13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17MAYIS1996CUMA 12 Dünyanın en büyük demokrasisiHÜSEVİN BAŞ 'Dünyaıun en büvük demokrasisi'nde 27 nisan - 7 nıayıs tarihleri arasında yapılan yasama seçimleri, iilkeyi 1977 ve 1989 dönemlen dışında, kurulduğu 1947'den bu yana yöneten Kongre Partisi'nin bekle- nen yenilgisiyle sonuçlandı. 1991 Haziranında işbaşına gelen Başbakan ve Kongre Partisi Başkanı Narasimha Rao, seçim so- nuçlanmn I>elli olmasından sonra cumhurbaşkanına istifasını \erdi. Partinin başında kalıp kalmayacağı ise mayıs sonunda toplanması öngörüien merkez ko- mite taraftndan değerlendirilecek. Kongre Partisi'nin nıedisteki 545 sandalyenin sa- dece 142 "sini elde etmesine, yenilgiden çok 'hezi- met' olarak bakılıyor. Gerçekten de Kongre Partisi. 1977de. Başbakan Indira Gandhinın zorunlu do- ğum kontrolü. 'olağanüstü hal' gibi toplumu sıkıntı- ya sokan önlemler almasına karşın. 1991 'de yapılan seçinılerde 511 millenekilliginin yüzde 54"ünü al- mayı başarmıştı. Ancak partinin 199 l'de yeniden ik- tidara dönüşü. 'erime'nin de başlangıcı oİacaktı. Ni- tekim. 1994 Kasım - Araiık v e 1995 Şubat - Majt böl- gesel seçimlerinde büyük kan kaybına uğradı. Buye- nilgi. bir bakıma. bugünkü hezinıetin habercisiydi. Seçimlerden 192 ınilletvekili ileenkazançlıçıkan ve ülkenin birincı partisi konumuna gelen sağcı Hin- du Partisi oldu. Ikinçi kazançh parti. ılımh ilerici Llusal Cephe (NF> ile komünistlerin yönettiği Sol Cephe Birliği. (NF-LF) Kongre Partisi'nin hemen ardından 134 sandalye ile parlamentoda 3. parti du- rumunda. Geri kalan 70 dolavında sandalve ise kü- • Hindistan'da, toplum, çıkarları birbirleriyle sürekli çatışma içinde olan 'müesses' kastlardan oluşuyor. Bunlann oylan da blok halinde 'çıkarlarınf savunan partilere yöneliyor. çük partiler arasında paylaşılmış. Seçimlerin temei özelligini. hiçbir paninin tek başına iktidar olacak sandalve sayısına ulaşamaması oluşturuvor. Bu ne- denle de tek çıkar yol. koalisyon olarak görünüyor. Ancak bunun kolay olmayacağı da kimsenin saklısı değil. Şu anda belli olan. bazı kücük bölgesel parti- lerin dışında. parlamentoda agırlığı olan hiçbir par- tinin sağcı Hindu partisiyle herhangi bir koalisyona girmeye niyetli olmadığıdır. Gerçi cumhurbaşkanı, kuşkusuz demokratik prosedür icabı. parlamentoda en çok sandalveve sahip partinin adayını başbakan olarak atamıştır. Ama. Hindu Partisi'nin başbakan adayı AtaJ Bihari Vajpayeenin anayasanın öngördü- gü 31 mayıs tarihine kadar kuracagı hiikümet için par- lamentoda gerekli çogunluga ulaşmayt başarması. son derecede kuşkulu görünmektedir. Hele. V'ajpa- yee'nin hükümeti kurma hazırlıklarına başladığı sı- rada Kongre Partisi'nin kurulacak bir sol ittifak hü- kümetini 'dışandan'destekleyebilecegini açıklama- sı. Hindu Partisi'nin adayının işini daha da zora so- kacak. giderek hemen olanaksız hale getirecektir. Bu durumda tek çıkar yol, Hindu Partisi dışında kalan partilerin bizzat katılacaklan ya da dışandan destek- leyerekoluşturacaklan birkoalisyonortaklıgıdır. Bu- nun başanlamadıgı durumda, erken seçim alternati- fi kaçınılmaz olacaktır. Sağcı Hindu Partisi'nin (Bharatiya Janata Party), I984'te sahip olduğu iki milletvekilinden 1989'da 85. 199I"de 121 milletvekiline, bugün ise parlamen- tonun avam kamarası Lok Sabha'da birinci parti ko- numuna yükselmesi. kuşkusuz raslantı değil. Ancak. araştırmacı C. Jaffrelot'un Le Monde'da yayımlanan yazısında altını çizdiği gibi. Hindu Partisi'nin başa- rısının ardında. daha çok. başta iktidar yorgunu Kong- re Partisi olmak üzere. 'tüm muhaliflerinin" hatalan mevcut. Hindu Partisi. kongre ıktidarını 'kirii işlere bulaşmak' ve ülkevi 'çokuiuslu şirketlere satmakla' suçluyordu. Gerçekten de milliyetçi partinin yiiksel- mesinin ardında ülkenin istikrarsız ekonomisinin ya- nı sıra. bölgesel planda aşağı kastlann çıkarlannın sa- vunuculuğuna soyunan aşın milliyetçi ve dinsel öz- lü bir popülizm de yer alıyordu. Rao iktidarının eko- nomik politikasına karşı çıkan. salt Hindu partisi de- gildi. 1995 Vlayısı'nda birgrup milletvekili ile par- tiden aynlan Rao'nun siyasal rakibi Singh ve arka- daşlan da. başbakanı. bir dizi ultraliberal reıörmu devreye sokarak 'yoksullara karşı' politika izlemek- Ie itham ediyordu. 'Dünvanıru'n büyük demokrasisi1 olarak tanımla- nan Hindistan'da toplum. çıkarları birbirleriyle sürek- li çatışma içinde olan 'müesses' kastlardan oluşuyor. Bunlann oylan da blok halinde 'çıkarlannT savunan partilere yöneliyor. Örnegin bu seçimlerde Kongre Partisi. Müslünıan oylann yanı sıra. dokunulmazla- rın ve yüksek kastlara ait seçmen kitlesi karşısında büyük oranlarda oy kaybına uğramış görünüyor. Müslümanlann. aşağı kastlar ve Kongre Partisi'nin 'icraatı' karşısında düş kınklığı yaşayan kitlelerin oylarının ise komünistlere kaydığı ileri sürülüyor. Ama herşey, laik partilerin. aşın Hindu partisine geçit vermeyeceklerini gösteriyor. Başbakan adayla- rının 'ılımlı' ve saygın bir politikacı olması. bu par- tinin izleyeceği aşın politikalann yaratacağı karma- şayı gizlemeye yetmiyor. Müslüman azınlığa karşı sen politikalar izlenmesi. Keşmir'de 'aynlıkçılann' kuv vete başvurularak baskı altında tutulmalan. ülke- nin nükleersilaha sahip oiduğunun 'resmen' açıklan- ması. Pakistan'la olan sorunlann üzerine gidilmesi. yabancı düşmanlıgı, Hindu Partisi'nin tedirginlik ya- ratan politikaları arasında. Hindistan bir milvara dayanan nüfusu. bölgede ve dünyada önemli yere sahip sanayisi ile büyük bir ül- ke. Ama aynı zamanda 'çok vitesli' çelişkiler ülkesi. Bir yanda şaştrtıcı aşamalar kaydeden nükleer ve uzay teknolojisi. öbür yanda nüfusun üçte birini oluş- turan üç yüz milyonu aşkın mutlak sefalet içinde ya- şam savaşı veren yoksul kitleler. 1995'te 94 milyar dolara ulaşan dış borcu. GSMH'ye göre önemli sa- yılmıyor. 25 milyarlık ihracatının yüzde 73'ü sanayi ürünü. Hindular nüfusun yüzde 82 sini oluşturuvor. Müslümanlann sayıları ise. yüz milyon. Bini aşkın dilin. sadece 18'inin 'anayasar oldugu ülkede büyüme hızı. 1994 itibanyla yüzde 4.8. kişi başına düşen yıllık gelir. yine aynı yıla göre 1250 dolar. Başkan Clinton'un danışmanı Benjamin Barber'e göre etnik ve dinsel köktencilik ve küreselleşme, ulus-devlete karşı Dünya tek bir pazarda bütünleşiyor• Walt-Whitman merkezinin başkanına göre küreselleşme, Amerikan kültürünün yozlaşmasına yol açmış, yurttaşlık değerlerinin içini boşaltarak tüketici yaratan sıradan bir aygıta dönüşmüştür. LE NOLN EL OBSERVATELR- Soğuk savaş sonrasu kimilerinin umut ettiği gibi yeni dünva düzeni gerçekleşmemiş, onun yerine karmaşa, bir kaos ortaya çıkmıştır. Amerikan Başkanrnın danışmanı olarak dünyanın bugünkü gidişini nasıl görüyorsunuz? BENJAMİN BARBER- Eğer bir günlük gazetenin ekonomi sayfalarını okursanız dünyanın giderek çok daha bütünleştigini saptayabilirsiniz. Ticaret ve teknoloji sayesinde yerküre s^kın bir biçımde muazzam bir tek pazara dönüşme yofunda görünmektedir. Âynı gazetede politika ile ilgili başlıklan okursanız. önü ardı kesilmeyen iç savaşlar ve kardeş kavgalarının pençesinde bir dünya çıkar karşınıza. Uluslar içten patlıyor. Birleşme süreciyle kaos eğiliminin birlikte var olması nasıl izah edilebilir? Ben bugünkü dünyada etkin olan. eşit. ama karşıt iki güce dikkat çekerek bu durumu yanıtlamaya çalıştım. Bir yanda etnik ve dinsel köktencilik ki buna cihat diyorum, öte yanda ise •*McWbrld"diye adlandırdığım ekonominin küreselleşmesi. Cihad ve McWorld'ün ortak bir düşmanlan var: Ulusların halihazır sınırları. Tüketici kapitalizm. tıpkı etnik ya da dinsel köktencilik gibi egemen ulus-devlete karşı savaşıyor. Biri pazannı büyültmek için sınırları delip geçerken öbürü otonom topraklara sahip olmak istiyor. Ama bunu yaparken aynı zamanda demokratik kurumlarımızı çökertiyorlar. N.O. - Pazar ekonomisi demokrasi için tehdit oluşturabilir mi? B. BARBER - Vurttaşlık haklannın tek güvencesi olan ulus-devleti tehdit ettiği ölçüde. evet. Çokuluslu ya da uluslarüstü tüm büyük ekonomik kuruluşlar dünya işlerinde. ulusların sahip ohnadıkları oranda iktidara sahip olma yolunda görünüyorlar. Tüm Batı. etnik \e dinsel köktenciliğin tehdit oluşturduğu konusunda hemfikirdir. Buna karşılık McVVorld tehlikesinden pek söz etmemeye özen gösteriyorlar. "Pazar demokrasisi" deyişinden. kitabımı yanından eksik etmemesine karşın. Clinton dahil olmak üzere sürekli söz edilip durmaktadır. Sanırsınız ki pazar ekonomisi ile demokrasi eşanlamlı! Doğu A\ rupa ülkelerine ya da Çin'e bakın: Pazar ekonomisi demokrasiyi getirmiş değildir. McVV'orld. demokratik olmayan. giderek despot rejimlerle uyum içindedir. L'İuslararası kapitalizm için önemli olan yurttaş ve onun haklan değil. tüketici ve onun alışverişleridir. Eğer İranlı gençler ayaklarına Nike geçirmek istiyorlarsa ki istiyorlar, bu onlara satılacaktır. Rejimleri ne olursa olsun. Öte yanda cihat. McVVorld'la pekâlâ birlikte yaşayabileceklerini kanıtlamıştır. Neo Naziler İnternet kullanmaktadır. Aşırı dinci Yahudiler mesajlarını yaymak için rock yapmaktadırlar. Bir iç savaş suçlusu. sivil karşıtlanna yüksek teknoloji ürünü dürbünlü tüfeğiyle ateş ederken vvalkman'mdan Madonna dinleyebihnektedir. Mısır'da pop yıldızları Kuran okumaktadır. N.O. - McUbrid diye adlandırdığım/ uluslararası kapitalizm. yurttaşlar için ne ölçüde tehlike yaratmaktadır? * B. BARBER- McSVorld için özgürlük 36 çeşit müzik setinden birini seçebilmektir. Oysa bir yurttaş. tüketici değildir. "Yurttaş toplumu" yapay olarak yarattığımız ortak değerler üzerine kuruludur. Örneğin Fransa'da insan hakları bildirgesi. Bu değerler McVVorld'u ilgilendirmemektedir. Onu ilgilendiren tek şey "kârdır." Daha fazla kâr elde etmek için McVVblrd kültürlerin tekdüzeliöini davatır. Tüm küreyi benzeşik temalardan oluşan muazzam bir alan haline getinneye çalışır: Macintosh. McDonald's. MTV vb. N.O. - VIc\Vorld'ün davatmava çalıştığı e\ rensel kültür. si/in kültürünüz. Amerika'nın kültürii! B. BARBER - Bu doğru. McWorld Amerikan kökenli. Ama McNVorld Amerika değil. McVVbrld. Hollyvvood kültürüne el koymuştur. Çünkü Hollyvvood kültürü "hıza" ayncalık tanımaktadır -hızlı yemek (fast food)-, görüntüyü sözcüklere, basit olanı karmaşık olana yeğlemektedir. Telev izyona bakmak. okumaktan daha kolaydır. Amerikan kültürü çaba gerektirmeyene dayanır. Hollyvvood'un gizi şudur: Her birimizin derininde bulunan çocuğa hitap etmesini bilir. "Ben bu oyuncağı istiyorum, ben eğlenmek istiyorum-." 1 diyen çocuğa. Hollyvvood sizi uyuşturucu bağımlısı kılan bir "feel göod" (kendini iyi hissetme). edilgenlik ve anlık zevk kültürüdür. Frankenstein sonunda elimizden kaçmayı başarmış ve hepimiz için tehdit haline gelmiştir. Hollyvvood bizim için bir düş fabrikası. umut ve enerji kaynagıydı. McWorld onu tüketici üreten muazzam bir aygıt yapmak için baştan çıkardı. N.O. - Mc\Vbrld'a karşı nasıl savaşılabilir? 1 ...... B. BARBER - McVVorld salt kısa' erimli düşünür. Cadiilac, 5000 çalışanım kapı dışarı ertiğinde. firma paradan tasarruf eder. Ama aynı zamanda tüketici kaybeder. Robot sistemiyle dünyanın tüm mallarını üretmek için insanlann sadece yüzde 20'sinin çalışması yeterlidir. Ama kalan yüzde 80. hangi parayla tiiketecektir' 1 Bu, McWorld'ün mczarını kazabilecek temel bir çelişkidir. N.O. - Ama önce bazı j ıkımlara neden olması riski de yok değil... B. BARBER- Hükümetler. büyük ekonomik kuruluşlar karşısında iktidarından çok şey yitirdi. Ama yine de ellerinde karşı koyabilecek çok şey var. Örneğin çocukları çahştıran. çevreyi kirleten kuruluşların ürettikleri malların ulusal pazarlara girmesi engellenebilir. Emek pazarı düzenlenebilir. Uluslararası denetim örgütleri güçlendirilebilir. Demokrasiler kendilerini savunmalıdır. 'Jihad venus McWorld" Benjamin Barber. Tımes Books. 1995 Röpartaj: Chcıntal de Rıutder. Le Sovel Obsenateur. 10 Nisan 1996 u yüzyılm ve bininci yılın so- nunda. toplumlararayış içinde. Hiçbir devletin temeli sorgu- lanma dalgasının dışında gö- rönmüyor. Bugünkü yöneticiler. küresel boyutta. Ikinci Dünya Savaşı sonrası inşa edilen siyasal mimarinin ani yıkıhşı kar- şısında sarsılmış durumda. İç devletler arası iç savaşların sayıları giderek artıyor. Batı'da aydmlanma çağmda kurulan tüm değerler sistemi de Soğuk Savaş'ın ve Sovyetler Birligi'nin çöküşünden sonra sarsmtı içinde. Bir anlaşıhrlık bunalımı ile karşı karşı- yayız: Anlaşılması gerekenle. kavTanılma- sı için gerekli gereçler arasındaki mesafe açılıyor. Gerçekligin kayboiması ve ko- lektif tasanlann yokluğunda. Max We- ber'in "düşkınkh^nındüması"dediği bir dünyada yaşamayı kabullenmemiz mi ge- rekiyor? Güçlü teknolojik değişimler. ekonomik kargaşa ve ekolojık tehlikelerin artmasıy- la altüst olan birdünyada yaşıyoruz. Bu üç karmaşa demeti. özeflikie sosyal düzen- sizlikJenn. eşitsizlıklerın patlaması. top- lumdan dışlanma ve yoksutluğun yeni bi- çimleri, iş-deger bunalımı. derin iktidar rahatsızlıkları. kitlesel işsizlik, batılın ge- lişmesi, milliyetçilik ve köktenciliğin ya- yılması. yabancı düşmanlıgı ve eşzaman- lı olarak etnik kaygılardaki artışlarla bir- likte ortaya çıkmaktadır. Bu düşkınkhğı ve belirsizlik bağlamın- da düşünme biçimini iki yeni paradigma yapılandırıyor. Birincisi son iki yûzyıhn önde gelen iki kavramından biri olan "iler- lemenin" işlevinin yerini alma egiiiminde görünen. iletişim f 1). Iletişimin. ilerleme ideolojisinin yerini alması, siyasal iktida- rın işlevini de olumsuz yönde etkiliyor. Böylece iktidarla kitlesel medya arasın- daki merkezi rekabet giderek sertleşiyor. Öbür paradigma ise "*pazar"dır. Bun- dan böyle her şey son "her derde deva* "pazarefendi"nin ölçülerine göre düzen- Büyük değişimlenmek zorundadır. Pazarın yasalan, top- lumların genel devinimlerinin açıklanma- smda doğa ya da tanh yasalannın yerini al- maktadır. Yeni iletişim teknolojileri saye- sinde tüm çaltşma sektörleıi. özellikle fı- nansal pazara yönelmektedir. Bu, sürekli, ani ve özdeksiz bir sistem. çağımızm ön- de gelen ve belirley ici olguju, küreselleş- menin vıırucu gücüdür. Bu sistemin merkezinde. para vardır. Ekonomist Mkhel Beaud'un saptadığı gi- bi "para her şeyin iistündedir. Dünyanın güç durumdaolan insanlannın \ardımına ko$mak yerine, tüm kaynakiar \e zekâlar paranın sağlığı için seferber edilmektedir. Para, toplumlanmızda gelenelderimizin aksine, ölcü. rehber veen yüksek değer sa- yılmakta,bü> ülemekteve kör ctnıektedir." (2). Rastlantı, bilgisizlik ve karmaşa, böy- lece yoksulluğun, okuma yazmadan yok- sunluğun. şiddctin ve hastalıklann giderek arttığı birdünyanm yeni uyumunu ölçmek için güçlü parametreler haline gelmekte- dir. Oyle bir dünya ki orada nüfusun en zengin beşte biri. en yoksul beşte birinin yüzde 0.5'ine karşın. tüm kaynaklann yüz- de 80'ini sahipletunektedir. Öyle bir dün- ya ki orada parasa! ve finansal pazarlarda- ki alışverişin toplamı. uluslararası ticari alışveriş değerlerinin yaklaşıkelli katının üstünde bir rakamı temsil etmektedir... Kısa vade ve çabuk kârın biiyüsüne ka- pılmış pazarlar. gelecegi öngörememekte, çevrenin ve insanlann gelecegıne el at- makta, kentlerin genişlemesinin pianlan- masında ve nihayet sosyal kopuklukların tedavisindeaciz kalmakradır. "Uzunsöre- ler pa/araövgülerdüzenlerbugün.zengin- liği salt kişi başına düşen gayri safi hasılay- la izah etmcmt'kte. refahı varatan koşullar bütümiııün de göz önüne alııınıası geneği- ni tesiim etnıektedirler. Toplum dışına itil- mok. ekonomik açıdan kötüdür. Ama özel- likk toplumsal açıdan yıpraha ve sonun- da da siyasal açıdan patlayicıdır." (3). Bu yüzyılm sonunda, dünyanın gerçek efendileri kimlerdir? (4). Görünüşün dı- şında. gerçek iktidan elinde kim tutmak- tadır? Bu tür sorular sormak. büyük kam- panyalar sonunda seçilen yöneticilerin, küresel boyutiardaki ürkünç güçler karşı- sında etkisiz kaldiklanm saptamak anla- mına gelmektedir. Bu. gelecegi yansıtan kimi romanlarda düşlendıği gibi dünya po- litikasını denetim altına almak için karan- iıkta komplolar hazırlayan bir tür gızli kur- maylardan oluşmamaktadır. Söz konusu olan. neoliberalizmin kutsal kitabmı keyif- lerine göre harfiyen uygulayan güçlerdir. Bu güçler kesin parolalara uyarlar: Ser- best degişim, özelleştirme, monetarizm, rekabet. verımlilik. Sloganlan da şudur 'Tüm iktidar pazara!" Suç ortagı olmadıkları dunamlarda. hü- kümetler şaşkına dönmektedirler. Kendi düzeylerinde, aralannda yeni fatihlerin ne- den oldukları kitlesel işsizlik de dahil ol- mak üzere. binlerce büyük sorunun çözü- münde aciz kalmaktadırlar. Bu durum kar- şısında yurttaşlar. giderek artan bir biçim- de "secümişlere" güvensizlik duyarak ay- nmcılığa yönelmektedirler. Ve dünyanın bu yeni efendilerine karşı uluslararası bo- yutlarda demokratik bir denetimin nasıl dayatılabıleceğini sormaktadırlar. işte bu yüzden onca yurttaş. anlam ve değer ara- yışı içindedir. Bir kez daha. herkes kolek- tif birtasannın, birsonucun. büyük birda- vanın tanımlanması gereğini duymakta- dır. Filozof Jean-lue Nancy'nin gözlem- ledigi gibi 'büyük bir teknik. sosyal ve ge- opolitik değişirnin ateşi sonrası. olavlann gelişmesini önleyecek bir tarih konusu bu- lamayacakdunımdayız". (5) Hertarafm- dan patlayan bir dünyada düzen nasıl ku- rulacaktır? Sivil savaşlann. etnik savaşla- nn. dinsel savaşların giderek arttıgı bir dünyada bu nasıl gerçekleşecektir? Olup bitenleri hangi zihinsel gereçlerle anlaya- cagız? Sürüp gıden çatışmaları hangi man- tık, hangi akılcılıkla yanıtlayacağız? Eskiden ender bulunduğu için pahalı olan. bugün bollaşarak neredeyse parasız olan bir iletişim söz konusu. Radyolar, te- levizyon zincirleri, fnternet türü siberne- tik şebekeler, çok sayıda haberi üç beş ku- ruş karşılığında tüm dünyaya ulaştınyor. Eksikliği duyuJan haber değil. Eksikliği duyulan bu haberlerin herkes tarafından kendi çalışmalanna. inançlanna ve kimli- gine uygun biçimde ayıklanıp, seçilmesi- dir. Medyalardaki patlama, yeni televiz- yonlann giderek artması. iletişim teknik- lerindeki gelişme. bilgi. bilgilenme, ya- ratma ve gezip eğlenme ile baglantılı ye- ni pratiklereyol açmaktadır. Yeni bir dün- ya dogmaktadır. Bu, üç milyr on işsizi. dev- letin para yardımı yaptığı bir milyon muh- tacı. beş milyon toplum dışma irilmiş yurt- taşı ile Fransa'da. ekonomik genlemenin. dram ve trajedilerin mümkün olduğu bir dünyaya girildiği gerçeği yavaş yavaş ka- bul edilmektedir. Hiçbir siyasal yöneticı, hiçbir soruna hâkim değildir. Ve 1995'in Araiık aymda gördüğümüz gibi yer altın- da gömülü duran muazzam başkaldırı po- tansiyeli. gürlemeye başiamıştır. Ignucio Ramonet 'Le Monde Diplomatique' başyazan Maniere de voir. sa\ı 29. 1. 'Medya ve düşüncenin denetlen- mesi". Maniere de voir, No: 27, 2. Le Monde, 6 Eylül 1994 3. La Repubblica, 2İ Eylül 1995 4. 'Dünyanın yeni efendileri', Mani- ere de voir, No: 28 Kasım 1995 5. Le Monde, 29 Mart 1994 ANKARA... ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU Çocuklar, Çizgiler, Şarkılar Çocuk doğurmadım, ama Anneler Günü'nü güzel kutlanm. Kapı çalar. telefon çalar, birçiçek. birkaç söz- cük, heryaştan çocuklanmla kucaklaşınm. Ne kocaman kalbim var. kaç kişi için çarpıyor, bu çarpıntıya nasıl da- yanıyordiye şaşırırım. Gücüm sevgiden kaynaklanıyor elbet. 12 mayısa doğru telefon çaldı bir gün, Mustafa Şiş- man arıyor. - Müşerref Hanım sizden bir ricamız var, pazar günü onur konuğumuz olmanızı istiyoruz. Siz, bizim moral annemizsiniz. Kuşkusuz çok duygulandım. Karadenizli Şişman kar- deşleri VVashington Restoran'da garson, hatta komi ol- dukları dönemde tanıdım. Yaklaşık kırk yılı birlikte ya- şadık. Onlara sevgiyle baktım her zaman. Düşüncele- rimi, varsa eleştirilerimi söyledim, Kale'deki yeni resto- ranı açtıkları zaman sevindim. içten destekledim. Onur konukluğu bu güzel birikimin ürünü. Ankara Karikatür Festivali nedeniyle Hıfzı Topuz da burada, emekli Bü- yükelçi Haluk Kura ile Lale Kura da katıldı, güzel bir öğle yemegi yedik Kale'de. VVashington geleneğini. gö- reneğini güzel koruyan bir kuruluş. Mutfağı. damağı. ça- lışanların saygısı, ilgisi gönlümüzü okşar. Aradan yıllar geçse de bellekleri yanılmaz, kim ne sever, balık mı, et mi, ne içer, su böreğiyle mi başlar, zeytinyağlıyla mı hiç unutmazlar. Kimı zaman da yitik bir dostun, bir sevgili- nin sevdiği bir tatlıyla selamlarlar sizi. Biraz şaşılası. a- ma hâlâ yaşanıyor böyle olaylar. Başkent yaşamı da böyle olaylarla güzelleşiyor bence. Hıfzı Topuz ile de neler anımsadık o öğle saatinde. Ayrılırken yakındım. "Bak" dedim, "ne güzelgeçti sa- atler, uzak kalınca, kopukluk olunca bu güzellikten yok- sun oluyoruz, oysa zaman daralıyor!" Bu duygum giderek derinleşiyor. Sevdiklerime daha çok vakit ayırmak istiyorum artık, hoşlandığım uğraş- lardan yoksun kalmamaya özen gösteriyorum. Elbet başarabildiğim kadar Nezih Danyal'ı içten kutluyorum. Uluslararası 2. Ka- rikatür Fesitvali güzel bir olay. Karikatür sanatında önemli bir yeri var ülkemizin. Uluslararası boyutlara u- laşmış bulunuyor. Kimi karikatür sanatçımız önemli ödüllerle ülkemizi de onurlandırıyor her zaman. Bu 2. festival nedeniyle düzenlenen sergiler, açıkoturumlar da çok etkiledi beni. Hayli ilgi topladı. Tümünü izleme- dim, ama karikatür üzerine yeniden bilgiledim, belli tar- tışmalar başladı düşüncemde. Artık çok az karşılaştı- ğımız eski dostlarla kucaklaşmaktan da büyük mutlu- luk duydum. Ali Ulvi ve Alev'i uzun süredir ilk kez gö- rüyorum. Tan Oral'ı da. Her gün gazetede buluşuyo- ruz, ama yan yana, karşı karşıya olmanın başka güzel- liği, sıcaklığı var, Turtian Selçuk, ödülünü almaya ge- lemedi. Tan Oral aldı onun ödülünü. Beni de ödüllendi- ren bir olay yaşadım o gün. Turhan Selçuk'un ödülünü ben verdim Tan Oral'a. Her sabah gazeteyi açınca ya- şadığım bir olayı da özetledim birkaç sözcükle. Bura- da da altını çiziyorum: Gazete okumaya başladığım yıl- larda da karikatür beni çok etkilerdi. Ama gazeteciliği meslek seçtikten sonra başka bir sevgi, saygı ve özen duyanm karikatürcü dostlanma. Birkaç çizgiyle ne çok şey anlatıyorlar diye düşünür, bir tür eziklik duyanm ne- redeyse. "Yazılar olmasa çizgiler de oluşmaz" diye so- luklandırdı beni Tan Oral. Yazı ya da çizgi, asıl önemlisi iletişim hiç kuşkusuz. Insanı yücelten değerler, özgürlükler, haklar belli bir ile- tişimle oluşuyor. Sağlıklı kamuoyu da. Karikatürün de önemli etkisi var bu oluşumda. Hıfzı Topuz konuşurken öğrendim. Çizdikleri nedeniyle ilk kez tutuklanan kari- katürcü Domier, Paris'te, ünlü sanatçıların politikacıla- rın yaşadığı St. Loutsadasında oturuyor. llginç bir rast- lantı, Hıfzı Topuz'un da evi var o güzel adada. Eski bir Paris evi. Pompidou'lar da komşusuydu vaktiyle. Kari- katür tarihinde önemli bir yeri olan Domier de komşu- suymuş meğer. Hıfzı Topuz'un karikatürle ilgisi, kitap- ları o komşuluktan mı kaynaklanıyor acaba? Karikatür tarihini de yakında yayımlıyor. Ankara Kalesi'ndeki söyleşimiz. başkent anılarından Paris'e, St. Louis adasına, Pompidou'ya kadar uzandı o öğle saatinde. Derken Tülay German'ın şarkıları çın- ladı kulağımızda; "Kızılcıklar oldu mu", "Burçak tarla- sı..." Uzun siyah saçlarıyla Juliette Greco'ya benze- yen, ünlü Bobino'da şarkılar söyleyen, Paris gecelerini parlatan Tülay German ile ülkesi. dostları arasında bir iletişim boşluğu var galiba. Erdem Buri'yi yitirdikten sonra içine kapanık yaşıyor. Sıcak bir iletişimle kapalı yaşamı açar, yeniden dünyaya gülümser belki. Birileri bu görevi üstlenmeli bence. Festival nedeniyle algıladım, başkentli karikatürcüler arasında da bir iletişim kopukluğu var. Çizgileriyle ileti- şim sağlayanları birbirinden kopuk görmeyi içine sindi- remiyor insan. Sevgi, dostluk ve hoşgörüyle bu kopuk- luğun aşılacağına inanıyorum. Yazımı Hıfzı'nın anlattığı bir olayla sona erdiriyorum. Tülay German, son şarkısını nerede söylemiş biliyor musunuz? Başkan Mitterrand'ın cenaze töreninde. Si- yahlar içinde incecik bir kadın geliyor törene, uzun si- yah saçları, soluk yüzüyle göze çarpıyor. Madam Mit- terrand'ı görmek istediğini söylüyor, yol gösteriyoriar, ama o yön değiştiriyor birden tabutun yanına yaklaşı- yor, saygıyla duruyor, sonra şarkı söylemeye başlıyor, bir devrim şarkısı. Kalabalık sessizce dinliyor, o araiık Fransız devlet adamı Rocard da geliyor törene. Şarkı- yı duyunca duraklıyor, sonuna dek dinliyor, belki de ilk kez gördüğü siyahlar içinde, soluk ve incecik kadına eli- ni uzatıyor, teşekkür ediyor. Tülay German Istanbul'a gelse, hangi şarkıyı söyler acaba? Onu teşekkürle selamlıyorum. BULIV14CA SEOAT YAŞ.4YA\ 1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 SOLDAN SAGA: I/Deri. göz ve ku- lak-burun-boğaz enteksiyonlarının tedavisinde kulla- nılan antibiyotik. 2/ Çamaşırın az kirli suyu... "— açın halindenanla- maz." (Atasözü). 3/ "Çok önemli kı- 6 şi" anlamında j uluslararası kısalt- ma... Un. et ve 8 bamya ile yapılan g bir yemek. 4/ Bir ay adı... Başlıca. temel nı- teliğinde olan. 5/ Nijer- ^ ya'nınparabirimi. 6/lnsa- nın işine uymasını. amaca ^ göre çalışmasını düzenle- 3 yen incelemevearaştırma- 4 İarın tümü. II Motorlu ta- ,- şıtlarda direksiyon ile te- kerlek arasındaki bağlantı- 6 yı sağlayan mil... Mektup 7 dipnotu olarak kııllanılan g yabancı bir kısaltma... Bir „ soruekı. 8/"Heryazşima- ledoruasırlarcabir— Bağrımda bir akis gibi kalmışuğul- tulu" (Yahya Kemal)... Işveri olarak kııllanılan birkaç katlı yapı. 9/ Getirdiği yeni miişten karşılığı esnaftan komisyon alarak sıeçimini saslavan kimse. M K.ARIDAN AŞAĞHA: 1/Türk miizığindebir makanı. 2/ Sanat. hüner... Yap'rakla- n salata gibi yenen kokulu bir bıtkı. 3/ Eti lezzetlı bir ta- vuk cinsi. 4/ Bir nota... Çin'in ünlü liden... Bir gösterme sıfatı. 5/ N'apma. etme. iktısatta "gırdi" anlamında kıılla- nılan bir terim. 6/ ^'urdumuzun batısında bir körfez. 7/ Es- ki dilde günahtan ve kötiilükten sakınma... Derv ış selamı. 8/Cstü toprakla önülü saman yığını... Lstü kapalı olarak an- latma. 9/ Sürülmemiş tarla... Küçük erkek kardeş. K A B 0 T A J •T A N A | A M E L E P A R A T 0 N E R T R E N IR E V A 1 ş T 1 R •T U M R 1 | Z u M | L 1 M • iS A R 0 S A R i F | M A Z İ •A F A C A N •N
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle