28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 MAYIS 2007 PAZAR 4 HABERLER MEB’in internet duyurusunun hemen ardından anadolu liselerine hızlı müdür atamaları gerçekleştirildi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Çanakkale’de Can Olan John... Sevgili, Sana, geniş bir aile ve dost topluluğuyla geldiğim, dünyadaki en sevdiğim kentlerden biri olan Çanakkale’den yazıyorum. Ne zaman Çanakkale’ye gelsem, Samim Lütfü’nün 3 Kasım 1985 Pazar günü Cumhuriyet’teki yazısında anlattığı “Can Olan John”un öyküsü takılır aklıma. ??? Birlikte okuyalım: “Can, Can olmadan önce yani daha John iken, New York’ta 115. sokağın Broodway ile kesiştiği köşede, Columbia Üniversitesi’nin bahçesine bakan 19. yüzyıl sonu yapısı bir binanın en üst katında otururdu. Kendisine sorarsanız koca kentte, onun kadar mutlu kişi parmakla gösterilecek kadar azdı. Sevdiği bir işi yapıyor, tasasız yaşayacak kadar kazanıyordu. John New York Filarmoni’de çalışma başarısına erişmiş şanslı bir müzisyendi. Klarnet çalmadığı zamanlar bisikletine biner, arada küçük yarışlara katılırdı. Bahar ve yaz aylarında her olanak bulduğunda kapağı attığı Pitskell’deki, babadan kalma, göle bakan dağ evine kadarki 70 millik yolu bisikletle giderdi hep. Metropolitan Museum’da çalışan Holly ile 3 yıldır, buyurganlığa, tutsaklığa dönüşmemiş olan ilişkiyi, karşılıklı tat alarak sürdürüyorlardı. Öyle ki, West – End Bar’da caz dinleyip geç saatte eve döndükleri o sıcak temmuz gecesinde John az daha kıza kendi yanına taşınmasını önerecekti. Neyse ki, o gece John’un yaklaşan Türkiye gezisi Holly’nin İran’daki çalışmalarının tasarılarıyla doluydular da söz o noktaya varmadı. John ertesi hafta, İstanbul’dan başlayıp Halikarnasus’a kadar sürecek bir gezi için Türkiye’ye uçtu. O andan başlayarak her şey öylesine çabuk olup bitti ki, olayların nasıl oraya vardığını Can sonradan çok düşündüyse de açıklıkla çıkaramadı. ??? Sosyolog arkadaşıyla Çanakkale’ye varıp bisikletlerini rıhtımdaki lokantanın kaldırımına dayadıklarında Nurten’e rastlamasalardı, hiçbir şey değişmeyecek, John eylül başında New York’taki işine dönmüş olacak, kimbilir belki de yağmurlu bir ekim günü Holly de ona taşınacaktı. Ama o gün Nurten oradaydı ve bir türlü balık seçemeyen iki Amerikalıya kusursuz İngilizcesi ile yardım etti. Barbun, roka, salata ve serin Dimitrokopulo şarabıyla donatılmış masalarına buyur ettikleri Nurten ile iki saatlik sohbetin sonunda ateş bacayı sarmıştı bile... John ile Nurten’in birbirlerine abayı yakmaları nasıl en yalınından bir yıldırım aşkı öyküsüyse, John’un Can olup Nurten ile evlenmesi de öylesine karmaşık bir olaylar zinciridir. Neyse, çiftçilikten, turizm sektörüne geçme sürecini yaşayan varlıklı Latif Bey yeni dünyaya açılan hoşgörüsü ile ‘Hak Dini’ni kabul edip Çanakkale’ye yerleşmesi koşuluna ‘olur’ diyen John’a biricik kızı Nurten’i verdi. John bu yıldırım aşkın mest edici sarhoşluğundan, mahmur gözlerini aralayarak uyandığında, çoktan ‘Can Enişte’ olmuş, kayınbabasının Güzelyalı’daki en büyük turistik kıyı tesisinin başına geçmişti bile. Türkçeyi sevimli bir aksan ile konuşan bu iri yarı cana yakın ‘enişte’yi herkes çok seviyordu ve Can da yeni dünyasına öylesine alışmıştı ki, sanki daha önce başka bir âlemde olmamış, hep burada yaşamış gibi hissediyordu kendini. ??? Etkin kayınbabası Can’a, canı sıkılmasın diye Çanakkale Belediye Bandosu’nda iş bulmuştu. Can artık hem bandoyu çalıştırıp yönetiyor hem de klarnet çalıyordu. Onlara Suppe’den, Strauss’tan yeni parçalar da öğretmişti ve bando artık bayram ve ulusal günler dışında da düzenli çalmaya başlamıştı. Uzun boylu, sarı saçlı bir genç adamın, esmer, bıyıklı, kimileri hafiften kelleşmiş, kimi yavaştan, kimi iyice göbek salmış kişiler arasında yer alması bandoya görsel bir çeşni katmıyor da değildi hani. Bandodaki işi, Can olan John’un en sevdiği uğraşı, ama öyküsünün de en hazin yanıydı. Can ne yapsa, ne etse bir türlü öbürleriyle aynı telden çalamıyor, kendi doğru çalarken onların da aynı performansı göstermesini sağlayıp güzel uyumu yaratamıyor ve hüzünlenerek korkunç bir yalnızlık duygusuna kapılıyordu. Ve hep aynı soru yankılanıyordu kafasında: Neden olmuyor? Yanlış nerede? Kim haksız?.. Doğrusu ben de aklımı Can’ın canını yakan soruya taktığımdan, öykünün sonunu dinleyemedim, ‘kim yanlış, kim haksız’ da çakılıp kaldım. Gerçekten bu durumda kim yanlış? Can olan John değil mi? Öyle ya, nasıl ki, New York Filarmoni’de Çanakkale Belediye Bandosu’nda çalındığı gibi çalınmazsa, Çanakkale Belediye Bandosu’nda da New Yok Filarmoni’de çalındığı gibi çalınmayacağına göre, Can Enişte haksız değil mi? Öyle mi? Doğru çalan Can olduğuna göre, sakın ayak uyduramayanlar haksız olmasın? ‘Yanlışlık’, ‘doğru’ da olabilir mi? Nedense bu soruya bir türlü kesin yanıt veremiyorum.” Samim Lütfü’nün bu 22 yıllık sorusuna sen ne yanıt verirsin Sevgili? Kadrolaşma hız kesmiyor Yurt Haberler Servisi AKP hükümetinin milli eğitim alanındaki kadrolaşması hız kesmiyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın internet sitesinde atama yapılacağı duyurusunun yayımlanmasının üzerinden bir gün bile geçmeden kadroların doldurulduğu belirtiliyor. Atamalarda liyakata ve sınav sonuçlarına dikkat edilmemesi eğitimcilerin tepkilerine neden oluyor. Milli Eğitim Bakanlığı 13 Nisan’da internet sitesinde anadolu liselerine müdür atayacağına yönelik duyuru yaptı, konuyla ilgili yönetmeliği de yayımladı. Yönetmeliğin yayımlandığı günün mesai bitiminde tüm atamaların gerçekleştirildiği ileri sürüldü. İddialara göre İzmir’de atamalar, AKP İl Örgütü’nce hazırlanan listelere göre yapıldı. Bu atamalar anadolu liseleriyle de sınırlı kalmadı. Lise ve ilköğretim okullarına müdür atama duyuruları da 16 Nisan’da saat 16.00’da yapıldı ve ertesi gün atamaların tümünün gerçekleştirildiği belirlendi. İzmir’de başta Konak olmak üzere tüm boş kadroların AKP’ye yakın isimler ve yanı sıra EğitimBir Sen üyeleri tarafından doldurulduğu belirtildi. İlçe milli eğitim müdürleri’ne verilen listelerde hiçbir liyakat ya da eleme kıstasına uyulmadığı öne sürüldü. EğitimSen Malatya Şube Başkanı Erdoğan Canpolat da benzer sorunlardan yakınarak , “İlk aşamada, atamaları valilik onayına sunulan 8 okulun yöneticileriyle ilgili bir rapor hazırladık. Bu kişilerin siyasi amaçlı olarak buralara atanmak istediklerine dikkat çektik” dedi. EğitimSen Genel Merkezi’nce Milli Eğitim Bakanlığı’nın genelgesinin yürütmesinin durdurulması için Danıştay’a başvuru yapıldığını anımsatan Canpolat, bu girişimlere karşın atamaların alelacele yapıldığını söyledi. Canpolat, atamalar sırasında uzun süre vekâlet görevinde bulunan, sınavlarda yüksek notlar alan EğitimSen üyeleri yerine Eğitim BirSen üyelerinin göreve getirildiğini vurguladı. KESK Bitlis Şubeler Platformu da yazılı bir açıklama yaparak son dönemde yapılan atamalara tepki gösterdi. Açıklamada, atamaların taraflar arasında gerginliği neden olacağına dikkat çekildi. 14 Nisan Tandoğan, 29 Nisan Çağlayan mitingleri ve sonrası ortaya çıkan tablo, toplum içinde AKP karşıtı bir eğilimin güç kazandığını gözler önüne serdi. Tabii bu karşıtlık AKP yanında da daha sıkı bir kenetlenme sağlayabilir. Bunu tam olarak şimdilik bilemiyoruz. Görebildiğimiz en önemli gelişme, kendisini “sol”da tanımlayan siyasi birikimin AKP’ye karşı bir seçenek yaratma ihtiyacı ve isteğidir. Böyle bir olanak var mıdır? Teorik olarak vardır. Şu anda barajı aşma şansını elinde tutan CHP böyle bir birlik için bir temel olarak kabul ediliyor. CHP’nin böyle bir birliğe karşı öncülük etmesi de bazı kesimlerin beklentisi. ??? CHP etrafında, CHP’yi merkez alan bir “sol” birleşme ihtimalinin önünde bazı engeller olduğu da bir gerçek. Birincisi, Deniz Baykal çevresinde oluşan CHP kurmayla Solda Birlik ve Seçimler… rı şimdiye kadar pek de “birlikçi” bir tutum göstermedikleri gibi daha çok “hizipçi” kimlikleriyle tanındılar. Ancak bu kez üzerlerinde ciddi bir toplumsal baskı olduğu bir gerçek. Bu baskılar altında benim tahminim, bazı girişimler olacaktır. Örneğin Deniz Baykal’ın DSP’ye yaptığı çağrılar türünden çağrılar sürebilir. Baykal’ın söylediklerinden benim anladığım, “Tamam birleşiriz, ancak adres CHP’dir. Kendinizi feshedip gelin bize katılın. Size bir kontenjan verebiliriz”. Böyle bir çağrının karşılık bulması kolay değil. Birlik işi o kadar kolay görünmüyor. Bence daha da önemlisi CHP merkezli solun siyasi duruşudur. CHP, son yıllarda özellikle AB süreciyle birlikte AKP’nin çıkardığı Uyum Yasaları dahil değişim ve demokratikleşme taleplerine soğuk durdu. Bu talepleri sosyal demokrat kimliğe aykırı bir söylemle reddeden bir yerde pozisyon aldı. Türkiye gibi büyüyen, gelişen ve büyük bir dinamizmi içinde barındıran bir ülkede, “sol” kimlikli bir partinin “muhafazakâr” bir tavır içine girmesi, “korkular”la var olmak gibi bir siyasi yerde durması önemli bir handikap oluşturuyor. AKP muhafazakâr bir parti olduğunu açıktan söylüyor. Ancak AB projesi onları değişime ayak uydurma ve Avrupa’ya yönelme konusunda etkiliyordu. Son bir yıla kadar da bu konuda adımlar attılar. AB’den gelen olumsuz sinyaller, içeride değişik nedenlerle yükselen milliyetçilik AKP’yi de etkisi altına alınca CHP daha da milliyetçi bir zemine kaydı. Bu gelişmenin “sol”daki birçok gücü etkisi altına aldığı da bir gerçek. ??? AKP gibi muhafazakâr bir partiye karşı gelişebilecek sol seçenek ancak daha değiştirici, daha demokrat, daha özgürlükçü olabilir. İşçilerin sendikal haklarını savunmak, örgütlenme özgürlüğü konusunda net bir tutum almak çok önemli. CHP’nin böyle bir derdinin olduğunu söyleyebilir miyiz? İçeride ve dışarıda toplum içindeki farklılıkları bir zenginlik olarak gören evrensel bir yaklaşım olmadan solcu olunabilir mi? Her türlü farklı kimliği bir tehlike ve potansiyel düşman olarak gören “milliyetçilik”ten solcular nerede ve nasıl ayrılıyorlar? ??? Belki de ben bir hayal içindeyim, Türkiye’de ana akımın tamamı milli yetçi ve muhafazakâr, oy da ancak böyle toplanabilir? Fakat CHP’nin içinde bulunduğu duruma bakıyorum, kamuoyu yoklamalarını izliyorum, AKP’nin dört buçuk yıllık yıpranmasına karşın, gözler hâlâ CHP’ye dönmüyor. CHP, “milliyetçi” söylemiyle muhafazakâr tutumuyla bir türlü toplumun desteğini alamıyor. Son mitinglerde de gözüktü ki, hâlâ CHP merkezli “sol”culuk konusunda toplumda bir güven oluşmuş değil. ??? Solda birlik için gerçek bir özgürlükçü ruh hali gerekiyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun değişmesini isteyen, bir halkçı çizgi gerekiyor. Korkular yerine umutlar üzerinden siyaset yapmak gerekiyor. Benmerkezciliği terk edip, eşitlerin birliğini içine sindiren alçakgönüllü bir tutum gerekiyor… Bunlar olabilir mi? Bekleyip göreceğiz… KUTLU DOĞUM Valilik soruşturma başlattı CEMİL CİĞERİM SAMSUN Samsun Valiliği, 23 Nisan’da Kutlu Doğum Haftası etkinliği düzenleyen Çarşamba Kaymakamı ile İlçe Milli Eğitim Müdürü hakkında idari soruşturma başlattı. İlçe Milli Eğitim Müdürü İsa Şeker adına Şube Müdürü Mehmet Atar imzası ile ilçedeki tüm okulların müdürlüklerine bir yazı gönderilerek öğrencilerin 2027 Nisan tarihleri arasındaki Kutlu Doğum Haftası nedeniyle düzenlenen kompozisyon yarışmalarına katılmaları istenmişti. İSTANBUL ŞUBESİ TGS’de seçim heyecanı İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şubesi’nin (TGS) Genel Kurul Toplantısı’nda Türkiye’de yıllardır yaşanan sendikasızlaştırmaya işaret edilerek gazetecilerin çalışma koşullarının iyileşmesi için yasa değişiklikleri yapılması istendi. TGS İstanbul Şubesi’nin Olağan Genel Kurul Toplantısı, dün Cağaloğlu’nda bulunan sendika binasında gerçekleştirildi. Türkiye’de sendikalaşma sürecinde yaşanan sıkıntıları anlatan TGS İstanbul Şube Başkanı Ali Er, sorunların günümüzde de artarak devam ettiğini söyledi. asirmen?cumhuriyet.com.tr İTO’DAN DESTEK Cumhurbaşkanını halk seçmeli Ekonomi Servisi İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle başlayan tartışmaların ardından ortaya çıkan durumda, cumhurbaşkanını halkın seçmesi ile ilgili öneriyi desteklediklerini bildirdi. Yalçıntaş cumhurbaşkanlığı seçimini değerlendirerek , “Sağduyu galip geldi ve bir taraftan erken seçim kararı verilerek piyasaların yükselmeye hazır tansiyonu kontrol altına alınırken, öte yandan cumhurbaşkanını halkın seçmesi önerisi ile de olası bir krizin önünün kesilmesi için çok önemli bir adım atılmış oldu’’ dedi. Yönetim kurulu Sendika Şube Yönetim, Denetleme ve Disiplin Kurulları üyeleri ile Genel Merkez Genel Kurul delegelerinin seçimi yapıldı. Şube Yönetim Kurulu şöyle oluştu: “Gürsel Eser, Nuray Gürel, İsmail Alper İzbul, F. Rüya Özkalkan, İsmail Saymaz, Eylem Düzyol Uçar. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle