yazdınız?” der dermez, Grassi’den bu yanıtı alıyorum: “Çocukluğumdan beri tarihe meraklı ol- mama rağmen, üniversite yıllarına dek Atatürk’ün kim ol- duğunu bilmiyordum.” Grassi devam ediyor: “Üniver- site’de hocam Franco Gaeta, Akdeniz tarihi çerçeve- sinde Osmanlı İmparatorluğu’nun önemini vurguluyor- du. Atatürk’ü ben böyle keşfettim. Ama ne o gün, ne de bugün… Bu kitap çıkana dek, Atatürk hakkında İtalyanca yazılmış tek eser yoktu!” ‘Proje Türkiye sınırlarını aşıyor’ Yazarın konuya ilgisinin nedeni yalnızca bu değil. On yıldır İstanbul’da yaşayan ve Yıldız Teknik Üni- versitesi’nde hocalık yapan Grassi; Samuel Hunting- ton’un “uygarlık çatışması” tezi karşısında, “Atatürk pro- jesinin” şimdi her zamankinden daha büyük anlam içer- diğini ve derinlemesine anlaşılması, bilinmesi gerektiğini düşünüyor. “Atatürk’ün önemi şimdiki dünya sorunlarının bir pa- radigması!” diyor Grassi, “Atatürk Türkiyesi; farklı olan dünyanın Batılılaşmasının kapalı bir labrotuvarı. Bu ta- rihin önemi ve anlamı Türkiye sınırlarını aşıyor…” “Bugünkü paradigmayı” Grassi şöyle açıyor: “Atatürk birleşik bir medeniyete çok inandı. Haklı olarak o yıllar- daki koşullara göre, birleşik uygarlığın Batı uygarlığında doğan temellere dayanacağını düşünüyordu. O yüzden Batı kültürünün kalıcı unsuru evrenselliği benimsedi. Bu evrensel anlayış bugün öteki medeniyetlerin direnişi ile karşılaşıyor…” “Evrensellik”; “direnişe” yenik düşecek mi? Sonu kes- tirilemeyen bu tartışmaya girmiyoruz. Grassi de zaten amacının tüm sorulara yanıt vermek olmadığını, tarihçinin görevinin kesin yargılar olamaya- cağını, Atatürk’ün “kadın özgürlüğü” ve “laiklik” gibi ile- rici fikirlerini paylaşmakla birlikte, bazı soru işaretlerini açık bıraktığını söylüyor. ‘Hem Garibaldi, hem Cavour’ Roma’da, 5. “İtalyan-Türk forumunda” ön tanıtımı ya- pılan 443 sayfalık kitabın tamamını henüz okumadım. Göz gezdirdiğim kadarıyla akıcı ve anlaşılabilir bir dilde ya- zılmış. Bir referans kitabı olarak İtalyanların bilgi da- ğarcığına büyük katkı yapacağı muhakkak. Dikkatimi çeken bir başka özellik de kitabın, Atatürk gerçeğini İtalyanlara bir “İtalyanın gözüyle”, İtalya’ya öz- gü referanslarla anlatması… “Atatürk, hem Garibaldi ve hem de bir Cavour’du” diyor örneğin Grassi. Atatürk adına “sıfır”, hiçbir şey bilmeyen sıradan bir İtalyana böylelikle tek bir cümlede Atatürk’ün hem Ga- ribaldi gibi “kurtarıcı bir aksiyon adamı”, hem de Cavo- ur gibi “bir büyük diplomat” ve “devlet adamı” olduğu- nu söylemiş oluyor. Konuyla ilk kez karşılaşan bir İtalyan, kafasında “tak” Atatürk’ü nereye yerleştireceğini böylece kestiriyor. Salerno Yayınları’ndan çıkan kitabın siyah-beyaz ka- pağının ön-arka yüzünde, Atatürk’ün çok çarpıcı yarımşar portrelik bir fotoğrafı var... Kapak açıldığında, okuyanın karşısındaki kişi; “zeki, delici bakışlarıyla” tamamlanan portrenin bütününü gö- rüyor. Bu da İtalyan grafikçiliği ve dizaynının katkısı… İtalya’yı bu “ilk eserle” tanıştıran “İtalyan-Türk forumu” ve tabii Grassi’ye teşekkürler! [email protected] Atatürk’ü SilmekDevrim Tarihi uzmanı Yrd. Doç. Dr. İsmet Görgülü, “Mustafa” filmini izledi, notlarını tuttu. Ciddi bir hazırlık içinde. Pop kültürüne bulanmış niyeti belli operasyona karşı bilimsel yanıtlar verecek. Görgülü, şöyle düşünüyor: “Olay, Mustafa Kemal’i ‘Atatürk’ olmaktan düşürmek, Mustafa Kemal’i Türk insanının gönlünden çıkarmak, dimağından silmek amaçlı idi. Duruma bu gözle bakınca, işin ciddiyeti, önemi büyüdü.” Atatürk’ün uydurmalarla, iftiralarla neden kötülendiğini, asıl hedefin Atatürk mü olduğunu sorgulayan İsmet Görgülü, yanıtın Amerikalı gazeteci Nick Ludington’un sözlerinde bulunabileceği kanısında: “Türkiye’yi birleştiren, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bunlarsız Türkiye dağılabilir…“ Görgülü’nün vardığı sonuç şu: “Asıl hedef Türkiye’dir, Türkiye’nin dağıtılması, bölünmesidir. Bunun için, Türkiye’nin kuruluş felsefesi olan Kemalizmi tasfiye etmek, Kemalizmin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü Türkiye’den silmek politikası izlenmektedir. Bu politikayı kimlerin izlediğini anlamak için; Kemalizme yaklaşımlarına bakmak yeterli olur. Hangi ülke veya ülkeler Kemalizme karşıt ise bu politikanın peşindedir ve Türkiye üzerine bir niyeti vardır. İçerideki dinciler, bölücüler ve işbirlikçiler ise bunların vasıtasıdır.” Can Dündar, “Musta- fa filminde Atatürk korkak biri olarak mı gösterildi” sorusuna şu karşılığı ve- riyor: “Atatürk ‘Ben karan- lıkta yatamam çocuk’ di- yor. Karanlıktan korktu- ğunu söylemiyor filmde. Benim o sahneyi koyma- mın amacı, o dönem mum alacak paralarının bile olmadığını anlatmaktı. Eğer buradan Atatürk’e korkak denildiği imajı çı- kıyorsa bunda kötü niyet var demektir.” Arkadaş çok iyi niyetli aslında da, izleyici hö- dük... Öyle ince sanat yapıyor ki, anlayamıyor- lar. Tarih anlayışı İnce sanat Can Dündar‘ın “Mus- tafa” filminin tarih danış- manı Faruk Alpkaya imiş. SBF öğretim üyesi olan Faruk Alpkaya, “Kema- lizm, ilerlemeden çok ge- rilemeye tekabül eder” di- yen liberal düşünceci Prof. Dr. Atila Yayla’ya destek bildirisi ile “türbana öz- gürlük” bildirisine imza atan akademisyenler ara- sındadır. Faruk Alpkaya, Türki- ye’deki tarih ders kitapla- rının “ulusçuluk ideolojisi- ni aşılayan” metinler oldu- ğunu, hatta “düşmanlık” ve “potansiyel şiddet” kay- nağı olduğunu; “okullarda anlatılan tarihin hayattan tamamen koptuğunu, tarih eğitiminin bugünü yönlen- diremez hale geldiğini” di- le getiren raporlara imza atan akademisyen olarak da tanınır. Faruk Alpkaya ayrıca, Tarih Vakfı’nın, “Çocuklar ve Yetişkinler İçin Tarih Aracılığı Avrupa Yayınları Projesi” kapsamında öğ- renciler için yayımladığı “20. Yüzyıl Dünya ve Tür- kiye Tarihi” kitabının ya- zarları arasındadır. Faruk Alpkaya’nın bu ki- tabında, okullarımızda yıl- lardır “İzmir’in işgali” olarak öğretilen olay, “...Yunan kuvvetleri İzmir’e çıkarak, Rum nüfusunun da deste- ğiyle Ege bölgesinde işgal yönetimi kurdu. Bu son gelişme İzmir’in de Selanik gibi kaybedileceği endişe- sini güçlendirdi” gibi bir anlatımla aktarılmış, yine okullarımızda “İzmir’in kur- tuluşu” olarak okutulmak- ta olan 9 Eylül 1922 tarihi ise “İzmir’in alınması” ifa- desi ile tanımlanmıştır. Yani; Yunan İzmir’e çık- makta, Türk ise İzmir’i al- maktadır. Böylece tarih, “ulusçuluk ideolojisini aşılayan” metin olmaktan da, “düşmanlık” ve “potansiyel şiddet” kay- nağı olmaktan da çıkmak- tadır. Piyasaya yeni sürülen “Mustafa” filmi ekibinin ta- rih anlayışı işte bu kadar yalındır... ABD siyasetini yakından iz- leyen deneyimli gazeteci Yıl- maz Polat, yeni ABD Başka- nı Obama’ya seçilir seçilmez, geçen perşembe günü üst dü- zey bir istihbarat brifingi veril- diğini aktardı bize. Brifing, Irak, İran ve El-Kaide üzerine olmuş. Türkiye açısından en gün- cel konu belli: Obama, Irak politikasını nasıl biçimlendi- recek? Yılmaz Polat’a göre perşembenin gelişi çarşam- badan belli: “Bence oradaki Amerikan çıkarları başka hangi yollar- dan fazla zarar görmeden de- vam ettirilecek çalışması yapı- lacaktır. Bush’un Irak’ın işgali- ne Demokratların da hemen hemen tam kadro destek ver- diğini, Obama’nın Irak danış- manları arasında şahinlerin ol- duğunu da unutmamak lazım. Örneğin, Büyükelçi Peter Galbright, çok uzun yıllardır Kürt konusunun mimarıdır. Barzani ve Talabani’yle ilişki- leri, uzun yıllar önce Sena- to’da Claiborne Pell adlı çok etkili bir senatörün yardımcısı olduğu günlerde başlamıştır. Hoşyer Zebari ve Behram Salih’in yakın arkadaşıdır. Şu anda Obama’nın Irak danış- manları arasındadır ve Barza- ni’nin de Washington’da lobi- ciliğini yapmaktadır. Kendisi Senatör Pell’in yanında çalış- tığı zaman Pell, Senato Dış İliş- kiler üyesiydi ve Joseph Bi- den’ın yakın arkadaşıydı. Bu- rada, Obama’nın yardımcısı Joseph Biden’in Irak’ın 3’e bölünmesi gerektiği yolunda açıklamalarını hatırımıza getir- meliyiz. Sonuç olarak, Obama’nın yanındaki bu isimler ve geç- mişlerine baktığımızda, Oba- ma’nın Irak politikasının nasıl şekilleneceğini de tahmin et- mek zor olmayacaktır. Bu isimlerin AKP değil ama, Türkiye’deki siyaset tüccarları diye adlandırdığım çok Cum- huriyetli karakterlerle öteden beri yakın ilişkisi olmuştur. Ay- rıca bunların DTP’li Ahmet Türk ve Leyla Zana’nın HEP yıllarında Washington’da pa- zarlandığı 90’lı yılların başında da çalışmaları vardır. Bu isim- ler şu anda Irak konusunda ha- reket halindeler.” Obama’nın Irak politikası HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 34 TG 0467 nolu arka plakam kaybolmuştur. ESER KLİMA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle