01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 KASIM 1996 SA1 14 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL YAZI ODASI Kasapoğhı'mın sahne yolcuhıklarıIşıl Kasapoğludört beş yıldır Türkiye'yı baştan başa dolaşarak birlikte çalış.tığı topluiuklarla \e seyircisiyle. başka başka sahnelerde durmadan veni yolculuklara açılıvor. Dıyarbakır'da '.Macbeth', 'Kor- ku\ 'OnikinciGece'. "Kısasa Kısas', Trab- zon'da AenedikTaciri'Jstanbul'da "Çöp- lük". 'Abelard \e Heloise", 'Histeri' v e ş.im- di de Ankara'da 'Gılgamış~.' Bitip tüken- mez birenerji. solıık soluğa yeni arayış- lar. sınırsız bır 'proje' zenginliğı... Kasa- poğlu'nun son yılların 'ödiil' şampiyonu olması hiç de jj^ırtıcı değıl. 'Gerçek'in altı ve üsfü: 'Histerf 'Histeri*. Tıvatro Stüdyosu'nun yeni 'evi'nde açmayı tasarladığı. ama modern birküllür merkezine dönüştürülen Üskü- darOdeon Tiyatrosu"nun. oyunun prova aşamasmda v anmasıv la. bugiine dek hep topluluğu 'konuk' edeıı salonlarda sürdü- rülnıüs, bir çalışma. Ahmet Levendoğ- lu'nun Terry Johnson'dan çe\irdiği, Londra'da ovnanmakta olduğu günlerde Türkiye'dedesahneyeçıkanlan 'Histeri,' altı aydır tivatronıuzun gündemınde. dört dörtlük bır vapını... 'Fars' öğelennin "grotesk'le. 'trajik' olanın 'kümik' olanla. "gerçekçi" biçemin 'teatraT biçemle bulu^tıığu. yalnız İngiliz- lerin kotarmayı becerebildiği. insanın mi- desine giille gibi oturan. acımasız bir 'ka- ra güldürü\ le karşı karşıvayız. Johnson. bilinçte yansıyan gerçeğın altında yatan asa! gerçeği bulmav a ba^koymuş bir bilim adamımn. Sigmund Freud'un dünv asıyla. gerçeği. gerçeğin ötesıne ulaşarak yaka- lamava uzanan bırresim ustasının. SaJ*a- dor Dali'nın dünvasının buluş.tuğu sahne ortamında. üstelik tam da II. Dünya Sava- şı'nın eşigınde. Ahmet Levendoğlu'nun deyişıv le. "uygardünyanıntemelkunıın- lan\ la ka» ranılannı (bilim,sanat. aile.top- lum, tann) sorgulmor." II. Dünya Sava^ı sonunda tüın bu ka\ ramlar. savaşı yaş.amış her birev iıı bilincinde boy atan bir karga- şa yumağı içinde veniden. yeniden sorgu- lanacaktı. Günüıniizde de olduğu gibi... Oyun. heran birbombardınıan tehlike- si yaşayan. toplumuıı tümüv le •ft'vakkuz- da' olduğu bir Londra onamında. ölüme yazgılı Freud'un. daha önce ortaya koy- duğıı 'histeri' olgusuna ilişkin bulgulaı- dan kıi)ku>a düştüğü bıra^amada olu^u- yor. Yaytnan. grotesk bir fantezıdir. Fre- ud'un odasına zorla girerek annesine geç- mişte koyduğu tanı \e yaptığı tedavıden dolavı bilim adamından hesap soran Jes- sica \ e aynı uzama birdüş gezginı gibi dii- şüveren Salvador Dali. ağnlarını ancak morfinle dindirebilen hasta bilim adamı- nm yan uvur yan uyanık bilincınin labi- rentinde dolaşan görüntülerdir. Ancak tıp- kı düşlerde olduğu gibi son derece canh. hareketli \e gürültücii görüntülerdir ikısı de. Ovunu güldürü öğesinin sürekli des- teğı ıçinde hızla siiriikleyıp götürürler... Oyunun gerçekçi anlatıma yaslanan genel biçemine ve içerdiği melodramöğelerine ağırlık \eren temposuz ya da aksak tem- polu bir vorum. vönetmenle sanatçıları karanlık ve bunaltıcı bir yapıma götüre- bilirdi. Tiyatro Stüdyosu yapımı 'histeri' ise ustalarm elinde bir tehlikeyi kolavca göğüslüvor. Son yılların en önemJi oyunlannın sah- ne tasarıınlanna inızasını atan DuyguSa- ğıroğlu; Freud'un. Londra'da sığındığı evin (sığınağa en vakın) yan karanlık alt katmı. gerçekçi bir betimlemev le somut- lamış. Oyun ıçinde işlev i olan tüm araç gereç (avnca yağlıbova resimler \e hey- kelcikler) bu gerçekçi atnıosferi oluştur- ma yolunda inceliklı \e beğeni içeren bir düzen içine oturtulmu^. Ovunun sonları- na doğru ise gerçekçi tıyatronun gereğıni yerinegetirmekten öte bir işlev taşımadı- ğını düşündüğünüz bu tasarımın hareket- lenerek oyunun etkin bir parçası olduğu- nu göreceksiniz. Cafer V'iğiter'ın ışık ça- lışması. sahne üstündeki her şeyin sinema efektlerini de aşan bir devinime ulaşma- sında büyük eîken. Işıl Kasapoğlu. ba>tan sona bilinçli bir zamanlamayla kurduğu tartım içinde. sah- neyle sevircıvi aynı duyarhk ortamında soi'uk soluğa buluşturan bir u\ um kurmuş. Hızlanan. ya\ a^!a\ an. yine \ üksek bir tar- tıma ulaşan müziksel uyum içinde oluşan kaygan ezgi. hiçbir engele takılmadan Thatro Stiidvosunun sahnelediği Histeride Haluk Bilginer \e ZuhaJ Olca\ düzevi a^ılması /or bir ikili oluşturu\oriar. başlıvor. sürüvor. noktalanı>or. Kasapoğ- fu. gerçekçi oyunculuk biçemiyle teatral- iığı kılpav ı dengede tutan bir sahne düze- ni içinde sanatçılarla kusursuz bir ileşitim kuruvor. Kasapoğlu şanslı. Freud'u Haluk Bilginer,Jessica yı ZuhaJ Olcav,Abraham Yahuda'yı Selim NaşitÖzcan oynuyor. Haluk Bilginer. bugüne dek tiyatro ve televizvonda oynadığı başarılı rollerın hepsini aşarak sanat yaşamında bir doru- ğa ulaşıyor. Kılıktan kılığa. kışilikten ki^iliğe bü- rünmekteki ustalıgını her veni vapımda daha bir pekiştıren bu vetenekli sanatçı. neredeyse bütünüyle değiştinlmiş çehre- si ve bu oyuna özgü kıldığı sesiyle, sanki daha önce hiç izlemediğiniz bir sanatçı> ı mutlulukla keşfedivormuşsunuz duygu- sunu veriyor. Oyunun her anında dene- tımli. alabildığine sevimlı. alabıldiğine eğlendiricı \e dü^ündürücü. kusursuza ula^an bır oyunculuk. Kusursuzluk. son on on beş yıl içinde. gerek tivatroda gerekse sinemada sundu- ğu yorumlarla. bugün Türkive'deki orta kuşak kadın sanatçılar içinde en ön sıra- dayeraldığınıkanıtlayanZuhalOicav içın deyabancı değil. Olcay. oyunda devinim oluşturan iki ana motordan bın olan Jes- sica'da dram \e güldürü ovunculuğunu. ikisinden hiçbinne vaslanmadan kusur- suz bir dengede götürerek sej'ircinın nab- zını basjtan sona elinde tutuvor. Tann ver- gisi güzelliği böylesine doğallıkla sanata dönü^türebilen kadın ovunculann sayısı dünv'ada bıle az. Bilginer'le Oleay. üst- lendikleri rollerde. düzev i aşılması zor bir ıkılı oluşturuyorlar. Ovunun ikınci motoru olan Salvador Dalı'de Mehmet Akan'ı ızleyebilmeyi çok isterdik. Akan'ın doğal bır sahne çekici- liği. her türiü rolde kendine özgü bir gro- teski vardır. \eterince emek ve zaman ve- rebilseydi. Dali rolünde. sanat yaşamının belki de en büvük fırsatını değerlendir- miş olacaktı. Akan'ın önce üstlenip son- ra bilmediğim bir nedenle vazgeçtiği bu rolü devralan iki genç sanatçıdan CelaJ Perk'i izledim ben. Aynı rolü sirtlayan üçüncü kişi olmanın. 'yıldız'lardan oluş- muş bir topluluğun en deneyimsizi. en ge- nel olmanın dezavantajlanna karşın. çeki- ci olmayı başaran, üstelik rolünün kevfl- ni çıkardığını day ansıtan biryorum sunu- yor Perk. Grotesk olma yolunda biraz zor- luyor kendinı (bu belli oluyor), zaman za- man da oyunun tartımının ya gerisinde kalıyorya da ötesıne geçiyor. Yine de ça- lışkanca. inançla kotanlmış biryorum... Hep '>Tİdız'lıktan söz ediyoruz. Selim Naşit Özcan 'yıldız'lığın ötesine geçmiş bir sanatçı. Doğal varlığıyla sahnedeki varlığı öylesine örtüşüyor ki ister ekran- da. ister tivatroda olsun; rolü. ister küçük. ister büyük olsun. Selim Naşjt Özcan her zaman 'yıldız.' Özcan dakı 'şejtan riiyü' doğuştan mıdır bılemem. Ancak elli yılı aşan sanat yas.amının yaklas,ık otuz beş yılını izleyebilmiş birı olarak bugün her kuşaktan .seyircinin sevgi ve hayranlığına sahip olmasının nedenını sanata yaklaşı- mındakı sevgiden. saygıdan, ciddiverten vedisiplinden kaynakl'andığını söyleyebi- lirim. Abraham Yahuda'da her türlü ro- lünde sevdığim o hınzırca 'naifliğT için- de. belli belirsizduygulukla. belli belirsiz alaycılığın atba^ı gittiği. üst tonlara fır- laınaya özenmeyen. dozunda bır yorum sunuyor. Işıl Kasapoğlu'nun Histeri'den 'Gılgamış'a (Ankara De\ let Tivatrosu-üstte) ulaşan yolculuğu. fivatm sanarının bir ucundan öteki ucuna taşıvor sevircivi. Efektlerle donatılmış bir Barbar fantezisi Işıl Kasapoğlu'nun "Hrsteri'den 'Gıl- gamış'a ulaşan yolculuğu. tiyatro sanatı- nın bir ucundan öteki ucuna taşıyor se- yirciyi. Uygar Avrupa'nın sivri dilli In- giliz'karagüldürii'ortamınınsogukacı- masızlığından. Ortadoğu'da yüzyıilarön- cesinde mitosla sanp sarmalanmış eski bir uygarlığın kan veşiddetleyoğmlmuş acımasız dünyasına geçiyoruz. Anka- ra'nın denevsel tiyatro ortamında. İrfan Şahınbaş Atölye Sahnesi'ndeyiz. Kasa- poğlu. Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçı- lanyla. birsüredirbirlikteçalıştığı.çevir- men v e uv arlamacı Zej nep Avcı'nın yaz- dığı 'Gdgamtş' metninden yola çıkarak baştan sona görsel-işitsel efektlerle dona- tılmış bir sahne olayına imza atıyor. Ölümsü/lük Ardındaki Cılgamış'ı. Melih Cevdet Anday'ın ölümsüz şiirin- den okuduğumuzda. insan aklınız ve ru- hunuzla bans.ıksınızdır: Andav'ın Gılga- mış'ının söylemini. içerdiği tüm yaban- cı imgelere karşın, kafanızda ve yüregi- nizdedoğallaştırabilirsinız. AslındaZev- nep Avcı da bunu amaçlamış. Ama Işıl ICasapoğlu'nın sahne yorumunda. Gılga- mış' 'insan 1 ortak paydasında buluşama- yacağınız bir 'grotesk' var. Kasapoğ- lu'nun vorumunda. insanın hamurunda var olan sevgi, korku. kıskançlık. özlem, tutku. acımasızlık. doyumsuzluk. görün- rüye ve sese dönüşerek dışlaştınlmış. Ka- saooğlu. yalnızca 'destan'dan çıkanla- calt 'insanca'iletivi değil. 'destan'ın içer- diği 'şiddet \edetışet!ide sunmav ı amaç- Iıyor size. Biyonik adamlann teatral de- vinimleriyle bezenmiş bır bilim kurgu ortamındasınızartık. Kanımca Kasapoö- lu. doğru bir sanatsal seçim yapıyor. fi- kel denen insanın imgeleminin ürünü olan 'söylen'lerle. uygar denen insanın imgeleminin ürünü olan bilim kurgu ya- pıtları avnı derin anlamda buluşmuvor mu? Her ikisi de insanlık serüvenimiz boyunca gidermeyi başaramadıgımız •ölümsüzlük' özlemine dayanmıvor mu'.' Her ikisı de dehşet uyandırınayı anıaçla- yan 'şiddet' duysjularıyla yoörulmamış mı? Oyunda söz düzeyinde nelerin dile gel- diğini izlemeyi bir v ana bırakıp gözlerı- nızin önünden akıp giden görkemli gö- rüntüleri ve kulağınızı dolduran seslere kapılıp gittiğiniz sürece. olağanüstü bir sahne olayıyla karşı karşıya olduğunuzu söyleyebilirsıniz. Atölye Sahnesi'nın boş orta alanından yükselen rampalarda. çe- şitli düzlemlerde. bınbirçeşit ışık oyunu içinde dev inen gösterinin içerdiği görsel ve işitsel zenginlik, Kasapoğlu'nun yara- tıcıhğının. ışık tasanmcısı ErsenTunççe- kiç'in ustalığının. sahne tasanmcısı Ser- tel Çetinel'in du>arlı işbirliğinin olumlu sonuçlarını sergilivor. Gelgelelim ortada yalnız görüntü ve sesle değil. 'söz'lerle dile gelmesi gere- ken bır metin. Av cı'nın epe) ce kısaltılmış olsa da ovunculann sövlemesi v e sevirci tarafından anlaşılması gereken replikler var. İşte bu noktada baş edilmez bir so- run çıkıvor orta>a. Oyuncular hem sür- dürdükleri yoğun hareket düzenini hem de söz düzeyinde iletmeleri gereken an- lamı eşleştırmektezorluk çekiyorlar. Ka- fanızdaki kitabı düşürmeden rock and roll yapmak gıbı yaman bır ış bu. Kasa- poğlu. sanatçıları. gereğinden çok zorla- mış olacak ki sözlerin anlaşıldığı anlar- da hareketin tartımı bozuluyor. devinim süregelirken de sözîer anlaşılmıyor. Gılgamış'ı oynavan değerli sanatçı Bu- rak Sergen, bu koşullarda baş oyun kişi- si olmanın tüm zorluklarıyla karşı karşı- ya. Kasapoğlu'nun Gıigamış tasanmı bağlamında çok başarılı birgörünfü ser- gileyen Serjen'in. ses kullanıınında ay- rıntılara (nü.nslara) önem veren bir sa- natçı olmasına karşın. sahnede yarattıgı yoğun fiziksel dev inim nedeniv le düz bir oyunculuga kısıtlandığını görüyoruz. A>- nı sıkıntıyı Yosma'yı oynayan Ayşenü Şamlıoğlu ve Enkidu'yu oynayan Hakan Ozgömeç de paylaşıyor. Ancak sahnede sürekli olarak hareket etme durumunda olmayan ovunculann çogunun da ne dediklerinın anlaşılma- ması şaşırtıcı. Oyunda uzam içinde en beklenmedik noktalardan ortaya çıkıp konuşan sonra da rolü biten bir sürü tan- rı var. Belirli sözleri söyleyen oyuncu- nun nerede olduğunu keşfedene kadar söz bitijor ve ovunu algılavışınızda ko- puklukJar oluşuyor. Sorun, rüm destanlarda olduğu gibi 'episodik' (gev şek eklemli) bir yapıya sa- hip olan bu^lestandakı episodların (Uruk kenti kralı. başduvarcı Gılgamış'ın yaşa- ma. şiddete. cinselliğe doymazlığı. onun yüreğine sevgi düşürecek Enkidu'nun yaratılması. iki dost-sevgilinin canavar- lara savaş açması. tannça İştarın gaza- bı, Enkidu'nun Gılgamış'aceza olsun di- ye öldürülüşü. ölümlülüğe isyan eden öıfgamış'ın ölümsüzlük otunu buluşu ve yılana kaptırışı. soğuk bir yürekle yaşa- maktansa ölümlü olmaya katlanılması gerektiğıni. mutluluk veren ölümsüzlüğü bir ölümlü olarak vaptıklannıngetirece- ğini öğrenmesi) tek bir devingen hareket bütününe yerleştırılerek bir episoddan öteki episoda geçişin belirsizleştiriime- sinde yatıyor. Kasapoğlu. görsel işitsel düzeyde başanlı bir akışkan kurgu oluş- turmuş. ancak bu kurgu yalnız oyuncu- lan değil. seyircıvi de zorluvor. Tannça îştar'da Tüla> Bursa,söz ve ha- reket düzeyinde dengeli bir yorum oluş- turuyor ve yapımın en başarılı oyuncusu olarak öne çıkıyor. Rolü gereği Ser- gen'den çok daha şanslı. Oyunda anlatı- cı-koro görevi taşıyan ve kanımca Av- cı'nın yazdığı en güzel rol olan Yılan'da ise Musfafa Iğurlu.oyunun başında. or- tasında (\uh Tufanı'nı anlattığı bölüm- de) ve sonlara doğru başanlı kompozis- yonlar çizme olanağına kav uşuyor. SELİM ILERI Bir Yemek Kitabı Bir buçuk yıl oluyor galiba, bır dergi yemek ve sa- nat, yemek kültürü üzerine özel sayı düzenlemişti. Benden de Türk edebiyatında yemek konulu birya- z\ istediler. Ismarlama yazılan yazabilmek gitgide güçfeşiyor; eskiden belleğime iyi kötü güvenirdim. şimdi her şeye yeniden bakmak gerekiyor, Ne vakit elverişli, ne eski coşku yerli yerinde. Yine de yazmıştım o yazıyı. Evimizdeki bir yemek kitabından da söz açmayı unutmamıştım. Andığım yemek kitabı bir türlü peşimi bırakma- dı. Ikide birde hatırlad/m. Bitirmeye çalıştığım bir ro-ı man var; Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba IkiEIRe-' volver. Acaba orada birkaç sayfanın öznesi mi bu yemek kitabı, dedim. Ama sonra caydım. Roma- nın dışında kalıyor. taşıyordu içerikten. Belki baş- ka bir romanda -yazabilirsem-... Adı ya Ev Kadmının Kolay Yemek Kitabı'yö\, ya da Ev Kadmının Ekonomik Yemek Kitabı. Yazarı- nın adınıysa pırıl pınl hatırlıyorum: Fatma Fuad Gücüyener. Yayınevi de zaten Gücüyener Yayın-' ları. Sanırım 1940'ların sonlarında basılmış. Şöyle tanımlamıştım kapağını: Mürekkep mavisi bir kapağı vardı. Bu kapağın üstünde siyah renkli ilüstrasyon, mutfakta yemek, pişiren, benekli önlüklü. saçları eşarpla örtülü bir ev hanımını gösteriyordu ki. her haliyle bu hanım,- ismet Paşa döneminın tasarruf ekonomisine hiz-> met verdiğini açık seçik söylemekteydi. ' Şimdi düşünüyorum, gerçekten öyle miydi? Ba-1 zen gönül rahatlığıyla uydururum. Kitabın belkiJ bambaşka bir kapağı vardı... Evler değiştirdik. Kadıköyü'nden Cihangir'e, C\-\ hangir'den Teşvikiye'ye taşındık, yemek kitabı mut-( faklanmızdan hiç eksik olmadı. Annem arada bir açıp bakardı. Bense, roman okur gibi okurdum. Herhalde oburluğumdan. Aman ne çok yemek anlatılıyorduî Çorbalar an- latılıyordu, sofra töresinde Türk mutfağının ille çor- bayla başlaması gerektiği belırtiliyordu. Sonra sı- radaetler, börekler, pilavlar, makarnalar. sahan ye- mekleri, zeytinyağlılar, tatlılar, dondurmalar. reçel- ler, marmelatlar, salatalar. turşular, daha neler ne-' ler yer alıyor: bitmez tükenmez bir tıkınma yolcu-, luğuna çıkılıyordu. Annem arada bir bakardı dedim ya, kitaptaki ye- meklerin çoğu bizim evde bir kez olsun pişmezdi. Yemek kitaplarının kaden öyle değil mıdır? Meselâ uzun uzadıya kompostolar anlatılıyordu. Bizde de komposto pişiyordu ama. karanfili, tarçı- nı kitabın tariflerine kayıtsız kalınarak kompostoya; eklenmiyordu. • Meselâ pastalar bölümünde, pasta kalıbının na-^ sıl yağlanacağı anlatılıyor, evımizde pasta kalıbı o\-< madığından böylesi birişlem hiçbirzaman gerçek-' leşmiyordu. Dahası, çocukluğumda, o zamanlar,' orta halli evlerin bir çoğunda gatoyu, keki pişire-' cek fırın yoktu. Börek tepsiye yerleştirildi mi, doğ-- ru mahalle fırınına götürülürdü, Bununla birlikte Fatma Fuad Gücüyener'in anla-5 tımı yemek düşleri kurmaya yetip artardı. \ Yalnız o kadar mı? ; Bugün hissediyorun ki, andığım yemek kitabı, W, 'aile ortamı 'na sesleniyordu: Babanın akşam eve döndüğü, annenin ev işiyle akşama kadar yorgun düştüğü, çocuklarla birlikte bütün ailenin sofra ba- şında akşamleyin buluştuğu, sofrada yaşlıların baş köşeye oturtulduğu... Hayli demode gelebilir. Günümüzün dergilerine göz attıkça yeni kuşakların, yaşıtlarımın bile. eski düzenden hiç mi hiç hoşlanmadıklarını açık seçik saptayabiliyorum. Yalnız demode bulunmakla kalmayacak, eski dü- zende bir ölçek 'gericilik' kokusu da duyufacaktır. Ama hemen eklemek gerekiyor: Demode de ol- sa, gericilik kokusu da yaysa, o sofralarda yemek yemiş olan bizler, bugünün düzeninde artık hiçbir yöne yol alamıyorsak, vicdanımız bızi her adımda tetikte tutuyorsa, büyük olasılıkla bir aile ortamın- dan arta kaldığımız içindir. Aile düzenini koruyalım. eski töreye geri döne- lim. aman şöyle yapalım falan dediğim sanılmasın., Tam tersine; bugünün aile kurumunun en tipik ör- neklerini siyaset adamlarının aile tablolarında ya- kaladıkça, dudağı uçukluyor insanın. Bir yalan ve kör bir ihtiras daima sırıtıyor. Ben belki de, Behçet Necatigil ustanın şiirlerin- deki dünyadan söz açmak istedim. Nasıl insanlarmış onlar!: -^ "Ayda bizim elimize/ Ne geçer, şu kadar./ Ayır önce kirayı;/ Günde yemeğimize/ Ne gider, şu ka- • dar.l iyi kullan parayı./ Bu aylık bize yeter." Bir ikisi dışta tutulursa, siyaset adamlanmızırv Necatigil'den tek dize okumadıklanna yemin ede- bilirim. Bari Fatma Fuad Gücüyener'in yemek ki- tabını okusalardı... Eyüboğlu'nun, 1940-50 dönemine ait resimleri, Helikon Sanat Galerisi'nde Anadolu'nun renk âlemine yolcıılııkKültür Servisi - Peyzaj ve natür- mort sanatçısı. her şeyden önce bir portre ustası olan Eren Eyüboğlu. ölümünden 8 yıl sonra düzenlenen bir sergiyle anılıyor. Romanya'da başlayıp Paris'te süren ve İstan- bul'da noktalanan sanat yaşamı bo- vunca hiç durmaksızın üreterek araşrırarak kendi yolunu çizen Eren Eyüboğlu'nun. Helikon SanatGale- risi'ndeki (Ebuzziya Tevfik Sok. 15 1 Çankaya Ankara) sergisinde. 1940-50 dönemine ait resimleri. uzun bir aradan sonra ilk kez izleyi- ci karşısına çıktı. Eren Eyüboğlu (asıl adı Ernestin Letoni). Romanya'nın Yaş kentinde doğdu. Varlıklı bir ailenin 10 çocu- ğundan biri olan Eren Eyüboğlu. ön- ce dini birokulda. ardından Yaş Gü- zel Sanatlar Akademisi'nde öğre- nim gördü. Akademiv i bitirdikten sonra Pans Andre Lhote atölyesin- de resim çalışmalanna başlayan sa- natçı, Bedri Rahmi Evüboğlu ile bu atölyede tanıştı. Daha sonra tutkulu bir aşka dönüşen arkadaşlıklan. Bedri Rahmi'nin Istanbul'a dönü- şünden sonra da devametti. Eren ve Bedri Rahmi Eyüboğlu. din ve ge- lenek farklılıkları dolavısıyla aile- lerinin karşı çıkmasına rağmen 1936 yılında evlendiler. 'Sanatçı aile' Eren Eyüboğlu sergisini hazırla- \an ressam Turan Erol. vakın arka- daşlan Bedri Rahmi \e Eren Evü- boğlu'nun. sanat yaşamı ile günde- lik yaşamı bütünleştiren özellikle- riyle çok özgün bir "sanatçı çift~ör- neği oluşturduklannı vurguluyor. Aynı zamanda Bedri Rahmi'nin akademide öğreneisi olan Turan Erol. 1944yılındatanıdığı Evüboğ- lu çiftinden söz ederken "sanatçı ai- le modelini yaratan kişinin, asıl Eren Eyüboğlu olduğunu düşü- nüjorum" divorve devam ediyor. "Bu birliktelikte Eren Ejüboğ- lu'nun ezümemiş. silinmemiş olma- sı önemlidir. Çok yönlii,yerinde dur- maz Bedri Rahmi,göz açıp kapav ın- ca.va kadar her tarafa koilarını atı- vor, ya>ılıyor, "mekân'ı ele geçiri- yordu. Onun bulunduğu yerde kendini fark ettirebilmek bir be- ceri, bir başarı savılabilirdi. Bu karı-koca sanatçı ilişkisinde Eren Eyüboğlu'nun ana sevecenliğini ve kadınsal inceliğini elden bırak- madan kişiliğini koruyabiJmiş. varlığını kanıtlamış olması. sıra- dışı bir örnek savılabilivor..." Anadolu'ya tutkun bir ressam Eyüboğlu çifti. evlendikten bır süre sonra Anadolu kentlerini vc köylerini dolaşmava başlar. Eren Hanım. Anadolu'v u v e Anadolu in- saııını tanıdıkça se\er, benimser. Ar- tık resimlerıne Anadolu'nun alı, moru. nakışı da gırnıeye başlar. Ar- kadaş toplantıiarında Anadolu'va tutkun olduğunu sık sık vurgulayan Eren E> üboğlu. çok sıkıntı çekme- sine rağmen Romanya'yı ve ailesi- ni bırakıp Türkiye'ye yerleşmiş ol- maktan hiçbir zaman pişmanlık duymadığını. çok güzel dostluklar kurduğunu ve en güzel resimlerini burada yaptığını dile getirir. Bazen modelli. bazen modelsiz atölyesinde çalışan. sonra açıkhava- ya çıkıp pev zaj v apan Eren Ey üboğ- lu. sanat vaşamı boyunca hiç konu sıkıntısı çekmez. Sevdiği heryeri ve her şeyi ruvaline aktaran sanatçının çalışmalannda. -bir bölümü bu ser- gide de sunulacak olan- Bursa ve Is- tanbul'dan görüntüler önemli bir ver tutar... Saz çalanlar. halav çekenler. ren- gârenk elbiselerivle kövlü kadınlar girer resmine sık sık... Açıkhavada çalışırken özellikle sokaklan. ağaç- lan, han av lulannı. kiremit kırmızı- sı. çini mav isi renklere boyanmış ev - leri resimJeyen sanatçı. natürmort- larıyla da adından söz ettirir. Bir sanatçının duyguveyaratı ile- timıni insan v üzü kadar hiçbir şe> in saglamayacağını düşünen Eren Evüboölu. bir konuşmasında şöyle der: "Natürnıort durağan bir konu- dur. Bir portre. bir ölüniin portresi bile olsa. bir elmadan, bir ayvadan daha çok konuşur. Daha çok şey ifa- de eder. .Natiirmortu küçümsemiyo- runı. Ama vinede insan yüzü bir pa- patyadan ya da ayvadan farkiıdır di- vorum... EyüboğltTnun son resimleri Yaşamının sonuna kadar sanatın- dan bir an olsun kopmayan Eren Eyüboğlu. sürekli kendisini sorgu- lamaktan. dünyada sanat adına ne- ler yapıldığını izlemekten. resmin nereye gittiğini sormaktan vazgeç- mez. Ölümünden kısa bir süre önce Kalamış'taki atölye-evinde sanatçı- yı ziyaret eden Turan Erol. Eren Eyüboğlu'nun ileri derecedeki has- talığına rağmen resim yapmayı sür- dürdüğünü hatırlıyor; "Değişen bir şey ler \ardı Eren Eyüboğlu'nun resimlerinde... Son resimleri. salt biçim kaygısının öte- sinde, resim sanatının suııriannı zor- layan birer çığlık gibiydiler... Köylü kâdın figürieri önceleri, bol renkli, dökümlü giysileriyle resimlerine gi- rer, içindeki renk tutkusunu dışa vansıtmasına önayak olurdu. Bedri Rahmi de Eren Eyüboğlu da bol ve renkli giy silere bürünmüş kadınlan atölyeyetaşıdılar. modellerini folklo- rik giysileriedonatma>ı sevdiler. An- cak bu biçimsel. görsel ke>if, yerini acı gerçekçiliğe. çileli insanlann ka- derini sorgulamaya>önelmişti. Eren Eyüboğlu'nun son resimlerinde özellikle acı çeken. viik altında iki büklünı olmuş ezilen. voksul kadın gündeme gelmişti..." Funda Pekşen'in resim sengisi Falez Sanat Galerisi'nde Kültür Servisi- Funda Pekşen'in "Zaman Üstüne" başlıklı sergisi 26 kasırn tarihine kadar Falez Sanat Galerisi'nde izlenebılecek. Sergide özgünbaskı tekniği ile gerçekleştirilmiş 29 yapıt yer alıyor. Bir çok sergiye katılan sanatçının, Türkiye Sanat Dergisi Özel Ödülü ve Kültür Bakanlığı 57. Devlet Resim ve Hevkel Sergisi Başarı ödülü gıbı ödülleri bulunuyor. Haliç Rotary'den Atatürk Konseri Kültür Senisi- "Atatürk ilkelerinin tahrip olduğunu hissettiği her noktada. her Türk aydını bir militandır." düşüncesini ilke edinen tstanbuJ Haliç Rotan.'. bu yıl J 10 kasım'da ünlü »anatçılan biraraya topladı. Jstanbul Atatürk Kültür Merkezi. Konser Salonu'nda yapılan • konsere. Safiye Ayla. Esin Afşar. Av sun Timurcan. Nüket Duru. \eco. Dilek Türker. Talat Bulut. Ali , Poyrazoğlu. Ahmet Taner Kışlalı. Can Dündar. İ.C. ı Devlet Konservatuvan Nefesli SazlarOrkestrası ve ; Korosu katıldı. BIGUN AKSANAT'ta saat 12.30da lazer-disc'ten Rossini'nin ' "Sevil Berberi" adlı operası ve saat 19.30da "Abelard i ve Hetoise" adlı tiyatro sevredilebilir. İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ nde Tiyatro Salonu'nda saat 16.30'da Guido Chiesa'nın yönettiği "Babylon" adlı film izlenebilir. * FOTÖGR.AFEVİ'nde saat 19.00"da Dora Günel'in "Dar Sokakiar Sıcak İnsanlar" başlıklı dia gösterisi , izlenebilir. t BOĞAZİÇİ ÜNİ\ ERSİTESİ SİNEMA KL LÜBÜ . •nde saat 20.00'de "Sefiller"adlı film izlenebilir. .-•
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle