17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 KASIM 2002 SALI 14 Ul\ [email protected] SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Eskibir oyun/yenibir dinletiBu yıl 7'ncisi yapüan Uluslarara- sı Ankara Tiyatro Festivali'ne 30 do- layında topluluk katıldı. Ritüel köy- lü tiyatrosu bağlamında yıllardır de- neysel çahşmalar yapan Ankara Can Şenliği Oyunculan'nın Yeni Sah- ne'nin önünde -açık alanda- sundu- ğu "Toprak veKadm" ile 30 Ekim'de başlayan etkinlikler, 11 Kasım'da Boğaziçi Gösteri Sanatlan Toplulu- ğu'nun dans-müzik gösterisi ile nok- talandı. Her renkten tiyatronun her gece (üçü-dördü aynı anda) oyun'gösteri sergilediği bir iklimde, yabancı top- luluklar yanında Anadolu'dan gelen tiyatrolar, deneysel çalışmalar, tek kişilik gösteriler ve genç seyircilerin tume koşullannda bilet ücretlerini yüksek bulup gidemedikleri İstan- bul özel topluluklan da yer aldı. îz- leyebildiklenm, Hadi Çaman-Yedi- tepe Oyunculan'nın "HJsse-iŞayia"sı ile Oyun Atölyesi'nin "Siyah Bejaz" dinletisi oldu. 'Hlsse-l Sayia' neden cok özeldlr? Çocukluğumda Narfî RoaZobu'dan "Kibarlık Budalasrnı izlemiştim. Üstadın "Ben mamamuşi oldum" derken yükselen sesinin ıncehşi ve seyirciden aldığı kahkaha kulaklanm- dadır. Zobu'nun güldürülerde en iyi paslaştığı "primadonna" BediaMu- vahhit'ti. Kendıne özgü "şakrak" konuşmasıyla, sahnedeki güldürü or- tarrunı parlatan büyük sanatçı, Noel Coward'ın "BenÇağmnadıın" oyu- nunda ruh çağıran bir medyum ro- lündedir. Oyunun bir sahnesinde ışık- lar sönüverir ve ruhlann geldiğini sanan oyun kişileri oraya buraya ka- çışır. Işıklar yeniden yandığında. Vas- fi Rıza, Muvahhit'in kanşıklıkta ye- re yuvarlanmış olan cam a küre"si- ni kaldınr ve -rol gereği çok sinirlen- diği- Muvahhife küçümseyerek uza- tır: "Madam, buyTirun, kâinaünız!'* Bu repliği öyle bir seslendirir ki kah- kaha seli tiyatro duvarlannı zorlar. İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizin- ci'nın Daniel Riche'den Osmanh ya- şamına uyarladığı bir "töre komed- yasT olan "Hisse-iŞavia", bu "müt- hiş komedi iküisTnin doruğa çıktık- lan oyundur. Paylaşamadıklan kız evlatlan nedeniyle, boşanmış olma- lanna karşın durmadan çekişen bir çifti canlandıran sanatçılann oyunu boydan boya saran virtüözlük göste- Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali 'nde her renkten tiyatro vardı. Her gece aynı anda oyun ve gösterilerin sergilendiğifestivalde, îstanbul 'un özel topluluklan da yer aldı. hleyebildiklerim, Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları 'nın 'Hisse-i Şayia sı ile Oyun Atölyesi 'nin 'Sivah-Bevaz' dinletisi oldu. rileri belleklerde çakılıp kalmıştır. "Hisse-i Şayia" Zobu - Muvahhıt iki- lisini taçlandıran bir "jübik" oyunu niteliği taşır. Yeditepe Oyunculan yapımında Hadi Çaman'ı Zobu'nun, SunaKes- kiıı'i Muvahhit'in damgasını taşıyan rollerde izlerken "nostalji" duygula- n yaşıyorum. Oyunun sağlam töre ko- medyası kurgusunu. "söz güldûrii- sü"nün ınceliğinı ilk kez fark ediyo- rum. Tiyatroculuk- ta 40 yıla ula- şan ulaşmak üzere olan Çaman'ı, Keskın'i, Füsun Erbulak ı izlerken onlann da sahneye ilk çıktıklan yıl- lan anıyorum. Farklı bir tiyatrocular kuşağından gelen sanatçılann, oyu- na bu kez kendi damgalannı vurma- lannı, Suna'nın "Muvahhit parodi- si" şakrakhğı kendine nasıl da yakış- tırdığını. Hadi'nin. rolüne Vasfi Rı- za'nınkinden bağımsız bır tını ka- zandınşını. tüm oyunculann, Kevork Türker'in. BirolEngelerın, özellik- le de esas kız ile esas oğlanı oyna- yan genç sanatçılar Eda OzeJ ile Cenk Sözeri'nin "alaturkatöregüldürüsir oyunculuğuna nasıl ayak uydurduk- larını keyifle izliyorum. Oyunu 30 yıl sonra bir kez daha izlemekten mut- luluk duyuyorum. zuhal Olcay / görüntü / ses / söz Yeni MEB Şûra Salonu'nu tıka ba- sa dolduran 1300 izleyiciye sunulan *Si- yah Beyaz"ı "pürüzsüz" bir görüntü- ses-söz gösterisi olarak nitelemek ye- rinde olacak. Tek pürüz, kulaktan gi- rip beynı yoran ses düzeni ne yazık ki. Bu dinletıde Zuhal Olcay'ın be- denine, sesine ve devinimine yakı- şacak olan. onun sanatçı kımliğinde banndırdığı renklen en damıtılmış tonlanyla buluşturan, bir "konsept" söz konusu. Bu konsept. müzik di- rektörü Setinı Atakan ın ve yönetmen lşıl Kasapoğlunun, Zuhal Olcay'ın bir sahne ınsanı olarak taşıdığı üç te- mel erdemi değerlendirmeleriyle oluşmuş. Olcay'ın sahne sanatçısı olarak do- ğal a>ncalığı "sıradışır ' bir "güzel" olmasıdır. Anlamlı yüzüne en çok "hüzün" yaraşır. Boynunu ve başı- nı taşıyışında bir "soyhı" inceliği var- dır. Omuzlannı ve kollannı açıkta bırakan, ince belini ortaya çıkararak uzun, koyu renkli giysiler denk dü- şer endamma. Yalnız ve hüzünlü bir kraliçe imajı Olcay'a en yakışandır. "Siyah-Beyaz" dinletinin Zuhal Ol- cay' ı, yan-karanlık bir platformda yer yer ışıklanan çarpıcı görüntüsün- den ve sesinden yaşamın hüznünü akı- tan yalnız ve bungun insan, ama her şeydenönce u krafiçe"dir Önce siyah, sonra kırmızı tuvalet giymektedir. Saçlan hep topuzdur. Tek sahne ak- sesuvan u kadeh"tir. Olcay. her şeyden önce tiyatro oyuncusudur. Zuhal Olcay'ın dinle- tisi bir oyuncunun gösterisidir. Bir baş- ka deyişle, sanatçı "söz"ün içerdiği anlamla bütünleşmelidir. Ezgi "söz"ün önüne geçmemelidir. Bu ne- denle, Sehm Atakan'ın bestelerin- den ve Zuhal Olcay albümlerinden, melodinin baskın olmadığı, müzi- ğin dramatik sunuma caz tonlannda, lirik tonlarda ya da -en çok- tango tar- tımında eşlik ettiği yapıtlar seçilmiş- tir. "Söz" ise Shakespearein, Ömer Hayyam' ın. Attilâ İlhan' ın. daha bir- çoklannın yanında. en çok da Mu- rathan Mungan ın dızeleri... Olcay, sesini iyi kullanabilen, zor bestelerle baş edebılen bir şarkıcıdır. Bu nedenle "•söz" kadar "müzik'' de zor- layıcıdır. Dinleti içın popüler müzikal oyunların popüler parçalan yerine, "söz"^ ' 4 müzik''le dıyalektik bir ilış- ki içmde olduğu, pes tonlarda ses us- talığı gerektiren şarkılar seçilmiştir. Kjsacası, sahnede oluşan büyü, ne tiyatronun ne de müziğin başı çek- mesıne ızin verir. Gösterinin özel ta- dı, "müak" ile "söz'ün Zuhal Olcay'a özgü görsel-işitsel gizilgüç bağla- mında buluşmasıyla oluşmaktadır. Sanat eğitimini ve kültürünü, evrensel oluşa onun bütünlüğünü sağlamak ve korumak amacıyla katılma bilinci getirecek Çağdaş beyinlere gereksirtimimiz var • Eizde teknolojinin adı her zarranmontaj sanayii olarak kalcı, renkli TV kanallannı rentsizprogramlarla doldurduk, büyük bir potınsyelle yüklü gençlik kesmkrinirı yaratıcı gelşirierini engelleyerek onlın böş inançlann pençesine düşirök. Bu yozlaşma her şey; kirşın sürüp gidiyor. Brinc: Dûnya Savaşı'ndadönemin ünlidebt adamı Oemenceau, Fran- sa'nn r^akanıdır. Polonya'nın dün- yaci üıii pıyanisti Padere\r ski'yi de 'alk cuthurbaşkanı seçmiştir. Cum- hurbaşkanı olarak Fransa'ya girtiğinde kendisıni karşılayan Clemenceau'nun ilk sözü şu olur: "Araan üstadım bu ne düşüş. birim düzeyimize inmişsiniz." Şu bilince bakın: Polonya halkı ülke- lerini ünlü melodilerin notalanna, ev- rensel seslerin insanı zenginleştıren. onlan başka dünyalara götüren gizem- selliğine teslım ediyordu. Bizimse on milyon seçmenin oyunu kullanmadığı, yüzde otuz beş oy ora- nıyla azınlığın çoğunluğu yöneteceği tam bize göre bir demokrasimiz var! Hiç kuşkunuz olmasın. politikacıla- nmız her zaman olduğu gibı. çıkar kav- galannı Meclis'e taşımaktan kaçınma- yacaklar. Korkanz, onlann bitmeyen kavgalan yoksullan giydirip doyurmak değil, onlara yenilerini katmak yönün- de olacak. Politika olumlu olanı düşünme, dü- şündüğünü eylem alanına getırerek ya- rarlı olandan yana yeni bir yaşam biçi- mi yaratmaktır ve bunu 'öz'den 4 bi- çim'e. 'biçim'den 4 öz'e aktararak sü- reldilık sağlamakhr. Bu sürecin temel kaynağı ise günlük yaşamımızda uyum ve denge olmasıdır. Uyum ve dengeyi sağlayabilmek Bızler bu uyoım ve dengeyi sağlaya- bildik mı? Hiçbır zaman. Çünkü bu ko- nularda yaratıcı olanlan her zaman dış- ladık. yaşamın tüm estetik kaynaklan- nı kuruttuk, çağdaş teknolojiyi ve onun- la bırlikte gelişen sanatlan yok saydık. Bizde teknoloiınin adı her zaman mon- taj sanayii olarak kaldı. renkli T\ : ka- nallannı renksız programlarla doldur- duk, büyük bır potansıyelle yüklü genç- lik kesımlerinin yaratıcı gehşımlennı en- gelleyerek onlan boş inançlann pen- çesine düşürdük. Bu yozlaşma her şe- ye karşın sürüp gidiyor. Şimdi sorulabihr, bugün hemen he- men her kentimizde tiyatrolanmız var. operamız. balemiz, orkestralanmız.. bunlan destekleyen sponsor imparator- luklanmız bile var. Belediyelerimizın. de\letımizın öde- nekli tiyatrolan da. Bunlar elbette ger- çek. ama ne yazık kı sanat kurum ve kuruluşlanmız da aynen sanayimiz gi- bı çalışmakta. Peki. bu üretimin getir- diği sanatsal ürünleri tüketecek olan, bilinci gelişmiş. algılama gücü yüksek genç seyircilerimiz nerede gizleniyor- lar? Okullanmızdan felsefe derslerini kaldıranlar. mantığı ve onun taşıdığı sosyolojik bilgileri yok edenler, aca- ba her biri bir yere gızlenen seyircile- rin adreslennı bılıyorlar mı? Yoksa on- lan paparazzilerden ya da televoleler- den mi sormalı? Peki nedir çağdaşlık? Çözümü var mı bunlann? Elbette var. Bilınçlenmek, özümlemek. özgünleş- mek, sanatlann herhangi birinın kendi- ne özgü yapısını değerlendirmek ve onu yarara dönüştürebilmek. Bunun ıçin çağdaş beyinlere gereksinimimiz var. Peki, nedir çağdaşlık? Çağdaşlık. e\Tensel oluşa, onun bütünlüğünü sağ- lamak ve korumak amacıyla katılma bılincidir. Sanat eğitimini ve kültürünü bızlere bu bilinç getirecektir. Eğer in- san bir duygu ve düşünce varlığıysa, ge- lişmiş bir bilinci olmalıdır. Bugün içine düştüğümüz cehalet fır- hnası özellikle diplomah muhterisleri dağıtmak yerine bir araya getirmiştir, ne yazık ki olumlu olumsuza yenik düş- müştür. Bu diplomah beyler bu bakıp da görenıeyen beyler, doğaya nasıl ba- karlar? Doğada ne görürler, ne işitirler? Sesi güzel ırmağın, zarif ce\iz yapra- ğının, her zaman gözlen yaşlı kavak ağaçlannın farkında olabilirler mi? Şu da unuruhnamalıdır ki doğada düzenli olan her şey müzikal bır olgudur ve in- san doğadaki seslerden esınlenerek or- kestrayı yaratmıştır. Ama çoğu kişi, özellikJe ulusal Meclısimizi dolduran parlamenterler ordusu. bütün bunlan her zaman ılgi alanlannın dışında gör- müşlerdir. Doğanın dışında kalan bu kişilerle ölülerle bır toplum nereye ka- dar gıdebilirkı!.. ÎKİ YENÎ OYUN Diyarbahr sahnesinde afve reklamlar DtYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) - Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, 2002-2003 sezonunda reperfuvanna aldığı iki farklı oyun ile perdelerini açıp seyircisine "merhaba" dedi. Oyunlardan biri Adem Atar tarafından yazılan 'Özgürlük O>Tinu', diğer adıyla 'AT. Oyunda bir kasaba cezaevinde bulunan farklı meslek gruplanndan kadın ve erkek mahkûmlarla bir siyasi mahkûmun, radyoda af haberini duyması ve tahliyesinin ardından dışanda kendisini bekleyen yaşama ilişkin düşündüklerini anlatıyor. Şehir Tiyatrosu'nun diğer oyunu ise Ali Meriç ve Doç. Metin Balay'ın yazdığı müzikal tiyatro tarzı 'Gozort'. Oyun çocuklara reklam dünyası konusunda önemli mesajlar veriyor, etkilenmemek için duyarlı ve dikkatli olmayı öneriyor. YAZI ODASI SELEVIİLERİ Bilinmeyen Halide Edib Mizah şaıri Fazıl Ahmet Aykaç, yıllar önce, Ha- lide Edib ve anlatımını sarakaya almış. Şöyle diyor: "Halide Edib Hanım'ın kıtapları lezız, fakat kılçığı bol bır sardalya gibi." Bu alaycı saptayım o sıralar pek rağbet bulmuş ol- malı ki, 1941 de Mustafa Nihat Özön sözu tekrar gundeme getirmış ve sardalya meselesınin "yenibir sentaks "tan kaynaklandığını ileri sürmüş. Yazarlara yönettilmiş böylesi alaycı eleştinler ge- nelde çabuk unutulur. Halide Edib'inki süregelmiş. Cevdet Kudret. sardalyayı andığı gibı, "yenibirsen- taks"a da ıtıraz ediyor; Handan romancısının han- diyse çalakalem yazdığını vurgulamak istiyor. O zamanlar Cevdet Kudret'in -dönemı ıçin bır baş- yapıtsayılabılecek-antolojisiyleyetışen bizlerde. Ha- lide Edıb'ı Türkçesi çapaklı bır yazar biliyor, sanıyor- duk. Gerçi savrukluk, kuraltanımazlık söz konusu ama, bunları aşan bır coşku da duyumsanıyor. Handan'ın ve Kalp Agrısı'nın sayfalan arasında 'yureğin d///'yle yazılmış eşsız bölümler var. 1990'larda Yapı Kredi Yayınlan için bir Halide Edib Adıvarseçkisı hazıriamıştım. Eserlerini yeniden oku- muş, yakın geçmışte okuduklarımı bir kez daha ta- ramıştım. Handan'ı. Sinekli Bakkal'ı. Döner Aynayı ilkgenç- liğımde çok sevmıştim. Sonra Handan'a dudak bü- ken bir yazı yazdım, bıraz palazlanınca. Oysa Han- dan hâlâ çok sevdığim bır roman. Sonrakı dönemlerde, Turk'ün Ateşle Imtıhanı, sa- tır aralanna soğan mürekkebiyle yazılmış sözleri do- layısıyla en çok ılgimi çeken esen oldu Halide Edib'ın. Halide Edib, yakın tarıhimizin önemli bir tutanak- çısı. Yazann Amerikan mandacılığını hatırlayanlar, ha- tırlatanlar, romancıyı suçlamışlar. Ama romancının si- yasal gorüşlerinın nereden nereye yol aldığını araş- tırmamışlar. Inci Engtnün'ün geniş kapsamlı çalışması, Hali- de Edib Adı var'ın eserlerinde Doğu ve Batı mesele- si dışta tutulursa, romancının faşızme (dolayısıyla totaliter rejımlere) yönelik ağır eleştirilerinin hemen hiçbir kaynakta yer almadığını belirtmek ıstenm. Inci Enginün şöyle degerlendırmış: "//. Dûnya Savaşı yıllannda Halide Edib şiddetli bir Nazi düşmanıdır. O, ferdı boğan, duşüncenın serbestçe ifadesmi ve gelişmesinı engelleyen bü- tün re]imlerın düşmanıdır." Savaşın yıkımı konusunda, savaş yıllanndaki Türk- çe yazılar hep ölçulüdür. Dahası, Almanya'yi- sava- şı açıkça desteklemiş nice yazarımız anımsanabılir. Halide Edib ise, günluk gazetelerde, arka arkaya yayımladığı makalelerinde karagömleklileri, kahve- rengi gömleklilen teşnh masasına yatırmıştır. Savaş sıyasetınin asıl sebepleri, kirli oyunlan üzerınde dur- muştur. Bu yazılan seçkıye alamamıştım. Yer darlığı. Gü- nün birinde kitaplaşacaklannı umuyorum. Geçen zaman, Halide Edib'in siyasal seçimlerin- de enı konu tutarlı bır çizgide yol aldığını gözler önü- ne seriyor. Son romanlarından Akıle Hanım Sokağı, Amerikan hayranlığına bızdeki ilk ıtırazlardan. Ame- rikalı gibı olmak ve yaşamak tutkusunun ulusal de- ğerterimizi ortadan kaldırıcağını soylüyor. Hepı topu birkaç kişinın dikkatinı çekmış. Halide Edib günumüzde büsbütün gözlerden ırak kaldı. Ders kitaplanna hapsedildı. Esen okurla ne kerte buluşabilıyor? Yazann Handan, Kalp Ağnsı, Mevut Hüküm, Ateş- ten Gömlek, Yolpalas Cınayeti gıbi duygu sağanak- larıyla dolup taşan romanlan, bugünün ınsanına ne çok incelik tattıracak. Aynı şekilde, Batı ve Amerika karşısındaki hazin yaltaklanışlanmıza, Halide Edib'in eseri sarsıcı yanıt- lar getiriyor. Erken teşhislerle. Takvimde h Bırakan: "Bır defterden bır deftere/Geçirdığim yaz söz- cükleri" Ataol Behramoğlu, Yeni Aşka Gazel, Adam Yayınları, 2002. BUGUN • AKBANK KLXTtTt SANAT \IERKEZt nde 19.00'da İFSAK 7. Dia Gösterisi Yanşmaa. (0 212 252 35 03) • YAPI KREDİ KÜLTÜRMERKEZİ nde 18 30da 'SalıToplantılan'kapsamında tlahlar: Hâkim' konulu toplantı. (0 212 252 47 00) • AVCTLAR BARIŞ MANÇO KtlLTLIR MERKEZİ'nde 19 00 da Avcılar Bdediyesi Kukla Tıyatrosunun gösterisi, 20.30da Avcılar Belediye Trvatrosu'nun 'GeHncik' adlı ovunu. (0 212 509 90 55) ANKARA FİLM FESTİVALİ • KAVAKLIDERE'de 12.00 \e 19.15'te 'Sa\aç Okuyucu', 14.30'da'Şemsiye-Pirosmani', 17.00'de 'Pişmanlık', 21.30da 'Babâ*. • KIZILIRMAK'ta 12.00 ve 19.15te -Suram KalesininEfsanesi', 14.30da 'Yüzbaşı', 17 00te 'Sigara İçmejince'. 21 30da 'İngiliz Kadın ve Dük\ • BÜ\XiLÜFENER'de 12.00de 'Ruhun Tanığım Olsun", 14.30 ve 19.15'te 'Kan ÇiçeHeri', 17.00'de "Pianese Nunzio Mayıs Aymda 14 Yaşuıda'. 21.30'da 'A>in Yerle Deniz Arasındaki Dönüşü" • ÇAĞDAŞ SANATLAR GÖSTERİ MERKEZİ'nde 11.00 - 18.00 arasında 'Belg. Prof. Yar', 19.00'da'Kezban'. • EKİNldJLTÜRMERKEZİnde 13.00'te 'Çekiç Vücut', 16.00'da 'Ağıt', 19.00'da 'Suzaku', 21 15te*BanaŞansDile'. • AUVIANKÜLTÜR MERKEZİ'nde 14.00 ve 17.00'de 'Dr.Mabuse,Kumarbaz', 19.00'da 'Amerikavı Uout'. (0 312 468 77 45) UZAKDOĞU FİLM FESTİVALİ • ANKARA ÜNTVTRSİTESİ AHMET TANER KTŞL4LI SAX\T EVİ'nde 14 OO'te 'Seri Dewi Malam - Seri Dewi .\kşamı*, 16.30'da 'Kızzu Ritaan-ÇoucuklukGünleri'. (0 312 319 77 14) • ODTÜ MM25.4MFİSİ nde 14 OO'te 'Seri Devvi Malam-Seri De»i Akşamlan'. 16.30'da "Yi VT-Bir İki'. (0 312 210 41 51)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle