02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 HAZİRAN 2003 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Niyet OOSTLANDER Raporu'nun Avrupa Parlamento- su'nca kabul edilmesi, genellikle söylenenın aksine, üzerinde önemle durulması gereken bir olaydır. Elbet, Pariamento'nun AB organlan içinde en ağır- lıklı organ olmadığı, asıl yetkilerin Bakanlar Konse- yi ve Komisyon'da olduğu, söz konusu Rapor"un da nihayet bugüne kadar kabul edilmiş bir yıgın rapor- dan biri sayılması gerektiği söytenecektir. Ama, unut- mamak gerekir ki, AB'nin geleceğine ilişkin tartışma- larda AB'nin "demokrasiaçığı"n\ kapatmak için ile- ri sürülen düşüncelenden bin de Parlamento yetki- lerinin arttınlmasıdır ve bu Raporaynı zamanda, ora- dakilerin zihniyetleri yoluyla, AB'nin Türkiye'ye iliş- kin niyetleri konusunda haylı ipucu vermektedir. Dolayısıyla, Rapor'un kabul edilişine bakıp AB'de- ki "encam"\m\z\ okumak pek falcılık sayılmaz. Ama yine de falcıların deyimiyle, fincanın telvesine göre önümüzde bir "karanlıkyo/"un uzandığı kesindir. Kişilerin olduğu gibi kuruluşların da sizin hakkı- nızdaki niyetlerini anlamanın en kestirme yolu, sizden ne istediklerine bakmaktır. Size bir şeyi ver- mek için sizden en olmayacak şeyleri istemekteler- se, verilmesi söz konusu olan şeyi vermeye hiç ni- yetleri yok demektir. Türkiye'nin AB'yetam üyeliği için istenenlerdeöy- le. Rapor'da Kıbns'takı askeri çekmekten ordunun si- yasal sistemdeki ağırlığını azaltmaya kadar o kadar çok istek var ki, onlara bakarak AB'nin bu ülke ko- nusundaki niyetlerini olumlu saymak asla mümkün değil. Bir teki bile, "Adamlann bizi tam üyeyapma- ya hiç niyetleri yok" demek için yeterli. örneğin, Avrupa ülkelerinın çogunda benzerleri bulunduğu halde Milli Güvenlik Kurulu'nun yetkile- rini kısmak, Türkçeden başka dillerin dezorunlu öğ- retim dili olmasına izin vermek gibi isteklerin sıralan- ması, "Sizi tam üye yapmaya niyetimizyok" deme- nin bir başka türlüsü değil midir? Hepsinibirarayagetirdiğinızzaman, "Bizi asla al- mayacaklar" türunden mutlak bir olumsuzluğa gitmeden de şöyle bir sonuca varmak hiç yanlış ol- maz: "Belki alacaklar ama, asıl istedikleri, dişleri dökük, tımaklan sökük ve uyuza dönük bir Türkiye'dir." Gerçekten de bu ülke, şimdiki haliyle bile, genç nüfusu, kabına sığmayan dinamizmi ve nereye yö- neleceğı kestirilemeyen taşkınlığıyla, Avrupa'yı ür- kütüyor. Burnunun sürtülmesi, boynunun bükülme- si, onurunun kınlması ve kapıda süründürülmesi ge- rekiyor. Gerçi şimdiye kadarki tersleyici kararlarla bunlar bir ölçüde sağlanmıştır ama, yetmez; daha da aşağılanmalı, küçültülmeh, horlanmalı. Maşallah, içimizde bütün bunlara katlanacak tür- den kadar midesizler hiç eksık değil. Onlar var ol- dukça, kim bilirdaha neler istenecek bizlerden. Derdimiz, Avrupa değil, içimizdekilerdir. Ulusal Demiryolculuğun 79. Yılında... Tarihin treninin taşıyıp getirdiğini (ve götürdüğünü) gören cumhuriyet kuruculan, imparatorluğun tren politikasının, "vesayet ekonomi-politiği"nin biçimlendirdiği raylannı tam tersi bir yönde, yeniden döşeyeceklerdir. Ümit SARIASLAN Sanat Tarihçisi K apıtalist emperyalız- mının "ajanda"sında, bugün de -karadeük" olarakgözükenl920 vel923,tarihtekiye- rini alana değın, tren, Anadolu'da bir sömürgeleştırme aracıdır. An- cak, Osmanlı çaresiz bu trene bin- miştir. Bırıiş o biniştir. Çağuı treni- nı kaçırmış bir imparatorluğun Ba- tı'dan istım alan bir katara bağladı- ğı düze çıkmak umudu, kendisiyle birhkte Osmanlı'yı da götürecektir! Tarihin treninin taşıyıp getirdiği- ni (ve götürdüğünü) gören cumhu- nyet kuruculan, imparatorluğun tren politikasının, "vesayet ekonomi-po- KtiğTnın biçimlendirdiği raylannı tam tersı bıryönde, yeniden döşeye- ceklerdir. 24 Mayıs 1924, Anadolu topraklannda 4138 km. demıryolu- nun 3116 kilometresinın "imtiyaz demiryofcuhığu"yla ülkemizde de- miryolu ışleten yabancı ışletmeler- den satın alındığı tanhtir. Bu tarih, ulusal demiryokuhığumuzun kuru- lup kununsaUaşmasının da başlan- gıadır. Cumhuriyet demıryolculu- ğu, bu tarihten sonraki ılk yirmı yıl içinde Anadolu'daki demıryollarını tam iki katına çıkaracaktır. Ne varki 1923 karşılaşmasında he- sabı kesilen emperyalızm, pusuya yatacak, demiryollannındemırden bir kararhlıkla döşenmesinın ardındaki "irade" sulandınlacak; dün impara- torluğu batıran "BansermayesT, ya- kın geçmışte açılan ilk ödün kapısın- dan yurda dalacaktır. 1945 sonra- sında emperyalızmin ûlkeye yeni- den girmesıyle birlikte trenin ve de- mıryolculuğun da ıpi çekilecektir. Demiryolu ve tren, kargışlı iki kav- rama dönüştürülecek, Trumandokt- nnlen, Marshall planlan kumpası- na alınan Turkıye, çağdaş Tanzımat- çılığın ekonomı-polıtıgıne, "strate- jik ayak* olarak bağlanacaktır. Temeli Tanzımat'la aölan ve uy- gun bulduklan bir taıiıe kadar (bir yirmı yıla yakın süredir o tarih de gel- mıştır!) Türkiye'yı Batı'nın mana- vı, kasabı, ekmekçisı, ıplıkçısı, *ib- rikçisi". tutmak tasanmı, dünyaya "Idiresd hürriyet" getırmek için kol- fan sıvayan ABD ıle ülkemıze "hür- riyet"i getıren(!) 1950 kınlmasıyla "hem ahenk" daha da gehştirilecek- tır. Amenkan Thornburg Rapo- ru'nda, tkincı Dünya Savaşı sonra- sı Türkiye'nin kalkınma planında yeralantasanmlannhiçbirinin "Ame- rikah sermayedarlara tavsiye edile- cek" nıtelıkte olmadığı söylenerek "Memleketin maB kaynaklannı böy- le projekre tahsis eden bir hüküme- rJnde>-abanaserma>edarlara itimat telkin ettjği iddia ohınamaz" denile- cektır (Avaoğiu). Nedır, Amerikalı uzmanın "böy- le projder" diyen tıran tavnyla ün- ledığı?! Trendir elbet, demiryolu- dur. Motordur, uçaktır, her tür ma- kine ve donanımıdır... Kendi karnı- nı doyururken sanayileşme temelin- de kalkınacak, bilim ve sanata kat- kıdan gen kalmayacak, bölgesinde tüm komşulanyla iyi geçınen, dün- ya uluslar aılesıyle de karşılıklı iyi ilişkiler güden bağımsız ve banşçı Türkiye'dır! Thornburg sürdurüyor "Esasiti- barrvla ziraatçıolan veziraat için lu- zumhı olan çefik saban vesairmalze- meyi henüz yapamayan bir nıemle- ketin lokomotif inşa etmek arzusu mevsimsizdir. Türk makamlan bu şeküde düşündükçe dolarlanmızjn ve bu gibi makineleri imaJ edecek fabrika malzemeterimizm\atanmuz- da kullanılnıası daha iyi olacaknr" (Avcıoğlu). Evet, emperyalizm ilk bulduğu gedikten, Amerikanvan bir "hürri- yet rüyaa" ve karşısında devasa bir "komünbm umaası" yaratarak Ana- dolu topraklarına yeniden girecek- tır! Hem de kraldan çok kralcı bir yö- netimin, ülkeyi "Küçük Amerika" yapacağını söyleyen bir siyasal kad- ronun 1945 sonrası açılan *kara"yo- hı asfaltiadığı bir süreçte. tam gaz- la... Cumhunyet trenı "kör hatta" çe- kılecek, her vagonuna ayn bir cum- huriyet kazanımı yüklenerek de\Ti- min tasfıyesi içinde son gaz gidıle- cektır. Hıçbirtt dev1etii''nınde bu tıran ti- radı karşısında, çıkıp da "Sen kim ohı- yorsun da imparatorluğun ayağma bukağı ettiğiniz 'ımtiyaz demiryol- culuğu' kurt kapanmda 1856'dan 1918'e değin iiretilmiş deminohınuıı ild katuu, ulusal scrmaye, özkaynak veemekk,sav^şsonrasuun Türkhe- si'nde,üstetik\inni>Tklayapmışbir ûlkeye 'demiryolu ınşa etmek arzu- sımunmevsımsizlığınden' sozedhor- sun?" diye sormak gelmemıştır Atarürk cumhunyetinin görkem- li demiryolu atılımıru, bızı, kendıle- rinin manavı, kasabı. iplıkçi ve "ib~ rikçi"sı yapmak ısteyenler boşuna mı kırdırdılar? Boşuna mı daha dün denecek denli kısa süre önce, güm- rük duvarlanmızı, >ine kendimize yıktırarak bizi kapılannda kul etmek yolunda bir adım daha attılar? 1946 sonrası ıçıne ginlen süreçte emperyalizmın yamaklığına oyna- yan polıtıka. treni, Anadolu'dan top- laya-kazıya Haydarpaşa'ya doğru "ricafetmededir' Adı trenleözdeş- leşmış bu istasyonun otel yapılma- sının empeıyalizmın "ibrikçiliği''ne soyunmuşluk sürecını taçlandıraca- ğı açıktır! Ekonomık batkınlık ve bağlanmışlık, zihinsel ''devjirihniş- Bk"le bırleşmiş, doludizgın sürüyor atını. 1990'larda dağı-denizı otele boğan Ozalizm, ekonomıye ne getir- di kı post-Özalizm'ın Haydarpaşa'yı otel yapması bir şey getırsın... Amaç üç otuz kuruş para gibi gö- rünmüyor; görmedikleri ya da götür- mek ıstedıkJen, cumhunyet trenını tüm kazanımlanyla uçuruma taşı- maktır. Ulusal ışlennde yapacaklanru ulu- sal önceliklere gore ayarlamayan ulus, hiçbir yere gidemez. "Gkle- mediğin yer (ise) senin değfldir." Os- manlı "nâan" boşuna söylememiş- tır bu sözü! Ya ülke 1923 te kurdu- ğu "hareket saati" ve ^rogramı" doğrultusunda yeniden silkinip yo- la koyulacak ya da aklını başına top- layana değın daha çok zaman yıti- recektır Acaba dıyorum, emperya- lıst tiranlann. onlann her soy ve boy- dan yemınlı çömezlerinın el birlı- ğıyle battal etnği trencıliğımızın baş- latılması ıçın, Cumhuriyet ın bir otel tabelasına dönüşmesı mı gerekıyor... Emperyalizmın "yeniyüzyıirnın "yeni" düşü bu olabihr mi?.. PENCERE Ömrümüz Güçlü Olmayı Öğrenmekle Geçiyor... 1979-80ISTANBUL ATATÜRK ECITIM ENSTİTÜSÜ MEZUNLARI Arkadaşlıklanmız, dostluklanmız anılarda kalmasın. ŞİMDİ BİRLİKTE OLMANIN TAM ZAMANI 7 Haziran 2003 saat 18.00 Istanbul Koşuyolu Adile Sultan Kasn öğretmen evindeyiz. Bir grup dönem mezunları... Tel: 0216 420 53 53 Faks:0 216313 7341 Nezahat ÖZBEK Eğitimci F ırtınalı okyanusun ortasında dalgalarla bo- ğuşan küçük yelkenliler gıbı, yaşamın ve geleceğin belirsızliklenne doğru yol al- dığımız şu sıralarda, ne kadar çok haksızlıkla- ra uğruyoruz. Hak ettıklerimiz, büyük uğraş- lar sonucu elde ettikJenmız ellenmızden alını- yor. Kazançlanmız çalmıyor. Makamlanmız, ter- fılenmız, eşyalanmız, arabamız, sevgilileri- miz, fıkirlenmız, yaşlanmız, yıllanmız çalını- yor. Ehıyulanmızın dennlenne girilerek, özen- le yeşerttığımız fıkirlenmız, duygulanmız, dü- şüncelerimız hoyratça darmadağın edilıyor. Iç- len boşaltılmış beyınlerimiz, şaşakalan yüzü- müz ve boş boş bakan gözlerimizle ne kadar da umarsız kalıyoruz. Banka ku>Tuğunda ya da postanede önümü- ze geçen sabırsız, çantamıza göz koyan hırsız, yolumuzu kesen haydut, üstümüze araba süren trafik canavan... Havadan bomba yağdıran sa- vaş tacirleri, ekmeğimizi, suyumuzu, yıyece- ğımızi çalan esnaf, notumuzu düşüren öğretmen, acımasızca haksızlığa uğramamıza neden ohnak- tadır. Haksızlıklarla tanışmamız çocukluğu- muzda oyuncağımızı yere çalan oyun arkadaş- lanmızlabaşlıyor. Kardeşlerimizden dahaaz se- vildığunizi sanmamız, kısıtlı ortamlarda istek- lenmizin yerine getirilememesi ve gözümüz- de büyüyen ıhtiyaçlanmızla çoğalarak okul- larda karşılaştığımız haksızlıklarla sürüp gıdi- yor. Büyüdüğümüz zaman daha çok işe yaraya- cağuu düşünemedığimız gözyaşlanmızı sebil ederken, gücümüzün yetmediğini bıldiğimız halde karşı koymaya çalışarak, uğradığımız haJcsızlıldardan kurtulmaya çalışıyoruz. Kişi- sel çabalanmızın etkın olmaya başladığını san- dığımız sıralarda, haksızlıklann daha büyük boyutlarda ve daha çok çeşitlerde karşımıza di- kildığıni görüyonız. Bazen en hassas yerinden yüreğimiz küçük bir çıt sesiyle incece kınlıyor. "Basra harap ol- duktan sonra" diye içimizden gelen çığlığı hay- kıramıyorsak da "benim haûnnu knthktan son- ra, algötürsinenesar,yarsaımobun" dızelennın ozanın ağzından dökülmesine engel olamıyoruz. En yanık ıshğmı dudağının kenanna üiştiren riiz- gâr, yaralanmızı sarmasını beklediğimiz zamanı de beraberinde görürürken sadece kınlmış- lığımızla kalakalıyoruz. Gittikçe daha da büyür- ken incinmışliğimiz, kınlmışhğımız, önümüze çıkan engelleri aşmaya çalışarak iki ayağımızın üzerinde durabilmenin mücadelesini veriyoruz. Omrümüz güçlü olmayı öğrenmekle geçiyor. Solculuğun Mantığı Sınıfsal Yaklaşımdır. Solun bütün dünyada yoğun bir bunalıma sü- rüklendiği görülüyor... Sovyetler'in yıkılması bunalımın özündeki ger- çeği vurguluyor... 1989-1991 'den önce Doğu- Batı diye ikıye ay- nlmış küremizdeki temel çelişki 'kapitalizm-sos- yalizm' diye vurgulanı- yordu... Kapitalizmın karşısın- dakı duvarlar yıkılınca dünya şallak mallak ol- du; Batı demokrasilerin- de kurumlaşmış sol da bunalıma sürüklendi... YaTürkiye'dekisol?.. Neyapıyor?.. • Koşulları bakımından Türkiye'deki sol, buna- lımdan yarar bile görebi- lir; ama, bu kesim kendi- ni toparlayabilmiş gibi gö- rünmüyor; eski alışkan- lıklar üzerine kurulu bakış açılan süregeliyor... Oysa sol fikirde her ye- ni oluşumu göğüsleyebi- lecek anahtar vardır... öteden beri sınıf de- yince solcunun aklına Marks gelir, emperyalizm denince Lertin... Her iki kavram da 21 'in- ci yüzyıhn başında elle tu- tulacak kadar gerçek!.. Hele emperyalizm soluk aldığımız havada yoğun- laştı; göğsümüzü daraltı- yor, genzimize kaçıyor; öylesine pervasız, edep- siz, yalancı ve küstah ki saldırganlığı Türkiye'deki Islamcı ve sağcıları Mec- lis'te solcuyla birleştirdi... Ya sınıf?.. Türkıye, çöküşten kur- tulmak için, saglıklı bir sınıf irdelemesıne muh- taçtır. • '7923 Cumhuriyet Dev- rimi' gerçekleşirken Tür- kiye'de sanayi burjuvazi- si yoktu. Avrupa'da 'Aydtnlan- ma Devrimi' gerçekleşir- ken 'cumhuriyet-laiklik- demokrasi-insan hakla- n-hukuk devleti-milliyet- çilik-vatandaş' gibi kav- ramlar 'sanayi burjuvazi- s/' adı verilen yeni sınıfın dünya siyasal tarihine gir- • •• mesiyle oluştu. Ya Türkiye'de ne ol- du?.. Emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı ertesinde iktidarı ellerin- detutan 'asker-sivil aydın- lar' yukardan aşağıya doğru 'Aydınlanma Dev- r/m/'ni gerçekleştirdiler; çünkü ülkede sanayi bur- juvazisi yoktu... Demek ki sanayi de yoktu!.. • Sanayi devlet eliyle ku- rulacaktı... Bu süreçte hem devlet- çilik yapılacak hem de ulusal gırişimci yetiştiri- lecekti. Cumhuriyetın ilk dö- nemlerindetohumlan atı- lan sanayi devriminin ilk özel kuruluşları bellidir; ama, o günlerde öncülük devlet yatınmlanndaydı; halk siyasal iktidar sahip- lerini 'fabrika istiyoruz' di- ye karşılıyordu; devlet bütçesi de sanayi yatı- rımlarını kapsamına alı- yordu... Ancak bugün devlet bütçesinde sanayi yatın- mı diye bir şey yoktur... Borç faizlerinin öden- mesine ilişkin kalemlerie toplam çizgisi çekiliyor bütçenin... • Peki, Türkiye bu çık- mazdan nasıl kurtula- cak?.. Hangi sınıfın ön- cülüğünde sanayileşe- cek?.. Yatınm ve üretimin lokomotifi kim olacak?.. Devlet topladığı vergileri yatınm sermayesı olarak kullanmak yerine borç ödemeye ayırıyor; yatı- rımlan kim yapacak?.. Türkiye solunun buna- lımdan çıkması için bu soruya yanıt vermesi ge- rekiyor... Ulusal kalkınma açısın- dan gerekli anahtarlar bu- lunmadan yapılan solcu- luk, lâfı güzâf yakınma- dır... Dünya ve ülke gerçek- leri karşısında önce bu sınıfsal analizyapılmalı!.. Yeni TOTAL. Dünyanın en büyük dördüncü petrol ve gaz şirketi olarak misyonumuz, insanlığın daha da ilerlemesi için gereken enerjiyi sağlamak ve dünyayı daha da yaşanır kılmak. Bu anlayışla, görsel kimliğimizi de yeniledik. Çıkış noktamız da, çevreye, insana ve geleceğimize saygı oldu. www.totalfinaelf.com.tr Doğru yerdesiniz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle