Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 ARAL1K 2005 SAU
DIZI
Odenemeyen borç: Nesin Vakfi
AzizNesin, ölüme karşı savaşından yengiyle çıkmanın huzuru içinde uyuyor. Vakfı, çocukları,
gençleri, hayvanları, ağaçları ve çiçekleri ölümsüzlük savaşını kanıtlamayı sürdürüyor
Doğumunun 90. yılında
AZÎZ f
NESİN
MOnevver Oğan
Klaus Liebe-Harkort
Çatalca'nrn göklerinde küme kümekuş-
lar... Evlerin bacalannda leylek yuvalan...
E-5 karayolu üzerindekı Nesin Vakfi'nın ço-
cuk bahçesin-
deyız. Ilık bir
hazıran akşa-
rru. Salıncak-
îa bır. tahtere-
valhde iki ço-
cuk... Vakıf
çocuklanndan
Zekiye'nin
pilh bebeği
masada şarkı
söylüyor.
Gençler ve
vakfın ihtiyar
delikanlısı Theo ile yapmakta olduğumuz
söyleşı sık sık küçüklerin sorulanyla kesi-
liyor. Gökyüzü yıldızlarla dolu, elimizi
uzatsak değecekmişiz gibi yakın. Yıldız
kaydıkça dilek tutuyor ufaklıklar. Yeni ke-
silmiş çim ve hiç kesilmeyen çiçek koku-
lannı içimize çekiyoruz. Serdar'ın demle-
diği tavşan kanı çayı yudumluyoruz bir
yandan. Zaman biraz ilerleyince çocuk ses-
leri, yerini gece seslerine bırakıyor... Han-
gi böceğin sesi olduğunu bilemesek de bu
doğal şarkılan dinlemektenhoşnutuz. Do-
ğumunun 90., ölümünün 10. yıldönümün-
de Aziz Nesin ile beraberız.
Borçlar sflzcüflü hep vardı
Nedense, yakından uzağa borçlar üsrü-
ne hiç düşünülmez... Oysa AzizNesin'in ki-
taplarında, söyleşüerinde bu borçluluk söz-
cüğüher zaman vardır. Hele Nesin Vakfi 'na
gidildiğinde, 'Ödenemeyen' şiıridir karşı-
layıcı... On yedi dönümlük arazi üzerinde
en eskisinden en yenisine binalann, mey-
ve bahçelerinin. oyun parkının diü olsa da
söylese... Bahçedeki Don Kışot heykeli
"işteböyleolmaagerekLr!" dercesine vak-
fi işaret edıyor.
Kuşluk vaktı.. çocuklar atölyelerinde,
oyunparkında. ışlerinin başında... Efe uzun
uzun ötüyor... Kınah, Çilli ve rurçınyumurt-
ladıklannı haber veriyor. Abuzer Usta öğ-
le yemeği için malzemeleri taşıyor. Mer-
yem Harum mutfakta... Sultan Hanım mü-
zenin ve idare binasının temizliğini yapı-
yor. Hüseyinbahçe belliyor... Biz de armut
ağacının gölgesınde oturmuş kahvelerimi-
zi içiyoruz.
Aziz Nesin bu bahçede, ağaçlannın bi-
rinin altında sonsuz uykusuna dalmış; ama
yine de vakfinı, çocuklannı, çalışanlannı
ve bizi izliyor... O, ölümsüzlüğü yakalamış;
bahtiyarlık bu olsa gerek!..
Çıplak arazide dokuz yıl
Vakıf işine başladığında 57 yaşın-
dadır, Aziz Nesin. Kendi oynayama-
dığı oyunları vakıf çocuklan oynasın,
bisiklete binsinler, çember çevirsin-
ler. yeterli eğıtimi alsınlar ve insanca
yaşasınlar diye yükselecektir yapılar...
Çatalcalılar, gelip geçerlerken gör-
düler arazide kanncalan kıskandıran
bir çalışmanın başladığmı... Bir an-
lam veremediler, kendilerince yorum-
lar yaptılar. Hüseyin Usta da dolmuş-
ta gelip gıderken görmüştü bu hum-
malı çahşmayı... Bilemezdi ikı yıl son-
ra kendisinin de vakfin ustası olaca-
ğını ve bir daha asla Aziz Nesin'den
aynlmayacağını... Vakfın miman Hüs-
revBey'i, mühendis FıratAykut'u da
orada tanıyacaktı Hüseyin Usta... Aziz
Nesin'i tanımak ıse dünyasını değiş-
tirecekti...
Püşlerlnde sınır voktu
tlk büıa yapıldıktan sonra, bir ta-
raftan geriye kalan inşaatlan yönete-
cek, bir taraftan da kitaplanrun yazı-
mını sürdürecekti. Kendıni öylesine
kaptırmıştır ki çalışmaya, bir kış gü-
nü soba borusunun çıİctığını, odası-
nın dumanlarla dolduğunu bile fark
edemedi. Hüseyin Usta durumu fark
etmese az kalsın dumandan boğulacak-
tı. O yıllar, malzeme ve para sıkıntısı
içindeydi Aziz Nesin. Her şeye ragmen
çıplak arazi yavaş yavaş göneniyordu.
Ütopyasının peşine düşen adam,
vakfın planına da Hüseyin Usta'nın iş-
lerine de kanşacaktı. 1975'lere gelin-
diğinde Aziz Nesın'ın vakıf yapılan
da oldukça gelışecekti. Çalılardan, ot-
lardan ve dikenlerden başka hıçbır şey
olmayan çıplak arazide ilk bına ta-
mamlanmıştı.
1976 kışı çetin geçtı. Vakıfta yapı
işine ara verildı. Aziz Nesın'ın düşle-
rinin sının yoktu; o zamarun parasıy-
la 460 bin lira vererek vakıf için bir
arazi daha aldı. Bu yüzden sıkıntıya
girdi ve açığını kapatmak üzere gece
gündüz çalıştı. Nisanda havalar ısın-
mıştı artık. tkinci bina yapılmayı bek-
liyordu.
Nihayet vakfın ikinci binasımn ça-
tısı da yapıldı. Zaman su gibi aktı.
1978 'e geîindiğinde vakfin bahçe du-
varları yapıhnaya başlanmıştı. Para
sıkıntısı ise hâlâ sürmekteydı. Hem
malzeme hem de tşçilik pahalıydı. Yal-
nız su borulan 200 bin liraydı.
1979'da vakfin yapı işleri yeniden
başlatıldı. Aynı yılın son aylannda,
büyük yapı da bitecekti. Vakfin küçük
bir havuzu bile vardı artık. Daha son-
raki yıllarda vakfin çok daha geniş bir
havuzu olacaktı.
Ocak 1980, yeni yıl... Çatalca kar-
lıydı, evlerde ışıklar tek tek yanmaya
başlamışn... Kimilen kalabalıklar için-
de yalnız, kimileri de tek başına kala-
balıklan yaşardı.
Aziz Nesin, hem kalabahğın coşku-
sunu hem de yalnızlığı sevenlerden-
di. Inşaat yorgunu, yazı yorgunu olan
adam, o gece yemeğini yaptı. Kendi-
ne güzel bir sofra kurdu. Seyrek içti-
ği rakısını da kadehte terletti... Rad-
yosunda o gece hangi şarkılann çalın-
dığı bilinmez; ama kadehi içlene iç-
lene ona eşlik ediyordu.
Mutluydu Aziz Nesin, büyük bir
şey yapmanın mutluluğu doldurmuş-
tu içini... Daha sonra bu yeni yıh en
mutlu olduğu günlerden biri olarak
anımsayacaktı.
Kuşluk vakti
çocuklar
atölyelerinde,
oyun
parkında,
işlerinin
başında.
Vakıfta çocuksesleri...Binalartarramlanmıştı. Artık, "Ne-
sn Vakfi'na her yıl kimsesiz dört ço-
oık alınarak. vorunacak, baruıdırüa-
ak,yetiştirilicek. Çocuklar,yaşamla-
inı kazanıncıya dek vakfin çocukla-
i olarak yaşa.acaklar"dı.
Vakfa ilk ii<;çocukgeldiği gün, Aziz
Nesin'in sevnçten gözlerinin içi gü-
üyordu. Yogm emekleri ilk meyve-
erini vermişı. Sevincinin rüzgânn-
ian güç alarat sürdürdü çalışmalan-
u. Bir yandaı yazılar yazdı, bir yan-
lan çocuklar/la ilgilendi.
Çocuklar, eni bir eğitim anlayışı,
loğa ve hay~wn sevgisiyle yetiştirili-
rordu. Yapank. yaşayarak öğrenebi-
ecekleri bir crtam hazırlanmıştı.
Vakfa alına üç çocuğun yanına 10
;ocuk daha amayı planladı, Aziz Ne-
;in. Aynı zarnnda onlara bakacak bir
anne' buhruaıın da derdine düşmüş-
ü. 1985*li Mlarda çocuk sayısı on
iört oldu. Vaifin aşçısı yoktu. Yemek-
eri Aziz Nesıı yapıyordu. Her gün yir-
ni beş kişiy^iç öğün yemek hazırla-
•nakzorundiadı.
1986'da çcuk sayısı yirmiydi ve
ırtık Vakfın hr minibüsü vardı. Tem-
nuz 1986'da devletle başı derde gı-
•ecekti Azi^ Nesin'in. Devlet, vakfi
;linden alrrua istiyordu. O, bu soru-
ıu şu sözlertedile getirdi: "Beni,ken-
ü kurduğum akıftan kapı dışanedip
v^kfin yöneTinini mütevelli heyetı"
denilen gericilerin etineteslim edecek-
ler. Tıpla Atatürk'ün kendi parasıyla
kurmuş olduğu Türk Dil Kurumu'na
ve Türk Tarih Kurumu'na yaptıklan
gibL." 1989'a geîindiğinde üç çocuk
üniversitedeydi artık... Onlar için Ak-
saray'da bir ev kiralandı.
1992'de vakıftaki çocuk sayı-
sı otuz ikiye çıktı. Bina yetmi-
yordu. 'Gömü\ü arayan
adam'ın oğlu, ütopyasını ger-
çekleştırmek için dişıyle, tırna-
ğıylaçalışmıştı. 'Gözyaşjmgül-
meceye çeviren' bir simyacıy-
dı o... Zaman zaman derebo-
yundaki e\inden vakfın idare
binasına gelirken kendi kendi-
ne gülümserdi... Gülümseme-
sine yine kuş sesleri eşlik eder-
di. Meyve ağaçlan dallannı
uzatırdı, bir de benim tadıma
bak. dercesine... Oysa her şey
çocuklanyla birlikte yenecek-
h... Akşam toplantılannda so-
runlarkonuşulacak. çözüm yol-
lan aranacaktı.. Belki de ço-
cuklar şeker almaya geldiğin-
de kucağına ürmanacaklar, yok-
sunluğun acısını onun sihirli
dokunuşlanyla giderecekler-
di. Arazi de bunca şeyi yaşa-
manın coşkusunu, gururunu ta-
şıyacaktı. Zaten adı da artık
'ÇocukCenned' diye anılacak-
tı. Nesin Vakfi'nda bugün 21 kız ve
20 erkek olmak üzere 41 çocuk yaşı-
yor, 16 kişi çalışryor. Alü büyükbaş hay-
van, otuzkadarkoyun, tavuklar, ördek-
ler ve hindiler var... Vakfin bahçesin-
de çeşit çeşit meyveler, iki büyük se-
Odenemeyen
Ey benim halkım
Ey benim eli açık gözü kapalım
Yüreği açık düi bağhm
Yiyemedin yedirdin
Içemedin içirdin
Giyemedin giydirdin
Okuyamadın okuttun
Kendin üşüdün yağmurda karda
Ama beni korudun
(...)
Utanınm aldıklanm demeye
Gücüm yetmez borcum ödemeye
Bende hakkın çoktur halkım
(...)
Utanınm hakkını helâl et demeye
Dünya durdukça durasm halkım
(Seviye On ölüme Beş Kala)
rasında ise her tür sebze yetiştirüiyor.
Nesin Vakfi'nın bir psikoloğu var:
Deniz Doğnıöz. Deniz Bey, çocuklan
doğal ortamlannda gözlemleyip onlar-
la ilişki kuruyor. Çocuklann kendi is-
tekleri üzerine görüşme saatlerinibe-
lirliyor. Odasında oyuncaklar. resim
malzemeleri, kum havuzu, çamur gi-
bi çocuklann meşgul olabilecekleri
malzemeler var.
Vakfın seramik atölyesini Saüha
Kartal yönetiyor. Atölye gün boyu
açık. Dileyen çocuk istediği saatte bu-
raya gelip çalışabiliyor. Dışandan si-
parişler de alımyor. Fotoğraf atölyesi
de çocuklann hizmetinde...
Besime Ersoy, vakfin kütüphaneci-
si... Vakfın yazısız kuralları içinde
üretmekten, okurlanna yardım etmek-
ten memnun.
FeyziÖrnek. vakfin müdürii Yardım-
cısı da yinevakıflı bir genç; Kamuran
Demirkesen.
Vakıftaki yaşama tanık olduktan
sonra, Aziz Nesin'in çocuklann eği-
timiyle ilgili görüşlerinin büyük öl-
çüde gerçekleştiğine inanıyoruz. Va-
kıf gençlerinden Tayfim, Aziz Nesin'in
aynı adh şiirinden besteledığı 'Sol El
Konçertosu'nu çalıyor, çalarken de
"Aziz Amca'nın benim piyano çaldı-
ğımı görmesini çok isterdim" diyor...
Masamızda gençlerin getirdiği, kara erik-
ten ehnaya. salatalıktan hormonsuz doma-
tese kadar her şey var... Aziz Nesın'ın ki-
taplan, vakıfsenedı. vasiyetnamesi, fotoğ-
raflan... Bir yandan kahvelerimizı yudum-
larken bir yandan da kıtaplanndan yüksek
sesle paragraflar okuyoruz:
"İnsanoğlu. kendiliğinden trajiktir; çün-
kü doğumuyla birlikte, ölüme karşı zorun-
luolaraksavaşaçnuştır ve bu savaşın sonun-
da yenflecegi kesindir. Bu kesin yenilişten kur-
tuluş için, savaş içinde savaş, bir yeni savaş
daha açar: Ölümsüzlük savaşı_"
Nesin huzur İçinde uyuyor
Aziz Nesin, ölüme karşı savaşından yen-
giyle çıkmanın huzuru içinde uyuyor. Vak-
fi, çocuklan, gençleri. hayvanlan. ağaçla-
n ve çiçekleri ölümsüzlük savaşını kanıt-
lamayı sürdürüyor, daha nice yıllar da
sürdürecek... Aziz Nesin'e vakfi niçın
kurduğu sorulduğunda şu yanıtı ver-
miştı:
"Nesin Vakfi, küçükçapta, çokalçak-
gönüllü biryardım kurumu. Çünkübü-
tüngetiriyalnızbenim kitaplanmdanel-
deedüiyor. Nesin Vakfi'nın kuruluş ama-
cı, bu küçük olanaklar içerisinde, kim-
sesizveyoksul çocuklara; barınma, eği-
tim, öğrcnim firsan ve olanağı vermek-
tir. Bunun için Nesin \akfı'nı kurdum.
Çünkü ben de öyle yoksulluk yaşadım,
ben de öyle zoıiukla okudum. Bu; bir
anlamda borç ödeme,yani odeme değü,
ödemeye çabşmadır."
Çırılçıplak bir arazlydl
Borç ödeme biçimınden örnek aluıa-
cak pek çok yön vardı. Demek ki iste-
nirse, gönül verilirse yapılabiliyor. Bir
insandan geriye eserleri, ürettıkleri ka-
lıyordu... Şimdi üzerindeki binalar, me>-
ve bahçeleri ve oyun parkıyla göz dol-
duran vakıf, 1972'deçınlçıplakbirara-
ziymiş. Çıplak arazide, babası gibi gö-
mü arayan bir adam. . O adamın geçti-
ği yollan, aştığı engelleri aynntısıyla
bilemeyiz belki: ama onu. Darüşşafa-
ka'dan Nesuı Vakfı'na götüren "borç-
luluk" güzergâhmda bir gezi yapabili-
riz: 1972 yıh, nisan ayuun yirmi yedi-
si, perşembe günü... Bir adam, Aziz
Nesin, halkına olan büyük borcunu öde-
mek için önemli adımlanndan birini
daha atmıştı. tstanbul, Kadıköy, Fener-
yolu, Alageyik Sokağı 7/2'de aylardır,
sabahlara kadar yanan ışıklar, bu gece
normal saatinde söndürülecektı.
Çatalca tapusuna kayıtlı 17 bin met-
rekarelik arazi, adı henüz bilinmeyen,
vakfa henüz adurunı atmamış, öğrenim
olanağı bulamamış, yoksul ve kimsesiz
çocuklann gelecekte yuvası olacaktı.
Kimi insan, kurucu, yapıcı ve yara-
tıcıdır. Aziz Nesin de bu tür insanlar-
dandı. Büyük ütopyalann adamı, her
zamanyoksul büyük çoğunluğun yanın-
da olacaktı. Buna kafa yoran insanlar-
dan biriydi.
1972 yıh Nisan ayının yirmi yedisi,
perşembe günü. bir adam, Aziz Nesin
elinde noter senedi, 17 bin metrekare-
lik arazinin başmdaydı... Dereboyun-
dan yükselen kurbağa seslerine kuşlar
eşüketmekteydi... Güneş; varsıl yoksul
demeden 'altın pencereti ev'ler yarat-
maktaydı... Hani bir koku, bir iz. bir ses
insanı çocukluğunun iklimine götürür
ya. ışte öyle bır gündü. Erkenci ağaç-
lar meyveye dunnuş; geç kalanlar, gü-
neşe 'günaydın' demenin sevincini ya-
şamaktaydı Böylene çokbaharlan var-
dı geçmişte Aziz Nesin'in; ama bugün
hepsınden farkhydı; arazisuıe baktıkça
içi içine sığmıyordu...
'Bevaz geceter'
SALI
SÜRECEK
Arazisi boyunca bir ileri bir geri yü-
rüdü... Yoruldukça derebovundaki sö-
ğüdün altında soluklandı... Toprak sı-
cak ve cömert olacaktı insan elinde...
Arazismm toprağmın parmaklanmn
arasını okşayarak yere dökülüşü, hiç
oyuncağı ohnamış bu adama, çocuklu-
ğunu geri verdi... O 'çocuk Aziz' ki ilk
pantolonu, ilk ayakkabıyı beş yaşında
giymişti. O yaşma kadar ne ayakkabı-
sı ne de pantolonu olmuştu.
Çatalca'nın göklerinde kuşlar; toprak
sıcacık, kanncalar bitmez tükenmez ko-
şuda... 17 bin metrekarelik arazide tek
bir ağaç yok... Sürülmemiş, dokunulma-
mışbirtarla... Minik çocuk ayaklan he-
nüz patika yollar açmamış. Adım adım
dolaştı araziyi AzizNesin... İçinde, Da-
rüşşafaka'daki öğretmeni Rıfla Bey'den
aldığı ilkafenninsevinci... Kulaklann-
da Rıfkı Bey'ın sözleri: "Her gece ya-
tağınıza girince, önce bir nefıs muhase-
besi yapın. O günkü davranışlaruuzın
hepsini, bir bir gözünüzün önünden ge-
çirin. Kimlere rvi kimlere körü davran-
dığının düşününüz ki ertesi gün îyi bir
insan olasınız."
içi içine sığmıyordu. Sevinçten göz-
leri dohnuştu; ama ağlayamazdı. Çün-
kü ona kendisi için ağlamayı öğretme-
mişlerdi... Gözyaşlannı içine akıtarak
sevincinden çatlamak üzere döndü Fe-
neryolu'na... 'Beyazgeceler' daha fark-
h yaşanacaktı artık Alageyik Soka-
ğı'ndakı evinde...
ORHAN BURSALI
Hasan Cemal, Darbeci!
Gülüyor musunuz? Darbelere bu kadar karşı ol-
duğunu yazıp çizen, geçmiş darbeciliğinin özeleş-
tirisini yapan ve hele hele bugünlerdeki yazılannda
sık sık 28 Şubat kokusu alarak bunu ihbar eden es-
ki "Genel Yayın Müdürüm"fl, şimdi nasıl darbeci
olur?
Pek inanılacak gibi değil.. Ama 17 Aralık tarihli "Ye-
ni Bir 28 Şubat mi?" yazısını, boşa koydum dol-
madı, doluya koydum almadı, evirdim çevirdim, ya-
zıya tersten, düzden, yandan, tepeden ve çok so-
yutlu ve boyutlu baktım, mantığını ve "bilimsel" da-
yanaklannı çözemedim!
Sonunda vardığım sonuç, Hasan Cemal'in hâ-
lâ ilk gençliğindeki gibi darbeci olduğuydu!
Şimdi yazann mantığını sizlerle paylaşacağım. •
• • •
Yazı, hükümetin imam hatip, üniversiteler, cami
dayatması, türban, imam hatipliye çifti diploma, iç-
ki yasağı gibi konularda sıklaşan tutum ve kararia-
nnı anımsatıyor, bunlardan yola çıkarak başında ve
kamuoyunda oluşan "Islami hayat tarzı mı geli-
yor?", "Islami düzene doğru" gibi düşüncelerin, ger-
çeği zorladığını vurguluyor.
Cemal, "islamidüzen geliyor" düşüncesinin düğ-
mesine "bazı çevrelerce basılıyor" diyor.. ve devam
ediyor:
"Türkiye'ye ne Islami düzen gelir, ne de bu ül-
ke bölünür. Tehlike, şeriat ya da bölünme değil.
Tehlike pireyi deve yaparak Türkiye'yi gerçek
gündeminden uzaklaştırmaktır. Tehlike, Türki-
ye'yi yeniden bir 28 Şubat sürecine rtmek iste-
yenlerin bazı sinsi çabalarıdır."
• • •
Hasan Cemal, ezeli ve ebedi bir saptama yapı-
yor: "Türkiye'ye ne Islami düzen gelir, ne de bu ül-
ke bölünür!"
Hasan Cemal, bunu neye dayandınyor, kavramam
mümkün değil..
Ben onun mantığı içinde kalarak gerekçeler sı-
ralıyorum:
1 - a) Türkiye şeriat uygulanamaz bir ülkedir; her
ülkede uygulanabilir ama Türkiye'de asla; b) Tür-
kiye'de şeriatçı yoktur; c) Türkiye Hıristiyan bir ül-
kedir, bu nedenle şeriattan bahsedilemez; d) Tür-
kiye'deki şeriatçılar demokratiktir, bu nedenle on-
lar burada şeriat kurmazlar ve istemezler; e) Türki-
ye'de şeriat uygularnasına Avrupa Birliğim izin ver-
mez, Pentagonum da derhal askerini gönderir, ha-
vadan da bombalar, bütün şeriatçılara haddini bil-
dirir; d) Halkımızda şeriata asla fırsat vermeyecek
çok yüksek bir demokrasi, laiklik vb. biiinci vardır...
2- a) Türkiye bölünemez bir ülkedir, bütün dün-
ya bölünür ama Türkiye bölünmez; b) Anadolu'nun
tarihinde bölünen bir ülke yoktur ki Türkiye bölün-
sün; c) Türkiye'de Kürt yoktur ki bölünsün; d) Tür-
kiye'deki Kürtler asla Türkiye'yi bölmek istemezler,
onlar Irak vb. Kürtlerine ihanet ederler de aynlmaz-
lar; e) Avrupa ve ABD Türkiye'nin bölünmesine izin
vermez; f) Dünyada bölünme kavramı yüz yıl ön-
cesine aittir, bugün tedavülden kalkmış bir kavram-
dır; g) Türkiye'de çok yüksek bir bölünmeme bilin-
ci vardır, bu bilinç düşmanın tankını topunu deler
geçer...
• • •
Bu straladığım gerekçelerin hiçbiri size inandın-
cı gelmedi mi? Yoksa ben doğru gerekçeleri mi bu-
lamadım? Veya Hasan Cemal'in "Vay canınal. Bu-
nu nasıl atlamışız?" diyebileceğimiz bomba bir ç^
rekçesi olabileceğine inanmıyor musunuz?
Laf aramızda, ben de inanmıyorum! Sizi bilmem,
ama benim neden inanmadığım konusunda bura-
da açıklamayacağım çok sayıda gerekçem var..
O halde geriye, Cemal'in "dayandığı" ama açık-
lamadığı, bir iki nokta kalıyor, devam edelim:
Bunlardan biri, ordu ile ilgisi olmayan, bağımsız,
gizli silahlı halk güçlerinin varlığı! Veya, bölünme ve
şeriat durumlannda milyonlarca halkın aniden silah-
lanarak sokağa döküleceği ve siperiere gireceğini
düşünüyor olabilir (başlannda kendisi, tabii o sıra-
da Maldiv Adalan'nda Milliyet'i yazmıyorsa!!)!
• • *
Bu ikisine gülüyorsanız, geriye kalan tek olasılık,
Türk Silahlı Kuvvetleri'dir! Hasan Cemal bölün-
me ve şeriat durumlanna TSK'nin izin vermeyece-
ğini, yeni bir 28 Şubat'ı başlatacağını ya da kimse-
yi takmayarak darbe yapacağını düşünüyor..
Hasan Cemal, kendisi reddetse de düşüncesinin
arka planında darbecidir! Tek güvendiği güç
TSK'dir.
"Türkiye'ye ne Islami düzen gelir, ne de bu ülke
bölünür" mantıksız, tutarsız lafını bir kenara bıra-
kacak olursak bile, zaten "Tehlike, şeriat ve bölün-
me değil, (bugünkü koşullarda-OB) 28 Şubat sü-
recini çağırmaktır" demektedir.
Hasan Cemal, tam bir darbecidir!..
Çünkü yarın, şeriatı ve bölünmeyi tehlike olarak
görebilir!..
O zaman da "Yetiş 28 Şubat!" diye bağıracaktıri
(Eğer gizli bir bölücü ve şeriatçı değilse tabii!)
Şüpheniz mi var!
C) Bizleıie konuşurken en sık vurguladığı, en çok
söylemeyi sevdiği nitelemedir, kendisi için.. "Ben
Genel Yayın Müdürü olarak..." Aramızda "Bak,
'Ben Genel Yayın Müdürü'geliyor." derdik!
obursali@ cumhuriyet.com.tr.
SÜHEYLA OKAN
EŞBER OKAN
ÖZLEMLE ANIYORUZ