21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 EKİM 2005 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIZI Gençlik yıllannda aynı görüşte olan Hasan Âli Ediz ile Nâzım Hikmet amsındaki gerginlik, uzun sürmedi Moskova'da dostluk îstanbul'da gerginlik Hasan Ati Ediz Ue Nâzım Hikmet arasındakigerginlik, gereği kadar açıkhğa kavuşmamış olsa da Nâzım Hikmet, Türiayv'dekigizli Komünist Partisi'nden tar edilmişür. Bunda Hasan Âli Ediz 'in rolü olduğu söylenir. Cezaevinden şehre çıkma planları Nâzım Hikmet, Bursa şehrini ıstınabe tankıyle, ifadesi alınmak ıçin ha- pishane araçlan ile mah- kemeye getınlip götürü- lürken görüyordu. Her ne kadar hapısha- neden Uludağ güzel gö- rünüyor, ona ılık bır şiir yazma ımkânı venyorsa da, bu onu oyalamaya kâ- fi gelmiyordu. Nâzım Hikmet'in. ha- pıshane penceresinden Uludağ'ı seyrederken yazdığı bır şıirin başı şöy- leydi: »Yediyıldırlludağ'la gözgöze bakınıp duru- ruz Ne o kımıldar yerin- den, Ne de ben... Lakin birbirimizi ya- kırtdan tanmz " Hapishane havası. za- man zaman Nâzım Hik- met'i sıkmış olacak ki, kendine özgü uygulamasıy- la şehirden ha- va alma imkâ- nını buluyor- du! Bir kere- sinde hapisha- ne arkadaşla- nndan seçtiği ikı kışiye -yap- macık- kavga- lar tertipletti. Bırbınnden davacı dunıma düşürdü. Ken- dısı de, güya, bu olayın şahi- diydı! Bu suretle, cezaevin- den mahkemeye gehp gi- derken kısa da olsa, şehir havası ahyordu, O sırada Sulh Ceza hâ- kımı Mürüvvet Yener'di. Burada Mürüvvet Ye- ner ile ılgılı kısa bilgi ver- mek istiyorum. Mürüvvet Yener, 1935 yılında İstanbul Hu- kuk"tan mezun olunca, evvela Adana'ya savcı yardımcısı olarak atandı. Sınıf arkadaşı bir askeri hâkimle evlenmesi dola- yısıyla ikisinin aynı şeh- re tayini yapılarak Erzin- can'a göndenldi. Mürüvvet Hanıra Bur- sa Adlıyesi'nde SulhCe- za hâkimı olmakla bera- ber. Ağır Ceza azalığı yapma salahiyetine de sa- hıptı. O sıralarda. Bursa Ce- za Mahkemesi tarafindan Nâzım Hıkmet'ın -ısti- nabe tarikiyle- ıfadesı alı- nacaktı. Mürüvvet Ha- nım. merak ettıği Nâzım Hikmet" i yakından göre- bilmek ıçin o günkü du- Sulh Ceza hâldmi Mürüvvet Yener. ruşmaya Ağır Ceza üye- si sıfatıyla katıldı. Daha sonraki yıllarda Mürüvvet Hanım asıl gö- revı olan Sulh Ceza hâ- kimliğıni sürdürmeye de- vamettı. Ne var ki Nâzım Hik- met, Mürüvvet 'ın -ken- disini yakuıdan görmek arzusu ile- Ağır Ceza aza- lığı yetkisiyle mahkeme- de bulunduğunu. çok son- ra işitmişti. Bu defa ken- disi. Mürüvvet Hanım'ı yakından görebilmek için, yukanda değindiğimız, yapmacık kavgalan ter- tiplemişti! Mürüvvet Yener ile Nâ- zım Hikmet'ın mahke- mede son görüşmeleri il- ginç bir olay ile ılgihdır. Bursa Cezaevi'ndeki Bulgar kökenli bir kişinın ceza müddeti bitmiş ve tahliye günü gelmiştir. Ne var ki kış kıyamete uygun, adamın ayakkabısı yok- tur. Nâzım Hikmet iki çift ayakkabısın- dan birini muvakkaten buna verir. Bulgar mül- tecı onu gı- yerek dışan- ya çıkacak ve kendine bir ayakkabı aldıktanson- ra Nâzım Hikmet'in verdığini ia- de edecektir. Ne var kı bu mültecı Bul- gar, hapisha- neden çıktıktan sonrabir daha uğramaz! Nâzım Hikmet'in postal dediği ayakkabı da geri gelmez. Ama Nâzım Hikmet bu olayı değerlendırmekte gecikmez! Bulgar mül- teci aleyhine Sulh Ceza mahkemesinde davaaçar! Nâzım Hikmet postalı- nın derdinde değil, za- man zamanhapishane ha- vasından sıküdığı için ha- va değışikliği havasında- dır. Arahklarda Mürüvvet Yener'inadliyedeki oda- sına gehp gider. Duruşma sık sık ertelenir! Postalı götüren mültecı. polis ta- rafindan aranır, aransa da bulunamaz! Davacı Nâ- zım Hikmet, bu Bulgar'ın mutlaka bulunup mahke- meye çıkartılmasında ıs- rarlıdır. Sonunda polıs- ten beklenen müspet ce- vap gehnez. Postalı alan Bulgar genç ortadan kay- bolmuştur. Bu basıt polisıye vaka dolayısıyla açılan dava- da, Nâzım Hikmet. bol bol şehir havası alır. Gençlik yıllannda aynı görüş- te olan Hasan ÂB Ediz ile Nâ- zım Hikmet arasrndakı gergin- lik, gereği kadar açıkhğa kavuş- mamış olduğrından, daha derin bir inceleme gerektiğini sanı- yorum. Bildiğim kadanyla, olayı şöy- le özetlemek istiyorum: Şevket Süreyya Aydemir, Vâ- lâNurettin,Nâzım Hikmet, Ha- san Âli (Ediz)'nin kültür temel- lerinde Moskova Üniversitesı ağırlık kazanmaktadır. Şevket Süreyya yaşça o dö- nemde Moskova'da okuyanla- nn en büyüğü, Hasan Âli (Ediz) ise en küçüğüdür. Şevket Süreyya, ağır sanayi ve eko- nomi konusunda, Hasan Âli ise edebi- yat ve sosyoloji konusunda dört dört- lük bir eğitim yapmışlardır. Şevket Süreyya sanayi ve ekonomi ko- nusunda uzmanlaşmış bir biyograftır. Hasan Ali Ediz ise, özellikle Rus edebiyatı üzerinde bir Rus edebiyatçısı kadar bilgi sahibi ol- muştur. O yıllann Moskova'smda re- jim gerektirdiği için öğrenim ya- panlar, ya kendi kendilerine ya- hut da çengel atılmak suretiyle komünizm rejimi ile aşılanırlar- dı. Bunlardan bazılan Türkiye'ye döndükten sonra, oradaki ideolo- ji birliğini burada da gizli olarak sürdürmüşlerdir. Ne varki arala- nnda geçimsizlikler olmuş ve bir- birlerini gizli örgütler içerisinde yaralamaya çahşmışlardır. Bu ara- da Nâzım Hikmet, Türfdye'deki gizli Ko- münist Partisi'nden tard edilmiştir. Bun- da Hasan Âli Ediz'in rolü olduğu söy- lenir. NÂZIM HİKMET'İN CEZAEVİ GÜNLERİ Kültürleriyle hapishane havasını değiştirdilerCezaevinde dokumacı mah- kûmlardan, Nâzım Hikmet'le Alaaddin Özedar aynı odada ka- lıyordu. tkisi de Batı dillerine aşina, kültürleri renkli kişilerdi. Benim müfettiş olarak şikâyet- lerini dinlemek üzere gittiğimde Nâzım Hikmet, arkadaşı Alaad- din Özedar' m portresi üzerinde çahşıyordu (7). Bu iki kader kurbanı kültürle- ri ile hapishane havasını hafif- letmiş gibiydiler. Çok samimi yaklaşımlan ve müşterek kader dostluklan vardı. Nâzım Hikmet ile oda arkada- şı Alaaddin'e şikâyet dilekçele- rindekilere ekleyecekleri olup ol- madıklannı sormuştum. Nâzım Hikmet, kendileri hakkında ko- operatif işlemlerinden şıkâyet- çiydi. Çünkü, yıllarca kooperatif or- tağı olarak kabul edilmişler ve pamuk ipliği alarak havlu doku- muşlar ve kooperatife teslim et- mişlerdi. Hatta, ortaklık numara- lan da vardı. Bu bakımdan, hapishanedeki dokumacılar kooperatif ortakla- n dağıtılan iphklerden yararla- ruyor. tezgâh başına düşen hısse- lerini alıyorlardı. Ancak, kooperatifin sene sonu temettüleri (kazançlan) bunlara verilmediği gibi, fenni tesisat adı altında, alacaklan hisseden de bir miktan kesiliyordu. Ancak, gerek valilikçe, gerek- se kooperatif yönetimince ışin bir başka yönü vardı. Her iki ta- rafın uygulamasında, cezaevin- deki tezgâh sahipleri ortak sayıl- mıyordu! Bu bakımdan. şikâyet- lerirün bir tasmı kabul edılmemiş- ti. Gerekçesi şuydu: Kooperatif statüsüne göre, ko- operatife ortak olmak için Türk tabiiyetinde bulunmak, 18 yaşı- nı doldurmuş olmak ve mahkûm edilmemiş bulunmak gerekiyor- du. Oysa cezaevinde kendilerine dokuma tezgâhı verilmiş olanlar hem ortak sayılıyorlar, hem or- tak kabul edilmiyorlardı. Bu konuda Nâzım Hikmet'in sinirlendiği ve tekrar ettiği konu şuydu: "... Ben iplik alırken koopera- tif üyesi sayılıyorum. Ama te- mettüden hisse dağıtılırken, ko- operatif üyesi değilim!... Ben de- vekuşu muyum?" Bunlann dilekçelerinde aynı cümle yer almakla beraber: - Şikâyetlerinize ilave edecek başka bir husus var mı, sorusu- na karşıhk veren Nâzım Hik- met'in: - Müfettiş Bey, ben devekuşu muyum? ce\abını hiç unutamıyo- rum Arnıesi Rus diye ceza aldı Çok kimsenin bilmediği -Nâzım Hikmet gi- bi- kültürlü ve soylu bir aıleden gelen Ala- addin Bey, Nâzım Hikmet gibi siyasi bir suç isnadı ile mahkûm edilmiş bulunuyordu. Cezaevi kayıtlanna göre, Nâzım Hikmet için "orduyu isyana teşvik etmek ve komünist- likten 29 yıl..." kaydı bulunuyor (8). Aynı zamanda kamu hizmetinden ömrü boyunca men cezası verilmiştir. Oda arkadaşı Âlaad- din için ise "sır ifşasından 9 yıl mahkûmi- yet" kararı verilmiştir. Nâzım Hikmet'in mahkûmiyetinde, Yargıtay'a başvurma hak- kı tanınmadığı gibi, Alaattin Özedar'a da ta- nınmamıştır. Alaaddin' in kendisi, eşi ve kayınvalidesi as- la suç işlemediğini söylüyorlar. Onlara göre, Alaaddin' in türlü lisan ve derin kültürü ami- ri tarafından kıskanıldığından ve kısa süre- de onun yerine geçeceği endişesinden kay- naklanan bir tertibe kurban gittiği iddia edil- mekteydi. Bir söylentiye göre, Alaaddin Öze- dar'a ceza verilmesinde annesinin Rus olması etkili ohnuştur. Özedar af karanndan sonra Nâ- zım Hikmet gibi evine kavuşmuş- tur. Içine dönük yaradıhşta oldu- ğundan pek az kimse ile teması ol- muştur. Alaaddin Bey Fransızca İstan- bul gazetesindeki görevine de- vam ederken 1961 yılında dün- yamızdan aynldı. Nüfus kütüğünde "Hüseyin Ala- addin" olarak kayıth Özedar, Nâ- zım Hikmet gibi, devletin yüksek kademelerinde hizmet etmiş, pa- şalar soyundan gelmekteydi. Dramaü Mahnıut Paşa, Hasan Haydar Paşa, Reşit Paşa -dede, oğul. tonm olarak- yakın tarihımiz- de iz bırakmış kişilerdrr. Reşit Paşa, Hariciye Nazın iken Sultan Abdülaziz'in padişahlık- tan düşürülmesrnin intikamını al- mak amacıyla, kabine toplantısı- ıy basan Çerkez Hasan tarafin- dan Serasker Hüseyin Avni Paşa ile beraber öl- dürülenbirdev- let adamıdır. Bu Reşit Pa- şa'nın iki oğlu da kendisi gibi diplomattı. Bunlardan ço- cuksuz ölen Muhittin Bey, sefaret müste- şarlıklannda; di- ğer oğlu Hasan Haydar Bey, başkonsolosluklarda bulundular. Hasan Haydar Bey'in oğullan. babalannm dış memleketlerdeki görevleri srrasında doğ- dular. Bunlardan Hüseyin Alaaddin, Itarya'da îspeçia şehnnde 1898 yılında: diğeroğlu İb- rahim Rasih ise İs\içre'nin CenevTe şehrin- de dünyaya geldiler. Hüseyin Alaaddin Özedar'ın annesi Rus'tu. Özedar, halasımn kızı Adeviye Hanım ile 1924 yılında evlendi. Bunlar kardeş çocuk- lanydı. Aynı zamanda Hariciye Nazın Reşit Paşa ile Maarif Nazın AbdüDatif Suphi Pa- şa"nm müşterek torunlarıydılar. Aile, son yıllarmı Boyacıkapı'daki köşkle- rinde geçirdi. Özedar, denn kültürü ve üç ya- bancı dile \-ukufu ile o yıllarda Istanbul'da Fransızca yayımlanan tstanbul'un yazarlan arasındaydı. Aym zamanda siyasi polis teş- kılatında görevliydi. Yukanda belirttiğimız gıbı, bu hizmeti sı- rasında "sır ifşası"ndan dolayı 9 yıl hapse mah- kûm olarak Bursa Hapishanesi'ne gönderil- di. Kültürleri açısmdan hapishane yöneti- mince Nâzım Hikmet'le aym odada kalma- lan uygun göriilmüştü. Bunlardan biri ünlü devlet adamlanmızdan AHFuatCebesay'un, diğeri Hamdullah Suphi Tannöver'in yakın- lanvdılar. Nâzım cezaevinden çıkıyor Cezaevinden çıktıktan son- ra Nâzım Hikmet ile Alaad- din kısa müddet görüşebıldi- ler. Çünkü, Nâzım Hikmet yurtdışına çıkmıştı. Özedar, hapishane sonrasın- daki hayatım Emirgan'daki, eşi ile baldızlannın müşterek mal- lan olan, büyük köşkte geçir- di. Büyük baldızı -ünlü tarihçi ve yazar- Seniha Sami Mora- lı, eniştesi ile aynı köşkte ya- şamını sürdürdü. Dilimize İngilizce ve Fran- sızca'dan çok sayıda eserler tercüme ederek değerli kitap- lar kazandıran Seniha Sami Hanımefendı, benim çok sık zi- yaret ettiğim bir eskı zaman insanı ve tarih bilgini idi. Özel- likle Shakespeare'in bütün eserlerini dilimize kazandıran kişi o olmuştur. Milletlerarası Kadınlar Kongresi'nde Türkiye'yi bir- kaç defa temsil etmiştir. Bu kongrelerde yerine göre. bazen Fransızca bazen de îngüizce konuşmalar yapmıştu". Kendisi hakkında Türkçe- Ingilizce yayımlamış olduğum bir makalede ilk müzeci kadı- nımız ve arkeoloğumuz ola- rak söz etmiştim. Her ziyare- timde, hem eniştesi hem hala- sımn oğlu olan Alaaddin Bey de hazır bulunurdu. Bugün o eski zaman köşkünde yaşa- yanlardan hiçbirisi hayatta kal- mamıştır. SÜRECEK GEÇ3VIİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Sual Edilemeyen Hikmetler... Siyasetçilerimizin hikmetlerini özellikle iktidarda ol- dukları sürelerde hem sual etmek hem de anlamak mümkün olmuyor. Biliyorsunuzyasadeğişikliklerinde sıraTerörle Mü- cadele Yasası'na geldi. Bir komisyonun belirlediği belirtilen değişiklik tas- lağı, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Merke- zi'nde oluşturulan hukukçu politikacılann değerten- dirmesıne sunulmuştu. Birkaç gündür medyada yer verilen haberter "AKP'nin taslakteyer alan ve ifade özgüriüğüne fers düşen mad- delere karşı çıktıklarını ve taslaktan çıkardıklanm" yansıtan bilgiler içeriyor. Haberieri okuduktan sonra AKP'nin ifade özgüriü- ğüne verdiği önemi alkışlayanlar da az değil. Ama biraz geçmişe dönüp de tartışmalan anımsa- yınca "Günaydın beyler" demek de olası... Çünkü AKP'lilerin karşı çıkmış olmalan övülen mad- de ya da hükümler, şu anda yürürlükte olan 5237 sa- yılı Türk Ceza Yasası'nda aynen yer alıyor. Inanmayan varsa yasanın 220'nci maddesini bu- lup okuyabilir. Maddenin başlığı, "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ama sanık durumuna düşmek için "üye ol- mak ya da hiyerarşik yapının içinde bulunmak" şart değil. Işte maddenin ilgili bentlerinin bir bölümü: "7. Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olma- makla biriikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. 8. Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, biryıldan üçyıla kadar hapis cezası ile cezalan- dırılır. Bu suçun basın yayın yolu ile işlenmesi halin- de verilecek ceza yan oranında arttınlır." AKP'liler şimdi karşı çıktıkları tanım ve cezalan ne yazık ki 26 Eylül 2004 günü kabul ettikleri Türk Ceza Yasası ile yaşama geçirmiş durumdalar. Yasanın değişiklik yapılması için yürürlüğünün 1 Haziran 2005'e kadar ertelendiği süreçte de bu mad- deyi değiştirmeme konusunda direnmiş olmalan da cabası. Oysa, hem yasanın ilk yapılışında hem de değişik- lik aşamasında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, rapor- lanyla "ifade özgüriüğüne" aykınlıklan gündeme ge- tirmişti. DilerizAKP'liler bu maddeyi "ifade özgüıiüğü" kap- samında yeniden değerlendirmeyi de düşünürler. • • • Iktidar partisi "llımlı Islam" konusundaki görüşün- den vazgeçmeye niyetli görünmüyor. Bu yaklaşımın aynntılarından biri olarak dile getirilen de "medeniyet- ler buluşması" söylemi. Kendilerince haklı nedenleri elbette vardır. Ama gelişmeler "medeniyetler buluş- ması" söyleminin tekerine çomak sokmak zorunda kalacaklann da kendilerinin olacağını düşündürüyor. Çünkü iş, dinler arasındaki ortak noktalan ortaya koyarak birliktelik sağlama amacını aştı ve ibadetle- re inmeye başladı. "Medeniyetler buluşuyor" söytemli iftara Almanya Şansötyesi Schröder de davetliydi. Bir Hıristiyan ola- rak bulunmasında hiçbir mahzur yoktu. Ancak ken- disi de bizimkileri "medeniyetler buluşması" kapsa- mında, örneğin bir yortu günü yapılacak ayine çağı- rarak karşıhk vermek isterse ne olacak. Bizimkiler kendilerine sunulacak olan kutsal şarabı içip ekmeği yiyebilecekler mi? Peki "medeniyetler buluşması ülküsü" derin bir yara almayacak mı? Şova dönük işler yararlıdır, ama sonrasını düşün- mek koşuluyla... • • • Bilmem "hikmetlerinden sual olunmaz" demekte haksız mıyım? oerinc@ cumhuriyet.com.tr. BÎLİRKİŞİRAPORUNDA AĞIR SUÇLAMA 'Erdil Tasarrufiıyla 2 daireyi satm alamaz' ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora- mıral İlhami Erdil hak- kında "haksız mal edin- me" iddiasıyla ilgili hazır- lanan bilirkişi raporu ta- mamlandı. Raporda. Er- dil'in mal beyanında gös- termediği Etüer'deki 2 da- ireyi meslek yaşamı bo- yuncaki kayıth ve resmi tasarruflanyla satın ala- mayacağı vurgulandı. İlhami Erdil, eşi Füsun, kızı Deniz Habde Erdil. Deniz Erdil'in gizli orta- ğı olduğu öne sürülen Şi- rin Melek Ozden ve Er- dil'in emir subay yardım- cısı emekli yüzbaşı Yalçm Kayatunç'un yargılandı- ğı davaya sanıklardan ka- tılan oİmadı. Dunışma hâkimi AIba>' Tur^yÇağjar, İlhami Er- dil'in mesleğe başladığı günden emekli olduğu dö- neme kadar her görevin- deki aylık gelirleri, har- cırahlan, görev yollukla- n ve OYAK"a yapılan ke- sinti durumunu gösteren belgelerin mahkemeye ulaştığını bildirdi 'Tasarrufu değil açığıvar' Erdil'in, Etiler Alkent Sitesi'nde satın aldığı 2 daireyi mal beyanında bil- dirmemesı nedeniyle "haksızmal edindiği" suç- lamasına yönelik bilirki- şi raporunun tamamlandı- ğını belırten Çağlar, bi- lirkişileri mahkeme salo- nuna çağırdı. 3 albaydan oluşan bi- lirkişi heyetinin, Erdil'in meslek yaşamı boyunca- ki gelir ve gider durumu- nu TL, döviz, enflas>on ve döviz faizi cinsinden he- saplayan raporu okundu. Raporda Erdil'in, mes- leğe başladığı 1958 yıhn- dan emekli olduğu 30 Ağustos 2001 yüına kadar 77 milyar lira geliri, 122 milyar lira gıderi olduğu, buna göre 45 milyar lira açığı olduğu kaydedildi. Dolar cinsinden, Erdil' in, 427 bin dolar geliri, 395 bin dolar gideri olduğuna yer verilen raporda, emek- li Deniz Kuvvetleri Ko- mutanı'nın bu hesaba gö- re 31 bin dolar tasarruf yapabileceği ifade edildi. Duruşma 9 Kasım'a ertelendi Raporun açıklanması- nın ardından söz alan As- keri Savcı Kıdemli Albay SaimOztürk, raporun Er- dil'in haksız mal edindi- ği iddialannı doğruladı- ğını belirterek, delil nite- liğinde kabul edilmesini istedi. Erdil ailesinin avu- katı Turgay Sanakçata ise raporu inceleyip beyan- da bulunmak için süre is- tedi. Duruşma, eksiklik- lerin giderilmesine karar verilerekjj9 Kasım tarihiçe ertelendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle