22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 2007 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr ‘Başıbozuk’u da kaptırdık! aftanın ilk günü büroda günün gazetelerini karıştırıyordum. 5 Mart tarihli Le Figaro’nun 34. sayfasında köşeli parantez içinde kocaman “Bachibouzouk (Başıbozuk)” ibareli manşeti görünce afalladım. Sonra yan başlığa gözüm ilişti: “Fransız dili: Gezgin sözcükler”... Geçen yıllarda uzaktan da olsa dikkatimi çekmişti. Epeydir Fransa, bir süredir de Fransızca konuşan ülkelerde düzenlenen faaliyetlere bir yenisi daha eklenmişti: Fransız Dili Haftası (www.semainelf.culture.fr/MENU /Menu.html) Tanımak, tanıtmak da yararlıydı. Hem Fransızcanın geleceği, hem de İngilizcenin egemenliğine karşı havanda su döven (!) diğer “büyük” dillere örnek olması açısından... “Dilimiz elden gidiyor... Fransızca evrenselliğini, dünya çapındaki etkinliğini yitiriyor...” gibi bağrış çağrışların sonucu, bilinçli politik iradenin devreye girmesiyle son 15 yılda ülkede, uluslararası planda, belirli bir dinamizm, kıpırdanma gözleniyordu... Başıbozuk ile Fransız Dili Haftası arasındaki ilintiyi merakla izlemeye başladım. H Belçikalı çizgi roman ustası Herge’nin kahramanı Tenten’in arkadaşlarından Kaptan Haddok’un diline doladığı sevimli küfürlerden biri olduğunu biliyordum. Ender durumlarda “işsiz güçsüz”, “ayaktakımı”, “serseri” anlamında kullandığım olurdu. Seferdeki Osmanlı ordusunun ön saflarına yerleştirilen, çoğunluğu paralı asker veya hapishane artıklarından oluşan düzensiz birlikler diye bilirdim. Yazıyı okuyunca kendimi ilginç ve imrendirici bir eylemin içinde buluverdim. Bizim ‘başıbozuk’un yolculuğu, dillerin aslında ne denli canlı organizmalar olduğunu ve çağımızda sözcükleri “milli sınırlara” hapsetmenin de anlamsızlığını kanıtlıyordu. Gazete, kelimenin tarihi, Fransızcaya ne zaman girdiği, Türkçe kökeni, Kaptan Haddok sayesinde günlük ağza yerleştiğini anlatıyordu. Bu yıl 12. kez hazırlanan Hafta, aralarında başıbozuk’un da yer aldığı “10 Göçmen Sözcük” etrafında kurgulanmıştı. “Fransızcanın başka dillerden aldığı, diğer dillere verdiği kelimeler”in araştırılması, tanıtılması ve “Bir dilin evriminde öteki dillerin katkısı, kültürlerarası alışverişin yeri”nin değerlendirilmesi hedefleniyordu. Fransız Dili ve Fransa Dilleri Genel Müdürlüğü yönlendirmesinde, 50 kentin belediyesi, Frankofon ve İngiltere, Brezilya gibi farklı ülkelerin de katkısıyla renkli, ufuk açıcı bir buluşma gerçekleşiyor. 1020 Mart arasında PARİS programlanan çalışmada sergi, konferans, yayın, gösterilerin UĞUR HÜKÜM yanı sıra çok sayıda “oyun” niteliğinde animasyon mevcut. Her yıl 1 milyon öğrenciyi içeren yarışmalı oyunlar yarının yetişkinlerine kültürel hassasiyet ve dünyaya açıklık konularında da kazanımlar sağlıyor. Fransız taklitçi, Fransızcayı olağanüstü yaratıcı bir mizahla kullanmış komedyen sanatçı Raymond Devos (19222006) adına oluşturulan Büyük Dil Ödülü’nün dışında çeşitli yaş gruplarındaki gençler için yarışmalar tertipleniyor. Bu sene gençlerden “10 Göçmen Sözcük”ün tümünün kullanıldığı kompozisyon bekliyorlar. Yunanca “Metron”dan gelen “Metre”; Latince “Amor”dan türemiş “Amour / Aşk” veya İngilizce “Clown”dan aynen Fransızcaya geçmiş, “SoytarıPalyaço” sözcükleri gençleri belki çok uzak bir yolculuğa çıkartmıyor. Fakat “Valser / Vals yapmak” fiilinin veya Türkçede bile “Şık” diye kullanılan, “Chick / Tam Uygun” kelimesinin Almancadan geldiğini öğrenmek şaşırtıyor. Fransızcada 1000’den fazla İtalyanca sözcük olması ilk bakışta doğal karşılansa da, “10 Göçmen Sözcük” arasındaki “Bizarre / GaripTuhaf”ın Dante’nin “Hiddetli” anlamında kullandığı “Bizarro”dan Fransızcaya göçtüğü hoş bir yadırgama yaratıyor. Bilimsel dilde Latince “Ermenistan Eriği” denen “Abricot / Kayısı”nın günlük dile Arapça “AlBargug”dan esinlenerek yerleşmiş olması sözcüklerin yaşam serüveninin örneği olarak zikredilebilir. Ancak “Bey, Pacha, Sultan, Vizir, Caftan” veya “Cafe, Caviar, Yaourt” ve hatta “Bakchich” gibi deyim ve kavramları Fransızcaya kazandıran Türkçeden “10 Göçmen Sözcük”e katılan “Bachibouzouk”un, seçilenler arasında en hoş güzergâha sahip olduğu konusunda herkes hemfikir. Kırım Savaşı’ndaki (18531856) Osmanlı İngiliz Fransız ittifakı Fransızca ve İngilizceye başıbozuk’u kazandırmış. Diller, kültürler alışverişi tek taraflı bir egemenlik kurulmadığı sürece dilenebilecek evliliklerin, birleşmelerin en güzeli. “Beyaz peynir, lokum, baklava, dolma, döner vs, vs’nin patentini kaçırdık, domuz Batı yine bizden çaldın!..” diye yırtınanlar, ürkenler sözümüz size. Ne mutlu bizlere dünya dillerine, böyle de bir katkıda bulunmuşuz. Le Figaro, “Başıbozuk artık Türkçede kullanılmayan Fransızca bir kelime...” demiş. Şimdi, “Başıbozuğumuzu bile çaldılar!!!” diye yakınacağımıza, bu imgeyi en iyi hangi romanda, sergide, tabloda, filmde kullanırız; bunları, başka özelliklerimizi yaratıcı, yenilikçi biçimde yeniden üretecek en iyi sanatçıyı nasıl “yetiştiririz”in hesabını yapalım... ugur.hukum@gmail.com Nasrettin Hoca heykelleri sökülsün eçen günlerde Hollanda’da Zwolle’da Hıristiyan Kabare Festivali yapıldı. Festivalde yer alan kabareciler “Hıristiyan değerlerle” alay edemediler, saygı gösterdiler. Belçikalı Jo De Rijcke “Hıristiyanlığa uygun” esprileriyle festivalde birinci oldu. Yakında da Müslüman kabare festivali düzenlenir. Zaten bir aralar Türkiye’de Hasan Kaçan İslami mizah dergisi çıkarmış, ama bu pek tutmamıştı. Hıristiyan ya da Müslüman mizah olur mu? Bu başka bir yazı konusu, ama İslami usullere uygun yapılmış espri arayışında olanların sayısı gittikçe artıyor. Mizahın kolunu kanadını kesip uçamaz hale getirmeye çalışanlar var. Mizahçıyı korkutup sindirmeye, yaratıcılığını sınırlamaya yeltenenler artıyor. İnanmayacaksınız ama aşağıda yazdıklarımın hepsi 2007 Mevlana hoşgörü yılında gerçekleşti. Çizdiği bir karikatür yüzünden başına gelmedik kalmadı İsmail Doğan’ın. Belçika’daki ve Türkiye’deki Emirdağlılar, yapılan haberlerle kışkırtıldılar, İsmail hedef gösterildi. Karikatürün ilk karesi “Belçika’da Türk köyü: Faymonville”. Ellerinde Türk bayrakları taşıyan Belçikalılar var. İkinci kare ise “Türkiye’de Belçika köyü: Emirdağ”. Cüppeli kişiler ellerinde Belçika bayraklarıyla yürüyor. Emirdağlıların böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Zaten Karadenizliler de aptal değiller. Öyleyse bir kaşık suda fırtına koparmaya ne gerek var? Kendisiyle dalga geçmeyi başaran Karadenizliler bu anlamda örnek alınabilir. Fıkralarda Temel’e öngörülenin aksine, bugün Karadenizliler Türkiye’de iş ve siyaset dünyasında kilit yerlere gelmişlerdir. Karadenizlilerle dalga geçen fıkraları bizzat Karadenizli arkadaşlarımdan dinledim ve onların bu fıkralara benden daha çok güldüğünü gözlemledim. Karadeniz fıkralarının en güzelleri Lazların kendileri tarafından BRÜKSEL uydurulanlardır, kendini ve hayatı dalgaya alabilen kişiliklerin olgun tavrını yansıtırlar. Bu fıkraların en ERDİNÇ UTKU hakaret içerenini bile rahatlıkla yayımlayabilirsiniz. Hiçbir Laz kızmaz, aksine yerlere yatarak güler sizinle birlikte. Anadolu topraklarının zengin uygarlıkları ortamında yeşeren hoşgörünün yerinde yeller esiyor maalesef. Bu hoşgörüsüzlük örneklerinin en komik olanı, 1996 yılında yaşanmıştı. Hoşgörü simgesi Nasrettin Hoca fıkraları ile ilgili bildirge sunan bir bilim adamımız protestolarla kürsüden indirilmişti. Pertev Naili Boratav, “Nasrettin Hoca’nın Gerçek Yüzü” kitabını yayımladığında yer yerinden oynamış ve kitap uzun süre yasaklanmıştı. Turhan Selçuk’un “AB’ye uyum” karikatürü de bu hoşgörüsüzlükten nasibini aldı. Son olarak İsmail Doğan’ın karikatürüne gösterilen tepkiler bunu bir kez daha teyit etmiş oldu. Anadolu halkının engin deneyimleri ve hoşgörüsüyle oluşturup kimliklendirdiği bilgeleri, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli ve Nasrettin Hoca’yı tüm dünya tanır. Halk, Nasrettin Hoca’yı güler yüzün sembolü, hoşgörünün kahramanı yapmıştır. Farklılıkların aslında zenginlik olduğunu ve çoksesliliği teşvik eden bir fıkrasında “Herkes aynı yöne gidecek olursa dünyanın dengesi bozulurdu!..” der Hoca. Hiciv harikası Bektaşi fıkraları ise Anadolu topraklarında bir zamanlar ne kadar da aydın ve hoşgörülü bir İslam anlayışının hüküm sürdüğünü hatırlatan, insanı güldürürken düşündüren fıkralardır. Sürekli çok renkliliği ve hoşgörüsüyle hava attığımız, uygarlıklar beşiği diye övündüğümüz topraklara ve bu diyarlardan çıkan Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Nasrettin Hoca vb. bilge kişilere layık olmak istiyorsak hoşgörülü olmak zorundayız. Farklılıklarımıza karşın birlikte ve mutlu yaşamanın sırrı karşılıklı saygı ve hoşgörüde yatıyor. Unutmayın ki İsmail Doğan da Nasrettin Hoca’nın torunu. Yeri gelince yergilerinden biz de payımıza düşeni alacağız. İsteyen, eleştirilerini Doğan’a yazar. Bunu yapmadan, orada burada hedef gösterici ve kışkırtıcı haber yapıp İsmail’i mizahtan soğutmaya hiçbirimizin hakkı yok. Mizah anlayışlarımızda bazı farklılıklar olmasına karşın beyinlerimize gülücük attıran arkadaşımız İsmail Doğan’ı bir mizah yazarı olarak sonuna kadar destekliyorum. Hayatla ve yeri gelince de kendimizle dalga geçmesini bilmeliyiz. Aksi takdirde Nasrettin Hoca heykellerinin Brüksel’den ve Anadolu’daki yerlerden sökülüp “insanımız Nasrettin Hoca’ya layık oluncaya kadar” müzede tutulmasını öneriyorum. erdincutku@binfikir.be G ABD, Anna Nicole ile yatıp kalkıyor... ABD basınının elinden ski striptizci, milyarder dulu, kurtulamayacaktı. Çünkü Anna, sonradan görme Anna Nicole başından beri, Amerikan halkı için Smith, şubat ayının 8’inde, haberdi, diğer deyişle eğlence... Florida’da bir otel odasında ölü bulundu. O günden beri ABD, Anna James Marshall adlı, Teksas’ta ile hop oturup hop kalkıyor... Ölüm petrol kuyuları olan bir multimilyarderle yaptığı evlilikten nedeni, otopsiye karşın kesinlik bu yana, Amerika Anna’yı takip kazanamayan Amerikan ünlüsü Anna Nicole için başta CNN olmak ediyordu. Nasıl etmesin ki! Nikâhtan sonra, Anna’ya daha üzere tüm TV kanalları o gün balayında dayanamayıp yaşama ve olağan akışı kesip canlı yayına geçmişti. O zamandan bu yana, hâlâ taze eşine veda eden 95’lik pinpon dededen miras kalmış 1.6 milyar TV’lerde, radyoda, yazılı basında dolarlık servetin baş döndürücü Anna Nicole, Amerikan halkını lakırdısıyla halk oyalanıyordu. eğlendirmeye devam ediyor... The New York Times’ın köşe yazarı Zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış! Bir süre basın, sakız Bob Herbert’ın vurgulamasıyla misali uzayan miras davalarıyla dile getirirsek, “Amerikalı için ilgilendi, mahkeme salonlarından haber eğlencedir”, Anna’nın trajedisi o nedenle pek eğlencelidir! Anna’nın hakkını arayan avukatlar heyetiyle canlı yayınlar yapıldı. ABD’de haber demek eğlence Anna ise kameralara öpücük anlamına gelir ki bunu en iyi gönderiyor, sarışın saçlarını “CelebrityŞöhretler” becerir... havalandırıyordu. Ölen petrolcünün Talihin, Anna Nicole’e verdiği ailesi parayı kaptırmamaya yazgı da işte buydu: Amerika’yı debelendiyse de birkaç yıl önce eğlendirmek! Anna farkında petrolcü duluna servet teslim olmadan üstlendiği bu eğlendirme edilecekti. Anna, sonraki vazifesine atılırken bir yandan da günlerinde keyif için TV şovlarına kişiliğini pekiştiriyor, gide gide çıktı, kırmızı halı üzerinde pozlar iflah olmaz bir narsistözsevere dönüşüyordu. “Amerikan Rüyası” verdi, bu pozlarındaysa hep Marilyn gibi göründü. Ne ki artık Anna denilen heves ve merakın altında mutsuzdu. Rolünü yatan da zaten işte buydu. Amerikan I N D I A N A P O L I S oynamış, Amerikalı tarafından çiklet gibi orta sınıfının kendi çiğnenip tüketilmişti. içine dönüklüğü, Sunabileceği yeni bir kendini severliği şey de yoktu elinde... Anna’nın Sahip olduğu ne varsa, kişiliğinde ta başından beri kâh buluşuyor, halk MAHMUT ŞENOL striptiz yaparak, kâh onunla o yüzden Marilyn gibi sağa sola ilgileniyordu. öpücükler dağıtarak Amerikalıyı Anna Nicole kırkıncı baharını oyalamıştı. Belki de bundan sonra göremeden öldü. Striptizci olarak salt yapabileceği, ölümüyle hayata atılan Teksaslı bu hanım, bizdeki karşılığı “AçAç” anlamına kamuoyunu uğraştırmak olabilirdi. Garip bir tecelli gibi, öldü; hiç gelecek biçimde olan “GoGo beklenmeyen bir şekilde... Bar”larda çalışmıştı. Sarışın ve Ölümüyle, sanki, “Elimden gelen iriyarı Anna, vardakosta bedenine karşın erkeklerin başını döndürecek bu kadardı, işte yine sizi eğlendiriyor, oyalıyorum ya!” cazibede kırıtıyor, sırıtıyordu; tüm diyordu. Petrol kuyularından akan becerisi buydu. Onu bu haliyle, milyarlık servetin yeni mirasçısı Marilyn Monroe’ya benzetmeye Anna’nın 5 aylık bebesi olunca, çalışmak gereksizdi. Anna, bir birden 3 tane baba ortaya çıkmaz bakıma Marilyn’in hık demiş mı? Mahkemelerde süren babalık burnundan düşmüş modeliydi... Ne davalarını, DNA hücre ki, onda Arthur Miller gibi saptamalarını, kamera karşısında entelektüeller dahil kalburüstülerle ağlayan miras peşindeki baba düşüp kalkmasından eser adaylarını, hepsini TV’ler canlı bulunamazdı. Amerikan taşralısı yayında aktardı. Sonunda Anna’nın Anna 16’sındayken ilk çocuğuna cenazesi, ailesinin ısrarıyla, hamile kalmış, nurtopu gibi bir Bahama’daki oğlunun mezarı erkek evladı olmuştu. Kara yazgısı Anna’yı takip ediyordu: Daniel adlı yanında toprağa verilecekti. Ne yazık ki, Anna’nın ailesi cenaze bu oğlu, yine bir talihsizlikle, töreninin basına açık olmaması için “sanatçının” ölümünden birkaç ay mahkeme kararı çıkartmıştı. Yoksa evvel Bahama Adaları’nda aşırı uçarı kaçarı olmazdı ki TV dozda uyuşturucu sonucu yaşamını kameralarını gezdiren helikopterler, yitirdi. Tam da, kimliği belirsiz bir uydu üzerinden yayın araçları zavallı üvey babadan olma kız kardeşi Anna’nın “dirisi, ölüsü” demeden Dannielynn Stern, Kaliforniya’da haberi nakletmeye devam ederdi. dünyaya gelirken... Anna, bir Anna’nın daha yası bitmeden, yandan bebeğine sevgiyle sarılıp Amerikan halkı saçlarını kazıtan acılarını örtmeye çabalarken öte pop şarkıcısı Britney Spears’la yandan basının eşeleyip ilgilenmeye başladı. Bundan böyle, deşelemesiyle içi kan ağlayarak, Britney’nin sıfır numaraya vurulmuş yitirdiği oğluna ekranlarda gözyaşı asker tıraşı eğlenceye, izlenceye döktü. 1993’te Playboy dergisine haber adına devam diyerek yılın kapak kızı olan Anna, oğlunu Bahama’da toprağa verdikten sonra, manşetlere tırmanacaktı... msenol34@yahoo.com bundan eğlence çıkarmaya uğraşan E Helikopter sokağa düştü Meksika’nın başkenti Meksiko’da bir telefon şirketine ait bir helikopter sokağa düştü. Meksiko’nun havaalanı yakınlarındaki varoşlarında kalabalık bir mahallede meydana gelen kazada ölen olmadı. (Fotoğraf: AFP) Norveç devleti hesap veriyor horlanmışlar. Hâlâ yaşamakta olan u satırları yazarken Norveç anneler, Alman askerlerinden devleti, Strasbourg’da 17 hamile kaldıklarından bu yana yargıcın önünde savaş çocuklarının toplumda fahişe muamelesi çektiği eziyetlerin hesabını gördüklerini, yaşamlarının zindana veriyordu. Savaş çocukları olarak döndüğünü söyülüyorlar. tanımlanan bugünün yetişkinleri, Bir çocuk nasıl suçlanabilir? İkinci Dünya Savaşı sırasında işgalci Alman askerleriyle, Norveçli Annesini, babasını seçmekte özgür olmayan, bir aşk ya da zorla kadınlardan doğan çocuklar. kurulmuş bir ilişkiden dünyaya Sayıları 1012 bin dolayında. gelmiş çocuğun ne suçu olabilir? Dünyaya gözlerini açtıklarından Oysa 1945’teki Norveç hükümetine beri toplumdan dışlandılar, göre çocuğun babasının Alman aşağılandılar. Anneleri fahişe olması, potansiyel suçlu ilan muamelesi gördü. Norveç devleti, edilmesi için yeterli. onları daha emekleme çağındayken Nazilerin başka ülkelere göndermek Yahudilere istedi. Çünkü suçları STOCKHOLM bakışından ne büyüktü. Alman genleri farkı var bu taşımaktaydılar! anlayışın?.. Öyle anlaşılıyor ki bu Aslında hamile dünyada kimsenin kimseden kadınlar ve hesap soracak hali yok. bebekler hemen Batılıların kendi OSMAN İKİZ enterne edilmiş. özdeyişleriyle kimin 1945 yılında da gardırobu açılsa oradan Avustralya’ya iskeletler çıkıyor. Üstelik göndermek istemişler. Ama tepesine binecek birini bulunca, Avustralya kabul etmemiş. Başka işaret parmaklarını kaldırıp ahlak ülkelere göndermek mümkün dersi verenlerin bile. olmayınca toplumun dışında On binlerce kadının daha düne tutmaya çalışmışlar. Horlamışlar. kadar sırf saf ırk ve ideal toplum Çocuklar hem özürlü damgası yaratmak amacıyla yemiş, hem de Alman genleri kısırlaştırıldığından, eğer biri taşıyorlar diye gelecek nesiller için doktora çalışmasında ele almasaydı tehlikeli ilan edilmiş. haberimiz bile olmayacaktı. Özür dilendi, mağdurlara tazminat ödendi Norveç’teki “Alman çocukları” kulaktan kulağa konuşulsa da olayın diye bu felaketi unutmak mümkün esas çehresi bilinmiyordu. 2001mü… 2004 arası geniş bir araştırma Norveç’in savaş çocuklarını ya da yapıldı. Kız çocuklarına küçük gazetelerdeki başlıklarla “Alman yaşta tecavüz edildiği, çocukların çocuklarını” da yeni öğrendik. domuz ahırlarına bağlandığı, Bugün yaşları 6065 arasında boyunlarına köpek tasması binlerce kişi yaşamları boyunca geçirilenler bile olduğu raporda toplumda, dışlanmışlar, B ifade ediliyor. “Alman çocukları”nın dışlandıklarını gösteren başka göstergeler de var: Eğitim ortalamaları diğer çocuklara göre çok düşük. Yaşam süresi kısa olduğu gibi, intihar ortalaması da Norveçlilere göre yüksek. Raporda yer alan söyleşilerde birçoğu horlanmaktan dolayı 910 yaşlarında intihar eşiğine geldiklerini anlatıyorlar. Suçlamaları kabul etmeyen Norveç devleti, horlama, dışlama ya da tecavüz olaylarından yapanların sorumlu olduğu, devletin suçlanamayacağı görüşünden hareket ediyor. Oysa “Alman çocuklar”ın avukatı, dışlama ve horlamanın sistematik olduğunu savunuyor. Avrupa Mahkemesi’nin yargıçlarının kararı ne olursa olsun, bizler bir gerçeği daha öğrendik tıpkı Robert Satloff’un Among the Righteous adlı yeni çıkan kitabında İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransızların Kuzey Afrika’da Yahudileri katletmekte uyguladıkları yöntemi yeni öğrendiğimiz gibi. Tunus, Cezayir, Libya ve Fas’taki yaklaşık 500 bin dolayındaki Yahudinin katlini bölgenin emperyal gücü Fransızlara bırakmış. Fransızlar gaz kullanmamış. Kurşun da harcamamış. Tutsaklara 35 santim derinliğinde mezar kazdırıp içlerine yatırmışlar. Gündüz çöl güneşinin altında kavrulan tutsaklar gece ayazında donuyormuş. Kıpırdayanın başına da dipçik iniyormuş. Bu infaz yönteminin adı tombeau (mezar). Sonunu anlatmaya gerek yok. Fransız usulü soykırım. CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle