Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17MAYIS1996CUMA
12
Dünyanın en büyük demokrasisiHÜSEVİN BAŞ
'Dünyaıun en büvük demokrasisi'nde 27 nisan - 7
nıayıs tarihleri arasında yapılan yasama seçimleri,
iilkeyi 1977 ve 1989 dönemlen dışında, kurulduğu
1947'den bu yana yöneten Kongre Partisi'nin bekle-
nen yenilgisiyle sonuçlandı.
1991 Haziranında işbaşına gelen Başbakan ve
Kongre Partisi Başkanı Narasimha Rao, seçim so-
nuçlanmn I>elli olmasından sonra cumhurbaşkanına
istifasını \erdi. Partinin başında kalıp kalmayacağı
ise mayıs sonunda toplanması öngörüien merkez ko-
mite taraftndan değerlendirilecek.
Kongre Partisi'nin nıedisteki 545 sandalyenin sa-
dece 142 "sini elde etmesine, yenilgiden çok 'hezi-
met' olarak bakılıyor. Gerçekten de Kongre Partisi.
1977de. Başbakan Indira Gandhinın zorunlu do-
ğum kontrolü. 'olağanüstü hal' gibi toplumu sıkıntı-
ya sokan önlemler almasına karşın. 1991 'de yapılan
seçinılerde 511 millenekilliginin yüzde 54"ünü al-
mayı başarmıştı. Ancak partinin 199 l'de yeniden ik-
tidara dönüşü. 'erime'nin de başlangıcı oİacaktı. Ni-
tekim. 1994 Kasım - Araiık v e 1995 Şubat - Majt böl-
gesel seçimlerinde büyük kan kaybına uğradı. Buye-
nilgi. bir bakıma. bugünkü hezinıetin habercisiydi.
Seçimlerden 192 ınilletvekili ileenkazançlıçıkan
ve ülkenin birincı partisi konumuna gelen sağcı Hin-
du Partisi oldu. Ikinçi kazançh parti. ılımh ilerici
Llusal Cephe (NF> ile komünistlerin yönettiği Sol
Cephe Birliği. (NF-LF) Kongre Partisi'nin hemen
ardından 134 sandalye ile parlamentoda 3. parti du-
rumunda. Geri kalan 70 dolavında sandalve ise kü-
• Hindistan'da, toplum, çıkarları birbirleriyle sürekli çatışma
içinde olan 'müesses' kastlardan oluşuyor. Bunlann oylan da
blok halinde 'çıkarlarınf savunan partilere yöneliyor.
çük partiler arasında paylaşılmış. Seçimlerin temei
özelligini. hiçbir paninin tek başına iktidar olacak
sandalve sayısına ulaşamaması oluşturuvor. Bu ne-
denle de tek çıkar yol. koalisyon olarak görünüyor.
Ancak bunun kolay olmayacağı da kimsenin saklısı
değil. Şu anda belli olan. bazı kücük bölgesel parti-
lerin dışında. parlamentoda agırlığı olan hiçbir par-
tinin sağcı Hindu partisiyle herhangi bir koalisyona
girmeye niyetli olmadığıdır. Gerçi cumhurbaşkanı,
kuşkusuz demokratik prosedür icabı. parlamentoda
en çok sandalveve sahip partinin adayını başbakan
olarak atamıştır. Ama. Hindu Partisi'nin başbakan
adayı AtaJ Bihari Vajpayeenin anayasanın öngördü-
gü 31 mayıs tarihine kadar kuracagı hiikümet için par-
lamentoda gerekli çogunluga ulaşmayt başarması.
son derecede kuşkulu görünmektedir. Hele. V'ajpa-
yee'nin hükümeti kurma hazırlıklarına başladığı sı-
rada Kongre Partisi'nin kurulacak bir sol ittifak hü-
kümetini 'dışandan'destekleyebilecegini açıklama-
sı. Hindu Partisi'nin adayının işini daha da zora so-
kacak. giderek hemen olanaksız hale getirecektir. Bu
durumda tek çıkar yol, Hindu Partisi dışında kalan
partilerin bizzat katılacaklan ya da dışandan destek-
leyerekoluşturacaklan birkoalisyonortaklıgıdır. Bu-
nun başanlamadıgı durumda, erken seçim alternati-
fi kaçınılmaz olacaktır.
Sağcı Hindu Partisi'nin (Bharatiya Janata Party),
I984'te sahip olduğu iki milletvekilinden 1989'da
85. 199I"de 121 milletvekiline, bugün ise parlamen-
tonun avam kamarası Lok Sabha'da birinci parti ko-
numuna yükselmesi. kuşkusuz raslantı değil. Ancak.
araştırmacı C. Jaffrelot'un Le Monde'da yayımlanan
yazısında altını çizdiği gibi. Hindu Partisi'nin başa-
rısının ardında. daha çok. başta iktidar yorgunu Kong-
re Partisi olmak üzere. 'tüm muhaliflerinin" hatalan
mevcut. Hindu Partisi. kongre ıktidarını 'kirii işlere
bulaşmak' ve ülkevi 'çokuiuslu şirketlere satmakla'
suçluyordu. Gerçekten de milliyetçi partinin yiiksel-
mesinin ardında ülkenin istikrarsız ekonomisinin ya-
nı sıra. bölgesel planda aşağı kastlann çıkarlannın sa-
vunuculuğuna soyunan aşın milliyetçi ve dinsel öz-
lü bir popülizm de yer alıyordu. Rao iktidarının eko-
nomik politikasına karşı çıkan. salt Hindu partisi de-
gildi. 1995 Vlayısı'nda birgrup milletvekili ile par-
tiden aynlan Rao'nun siyasal rakibi Singh ve arka-
daşlan da. başbakanı. bir dizi ultraliberal reıörmu
devreye sokarak 'yoksullara karşı' politika izlemek-
Ie itham ediyordu.
'Dünvanıru'n büyük demokrasisi1
olarak tanımla-
nan Hindistan'da toplum. çıkarları birbirleriyle sürek-
li çatışma içinde olan 'müesses' kastlardan oluşuyor.
Bunlann oylan da blok halinde 'çıkarlannT savunan
partilere yöneliyor. Örnegin bu seçimlerde Kongre
Partisi. Müslünıan oylann yanı sıra. dokunulmazla-
rın ve yüksek kastlara ait seçmen kitlesi karşısında
büyük oranlarda oy kaybına uğramış görünüyor.
Müslümanlann. aşağı kastlar ve Kongre Partisi'nin
'icraatı' karşısında düş kınklığı yaşayan kitlelerin
oylarının ise komünistlere kaydığı ileri sürülüyor.
Ama herşey, laik partilerin. aşın Hindu partisine
geçit vermeyeceklerini gösteriyor. Başbakan adayla-
rının 'ılımlı' ve saygın bir politikacı olması. bu par-
tinin izleyeceği aşın politikalann yaratacağı karma-
şayı gizlemeye yetmiyor. Müslüman azınlığa karşı
sen politikalar izlenmesi. Keşmir'de 'aynlıkçılann'
kuv vete başvurularak baskı altında tutulmalan. ülke-
nin nükleersilaha sahip oiduğunun 'resmen' açıklan-
ması. Pakistan'la olan sorunlann üzerine gidilmesi.
yabancı düşmanlıgı, Hindu Partisi'nin tedirginlik ya-
ratan politikaları arasında.
Hindistan bir milvara dayanan nüfusu. bölgede ve
dünyada önemli yere sahip sanayisi ile büyük bir ül-
ke. Ama aynı zamanda 'çok vitesli' çelişkiler ülkesi.
Bir yanda şaştrtıcı aşamalar kaydeden nükleer ve
uzay teknolojisi. öbür yanda nüfusun üçte birini oluş-
turan üç yüz milyonu aşkın mutlak sefalet içinde ya-
şam savaşı veren yoksul kitleler. 1995'te 94 milyar
dolara ulaşan dış borcu. GSMH'ye göre önemli sa-
yılmıyor. 25 milyarlık ihracatının yüzde 73'ü sanayi
ürünü. Hindular nüfusun yüzde 82 sini oluşturuvor.
Müslümanlann sayıları ise. yüz milyon. Bini aşkın
dilin. sadece 18'inin 'anayasar oldugu ülkede
büyüme hızı. 1994 itibanyla yüzde 4.8. kişi başına
düşen yıllık gelir. yine aynı yıla göre 1250 dolar.
Başkan Clinton'un danışmanı Benjamin Barber'e göre etnik ve dinsel köktencilik ve küreselleşme, ulus-devlete karşı
Dünya tek bir pazarda bütünleşiyor• Walt-Whitman merkezinin
başkanına göre küreselleşme,
Amerikan kültürünün
yozlaşmasına yol açmış,
yurttaşlık değerlerinin içini
boşaltarak tüketici yaratan
sıradan bir aygıta
dönüşmüştür.
LE NOLN EL OBSERVATELR-
Soğuk savaş sonrasu kimilerinin umut
ettiği gibi yeni dünva düzeni
gerçekleşmemiş, onun yerine karmaşa,
bir kaos ortaya çıkmıştır. Amerikan
Başkanrnın danışmanı olarak
dünyanın bugünkü gidişini nasıl
görüyorsunuz?
BENJAMİN BARBER- Eğer bir
günlük gazetenin ekonomi sayfalarını
okursanız dünyanın giderek çok daha
bütünleştigini saptayabilirsiniz.
Ticaret ve teknoloji sayesinde yerküre
s^kın bir biçımde muazzam bir tek
pazara dönüşme yofunda
görünmektedir. Âynı gazetede politika
ile ilgili başlıklan okursanız. önü ardı
kesilmeyen iç savaşlar ve kardeş
kavgalarının pençesinde bir dünya
çıkar karşınıza. Uluslar içten patlıyor.
Birleşme süreciyle kaos eğiliminin
birlikte var olması nasıl izah
edilebilir? Ben bugünkü dünyada
etkin olan. eşit. ama karşıt iki güce
dikkat çekerek bu durumu
yanıtlamaya çalıştım. Bir yanda etnik
ve dinsel köktencilik ki buna cihat
diyorum, öte yanda ise
•*McWbrld"diye adlandırdığım
ekonominin küreselleşmesi. Cihad ve
McWorld'ün ortak bir düşmanlan var:
Ulusların halihazır sınırları. Tüketici
kapitalizm. tıpkı etnik ya da dinsel
köktencilik gibi egemen ulus-devlete
karşı savaşıyor. Biri pazannı
büyültmek için sınırları delip
geçerken öbürü otonom topraklara
sahip olmak istiyor. Ama bunu
yaparken aynı zamanda demokratik
kurumlarımızı çökertiyorlar.
N.O. - Pazar ekonomisi demokrasi için
tehdit oluşturabilir mi?
B. BARBER - Vurttaşlık haklannın tek
güvencesi olan ulus-devleti tehdit
ettiği ölçüde. evet. Çokuluslu ya da
uluslarüstü tüm büyük ekonomik
kuruluşlar dünya işlerinde. ulusların
sahip ohnadıkları oranda iktidara
sahip olma yolunda görünüyorlar.
Tüm Batı. etnik \e dinsel
köktenciliğin tehdit oluşturduğu
konusunda hemfikirdir. Buna karşılık
McVVorld tehlikesinden pek söz
etmemeye özen gösteriyorlar. "Pazar
demokrasisi" deyişinden. kitabımı
yanından eksik etmemesine karşın.
Clinton dahil olmak üzere sürekli söz
edilip durmaktadır. Sanırsınız ki pazar
ekonomisi ile demokrasi eşanlamlı!
Doğu A\ rupa ülkelerine ya da Çin'e
bakın: Pazar ekonomisi demokrasiyi
getirmiş değildir. McVV'orld.
demokratik olmayan. giderek despot
rejimlerle uyum içindedir.
L'İuslararası kapitalizm için önemli
olan yurttaş ve onun haklan değil.
tüketici ve onun alışverişleridir. Eğer
İranlı gençler ayaklarına Nike
geçirmek istiyorlarsa ki istiyorlar, bu
onlara satılacaktır. Rejimleri ne olursa
olsun. Öte yanda cihat. McVVorld'la
pekâlâ birlikte yaşayabileceklerini
kanıtlamıştır. Neo Naziler İnternet
kullanmaktadır. Aşırı dinci Yahudiler
mesajlarını yaymak için rock
yapmaktadırlar. Bir iç savaş suçlusu.
sivil karşıtlanna yüksek teknoloji
ürünü dürbünlü tüfeğiyle ateş ederken
vvalkman'mdan Madonna
dinleyebihnektedir. Mısır'da pop
yıldızları Kuran okumaktadır.
N.O. - McUbrid diye adlandırdığım/
uluslararası kapitalizm. yurttaşlar için
ne ölçüde tehlike yaratmaktadır?
* B. BARBER- McSVorld için özgürlük
36 çeşit müzik setinden birini
seçebilmektir. Oysa bir yurttaş.
tüketici değildir. "Yurttaş toplumu"
yapay olarak yarattığımız ortak
değerler üzerine kuruludur. Örneğin
Fransa'da insan hakları bildirgesi. Bu
değerler McVVorld'u
ilgilendirmemektedir. Onu
ilgilendiren tek şey "kârdır." Daha
fazla kâr elde etmek için McVVblrd
kültürlerin tekdüzeliöini davatır. Tüm
küreyi benzeşik temalardan oluşan
muazzam bir alan haline getinneye
çalışır: Macintosh. McDonald's. MTV
vb.
N.O. - VIc\Vorld'ün davatmava
çalıştığı e\ rensel kültür. si/in
kültürünüz. Amerika'nın kültürii!
B. BARBER - Bu doğru. McWorld
Amerikan kökenli. Ama McNVorld
Amerika değil. McVVbrld. Hollyvvood
kültürüne el koymuştur. Çünkü
Hollyvvood kültürü "hıza" ayncalık
tanımaktadır -hızlı yemek (fast food)-,
görüntüyü sözcüklere, basit olanı
karmaşık olana yeğlemektedir.
Telev izyona bakmak. okumaktan daha
kolaydır. Amerikan kültürü çaba
gerektirmeyene dayanır.
Hollyvvood'un gizi şudur: Her
birimizin derininde bulunan çocuğa
hitap etmesini bilir. "Ben bu oyuncağı
istiyorum, ben eğlenmek istiyorum-."
1
diyen çocuğa. Hollyvvood sizi
uyuşturucu bağımlısı kılan bir "feel
göod" (kendini iyi hissetme).
edilgenlik ve anlık zevk kültürüdür.
Frankenstein sonunda elimizden
kaçmayı başarmış ve hepimiz için
tehdit haline gelmiştir. Hollyvvood
bizim için bir düş fabrikası. umut ve
enerji kaynagıydı. McWorld onu
tüketici üreten muazzam bir aygıt
yapmak için baştan çıkardı.
N.O. - Mc\Vbrld'a karşı nasıl
savaşılabilir? 1 ......
B. BARBER - McVVorld salt kısa'
erimli düşünür. Cadiilac, 5000
çalışanım kapı dışarı ertiğinde. firma
paradan tasarruf eder. Ama aynı
zamanda tüketici kaybeder. Robot
sistemiyle dünyanın tüm mallarını
üretmek için insanlann sadece yüzde
20'sinin çalışması yeterlidir. Ama
kalan yüzde 80. hangi parayla
tiiketecektir'
1
Bu, McWorld'ün
mczarını kazabilecek temel bir
çelişkidir.
N.O. - Ama önce bazı j ıkımlara neden
olması riski de yok değil...
B. BARBER- Hükümetler. büyük
ekonomik kuruluşlar karşısında
iktidarından çok şey yitirdi. Ama yine
de ellerinde karşı koyabilecek çok şey
var. Örneğin çocukları çahştıran.
çevreyi kirleten kuruluşların
ürettikleri malların ulusal pazarlara
girmesi engellenebilir. Emek pazarı
düzenlenebilir.
Uluslararası denetim örgütleri
güçlendirilebilir. Demokrasiler
kendilerini savunmalıdır.
'Jihad venus McWorld"
Benjamin Barber. Tımes Books. 1995
Röpartaj: Chcıntal de Rıutder. Le
Sovel Obsenateur. 10 Nisan 1996
u yüzyılm ve bininci yılın so-
nunda. toplumlararayış içinde.
Hiçbir devletin temeli sorgu-
lanma dalgasının dışında gö-
rönmüyor. Bugünkü yöneticiler. küresel
boyutta. Ikinci Dünya Savaşı sonrası inşa
edilen siyasal mimarinin ani yıkıhşı kar-
şısında sarsılmış durumda. İç devletler
arası iç savaşların sayıları giderek artıyor.
Batı'da aydmlanma çağmda kurulan tüm
değerler sistemi de Soğuk Savaş'ın ve
Sovyetler Birligi'nin çöküşünden sonra
sarsmtı içinde.
Bir anlaşıhrlık bunalımı ile karşı karşı-
yayız: Anlaşılması gerekenle. kavTanılma-
sı için gerekli gereçler arasındaki mesafe
açılıyor. Gerçekligin kayboiması ve ko-
lektif tasanlann yokluğunda. Max We-
ber'in "düşkınkh^nındüması"dediği bir
dünyada yaşamayı kabullenmemiz mi ge-
rekiyor?
Güçlü teknolojik değişimler. ekonomik
kargaşa ve ekolojık tehlikelerin artmasıy-
la altüst olan birdünyada yaşıyoruz. Bu üç
karmaşa demeti. özeflikie sosyal düzen-
sizlikJenn. eşitsizlıklerın patlaması. top-
lumdan dışlanma ve yoksutluğun yeni bi-
çimleri, iş-deger bunalımı. derin iktidar
rahatsızlıkları. kitlesel işsizlik, batılın ge-
lişmesi, milliyetçilik ve köktenciliğin ya-
yılması. yabancı düşmanlıgı ve eşzaman-
lı olarak etnik kaygılardaki artışlarla bir-
likte ortaya çıkmaktadır.
Bu düşkınkhğı ve belirsizlik bağlamın-
da düşünme biçimini iki yeni paradigma
yapılandırıyor. Birincisi son iki yûzyıhn
önde gelen iki kavramından biri olan "iler-
lemenin" işlevinin yerini alma egiiiminde
görünen. iletişim f 1). Iletişimin. ilerleme
ideolojisinin yerini alması, siyasal iktida-
rın işlevini de olumsuz yönde etkiliyor.
Böylece iktidarla kitlesel medya arasın-
daki merkezi rekabet giderek sertleşiyor.
Öbür paradigma ise "*pazar"dır. Bun-
dan böyle her şey son "her derde deva*
"pazarefendi"nin ölçülerine göre düzen-
Büyük değişimlenmek zorundadır. Pazarın yasalan, top-
lumların genel devinimlerinin açıklanma-
smda doğa ya da tanh yasalannın yerini al-
maktadır. Yeni iletişim teknolojileri saye-
sinde tüm çaltşma sektörleıi. özellikle fı-
nansal pazara yönelmektedir. Bu, sürekli,
ani ve özdeksiz bir sistem. çağımızm ön-
de gelen ve belirley ici olguju, küreselleş-
menin vıırucu gücüdür.
Bu sistemin merkezinde. para vardır.
Ekonomist Mkhel Beaud'un saptadığı gi-
bi "para her şeyin iistündedir. Dünyanın
güç durumdaolan insanlannın \ardımına
ko$mak yerine, tüm kaynakiar \e zekâlar
paranın sağlığı için seferber edilmektedir.
Para, toplumlanmızda gelenelderimizin
aksine, ölcü. rehber veen yüksek değer sa-
yılmakta,bü> ülemekteve kör ctnıektedir."
(2). Rastlantı, bilgisizlik ve karmaşa, böy-
lece yoksulluğun, okuma yazmadan yok-
sunluğun. şiddctin ve hastalıklann giderek
arttığı birdünyanm yeni uyumunu ölçmek
için güçlü parametreler haline gelmekte-
dir. Oyle bir dünya ki orada nüfusun en
zengin beşte biri. en yoksul beşte birinin
yüzde 0.5'ine karşın. tüm kaynaklann yüz-
de 80'ini sahipletunektedir. Öyle bir dün-
ya ki orada parasa! ve finansal pazarlarda-
ki alışverişin toplamı. uluslararası ticari
alışveriş değerlerinin yaklaşıkelli katının
üstünde bir rakamı temsil etmektedir...
Kısa vade ve çabuk kârın biiyüsüne ka-
pılmış pazarlar. gelecegi öngörememekte,
çevrenin ve insanlann gelecegıne el at-
makta, kentlerin genişlemesinin pianlan-
masında ve nihayet sosyal kopuklukların
tedavisindeaciz kalmakradır. "Uzunsöre-
ler pa/araövgülerdüzenlerbugün.zengin-
liği salt kişi başına düşen gayri safi hasılay-
la izah etmcmt'kte. refahı varatan koşullar
bütümiııün de göz önüne alııınıası geneği-
ni tesiim etnıektedirler. Toplum dışına itil-
mok. ekonomik açıdan kötüdür. Ama özel-
likk toplumsal açıdan yıpraha ve sonun-
da da siyasal açıdan patlayicıdır." (3).
Bu yüzyılm sonunda, dünyanın gerçek
efendileri kimlerdir? (4). Görünüşün dı-
şında. gerçek iktidan elinde kim tutmak-
tadır? Bu tür sorular sormak. büyük kam-
panyalar sonunda seçilen yöneticilerin,
küresel boyutiardaki ürkünç güçler karşı-
sında etkisiz kaldiklanm saptamak anla-
mına gelmektedir. Bu. gelecegi yansıtan
kimi romanlarda düşlendıği gibi dünya po-
litikasını denetim altına almak için karan-
iıkta komplolar hazırlayan bir tür gızli kur-
maylardan oluşmamaktadır. Söz konusu
olan. neoliberalizmin kutsal kitabmı keyif-
lerine göre harfiyen uygulayan güçlerdir.
Bu güçler kesin parolalara uyarlar: Ser-
best degişim, özelleştirme, monetarizm,
rekabet. verımlilik. Sloganlan da şudur
'Tüm iktidar pazara!"
Suç ortagı olmadıkları dunamlarda. hü-
kümetler şaşkına dönmektedirler. Kendi
düzeylerinde, aralannda yeni fatihlerin ne-
den oldukları kitlesel işsizlik de dahil ol-
mak üzere. binlerce büyük sorunun çözü-
münde aciz kalmaktadırlar. Bu durum kar-
şısında yurttaşlar. giderek artan bir biçim-
de "secümişlere" güvensizlik duyarak ay-
nmcılığa yönelmektedirler. Ve dünyanın
bu yeni efendilerine karşı uluslararası bo-
yutlarda demokratik bir denetimin nasıl
dayatılabıleceğini sormaktadırlar. işte bu
yüzden onca yurttaş. anlam ve değer ara-
yışı içindedir. Bir kez daha. herkes kolek-
tif birtasannın, birsonucun. büyük birda-
vanın tanımlanması gereğini duymakta-
dır. Filozof Jean-lue Nancy'nin gözlem-
ledigi gibi 'büyük bir teknik. sosyal ve ge-
opolitik değişirnin ateşi sonrası. olavlann
gelişmesini önleyecek bir tarih konusu bu-
lamayacakdunımdayız". (5) Hertarafm-
dan patlayan bir dünyada düzen nasıl ku-
rulacaktır? Sivil savaşlann. etnik savaşla-
nn. dinsel savaşların giderek arttıgı bir
dünyada bu nasıl gerçekleşecektir? Olup
bitenleri hangi zihinsel gereçlerle anlaya-
cagız? Sürüp gıden çatışmaları hangi man-
tık, hangi akılcılıkla yanıtlayacağız?
Eskiden ender bulunduğu için pahalı
olan. bugün bollaşarak neredeyse parasız
olan bir iletişim söz konusu. Radyolar, te-
levizyon zincirleri, fnternet türü siberne-
tik şebekeler, çok sayıda haberi üç beş ku-
ruş karşılığında tüm dünyaya ulaştınyor.
Eksikliği duyuJan haber değil. Eksikliği
duyulan bu haberlerin herkes tarafından
kendi çalışmalanna. inançlanna ve kimli-
gine uygun biçimde ayıklanıp, seçilmesi-
dir. Medyalardaki patlama, yeni televiz-
yonlann giderek artması. iletişim teknik-
lerindeki gelişme. bilgi. bilgilenme, ya-
ratma ve gezip eğlenme ile baglantılı ye-
ni pratiklereyol açmaktadır. Yeni bir dün-
ya dogmaktadır. Bu, üç milyr
on işsizi. dev-
letin para yardımı yaptığı bir milyon muh-
tacı. beş milyon toplum dışma irilmiş yurt-
taşı ile Fransa'da. ekonomik genlemenin.
dram ve trajedilerin mümkün olduğu bir
dünyaya girildiği gerçeği yavaş yavaş ka-
bul edilmektedir. Hiçbir siyasal yöneticı,
hiçbir soruna hâkim değildir. Ve 1995'in
Araiık aymda gördüğümüz gibi yer altın-
da gömülü duran muazzam başkaldırı po-
tansiyeli. gürlemeye başiamıştır.
Ignucio Ramonet
'Le Monde Diplomatique' başyazan
Maniere de voir. sa\ı 29.
1. 'Medya ve düşüncenin denetlen-
mesi". Maniere de voir, No: 27,
2. Le Monde, 6 Eylül 1994
3. La Repubblica, 2İ Eylül 1995
4. 'Dünyanın yeni efendileri', Mani-
ere de voir, No: 28 Kasım 1995
5. Le Monde, 29 Mart 1994
ANKARA... ANKA...
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
Çocuklar, Çizgiler, Şarkılar
Çocuk doğurmadım, ama Anneler Günü'nü güzel
kutlanm. Kapı çalar. telefon çalar, birçiçek. birkaç söz-
cük, heryaştan çocuklanmla kucaklaşınm. Ne kocaman
kalbim var. kaç kişi için çarpıyor, bu çarpıntıya nasıl da-
yanıyordiye şaşırırım. Gücüm sevgiden kaynaklanıyor
elbet.
12 mayısa doğru telefon çaldı bir gün, Mustafa Şiş-
man arıyor.
- Müşerref Hanım sizden bir ricamız var, pazar günü
onur konuğumuz olmanızı istiyoruz. Siz, bizim moral
annemizsiniz.
Kuşkusuz çok duygulandım. Karadenizli Şişman kar-
deşleri VVashington Restoran'da garson, hatta komi ol-
dukları dönemde tanıdım. Yaklaşık kırk yılı birlikte ya-
şadık. Onlara sevgiyle baktım her zaman. Düşüncele-
rimi, varsa eleştirilerimi söyledim, Kale'deki yeni resto-
ranı açtıkları zaman sevindim. içten destekledim. Onur
konukluğu bu güzel birikimin ürünü. Ankara Karikatür
Festivali nedeniyle Hıfzı Topuz da burada, emekli Bü-
yükelçi Haluk Kura ile Lale Kura da katıldı, güzel bir
öğle yemegi yedik Kale'de. VVashington geleneğini. gö-
reneğini güzel koruyan bir kuruluş. Mutfağı. damağı. ça-
lışanların saygısı, ilgisi gönlümüzü okşar. Aradan yıllar
geçse de bellekleri yanılmaz, kim ne sever, balık mı, et
mi, ne içer, su böreğiyle mi başlar, zeytinyağlıyla mı hiç
unutmazlar. Kimı zaman da yitik bir dostun, bir sevgili-
nin sevdiği bir tatlıyla selamlarlar sizi. Biraz şaşılası. a-
ma hâlâ yaşanıyor böyle olaylar. Başkent yaşamı da
böyle olaylarla güzelleşiyor bence.
Hıfzı Topuz ile de neler anımsadık o öğle saatinde.
Ayrılırken yakındım. "Bak" dedim, "ne güzelgeçti sa-
atler, uzak kalınca, kopukluk olunca bu güzellikten yok-
sun oluyoruz, oysa zaman daralıyor!"
Bu duygum giderek derinleşiyor. Sevdiklerime daha
çok vakit ayırmak istiyorum artık, hoşlandığım uğraş-
lardan yoksun kalmamaya özen gösteriyorum. Elbet
başarabildiğim kadar
Nezih Danyal'ı içten kutluyorum. Uluslararası 2. Ka-
rikatür Fesitvali güzel bir olay. Karikatür sanatında
önemli bir yeri var ülkemizin. Uluslararası boyutlara u-
laşmış bulunuyor. Kimi karikatür sanatçımız önemli
ödüllerle ülkemizi de onurlandırıyor her zaman. Bu 2.
festival nedeniyle düzenlenen sergiler, açıkoturumlar
da çok etkiledi beni. Hayli ilgi topladı. Tümünü izleme-
dim, ama karikatür üzerine yeniden bilgiledim, belli tar-
tışmalar başladı düşüncemde. Artık çok az karşılaştı-
ğımız eski dostlarla kucaklaşmaktan da büyük mutlu-
luk duydum. Ali Ulvi ve Alev'i uzun süredir ilk kez gö-
rüyorum. Tan Oral'ı da. Her gün gazetede buluşuyo-
ruz, ama yan yana, karşı karşıya olmanın başka güzel-
liği, sıcaklığı var, Turtian Selçuk, ödülünü almaya ge-
lemedi. Tan Oral aldı onun ödülünü. Beni de ödüllendi-
ren bir olay yaşadım o gün. Turhan Selçuk'un ödülünü
ben verdim Tan Oral'a. Her sabah gazeteyi açınca ya-
şadığım bir olayı da özetledim birkaç sözcükle. Bura-
da da altını çiziyorum: Gazete okumaya başladığım yıl-
larda da karikatür beni çok etkilerdi. Ama gazeteciliği
meslek seçtikten sonra başka bir sevgi, saygı ve özen
duyanm karikatürcü dostlanma. Birkaç çizgiyle ne çok
şey anlatıyorlar diye düşünür, bir tür eziklik duyanm ne-
redeyse. "Yazılar olmasa çizgiler de oluşmaz" diye so-
luklandırdı beni Tan Oral.
Yazı ya da çizgi, asıl önemlisi iletişim hiç kuşkusuz.
Insanı yücelten değerler, özgürlükler, haklar belli bir ile-
tişimle oluşuyor. Sağlıklı kamuoyu da. Karikatürün de
önemli etkisi var bu oluşumda. Hıfzı Topuz konuşurken
öğrendim. Çizdikleri nedeniyle ilk kez tutuklanan kari-
katürcü Domier, Paris'te, ünlü sanatçıların politikacıla-
rın yaşadığı St. Loutsadasında oturuyor. llginç bir rast-
lantı, Hıfzı Topuz'un da evi var o güzel adada. Eski bir
Paris evi. Pompidou'lar da komşusuydu vaktiyle. Kari-
katür tarihinde önemli bir yeri olan Domier de komşu-
suymuş meğer. Hıfzı Topuz'un karikatürle ilgisi, kitap-
ları o komşuluktan mı kaynaklanıyor acaba? Karikatür
tarihini de yakında yayımlıyor.
Ankara Kalesi'ndeki söyleşimiz. başkent anılarından
Paris'e, St. Louis adasına, Pompidou'ya kadar uzandı
o öğle saatinde. Derken Tülay German'ın şarkıları çın-
ladı kulağımızda; "Kızılcıklar oldu mu", "Burçak tarla-
sı..." Uzun siyah saçlarıyla Juliette Greco'ya benze-
yen, ünlü Bobino'da şarkılar söyleyen, Paris gecelerini
parlatan Tülay German ile ülkesi. dostları arasında bir
iletişim boşluğu var galiba. Erdem Buri'yi yitirdikten
sonra içine kapanık yaşıyor. Sıcak bir iletişimle kapalı
yaşamı açar, yeniden dünyaya gülümser belki. Birileri
bu görevi üstlenmeli bence.
Festival nedeniyle algıladım, başkentli karikatürcüler
arasında da bir iletişim kopukluğu var. Çizgileriyle ileti-
şim sağlayanları birbirinden kopuk görmeyi içine sindi-
remiyor insan. Sevgi, dostluk ve hoşgörüyle bu kopuk-
luğun aşılacağına inanıyorum.
Yazımı Hıfzı'nın anlattığı bir olayla sona erdiriyorum.
Tülay German, son şarkısını nerede söylemiş biliyor
musunuz? Başkan Mitterrand'ın cenaze töreninde. Si-
yahlar içinde incecik bir kadın geliyor törene, uzun si-
yah saçları, soluk yüzüyle göze çarpıyor. Madam Mit-
terrand'ı görmek istediğini söylüyor, yol gösteriyoriar,
ama o yön değiştiriyor birden tabutun yanına yaklaşı-
yor, saygıyla duruyor, sonra şarkı söylemeye başlıyor,
bir devrim şarkısı. Kalabalık sessizce dinliyor, o araiık
Fransız devlet adamı Rocard da geliyor törene. Şarkı-
yı duyunca duraklıyor, sonuna dek dinliyor, belki de ilk
kez gördüğü siyahlar içinde, soluk ve incecik kadına eli-
ni uzatıyor, teşekkür ediyor.
Tülay German Istanbul'a gelse, hangi şarkıyı söyler
acaba?
Onu teşekkürle selamlıyorum.
BULIV14CA SEOAT YAŞ.4YA\
1 2 3 4 5 6 7
1 2 3 4
SOLDAN SAGA:
I/Deri. göz ve ku-
lak-burun-boğaz
enteksiyonlarının
tedavisinde kulla-
nılan antibiyotik.
2/ Çamaşırın az
kirli suyu... "—
açın halindenanla-
maz." (Atasözü).
3/ "Çok önemli kı- 6
şi" anlamında j
uluslararası kısalt-
ma... Un. et ve 8
bamya ile yapılan g
bir yemek. 4/ Bir
ay adı... Başlıca. temel nı-
teliğinde olan. 5/ Nijer- ^
ya'nınparabirimi. 6/lnsa-
nın işine uymasını. amaca ^
göre çalışmasını düzenle- 3
yen incelemevearaştırma- 4
İarın tümü. II Motorlu ta- ,-
şıtlarda direksiyon ile te-
kerlek arasındaki bağlantı- 6
yı sağlayan mil... Mektup 7
dipnotu olarak kııllanılan g
yabancı bir kısaltma... Bir „
soruekı. 8/"Heryazşima-
ledoruasırlarcabir— Bağrımda bir akis gibi kalmışuğul-
tulu" (Yahya Kemal)... Işveri olarak kııllanılan birkaç katlı
yapı. 9/ Getirdiği yeni miişten karşılığı esnaftan komisyon
alarak sıeçimini saslavan kimse.
M K.ARIDAN AŞAĞHA:
1/Türk miizığindebir makanı. 2/ Sanat. hüner... Yap'rakla-
n salata gibi yenen kokulu bir bıtkı. 3/ Eti lezzetlı bir ta-
vuk cinsi. 4/ Bir nota... Çin'in ünlü liden... Bir gösterme
sıfatı. 5/ N'apma. etme. iktısatta "gırdi" anlamında kıılla-
nılan bir terim. 6/ ^'urdumuzun batısında bir körfez. 7/ Es-
ki dilde günahtan ve kötiilükten sakınma... Derv ış selamı.
8/Cstü toprakla önülü saman yığını... Lstü kapalı olarak an-
latma. 9/ Sürülmemiş tarla... Küçük erkek kardeş.
K
A
B
0
T
A
J
•T
A
N
A
|
A
M
E
L
E
P
A
R
A
T
0
N
E
R
T
R
E
N
IR
E
V
A
1
ş
T
1
R
•T
U
M
R
1
|
Z
u
M
|
L
1
M
•
iS
A
R
0
S
A
R
i
F
|
M
A
Z
İ
•A
F
A
C
A
N
•N