23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 MART 2007 PAZARTESİ 12 MART 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 10 DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ DIŞ HABERLER dishab?cumhuriyet.com.tr DIŞ HABERLER dishab?cumhuriyet.com.tr 11 İngiltere Başbakanı, askerlere karşı görevini ihmalle suçlanıyor Rubin’e göre ABD Kuzey Iraklı liderleri cesaretlendiriyor BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI ‘Tehlikenin Farkında Olmak’ Hükümetler arası uzmanlar grubunun (GIEC) geçen 2 Şubat’ta küresel ısınma konusuyla ilgili olarak yayımlanan raporu, gerek yönetimler nezdinde, gerekse de kamuoyunda şimdiye kadar benzerine tanık olunmayan ölçüde yankı uyandırdı. Bilim adamları yoğun ve kapsamlı bir çalışma sonunda gezegeni, üzerinde yaşayan tüm canlılarıyla tehdit eden küresel ısınmanın insanlardan kaynaklandığını ve gezegen için yaşamsal boyutlarda tehdit oluşturduğunu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kanıtlarıyla ortaya koymasının hemen ardından tanık olunan gelişmeler, Kyoto alarmından otuz yıl sonra da olsa artık tehlikenin ciddiye alındığını kanıtlamaktadır. 1977’de Kyoto alarmına pek aldıran olmamış, otuz yıllık bu dönemde tehlike savsaklanarak adeta yangına körükle gidilmiştir. Bu açıdan Kyoto sonrası dönemini kayıp yıllar olarak nitelemek gerekiyor. Kyoto’ya başından beri imza koyanlar ve bu konuda aralıksız savaş veren sivil toplum örgütlerinin çabaları ise bilindiği gibi başta şirketlerini zarardan korumak adına karşı çıkan Birleşik Amerika ve kalkınmalarını olumsuz etkileyeceği endişesiyle anlaşmaya imza koymakta direnen çok sayıda ülke tarafından engellenmiş, kamuoyunun konuyla ilgili duyarlığı ise gerekli etkinliğe ulaşamamıştı. Oysa, belki de milat olarak görülmesi gereken bilimsel raporun yayımlanmasından sonra neredeyse anında ortaya çıkan gelişmeler, yönetimlerin olduğu gibi dünya kamuoyunca da küresel ısınmanın artık oluruna bırakılmayacak noktalara gelip dayandığının bilinçle kavrandığını ortaya koymaktadır. Örneğin Avrupa Birliği’nin küresel ısınmanın önde gelen sorumlusu atmosfere karbon dioksit gazı salınımının 2020 yılına kadar en az yüzde 20 azaltılması kararı almakla, tehlikenin bu kez farkına vardıklarını en somut biçimiyle göstermektedir. Buna göre Avrupa Birliği’nin 27 üyesi, 1990 düzeyi bazında 2020 tarihine kadar sera etkili gaz salınımını en az yüzde 20 azaltacaktır. Eğer diğer sanayi ülkelerinin katılımları sağlanırsa bu oran yüzde 30’a ulaşacaktır. Anlaşmada Fransa’nın nükleer enerji konusundaki duyarlığı da göz önüne alınmıştır. Paris’e göre sera etkisi düşük nükleer enerji de yenilenebilir enerjiler arasında sayılmalıdır. Ancak özellikle Avusturya ve İrlanda’nın başı çektiği nükleer enerji karşıtı bazı ülkelerin bu konuda tatmin edilmesi için anlaşmada, ‘nükleer enerji tercihi kararının üye ülkelere bırakılması’ öngörülmüştür. Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanlarının 9 Mart Cuma günü AB’nin Brüksel Zirvesi’nde konuyla ilgili olarak aldığı tarihi kararları şöylece özetlemek mümkün: AB, bağımsız olarak, 1990’a göre sera etkili gaz salınımını 2020 yılına kadar yüzde 20 oranında azaltacaktır. Bu hedef, diğer sanayileşmiş ülkelerin de katılması durumunda yüzde 30’a ulaşacaktır. Sanayileşmiş ülkelerin gaz salınımlarını, 1990’a göre 2050’de yüzde 60 ila yüzde 80 oranında azaltmaları öngörülmektedir. Yenilenebilir enerji (rüzgâr, güneş) AB’nin 2020’deki enerji tüketiminin yüzde 20’sini karşılayabilir. Bioyakıtlar sorunlu olarak toplam tüketimin en az yüzde10’unu karşılayacaktır. Bugünden 2020’ye kadar toplam enerji tüketimi binalarda, sanayide ve ulaşımda daha etkin kullanımıyla yüzde 20 azalacaktır. AB Komisyonu, işyerlerinin ve sokakların aydınlatılması konusunda 2008’e kadar üyelere öneriler sunacaktır. Nükleer enerji tercihi üye ülkelere bırakılmıştır. (Nouvel Obs. com, 09.03.07) Büyük sermaye ve küresel piyasa ekonomisinin ağır bastığı bir dünyanın alır göründüğü bu kararlar küresel ısınma tehdidinin ortadan kalkması için yeterli olacak mıdır, bilinmez... Bilinen öyle ya da böyle çok ağır olacağından kuşku duyulmayan faturanın, küresel ısınmanın asıl sorumlusu, daha fazla rant, daha fazla ve kolay kâr hırsıyla doğayı hoyratça tahrip eden vahşi sermayeye değil, yine yoksul halklara çıkarılacağıdır. Bu konuda Sergey’in Le Monde gazetesinde ‘Kutup Yılı’ başlığıyla yayımladığı (2 Mart 07) karikatürü bu gerçeğin altını çiziyor: Akbabaların CEO’ları kürenin çevresine üşüşmüş, tartışıyorlar. Söyledikleri şu: “Küreyi ısıtarak zengin olduk. Şimdi soğutarak zengin olacağız!’’ Blair topa tutuldu ? Asker aileleri, meclis üyeleri, oyuncular, yazarlar ve insan hakları eylemcileri yazdıkları açık mektupta, Başbakan Tony Blair’in Irak ve Afganistan’da emirlerini yerine getiren askerleri göz ardı ettiği belirtildiler. Dış Haberler Servisi İngiltere Başbakanı Tony Blair, Irak ve Afganistan’da görev yapan askerlerin sağlam donanımdan yoksun olduğu ve yaralandıklarında yetersiz sağlık hizmeti aldıkları yönündeki iddialar nedeniyle görevini ihmalle suçlandı. Independent gazetesinde dün yayımlanan açık mektubu asker aileleri, parlamento üyeleri, oyuncular, yazarlar, insan hakları eylemcileri ve çok sayıda ünlü kişi imzaladı. İmzacılar arasında yazar Harold Pinter, insan hakları eylemcisi Bianca Jagger, Liberal Demokratların lideri Menzies Campbell, milletvekilleri Peter Kilfoyl ve Ben Wallace da bulunuyor. “Askerler travma sonrası stres için yeterli tedaviyi görmüyor. Çoğu umutsuz, hasta, çalışamaz durumda, evsiz ve intihar eğiliminde. Askerlik sözleşmesinin geçersizleştiğine inanıyoruz ve siz emirlerinizi yerine getiren genç kadın ve erkekleri göz ardı ediyorsunuz” ifadelerinin yer aldığı 48 imzalı mektup, Irak işgalinin 4. yıldönümü olan 20 Mart günü Başbakan Blair’e verilecek. Mektupta bazı askerlerin gerekli donanımdan yoksun oldukları için öldüklerine de yer verildi. reken özeni göstermediği vurgulandı. General John Walker, askerlik sözleşmesinin bir dönüm noktasına geldiğini belirtti. Eski Savunma İstihbarat Şefi, “Sözleşme bozuldu mu? Bana göre bozulma aşamasına yaklaştı. Korkarım ki, birliklerimizi yasadışı bir savaşa yollamak, güveni büyük ölçüde tahrip etmektedir” dedi. ‘Kürtler PKK’ye yataklık ediyor’ Şii konvoyu kana bulandı Bağdat’ta önceki gün yapılan uluslararası güvenlik ve barış doruğunun ardından dün meydana gelen saldırılarda 60’a yakın kişi yaşamını yitirdi. Irak’ın başkenti Bağdat’ta, Kerbela’daki Erbain töreninden dönen Şiilerin konvoyunu hedef alan bombalı araç, 31 kişiyi öldürdü. Bağdat polisi ile hastane kaynakları, bugünkü saldırıda 23 kişinin de yaralandığını bildirdi. MustansiriyeTalbiye köprüsü arasında da bir minibüste bir kişinin üzerindeki bombaları patlatması sonucu 10 kişi öldü. Baladruz’da bir otobüsün yol kenarı bombasına çarpması sonucu 5 inşaat işçisi yaşamını yitirdi. Musul’da İslami Parti binasına yönelik intihar saldırısında 4 kişi öldü. Ülkenin diğer kesimlerindeki çeşitli saldırılarda 8 kişi hayatını kaybetti. (Fotoğraf: REUTERS) Dış Haberler Servisi ABD’li Irak uzmanı Michael Rubin, bağımsızlık peşinde koşan Iraklı Kürtlerin “terör örgütü PKK’yi desteklediğini” belirtti. Rubin, Irak Kürtlerinin Türkiye’nin ne kadar kararlı olduğunu kavrayamadığını ve ABD’nin kendilerine gösterdiği sempatiye fazla güvendiğini yazdı. Amerikan Enterprise Institute (AEI) kuruluşunun uzmanı Rubin, yenimuhafazakârların önemli yayınlarından The Weekly Standard dergisinde yayımlanan makalesinde, ABD Dışişleri Bakanlığı’nı da fazla hoşgörülü davranarak Iraklı Kürtleri cesaretlendirmekle eleştirdi. Rubin, “Iraklı Kürt liderler, PKK’ye yataklık etmeyi sürdürüyor. Verdikleri AKP İktidarında Dış İlişkiler AKP iktidarının dış politikası nedir? İktidara geldiğinden beri AKP hükümeti Washington’a ve Brüksel’e ne kadar bağımlı? Bağımlı yerine “angaje” sözcüğü belki daha anlamlıdır. Bağımlılık “nesnel ağırlıklı” bir tanımlamadır. Oysa “angaje olmak” konuşma dilinde, daha çok “öznel” bir yükleme getirir. Bu bağımlılığın (angajmanın) düzeyini ancak dolaylı olarak görebiliyoruz. Öte yandan AKP hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneksel dış politika uygulanmasının çok dışına çıkmıştır. Dışişleri yerine “kimi özel danışmanlar ve işadamları” öne çıkıyorlar. Çok kere devletin yasal prosedürünün dışında bir uygulama yapılıyor. Devlet kurumları arasındaki eşgüdümü göz önüne almayan politikalara sıkça rastlıyoruz. TBMM’nin dış ilişkiler konusunda aldığı kararları göz önünde tutmayan uygulamalarla karşılaşıyoruz. Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardan doğan haklarının göz ardı edildiği uygulamalara sıkça rastlıyoruz. ABD ve AB devlet adamlarının “şahsi ricalarının bile” dış politikamızı ve uygulamalarımızı etkilediğini görüyoruz. ABD ve AB’nin aldıkları ve ulusal çıkarlarımızla taban tabana zıt bazı kararlara karşı AKP hükümetinin tepki vermeyen bir politika izlediğine şahit oluyoruz. Ulusal çıkarlarımızla bağdaşmayan bütün bu olumsuzluklarda “AKP hükümeti ne yapmak istiyor” sorusunun yanıtı verilebilmiş değildir. AKP iktidarının izlemekte olduğu dış politikanın olumsuz sonuçları fiilen Türkiye’ye fatura edilmeye başlanmış bulunuyor. Yanıt vermekte zorlanıyoruz; bu politikanın gerisindeki öğeler nelerdir? 1) AKP iktidarının Washington ve Brüksel’e aşırı bağımlılığı mıdır? 2) Ya da bu bağımlılık örtüsü arkasında “Türkiye’nin siyasal, sosyal, iktisadi ve İslami dönüşümünü” gerçekleştirme amacı mıdır? Veya her iki öğenin iç içe geçtiği bir kompozisyon mu söz konusudur? Vazgeçilmez bir biçimde Washington ve Brüksel’e bağımlılık olayı, ABD ve AB’nin Türkiye ve bölge üzerindeki talepleriyle birlikte yürümektedir. Batı’nın niyeti ile AKP’nin niyeti arasında bu bağlamda bir bütünleşme söz konusudur. “Bu bütünleşmenin gerektirdiği dış politika da”, AKP’nin izlemekte olduğu politikayı vazgeçilmez kılmaktadır. Nerelerde kaybediyoruz? AKP iktidarının izlenmekte olduğu politikalar başlıca şu alanlarda büyük ulusal kayıplara yol açmış bulunuyor: 1) Kıbrıs’ta Türkiye çok gerilemiş ve Rumlar adanın bütününü temsilen AB’nin üyesi olarak Türkiye’nin karşısına oturmuşlardır. KKTC eritilmiş, Türkiye’nin adadan tasfiye süreci siyasi, hukuki ve iktisadi olarak fiilen başlatılmıştır. 2) Kuzey Irak’ta adı konmamış bir Kürt devletinin son 4 yıl içinde gerçekleşmesine hiçbir tepki gösterilmemiştir. Türkiye’nin Ortadoğu’daki konumu iyice zayıflamıştır. ABD’nin yedeğine sokulmuş bir Türkiye ortaya çıktı. 3) AB ile imzalanan yeni tek yanlı anlaşmalarla, “AB üyeliğinin önü belgelerle tamamen kapatılırken Türkiye AB’nin güdümü altına bile bile sokulmuştur”. 4) AKP iktidarında Türki Cumhuriyetlerle ilişkilerimiz gerilemiştir. 5) Ermeni sözde soykırım tasarıları bu iktidar döneminde ABD ve Avrupa’da ivme kazandı. 6) Güneydoğu Anadolu’da istikrarsızlık arttı ve “dış etkiler” yaygınlaştı. 7) Fener Patrikhanesi AKP döneminde biraz daha bağımsız hale geldi. 8) Ve iktisadi anlamda dış ilişkilerimiz gereksiz yere tam bir felakete dönüştü. İç piyasamız çıkarılan yeni kanunlarla adeta işgal ettirilirken dış ticaret açığımız yıllık 50 milyar dolara; toplam borç, milli gelir düzeyine ulaştı. Siyasi ve iktisadi olarak dış ilişkilerimizdeki bu feci durum göz göre göre; sonuçları biline biline yaratıldı. Yanıtını vermekte zorlandığımız soru şu; AKP iktidarı bütün bunları neden yaptı? Ve hâlâ da yapmayı neden sürdürüyor? www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Askeri hastane kalmayacak Gelecek ay Hampshire Gosport’taki Haslar Hastanesi’ni de kapatacak olan İngiltere, Avrupa’da askeri hastanesi bulunmayan tek ülke haline gelecek. Birliklerin Birmingham’daki Selly Oak Hastanesi’nde tedavi göreceği belirtiliyor. Travma geçiren askerlere ihtiyaç duydukları tedavinin sağlanamaması konusunda, Muhafazakârlar ve Liberal Demokratlar hükümete karşı birleşiyor. Donanma yetkililerinden Amiral Alan West, İngiltere’nin birlik konuşlandırma düzeyini koruyacaksa daha fazla desteğe ihtiyacı olacağını söyledi. ? ABD’li Irak uzmanı Rubin, Iraklı Kürtlerin Türkiye’nin kararlılığını kavrayamadığını ve Washintgon’a fazla güvendiğini belirtti. desteğin aktif veya pasif olması önemli değil, çünkü terörü desteklemenin kabul edilebilir ölçüsü olmaz” dedi. Dul eşlere özen gösterilmiyor Blair’in askeri personele yaklaşımını yeniden gözden geçirmesinin önerildiği mektupta, kadın ve erkek askerlere ihtiyaç duydukları tedavinin sağlanması istendi. Çok sayıda askeri hastanenin kapanmasıyla birlikte sivil kurumlarda tedavi görmek zorunda kalan askerlerin çeşitli riskler altında kaldığı belirtildi. Hükümetin, dul kalan asker eşleri ve çocuklarına da ge Chavez’den vatansız oligarşilere veryansın Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, “Amerikan imparatorluğunun şefi” George Bush’u destekleyen “vatansız oligarşilere” veryansın etti. Chavez, dün Bolivya’nın Trinidad kentinde binlerce kişiye konuşurken “Bana ve Venezüella’ya saldıranlar, imparatorluk başkanını alkışlıyor” dedi. Chavez, Bolivya lideri Evo Morales’in politikalarına da destek verdi. (Fotoğraf: AFP) KDP bölgesinde altı üs var Türk yetkililerinin, en fazla aranan PKK’lilere Iraklı Kürtlerin pasaport sağladığını ve Iraklı Kürt lider Mesud Barzani’nin partisinin denetimindeki bölgede altı PKK üssü olduğunu dile getirdiğini aktaran Rubin, ABD yöneti Baker’dan Bush’a eleştiri ? DUBAİ (AA) ABD’nin eski dışişleri bakanlarından James Baker, Başkan George Bush döneminde Ortadoğu’nun “daha istikrarsız bir yer haline geldiğini” söyledi. Baker, özellikle İsrailSuriye barışı için ABD’nin Şam’la diyaloğa girebileceğini, Suriye ile görüşmeler başlatılmasının, bölgede “çok önemli iyileşmelerin başlamasını sağlayabileceğini” ifade etti. SuriyeABD diyaloğunun son yıllarda büyük bir düşüş gösterdiğini kaydeden Baker, önceki gün Bağdat’ta düzenlenen Irak’a komşu ülkeler toplantısı sırasında ABD’li yetkililerin, İranlı ve Suriyeli yetkililerle görüşmesinin iyi bir gelişme olduğunu belirterek “umut ederim bu ilk temas gelişerek devam eder” dedi. mince peşmergelere verilen silahların bir bölümünün de PKK’ye ulaştığını belirtti. Barzani’nin PKK’lilerin Irak’ın kuzeyinde hareket etmesine kısıtlama getirmediğini kaydeden Rubin, “PKK’nin elebaşılarından ikisi, Ekim 2006’da Erbil’de bir hastanede tedavi oldu, üç ay sonra da yine Erbil’de bir lokantada fotoğrafları çekildi” dedi. Rubin, “Kürtler, Türkiye’nin kararlılığını kavrayamıyor. Çok sayıda Kürt, peşmergelerin, Türk ordusunu Irak’ın kuzeyindeki dağlarda yenebileceğini söylüyor ve buna inanıyor. Ancak hiçbir durumda böyle bir şey olmayacak” diyerek 1998’de de benzer bir olayın meydana geldiğini kaydetti. Michael Rubin, “Barzani, Kürtlere Amerikan sempatisinin anlamını fazla büyütüyor. Washington, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki PKK kamplarına karşı sınır ötesi operasyonunu onaylamasa da, bunu anlayışla karşılar. Avrupa’nın kaygıları da, Ankara’yı PKK üslerine saldırmaktan alıkoymaz” diye yazdı. Rubin, Kürtlerin bağımsızlık ve genişlemecilik niyetlerine ilişkin örnekler verirken, Kürt televizyonlarının Irak’ın kuzeyinden “Güney Kürdistan” diye söz ettiğini, Barzani’nin “Kürt bayrağı” olarak 1940’larda 1 yıl yaşayabilen Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin bayrağını belirlediğini, kuzeyde Irak bayrağının yasaklandığını ve Erbil ve Süleymaniye’de satılan haritalarda Akdeniz’den Basra Körfezi’ne kadar uzanan bir “büyük Kürdistan”ın gösterildiğini belirtti. Rubin, Iraklı Kürtlerin tutumuna ilişkin ABD’yi de eleştirdi. ‘Rice yanlış yaptı’ Michael Rubin, TürkiyeIrak sınırında “Türkiye ile Kürdistan arasındaki sınır” diye söz ederek siyasi gaf yapan Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın, ilk Irak ziyaretinde Barzani ile Bağdat’ta değil, Irak’ın kuzeyinde görüşmesinin yanlış olduğunu kaydetti. “Rice’ın sembolizm konusundaki dikkatsizliği, Kürtlerin milliyetçi dürtülerini daha da güçlendirdi” diyen Rubin, Kürtlerin, Rice’ın Barzani ile Irak’ın kuzeyinde görüşmesini, ulusal heveslerinin desteklenmesi olarak gördüğünü yazdı. Sri Lanka’da 100 bin mülteci ? COLOMBO (AA) Sri Lanka’da, çatışmalar nedeniyle evlerinden olanların sayısının 100 bini geçtiği bildirilirken, Tamil kökenli bir milletvekili de uluslararası müdahale çağrısında bulundu. Kızılhaç ve ordu verilerine göre, çoğu etnik Tamil olmak üzere 105 bin civarında mülteci, devlet denetimindeki bölgelerde barınaklara sığındı. Meclis üyesi Senadhiraja Jeyanandamoorthy ise şu anda bölgede 40 bin mülteci olduğunu, bu kişilerin gıda ve barınma ihtiyaçlarının karşılanamadığını söyledi. Jeyanandamoorthy, sivillerin hedef olarak kaçmak zorunda kaldıklarını savundu ve uluslararası toplumun duruma müdahale etmesini istedi. NÜKLEER PROGRAM Ahmedinejad BM’ye bilgi verecek Dış Haberler Servisi İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın, BM Güvenlik Konseyi toplantısına katılmak ve Tahran’ın nükleer programıyla ilgili bilgi vermek istediği bildirildi. Devlet televizyonunda, “Ahmedinejad, İran’ın barışçıl sivil nükleer programı hakkında BM Güvenlik Konseyine bilgi vermeyi planlıyor” denildi. Haberde, “Dışişleri Bakanlığı’na göre Ahmedinejad’ın, bir sonraki P5+1 toplantısına katılabileceği” kaydedildi. “P5+1” toplantıları, İran’ın nükleer programına ilişkin olarak BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya’nın katılımıyla düzenleniyor. Haberde, Ahmedinejad’ın katılmayı planladığı toplantının tarihi veya bu toplantıya davet edilip edilmediği yer almadı. İran’ın uranyum zenginleştirme programını durdurmaması üzerine daimi üyeler ve Almanya, yaptırımların genişletilmesini görüşmeye başlamıştı. BM geçen aralıkta İran’a karşı sınırlı yaptırımlar uygulanmasını kararlaştırmış ve uranyum zenginleştirmeyi 21 Şubat’a kadar durdurmaması halinde yeni yaptırımlar uyarısında bulunmuştu. Bunun üzerine Konsey’de yaptırımların genişletilmesine yönelik taslaklar görüşülmeye başlandı. ABD’Lİ YETKİLİ BRYZA’DAN PKK AÇIKLAMASI: Afganistan’da af yasası ? KÂBİL (AA) Afgan meclisi, savaş suçlarının affına kapı aralayan yasa tasarısında Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin istediği değişiklikleri kabul etti. Karzai’nin “kurbanların adalet isteme haklarını içeren değişikliklerin yapılması için” meclise geri gönderdiği yasa tasarısı, başkanın isteklerini de kapsayan oylamayla önceki gece kabul edildi. Yasada, hükümet ve meclisteki savaş suçlularıyla Taliban liderleri ve eski başbakan Gülbeddin Hikmetyar için de af çıkarılması öngörülüyor. Türkiye somut sonuçlar bekliyor Dış Haberler Servisi ABD Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzey yetkilisi Matthew Bryza, “Washington’un, Avrupa ülkelerinin enerjide Rusya’ya tam bağımlı bir hale gelmelerine karşı olduğunu” belirtti. Bryza, Yunan Kathimerini gazetesindeki demecinde, ABD’nin enerji konusunda Rusya’ya karşı bir tutum içerisinde olmadığını belirterek “Washington’un arzusunun, Avrupa ülkelerinin enerji konusunda sadece belirli bir kaynağa bağımlı kalmamaları olduğunu” söyledi. Bryza, “BurgazDedeağaç petrol boru hattının yapımına ilişkin anlaşmaya olumlu baktığını, ancak Hazar Denizi petrollerinin taşınması konusunda başka seçenekler de bulunduğunu” belirtti. BakuCeyhan’ın bunlardan biri olduğunu kaydeden Bryza, “Bizi ilgilendiren, petrolün taşınması konusunda çeşitlilik olması ve taşınma şeklinin piyasa kurallarınca belirlenmesidir. Ayrıca bu konuyla petrolün çıkarılmasında başrolü oynayan ABD şirketleri de ilgilenmektedir” dedi. PKK terörü konusuna değinen Bryza, “Washington’un, bu konuda fiili sonuç getirecek hareketlerde bulunması gerektiğini” söyledi. Bryza, “Bu konu Türkiye için bir numaralı tehlike oluşturuyor. Türkler biraz da haklı olarak, bizim PKK terörü konusunda yükümlülüklerimizi yerine getirmediğimizi düşünüyorlar. Türk devleti ve toplumu bu konuda somut sonuçlar bekliyor. ABD, Türkiye ve Irak’ın işbirliğiyle bu konuda kesin bir sonuca odaklanmalıyız. Ancak tek yanlı hareketler istemiyoruz” diye konuştu. Bryza Kerkük konusunda ise, “Bu konuda Türkiye’nin olduğu gibi, ABD’nin de endişeleri bulunduğunu, ancak karar verme hakkının Iraklılara ait olduğunu” belirtti. CUMHURİYET 1011 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle