27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 MAYIS 2007 PERŞEMBE 2 Yaz geldi derken AKP, milletin dinlencesini de elinden aldı. Temmuzun 22’sinde genel seçim yapmak!. Hani erken seçime karşıydılar? Bu ne peki, acele seçim değil mi? Bir an önce kapıp kaçmak isteği! Neyi kapıp kaçıracak; halkın oylarını mı, halkın sevgisini mi, bir dört beş yıl daha sürdürülecek saltanatı mı? Biraz dinlensem, demiştim! Üç beş gün!.. Olaylarla iç içe yaşamak bize bir çeşit yaşam olmuş... Ülke sorunları bitmez tükenmez, ama bizler, yani kendini yazmaya vermiş kişiler, yaşamın güzelliklerini ancak toplum çoğunluğuyla birlikte tatmak isteyenler için dinlence diye bir şey yoktur... ??? Hangi birini, hangi birini? AKP’nin şaşkınca becermeye kalkıştığı oyunları mı? Başbakan’ın saçmalıklarını mı? Günden güne artan dehşet verici bombalamaları mı? Sınırlarda her gün verdiğimiz genç şehitleri mi? Milletvekili olmak için çılgınca uğraşan, biçimden biçime geçerek TBMM’ye kapağı atmak isteyen ün EVET / HAYIR OKTAY AKBAL lü ünsüz insanlarımızı mı? Hangisini, hangisini?.. Bence, bence değil tüm ulusça önem vermemiz gereken büyük olay, Amerikan savaş uçaklarının Türk sınırlarını aşarak topraklarımızın üstünde korkutucu uçuşlar yapmalarıdır... İlk kez oluyor yabancı uçakların sınırlarımızı, göklerimizi aşmaları, bunu da “dost ABD’nin uygulamaya kalkışması”... “Sen sınırlarını aşıp Irak’a adım atamazsın” diyor Bush Amerikası!. “Sen gerçekten bağımsız değilsin, sen bizle işbirliği yapmak zorundasın, kendini ne sanıyorsun” demek değil mi bu küstahça davranış? Günlerdir tartışıyoruz, aylardır konuşuyoruz, sınırlarımızın az ötesinde ABD’nin desteğine güvenen bir çete var. ABD silahlarıyla, güveniyle, onayıyla her gün sınırları aşıp yurdumuza girip Yeni Bir Kurtuluş Savaşı mı? birkaç gencimizi şehit ediyor. Bunu alışkanlık yapmış! Biz ne zaman “artık yeter. Bir ayaklansak, hakkından geliriz” desek, arkasını getiremediğimiz için, daha doğrusu ABD ile bağlantılarımızı koparamadığımız için, susup kalıyoruz! Şehit cenazelerinde insanlarımız inim inim inlese de!.. ??? Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün kurduğu tam bağımsız bir ülkedir. Seksen yıldır topraklarına kimse yan gözle bakamamıştır. Biz de, başkalarına gereken saygıyı göstermişizdir. Ama, uzunca bir süredir işlerimize yabancılar karışmaktadır. “Onu yap, bunu et, bize uy, bizden öğren” gibi karışmalar bıkkınlık getirmeye başlamadı mı? Burada bağımsız bir ülke, bir toplum, bir halk var! Öyle korkutmalarla, arada bir topraklarımızın üstüne iki üç uçak göndererek gözdağı vermekle, bu millete boyun eğdirilemez... Barışsa barış, gerekirse yeniden ulusal savaşım; bağımsızlık, özgürlük uğruna her şeyi göze almak!.. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Cesaret mi, Basiret (Sağgörü) mi? Prof. Dr. Kemal ÖNEN ugünlerde toplumun çeşitli katman ve kesimleri, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin gelişmeler nedeni ile belirgin şekilde huzursuz hale geldi. Kişilerin, medya ve özellikle siyasetçilerin gelişigüzel ve sorumluluğu arka plana iten ve de akıllarına veya ağızlarına geldiği gibi anlık konuşmaları, demeçlerini; saldırı, şecaat (yiğitlik) veya cesaret gösterme gayretini izliyoruz. Ama onlar bu bakımdan yanılgılarını göremiyorlar. Sorumluluk bilincinde olmaları gereken bir kısım siyasetçi ve de iktidar odakları Türkiye Cumhuriyeti’nin; sekülarizme dayalı olarak demokrasiye, çağdaşlaşmaya yönelik hedefini adeta göz ardı ederek çeşitli girişimleri hattâ kararları ile istikrarı ve dengeyi bozmakta sakınca görmüyorlar. Kritik bölgesel konumu, ekonomik ve siyasal problemleri vd. sürmekte ve bazen yenileri eklenmekte olan ülkemizde; bir yandan aşırı tutucu çevrelerin ve çağdaşlaşmaya karşıt diğer iç odakların ve de dengeli stabil güçlü Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı olan dış güçlerin varlık ve bu yöndeki niyetleri adeta unutulmuş görünüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşumunun tarihsel bir PENCERE Fetih Bayramı Üzerine... 29 Mayıs Fetih Bayramı’yla şenlik menlik, davul zurna, İstanbul’u zorla nasıl ele geçirdiğimizi dünya âleme anımsattık... Maşallahımız var!.. Fransız Paris’e, Rus Moskova’ya, Alman Berlin’e, İtalyan Roma’ya kılıçla, okla, topla, tüfekle, savaşla mavaşla el koydum diye bayram yapar mı?.. Daha önceleri bu konuya birkaç kez değinmiştim... ? Fetih, bir kenti ya da ülkeyi silah zoruyla zapt etmek demektir; ama, sözcüğün dinsel anlamı da var. Kuranıkerim’in 48’inci suresi ‘Fetih’tir... Eskiden ülkeleri ve kentleri istila etmek doğal sayılıyordu; Osmanlı İmparatorluğu böyle kurulmuş ve yayılmıştı... Fetih, eski tarih kitaplarının sararmış sayfalarında solmuş bir kavramdır; 21’inci yüzyıla taşınamaz.. Taşındığı zaman ABD der ki; Öyleyse Irak’ı işgal etmek de benim hakkımdır!.. ? Fetih Bayramı çok partili rejimden sonra icat edildi... Ne Osmanlı’da böyle bir bayram vardı... Ne de Cumhuriyette... Atatürk Cumhuriyeti 6 Ekim’de ‘İstanbul’un Kurtuluş Bayramı’nı kutlardı... Birinci Dünya Savaşı’nın ertesinde, yenik Osmanlı devletinin başkenti İstanbul’u düşman işgal etmişti... 16 Mart 1920’de başlayan işgal, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın sonuna dek sürdü... Zafer kazanıldıktan sonra Türk ordusu 6 Ekim 1923’te İstanbul’a girdi... Herkes sevinçten ağlıyordu... Güzel İstanbul üç yılı aşkın işbirlikçilerinin boyunduruğu altında yaşamış, Mütareke’nin en kara günlerini görmüştü... ? Osmanlı dünya görüşünün Cumhuriyet Türkiye’sinde pazarlanması yurttaşın bilincine deli gömleği giydirmektir... Osmanlı’da ‘vatan’ yoktu, ‘mülk’ vardı; fethettiği toprak padişahın buyruğuna giriyordu... Vatan kavramı Namık Kemal’in şiiriyle Türklerin bilincine aşılandı... Çağdaş insan ‘yurdumu fethettin’ diye bayram yapamaz... Kurtardım diye yapabilir... ? Atatürk olmasaydı, gitmişti elimizden İstanbul... Ayasofya yeniden kilise olmuştu... Atatürk olmasaydı, Padişah Vahdettin’den bu yana İstanbul cami yerine kiliselerle donatılırdı... Ancak bizimkilerin kafaları karışık... Bizim şeşi beş gören aymazlarımız hem AB’ye girmek isterler... Hem ‘İstanbul’u fethettik’ diye bayram yaparlar... Hem de Irak’ı işgal eden Amerika’nın şamar oğlanlığına soyunurlar... Allah cümlesine akıl versin!.. B süreç ve de bir devrim ürünü olduğu adeta göz ardı ediliyor. Tüm bunlara rağmen yerleşik rejime ve siyasal sistemin yapısına aceleci ve duygusal tepkilerle başlatılan değiştirme girişimleri ilk bakışta cesaretli gibi görünse de basiretli ve rasyonel olduğunu söylemek çok zordur. Basiretin esası da akıl ve düşün’dür. Toplumsal tepkileri yansıtan büyük mitingler ve de diğer sıkça yapılan açıklamalarla verilen mesajların içeriği algılanmamış gözüküyor. Ve böylece kargaşa ve kavga atmosferi adeta bilerek veya bilmeyerek ya da yarar umularak sürdürülüyor. Genel olarak nörotik/ruhsal ve aceleci tepkiler; kişiler, kurumlar ve de toplumlar için olumlu gelişmeler içermezler. Ve de çok kez basiret eksikliği nedeni ile kusurludurlar. Sık sık içeriği iyice anlaşılmadan söylenen “demokrasi” sözcüğü ve de slogan haline sokulan ve fakat çağdaşlaşmayı içermeyen “milli irade” kavramı bile, bu içeriklerden yoksun ve de basiretle birlikte olmadıkça anlam ve değerini yitirebilir. Unutulmasın ki basiretsiz cesaretin sonu, pek çok tarihsel deneyimle kanıtlandığı gibi hüsrandır (acı, üzülme). CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle