23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 HAZİRAN 1999 CUMARTESİ Tüm bafa» kucak doiusu sevgü. i Sararsonsuz çeşitleriyle, babanıza sevginizi ifade etmenin en güzelyollannı sunuyor. Aynca Babalar Günü için alışveriş eden herkese bir "Boxer Short" armağan ediyor. Unııtmaytn Sarar Shop'lar Babalar Günü 'nde açık! SARAR C C S S A R A R m £ Istanbul Office: 231 77 99 Osmanbey: 232 08 04 Florya: 624 64 64 Levcnt Butik: 284 93 30 Profflo: 216 42 71 Kadıköy: 336 98 77 Beşiktaş:327 04 54 Polat Renafcsance: 663 01 32 Ankara Ku§ulupark: 466 27 40 Ankara Ktzilay: 232 36 36 Bodrum: 316 65 23 Eskişehir: 230 73 73-230 86 86 Izmir EGS Park Bomova: 343 66 92 Izmir Karşıyaka: 381 50 51 Kıbns: 227 23 Mersin: 237 26 : Samsun: 435 78 78 Orman-Siyaset îlişkisi Prof. Dr. Mdİh BÖYDAK tstanbul Orman-Çevre ve Kültür Varlıklarını Koruma Platformu Başkanı O rman ekosistemleri bit- ki ve hayvan dünyası ile zengin biyolojik çeşitli- liğe sahip bir yaşam or- taklığıdır. Bu yaşam or- taklığında, sonsuz sayı- dakı etkenin etkileşımi içinde, yardım- laşma ve mücadeleye dayalı olarak sür- dürûlen bir doğal denge bulunmaktadır. Bu doğal denge devingendir, onnan eko- sistemlerinin çeşitli öğelerinde, bir za- rnan süreci içinde, farklı yönlerde evrim- ler söz konusudur. Ormanlan oluşturan agaç türleri, or- man ekosistemlerinin en belirgin öğele- n olup, her ağaç türünün çevre etkileşi- mi içinde büyümesi, yaşlanması ve ye- ni döllerini oluşturarak yok olması, or- man dinamıği sürecinde farklı biryol iz- ler. Orman ekosistemlerinde yardımlaş- ma ve mücadeleye dayalı özgürlük ve dostluk ortamı büyük şairimiz Nâzun Hikmet'm "Davet" adlı şiirinin son üç dizesinde, büyük bir ustalıkla sentez- lenmiştir Aynca tophımsal yaşam için bir özlem olarak dile getirilmiştır: " Yaşamak! Bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine/ Bu hasret birim." Orman ekosistemleri içinde yaşayan insanlar da, ekosistemin bir öğesidir. tn- sanlann avcılıkla geçindikleri dönemler- de, ormanlar insanlar için bannak, fay- dalanma ve tapınma işlevlerini sürdür- dü. Yaklaşık 10 bin yıl önce, bitkilerin seçilerek kültüre alınması ve hayvanla- nn evcilleştirümesi ile insanlartopluya- şama geçtiler. Tanmsal ûretimin artma- sı ise insanlann bilime. sanata, güzel sa- natlara ve başka uğraşlara zaman ayır- masını sağladı. Ne var ki, dünya nüfu- sunun artması tanm alanlannın çoğal- masına ve ormanlann azalmasına ne- den olmuştur. Dünya orman alanlan özellikle son iki yüzyılda korkunç bir hız- la tüketilmiştir. Kırsal kesimdeki halkın yoksulluğu ile endüstriyel gelişmeye bağlı olarak hava kiriiliği, orman azal- masını daha da hızlandırmıştır. Sulann kirlenmesi yoluyla da, özellikle bir kı- sım tanm alanlan, göller ve körfezler- de biyolojik çeşitlilik zarar görmüştür. Bu ortamda, ülkeler bir yandan bi- limsel çalışmalarla orman ekosistemle- rini tanıyarak, ormanlan çoğaltma ve verim güçlerini arttırmaya çalışmakta- dır. Bir yandan da orman ve çeyrenin ko- runması ve geliştinlmesi için birlikte önlem alma girişimleri başlatılmıştır. Nitekim, son yıllarda değişik ülkelerde yapılan toplantılarda ormanlann ve do- ğanın korunması yönünde çeşitli karar- lar alınmış ve deklarasyonlar yayımlan- mıştır. Demokratikleşme sürecini daha önce başlatmış, endürstrisi gelişmiş, zengin ve sivil toplum örgütleriyle (STÖ) baskı oluşturabilen ülkeler, kendi ülkelerinde ormanlann ve biyolojik çeşitliliğin ko- runması vegeliştinlmesi yönündeduyar- lıdırlar. Ancak, bu ülkelerin bir kısmı- nın aynı duyaıhlığı ve özeni, geh'şmek- te olan yoksul ülkelerin ormanlan için göstermediklerini ve çevre etiği kural- lannı göz ardı ettiklerini belirtebiliriz. Ni- tekim, günümüzde bazı zengin ülkeler, kendi ormanlanndaki üretimlerinı azal- üp, dünya odun ticaretine kaynak olarak, gelişmekte olan ülkelerdekı ormanlara (ömeğin; tropik ormanlar) yönelmek- tedirler. Gelişmekte olan ülkelerin ken- di ormanlannın korunabilmesi ve geliş- tirilebilmesi için yasal düzcnlemeleri de yeterli olmadığından, kesim yapılan or- manlann devamlılığı dolaylı olarak da tehlike altına girmektedir. DemokTatikleşme sürecinde 75 yıl- lık bir yol alan ülkemizde, iktidarda hâ- lâ toprak ağalan, aşiret reisleri ve kök- tendıncilenn ağırhgı devam etmekte- dir(*). 1980'liyıllardan sonra mafyada iktidann etkin bir öğesi olmuştur. 1980 sonrası, değer yargılannın da altüst ol- duğu ve toplumun örgütsüz bırakıldığı yıllardır. Nitekim ülkemizde STÖ'ler yeni yenı güçlenmeye başlamaktadırlar. Bu nedenlerle, son 20 yılda ülkemizde orman ve çevreye bakış açısı ve yasal dü- zenlemeler bu olumsuz kompozisyon içinde şekülenmiştir, çevre etiği dışlan- mış ve "orman yağmas" döneme dam- gasını vurmuştur. Örneğin; 2934 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ile cennet koylar ve ormanlann özel kişi ya da kuruluşlara özgülenme- si (tahsisi), kapalı kapılar ardında yapıl- mıştır. Orman içi yaylalarda yapılanma- nın yolu açılmıştır. 2547 sayıu Yükse- kögretim Kanunu'na, 3711 sayılı ka- nunla eklenen 18. madde kapsamında "kamu varan" kavramı kötüye kullanı- larak, ağaçlandınlmış alanlar vakıf üni- versitelerine "tahss" edılmiştir. 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınması- nın Desteklenmesi Hakkında Kanun ve ekleri ile, yasalara karşı gelerek orman- dan açma yapanlara, bu alanlann düşük birim fiyatlarla satışı amaçlanmıştır. Böylece yasalara saygılı orman köylü- leri de göreceli olarak cezalandınlmış- tır. Sadece 1974-1994 yıllan arasında "orman nitefiğini kaybetti" yanlış ge- rekçesiyle, 4.130.000 dönüm alan or- man rejimi dışma çıkartılmıştır. Esasen "orman köyierinin kalkındınlmasnun destekknmea" cümlecigini taşıyan bu yasanın, anayasanın 170. maddesinde- ki, orman köyierinin kalkındınlmasına ilişkin temel felsefe ile hiçbir ilişkisi bu- lunmamaktadır. Nitekim, bu yasanın gerçekleşmesini destekleyenler, orman köylülerinden çok. büyük kent çe\Te- sinde ve turizm bölgelerinde arazi ran- tından yararlanma peşinde koşan kişi ve kuruluşlardır. Bu alanlann bir bölümü hızla ve yüksek fıyatlarla el değiştirecek- tir. Açıklananlara ek olarak, son 20 yıl- da onnan azalmasına veya ormanlann ormancılık amaçlan dışında kullanıl- masına neden olan başka yasalar da çı- kanlmışnr. Yerindekalkındınlması müm- kün olabilecek orman köyierinin yaşam düzeylerinin ıyıleştirilmesi, havza ba- zmda kapsamlı kırsal kalkınma projele- nyle olanaklıdır. Halk dalkavukluğu (po- pülist) yaklaşımlar orman köylüsü oya- lamaktan öteye gidemez. Orrnan köyie- rinin kalkındınlması sadece Orman Ba- kanlığı'nın konusu da olmayıp, planlı yaklaşımlar yanında, genel bütçeden kaynak ayınnayı zorunlu kılmaktadır. Bu nedenlerle önümüzdeki yasama yıl- lannda, TBMM'de son 20 yıllık döne- mm tersine, ormanlann ve biyolojik çe- şitliliğin korunması, yerinde kalkındın- labilecek orman köylüsünün yaşam dü- zeyinin iyileştirilmesi yönünde yasal dü- zenlemeler yapılmalıdır. Siyasiler or- manlan bir arsa ofısi olarak görmeme- li, orman köylülerine yaklaşım, yalnız- ca oy beklentisi amacı taşımamalıdır. Türkiye'de ormanlann ve biyolojik çeşitliliğin korunabilmesi, sivılleşme ile sıkı sıkıya ilişkilidir. Ülkemizde orman- lann ve kültür varlıklannın konınması- na gönül vermiş STÖ'ye, önümüzdeki yıllarda çok daha büyük görevler düş- mektedir. STÖ'nün her platformda ça- ba ve girişimlerini sürdürmesi, önümüz- deki yasama yıllannda ormanlar, çevre ve kırsal kalkınma ile ilgili olumlu ya- sal düzenlemeler bakımından büyük bir işlev yapacaktır. Ormanlanmız dahabü- yük yıkımlara uğramadan, ormanlann azalmasına ve onnancılık amaçlan dı- şında kullanılmasına neden olan yasal boşluklar, yeni yasal düzenlemelerle hız- la giderilmelidır. (*) Selçukl, Cumhıriyet, 3Mart 1999. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Bat* Oknak mı, Oknamak ım? "Devlet Güvenlik Mahkemeleri toptan kaldınlma- lı" diyor Prof. Uğur Alacakaptan... 1977-78'deki 1 Mayıs yürüyuşlerinde emekçiterin sestenişleri kulağımda çınladı birden: "Degemeyiez- dik, sıra MESS'te". Bir sevinç çığlığıydı. tmekçi gü- cünün her zorluğu alt edeceği inancıydı! Gerçekten de DGM'ler, yani Devlet Güvenlik Mahkemeleri Ece- vif in iktidannca kaldınlmışt. Bir MESS yardı emek- çilerin düşman olduğu, MESS, Turgut Özal'ın baş- kanı olduğu... "DGM'yi ezdiksıra MESS'te" bağnş- malan şimdi bir eski anı! Ne MESS değtşti. ne de DGM'ler!.. Hiçbir uygar ülkede devlet güvenliöini korumakla ilgili bir mahkeme kalmamtş! Bir ara ralya'da, Fran- sa'da varmış, şimdi oralarda da yok... Arna ülkemiz- de olanca gücüyie yaşıyor... TBMM'de, DGM'lerde asker üyenin yer almarna- sı için yasal değişiklik yapılıyor... Biz istediğimiz için mi? Yıllardır yazılıp çizildiği için mi? Değil... Abdul- lah Öcalan davası her türiü kuşkudan kurtanlsın di- ye!.. Bakarsınız, idam karan çıktı mı Batı kjyameti ko- panr, böyle mahkeme olmaz, asker yargıcın yer al- dığı bir mahkemenin vereceği karar saygıya layık ola- maz!.. Haydi ver yanıtı, haydi asker yargıcın sivilden hiç farkı olmadığını kanrtla bakalım!.. Yüzyıldan beri Batılı olmak baş derdimiz, amacı- mız... Ama bunu bir türiü başaramıyoruz. Hem isti- yoruz, hem de alışkanlıklanmızdan kopmak istemi- yoruz! Hani bir söz var, sanınm Sakallı Celal Bey"in söyiediği "Biz Doğu'ya giden bir gemide Batı'ya doğrv koşuyoruz". Hem Dogululuktan aynlmamak hem Batılı görünmek!.. Gidiyoruz, imzalar atıyoruz, insan haklan, bilmem ne!.. Sonra işimize gelmiyor, vazgeçiyoruz... Tam bağımsız" bir ülke olmak isterken birden küreselleş- menin dahayararlı olacağına kendimizi kaptınyoruz! Kararsızlık, tutarsızlık, şaşkınlık içindeyiz. Yıllardır yazıldı, söylendi "idam kararian, olaylan ar- tık olmamalı" diye... Bir sürü idam karan var Meclts komisyonlannda bekleyen, ama biri bile uygulanma- dı. Şimdi Abdullah Öcalan için idam karan verilme- si bekleniyor. Daha duruşmaJar bitmeden bu iş ke- sinleşti gibi! Ama önce Yargıtay, sonra TBMM karan onaylarsa Apo asılacak... Ama daha önce idama mahkûm olanlar ne olacak? önce onlar, sonra mı Apo? Yoksa yalnız Apo mu? Batılı olmayı biz Batılılara benzemeksanmışız! Ba- tı uygariığının keşrflerini, buluşlannı hiçbir çekince duymadan almışız, benimsemişiz! Dış görünüş ola- rak Batılı olmak hevesinde olmuşuz... Ama kafanın içi hep Dogulu kalmış... Yüzyıl geçmiş, toplumumuz "Doğu'ya giden gemide Batı'ya doğru koşmak"\ss\ ıleri gıdememiş. Hem çağdaş uygarlıktan yana olmak hem "kendi kökümûz'f den kopmaktan kaçınmakçe- lişkisi içinde bugünlere gelmişiz. "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar", "Düş- manım sana kalsam da tek kişi" gibi şiirterie yetişen kuşaklar, her türiü Batı olanaklannı benimsemiş, ama yine çağdaş uygariığa uymamakta direnmtş... Bir profesör tanımıştırn, bana Sizin babanız. dedenizope- ra, bale gördü rpü, bizim kendi sanatlanmız var, on- lar bize yetmeli, baleye operaya bilmem neye para harcamak neden?" demişti de kendisine "Babalan- mız opera, bale görmedi, ama uçak, televizyon, rad- yo, buzdolabı, çamaşır makinesi de görmedi, ama onlan pekâlâ benimsedik" deyince susakalmıştı!.. Çağdaş uygariık doğrusu ya Batı uygariığıdır. Bu- nu önce kabul etmeli... Sonra da her alanda Bat uy- gariığının koşullanna uymalı... Git imzalar at, git "Biz Batı uygarlığına katılmak istiyoruz" de, "BiziAvnıpa- lı sayın, aranıza alın" diye yıllar süren çabalar harca... Sonra yine bildiğinden şaşma! Şimdi Bat'nın zortamasıyla idam uygulamasını kal- dıracağız. Şunu kendıliğimizden yapsak daha iyi değil miydi? Korkunç Bir Ortam BehzatAY C umhuriyet Devrimi'ne yoğun saldı- nlann yapıl- dığı bir dö- nemde yaşıyoruz. Bu sal- dınlann hem de Atatörk'ün kurduğu TBMM'de yapıl- masını göz önüne alırsak, Kavakçı olayırun Kabakçı isvanından da korkunç ol- duğunu anlamakta güçlük çekmeyiz... Türkiye'nin hiçbir sorunu kalmamış gi- bi, bir türban olayı tuttur- dular. TBMM'den yeşil ışık yakıhyor, bu gericilik sim- gesi türbaıun üniversite- lerde ve başka okullarla alanlarda büyük olaylara neden olması için... Türbanın dinle uzaktan yakından bir ilgisının oldu- ğunu sanmıyoruz. Olsa bi- le TBMM'ye, okullara ve öbûr kurumlara türbanla girilemeyeceğini herkesin bilmesi gerekir. Hele de la- ik bir ülkede, dinle dünya işlerinin ayn konular ol- duklanm, ilkokul öğrenci- liğimiz yıllannda öğren- mıştik bizler. Sonra, bu din- ci ve u-kçılar, başucu kita- bı saydıklan "Kutadgu-Bi- lik*te. "dinin dünya Uebir- leştirilmesi güçtür" tüm- cesini okumadılar mı hiç? Türkiye, halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan 55 ülke arasmda laikliği il- ke edinen tek ülkedir. El- bette bunu da GaziMusta- fa Kemal Atatûrk'e borç- luyuz. Başta lran olmak üzere dinsel faşizmi yöne- tim biçimi edinmiş ülkeler bunu içlerine sindiremi- yorlar. Türkiye'ye gelen lran'm üst görevlileri Anıt- kabir'i ziyaret etmiyorlar- dı. Şimdi de, iç işlerimize kanşmak küstahhğında bu- lunarak Merve Kavakçı le- hine gösteriler düzenliyor- lar. İç işlerimize, yönetim biçimimize kanştıklanm, Hizbullahçıların Iran'da eğıtildiklerini zaten çok- tandır öğrenmiştik. Bil- mem ki neden Iran'la dip- lomatik ılişkiye son ver- miyor başımızdakiler di- ye bekleyip duruyorduk. Ve de birilerinin, başba- kan olur ohnaz ilk ziyaret ettiği ülkenin lran olması- na çok şaşırmıştık. Baka- lım bu son olaydan sonra yine mi geçiştirilecek bu iç işlerimize kanşma küstah- lıgı?! Etnik ırkçılığın günü- müzde dünyanm başına be- la olduğunu görüyoruz. Bizde buna, tespihliler, tür- banlılar, tetikçiler de ek- lendi. Yalnız bunlarla da kalmadı, tutarsız, yalancı, yeteneksiz siyasacılar or- talığı toza dumana boğdu- lar, boğucu bir ortam ya- rattılar, yaratmaktalar... Hem de TBMM'de... Yani, birer milyarlık koltuklarda oturup, birer milyan aşkın aylık alan milletvekilleri... Hele bir kısmı, halkı hiç mi hiç temsil etmiyor... Halkı temsil edemedikle- ri gibi yoksul halkın vergi- leriyle oluşan bütçeyi ala- bildiğine sömürenler. Ay- hklannı, koltuklannı, ko- nutlarını, sekreterlerini, yolluklannı bir yana bıra- kalım, sağlık giderlerinin korkunç derecede yüksek olduğunu düşünelim... O zaman bunlan nasıl kar- gışlayacağımızı daha iyi anlanz... Bu siyasacılar, çıldırtıcı gelir dengesizliğine, paha- lılığa, dolann baş döndü- rücü yükselişine, enflas- yona aldınş etmiyorlar... Çünkü bu konular kendi- lerini ırgalamıyor. Gelir dengesizliği ve enflasyon- da dünya ikincisi olduğu- muzu gazetelerde okumu- yorlar mı? Okusalar ne ya- zar? Mustafa Balbay, bir ko- nuşmasında şöyle söyle- mişti: "Türkiye'ııin başlı- ca üçsorunu var: Yobazfak, yoisuziuk, yoksulluk." Başımıza bela olan yo- bazlığa siyasacılar engel olmuyorlar. Dahası, körük- lüyorlar. Bu konuda siya- sacılardan umudumuzu kestik çoktandır. Ama bu sorun konusunda halkımız orduya güveniyor. Nitekim bu yazıyı yazdığım gün, Genelkurmay Başkanı Or- general Hüseyin Kıvnkoğ- lu, türban konusunda yap- tığı açıklamada, "Devlet kurumlannda, kamu ku- rumlannda. hiçbir şekilde başörtüsü ile kimse göreve devam edemez" demecini verdi. Yolsuzluklara kim, na- sıl engel olacak; akıl erdi- remiyoruz. Siyasacılardan da bu konuda umudumu- zu kestik. Çünkü çoğu yol- suzluklara bulaşmış du- rumdalar. PENCERE Tantan'a Zaman... Içişleri Bakanı Sadetön Tantan'ı halk iyi tanı- yor, bağrına basıyor. Taksi şoförüne sordum: "- Helal sût emmiş.." dedi. Efendiliğine sinmiş çelebi haline karşın kabada- yılık raconu, yobazlığa ters düşen dindaritğı, po- lisliğinde gözüpek, belediye başkanlığındaki dü- rüst geçmişiyle temiz sicili Tantan'ı yüceltiyor. Bu kez işi çok zor... Kamuoyunda bir umut var, Tantan Içişleri Ba- kanı oldu ya, beklenti şu: - Polisi düzeltecek!.. Yıllardan beri bozulan pcdis örgütü sihirli değ- nekle mi düzettilecek?.. Bizim halk kestirmeckjir - Abi, Tantan beş-on kelle alsın, bak herkes na- sıl hizaya girer... • Ahkâm kesmek kolay!.. Ancak başımızı ellerimizin arasına alarak insaf- la düşündük mü ayaklanmız suya erebilir. Bu top- lum yirmı yılı aşkın bir süredir yüzde 70 enflasyon- la yaşıyor. Enflasyon dışında bir düzen görmemiş çocuklar, okullannı bitirdiler, hayata atıldılar. Nü- fus patlaması göçü doğurdu; göç de kent varoş- lanna kırsal kesimin yoksullarmı yığdı. Toprak ayak- lanmızın altından kayıyor. Ülke yaşamı terörie to- humlandı. Şiddet, otuz yıldan beri toplumun ya- şam biçiminedönüştü. Işkenceyi kanıksadık. Rüş- vetle yoisuziuk, çeteyle mafya, köşe dönmecey- le biriikte devlete ve özel kesime işledi. Polis, si- yasal iktidar baskısıyla vahşi kapitalizmin tüken- mez hırsı karşısında ne yapacağını şaşınp bozul- du. Emniyet müdürieri, sık sık değişen siyasal ik- tidariann polisin içine sarkıttıklan iskandil işlevini benimsediler. Polislikte yükselmek, siyasal parti- lerle alışverişin borsasında oynamaya bağlandı. En kötüsü, poliste kirii görenekle yetışip yükse- lenlerin, umutlannı yine iktidardaki dayılanna bağ- lamalandır; çoğu şimdi pusuya yatmış durumda!.. Hükümete sinmiş dinciliğin Fethullahçılık eğilimi decabası... • Peki, bu ortamda Tantan ne yapacak?.. Herkeste bir umut var: - Sadettin Tantan gibi bir adam, bu işin üste- sinden gelir. Kolay mı?.. Polisin düzelmesi, örgütteki çeteleşmeleri ayık- lamakla gerçekleşir mi?.. Bozulan ilişkilerin yeni- den kurallara oturtulması için zamanla yanşmak gerekiyor. Daha şimdiden Tantan'ı oturduğu kol- tuktan üfürtmek için el altından tezgâh kurukju- ğuna kalıbımı basanm. Çünkü polis düzekJİ mi, dev- letin polisi oldu mu, laik cumhuriyetin örgütüne dö- nüştü mü, bilin ki geleceğimizin umudunda iyim- seriiğimizin mayası tutmuştur. • Pohse ilişkin bakış, toplumda çoktan çarpdd); göç- le ve nüfus patlamasıyla bir kuşakta nüfusu ikiye, üçe, beşe katlanan kentlerdeki anarşi bataklığın- da polisin kendisini koruması olanaksızdı. Sokaktan geçen adamı çevir ve sor \ç - Polis için ne düşünüyorsun?.. .^ Sokaktaki adam gözünü yumacak, ağzını aça- cak, başlayacak atıp tutmaya!.. Ama aynı kişi ba- şına bir şey geldi mi avaz avaz bağınr: - ImdatL. Polis yok mu?.. Bizim polisimiz Latin şairi Ovidius'un ünlü di- zesindeki gibi oldu: "Seninle de sensiz de imkânsız yasamak..." Tantan'a zaman tanıyalım. KAYSERl 1SULH HUKUK MAHKEMESt'NDEN EsasNo: 1997-1246/ Karar No: 1999/384 Hâkim: Haydar Öztop, 28757 Kâtip: Ayşe Erogul Davacılar: Mehmet Emin Uyanık ve onbir arkadaşı Kaysen. Davalılar: Mûrûvvet Elmaağaçh, Orhan Elmaağaçlı. Galip El- maağaçlı, Sevgı Ersaydı, Nurettın Elmaağaçlı. Ihsan Elmaağaçh, Necmiye Cınkı, Şerife Zengintepe, Fatma Nasırlioğlu, Lütfrye Gülsoy, Şûkrü Elmaağaçlı, Mustafa Elmaağaçlı, Şûkran Ulutopçu, Şaban Elmaağaçlı, Kamıl Altınok. Özlem Altınok. Bûlent Alünok, Zarife Elmaağaçlıoğlu, Zehra Okur, Fatma Okur, Hatıce Akoğhı, Sınem Elmaağaçlıoğlu. Ömer Elmaağaçlıoğlu, Musa Elmaağaçlı- oğiu, Fatma Elmaağaçlı, Turan Elmaağaçlı, Orhan Elmaağaçlı, Hamdi Elmaağaçlı, Neşe Hasşerbetçi, Melahat Elmaağaçlıoğlu, Erol Elmaağaçlıoğlu, Seyide Soylu, Yılmaz Elmaağaçlıoğlu, Sevil Sağdıç, Mehmet Kolağası, Hayriye Atasever. Yaşa; Boran. Musta- fa Elmaağaçlıoğlu, Mehmet Elmaağaçlıoğlu, Ömer Büyükkol, Mehmet Büyükkol, Rabia Haseken, Müşerref Büyükkol, Orhan Büyükkol, llhan Büyükkol, Ümmüs Kurt Mehmet Dadaşer, Ab- dulkadır Dadaşer, lsmet Elmaağaçlıoğlu, Hayn Elmaağaçlıoğlu, Lebus Soylak, Turan Elmaağaçlıoğlu. Nemun Baran, Yakup Tek- baş. Muhibe Uzatma, Haynye Şımşek, Fatma Bûyükkıraz, Musta- fa Tekbaş, Nuh Mehmet Elmaağaçlıoğlu. Fatma Çıft, Salih Elma- ağaçlıoğlu, Duran Elmaağaçlıoğlu, Sebahat Gelişen, Necla Yük- sek, Semra Ekicı, Sait Yüksek, Adil Yüksek, Fatma Ekincioğlu, Kemal Dadaser, Alaattın Dadaşer, Fatma Erdoğan, Mahmut Ayte- km. lsmail Hakkı Özsoy, Mehmet Necmettin Ozsoy, Hayriye Erdo- ğan, Ömer Lütfı Özsoy, Sıdıka Aylekın, ÖmeT Erdal Aytekin, Emi- ne Gözeri, Yasemın Karahan. Yavuz Kaya, Süheyla Kaya. Fındık Aktas, Nılgün Incigülcan, lsmail Aktaş, Recep Aktaş, Servet Ak- tas. Ahmet Aktaş, Neşe Önder, Mustafa Bılıkçı. Şükrû Bilıkçı, Tev- hide Çam, Mıhriban Bozdağ, Mustafa Özdemir, Selma Elmaağaç- lıoğlu, Akgül Elmaağaçlıoğlu, Bekir Elmaağaçlıoğlu, Ayşe Esra Elmaağaçlıoğlu, Behiye Elmağaçlıoğlu, Zeki Savaş, Sevım Savaş, Nuri Savaş, Leman Savaş, Filiz Savaş, Kayhan Gülgün Sav'aş, Hik- met Sıviş, Hayrettin Siviş, Hayri Sıvış, Nımet SKTŞ, Ihsan Savaş, Fatma Nafiye Savaş, Nuran Berberoğlu, tbrahım Savaş, Melahat Yüksek, Yaşar Boran, Mustafa Elmağaçlıoğlu. Mehmet Elmağaç- hoğlu, Atilla Kaya, Türkan Kaya, Cevat Ühamı Kaya, Fatma Şırin- kaya, Zerrin Kaya, Münir Önengüt, Demir Önengüt, Atilla Önen- gût, Sumnı Önengüt, Srvas Caddesi Musaoğhı Apt Kat: 6, Kayse- ri (Dava dılekçesi ve dunışma davebyesı davalılara ılanen tebhgat yapılmıştır). Dava: Verasetin ıptali. Oavacılar vekilı taranndan da- valılar aleyhine mahkememize açılan verasenn ıptali davasmın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonucunda; Kayseri 2. Sulh Hukuk Hâkımliği'nin 1997/294 Esas, 1997/760 karar sayılı veraset ılammm iptalıne ilişkin davanın kabulü ile Munse Bahire Oyanık'ın verasetinin subutuna; Kayseri ıli Kocasınan ıiçesi Ser- çeönü Mahallesı Cilt: 026/11, Sayfa 26, Kütük 5O9'da kayıtlı Ömer ve Ayşe'den olma murise Bahire Oyanık'ın mıras meselesi Feraiz ve TMK ile arazı kanunu hükümlerine emlakta 160 pay, arazide 240 pay itibar edilerek; Emlakta 20 eşıt paydan toplam 60 payının ve arazide 20 eşıt paydan toplam 60 payının Hayriye Kantarcı, Şöh- ret Koçak ile Mehmet Emin Uyamk'a, Emlakta 5 payının ve arazi- de 5 payınm Niğmet Uyamk'a, emlakta 3 eşit paydan 15 payının ve arazide 3 eşıt paydan toplam 15 paymın Mustafa Uyanık, Oktay Uyanık, Solmaz Balverir, Melahat Biroğlu ve Mehmet Uyamk'a, Emlakta 40 pay ile araade 80 payının Fatma Şiyamh'ya, Emlakta 20 eşıt paydan toplam 40 pay ile arazide 40 eşit paydan toplam 80 payın Muhıttin Müderrisoğlu ik Şükriye Ahuntaş'a isabet ve aidi- yetme, toplam 93.324.000- TL yargı giden ile 7.000,000- TL. mahkeme avukatlık ücretinın davalıladan müşterek ve müteselsi- len alınarak davacılara verilmesine, alınması gereken harçtan mah- subuyla bakıye 941.000.- TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak Hazine'ye iratkaydma daır aksi sabıt olunca- ya kadar muteber ve temyizı kabul olmak üzere verilen karar dava- lılara ilan tanhınden itibaren sekız gün sonraki tarihte teblığ yenne kaım olmak üzere ilanen teblığ olunur. 24.5.1999 Basın: 27632
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle