25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 ARALIK 2007 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Osman Nuri Torun’un Ardından... Alev COŞKUN umhuriyet Türkiyesi’nin yetiştirdiği değerli bir bürokrat, saygın bir Atatürkçüyü yitirdik. Atatürk Cumhuriyeti döneminde yetişen, Atatürk ilkelerine değer veren, Cumhuriyetin kazanımlarını koruyup kollayan çok değerli bir bürokrat ve Atatürkçü bir aydın olan Osman Nuri Torun, aynı zamanda Cumhuriyet gazetesi için de çok değerli bir kişiydi. Cumhuriyet çocuğu olan Osman Nuri, 11 Nisan 1923 tarihinde Afyon’un Emirdağ ilçesinde doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. ABD Wisconsin Üniversitesi’nde lisansüstü öğrenimi gördü. 1946 yılında Maliye Bakanlığı’na hesap uzmanı olarak girdi, ayrıca ABD’de maliye üzerine uzmanlık çalışmaları yaptı. 27 Mayıs 1960 Devrimi’nden sonra, Milli Birlik Komitesi İktisadi Araştırma Komisyonu’nda uzman olarak çalıştı. 1961 Anayasası ile kurulan Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’na getirildi (19611962). Daha sonra OYAK, Devlet Yatırım Bankası, Şişe Cam Fabrikaları gibi ulusal kurumlarda çalıştı. Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nin şe PENCERE İskambil Falı Değil Bu... Erol Manisalı’nın dünkü yazısının başlığı bir kitabının adıydı: “AKP, Ordu ve Amerika Üçgenindeki Türkiye...” ? Manisalı ne diyordu: “AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından beri üç sözcük siyaset hayatımızın ayrılmaz parçası oldu: AKP, ordu ve Amerika...” Dört konuda ordu, AKP ABD’nin ortak siyasetlerine karşı vaziyet alıyordu... Neydi bu dört konu: 1) PKK.. 2) Kıbrıs.. 3) AB.. 4) Ilımlı islam.. Erol Manisalı kitabında bu konuları ayrıntılı incelemişti... ? Peki ne olacaktı?.. İki olasılık vardı: Ya İslamcı yapılanma gittikçe derinleşecek, bu süreçte Türkiye, önce ılımlı, sonra da radikal bir İslam devletine dönüşecekti... Ya da AKP ABD tezgâhının İslamcı projesine karşı “halkın gücünü devreye sokan milli demokratik devrim” gündeme girecekti... Sonuç: Türkiye’nin yazgısı bıçak sırtındaydı... ? Erol Manisalı’nın yazısında bir nokta dikkat çekiyordu... AKP Türkiye’nin yazgısını belirleme sürecinde başrolü oynuyordu: “AKP, Ordu ve Amerika Üçgenindeki Türkiye...” CHP neredeydi?.. Yoksa CHP ülke yazgısını belirlemekte işlevini yitiriyor muydu?.. ? Pazar günü iki büyük miting yapıldı.. Meydanlar coşkulu, heyecanlı, hareketli binlerce yurttaşla doldu taştı... Düşündüm: CHP neredeydi?.. MHP İzmir’de miting yapıyordu.. CHP yapabilir miydi?.. Evet, Erol Manisalı’nın dünkü yazısında CHP neden yoktu?.. ? Hakkını yemeyelim, Deniz Baykal son günlerde olumlu bir muhalefet yapıyor, doğru şeyler söylüyor... Ama yetmiyor... Yetmeyecek... AKP’ye her şey vız geliyor, ana muhalefete boş veriyor, sırtını ABD’ye ve İslamcılığa dayamış, yürüyor... CHP’yi ise ne Amerika takıyor.. Ne de çok satışlı medya... ? Ana muhalefetin ilk yapacağı şey, oturup Türkiye’nin, dünyanın, Amerika’nın, Ortadoğu’nun durumunu yeni baştan gözden geçirirken asıl kendi durumunu masaya yatırmaktır... Yoksa yalnız Atatürk Türkiyesi değil, CHP de elden gidiyor... ? Konuyu öncelikle düşünmesi gereken bir kişi de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dır... Çünkü kendi yazgısı ve kişiliği de bu kapsamda var ya da yok olacak... O Hesaplar Bir Gün Sorulur! Bir Cumhurbaşkanı var... Bir de Başbakan!.. Ama ikisinin de dokunulmazlığının Meclis’çe kaldırılması gerekiyor! Ama çoğunluğu elinde tutan iktidar böyle bir davranışa yıllardır yanaşmıyor!.. Yasalar önünde hesap vermesi gereken insanların cumhurbaşkanı ya da başbakan olması hangi ülkede görülmüş? Gerçeği anımsayınız, şimdiki başbakanın hangi düzeltmelerle, hangi yasa değişiklikleriyle, hangi seçim oyunlarıyla bugünkü koltuğuna oturtulduğunu bilirsiniz! Ki burada CHP Genel Başkanı’nın azımsanmayacak yardımı olduğunu da unutmayalım... “Benim cumhurbaşkanım değil” diyenlere kızmamalı... Başbakan’a da... İkisi de milletin isteğiyle bu durumlara gelmiş değil.. Seçimlerde yüzde kırkların da nasıl elde edildiğini düşünürsek!.. Şöyle böyle, bir parti iktidarda ama, iki liderinin adalet önünde hesap vermesi büsbütün ayrı bir konudur, seçim başarıları ayrı! Kişisel sorumlulukları varsa suçlamalarla karşı karşıya kalışları ayrı!.. ??? Bakın işte, bir canlı örnek: Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın şu anda yaşadıkları... Başbakanlık, Paris Belediye Başkanlığı, iki dönem on üç yıl Fransa Cumhurbaşkanlığı görevlerinde bulunmuş Chirac, Fransız adaleti önüne çağrıldı. Paris Belediye Başkanı olduğu yıllarda giriştiği yanlış işlerden, tutumlardan hesap vermeye zorlandı... Başkanlığı süresinde dokunulmazlık zırhında olduğu için dosyaları bekletilmiş, ama ortadan kaybolmamış, günü geldiğinde koskoca Chirac’a “Gel adalet önüne” denilmiş, o da uslu uslu gitmiş ulusuna hesap vermeye!.. ??? Şimdi Çankaya’da konuk olan kişi, yıllarca Refah Partisi’nin ikinci başkanıydı... Bir süre bu görevde kaldı, devletin partilere verdiği milyonlarca yardımın yanlış, haksız yerlere harcandığının hesabı bir türlü sorulmadı, dosyalar adalet önünde bekletiliyor!.. Refah’ın genel başkanı ise aynı suçtan mahkum oldu. AKP’nin çıkardığı “Sekseninden sonra hapis yok” kararıyla evinde cezasını çekecek!.. Ama aynı suçlamayla karşı karşıya kalan, şu anda Çankaya’da oturan kişiye dokunan yok... Ya Başbakan!.. Onun da İstanbul Belediye Başkanlığı’nı yaptığı günlerde çeşitli konularda suçlamalarla karşılaştığını anımsayalım! Dosyaları Meclis komisyonlarında... ??? Bir düşünün, hangi ülkede bir cumhurbaşkanı var, bir başbakan var, bu türlü suç dosyalarıyla karşı karşıya olan? Bütün bunlara aldırmadan bir ulusun, bir ülkenin yönetilme sorumluğunu taşıyan? ??? Günden güne bir gericilik batağına itilmekteysek boşuna değil!.. Türlü suçlamalar karşısındaki kişiler sizin, bizim, hepimizin yönetimini yüklenmişse gidiş böyle olur! Ama günü gelir, bütün bu saklı dosyalar açılır. Adalet işini görür, daha önce kaç kez yaşandığı gibi... C ref madalyasını kazandı. Osman Nuri Torun, Cihat (Köprülüoğlu) Hanım’la evlendi ve Ali, Eren ve Erhan adlı çocukları doğdu. 1988 yılında Cumhuriyet Gazetesi Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi, daha sonra Yönetim Kurulu Başkanvekili oldu. Nadir Nadi’nin vefatı üzerine Osman Nuri Torun Cumhuriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanlığı’na getirildi (30 Ağustos 1991). Kasım 1991’de Cumhuriyet ortakları ve yönetimi arasında bir yol ayrımına gelindi. Gazetenin fikir çizgisinin değiştirilmesi gündeme girince, Berin Nadi, İlhan Selçuk ve Osman Nuri Torun Yönetim Kurulu’ndan ayrıldılar. Ertesi günlerde onları Uğur Mumcu, Ali Sirmen, Şükran Soner, Hikmet Çetinkaya, Oktay Akbal ve birçok yazar ve gazeteci izledi. Cumhuriyet okurları, dünyada eşi az bulunur bir dayanışma örneği vererek gazetenin bu çizgi değişikliğine karşı çıktılar. Gazetenin trajı yüz yirmi binlerden düşmeye başladı. Otuz binlere düşünce, Nisan 1992’de İlhan Selçuk ve ekibi tekrar gazeteye döndü. Bu sırada Osman Nuri Torun da saygın tavrını ve dik duruşunu göstererek gazeteye döndü. Gazetenin yeniden ayağa kalkışında Yönetim Kurulu’nda bir ağabey olarak deneyimlerini ve katkılarını koydu. 10 Ocak 1993’te Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında şu haber vardı: “Cumhuriyet Vakfı Kuruldu.” Vakfın amacı: “Cumhuriyet gazetesini yaşatmak ve Atatürk ilkelerini savunmak.” Vakıf Başkanı Berin Nadi, Başkanvekili Osman Nuri Torun. İlk Yönetim Kurulu ise İlhan Selçuk, Özgen Acar, Cüneyt Arcayürek, Aydın Aybay, Alev Coşkun, Hikmet Çetinkaya, Atilla Coşkun, Uğur Mumcu, Mustafa Ekmekçi, Şükran Soner’den oluşuyordu. Vakıf senedine göre, Yönetim Kurulu’nun üç ömür boyu üyesi vardı. Berin Nadi, Osman Nuri Torun ve İlhan Selçuk. Şimdi Cumhuriyet Vakfı, ilk başkanvekilini ve ömür boyu üyeliğe sahip ikinci üyesini de kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşamaktadır. Osman Nuri Torun Atatürkçüydü. Çok dürüst, tutarlı, disiplinli bir Cumhuriyet bürokratıydı. Sol düşüncenin ölmediğini ve ölmeyeceğini inançla savunurdu. Saygın bir kişiliği vardı. Cumhuriyet Vakfı’na, Cumhuriyet çalışanlarına, Cumhuriyet okurlarına baş sağlığı dilerim. letmeleri oluşturmaya başlayacak. Bu otellerin bir kısmının Dubai dışında yapılacağı öngörüldüğü için büyük olasılıkla Türkiye de bu “helal” tesislerden payını alacaktır. Türkiye, yiyecek maddeleri dışındaki kozmetik ve benzeri alanlarda da “helal” ayrımı yaparak dinsel örtü altında yeni ticari ufuklar geliştirmektedir. Konaklama işletmelerinde “helal” ayrımına da sıcak bakacaktır kuşkusuz. Dünyanın hiçbir yerinde meslek, dil, ırk ve din farklılığına göre konaklama işletmesi ayrımı yapılmaz.Tam tersine toplantı turizmi örneğinde olduğu gibi dünyanın değişik ülkelerinden gelen katılımcılar dostluk ve barış havası oluşturmaya çalışırlar. Turizm tesisleri türünden pansiyonculukta da kültürel ilişkiler kurulur, dostluklar oluşturulur. Kültür izlenme bir yana, yaşanır.Ve kimse kimsenin dinini,dilini, kültürünü sorgulamaz, yargılamaz. Konaklama işletmelerinde kalan her ulustan insanlar birlikte yemek yerler, düzenlenen gezilere katılırlar ve tanışıp dostluklar kurmaya çalışır, hoşça vakit geçirirler.Turizm bir çağdaşlaşma simgesidir. Kültürel bir kurumdur. Toplumsal ve ekonomik gelişmenin bir aracı olarak görülür. Durum böyle iken “helal” çerçeveli bir ayrılık yaratmak, kendisinden kuşkulu olmanın tedirginliği değilse dinsel örtü altında ticari boyut anlamına gelir. Yapılan bir araştırma, İspanya’da turizmin dinsel hoşgörüyü artırdığı sonucunu ortaya çıkarmıştır. (2) Din bir kültür öğesidir.Turizm ve kültür ilişkileri incelendiğinde, turizmin kendisinin kültürün bir parçası olduğu sonucuna ulaşılır. Bu tür turistik içerikli hoşgörünün varlığı saptanmışken kalın kabuklar oluşturmak, ayrışmaya özen göstermek ne ölçüde doğrudur? Bu ayrışma boyut kazanıp uçakta, restoranda göze çarptığında çağdaş dünyadan kopmuş, Arap dünyası ile flört eden ki bu yakınlaşmanın boyutuna geçenlerde tanık olundu bir Türkiye tablosu ortaya çıkar ki bunun kimseye yararı olmaz. Zararlarını düşünmek bile kaygı verici olabilir. Türkiye turizmi kökten dinci bir tablo sergilememelidir. Bu tablo binilen dalın kesilmesi anlamına gelir. (1) World Travel Market global trend reports.2007 (2) Doğan, Doç. Dr. Hasan Zafer. Turizmin SosyoKültürel Temelleri. s. 156 D ünya Turizm Örgütü’nün 2007 tarihli raporunda göze çarpan bir haber, akla en son gelmesi gereken bir alanın da “helal” kapsamına alındığını belirtiyor: ‘Helal’ Turizm Abdullah TEKİN Turizm. (1) Dubai merkezli bir grup, 2008 yılından itibaren “helal” nitelikli konaklama iş CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle