17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 MART 2007 PAZARTESİ 4 HABERLER CHP lideri Baykal’dan, ‘Adayın varsa açıkla’ diye meydan okuyan Başbakan Erdoğan’a yanıt 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK ‘Ülkeyi oyalamaya çalışıyor’ HER GÜN FARKLI AÇIKLAMA Toplum Neye Duyarlı Neye Duyarsız? Bir toplumda demokrasinin doğru ölçütü budur. Toplumsal duyarlılık ölçütleri. Bir toplum, eğer, özgürlük, adalet, haklılığın üstünlüğü, farklılığın kabul edilip eşitlikle benimsenmesi, kazanmanın hak etmeye bağlı olması gibi ölçütlere duyarlı ise o toplumda demokrasi kurulup gelişebilir. Ama bir toplum, eğer, otorite odağına bağlılığını, adaleti güçlü olanın dağıttığını, güçlü olanın üstün de olduğunu, kazanmanın hak etmeye değil de işini bilmeye bağlı olduğunu kabul eder, duyarlılığı bunlara olursa o toplumda otokrasi kurulup gelişebilir. Eğer bir toplum, seçimle siyasal partilerin iktidara gelmesini demokrasi sanıp geri kalan etkenleri dikkate almazsa, ’otoriteye bağlı toplumda demokrasi görüntüsü’ gibi bir durum ortaya çıkar ki bizim durumumuz böyle tanımlanabilir. Eğer toplumdaki otorite odaklarını ‘kendi hak ve sorumluluklarını bilen bireyler’i yetiştirmeden kaldırırsanız ortaya çıkacak durum başıboşluk ve kuralsızlık olur. Aile içindeki başıboşluk, toplum içindeki değer yozlaşması, her alandaki başarısızlık böyle bir çelişkinin ürünleridir. Türk toplumu, özgürlük gibi, bağımsızlık gibi, laiklik gibi, eşitlik gibi, adaletin haklıdan yana olması gibi soyut görünen uygarlığın temel taşlarına giderek duyarsızlaştırılıyor. Buna karşın, gene soyut kavramlar olan din gibi, milliyet gibi, etnik köken gibi, aile namusu gibi kavramlara giderek daha büyük önem verir duruma geliyor. ‘İşekmeközgürlük’ istemi ile ortaya çıkan işçi hareketi de ‘iş ve ekmek’ sınırında durdurulmuştur. Genç kuşakların en büyük korkusu olarak da akıllarına yerleştirilen, sınavları kazanamamak, meslek sahibi olamamak, para kazanamamak gibi gelecek kaygıları olmuştur. Günlük ekmek kavgasına sürüklenen, bütün korkuları yaşamlarını sürdürememek olan, bütün manevi desteğini dinde ve milliyetçilikte arayan, kültür boşluğunu da televizyon dizileriyle dolduran bir toplum elbette geleceğine sahip çıkamayacaktır. Kişisel namus olaylarına aşırı duyarlı ama toplumdaki çalıp çırpmaya aşırı duyarsız bir toplum yaratılmıştır. Onun için de, seçimlerde dinmilliyet söylemli siyasal partiler avantaj sağlamakta, bu söyleme sahip çıkan sözlere kulak kabartılmaktadır. Sayın Öztin Akgüç’ün 9 Mart 2007 günü Cumhuriyet gazetemizde çıkan yazısının yeniden okunmasında çok yarar görüyorum. O yazısını yazar, şöyle bitiriyordu: “Asıl tehlike nedir bilir misiniz? Sayın RTE’nin cumhurbaşkanı olması değildir. Nihayet cirmi kadar yer yakar. Emperyal güçlerin oyunlarına karşı halkımızın aymazlığının, duyarsızlığının sürmesidir.” Konunun özü de buradadır. Eğer bir halkın bütün kaygısı, korkusu, bütün derdi günlük ekmek kavgasına indirgenmişse o ekmeğin hangi yolla geldiğini tartamaz, düşünemez, önemsemez. Halkın böyle bir bilinçsizlik sürüklenmesine nasıl engel olunacaktır? Soru budur, sorun da burada yatmaktadır. İşte, Cumhuriyet gazetesinin bütün önemi böyle bir bilinçlenme kaynağı olmasıdır. CUMOK oluşumunun büyük önemi buradadır. Ne yazık ki bu toplumsal bilinci seçim sandığına taşıyabilecek siyasal partilerin etkin olamayışı çok büyük bir kayıptır, büyük bir boşluk yaratmaktadır. Bu konuda söz konusu edilebilecek her mazeret geçersizdir. En büyük görev de Cumhuriyet Halk Partisi’ne düşmektedir. İçinde çok büyük değerleri toplamış olan CHP, SHP ve soldaki bütün siyasal partiler bu konuda ellerinden geleni değil, ellerinden gelmeyeni de yapmak zorundadırlar. Önümüzdeki seçimler AKP’nin kazandığı değil, AKP’ye kazandırılmış seçimler olacaktır. AKP’ye seçim kazandırmanın çok büyük tarihsel sorumluluğu vardır. Halkı eleştirmek yerine, halka öncülük yapabilmek gerekir. Halka öncülük yapabilmek de kendi kendimize söylenmekle olmaz. Kitleye öncülük, kitleyle bütünleşmek, kitleyle ortak hareketi başarabilmek. Başarının yolu buradan geçecektir. Hiç kimsenin de kendinden başka kurtarıcı aramasının anlamı da yoktur, gereği de yoktur. Kendini kurtaracak olan ancak kendinsin, gerisi boş beklenti... email:[email protected] [email protected] www.erdalatabek.com AKP’den ‘cambaza bak’ taktiği ? Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili her gün farklı bir açıklama yapıyor. AKP’nin, bu tavrıyla seçim sürecini baskı altına alma stratejisi izlediği belirtiliyor. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP, Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda ‘cambaza bak’ taktiği izliyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, bakan ve parti yöneticileri, cumhurbaşkanı adayının kim olacağı ve nasıl belirleneceği konusunda her gün farklı bir açıklama yaparak özellikle bu konuda tartışma yaratıp kafaları karıştırıyor. AKP’nin, bu tavrıyla gündemi belirleme, sürece hâkim olma ve partiye dönük baskıları hafifletme stratejisi izlediği belirtiliyor. Parti yöneticilerine sık sık “Adayımızı nisanda belirleyeceğiz, bu konuda tartışma yaratacak açıklamalardan kaçının” uyarısında bulunan Erdoğan, bu konuda tartışma yaratacak açıklamalar yaparak gündemi belirliyor. AKP, gündemi meşgul ederek muhalefet partilerinin ve kamuoyunun hükümete yönelik “Cumhurbaşkanlığı için uzlaşma” baskısını ortadan kaldırıp cumhurbaşkanı adayını tek başına belirlemeyi planlıyor. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “Adayın varsa açıkla, kendine güveniyorsan kendin çık” diye meydan okuyan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “Sen kendine bak, herkes sen olursun diye korkuyor. Kaygı Başbakan’ın adaylığıyla ilgili, rakibiyle ilgili bir ilgi, heyecan yok” karşılığını verdi. Başbakan Erdoğan’ın ülkeyi “oyalamaya çalıştığını” kaydeden Baykal, “Aday olmayacağını söyle, uzlaşmayla cumhurbaşkanı seçilsin, Türkiye rahatlasın, ferahlasın” çağrısını yineledi. CHP lideri Baykal, Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili olarak partisini hedef alan sözleriyle ilgili soruları yanıtladı. Seçimler yaklaştıkça gerilimin ? CHP lideri Baykal, “Kaygı Başbakan’ın rakibinin kim olacağı noktasında ortaya çıkmıyor. Kaygı, Başbakan’ın cumhurbaşkanı olup olmayacağı noktasındadır” dedi. arttığını, tartışmaların renklendiğini vurgulayan Baykal, “Sayın Başbakan adaylık konusunda öneri beklediğini ifade etti. Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili kaygısı Başbakan’ın rakibinin kim olacağı noktasında ortaya çıkmıyor. Kaygı, Başbakan’ın cumhurbaşkanı olup olmayacağı noktasındadır. Onun rakibiyle ilgili bir heyecan, bir ilgi yoktur” dedi. AKP sözcülerinin sürekli olarak çoğunluklarıyla, kendi aralarından bir cumhurbaşkanı seçeceklerini ifade ettiklerine dikkat çeken Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: “AKP’nin cumhurbaşkanı adayının rakibinin kim olacağıyla ilgili gündemde bir sorun yoktur. Dikkati kendi dışına, adaylığı dışına çekmek istiyor. Cumhurbaşkanı dayatmayla değil, uzlaşmayla seçilmeli. Gerilim yaratmadan sonuçlanması buna bağlıdır. Cumhurbaşkanlığı tebliğ edilmemeli, kapıp kaçırılmamalı. Bunu en iyi yapacak insana bu görev verilmeli. Anayasadaki tanıma en çok yakışan bir aday gösterilmeli ve seçim mutabakatla olmalı. Seçilecek cumhurbaşkanı orduyla kavgalı olmamalı, yargıyla kavgalı olmamalı, üniversiteyle kavgalı olmamalı, halkın ezici çoğunlu ğuyla kavgalı olmamalı. Orduyla, yargıyla, halkla bütünleşecek, kurumlarla uyum ve işbirliği içinde olabilecek biri cumhurbaşkanı seçilmeli. ” Başbakan Erdoğan’a “Sen kendine bak, herkes sen olacaksın diye korkuyor” diye seslenen Baykal, Erdoğan’ın “sürpriz” yapabileceğine ilişkin sözleri anımsatılarak yöneltilen bir soru üzerine, “kamuoyunu oyalama çabalarına katkı yapmayacağını” bildirdi. Başbakan Erdoğan’ın adaylığıyla ilgili olarak son ana dek suskun kalma kararına dikkat çeken Baykal, “Kendi adaylığını ilan etmekten korkuyorsun. Türkiye rahatlatılmalı. Al kararını, olmayacağım de, uzlaşalım, Türkiye rahatlasın” dedi. BAKAN BABACAN ‘Sermayenin rengi olmaz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet Bakanı Ali Babacan, ülkelerin daha çok sermaye çekme yarışında olduğunu, “Ülkeyi parsel parsel satıyorlar” demenin ciddi bir güvensizlik göstergesi olduğunu söyledi. “Çin’de bile böyle tartışmalar yapılmıyor” diyen Babacan, sermayenin renginin olamayacağını söyledi. Babacan, AKP’nin “Türkiye’nin Bülteni” dergisine yaptığı açıklamada, yabancıya arazi satışı ve yabancı sermaye konusunda muhalefeti eleştirdi. Doğrudan yabancı sermayenin Türkiye ekonomisine sağladığı katkıya dikkat çeken Babacan, “Ülkeyi parsel parsel satıyorlar demek, ciddi bir kendine güvensizlik göstergesidir. Çin’de bile böyle tartışmalar yapılmıyor. Tam tersine insanlar iş buluyor, evine ekmek götürüyor ve ülke kalkınıyor” görüşünü savundu. Babacan, bundan 4 yıl önce Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı sermaye miktarının 1 milyar doları geçmediğini, Haziran 2003’te çıkarılan yasal düzenlemeyle, uluslararası doğrudan yatırımların Türkiye’ye gelmesini kolaylaştırdıklarını kaydetti. Yabancı sermaye konusundaki eleştirilere de dikkat çeken Babacan, sermayenin renginin olamayacağını belirterek şöyle dedi: “Körfez sermayesi bugün dünyada akacak yer arıyor, bunu Fransa, İngiltere, Almanya, ABD çekiyor, birçok ülke rekabet halinde, bizde ise hâlâ sermayeye renk veriliyor, yok yeşil sermaye, yok kızıl sermaye, bu tartışmalar da yatırımcıyı tedirgin ediyor. Başka ülkelere yönelebiliyorlar; Türkiye’nin artık bunu aşması gerekiyor.’’ Partinin Kadın Kolları Başkanlığı tarafından düzenlenen etkinliğe yüzlerce partili kadın katıldı. (AA) CHP Genel Merkezi’nde ‘Kadın ve Mizah’ sergisi açıldı ‘Kadın yalnızlaştırılıyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin kadın kolları tarafından düzenlenen etkinlikte, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle TBMM’de düzenlenen etkinlikte Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun Bakanlar Kurulu sıralarında tek başına göründüğü fotoğraflara dikkat çekti. Baykal, “Bu, kadın sorununun ne kadar yapay, göstermelik bir anlayışla ele alındığının fotoğrafıydı. Kadın dışlanıyor, kapanıyor, yalnızlaştırılıyor” dedi. CHP Kadın Kolları Başkanlığı tarafından dün genel merkezde düzenlenen etkinliğe ülkenin çeşitli illerinden gelen yüzlerce kadın katıldı. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kadınlara seslenirken “Laiklik sorunu kadın sorunudur, demokrasi sorunu kadın sorunudur, kalkınma sorunu kadın sorudur. Kadın sorunu sorunların anasıdır” dedi. Baykal, daha sonra TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın TBMM’de açılışına izin vermediği “Kadın ve Mizah” konulu karikatür sergisini açtı. Bu sergide Ergin Gülen, Feyhan Güven, Piyale Madra, Ramize Erer, Selma Emiroğlu Aykan, Behiç Ak, Semiramis Aydınlık ve Zeynep Gargi’nin karikatürleri yer alıyor. Karikatürlerde kadına yönelik şiddet, namus cinayetleri ve ayrımcı yaklaşımlar eleştiriliyor. ‘Sürpriz olabilir’ dedi Erdoğan, son olarak gazetecilerin “Cumhurbaşkanlığı konusunu sormuyoruz, çünkü yanıtlamıyorsunuz. Hiç değilse sürpriz olabilir mi onu söyleyin” soruları üzerine “Bizim hayatımız sürprizlerle doludur, olabilir” yanıtını verdi. Erdoğan’ın aday olup olmayacağı tartışılırken, en yakın kurmayları milletvekili Egemen Bağış ile özel kalem müdürü Hikmet Bulduk’un iddiaya girdikleri; Bağış’ın, aday olmayacağı, Bulduk’un ise aday olacağı yönünde görüş bildirdiği basına yansıdı. ‘Cumhuriyet için’ yürüdüler “Milli Sivil Toplum Kuruluşları” adıyla bir araya gelen 227 derneğin cumhurbaşkanı seçimine dikkat çekmek için Galatasaray’dan Taksim’e kadar yürüyüşlerine polis izin vermedi. “Cumhurbaşkanı ve cumhuriyet için el ele olmaya karar verdik” söylemiyle Atatürkçü Düşünce Dernekleri (ADD), İstanbul Şehit Anaları Derneği, Aydınlar Ocağı ve Türk Ocakları’nın da aralarında bulunduğu kuruluşların üyelerinden oluşan topluluk, polis engeli üzerine Galatasaray’dan Tünel’e kadar yürüdü. Galatasaray’da “Türkiyeliyim değil, Türk oğlu Türk’üm diyen cumhurbaşkanı istiyoruz”, “Çankaya’da Mustafa Kemal’i yaşatacağız”, “Tayyip El Kadı kol kola, Türkiye gidiyor karanlığa” pankartları açtı. Yürüyüşün ardından Büyük Hukukçular Birliği Yönetim Kurulu Başkanı avukat Kemal Kerinçsiz, açılan pankartlarla ilgili iki kişinin gözaltına alındığını öğrenince polislere “pankartları kendisinin hazırladığını, kendi ifadesine başvurulması gerektiğini’’ söyledi. Kerinçsiz’le birlikte, Danıştay saldırısına ilişkin gözaltına alınan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin de ifadesine başvurulmak üzere Emniyet’e götürüldü. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) Unakıtan kafa karıştırdı Erdoğan, adayın kamuoyu anketleri ve sivil toplum örgütleriyle yapacağı görüşmeler sonucunda ortaya çıkacak tabloya göre belirleneceğini açıklarken; Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, açıklamalarıyla kafa karıştırdı. Unakıtan’ın, “Biz Başbakanımıza, genel başkanımıza bağlı insanlarız. Bizim liderimiz odur. O der ki ‘o olur, bu olur’.. bir işaret verdiği zaman biz de seçeriz yani. Hiç lamı cimi yok. Ben hariç AKP’den biri seçilecek” demesi kafa karışıklığına yol açtı. Usame bin Ladin, yandaşlarının dualarıyla 50 yaşına girmiş. Taliban sözcüsü Molla Hayatullah Han, El Kaide lideri Usame bin Ladin için şunları söylemiş: “O yaşıyor. Bundan yüzde yüz eminim. Sabah, Taliban savaşçılarıyla uyandığımızda hep birlikte onun için dua ettik. Allah’tan ona 200 yıl ömür vermesini istedik. Çünkü o büyük bir mücahit... O tüm dünyada Müslümanlara saldırılara karşı sesini yükselten kişidir.” Aynı gün gazetelerdeki bir başka haberse Saddam Hüseyin’i idama mahkum eden mahkeme başkanı yargıç Rauf Abdülrahman’ın, geçen aralıkta ailesiyle birlikte Londra’ya gittikten sonra sığınma başvurusunda bulunduğuydu. ??? İki haber ve iki gerçek karşımızda duruyor. Bölgeye demokrasi getirmek iddiasıyla gelen, Afganistan ve Irak’ı işgal eden ABD önderliğindeki kuvvetler, id Bin Ladin ve Saddam’ın Hâkimi… dialarının tam tersi bir tablonun yaratıcısı oldular. Afganistan’da Taliban’ı yendiklerini zannederken yenemedikleri ortaya çıktı. Irak’ta ise durum felaket. ABD 3 binden fazla askerini kaybederken 1 milyona yakın Iraklı yaşamını yitirdi. Irak’ın artık eski birliğini kurması ve koruması hayal gibi görünüyor. Şimdi bölgedeki ülkeler Irak’ın bölünmesi halinde neler olacağının hesabını yapıyorlar. Bölünmemesi için çareler arıyorlar. Usame bin Ladin’in şiddete dayalı ve dini fanatizmi esas alan örgütlenmesi bölgede geçmişe göre daha etkili bir rol oynuyor. Barış ve demokrasi geçmişe göre bölgeden şimdi daha da uzaklaşmış durumda. Şiddet belirleyici bir öğe olarak geçmişe göre daha öne çıkıyor. ??? Saddam’ın hâkimi verdiği idam kararının arkasında durabilecek güvencelere sahip değil. Binlerce, on binlerce ABD ve müttefik kuvvetlerinin askerleri yargıçların bile hayatını savunacak, onları güvence altına alacak bir ortamı yaratamadılar. Bölgede yükselen durum, artan şiddet ve fanatizm. İran’ın bölgede artan gücü de ABD işgalinin umulanın tersi sonuçlar verdiğini kanıtlayan örneklerden sadece birisi. İran’da azınlığın gücüyle iktidara gelen muhafazakârlar Irak’ın işgali sayesinde yerlerini sağlamlaştırdılar, bölgedeki güçlerini artırma olanağını elde ettiler. ??? Türkiye’de bir kesim hâlâ ABD işgaline Türkiye’nin yataklık etmemesinin büyük bir hata olduğunu söylemeye devam ediyor. Onların dedikleri doğru mu diye düşünüyorum. Örneğin, Türkiye ABD askerlerinin Türkiye’de konuşlanmasına izin vermiş olsaydı ve daha sonra da bu işgal kuvvetlerinin arkasından Irak’a girmiş olsaydı bugün daha iyi bir yerde mi duruyor olacaktık? Önce olayları doğru hatırlayalım: ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’a girmesini hiçbir zaman kabul etmedi. Zaten 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinin en önemli nedenlerinden birisi buydu. “Kırmızı çizgi” iddiasını hatırlayın. Türkiye, kendince bazı çizgiler belirledi, hayata uymayan bu çizgiler silinip gitti. ??? Diyelim ki, ABD izin vermiş olsaydı ve Türkiye Kuzey Irak’a girseydi, şimdi ne durumda olurdu? Kuzey Irak’ta Türkmenler mi öne çıkardı? Kürtlerin egemenliği kırılır mıydı? Yoksa, Türkiye Kuzey Irak’taki Kürtlerle çatışma içine mi girerdi? Ne olup olabileceğine ABD’nin Irak’taki tutumuna bakarak bir yorum getirebiliriz. Dünyanın en büyük silahlı gücü Irak’ta geleceği belirsiz bir batağa saplanmış durumda. Yargıçları bile koruyamıyor, kendi askerlerini koruyamıyor. Türkiye orada olsaydı, ABD’nin durumundan daha parlak bir başarı mı gösterirdi? Daha etkin bir siyasi güç haline mi dönüşürdü? Yoksa Arap dünyasıyla tamamen düşman cepheye geçerek, bütün Ortadoğu dünyasının, tıpkı İsrail gibi düşmanı haline mi gelirdi? ??? Türkiye bölgedeki sorunlara bölgenin gerçekleri açısından bakarak bir çözüm üretebilir, çözümün tarafı olabilir. Artık geçmiş geçmişte kaldı; yeni kuvvetler, yeni dengeler oluştu. Hayaller peşinde koşarak, sorunlara öfkeyle karşılık vererek bir siyaset üretmek mümkün değil… Bölgenin gerçekleri yeni siyaset üretmeyi gerektiriyor… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle