25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 18OCAK2004PAZAR 12 PAZAR KONUGU Kocaeli ÜniversitesiRektörüProf. Dr. AtıfUral'la AKP-YÖKsürtüşmesini ve YÖKtaslağını konnştuk S Ö Y L E Ş İ : LEYLA TAVŞANOCLU leyla.tavsanoglu@ cumhuriyetcom.tr Yükseköğretim Kurumu 'nun (YÖK) yeni Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziçyeni YÖKyasa taslağını bugün hükümete sunacak. YÖKyasa taslağının ana hatlarının bir kısmı belli oldu. Ancak akademik çalışmalarla ilgili noktalar hâlâ açıkhğa kavuşmuş değil. Bugün yapüması beklenen açıklamadan sonra bunlar da netliğe kavuşacak. Aylardır AKP hükümetiyle, Milli Eğitim Bakanı 'yla YÖK arasında süren sürtüşmeler de böylece umuyoruz ki sönecek, akıl ve mantık galip gelecek. Bu düşüncelerle YÖK taslağında nelere özen gösterilmesi ve hangi nokîalara ağırhk verilmesi gerektiğinden yola çıkarak konuyu Istanbul Üniversitesi Rektör Danışmanı ve eski Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. AtıfUral 'la konuştum. Ural, YÖK'ün bütün üniversitelerde mali, bilimsel ve idari özerkliğe çok büyük özen göstermesi ve bu üç ilkeyi güçlendirmesi gerektiğini vurguladı. Cumhuriyet dinamideniyor- YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziçyeni YÖKyasa taslağınıyann hükümete sunacak. Tas- lağın bazı noktaları basına ve medyaya dayan- sımaya başladu Bu arada siz, YÖKolayıyla uzun yıllar ilgilenmiş bir kişi, eski bir rektör ve bu- gün de istanbul Üniversitesi Rektör Danışma- nı olarak YÖK Yasası 'nın hangi noktalara ağır- hk vermesi gerektiğini düşünüyorsunuz? URAL - Bir kere Türk üniversitelerinin çağdaş ülkelerin üniversitelerinin nitelik ve niceliğinde olmalan gerektiğini düşünüyorum. Yani bir üni- versite modeli geliştirmelidir. Ve bu üniversite modeli Türkiye'yi yannlara taşıyacak gençleri her bakımdan donanımlı yetiştirmeli. Aynca bu üniversıtenin öğretim elemanlaruun da çağdaş boyutlarda yetişmeleri için gereken her şey yapılmahdır. Türkiye'yi yannlara, çağdaş ve evrensel boyutlarda taşıyacak bir yükseköğretim yasası bir an önce çıkmalıdır. Genelde basında ve medyada konuşulan, tarrışılan yasanın bu anlam- daki niteliği değil de aynntılandır. - Bu aynntılara örnek verir misiniz? URAL - Örneğin, rektör seçımi nasıl olmalı? Dekan seçimi nasıl olmalı? Bölüm başkanlan na- sıl atanmalı? Bence bu noktalann ıkinci planda ele almmalan gerekir. Temelde Yükseköğretim Ya- sası'nı (YÖK) değerlendirmeden önce en baştan Türkiye'de eğitim sorunu ele alınmalıdır. Türkiye'de eğitim modeli artık çağdışı kalmış- tır. îlk ve ortaöğretimin yeni ve çağdaş temel esas- lara oturtulması gerekir. Yapılan çahşmalar gös- termektedir ki Türkiye'de esas eğitim modeli te- melden ele alınmamıştır ve alınmamaktadır. Bu, uzun yıllardır üzerinde durduğum bir sorundur. Hatta ben Kocaeli Ünıversitesi Rektörü olarak görev yapüğım sırada da bu konuyu defalarca üniversitelerarası kurulda gündeme getirdim. Ama o zamanki YÖK Başkanı tarafindan dikkate alın- madı. Eğltlm çağda? değil -Ama bu, uzunyıllardır bilinen, tartışılan bir konu değil mi? URAL - Evet. Türkiye'de ilk ve ortaöğrerim bugün için çağdaş boyutlarda değil. Yapılan bir araştırma göstermektedir ki bu sıstem bu şekilde devam ettiği takdirde 2007'de üniversite gınş sı- navlanndaki öğrenci sayısı 5 milyon olacak. Zaten bugün de ÖSYS sınavına 1.5 milyon öğ- renci girmekte; bunun 10'da bin üniversitelerde belirli yerlere yerleştirümekte: onun da 10'da bi- ri istediği üniversite ve bölüme girebilmekte. De- mek ki üniversite sınavını kazanan 100 kişiden sa- dece bir kişi istediği üniversite ve bölüme yerle- şebilmekte. Tabii ki bu çok yanlış bir uygulama. - Öğrenci bu sistemyüzünden, üniversüeye ka- pağı atayım da sonra ne olursa olsun, mantığıy- la mı davranıyor? URAL - Evet, öyle. Bugün gelişmiş, çağdaş ül- kelerde ilk ve ortaöğrerim çok güzel ele alınmış- tır. Ilköğretimden sonra öğrenciler bilgi kapasi- telerine, çözümleme yeteneklerine ve nitelikleri- ne göre iki yıllık meslek okullanna, üç yıllık mes- lek liselerine yönlendinlmekte, daha üst düzey- de öğrenciler ise liseye alınmaktadır. Alttan üniversitelere yaklaşık 100 ile 120 bin arası öğrenci gelmektedir. Zaten üniversitelerin bir yıllık gereksinimi o sayıda olduğu için hiç- bir zaman bu ülkelerde üniversiteye giriş sınavı yapılmamaktadır. Çünkü buna gerek yoktur. Öğ- renci istediği fakülteye, istediği bölüme gırebil- mektedir. öğretmenln değerl kalmadı - Peki, bu Türkiye'de neden uygulanamıyor? URAL - 1950'lerden bu yana çarpıtılan, bozu- lan Türk milli eğitim sistemi bugünlere bu sorun- lan taşıdı. Size soranm: Dünyamn hangi ülkesin- de üniversiteye hazırlama kurslan açılır? Her aile çocuğunu üniversiteye hazırlansın di- ye her yıl milyarlarca lira para döküyor. Koşullar bizleri bu noktaya getirdi. Öğretmenlerimiz en zor yaşam koşullarma itildiler. 1950'li yıllardan önce öğretmenler toplumun en saygın kesimıni oluş- tururlardı. Bugün bu yaşam koşullan içinde çok zorlanan öğretmenler yaşam mücadelesi verebilmek için bu tür kurs öğretmenliğine yöneliyorlar. Dünyanın han- gi yerinde bir ortaöğrerim öğrencisi hem liseye hem de üniversiteye hazırlık kursuna gider? Liseye öğ- renmek için değil, sadece lise diploması almak için gidiyor. Düşünebiliyor musunuz? Lise son sınıf- ta okutulan derslerden üniversite giriş sınavmda Prof. Dr.ATEF URAL Ortaöğrenimini İstanbul'da, Galatasaray Lisesi 'nde tamamladu 1954 'te İTÜ Elektrik Fakültesi'ne girdi 1959'da aynı fakültede elektriğin endüstride uygulanması kürsüsüne asistan olarak atandu 1962'de fakülte kontenjanından AEG'nin Berlin'deki Elektrikli Ulaşım Sistemleri Bölümü 'nde 6 ay süreyle mühendis olarak çahştu Daha sonra Berlin Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesi'ni bitirdl İTÜElektrik FakültesPnde ders verdL 1981'de ÎTÜSenatosu 'nda profesörlüğü onaylandı, ancak YÖK Yasası nedeniyle kadrosu çıkmadu Bunun üzerine Yıldız Üniversitesi'nin Kocaeli Mühendislik Fakühesi 'nde profesörlük kadrosuna atandu 1992 'de Kocaeli Üniversitesi Kurucu Rektörü oldu. 1994'te aynı göreve yeniden seçildL 2000'de İstanbul Üniversitesi'nden emekli oldu. Halen İÜ Rektör Danışmanı olarak görev yapıyor. Yayımlanmış çeşitli kitapları var. soru sorulmuyor. - Peki, yeni YÖK taslağı öncesi yaşananlara gelirsek... AKP hükümetinin YÖK ve üniversi- telerle iplerigermesini nasıl değerlendiriyorsu- nuz? URAL - Bu hükümetin yaptıklanna gelecek olursak; bunlar tslam felsefesini zaten bütün ku- rumlarda egemen kılmak istiyorlar. Zaten Başba- kanlık Müsteşan Ömer Dinçer, bu modeli yürüt- sün diye göreve getırildi. Cumhuriyetin temelle- ri sürekli dinamitleniyor. Milli eğitim, ilköğre- tim, ortaöğretım. yükseköğretim kadrolaşünhyor ve siyasallaştınlıyor. Üniversiteler, onların kendi istedikleri biçimde bir yasa geçerse tam anlamıyla kadrolaşacak ve siyasallaşacaklar. Hükümetin tatctlği - Peki, sizce yann sunulacak YÖKyasa tas- lağt konusunda YÖK ve hükümet arasında bir ortak zemin bulunabilir mi? URAL - Bu hükümetin taktiği, bildiğiniz gibi, bir adım öne çıkıp tepki görünce geri çekihnek. Ama niyetinden de hiçbir zaman ödün vermiyor ve yazgeçmiyor. Ülkemiz çok kritik günlerden geçiyor. Kamu- oyu tepkisı, vatanseverlerin mücadelesi ohnasa bu- gün çoktan Türkiye'nin onuru her yerde ayaklar altına alınmış olacak. Biz, hepimiz, ülkelerini se- ven kişiler olarak bunun ıstırabını duyuyoruz. Ülkelerini yannlara taşıyacak, teknolojik reka- bete açacak, çağdaşlaşmanın önüne ışık tutacak kurumlar üniversitelerdır. Üniversiteler elden gi- derse bu ülke zaten çoktan elden gitmiş olur. Bu hükümet, hep söyleneni yapacak kullar, ro- botlar yetiştirmek istiyor. Yani ülkenin gerçekle- ri üzerine çözümler üretebılecek gençler istemi- yorlar. Amaçlan üniversitelerin başlanna kendi fel- sefelerine uygun uygulamalar yapacak kişileri getırmek. - Peki, bu hedeflerine ulaşabilirler mi? URAL - Cumhuriyetçi yeni kuşaklar bir araya gelebihrlerse bunu beceremezler. Ama Cumhu- riyetçi kesimin en büyük eksikliği ve sorunu bır- leşememek. Birleşirse bu engelleri mutlaka aşa- caktır. Bugün büyük bir mücadele veriliyor. Bu mücadelede hepimiz sürekli bulunmalıyız. Çok yanlış bir inanç var. "Bana ne? Bana do- kuiunuyorsa rahatsız olmam" yaklaşımı çok ha- talı. Ama Hitler Almanyası'nda da aynı aymaz- lık yaşanmıştı. Sonuçta neler olduğu hep birlikte görüldü. Değerli ozan Nâzım Hikmet'in şu dize- leri zaten durumu anlatmaya yetiyor: Senyanmazsan Ben yanmazsam Kim aydınlatacak yannlan. Sayın YÖK Başkanı çok değerli bir anayasa hukukçusu. Fakat onun gücünün bu mücadelede çok etkili olacağına inanmak istiyorum, ama ina- namıyonım. Onun arkasında çok güçlü kadrola- nn olması gerekiyor. Bakın, YÖK Genel Kurulu oluşturulacak. Hü- kümet, genel kurulda yüzde 60-70'e varan bir oranda kendi seçtiklerinin temsil edilmesmi is- tiyor. YÖK Başkanı bu oranı düşürmeyi başara- bilecekse, YÖK'ün genel kompozisyonunda Ata- türkçü, Cumhuriyetçi kişiler çoğunlukta olursa o zaman belki bir şeyler önerebilir, bir şeyler yapabilir. Ünlverslteler özerfc değil - Sizce bugün Türkiye'deki üniversitelere özerk denebilir mi? URAL - Türkiye'de üniversiteler özerk değil. 1965'te, Dünya Üniversiteler Rektörler Birlı- ği'nin ortaya koyduğu bir kriter var. Bu, bir yük- seköğretim kurumunun üniversite olabilmesi için üç temel özerkliğe sahip olması gereğı. Bun- lar mali özerklık, idari özerklik ve bilimsel özerk- lik. Onlar bir de şu hususlan katrmşlar: Üniversite kendi öğrencisini kendisi seçmeli- dir. Ama Türkiye'deki gibi mılyonlarca insan üniversite için başvurunca test usulü en iyisi olarak benimsendi. Böylece de düşünen, analiz, sentez yapabılen beyinlere sahip gençler yerine test çocuklan yetişririldi. - Bu ne anlama geliyor? URAL - Yanna çözümler üretemeyen otomat beyinler, yani sadece söyleneni yapan insanlar, kısacası da kullar yetiştirilmesi amaçlanıyor. Bu da ülkenin geleceğinin önünde en büyük tehli- kedir. Bir de üniversitelerde şu husus da, gerek YÖK'ün, gerek hükümetin, gerekse de üniver- sitelerarası kurulun seçtiği komisyonun hazırla- dığı yasa taslaklarmda yok. O da üniversiteler- de bilimsel etığe değer %'erilmesi. Üniversite öğretim elemanlan her şeyden ön- ce bilim insam olduklanna göre bilimin onuru- nu taşımalılar. Ama taşımak yetmez. Bunu ta- şu"ken o onurun gereklerini de yerine getirme- liler. Yani bilimsel anlamda hırsızlık yapmamak lazım. BlHm Insam değerslz - Bir zamanlar bir YÖK Başkanı Amerika- lı çocuk doktoru Banjamin Spock 'un kitabı- nı Türkçeye çevirip kendine mal etmedi mi? URAL - Evet, yaptı. Fakat hiçbır şey olma- dı. O konuda İstanbul Üniversitesi'nden çok de- ğerli bir hocamız dava açtı. Dava o eski YÖK Başkanı'nın aleyhine seyrederken Ankara'da çeşitli oyunlara girildi. Çok üzülerek söylemem lazım ki TürkiyeBilimler Akademisi'nin(TÜ- BA) bazı hocalan bilirkişi olarak onun lehin- de rapor verdiler. Düşünebiliyor musunuz? TÜ- BA üyesı bazı hocalar, "Bu onun kendi eseri- dir" diyebilmişlerdir. Türkiye 'de bu hiç olmamast gereken bir olay- dır, ama oldukça da yaygındır. A>nca Üniversitelerarası Kurul ülkenin en say- gın, en değerli bilim adamlanndan oluşuyor. Ben her zaman o kurulda boş konulann tartışılma- ması, ülke sorunlan üzerinde konuşulması ge- rektiğini söyledim. Üniversitelerarası Kurul neden Türkiye'nin birtakım hayati konulannda neler yapılması gerektiğine ilişkin yol gösterici bir kurum ol- masm? Neden sadece birtalom işadamı örgüt- lerinden bu tür yol göstericilik yardımı almsm da üniversitelerarası kuruldan da alınmasın? Biz ülke sorunlannda ağırhğımızı koymalı ve söz sahibi oünalıyız. Bakm, ülkede çok yaygın özelleştirme yapılıyor ve Cumhuriyetin kurum- lan temelinden sarsıhyor. Ama Üniversitelera- rası Kurul buna hiçbir şey demiyor. Aynca bu özelleştirme konulannda üniver- sitelerden hiç yardım istenmiyor. Milyon dolar- lar ödenerek hep yabancı uzmanlar çağnhyor. 'Denetim mekanizması olmalı' - İyi de, yabancı uzmanlar bizim sorun- larımızı bizden daha iyi nasıl bilebilir- ler? URAL - Çok haklısınız. Ama benim ülke- mi yönetenler benim bilim insamma, be- nim üniversite hocama değer vermiyorlar. Onlar da kabahatli, ama üniversitelerimiz- de de kabahat var. Çünkü universiteleri- miz hele bu konularda hiç ağırhklannı koymuyorlar. Biz sadece birbirimizi yemekle uğraşıyo- ruz. Işimiz gücümüz kim rektör, kim de- kan, kim bölüm başkanı olacak. Bir de ba- kıyorum hiçbir YÖK yasa taslağında yok. Öğretim üyelerine öğretim elemanı yetiş- tirme görevi ve sorumluluğu verilmeli. Bunu yapmayan öğretim üyesi görevini ihmal etmiş sayılmah. Yine çok önemli bir husus şu: Üniversite öğretim üyeleri öğretici ve araştıncı diye iki sınıfa aynlmah. Bazı ho- calar gerçekten çok iyi eğitici ve öğretici- dir, ama bazılan, sayılan az da olsa. ger- çekten araştırmaya çok eğilimlidir. Fazla çalı$ma teşvlk edllmlyor Bir de bence öğretim üyeleri daimi statü- de de olmamalılar. Üç yıllık sözleşmeli olmalılar. Bütün çağdaş üniversitelerde bu böyledir. Ama burada bir üniversiteye ka- pağı attınız mı, yüz kızartıcı bir suç işle- mediğiniz sürece emekli olana kadar sizi hiç kimse yerinizden kıpırdatamaz. Bu durum da kişiyi daha fazla çalışmaya teş- vik etmiyor. - Bir de bazı üniversitelerimizde bazı ho- calara fazladan ders verdirüirken bazıla- nna ise hiç ders verdirilmiyor. Sizce bu nasıl bir uygulamadır? YOK tarafmdan çok fazla yetkilerie donatılmış olan rek- törler denetim mekanizmasını çahştırmı- yorlar mı? URAL - Kesinlikle bir denetim mekaniz- ması olmalıdır. YÖK Yasası'nda ve öbür yasalarda rektörlere çok geniş yetkiler ve- rilmiştir. Eğer bir rektör kendi sorumlulu- ğunu bilen bir bilim insanıysa ülke ve üni- versitenin çıkarlannı kendi çıkarlannın üzerinde tutabiliyorsa o zaman bu yetkiler çok yerindedir. Crupçuklar oluyuyor Ama genelde rektörler bu yetkilerini olumsuz yönde kullanıyorlar. Ve ne yazık ki insan, yapısı gereği üniversitelerde kendi grupçuklanm oluşturuyorlar. Ben 1999'dan ben İstanbul Universite- si'nde Rektör Sayın Kemal Alemdaroğ- lu'yla birlikte çalışıyorum; onun teknik danışmanı olarak görev yapıyorum. Tes- pit ettiğim acı bir gerçek var. Ne yazık ki tstanbul Üniversitesi kendi içine kapah bir üniversite. Dışardan çok az eleman alıyor. Genelde de aynı kişüer aynı ma- kamlarda. görevlerde kalıyorlar. Bu da doğru bir şey değil. O nedenle bana göre üniversitelerde öğretim üyeleri akademik aşama kaydederlerken örneğin doçent ya da profesör olur- larken mutlaka başka bir üni- versiteye git- meliler ve orada belirli bir süre çahş- ~* malılar. Böyle- ce de bir üni- versitede kök sa- hp grupçuk oluşturmala- n engel- lenmiş olur. SÎNCANLIASLÎYE HUKUK MAHKEMESİ'ISDEN Esas No: 2003-76 Hâkim: Av-nur Tekin Gül-38267 Kâtip: Metin Yolal Davacı: Muharrem Balcı (Bayram oğlu 1950 D.lu) Afyon ili Sincanlı ilçesi Küçükhüyük Kasabası nüfiısuııa kayıtlı. Davalı: Rübabe Balcı (Novruzova) (Bahadir kızı 1963 D.lu) Azerbaycan Cumhuriyeti-Güronbay ilınden Dava. BoşanmaD. Tarihi. 15.05.2003 Duruşma Tarihi: 17.02.2004 Saat: 11.35 Davacı tarafından davalı aleyhine açılan boşanma davası ile; davalı ile 12.11.2001 tarihinde evlendıklerini, beş ay kadar evlı kaldıkla- nnı davalı eşinin 21.04.2002 tarihinde memleketine gidip bır daha dönmediğini, kendisinden haber alamadığııu davah eşinın Türkı- ye"ye gelmesinın mümkün olmadığını, bir araya gelmelerinin de mümkün olmadığıru, bu nedenlerle boşanmalanna karar verilmesını talep etmiş olmakla, davalınuı tebhgata yarar açık adresi de zabıta kanalı ile araştınlmış ancak tesbit edilememış olmakla davalıya ad- resinde duruşma günü ve dava dilekçesi tebliğ yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 25.12.2003 Duruşma günü ve saati: 17.02.2004, 11.35 Basın: 1893 ANK4RA 7. ASLİYE HUKUK HÂKİMLtĞt'NDEN DosyaNo: 2001/550 Es. Davacı Alahattın Kurum vekıli tarafından davalı Mehmet Sıddık Artukaslan ve Mücahıt Vural'a velaye- ten lbrahım V'ural aleyhine açılan Tazminat davasının mahkememizde yapılan yargılaması sırasında- Emlakbank Konutlan C/2 blok, No: 25 Etlik'Ankara adresınde bulunduğu bildınlen davalı Ibrahım Vu- ral'a gönderilen tebligatın bila tebliğ iade edildiği ve tüm aramalara rağmen adresinuı temin edılemediği anlaşılmakla adına ilanen tebligat yapılmasına karar veriLmış olup, Ankara-Esertepe mahallesı, 2. sokak ile 1. sokak kavşağında 19.07.2000 tarihinde davacı Alahattin Kurum'un kendisine ait 06 FMB 43 plaka sayıh Murat 131 marka otosu ile seyır halinde ıken 06 RG 517 plaka sayılı araç sürücüsü 1986 d.lu Müca- hıt Vural"uı çarpması sonucu hasarlı trafık kazasına uğradığını. davaya delil olarak Ank. 2. Çocuk Mahke- mesi'nin 2000417 Es. Ankara 3. Asliye Huk. Mahkemesi'nin 2000/376 D.iş sayılı dosyalannın ve tüm yasal delillerin sunulduğuna ılişkın açılan bu davarun duruşma günü olan 11.02.2004 günü saat 10.10'daki duruşmaya gelmediği veya kendisun bır vekil ile temsil ettirmediğı takdirde tahkikatın yokluğunda devam edecegı ilanen tebliğ olunur. 30.12.2003 Basın: 1965
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle