27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 MAYIS 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Egemenliğe aykırılık Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçtiremediler ya bu kez apar topar bir anayasa değişikliği ile gider ayak Türkiye’nin sistemini altüst etmeye kalkışıyorlar. CHP’ye adaylık başvurusu yaptığı için geçen hafta SBF’deki görevinden ayrılan Prof. Dr. İbrahim Kaplan, sisteme uygunluğu ya da anayasanın diğer maddeleriyle uyumlu olup olmadığına bakılmaksızın yapılan değişikliklerin baştan savma bir çabanın ürünü olduğu kanısında. Prof. Dr. Kaplan’a göre, cumhurbaşkanının halkın seçmesi ile ilgili anayasa değişikliği, anayasanın kendisine aykırı... Örneğin; egemenliğin, kayıtsız şartsız millete ait olduğunu kayıt altına alan 6. maddenin üçüncü fıkrasına: “Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.” Prof. Dr. İbrahim Kaplan’ın yorumu çok açık: “Egemenliğin kullanılmasının hiçbir kişiye bırakılamaması hükmü, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine izin verilmemesi anlamına gelir. Anayasanın devletin genel esaslarını belirleyen hükümleri, tek kişinin yönetimine izin vermiyor. Egemenliği organlara dağıtıyor. Yasama, yürütme ve yargıya dağıtıyor. Sistem, kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sistem. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bir sistem değişikliğidir. Böyle bir sistem değişikliği, bu değişikliğe koşut olarak anayasadaki diğer hükümleri değiştirmeyi gerektirir ki, bu da yapılmamıştır.” Hınçla kalkıyor, öfkeyle oturuyorlar. Türkiye’ye büyük zararlar verdiler, vermeye de devam ediyorlar. Bu konuda görevliler sanki... Neresi Türk? SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Adayın cinsiyeti Kim istemez Meclis’e daha çok kadının girmesini... Olayı hemen fetişleştirmeden, eşitlikçi yaklaşımla bir an için durup düşünmek gerekiyor: Kadınların yasaklara bürünmesini savunan erkek egemen partiden milletvekili seçilen bir kadın ne kadar samimidir? TÜSİAD’a seçilen kadın başkan, ayağının tozuyla AKP’ye destek veren açıklamalarıyla gündeme gelmemiş midir? Erkek Başbakan Turgut Özal’ın emeği dışlayan siyasası ile kadın Başbakan Tansu Çiller’in işçileri daha çok yoksulluğa iten siyasası arasında en küçük bir ayrım bulabilir misiniz? Malatya Yurdu’ndaki çocuklara kadın Devlet Bakanı Nimet Çubukçu döneminde, yine kadın görevlilerce eziyet edilmedi mi? Irak’ta yüz binlerce insanın ölümünden sorumlu politikaları yürüten erkek ABD Başkanı George Bush’un en yakın çalışma arkadaşı kadın Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice değil mi? Sorun cinsiyette değil, kişilikte ve dünyaya bakışta galiba... Doç. Dr. Faruk Güçlü, anonim şirketlerin önüne “Türk” sözcüğünün ancak Bakanlar Kurulu kararıyla konulabileceğinin altını çizip sözü Türk Telekom’a getirdi: “Türk Telekom adlı bir şirket var biliyorsunuz. Türk Telekom yönetim kurulunun sekiz üyesinden 4’ü yabancı. Genel müdürü İngiliz. Sermayesinin yüzde 55’i de Lübnanlı Hariri ailesinin.” Güçlü, biri durumu açıklasın istiyor: “Bu şirketin neresi Türk? Bakanlar Kurulu’nun haksız rekabet yaptırmaya ve tüketicileri yanıltmaya hakkı var mı?” İzmir ve Sonrası... Türkiye’nin gözü kulağı dün İzmir’deydi. Ali Sirmen’le birlikte Skytürk stüdyolarından mitingi biz de anbean değerlendirmeye çalıştık. Barışçı bir atmosferde, sel olup akan yüz binlerin “laik Türkiye Cumhuriyeti’ni” sahiplenme coşkusu, 14 Nisan’dan bu yana tanık olduğumuz bir dizi gösteri yürüyüşünde gördüğümüz gibi etkileyiciydi. Ancak programda dönüp dolaşıp sorduğumuz ve yanıt bulmakta zorlandığımız soru, “Meydanlardaki bu enerjinin, bu patlamanın, bu sivil toplum ayaklanmasının siyaset mecrasına aktarılıp aktarılamayacağı ve 22 Temmuz seçimlerinde oya tahvil edilip edilemeyeceği” konusu idi. Şunu artık biliyoruz: Türkiye’de laik Cumhuriyet değerlerini sapına dek sahiplenen, bu değerleri bütünüyle içselleştirmiş çok geniş kitleler var... Bu kitleler sahiplendikleri değerler paralelindeki siyasi taleplerini dillendirecek, bunu Türkiye geneline ve dünyaya, hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık ve net ilan edecek bir sivil toplum olgunluğuna, birikimine erişmiş... Ne var ki sivil toplumun eriştiği bu olgunluğu, bir “Çin seddi” görünümü arz eden siyaset mecrasına yönlendirmek mümkün olabilecek mi? Önümüzdeki bu kısa sürede “Çin seddinde gedik açmak” mümkün olacak mı? Mümkün olmazsa, iki ay sonra önümüze konacak sandıklarda ne türden sonuçlarla karşılaşacağız ya da karşılaşabiliriz? Meydanlara çıkıp tavır koymak iyi de istediğimiz doğrultudaki sonuçları temin etmek için ne yapacağız? Bu noktada kilitlendik. Programa bağlanan siyasetçiler çünkü; ya tepeden inmeci, ya bürokratik, ya savunma hattına sığınan konuşmalar yaptılar. İzleyen izledi. Kim ne dedi filan o kadar önemli değil. Önemli olan; siyaset dilinin, meydanların dilinden kayda değer hiçbir sonuç çıkarmamış olması! “Siyasi sınıf” her zamanki gibi, kendi söyleyip kendi dinliyor ve bir aydır yolları aşındıran kitlelerin meramına gerektiğince kulak vermiyor. Ezberler bozulmuyor. Bu mitinglerin nihai amacı nedir? “AKP” ye sandıkta anlamlı bir alternatif üretmek. Seçim sisteminin garabeti nedeniyle iktidarın Meclis’e yansıyan şişirilmiş çoğunluğuyla, “dediğim dedik, çaldığım düdük” diyen dayatmalarına set çekmek. Sansüre doğru CHP Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Yasa”dan hiç hoşnut değil. Bir örnek vererek ortamın daha iyi algılanmasına yardımcı oluyor önce: “TBMM’de Avast antivirüs programı kullanılıyor. Bu, bilgisayarın içine giren virüs, orada bir şeyleri silen, bozan virüslere kalkan teşkil edecek antivirüsler. Bu antivirüsler hemen hemen haftada bir kere güncellenir. Neden? Çünkü, bir antivirüs vardır virüsleri önleyecek, fakat ‘siber uzay’ dediğimiz yerde de akıllı biri vardır; o, virüsleri engelleyecek duvarın etrafından geçmesini bulur, yine, geçer etrafından. Öbür hafta tekrar güncellenir veya ertesi gün tekrar güncellenir, yenisi çıkar, ertesi günü güncellenir, yenisi çıkar. Bu nitelik çok ilginç bir niteliktir ve akılda tutulması gerekir. Ne oluyor burada? Bir sarmal olarak tırmanma oluyor. Antivirüs gittikçe daha güçlü oluyor, ama, antivirüs daha güçlü oldukça, onu da aşabilecek yeni virüs bulunuyor. Bunun sonu yok, olamaz da.” Coşkunoğlu, böylesi bir bilgisunar (internet) ortamı için yasa ile denetleme mekanizmaları kurulmak istenmesinin varacağı noktayı şimdiden açıklıyor: “O denetlemelerin, erişim engellemelerinin etrafından da geçme olanağı bulunur, çıkarılır. O zaman ne olacak? Engellemeyi daha da sertleştireceksiniz, daha da tırmandıracaksınız ve bunun sonu sansüre gidecek.” Coşkunoğlu, bilgisunar ortamına yasal müdahale yerine, o ortamdaki olumsuzluklara karşı “erken uyarı, toplum örgütü müdahalesi ve eğitim” birlikteliğinden oluşan bir altyapı kurulmasından yana... ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Meydanla ‘siyasi dil’ arasındaki boşluk Bunun tek yolu, sivil toplumun yükselen beklentileriyle AKP dışındaki seçeneklerin “statükocu” içerikleri üzerinde bir nebze olsun düşünmekten geçiyor. 33 derece sıcakta, dip dibe, yürüyen insanlara, gelecek vaat eden bir başlangıç adına, “sembolik” de olsa, “mesajın alındığına” dair umut vermek, kitlelerle “interaktif” ilişki içine girmekten geçiyor... Dün ne yazık ki gün boyu ben böyle bir izlenim edinmedim. DSP yöneticilerinin, mitingin ilerleyen saatlerinde CHP ile “ortak bir karede” dahi buluşamaması; bir aydır hop oturup hop kalkan meydanlarla siyasi sınıf arasındaki “boşluğun” somut kanıtıydı. Böyle bir kritik zamanlama ve böyle bir tarihi buluşmada, “Sizleri dinliyoruz, taleplerinizi kayda geçiyoruz!” anlamına gelen bir “umut mesajı” verilmeyecekse ne denebilir ki? “Birleşme” ya da “bütünleşme” tartışmalarına İtalya’nın “Zeytin Dalı” ittifakı örneğinde gördüğümüz türden kapsamlı bir “program” ya da “içerik” kazandırmak, iki ayda mümkün değil. Bunu biliyoruz. Prodi’nin “Zeytin Dalı” ittifakı, aylar hatta yıllar alan bir çalışmanın ürünü oldu. Ama önümüzdeki şu çok kısa dönem içinde, seçmenler adına bir “başlangıç” ve “iyi niyet” simgesi olarak algılanabilecek bir dizi işaret yararlı olabilirdi... Nedir bunlar? Şu ya da bu şekilde “ortak bir fotoğraf” içine girmek, meydanlara damgasını basan kadınlara ve gençliğe yönelik enerjik mesajlar ve tepkiler vermek.... “Merkez solun” seçilebilir yerlerden, örneğin kadın adaylar ve gençlere açılacağını kürsülerden ilan etmek... 22 Temmuz’da seçilecek parlamentoya, “falan oranda kadın”, “filan oranda genç” taşımaya angaje olmak. Yeni bir kan değişikliğine fırsat tanımak ve bunun haberciliğini yapmak... Bu o kadar zor mu? Deniz Baykal artık 69 yaşında. CHP lideri olarak daha kaç seçim göğüsleyecek? Her kriz, aynı zamanda fırsattır. Tarih, merkez soldaki liderlerin önüne, geçmişteki tüm hatalarını telafi edecek bir “fırsat” tanıyor şimdi. Bu, “fırsat” “söylevlere” bir kez olsun ara vermek ve meydanları “dinlemekten” geçiyor. İşe, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine yadsınmaz katkıları olan “kadınları dinlemekle” başlamak, bunun en kestirme yoludur. İstifa ile Son Bulan Memurluk Süresi SORU: Emekli Sandığı’na tabi sağlık elemanı olarak çalıştıktan sonra istifa ederek, çalışmaya hiç ara vermeden bir başka kamu kurumunda bu kez işçi ve sigortalı olarak çalışmaya başladım. Sigortadan emekli olmaya hak kazanmış bulunuyorum ve emekli olacağım. Sigortadan emekli olduğumda, Emekli Sandığı’nda geçen çalışma sürem karşılığı emekli ikramiyesi ödenir mi? Yoksa, bu süre için bana kıdem tazminatı mı ödenir? (H.C.) YANIT: Öncelikle, emekli ikramiyesi alabilmek için, emekli aylığının Emekli Sandığı’nca bağlanması koşuldur. 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Yasası Ek Madde 20 uyarınca: “Emekli, adi malullük, vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan; asker, sivil tüm iştirakçilere her tam fiili hizmet yılı için” aylık bağlamaya esas tutarların bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir. Emekli aylığı Emekli Sandığı’nca bağlansa bile, ikramiye ödenmesi için yeterli değildir. Emekli Sandığı’nca aylık bağlanmasının yanı sıra son görev yerinin Emekli Sandığı’na bağlı bir kurum ya da kuruluş olması da gerekmektedir. 2829 sayılı Hizmetlerin Birleştirilmesine İlişkin Yasa ve onun uygulama Yönetmeliğine göre, son yedi yıllık fiili hizmet süresinin yarıdan fazlası Emekli Sandığı’nda geçtiği için emekli aylığı Emekli Sandığı’nca bağlansa bile, son görev yerinde sigortalı olarak emekliye ayrılanlara emeklilik ikramiyesi ödenmemektedir. 2829 Sayılı Yasa’nın Uygulama Yönetmeliğinin Emekli İkramiyesi’ne ilişkin 8. maddesinde bu konu açıklanmaktadır. “Emekli İkramiyesi Madde 8 Son defa T. C. Emekli Sandığı’na tabi görevlerden emekliye ayrılan ve kendilerine bu Kanun’un 8’inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden kurumlardan herhangi birinden aylık bağlananlara, sigorta primi veya emeklilik keseneği ödemek suretiyle geçen sürelerin toplamı üzerinden T. C. Emekli Sandığı Kanunu’nun emeklilik ikramiyesi ödenmesine dair hükümleri gereğince ikramiye ödenir, Ancak, sigortalı sürelerin ikramiye ödenmesinde nazara alınabilmesi için bu sürelerin, T. C. Emekli Sandığı’na tabi Daire, Kuruluş ve Ortaklıklarda geçmiş olması gerekmektedir. Bu şekilde sigortalı geçen hizmetlerden dolayı ilgililere evvelce herhangi bir kıdem tazminatı veya emeklilik ikramiyesi ödenmiş süre var ise, emeklilik ikramiyesinin hesabında bu süre nazara alınmaz. Bu Kanun’un 8’inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden son 7 yıllık sürenin yarısından fazlasının T. C. Emekli Sandığı’nda geçmiş olması nedeniyle, bu Kurumca aylık bağlanmış olsa dahi, son defa T. C. Emekli Sandığı’na tabi görevden emekliye ayrılmayanlara emeklilik ikramiyesi ödenmez. Bu gibilerin ayrıldıkları görev itibarıyla kıdem tazminatı alma hakları varsa bu hakları saklıdır.” Sosyal Sigortalar Kurumu, BağKur ya da yasa ile kurulu emekli sandıklarından (Sosyal Sigortalar Yasası Geçici Madde 20 uyarınca kurulmuş) emekli olanlara Emekli Sandığı’nda geçen süreler için emekli ikramiyesi ödenmemektedir. Emekli Sandığı’nda geçen süre için emekli ikramiyesi alabilmeniz için son olarak Emekli Sandığı’na bağlı bir görevden emekli olmanız ve emekli aylığının da Emekli Sandığı’nca bağlanması koşuldur. 1475 sayılı İş Yasası’nın (Kıdem Tazminatı Yasası) uyarınca: “T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanunu’na veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre yaşlılık veya malullük aylığına ya da T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanunu’na veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre yaşlılık veya malullük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye, bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir.” Genelde “istifa” ile son bulan iş sözleşmelerinde kıdem tazminatı ödenmemektedir. Ancak, bir kamu kurumundan, diğerine çalışmasına ara vermeden geçenlerin konumları değişiktir. (*) “Davacı (…) memur statüsünde çalışmakta iken (…) hemen ertesi gün işe başlamak üzere istifa etmek üzere ayrılmıştır. Davacının çalıştığı her iki işyeri de kamu kurumuna bağlı işyerleri olup birinden diğerine geçerken genelde her iki kurumun onayı alınmak suretiyle iş değişikliği gerçekleşmektedir. Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına göre bu türlü ara vermeksizin yeni işyerinde çalışmış olma durumunda gerçek anlamda istifadan söz etmek mümkün değildir. Böyle olunca …. Müdürlüğünde geçen hizmetin de kıdem tazminatı hesabında dikkate alınması gerekir.(…)” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 05.02.1996 Tarih, 1995/29338 Esas ve 1996/1423 Karar) (*) Kaynak: Yasa Hukuk Dergisi, Mart 1998, sayfa 243 HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Mayıs www.mumtazarikan.com da marka sahibi 1 nin, bu hakkını 2 bir başkasına devretmesi karşı 3 lığında aldığı be 4 del. 2/ Taneli ya da toz durumun 5 daki maddeleri 6 yabancı madde 7 lerden ayırmakta kullanılan araç... 8 Vurgun, âşık. 3/ 9 Pokerde bir üç ve bir perden oluşan el... Bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 göz rengi. 4/ Sıkı dokun 1 D E S D E M O N A muş bir tür pamuklu ku 2 İ C A R R A Y E T maş... Bir gösterme sıfa3 Ş E B E K A B A tı. 5/ Leyleğe benzer bir 4 İ N A T A Ş kuş... İngiliz yapımı bir T R A P İ S T tür tabanca. 6/ Büyük pi 5 J A L E liç... Şöhret. 7/ Victor Hu 6 M E go’nun, “NotreDame’ın 7 A R K K A F K A Kamburu” adlı romanın 8 T E O S K İ O S daki Çingene kızın adı. 8/ 9 E S M E R A L D A Şeker üretiminde, billurlaşan şeker alındıktan sonra kalan posa... İlkel benlik. 9/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Bir kadın giysisi. 1/ Bir lisans ya 1 2 3 4 5 6 7 8 9 YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı devletinde dışarıya satılan mallardan alınan gümrük vergisi. 2/ Felsefede bir durumdan başka bir duruma geçme... Bir cins pamuklu kumaş. 3/ Kadınların çarşaf yerine kullandıkları hafif üstlük. 4/ Bir renk... Geminin sol yanı. 5/ İlaç, merhem... Tütün dizmek, kurutmak ve işlemek için kullanılan üstü kapalı sergi. 6/ Kaba örgülü büyük çuval... Ankara’daki özel bir tiyatronun kısa yazılışı. 7/ Üstü kapalı olarak anlatma... Çok ince gözenekli dokuma. 8/ Türk müziğinde kullanılan zilsiz büyük tef. 9/ Tanrı tarafından lanetlenmiş olan... Bayağı, sıradan. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle