15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 NİSAN 1998 SAl OLAYLAR VE GORUŞLER Cehalete Övgü(!) HUSNUA.GÖKSEL 9 nadavüriitülen çarpıt- I ma'nın gücü yadsına- maz. Ama bilim tarihi bu gücün hiçbir alanda uzun sürmediğini gös- termektedir." Bu sözler Darvin'indir(l). Bir umut! Cehalet ve cehalet dalkav ukluğu da uzun sürmeye- cek demek ki... Çarpıtma'nın en güç- lüsü, dine karşı "dinseUik" görünümü altında, bilime karşı da "biBmsellik" gö- rünümü altında uygulanan çarpıtma ol- sa gerek. Radyonun "FM" şeridinde is- tasyon ararken bir konuşmaya rastla- dım. Hangi istasyondur, konuşan kim- dirbilmiyorum. Darvin'den sözediyor- du. Başını dinlemediğim için bilimsel birkonuşma sanmıştım.. Sonra dinsel bir aydınlatma konuşması olduğu kanısına vardım. Şöyle diyordu konuşan: "Dar- vin, canlılar arasında güçlülerin hayat- ta kalıp güçsüzlerin yok olduğunu iddia etmektedir. Fakat biliyoruz ki en güçlü, en büyük yaraüklar olan dinozoıiar ha- yatta kalamamışlar, yok olmuşlardır. Acaba Sayın Darvin bunu nasıl açıklar- dı?" Konuşan kimse sözde Darvin'in doğal seleksiyon kuramını (teorisini) çürütüyor ve bu "Sayın Darvin'' sözle- ri ile kendince onu alaya alıyordu. Bu istasyonun herhalde sürekli dinleyenle- ri vardır. Bu dinleyenlerden bir bölümü bu sözlere inanmak durumundadır. Hat- ta her ne kadar Darvin adını duymamış olsalar bile, konuşanın onu nasıl yere çal- dığı, nasıl paçavraya çevirdiği İcanısına bile varabilirler. Bu konuşmayı yapan eğer içtenlikli ise, yani söylediklerine ina- nıyorsa, bilimsel eksikliği var demek- tir. Çünkü en güçlü yaratıklar, yok olup giden o dev dinozorlar değil, tek hücre- li ve tek molekülden yapılmış olan vi- riislerdir. Yok eğer içtenlikli değilse bu konuşma, "dine karşı dinsellik görünü- mü alanda, bilime karşı da biümseUik gö- rünümü altında bir çarpıtma"' olmuyor mu? Bugün Türkiye "de polıtikanın do- ruk noktalanndan, ağzı laf yapan en sa- de politikacıya kadar bırçok kimsenin agzından şu sözler dökülüyor: "Irtica Oe mücadekiçin gereken tedbirlerahnır,fa- kat bazı kişilerin gönlünden geçirdiği gj- bisamimi Müslümanlar rahatsızedilme- yecektİE" Bu sözlerde de birçarpıtma se- zilmiyor mu? Irtica ile mücadele(!). Önce bunun ne demek olduğunu anlamaya çalışa- lım. Irtica, Arapça "rücu" sözcügünün bir türevidir. "Geri dönme, eskiyi iste- me" anlamına gelir. Türkçe karşılığı "gericilik"tir. Gericilikle Müslümanlık eşanlamlı değiller ki gericilikJe sava- şım "Samimi Müslümanlan(!)" rahat- sız etsin. Gelelim bu "Samimi Müslü- man" deyimine. Demek ki Müslüman- lar "Samimi'' ve "Gavrisamimi" ola- rak ikiye aynlmaktadır ve "Gayrisami- mi" Müslümanlann rahatsız edilmele- ri "caiz"dir. Yani "Gayrisamimi" Müs- lümanlarrahatsızedilebilir, taciz edile- bilirler. "Samimi'' ve "gayrisamimi" Müslümanlar arasmdaki sınır nerden geçiyor acaba, kim çiziyor bu sınır çiz- gisini? Türkiye,dine karşıdinscffik,bfiıne kar- şı büimseüik görünümü altında yapdan carpıtmalarla bir bulanık su içinde yü- rümeye çalışıyor. Buna karşı yapılması gereken ne boş balonlarla laf üretmek, ne duygu sömürüsüne sapmak ne de Atatürk'ten alıntılarla O'nun gücüne sığınmak olmalıdır. Akılcılık ve duy- gusallık yapışık kardeşlerdir. Söğütgöl- gesinde ıslık çalarak duygu üretilebilir ama, akılcılık için çaba gerekir, ugraşge- rekir; bilgi edinebilmek için, didinmek gerekir, okumak, araştırmak gerekir. Gerçeğe giden yol kuşku labirentinden geçer. Bilimsel yöntemlerle yanlışı arar bilim. Yanlışbuluna bulunadoğruluk ora- nı artar bilimde. Politikada duygusal yöntemler de ge- çerlidir. Bu yöntemler sık sık uygulanır. Ama akılcıhktan kopuk duygusallık pek inandıncı olmaz. Örneğin fürkiye Cum- huriyeti'nin Başbakanlık koltuğunda oturan biri, düşüne taşına bir şeyler söy- lemeye çalışır ve söyleye söyleye "Cum- buriyettarihinde,şeriat ve gericilikle bi- zim hükümetimizin yaptığı mücadele kadar mücadele yapan başka bir hiikü- met yokrur" gibi bir tümce söyleyince inandıncı olmuyor. Belki birçok kimse- yi inandınr ama, herkesi inandıramaz. Başbakan televziyonda söyledi bunla- n.. Yazılı ve görsel medyada buna kar- şı bireleştiri çıktı mı bilmiyorum. Böy- le bir iddiada bulunan bir başbakan her halde "Şeyh Sait" adında birini duyma- mışolmalı. 'MenemeıTidesadecebiryu- murta yemeği sanıyor herhalde. Ben bu kişiyi suçlamıyorum. Onu bugün Başba- kardık koltuğuna orurtan, Hegel'ın de- yişi ile Türkiye'nin "Tarihsel gerilim sürecinin diyaİektiğini yaşıyor" olması- dır. Ondan önceki, daha önceki, daha da- ha öncekiler de bu diyalektiğin itici gü- cü ile gelip bu koltuğa oturdular. Belki de bugün tüm dünya "Tarihsel gerilim sürecinin diyaiektiğinden geciyordur". ne bileyim!... Başka türlü nasıl açıklanabi- lir. durup dururken "Hoca Efendi Haz- retleri" diye birinin çıkabilmesi ve "Pa- pa Hazretieri" ile birbirlerine "İzhaiH Şadımam"de bulunmalan? Her gün gazetelerde. televizyonlar- da. radyolarda olumsuz olaylann sergi- lendiğini, kişilerin suçlandığını, karalan- dığını görüyoruz. Rahat etmenin yolla- nndan biri suçu başkalanna, başka bi- rilerine yüklemek olabilir. Oysa kişile- ri suçlamak, olaylan sergilemekle bir sonuca vanlamıyor ki... Olumsuz olay- lan sergilemek, kişileri suçlamak yetmi- yor işlerin düzelmesine. Bunlar birer sonuç çünkü. Nedenlerdeğişmediği için sonuç hep aynı kalıyor. Evet, anladık, şu kişi hırsız, bu kişi yalancı, öbürü vergi kaçakçısı, rüşvetçi, utanmaz falan... Bu kişi ya da kişilerin dünyadan kalkması ile düzelecek mi Türkiye? Yooo! Sade- ce sahnede oyuncular değişmiş olacak. Baska biri, ya da birileri hırsızlığı, ya- lancılığı, utanmazhğı sürdürecek. Hem de daha gelişmiş yöntemlerle. Neden- lere inmeden, nedenler değişmeden, de- ğişririlmeden Türkiye'de hiçbir şey de- ğişmeyecek. "Bu düzen böyle gidecek, yedi nüfuslu haneye üç buçuk tayın ye- V-, tecek." Sanıyorum bu konuya şu soru ile gi- rebiliriz: Türkiye'nin bugünkü siyasal, ekonomik, kültürel durumu bizi rahat- sız ediyor mu? Rahatsız ermiyorsa yaz- maya, okumaya, konuşmaya gerek yok. Konu burada kapanır. Yok rahatsız edi- yorsa sorumlusu, ya da sorumlulan kim- dir. kimlerdir? Kolay olan sorumluluğu, hatta suçu birilerinin sırtına yüklemek- tir elbet. Bu yanılgıdan kurtulmak için soruyu şöyle değiştirmek uygun olur: Türkiye'nin bugünkü siyasal, ekono- mik, kültürel durumda olmasmda benim sorumluluğum var mı? Bu duruma gel- mesinde, bu durumda kalmasında, ya da bu durumda bile kalamamasında benim hiç mi sorumlulugum olmadı? Bu soru arkasında başka sorulan geririr Insanola- rak, bir yurttaş olarak sorumlulugum nedir? Ne olmalıdır? Türkiye'de birey nereye otuımuştur ya da oturtulmuştur? Kadın, toplumun neresine oturmuş ya da oturtulmuştur? Parlamentoda nere- ye oturmuş ya da oturtulmuştur? Ben par- lamentonun neresinde oturuyorum? Ben ne yaptım, ya da yapmadım? Ne yap- malıyım, ya da yapmamalıyım? Bu sorulann yanıtlannı başka bir so- ru ile aramaya başlayalım: Birey olarak, kişi olarak nedir Türkiye'nin bugünkü siyasal, ekonomik, kültürel durumunda bizi rahatsız eden? Birey kendisi ile başka bireylerle, top- lumla, devletle, doğa ile karşı karşıya- dır. Önce yaşamını sürdûrebiJmesi, son- ra da yaşamına anlam kazandıran ban- şı, mutluluğu, doyumluluğu sağlamak için sürekli savaşım verir. Kendisi ile baş- kalan ile toplumla, devletle, doğa ile sürekli savaşım içindedir. Bireyi kişi ya- pan kendisi ile savaşımıdır, kendisi ile hesaplaşmasıdır. Bu savaşımı, bu he- saplaşmayı yapmıyorsa birey, kişi ol- mamış, kişiliğini kazanmamış demek- tir. Bu durumda sorumluluğu başkala- nna yüklemekte bulur çıkar yolu. Eğer Türkiye'nin bugünkü siyasal, ekono- mik, kültürel durumunun aynmında ise elbet,rahatsızoluyorsa, Türkiye'nin bu durumundan, birilerinin sorumlu oldu- ğunu düşünme zahmetine katlanıyorsa en azından. Evet nasıl inelim? Türkjye'yi bu du- ruma getiren nedenleri nerde bulup çı- karalım ortaya? Devlet ve politika merdiveninin her basamağındaki kişiler Tann'nın günü durmamacasına konuşuyorlar. Televiz- yonlarda, radyolarda, gazetelerde. mey- danlarda. uçaklarda, tribünlerde, masa- larda, sandalyelerde... tsteristemez in- san bunlann, herhalde, birileri firsat ver- se de konuşsam diye can attıklannı dü- şünüyor. Düşünce özgürlüğü ve düşün- cesini istediği gibi açıklama özgürlüğü olduğuna -en azından kimileri için ol- duğuna- göre onlan eleştirmeye hakkı- mız yok gibi görünüyor. Hakkımız yok ama, öyle şeyler söyleniyor ki insan şa- şınp kalıyor. Hiç kimsenin bilmediği, ilk kez kendilerinin düşündüğü, yalnız ken- dilerinin bildiği bir gerçeği açıklar po- zunda. Örneğin televizyonda konuştuk- lan zaman, sesi kıssanız, görüntüsünden, agzından inciler dökülüyor sanırsınız. Kim bilir belki de öyle sanıyorlar, ina- nıyorlarsöylediklerinin çokönemli şey- ler olduğuna, ağızlanndan inciler dö- küldüğüne inanıyorlardır. Böyle olun- ca insan bu sözleri söyleyenlerin neler okuduklannı merak ediyordoğrusu. Ha- ni diyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi albümüne, millerv ekilleri hak- kında verilen bilgilere ek olarak evlerin- deki özel kitaplıklannda ne tür kitaplar bulunduğu da yazılsa. Eğer yoksa, ya- ni henüz edinme fırsatı bulamamışlar- sa, bir sponsor bulup her birine, Tantt- li'nin "Yarabcı Akhn Sentea" adlı ki- tabından birer tane gönderilse. Kendi kendisi ile hesaplaşsa insanlar, yaratıcı aklın ışığı altında kendi kendisi ile sa- vaşımını yürütse. Felsefesi olmayan kişi gibi felsefesi olmayan toplumdapusulası olmayange- miye benzer. Inmemiz gereken neden- ler, sanıyorum hepimiz için burada, bu derinlikte yatıyor. (1) Charles Darvin (Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağımsızhk, S. 119, Bilgi Yaymevi, 1998) Bayram Namazı Dr. N E C D E T TUNA Fizik Tedavi ve Rehabilitasvon Uzmam R urban Bayramı namazını Eren- köy Galip Paşa Camisi'nde kıl- dım. Caminin içi ve avlusu, yol- lara taşmasa da doluydu. Erken gittiğim için ön saflarda yer bul- dum. Hoca sabah namazından sonra başladığı vaazını sürdürüyordu. Kendisi- ni önceden tanınm. Kravatsız gezmeyen, temiz giyimli, sakaisız, çağdaş bir görünümü vardır. Içeri girdiğimde hoca, Hz. Peygamber'in ken- disine inananlann henüz fazla olmadıgı dönem- de nazil olan ilk surelerden üç ayeti içeren, sa- nınm kurban ile de ilgili olduğu için, Kevser Su- resi'ni açıklıyordu. Cennetteki Kevser'in suyu- nun sütten beyaz, baldan tatlı ve kardan soğuk, kaymaktan yumuşak olduğunu, onu bir kez içe- nin bir daha hiç susamayacağını söylüyordu. Bahşettiği bu büyük nimet için Peygamber'e ve ona inananlara düşen görevin Tann'ya şükret- mek, hamd ile sena ederek, kurban kesmek ve namaz kılmak olduğunu anlattı. Aynı surenin üçüncü ayetinde, düşmanlannın Hz.Muhammet için "ebter", yani zürriyetsiz, devamı yok, bu iş devam edemez dediklerinden söz etti. Peygamberimizin çok küçük yaşta ve- fat eden Kasun, Tahirve Ta>yipadlannda üç oğ- lundan sonra uzun süre bir daha oğlan çocuğu olmaz, kendisi de bu işin üzerinde fazla dur- maz. Fakat altmış yaşına yaklaştığı yıllarda he- diye edilen Mısırlı bir odalığın, Mariye'nin, adı- ru îbrahim koyduğu bir oğlan doğurması onu çok memnun eder. Kendisini sevindiren, bahtiyar eden bu kadını odalıktan çıkartarak Zevcat-ı Ta- hirat mevkiine yükseltmesi, öteki eşleri arasın- da büyük bir çekememezlik ve huzursuzluğa yol açar. Çok sevdiği oğlu Îbrahim'i de 18 aylık iken yitirir. Hoca, Hz. Muhammet vefat ettikten sonra ye- rini alma konusunda kardeşler arasında çekişme olabileceğf ve bunun da Müslümanlığın gelece- ğini tehlikeye düşürebileceği için, erkek çocuk- lannın olmamasının Allah'ın bir lütfu olduğu- nu, soyundan gelen seyitlerin sayılannın sürek- li çoğaldığını ve dolayısıyla Hz. Muhammet'in zürriyetinin artarak devam ettiğini de sözlerine ekledi. Hoca, orucun yararlanndan da söz etmek is- tedi ve Avusturyalı bir doktorun mide rahatsız- lığı olan hastalanna yalnız kerevize izin vererek oruç tutturduğunu, tanıdığı bir doktordan, onun da bir doçentten dinlediğini anlattı! Vaazdan anımsayabıldiklerim bunlar. Alışılageldiği gibi bayram namazını tarif et- tikten sonra Allah kabul etsin, namazımızı kıl- dık. Tekbirlerle birlikte minbere çıktı ve içinde bir tek Türkçe sözcük olmayan hutbesini oku- du. Mihrapta okuduğu ve tüm cemaatin ellerini açarak candan ve gönülden "amin" dediği bay- ram duasında da bir tek Türkçe cümle yoktu. Cami, çoğu camilerimiz gibi bakımlı ve temiz. Teknolojinin tüm olanaklanndan yararlanılmış. Son sistem ses ve klima düzeni var, halılann hepsi tek kişilik örneğe göre dokunmuş. Hoca vaazının sonunda. Türkçe olarak camiye bağla- nacak doğalgaz için yardım ricasmda bulundu. Camiden, kafamdaki soru ve sorunlar yinele- nerek çıkfım. Hoca acaba tüm cemaatin Arap- ça bildiğini mi varsayıyordu! Öyle olmadığını biliyorum, biliyorum ama yine de böyle düşünmekten kendimi alamıyorum. Çünkü cuma ve bayram namazlannda okunan hutbeler, günün önemine ve önemli konulanna ilişkin açıklamalar yapan, öğütler veren, doğru- dan cemaate yönelik konuşmalardır. Hoca, hut- besinde cemaati, dünya ve ahiretle ilgili hata ve eksiklikleri için uyarması, topluma, çevreye, kendilerine yarariı olabilmeleri, zarar verme- meleri yolunda öğütler vermesi gerekirdi. Bu yönde neler söyleyip söylemediğini bilmiyo- rum, çünkü hutbenin tek sözcüğünü bile anla- madım. Dualar, Tann'nın bahşettiği nimetlere kulla- nnın şükretmesi, diledikleri iyilik ve yardımlar için yakarmalandır. Hocanm ettiği duanın içe- riğini anlamadığım için de ellerimi yukan kal- dınp avuçlanmı göğe açarak ne dilediğimi bil- miyorum. Anlamını bilmediği dua ile insan Rab- bına nasıl şükredip dilekte bulunabilir! Kuran'ı Kerim'in sure ve ayetlerinin çoğu, nazil olduğu dönemin yaşantı ve olaylanyla ilgilidir. Acaba ben, Tann'nın Hz. Peygamber'e, dolayısıyla biz- lere söylediklerini mi ona karşı yineledim! Ba- na, "Sen ne istediğini bilmiyorsun, benim size söylediklerimi bana tekrar ediyorsun" demez mi! Hocalann cemaatlerine anladıklan dilde hitap etmelerini, dua ettirmelerini engelleyen biri mi, yoksa kural mı var! Dualan ve hutbeleri Türk- çe okurlarsa halkın onlan cahil sanacaklanndan mı korkuyorlar? Yoksa söylediklerinin anlamı- nı kendileri de mi bilmiyor, ya da bildiklerini ce- maate aktarmaya Türkçeleri mi yetersiz? Top- lum bilinçlenip kültür düzeyi yükseldikçe, ken- dilerine anlamadıklan dilde bir şeyler anlatma- yı sürdüren hocalar, arkalannda bugünkü cema- ati de bulamayacaklar! Diyelim ki hocalar, istisnalar hariç, topluma ve sorunlanna yaklaşmasını bilmiyorlar, bece- remiyorlar, hata yapmamak için de her gün ha- fız gibi aynı şeyleri yineleyip duruyorlar. Diya- netîşleri Başkanlığı ne güne duruyor! Yakın za- mana kadar Diyanet'in hazırladığı, Türkçe ya- zılmış metinler vardı ve hocalar minberde açar oradan okurlardı. Içerikleri günün koşullanna ve anlamına göre yenilenir; hocalara, ulusumuzun yücelmesi, ülkemizin abat olması, devletimizin güçlenmesi konusunda dua, vaaz ve hutbe örnek- leri verilirdi. Bu kitaplara ne oldu? Cami moderndi ve günün en ileri teknoloji- sinden yararlanıyordu! Hoca efendi de dış gö- rünüşüyle çağdaş! Ama, Kuranıkerim'de insan- lara doğru yolu gösteren, toplumsal davranışla- nnı düzenleyen, iyiyi ve kötüyü açıklayan baş- ka sure ve ayet yokmuş gibi, en büyük bayram- lanmızın birinde ve cemaat sayısının tepede ol- duğu bir günde bir buçuk saat Kevser'in fayda- lanndan, Hz. Peygamber'in zürriyetinden, Avus- turyalı doktorun mide yakınmalan olan hasta- Iannı oruçla tedavi ettiğinden söz etti. Cemaat de onun söylediklerini hiç sesini çıkarmadan, an- lasa da anlamasa da kuzu gibi dinledi ve dua biter bitmez de kapılara hücum etti! Özelleştirme İdaresi sizi Türkiye İş Bankası'na ## hissedarrf yapıyor! Özelleştirme İdaresi sermayenin geniş bir kitleye yayılmasını istiyor. Ve Özelleştirme İdaresi işçi, memur, esnaf, emekli, çiftçi herkesin İş Bankası hisselerinden alabilmesi için 200 lotun altında talepte bulunanlara özel indirim veya peşin fiyatına taksit avantajları sunuyor. FİRSAT BÜYÜK, DEtERLEMD I R M EK ÇOK KOLAY. HEMEN BAŞVURUN. AVAMTAJLARDAN VARARLAMIM. Unutmayın, ön kayıtlar 22 Nisan'da bitiyor. Ön kayıt yaptırırken herhangi bir ödeme yapmanız gerekmiyor, üstelik satın alma zorunluluğunuz da yok. Ama, ön kayıtta belirttiğiniz miktarı aynen satın almaya karar verirseniz % 10 indirimden veya peşin fiyatına taksit olanağından yararianıyorsunuz. nlKlthtm UDIRI Türtııye Smaı Kalkınma BanluBi (T5KB) lAfVVm/LACAK SAT1SA YFTKtt.1 AMCI KUItUMLAR- ABN AmroHoareGovett(RanbulM«ıW De^erler • AkMenkulDejerlefvtYatırm • AJfi Menfcul De^erler • Aftematıf Menkul Kıymetlef • AU Mmkul Kıym«ler • Camı$ Menkul O^erier • Demır Yatırım • Dt; Yatırım • Eczaob»sı Mtntaıl C*5erter • EkreJf Yatmın w Mer*J De^erter • Evgm Menkul De^ertet • G«fk Menkul DeÇerta • Iktısat Menkul De^trltr •% Yatınm «e MenkU Dejefler • It Yatınm Menkul OeSerier- Kent Yatvm ve Menkul Değerler • Ko( Menkul Dejerier • Meksa Menkul Dejerler • Nurol Menkul Kjymeder • Park Menkul Deçerler • Strsttft Menkul De^eftef • Sütner yanrrm • TîB Yatınm • fefcfen Menkul Kıymetler • Ya$af Yaürım • Yatınm Fınansman • Ztraat Yatınm BAŞVUKULACAK SUBELERİ SAT1ŞA YETKİU ACSNTt OLAN BANKALAK • Akbank • Altematıfbank • Bank u p ı u l • Demırtank • Dıgbank • IktıMt Bankası • Kentbank • Ko^ıank • Part Yatırım Banknı • Sûmertunk • Tekfenbank • Tûrk Ekononu Bankası fTEB) • Tûrkıye is Bankası • Tunııye Sınaı Kalkınma Bartusı • Yasarbank • Zıraat Bankzı • Yukmdakı tokalann sıze en yakın jubomden ssoja yrtkıh «ente olan fubeknm öğrtntMmınız Ayrıntılı bll*l Içln: O8OO 314 53 53 (Ücretsız) I "Altı üstü bi maaşım var nasıl alırınt ki... ...diyordum, taksitle alabilirsin dediler." T.C. B.AŞBAKANLIK ÖZELLEŞTİRME İ D A R E S İ B A Ş K A N L I Ğ I İLAN T.C. PAZARASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN sasNo: 1994/144 Davacı TEK Genel Müdürlüğü tarafından davahlar Ayşe Bozacı ve arkadaşlan aleyhine açılan tescıl davasının yapılan açık yargıla- ması sırasında verilen ara karan uyannca: Davalılar Rize ilı, Pazar ilçesı Ocak kö- yünden Ali kızı Ayşe Bozacı, aynı köyden Musa oğlu Yaşar Bo- zacı ve aynı köyden Halil kızı Rukıye Yıl- maz'a tüm aramalara rağmen dava dilekçesi tebliğ edılemediğin- den, haklanndaki teb- liğin ilanen yapılması- na karar verilerek du- ruşması 7.5.1998 günü saat 10.00'a bırakıl- mıştır. Bizzat duruş- mada hazır bulunma- nız veya kendinizı temsile yetkili bir vekil göstermeniz, göster- mediğıniz takdirde hakkınızdaki davanın yokluğunuzda yürütü- İeceği hususu ilanen teblig yerine geçmek üzere ılan olunur. 26. 2.1998 Basın: 9068 Nüfus cüzdanımı ve süriicü belgemi kaybettim hükümsüzdür. DİLEKESEN PENCERE ıı Yükselen Değerler"e Ne Oldu?..Ikinci Abdülhamit, 33 yıl bu ülkenin ensesinde boza pişirdi. Olumlu işler de yaptı. Birkaç örnek: Hukuk mektebi.. Sanayi-i Nefise (Güzel Sanatlar).. Tıcaret Mektebi.. • . • .- Darülfünun (Üniversite).. , . . • . Emekli Sandığı.. • • " '- Darülaceze.. 1867 ile 1909 arasında dünya büyük bir deği- şimi yaşıyor, keşiflerle icatlar göz kamaştınyordu; uygarlık doludizgindi, Osmanlı bu gidişe ayak uy- durmak zorunda kalıyordu. Sultan epeyiş yapmıştır. Ama tarihe nasıl geçti?.. •' . «„ \ . . O bir başka fasıl... • Birkaç gün önce Turgut Özal, beşinci ölüm yıl- dönümünde anıldı; gazetelerde bu nedenle yazı- lar çıktı; çoğunu okudum; ama, bir şey anlama- dım. Özal daha tarih olmamıştı, Türkiye'de sıcak bir siyasal kavganın taraflanndan biriydi; serinkanlı- lıkla ele alınarak bilimsel biryaklaşımla incelenme- si için zamana gerek vardı. Peki, Özal'ın ülkeye hiç hizmeti olmadı mı?.. Elbette oldu. Her gelen geçen iktidar sahibi, nice köprünün, okulun, fabrikanın, yolun, çeşmenin temelini at- mış, nice yasa çıkarmıştır; bu kaçınılmaz alınya- zısıdır; ama, Tarih Baba'nın ölçüsü daha değişik- tir. Menderes iktidara gelinceye dek Türkiye'de "Gelir Vergisi" yoktu; "Kazanç Vergisi" vardı. Özal döneminde "Katma Değer Vergisi" toplu- mun yaşamına girdi. Bugün Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında "Her Yurttaşa Bir Vergi Numarası" öngörülüyor. Ama yukandaki işlerden hiçbiri, Cumhuriyet'ten sonra "Âşar Vergisi"nin kaldırılması çapında ta- rihsel önem taşımaz. Tarih Baba olaya başka gözlükle bakar. • Tarih Baba'yı bir yana bırakıyorum; Özal döne- mine ahlak açısından bakıyorum. 12 Eylül'ün ürünüdürözal; "yükselen değerier" bu süreçte ortaya çıktı. Neydi "yükselen değerier?.." Şimdi "yükselen değeıier"\ yalnız bizim gaze- tede arkadaşımız Yüksel Endeğer anımsatıyor; çünkü bu değerlerin tümü alçaldı; toplum "yük- selen değerlerln utanmazlığına sardıkça kirlen- di, pislendi, kokuştu, çürüdü... Sonunda ne çıktı ortaya?.. "Temiz Toplum Kampanyası..." Tarihte böyle dönemler başka ülkelerde de ya- şanmıştır; en ünlüsü "Sodom ve Gomore..." • Turgut özal"m adı bir "yaşam biçimi"ne sim- geoldu... . ı C j ,ı a i i ^ ; ( . t , ; . . .> .ünioiıH Ya anıt-mezan?,. .-•..- ~ - •• '•-<-. Hazine'den ödenekle yapılan özal'ın mezan da- ha şimdiden tartışma konusu... İnsan, mezannın eniyle boyuyla, süsüyfe pü- süyle, yaldızıyla yıldızıyla değerlendirilseydi... Ohooo... ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI TÜRKİYE ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME VAKFI YEKTA GUNGÖR ÖZDEN Anayasa Mahkemesi önceki Başkanı ULUSAL EGEMENLİK: Söyleşi Açılış Konuşması : Prof. Dr. Türkân Saylan ÇYDD Genel Başkanı Yer : Atatürk Kültür Merkezi, Taksim Tarih : 23 Nisan 1998 Perşembe Saat : 16.00 Giriş serbesttir. BURSA 6. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN 1996/4175 Kambiyo senetleri (çek, poliçe ve emre muharrer se- net) üzerinde haciz yolu ile yapılacak takip aleplerin- de ödeme emri. Alacaklı: Çetin Özyurt, Vekili: Av. Irfan Pelvan, Bursa Borçlu: Süleyman Önder Mısırlı: Cumhuriyet Caddesi No: 109 Bursa Alacak miktan: (719.680. 000.-) liranm ıcra masrafı vekil ücreti ve %75 faızi ile tahsili talebi. Yukanda adı geçen borçluya normal yollardan ödeme emri tebliğ edilemedığinden, ödeme emrinın Türkiye'de münteşir bir gazete ile ilanen tebliğıne karar verilmiştır. Bu nedenle: Yukanda yazılı borç ve masraflan iş bu ödeme emnnın tebliği tarihinden itibaren on gün için- de ödemenız, takıp dayanağı senet kambiyo senedi nı- telığıni haiz değilse. keza takıp dayanağı senet alcında- kı ımza sıze ait olmadığı iddiasında iseniz beşgün için- de açıkça bir dilekçe ile Tetkik Mercii Hâk:mliği'ne bildirmenız, aksi takdirde kambiyo senedindeki imza- nın sizden sadır olmuş sayılacağı, imzanızı haksız yere ınkâr ederseniz, senede dayanan takip konusu alacağın %10'u oranında para cezasına mahk0um edıleceğiniz, borçlu olmadığınız veya borcun itfa veya imhal edildı- ği veya alacağın zaman aşımına uğradığı hakiında ve- ya yetki itirazınız varsa bunu sebepleri ile birükte beş gün içinde tetkik merciine bildirmeniz, tetkik merciin- den ıtirazınızın kabulüne dair bir karar getirrredifiniz takdirde cebri icraya devam olunacağı. itıraz edilmedi- ği ve borç ödenmediği takdirde on gün içinde "4. mad- de gereğince mal beyanında bulunmanız, bulunmazsa- nız hapis ile tazyik olunacağınız, hiç mal beyarnnda bu- lunmaz veya hakikate aykın beyanda bulunursınız. ha- pis ile cezalandınlacağınız, tş bu ilanın Tirkiye'de münteşir bir gazete ile yayımlanmasından itibaren 15 gün sonra tebligatın yapılmış sayılacağı ilan olunur. 20.1.1998 Basın: 16052
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle