Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2MART2004SA
14 IVLJJUi U J A kultur@cumhuriyet.com.tr
TİVATRO DÜNYASINDAN DtKMEN GÜRÜN
Kendini güvenceye almak!Behiç A i c 'Fay Hatü'nda orta sınıf
kent insanını ele alıyor. Onun çe\Te-
sinden kapukluğunu, iletişimsizliği-
nı, dar bir alanda kuşatılmışlığını. za-
aflannı v e her gün iç ıçe yaşadığı bu
sorunlanra yol açtığı ruhsal çöküntü-
leri dıle getıriyor. Bu sorunlann üze-
rine gidiyor. 17 Ağustos depremınin
evJerimizde, aidiyet duygusunu his-
settiğimiz: yaşam alaniannda açtığı
çatlakJardan farkı olmayan çatlaklar-
dır bunlar. Sağlam temeller üzenne
oturmayan yapılarda zamanla oluşan
tehlıkelı çölcüntüler, kaymalar. Benze-
ri çökuntüler salt bıreysel bağlamda de-
ğil. toplurn-sal yapılanmada da varlı-
ğını hissetfirecek, insanlann ilışki bi-
çimlerini v e dünya görüşlerini etkile-
yecektir.
Yazara göre bütün bu absürd gerçek-
lerin temelinde yatan toplumca ya-
şanmakta »lan 'güven' sorunudur. Gü-
vensiz yaşamlann güven duygusunu
yakaiamak adına >Tizleştığı durumlar.
Böyie bır temel sorunun üzenne git-
mek ıçin hem yaşamJanmızın aynlmaz
birparçası fıalınegelen (kahramanlar
bile yarattık), hem de vurdumduymaz-
lığımızla büitünleşen deprem üzerin-
den çeşitli tartışma alanlan yaratmak
Behiç Ak gâbi bir mizah ustasıyla ör-
tüşen bir çılaş noktası.
Kara mizah
Behiç Ak., 'Fay Hatn'nda gerçek tip-
lemeler olarak belirlediği Kadın-Adam-
Komşu üçgeni ıçinde bir yandan dep-
remden sorura hep birlikte yaşamaya
başladığımız deprem çılgınlığının ab-
sürd boyutlaamı öne çıkanyor, öte yan-
dan da yaşamsal önemi olan sorunJar
karşısında duruşumuzu sorguluyor.
Çatlaklar, kilitli kapılar ardında sıkı-
şıp kalmak, evden kaçmak, açık alan-
da oimak istegi ve kendini güvende hıs-
setmek için hırsızdan medet ummak
gibi simgesel yorumlar oyunda öne
Behiç Ak. 'Fay Hattı'nda salt bu ülkede yaşanmakta olan 'güven' sorununun altını
çizmekle kalmıyor. insan ilişkilerindeki kopukluğun, güvensizliğin çok geniş bir
alana yayılmış olduğunu da vurguluyor. Kankoca ilişkileri, komşular arası ilişkiler
aslında her anlamda içinde yüzdüğümüz umursarnazhğın. pasifliğin. yozlaşmanm
simgesel uzantılan.
çıkan ironık yönler. Behiç Ak, *F» Hat-
ü'nda salt bu ülkede ciddi boyutlarda
yaşanmakta olan 'güven' sorununun al-
tını çizmekle kalmıyor. insan ilışkile-
rindeki kopukluğun. güvensizliğin çok
geniş bir alana yayılmış olduğunu da
vurguluyor.
Kankoca ilışkılen, komşular arası
ilişkiler aslında her anlamda içinde
yüzdüğümüz umursamazlığın, pasif-
liğin, yozlaşmanın simgesel uzantıla-
n. Bu kopuk ilişkilerin altında yatan
kara mizahı ironik birdiyalog örgüsüy-
le öne çıkanyor yazar. Bu arada, za-
man zaman diyaloglann çok uzadığı-
nı v e tekrarlara yol açtığını söylemek
sanınm yanlış olmaz. ama Genco Er-
kal, Sumnı Ya\Tiıcıık gibi deneyimh
oyuncular ve onlara rahatlıkla ayak
uyduran Erdem Akakçebu sarkmala-
n tempolu oyunculukianyla toparlıyor-
lar. Genco Erkal'ın 'erkek' rolünde
sakin sularda dolaşan yorumu. Sum-
ru Yarvrucuk'un 'kaduf da patlama-
lara açık yaklaşımı kan-koca arasın-
daki çelışkinin altını ustalıkla çizıyor.
çatlaklar
Adam (Genco Erkal),Kadın(Sun>
ru Yavrucuk) ve Komşu (Erdem
Akakçe) hayata karşı 'güven' duy-
gulannı giderek yitiren ve yaşam bi-
çimlerindekı çatlaklarla yüzleştik-
çe kurtuluşu yine bu çatlaklarda ara-
yan kişıler.
Oyunun sonuna doğru radyodan
yükselen ve "İki üç tane daha dep-
rem okun,bu memlekette demokra-
si iyke yerieşir" diyen ses ıse güve-
ni güvensızlikte. doğnıyu yanlışta
arayan bakış açısının. ters mantık
çizgisınin en can alıcı uzantılanndan
birini oluşfuruyor.
Toplumsal tanhimize baktığımız
zaman sıyasi arenada da örnekleri-
ni yaşamadık mı? Yaşamıyor mu-
yuz?
Seyirciyi böylesi tartışma alanla-
nnın içine çekmek isterken yozlaş-
mış bir kankoca ilişkisinden yola
çıkmak, bu çarkın içine komşuyu da
kendi ilişki çemberi içinde koymak
oyundaki taşlama boyutunu güçlen-
diriyor. Ama. aynı çarkın içinde ka-
nkoca arasındaki aldatma, kuşku.
kıskançlıkgibi dunımlann, kısa do-
kunuşlarla da olsa dahıl edilmesi-
nin konuyu dağıttığı düşüncesinde-
yim.
Genco Erkal, Sumru Yavrucuk ve
Erdem Akakçe 'nin bır apartman da-
iresınde sıkışıp kalmış üç kişinın her
an birbirlerine ve kendilerine olan gü-
vensizliklerini ortaya koyarken mi-
zahı ölçülü bir çizgıde \nrgulayan
oyunculuklan Behiç Ak'ın öne çı-
kannak istediği noktalan destekliyor
ve böylelikle metinde açık bırakıl-
mış ya da yayılmış alanlan doldu-
ruyor.
Oyunculartarafindan çizılen insan-
cıJ tipler arasında kurulan dengeli
alışvenş oyunun akışını hızlandın-
yor. BanşIMnçeJ'inhareketli veçiz-
gisel özellik taşıyan dekor parçala-
n da yıne akışı destekleyen bir un-
sur
Ankara'da sahnelenecek
Toplumsal bunalımlarla sanatortamınıntekdüzegörünümü arasında birtakımkoşutlar bulunuyor
Gelişmelerin odağındane var?
'UçKadın'
ile 'Ascdak'Kültür Servisi - Ankara Devlet
Tiyatrosu, Konya Devlet
TiyatrosıTnun sahnelediği 'ÜçKadın'
ile Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nun
sahnelediği 'Asalak' adlı oyunlan
Ankanlı sanatseverlerle buluşturuyor.
Catherine Anne'in yazdığı,
OlcayPoyraz'ın Türkçeye çevirdiği
'Üç Kıdın', bugün Altmdağ
Tiyatrosu'nda sahnelenmeye
başlanacak. 7 Mart'a kadar devam
edecel olan oyunu Nıırtekin Odabaşı
sahneye koyuyor.
Dekoru Suar Şeylan'a, kostümü
Sevgj Türkay'a, ışık tasarımı Ersen
Ttonççddç'e ait olan oyunda Deftıe
Y'abnz. Ecehan Şarman, Bengisu
Gürfoözer rol alıyorlar. 'Sevgi'
kavTarnını ele ahp işlerken sevginin
kimden ve nereden geldiğine değil,
önemlı olanın onun sunuluş tarzı
olduğuna dikkat çeken oyunda
varsıllık. yoksulluk, yaşülık,
yalnızrtk, konum ve onur gibi
ızleklerde günderae getiriliyor.
.4ndreWcard'ın yazdığı, HaJdun
ve Cem Mariah'nın Türkçeye
çevirdi|i 'Asalak'ı, Cem Emüler
sahneye koyuyor. 16-21 Mart tarihleri
arasıncb Küçük Tiyatro'da seyirciyle
buluşacak olan oyunun dekoru
Sertel Cefiner'e, kostümü Sevgi
TürkaVa, ışık tasanmı Zeynel Işık
ve tzzeain Biçer'e ait.
N. Hakuı Dönmez, Okan İrkören,
Sertel Iğur, Hatice Sezer, Lebib
Gökhan, GÖzen Müftüoğla, Selim
Bayraktar, Birkan Görgün, Uğur
Çmar' m rol aldıklan oyunda,
bürokr^side bile ve ikiyüzlülükle
vükselaneye çalışan Selicoor'un
diğer çx£fışanlann düşüncelerini
ve profderini kendine mal ederek
nasıl y*xseldiği ve foyasının ortaya
çıkanlıa konu ediliyor.
• Bir uyur-gezer
görünümJü sanat
üretimiyle karşı
karşıyayız. Giderek
yaygınlaşan ve sanatsal
üretımin hem sanatçı hem
de sanat tüketicisi
açısından bir "ihtiyaç"
düzeyinde anlam
kazanmasıyla yerli yerine
oturması mümJcün
olabilecek ters bir
oluşum, yaşadığımız
sanat ortamını kıskacına
almış görünüyor.
KAYA ÖZSEZGfV
Aristoteles "Poetika^nın gınşın-
de, hangi sınıflama ıçıne girerse
girsın. sanat üreten her kişinın bu-
nu yaparken "mimesK" yani yan-
sıtma (taklit) kuralından yola çık-
tığına değinir \'e her şeyi biçim ve
renklerle resmini yaparak taklit
ederken. sanatçılann (ressamlann)
birbölümünün bunu "ustahğıjia''.
bir bölümünün ise "abşkanhJda"
yaptığından söz eder. tlk bakışta
salt yansıtıcı içerikli antik kültür
ve daha çok da şiir sanatı açısından
geçerli olabileceği izlenimını veren
böyle bir saptama, dönemleri ve
çağlan aşarak günümüze gelip da-
yanan sanatsal biçim oluşrurma
ediminin kökeninde saklı sırlara da
açıkhkgetinrve bu ikı ka\Tamın (us-
talık ve alışkanlık) ayıncı ve öz-
günleştırici işlevini. bir de çağdaş
sanat olgusu bağlamında düşün-
memıze olanak \ erir.
Sorumluluk bilinci...
Biçım (form) üst başlığı altında
bütün ıfade yollannı açıklamakta
kullandığımız anJatım (ifadej yo-
lu. sanatsal bır kimliğin belirteci
olma aşamasınageldiğinde, sanat-
çısını önemli bir sorumluluk bılin-
cıyle yüzleştinr: Kullanılan mal-
zemenin olağan görüntüsu altın-
dan. denenmiş yöntemlenn "yeni
bir uzantısı mı çıkaeaktır. yoksa
elindeki yapıta kendi kimliğinin
damgasııu vurnıa becerisini (usta-
bğınj)gösterecek olan failin (sanat-
çııun) zaman içinde dene>im ve bi-
rikimlerie elde etmiş olduğu göz-
lem \e duyum bileşkesi miyansıya-
caktır. Karmaşık sorunun yalıül-
mış anlamda özü. burada kendini
açığa vnrur.
İçinden geçmekte olduğumuz dö-
nemin açmazlan, çelişkilen ve her
şeyi popülarize ederek birörneklı-
ğe dönüşrürme. hoş ve alımlı kıl-
ma, çoğunluğun yalınkat beğenisi-
ne ce\ap \'eırne ya da şok \arata-
rak güncel pıyasada yer kapma uğ-
raşı olarak özetleyeceğimizyaygın
da\ranışları bağlamında baktığı-
mızda, alışkanlıklann (moda teza-
hürlenn) her türden sanat üretımı-
ni ele geçirdiğini görmekteyız. Bır
uvTir-gezergörünümlü sanat üreti-
miyle karşı karşi}ayız. Giderek
yaygınlaşan ve sanatsal üretımin
hem sanatçı hem de sanat tüketicı-
sı açısından bır "ihtiyaç*' düzeyin-
de anlam kazanmasıyla verli yeri-
ne oturması mümkün olabilecek
ters bır oluşum, yaşadığımız sanat
ortamını kıskacına almış görünu-
yor. Değerli-değersiz, tutarlı- sıra-
dan, ustalıklı-alışkanlık ürünü gi-
bi somut aynmlar sık sık bir kena-
ra itilmekte, herkesin koşullanmak-
ta bir beis görmedigi orta malı iş-
lerçe\Temizi sarmaktadır. Edılgen-
liğın etkınliğe egemen olduğu sı-
kıcı bır ortamın havasını soluyo-
ruz.
Bır tanım bulmakta zorlandığı-
mız bu durum. belki de geçıcı bır
rehavet olarak tanımlanabılır. Böy-
le bir reha\ et ortamından yararla-
nan çe\reler. emek ve özveri gerek-
tiren uğraşlarla sürüm füryasının
yer değıştirmış olmasından hoşnut
görünüyor ve sanat yapıtına para-
sal yatınmda bulunanlann, herhan-
gı bır araştırmaya gerek duymak-
sızın günlük akışa ayak uydurrna-
nın otesınde kökJü endışelerden yo-
la çıkmayı ıhmal eden tutumlannı
sömürmekte biraz daha cesaret ka-
zanmış oluyorlar.
Türkıye'nin >aşamakta olduğu
ekonomık ve toplumsal bunalımlar-
la sanat ortamının bu duruk \ e tek-
düze görünümü arasında elbette
birtakım koşutluklar var. Ama so-
runlar, hiç değilse birkaç vildan be-
ri bu ortamı ıskala\ıp geçiyor ve üre-
timin genel standartlannda büviik
çaplı dalgalanmalara yol açmıyor-
sa. bunun nedenleri üzennde düşün-
mek gerekiyor. Sanatı yaygınlaş-
tırma \ e pazar oluşrurma göreviy-
le karşı karşıya bulunan galeriler,
genel durumdan hoşnut olmadık-
Iannı zaman zaman açığa vuruyor
olsalar da, bu alanda, örneğin ben-
zer sorunJan bellı dönemlerde ya-
şayan başka ülkelerdeki sarsıcı et-
kilerden uzak görünüyorlar. Çün-
kü bunun aksi söz konusu olsa, ga-
leriler ortamında büyük sarsıntılar
yaşanırdı. Oysa bu rür gelişmeler-
denuzaktabulunuyoruz. Galerile1
"
kapanmak şöyle dursun, yeri'eri-
nin de de\Teye ginyor olmasıyla, pi-
yasada özendırici oluşumların var-
lığına tanıklık ediyorlar. Belki de
sevınmeliyiz buna. Gene de bütün
galeriler için "tuzu kuru" bır dö-
nemin söz konusu olduğunu söy-
leyemeyiz elbet; nadir olaylardan
olsa da kapılannı kapatanlarda yok
değıl. Ama yaygın bir knz yaşamı-
yoruz gene de.
İstikrarlı bir yol izlemek
Arkada bıraktığımız yılın sanat
uretımine yansıyan beiirgin özelli-
ği, alışılmış biçim kalıplannın "tek-
rar" tehlikesı çe\Tesinde yoğunla-
şan aksını aşamamanın getirdıği ve
bir bakıma daha eskı yıllardan dev-
ralınan kolaycıhklardı. Bu kolaycı
tavır. genç sanatçı kuşaklannın bir
bölümünü de etkisı altına almış bu-
lunuyor. Genellikle bir "model"
anlayışı ya da eğilimin peşinde. kü-
çük ve önemsiz aynmlarla çalışma
temposunu sürdürmek. böylece alı-
cıyı şaşırtma riskıne girmeksizin
"istikrarü" bir yol izlemek, sanat
dünyamızın genellikle paylaştığı
bir tutum olarak karşımıza çıhyor.
Kısaca Aristoteles"ı haklı çıkar-
makta direnıyor \e ustalıkJı çalış-
maktan çok, alışkanJıklanmızın tut-
sağı oluyoruz.
Neyse ki çizdiğımız bu kötüm-
ser tablonun dışında kalan. kalma-
yı başaran gelışmeler de var. An-
cak bu gelışmeler. genel görüntü-
nün izlennı silecek kadar denn de-
ğıl şimdilik.
YAZIODASI
SELİM tLERt
•fllıp Götüpsen Beni
Oraya' (1)
Cahrt Srtkı Tarancı, benden dokuz yaş büyül
şiirinde "Robenson "a sesleniyor:
"Robenson, akıllı Robenson'um,
Ne imreniyorum sana bılsen!
Göstersen adana gıden yolu;
Başımı dinlemek istiyorum."
Bizim kuşak Robinson Crusoe'yu 'çocuk ki-
tabı' olarak okumuştur. Cahit Sıtkı da mı öyle oku-
muştu, bilmiyorum. Bizler, Robinson Crusoe'nun,
gemisi battıktan sonra, daigalaria sürüklendiğı ıs-
sız adadan günün bırinde kurtulup kurtulamaya-
cağı heyecanıyla okumuştuk romanı.
Elbette eksik püksük çevırilerdi. Sözüm ona ço-
cuklar ıçin öyle yapılmıştı. Çocuklann neyi anla-
yıp neyı anlamayacağına oldum bittim büyükler
karar verır...
Büyüklerin bizim için adeta yeniden yazıverdi-
ği bu romanda, Robinson, bir yandan daCuma'yı
uygarlaştınyor, toplum hayatının bır bireyi olarak
egitiyordu. Cahit Sıtkı'nın şiirinde Cuma'dan söz
açılmaz. llk okuyuşta şaşırtıcı bir yok sayıştır bu.
Ama şiin özümsedikçe, Cahit Sıtkı'nın adadan
kurtulmak şöyle dursun. o meçhul ıssız adaya sı-
ğınmak, büsbütün orada yaşamak, orada 'varol-
mak' istedığıni fark ederiz.
Gerçi şaır iki dizede çoğul konuşuyor:
"Taş kırmak da gelır elimizden
Ateş yakmak da, aş pişirmek de."
Ne var ki, adada yalnız kalmak geçiyor gönlün-
den. Yolu göstersin diye belki bır tek Robenson'a
razı. Cuma'ya ıhtiyacı yok...
Bu şiir beni, en az Daniel Defoe'nunromanıka-
dar etkiler. Issız bır adada kalabalık dünyanın hay-
huyundan kurtulmak ütopyasını, belleğim beni
yanıltmıyorsa, Cahit Sıtkı'yı okuduktan sonra du-
yumsadım.
Bu şiiri okuduktan sonra, Robinson Crusoe'nun
çocukfuğumuzda okuduğumuz 'o' roman olma-
d/ğını, olamayacağını düşünmeye koyuldum.
Daniel Defoe'yu kavrayabilmem ıçin Akşrt Gök-
türk'ün Ada'sını beklemem gerekiyormuş...
Ama 'ada" bır kez gönlümü çelmişti. Benim de
hayalimde adalar belinyor, adalarda ıssız yaşamak
istiyordum.
"Robenson" şiiri bunun kınk bir umut olduğu-
nu son dörtlüğünde dile getirir:
"Robenson, halden bilir Robenson,
Ada hâlâ batmadıysa eğer,
A/ıp götürsen beni oraya,
Denizyolu kapanmadan evvel!"
öylesine bir 'gitmek' tutkusudur ki, geri dönüş
artık recidedilmekte, "deniz yolu"nun kapanma-
sına rıza gösterilmekte, belkı de deniz yolunun ka-
panması apaçık özlenmekte.
Sizi o güne kadar bunaftmış. kırmış, hayal kı-
nklığına uğratmış, yaralamış toplum hayatına bır
daha geri dönmeyeceksiniz: Bundan denn mut-
luluk olabilir mı?
"Robenson"u okuduğumda, dile getirmeye ça-
lıştığım düşsel mutluluğa o kadar ihtiyacım yok-
tu herhalde. Gençtim, ülkü ve umutlarım batkıya
uğramamıştı. Toplumsal ve siyasal çalkantılar or-
tasında ayakta durulabileceğine ınanıyordum. Ka-
vafis'in başka ülkeler, başka denızler bulamadı-
ğını bilmiyordum...
Fakat yine de Cahit SıtkTnın 'gitmek' tutkusu,
hep gitmek, Robenson'un adasına kavuşuncaya
kadar gitmek ısteği beni çarpmıştı.
On yedi on sekiz yaşlanmdaydım, otuz beş otuz
altı yıl önce. 1968'de Cumartesi Yalnızlığı'nda der-
ledığim hikâyelerı yazmaya çalışıyordum. Bu hi-
kâyelerde 'ada' hiç yoktur. Adayı belki de bilinçal-
t'.na gömmeye uğraşıyordum.
Bir kaygı da söz konusuydu: Türkçe Sözlük,
adayı, "Heryanı suyla çevrili kara parçası," diye
tanımlar. Tanım hiç de iç açıcı degildir.
öneriler:
Kitap/ Sadeddin Kaynak, Hasan Oral Şen.
TRT Kurumu Yayınlan, 2003. (Sevgıyle, aşkla ya-
zılmış bir monografi.)
Kidman yeni rolü için BM'ye suûı
• Kültür Servisi -
'Soğuk Dağ'
filminin güzel
o>
r
uncusu Nıcole
Kidman, Bırleşmiş
Milletler Güvenlik
Konseyi"ndeki çe\in
birimine girerek yenı
rolü için çalışmalara
başladı. Kıdman
ünlü oyuncu Sean
Penn ile başrolü
paylaşacağı gerilim
türündeki 'The
Interpreter'da hayatına mal olabilecek bir
konuşmaya kulak misafıri olan BM'de göre\'li bir
çevirmeni canlandıracak. Birçok filmde yalnızca
dış görüntüsu kullanılan Birleşmiş Milletler
binasının. bu filme dek içerden görüntüsünün
alınması için izin çıkmamıştı.
Rock in Rio Uzöon'da yapılacak
• LİZBON (AFP) -Paul Mc Cartney, Portekız'de
28 Mayıs - 4 Haziran arasında yapılacak olan
'Rock in Rio' festivalinin açılış konserini
verecek. tlk kez Brezilya'dan başka bir ülkede
yapılacak olan etkdnliğe, yaklaşık 70 sanatçı ve
topluluk katılacak. Sting. Britney Spears, fado
şarkıcısı Mariza, Metallica, Gilberto Gil bu
sanatçı ve topluluklardan bazılan. Rio de
Janeiro'daki festival örnek alınarak hazırlanan
festivale. 600 binin üzennde izleyicinin geknesi
bekleniyor.
Yine sansür...
• Kültür Servisi - La Fura Dels Baus adlı
tspanyol tıyatro topluluğunun VIarquis de
Sade'den uyarladığı ov'unu, erotik sahneler
içerdiği içm Avustralya Film ve Edebiyat
Dairesi'nin zorlamas/yla, Sydney"deki Enmore
Theatre'da sansürlenerek oynandı. 1992
Barselona Olimpiyat Ovoınlan'run açılışında da
önemli rol alan topluluk, aynı eserle Avrupa'da ıki
yılda 500 binden fazla kişiye ulaşmıştı.