18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 MART 2007 ÇARŞAMBA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Habip Aydoğdu’nun ‘Sırlar’ı 17 Mart’a kadar Ankara’da Arda Sanat Galerisi’nde 14 DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Senin hiç şiirin olmasa... İHSAN TEVFİK Geleceğin Dünyası Gelecek, yazarlar için her dönemde çekici bir tema olmuştur. Kimi zaman insan ve dünya üstüne kafa yorarak, kimi zaman da düşler kurarak geleceği düşünmüşlerdir. Hele Rönesans’la birlikte düşüncede ve sanatta başlayan büyük patlamalar boyunca kimi ütopik, kimi bilimsel temellerde insanlığın geleceği üstüne ürünler vermiştir sanatçılar. Günümüz Türk edebiyatı içinde gelecek konusuna en ilgi duyan yazarlardan biri Kaan Arslanoğlu. “Sözcükler” dergisinin martnisan sayısında “Yazarların Gözüyle Geleceğin Dünyası” başlıklı bir bölüm düşündüğümde de ilk aklıma gelen o oldu. Rastlantıya bakın ki, yazar da aynı günlerde yeni tamamladığı 2084 adlı romanını basıma hazırlıyordu. Bir ön yazıyla birlikte romanından bir bölümü de dergiye gönderdi. Edebiyat okurlarının yakından bildiği gibi George Orwell’ın 1984 adlı romanı bu türün en ünlü ürünlerinden biridir. Orwell 1949’da yayımladığı 1984’te, dünyanın gelecekte totaliter yönetimlerin egemenliğine gireceğini, demokratik olmayan baskıcı yönetimlerce yönetileceğini öne sürmüştü. Romanın yayımlanış tarihinden otuz beş yıl sonrası için öngördüğü dünya böyleydi. O sıralar Stalin’in Rusya’da “sosyalizm” adıyla uyguladığı baskı düzeninden esinlenerek baskıcı anlayışın her alana egemen olacağını düşünmüştü. Ama hayat ırmağı bambaşka yerlere aktı. Kötü uygulamalar sosyalist düşünceyi güçten düşürse de dünyanın ve insanlığın sorunlarına getirdiği temel çözümler bugün de geçerliliğini sürdürüyor. Kaan Arslanoğlu ise son yıllarda yayımladığı deneme ve kuramsal kitaplarında da görüldüğü gibi, bugünün dünyası üstüne haklı bir karamsarlık içinde. Kapitalizmin insan soyunu yozlaştırıcı, tüketici, dahası dünyayı yok oluşa sürükleyen bugünkü yapısına bakıp da gelecek için umutlu olabilmek zor. Dahası, insan türünün henüz gelişimini tamamlamamış, bu yüzden iyiyi kötüyü ayırt etmekte zorlanan bir canlı olduğunu savlamakta. Yakın geleceğe ilişkin öngörüleri kopkoyu. “İnsanlar gerçekten özgürlüğe kavuşacaklar. Gaz maskelerinin rengini seçerken kimse onlara baskı yapmayacak. Çevreden doğrudan zehirlenme noktasında tüm yasal ve bürokratik engeller kaldırılacak. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve kapitalizmin kutsal yasası gereği kitleler halinde sinekler gibi ölürlerken her etnik topluluk kendi dilinde dua edebilecek.” Kaan Arslanoğlu, 2084 adlı romanında, günümüzden kırkelli yıl sonra, yerkürenin başına gelecek büyük bir yıkımdan sonra hayatta kalanların kurduğu yeni bir uygarlığı anlatıyor. İnsanlığın asıl kurtuluşunun da yaşanacak bu büyük yıkımdan sonra başlayabileceğini savlıyor. Dergide geleceğin dünyası üzerine başka yazılar ve öyküler de var. Değerli düşünce insanı Server Tanilli ise “Daha İnsanca Bir Dünya Kurmak” başlıklı yazısında dünün ve bugünün verilerinden yola çıkarak geleceğin dünyasına bakıyor: “Yeni bir ekonomi üstüne düşünmek zamanıdır; yeni bir yurttaşlık üstüne, yeni bir eğitim üstüne, bir gelecek ahlakı için de yeni bir hümanizma üstüne düşünmek zamanıdır.” “Marksizmin arkasından gittiği ütopya, kavgası binlerce yıl öncesinden başlamış olan ‘daha insanca bir dünya’ kurmak ütopyasıydı. Böyle bir dünya mümkündür. O ütopyayı terk etmek, kavgayı terk etmek demektir; bu ise bir yerde, yaşama olduğu kadar tarihe de ters düşmek anlamına gelmez mi?” Geçmişte, gelecekle ilgili ütopyalar insan ve toplum odaklıydı, insanın nasıl daha mutlu yaşayabileceği üstüne düşünüyordu yazarlar. Günümüzde ise yerkürenin her köşesini bir talan alanına çevirme yolundaki küresel kapitalizme bakıp, gezegenimizin varlığını koruyup koruyamayacağı kaygıları öne çıkıyor. [email protected] ağlarca, Necatigil’in bir yazısına da başlık olan iki dizesinde diyorD du ki: “Benim Hiç Resmim Olmasa / Yaşasam Yazıca Hep.” Bu sözler, 94 yıllık ömrünü şiire adamış bir bilgeşaire herhalde çok görülmez. Yazılarda, şiirlerde yaşamak isteyeni gösteren bir tutumdur ve bir ömrün hesabının çok güzel bir özetidir. Bu girişi şunun için yaptım: Habip Aydoğdu’nun “Sırlar” adlı resim sergisinde, resimde şiiri, şiirde resmi düşünürken, “sırlar” yalnızca resim mi diye içimden sesli düşünceler geçiyordu. Şu çizgi neyi söylüyordu acaba? Hangi dizenin resimdeki karşılığıydı? “Evren” adlı tablosunda karışık bir evrenin ruh hali mi resimleniyordu? Nereden çıkarıyorsunuz bunu demeyin sakın! Çok kısa bir süre önce yapılan söyleşide* kendisine yöneltilen, “Bir ressam, yaratıcı bir insan olarak esin kaynaklarınız nelerdir? Habip Aydoğdu nelerden, nerelerden besleniyor” sorusunu şöyle yanıtlıyordu değerli ressamımız: “…Ben çok şeyden besleniyorum. Müzikten, şiirden, sinemadan, yaşananlardan, sezgilerden, bilinçaltından vs. Hoş bir şey değil ama, ülkemizin yaşadığı kaos bile beni çok besliyor, tetikliyor.” Habip Aydoğdu, ressamlıkta 30 yılı geride bırakan, çocukluğundan bu yana kendinde kalan “izler”in ve “sırlar”ın peşi ‘Fikriye ve LatifeMustafa Kemal’i Sevdim’ Kültür Servisi Kuşadası Belediyesi’nin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle düzenlediği etkinlikler kapsamında Dilruba Saatçi’nin yazıp sahneye koyduğu ‘Fikriye ve Latife Mustafa Kemal’i Sevdim’ adlı oyun 10 Mart Cumartesi günü Kuşadası Turizm Otelcilik Salonu’nda izleyiciyle buluşacak. Mustafa Kemal’e âşık olan Fikriye Hanım, Latife Hanım ve genç bir Türk kızının dramatik öyküsünün anlatıldığı oyunda; hastalanıp sanatoryuma düşecek kadar Mustafa Kemal’e âşık olan Fikriye Hanım’ın aşkından uzak kalmaktansa intiharı tercih edişi, 24 yaşında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ‘First Lady’si olan Latife Hanım’ın geçmişi sorgulayan yapısı ve genç bir Türk kızının hikâyeleri sahneye taşınıyor. RESSAMLIKTA OTUZ YIL ne düşen, bugünle geçmişi harman eden önemli bir sanatçı: “Açık söylemek gerekirse benim resimlerimin zemininde onlarca, bazen yüzlerce resim gizlidir. Resmin de, hayatın da yalın halini, doğal halini, ham halini özledim hep. ‘Sırlar’ sergisi bu özlemin bendeki resimsel karşılığı gibi geliyor bana.” Onun son resimlerinde sıkça rastladığımız, adeta resimlerin kenarına tutunmaya çalışan, hem Latin hem Arap alfabesi karakterli resimsel yazılar, bana öyle geliyor ki hayattaki karmaşanın bir izdüşümü. Resmin ve yazının el ele resmi geçidi. Şiirresmin ayini… Serginin “İkona” adlı afişine dalıp gidiyorum. Karaşın bayrakları çekmiş hayatın üstüne çıkmaya çalışan bir Ece görüyorum. Çok yaşasın ölüler. Habip’in resimlerinde ‘kırmızı’yı gör memek ne mümkün? Kırmızı, inadına kırmızı… Kırmızı bir şarap koy kadehine. Aynen Habip Aydoğdu’nun yaptığı gibi, bitmiş bir resmin önünden elindeki kırmızı kadehle elli kere geç. Uzaktan bak bak. Bütün yapıp ettiklerini bozacak gibi ol. Ama sonra dur. Çünkü her şey kırmızı… Gel de Murathan Mungan’ın “Kırmızı” şiirini hatırlama şimdi: “Görüntünün kumbarasında hafızanız beş kuruş / Alarma yakın hiçbir kırmızıya düşmemiş yolunuz / Bindiğin düş atı yorulmuş oysa /…/ Bakarsın baktığın kadarsın / Bundan sonrası / Geç kaldığın yerlerdeki korunma duyguna bağlı / Anlarsan, anlamanın / anlamazsan, anlamamanın boşluğundasın / İşte şimdi Kırmızı!” Habip Aydoğdu’nun hiç şiiri olmasa bile bilirim o şiir çizer, resim söyler. Nereden mi çıkarıyorum? Çünkü çok uzun baktım onlara Batıkent’teki çalışma atölyesinde. Son bir kez birlikte gördük desem de bilirim o benden sonra da bakmıştır. İkiüç saat söyleştik şiirresim üzerine. Durmadan kendiyle, resmiyle hesaplaşan bir öznenin şiiridir o resimler. Son söz yine onun olsun: “…Bunlar anlatılacak şeyler değil. Paylaşılacak ‘sırlar’, görülecek resimler. Bugün varız, yarın yokuz. Olur ya bir emrivaki olursa Habip ‘sırlar’ıyla gitti demesinler istedim. (…) Bir iz, bir soru kalsın yeter.”* * Söyleşi: Gülşen Çandar adın Irak’ta Bir K Bulundu soğlu’ya Nalan Barbaro I kadın bulundu Irakta eski bir yırttı birileri Çekip üstünü ıyım ben dedi Her canın anıs ın ilk sevgilisi Kadın, dünyan se vme var o kim Çenesinde dö lgın, tozlu ten Sakınımsız, da , dedi birden Ben tanrıçayım r kim ölmüşse Bende suç, he sa bu tanrıça Nerden çıktıy an mı ne Adı İştah mı İn deyince Işığım ben size hkahalarla ka Nasıl güldük II ır yalnızca Irakta ölüm ış çıplak gören ı ıy Dijital, canl a gözünden er m ka Pilotun yağdıkça Dolu parçalar ‘Duygularını paylaşıyorum’ ARİF DAMAR ubat 2007 şiire yer veren edebiyat dergilerinden: Akatalpa, Afrodisyassanat, Aşkın eHali, Berfin Bahar, Dize/Hayal, H. Gösteri, İle, Kitaplık, Mor Taka, Mühür, Sanat Cephesi, Tay, Ünlem, Varlık, Yasakmeyve, Yazılıkaya ve Yedi İklim’de yayımlanan şiirleri okudum, inceledim. Ve Mahmut Temizyürek’in Hayâl dergisinde çıkan; “Irak’ta Bir Kadın Bulundu” adlı şiirini Ayın Şiiri olarak değerlendirdim. Şairin yine şubat ayında çıkan Yazılıkaya dergisinde de “İstanbul’a Giden Bir Adam” adlı şiiri yayımlandı. Ayrıca Yazılıkaya’da Temizyürek’in yazı, yazının tarihi üstüne ilginç bir denemesi var ve bu denemenin son bölümünde kendisini anlatıyor. Çok I II şında ya n bi di sevdiğim şair dosye ki O kadın tapınak dili e vm dö tum Haydar ki da Alnın şsız sevgili Ergülen de o Geceler, ah ya n, onun ışıyışıyla güzel anlatıGelecek bir gü mıyla Temizyürek’in şiiriürek y ni inceliyor, değerlendiriyor. z i Tem Mahmut Temizyürek’i ve şit u m irini derinden kavramak isteMah yenlere Yazılıkaya dergisini okumalarını öneririm. Ben M. Temizyürek’i 198788 yıllarında Adalet Çutsay’ın yönetiminde çıkan Edebiyat Dostları dergisinde Mehmet Fikri Ünal adıyla şiirlerini yayımladığı zamanlardan tanıyorum. O dergide şiir ve düzyazıları çıkanlardan Yü Ş cel Filizler dışında başta Akif Kurtuluş olmak üzere, Kemal Durmaz ve Enis Akın gibi ilk akla gelenler şiirlerini günümüzde de sürdürüyorlar. Murat Yetkin edebiyattan gazeteciliğe geçti. Dediğim gibi Yücel Filizler yitik. Nerelerdedir, nelerle uğraşıyor merak ediyorum. M. Temizyürek’in Hayâl dergisinde okuduğum şiirinin konusu Irak. Irak halklarına emperyalist devletler yani ABD ve İngiltere askerlerinin çektirdiği acıları, acımasızlıkları, hoyratlıkları mitolojik bir dille yansıtıyor. İçten ve derin bir şiir. Ben de bu yeryüzünün bir insanı olarak Temizyürek’in duygularını paylaşıyorum. Her gün medyadan izlediğim olay ve görüntüler karşısında içim parçalanıyor. İdamını soğukkanlılık ve onurla, dimdik hoş geldi safa geldi diye karşılayan eskinin kanlı diktatörü Saddam’a bile derin bir saygı duyuyorum. O kanlı diktatör Saddam insanlığın ilk uygarlık ışığını, Sümer, Asur eserlerini gözü gibi korumuştu. Sözde uygar emperyalist sürüler o eserleri talan ettiler, yağmaladılar. Tarihi yok ettiler. Mahmut Temizyürek’in Yazılıkaya’da çıkanı (o da güzel bir şiir, sadece güzel) değil de Hayâl dergisindekini tercih etmem toplumsal bir acıyı terennüm ettiğindendir. Ben insanım diyen her bireyin yüreğini burkan acıdan söz ettiği içindir. Temizyürek’i hele bu şiirinden sonra daha çok özlediğimi açıklamak isterim. PORTRE/MAHMUT TEMİZYÜREK Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitimde Psikolojik Hizmetler Bölümü’nden mezun oldu. İlk şiiri 1981’de ‘Yarın’ dergisinde yayımlandı. Edebiyat Dostları dergisinin kurucuları arasında yer aldı. İlk şiir kitabı ‘İz ve Rüya’da (1995) yer alan şiirlerin çoğunluğunu 1981 1990 yılları arasında Mehmet Fikri Ünal imzasıyla yayımladığı şiirleri oluşturdu. ‘Kırlangıcım Paranoya’ (2000), ‘Yeryüzünü Gezen Atlı’ (2004) Temizyürek’in diğer şiir kitapları. Yazarın 1996 tarihli deneme kitabı, ‘Göçebe Buluşması’ adını taşıyor. Temizyürek, bugüne dek ansiklopedilerde yazarlık ve yayın kurulu üyeliği, dergi ve gazetelerde editörlük ve yazarlık da yaptı. Heykeller görücüye çıkıyor ? ANTALYA (AA) Alanya Uluslararası Heykel Sempozyumu başladı. Mimar Sinan Üniversitesi ile Alanya Belediyesi’nin işbirliğinde gerçekleşen Alanya Uluslararası Heykel Sempozyumu, Alanya’nın çeşitli bölgelerinde düzenlenen sergilerle açıldı. Heykellerin, Kleopatra Plajı ve İskele Meydanı’na yerleştirildiğini belirten Alanya Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü görevlisi Melike Pala, sempozyum kapsamında 10 heykeltıraşa ait 10 yapıtın sergilendiğini bildirdi. Pala, sempozyumun, Alanya’nın sanata olan bakış açısını yansıttığını belirtti. ESAS NO: 2007/5 Davacılar Maliye Hazinesi, Üveys GÜL ve Ömer TEKİN tarafından davalılar Nure TEKİN, Nefiye TİLKİ, Salih GÜL, Mutla ve Faik Balık aleyhine açılan tespite itiraz davası sonucunda, Mahkememizin 12.10.2005 tarih, 1991/1 esas, 2005/26 sayılı kararı, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 09.11.2006 tarih ve 2006/2069 esas, 2006/3612 karar sayılı ilamı ile Davacı hazinenin temyiz inceleme isteğinin reddine, Davalı Bayram Gül’ün temyiz itirazının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilerek, mahkememizin 2007/5 esasına kaydı yapılarak verilen tensip ara kararı gereğince, Tüm araştırmalara rağmen davalılardan Salih Gül mirasçıları ölü Ayşe Gül kızı Vehbiye GÜL (ALINYANOĞLU), ölü Nure TEKİN mirasçıları ve Ahmet oğlu Mutla (Mutiullah TİLKİ )’nin ikametgahı, meskeni ve işyeri adresi tespit edilemediğinden duruşma günü tebliği yerine geçmek üzere duruşmanın 28.03.2007 günü saat 14.00 olduğu, mahkemede hazır bulunmadıkları veya kendilerini bir vekille temsil ettirmedikleri takdirde tahkikat ve yargılamaya yokluklarında devam edilip karar verileceği. İlanen duyurulur. (Basın: 11280) İLAN SİİRT KADASTRO MAHKEMESİ CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle