Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 KASIM 1996 SA1
14 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL YAZI ODASI
Kasapoğhı'mın sahne yolcuhıklarıIşıl Kasapoğludört beş yıldır Türkiye'yı
baştan başa dolaşarak birlikte çalış.tığı
topluiuklarla \e seyircisiyle. başka başka
sahnelerde durmadan veni yolculuklara
açılıvor. Dıyarbakır'da '.Macbeth', 'Kor-
ku\ 'OnikinciGece'. "Kısasa Kısas', Trab-
zon'da AenedikTaciri'Jstanbul'da "Çöp-
lük". 'Abelard \e Heloise", 'Histeri' v e ş.im-
di de Ankara'da 'Gılgamış~.' Bitip tüken-
mez birenerji. solıık soluğa yeni arayış-
lar. sınırsız bır 'proje' zenginliğı... Kasa-
poğlu'nun son yılların 'ödiil' şampiyonu
olması hiç de jj^ırtıcı değıl.
'Gerçek'in altı ve üsfü: 'Histerf
'Histeri*. Tıvatro Stüdyosu'nun yeni
'evi'nde açmayı tasarladığı. ama modern
birküllür merkezine dönüştürülen Üskü-
darOdeon Tiyatrosu"nun. oyunun prova
aşamasmda v anmasıv la. bugiine dek hep
topluluğu 'konuk' edeıı salonlarda sürdü-
rülnıüs, bir çalışma. Ahmet Levendoğ-
lu'nun Terry Johnson'dan çe\irdiği,
Londra'da ovnanmakta olduğu günlerde
Türkiye'dedesahneyeçıkanlan 'Histeri,'
altı aydır tivatronıuzun gündemınde. dört
dörtlük bır vapını...
'Fars' öğelennin "grotesk'le. 'trajik'
olanın 'kümik' olanla. "gerçekçi" biçemin
'teatraT biçemle bulu^tıığu. yalnız İngiliz-
lerin kotarmayı becerebildiği. insanın mi-
desine giille gibi oturan. acımasız bir 'ka-
ra güldürü\ le karşı karşıvayız. Johnson.
bilinçte yansıyan gerçeğın altında yatan
asa! gerçeği bulmav a ba^koymuş bir bilim
adamımn. Sigmund Freud'un dünv asıyla.
gerçeği. gerçeğin ötesıne ulaşarak yaka-
lamava uzanan bırresim ustasının. SaJ*a-
dor Dali'nın dünvasının buluş.tuğu sahne
ortamında. üstelik tam da II. Dünya Sava-
şı'nın eşigınde. Ahmet Levendoğlu'nun
deyişıv le. "uygardünyanıntemelkunıın-
lan\ la ka» ranılannı (bilim,sanat. aile.top-
lum, tann) sorgulmor." II. Dünya Sava^ı
sonunda tüın bu ka\ ramlar. savaşı yaş.amış
her birev iıı bilincinde boy atan bir karga-
şa yumağı içinde veniden. yeniden sorgu-
lanacaktı. Günüıniizde de olduğu gibi...
Oyun. heran birbombardınıan tehlike-
si yaşayan. toplumuıı tümüv le •ft'vakkuz-
da' olduğu bir Londra onamında. ölüme
yazgılı Freud'un. daha önce ortaya koy-
duğıı 'histeri' olgusuna ilişkin bulgulaı-
dan kıi)ku>a düştüğü bıra^amada olu^u-
yor. Yaytnan. grotesk bir fantezıdir. Fre-
ud'un odasına zorla girerek annesine geç-
mişte koyduğu tanı \e yaptığı tedavıden
dolavı bilim adamından hesap soran Jes-
sica \ e aynı uzama birdüş gezginı gibi dii-
şüveren Salvador Dali. ağnlarını ancak
morfinle dindirebilen hasta bilim adamı-
nm yan uvur yan uyanık bilincınin labi-
rentinde dolaşan görüntülerdir. Ancak tıp-
kı düşlerde olduğu gibi son derece canh.
hareketli \e gürültücii görüntülerdir ikısı
de. Ovunu güldürü öğesinin sürekli des-
teğı ıçinde hızla siiriikleyıp götürürler...
Oyunun gerçekçi anlatıma yaslanan genel
biçemine ve içerdiği melodramöğelerine
ağırlık \eren temposuz ya da aksak tem-
polu bir vorum. vönetmenle sanatçıları
karanlık ve bunaltıcı bir yapıma götüre-
bilirdi. Tiyatro Stüdyosu yapımı 'histeri'
ise ustalarm elinde bir tehlikeyi kolavca
göğüslüvor.
Son yılların en önemJi oyunlannın sah-
ne tasarıınlanna inızasını atan DuyguSa-
ğıroğlu; Freud'un. Londra'da sığındığı
evin (sığınağa en vakın) yan karanlık alt
katmı. gerçekçi bir betimlemev le somut-
lamış. Oyun ıçinde işlev i olan tüm araç
gereç (avnca yağlıbova resimler \e hey-
kelcikler) bu gerçekçi atnıosferi oluştur-
ma yolunda inceliklı \e beğeni içeren bir
düzen içine oturtulmu^. Ovunun sonları-
na doğru ise gerçekçi tıyatronun gereğıni
yerinegetirmekten öte bir işlev taşımadı-
ğını düşündüğünüz bu tasarımın hareket-
lenerek oyunun etkin bir parçası olduğu-
nu göreceksiniz. Cafer V'iğiter'ın ışık ça-
lışması. sahne üstündeki her şeyin sinema
efektlerini de aşan bir devinime ulaşma-
sında büyük eîken.
Işıl Kasapoğlu. ba>tan sona bilinçli bir
zamanlamayla kurduğu tartım içinde. sah-
neyle sevircıvi aynı duyarhk ortamında
soi'uk soluğa buluşturan bir u\ um kurmuş.
Hızlanan. ya\ a^!a\ an. yine \ üksek bir tar-
tıma ulaşan müziksel uyum içinde oluşan
kaygan ezgi. hiçbir engele takılmadan
Thatro Stiidvosunun sahnelediği Histeride Haluk Bilginer \e ZuhaJ Olca\ düzevi a^ılması /or bir ikili oluşturu\oriar.
başlıvor. sürüvor. noktalanı>or. Kasapoğ-
fu. gerçekçi oyunculuk biçemiyle teatral-
iığı kılpav ı dengede tutan bir sahne düze-
ni içinde sanatçılarla kusursuz bir ileşitim
kuruvor. Kasapoğlu şanslı. Freud'u Haluk
Bilginer,Jessica yı ZuhaJ Olcav,Abraham
Yahuda'yı Selim NaşitÖzcan oynuyor.
Haluk Bilginer. bugüne dek tiyatro ve
televizvonda oynadığı başarılı rollerın
hepsini aşarak sanat yaşamında bir doru-
ğa ulaşıyor.
Kılıktan kılığa. kışilikten ki^iliğe bü-
rünmekteki ustalıgını her veni vapımda
daha bir pekiştıren bu vetenekli sanatçı.
neredeyse bütünüyle değiştinlmiş çehre-
si ve bu oyuna özgü kıldığı sesiyle, sanki
daha önce hiç izlemediğiniz bir sanatçı> ı
mutlulukla keşfedivormuşsunuz duygu-
sunu veriyor. Oyunun her anında dene-
tımli. alabildığine sevimlı. alabıldiğine
eğlendiricı \e dü^ündürücü. kusursuza
ula^an bır oyunculuk.
Kusursuzluk. son on on beş yıl içinde.
gerek tivatroda gerekse sinemada sundu-
ğu yorumlarla. bugün Türkive'deki orta
kuşak kadın sanatçılar içinde en ön sıra-
dayeraldığınıkanıtlayanZuhalOicav içın
deyabancı değil. Olcay. oyunda devinim
oluşturan iki ana motordan bın olan Jes-
sica'da dram \e güldürü ovunculuğunu.
ikisinden hiçbinne vaslanmadan kusur-
suz bir dengede götürerek sej'ircinın nab-
zını basjtan sona elinde tutuvor. Tann ver-
gisi güzelliği böylesine doğallıkla sanata
dönü^türebilen kadın ovunculann sayısı
dünv'ada bıle az. Bilginer'le Oleay. üst-
lendikleri rollerde. düzev i aşılması zor bir
ıkılı oluşturuyorlar.
Ovunun ikınci motoru olan Salvador
Dalı'de Mehmet Akan'ı ızleyebilmeyi çok
isterdik. Akan'ın doğal bır sahne çekici-
liği. her türiü rolde kendine özgü bir gro-
teski vardır. \eterince emek ve zaman ve-
rebilseydi. Dali rolünde. sanat yaşamının
belki de en büvük fırsatını değerlendir-
miş olacaktı. Akan'ın önce üstlenip son-
ra bilmediğim bir nedenle vazgeçtiği bu
rolü devralan iki genç sanatçıdan CelaJ
Perk'i izledim ben. Aynı rolü sirtlayan
üçüncü kişi olmanın. 'yıldız'lardan oluş-
muş bir topluluğun en deneyimsizi. en ge-
nel olmanın dezavantajlanna karşın. çeki-
ci olmayı başaran, üstelik rolünün kevfl-
ni çıkardığını day ansıtan biryorum sunu-
yor Perk. Grotesk olma yolunda biraz zor-
luyor kendinı (bu belli oluyor), zaman za-
man da oyunun tartımının ya gerisinde
kalıyorya da ötesıne geçiyor. Yine de ça-
lışkanca. inançla kotanlmış biryorum...
Hep '>Tİdız'lıktan söz ediyoruz. Selim
Naşit Özcan 'yıldız'lığın ötesine geçmiş
bir sanatçı. Doğal varlığıyla sahnedeki
varlığı öylesine örtüşüyor ki ister ekran-
da. ister tivatroda olsun; rolü. ister küçük.
ister büyük olsun. Selim Naşjt Özcan her
zaman 'yıldız.' Özcan dakı 'şejtan riiyü'
doğuştan mıdır bılemem. Ancak elli yılı
aşan sanat yas.amının yaklas,ık otuz beş
yılını izleyebilmiş birı olarak bugün her
kuşaktan .seyircinin sevgi ve hayranlığına
sahip olmasının nedenını sanata yaklaşı-
mındakı sevgiden. saygıdan, ciddiverten
vedisiplinden kaynakl'andığını söyleyebi-
lirim. Abraham Yahuda'da her türlü ro-
lünde sevdığim o hınzırca 'naifliğT için-
de. belli belirsizduygulukla. belli belirsiz
alaycılığın atba^ı gittiği. üst tonlara fır-
laınaya özenmeyen. dozunda bır yorum
sunuyor.
Işıl Kasapoğlu'nun Histeri'den 'Gılgamış'a (Ankara De\ let Tivatrosu-üstte) ulaşan yolculuğu. fivatm sanarının bir ucundan öteki ucuna taşıvor sevircivi.
Efektlerle donatılmış bir Barbar fantezisi
Işıl Kasapoğlu'nun "Hrsteri'den 'Gıl-
gamış'a ulaşan yolculuğu. tiyatro sanatı-
nın bir ucundan öteki ucuna taşıyor se-
yirciyi. Uygar Avrupa'nın sivri dilli In-
giliz'karagüldürii'ortamınınsogukacı-
masızlığından. Ortadoğu'da yüzyıilarön-
cesinde mitosla sanp sarmalanmış eski
bir uygarlığın kan veşiddetleyoğmlmuş
acımasız dünyasına geçiyoruz. Anka-
ra'nın denevsel tiyatro ortamında. İrfan
Şahınbaş Atölye Sahnesi'ndeyiz. Kasa-
poğlu. Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçı-
lanyla. birsüredirbirlikteçalıştığı.çevir-
men v e uv arlamacı Zej nep Avcı'nın yaz-
dığı 'Gdgamtş' metninden yola çıkarak
baştan sona görsel-işitsel efektlerle dona-
tılmış bir sahne olayına imza atıyor.
Ölümsü/lük Ardındaki Cılgamış'ı.
Melih Cevdet Anday'ın ölümsüz şiirin-
den okuduğumuzda. insan aklınız ve ru-
hunuzla bans.ıksınızdır: Andav'ın Gılga-
mış'ının söylemini. içerdiği tüm yaban-
cı imgelere karşın, kafanızda ve yüregi-
nizdedoğallaştırabilirsinız. AslındaZev-
nep Avcı da bunu amaçlamış. Ama Işıl
ICasapoğlu'nın sahne yorumunda. Gılga-
mış' 'insan
1
ortak paydasında buluşama-
yacağınız bir 'grotesk' var. Kasapoğ-
lu'nun vorumunda. insanın hamurunda
var olan sevgi, korku. kıskançlık. özlem,
tutku. acımasızlık. doyumsuzluk. görün-
rüye ve sese dönüşerek dışlaştınlmış. Ka-
saooğlu. yalnızca 'destan'dan çıkanla-
calt 'insanca'iletivi değil. 'destan'ın içer-
diği 'şiddet \edetışet!ide sunmav ı amaç-
Iıyor size. Biyonik adamlann teatral de-
vinimleriyle bezenmiş bır bilim kurgu
ortamındasınızartık. Kanımca Kasapoö-
lu. doğru bir sanatsal seçim yapıyor. fi-
kel denen insanın imgeleminin ürünü
olan 'söylen'lerle. uygar denen insanın
imgeleminin ürünü olan bilim kurgu ya-
pıtları avnı derin anlamda buluşmuvor
mu? Her ikisi de insanlık serüvenimiz
boyunca gidermeyi başaramadıgımız
•ölümsüzlük' özlemine dayanmıvor mu'.'
Her ikisı de dehşet uyandırınayı anıaçla-
yan 'şiddet' duysjularıyla yoörulmamış
mı?
Oyunda söz düzeyinde nelerin dile gel-
diğini izlemeyi bir v ana bırakıp gözlerı-
nızin önünden akıp giden görkemli gö-
rüntüleri ve kulağınızı dolduran seslere
kapılıp gittiğiniz sürece. olağanüstü bir
sahne olayıyla karşı karşıya olduğunuzu
söyleyebilirsıniz. Atölye Sahnesi'nın boş
orta alanından yükselen rampalarda. çe-
şitli düzlemlerde. bınbirçeşit ışık oyunu
içinde dev inen gösterinin içerdiği görsel
ve işitsel zenginlik, Kasapoğlu'nun yara-
tıcıhğının. ışık tasanmcısı ErsenTunççe-
kiç'in ustalığının. sahne tasanmcısı Ser-
tel Çetinel'in du>arlı işbirliğinin olumlu
sonuçlarını sergilivor.
Gelgelelim ortada yalnız görüntü ve
sesle değil. 'söz'lerle dile gelmesi gere-
ken bır metin. Av cı'nın epe) ce kısaltılmış
olsa da ovunculann sövlemesi v e sevirci
tarafından anlaşılması gereken replikler
var. İşte bu noktada baş edilmez bir so-
run çıkıvor orta>a. Oyuncular hem sür-
dürdükleri yoğun hareket düzenini hem
de söz düzeyinde iletmeleri gereken an-
lamı eşleştırmektezorluk çekiyorlar. Ka-
fanızdaki kitabı düşürmeden rock and
roll yapmak gıbı yaman bır ış bu. Kasa-
poğlu. sanatçıları. gereğinden çok zorla-
mış olacak ki sözlerin anlaşıldığı anlar-
da hareketin tartımı bozuluyor. devinim
süregelirken de sözîer anlaşılmıyor.
Gılgamış'ı oynavan değerli sanatçı Bu-
rak Sergen, bu koşullarda baş oyun kişi-
si olmanın tüm zorluklarıyla karşı karşı-
ya. Kasapoğlu'nun Gıigamış tasanmı
bağlamında çok başarılı birgörünfü ser-
gileyen Serjen'in. ses kullanıınında ay-
rıntılara (nü.nslara) önem veren bir sa-
natçı olmasına karşın. sahnede yarattıgı
yoğun fiziksel dev inim nedeniv le düz bir
oyunculuga kısıtlandığını görüyoruz. A>-
nı sıkıntıyı Yosma'yı oynayan Ayşenü
Şamlıoğlu ve Enkidu'yu oynayan Hakan
Ozgömeç de paylaşıyor.
Ancak sahnede sürekli olarak hareket
etme durumunda olmayan ovunculann
çogunun da ne dediklerinın anlaşılma-
ması şaşırtıcı. Oyunda uzam içinde en
beklenmedik noktalardan ortaya çıkıp
konuşan sonra da rolü biten bir sürü tan-
rı var. Belirli sözleri söyleyen oyuncu-
nun nerede olduğunu keşfedene kadar
söz bitijor ve ovunu algılavışınızda ko-
puklukJar oluşuyor.
Sorun, rüm destanlarda olduğu gibi
'episodik' (gev şek eklemli) bir yapıya sa-
hip olan bu^lestandakı episodların (Uruk
kenti kralı. başduvarcı Gılgamış'ın yaşa-
ma. şiddete. cinselliğe doymazlığı. onun
yüreğine sevgi düşürecek Enkidu'nun
yaratılması. iki dost-sevgilinin canavar-
lara savaş açması. tannça İştarın gaza-
bı, Enkidu'nun Gılgamış'aceza olsun di-
ye öldürülüşü. ölümlülüğe isyan eden
öıfgamış'ın ölümsüzlük otunu buluşu ve
yılana kaptırışı. soğuk bir yürekle yaşa-
maktansa ölümlü olmaya katlanılması
gerektiğıni. mutluluk veren ölümsüzlüğü
bir ölümlü olarak vaptıklannıngetirece-
ğini öğrenmesi) tek bir devingen hareket
bütününe yerleştırılerek bir episoddan
öteki episoda geçişin belirsizleştiriime-
sinde yatıyor. Kasapoğlu. görsel işitsel
düzeyde başanlı bir akışkan kurgu oluş-
turmuş. ancak bu kurgu yalnız oyuncu-
lan değil. seyircıvi de zorluvor.
Tannça îştar'da Tüla> Bursa,söz ve ha-
reket düzeyinde dengeli bir yorum oluş-
turuyor ve yapımın en başarılı oyuncusu
olarak öne çıkıyor. Rolü gereği Ser-
gen'den çok daha şanslı. Oyunda anlatı-
cı-koro görevi taşıyan ve kanımca Av-
cı'nın yazdığı en güzel rol olan Yılan'da
ise Musfafa Iğurlu.oyunun başında. or-
tasında (\uh Tufanı'nı anlattığı bölüm-
de) ve sonlara doğru başanlı kompozis-
yonlar çizme olanağına kav uşuyor.
SELİM ILERI
Bir Yemek Kitabı
Bir buçuk yıl oluyor galiba, bır dergi yemek ve sa-
nat, yemek kültürü üzerine özel sayı düzenlemişti.
Benden de Türk edebiyatında yemek konulu birya-
z\ istediler.
Ismarlama yazılan yazabilmek gitgide güçfeşiyor;
eskiden belleğime iyi kötü güvenirdim. şimdi her
şeye yeniden bakmak gerekiyor, Ne vakit elverişli,
ne eski coşku yerli yerinde.
Yine de yazmıştım o yazıyı. Evimizdeki bir yemek
kitabından da söz açmayı unutmamıştım.
Andığım yemek kitabı bir türlü peşimi bırakma-
dı. Ikide birde hatırlad/m. Bitirmeye çalıştığım bir ro-ı
man var; Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba IkiEIRe-'
volver. Acaba orada birkaç sayfanın öznesi mi bu
yemek kitabı, dedim. Ama sonra caydım. Roma-
nın dışında kalıyor. taşıyordu içerikten. Belki baş-
ka bir romanda -yazabilirsem-...
Adı ya Ev Kadmının Kolay Yemek Kitabı'yö\, ya
da Ev Kadmının Ekonomik Yemek Kitabı. Yazarı-
nın adınıysa pırıl pınl hatırlıyorum: Fatma Fuad
Gücüyener. Yayınevi de zaten Gücüyener Yayın-'
ları. Sanırım 1940'ların sonlarında basılmış.
Şöyle tanımlamıştım kapağını:
Mürekkep mavisi bir kapağı vardı. Bu kapağın
üstünde siyah renkli ilüstrasyon, mutfakta yemek,
pişiren, benekli önlüklü. saçları eşarpla örtülü bir
ev hanımını gösteriyordu ki. her haliyle bu hanım,-
ismet Paşa döneminın tasarruf ekonomisine hiz->
met verdiğini açık seçik söylemekteydi. '
Şimdi düşünüyorum, gerçekten öyle miydi? Ba-1
zen gönül rahatlığıyla uydururum. Kitabın belkiJ
bambaşka bir kapağı vardı...
Evler değiştirdik. Kadıköyü'nden Cihangir'e, C\-\
hangir'den Teşvikiye'ye taşındık, yemek kitabı mut-(
faklanmızdan hiç eksik olmadı. Annem arada bir
açıp bakardı. Bense, roman okur gibi okurdum.
Herhalde oburluğumdan.
Aman ne çok yemek anlatılıyorduî Çorbalar an-
latılıyordu, sofra töresinde Türk mutfağının ille çor-
bayla başlaması gerektiği belırtiliyordu. Sonra sı-
radaetler, börekler, pilavlar, makarnalar. sahan ye-
mekleri, zeytinyağlılar, tatlılar, dondurmalar. reçel-
ler, marmelatlar, salatalar. turşular, daha neler ne-'
ler yer alıyor: bitmez tükenmez bir tıkınma yolcu-,
luğuna çıkılıyordu.
Annem arada bir bakardı dedim ya, kitaptaki ye-
meklerin çoğu bizim evde bir kez olsun pişmezdi.
Yemek kitaplarının kaden öyle değil mıdır?
Meselâ uzun uzadıya kompostolar anlatılıyordu.
Bizde de komposto pişiyordu ama. karanfili, tarçı-
nı kitabın tariflerine kayıtsız kalınarak kompostoya;
eklenmiyordu. •
Meselâ pastalar bölümünde, pasta kalıbının na-^
sıl yağlanacağı anlatılıyor, evımizde pasta kalıbı o\-<
madığından böylesi birişlem hiçbirzaman gerçek-'
leşmiyordu. Dahası, çocukluğumda, o zamanlar,'
orta halli evlerin bir çoğunda gatoyu, keki pişire-'
cek fırın yoktu. Börek tepsiye yerleştirildi mi, doğ--
ru mahalle fırınına götürülürdü,
Bununla birlikte Fatma Fuad Gücüyener'in anla-5
tımı yemek düşleri kurmaya yetip artardı. \
Yalnız o kadar mı? ;
Bugün hissediyorun ki, andığım yemek kitabı, W,
'aile ortamı 'na sesleniyordu: Babanın akşam eve
döndüğü, annenin ev işiyle akşama kadar yorgun
düştüğü, çocuklarla birlikte bütün ailenin sofra ba-
şında akşamleyin buluştuğu, sofrada yaşlıların baş
köşeye oturtulduğu...
Hayli demode gelebilir. Günümüzün dergilerine
göz attıkça yeni kuşakların, yaşıtlarımın bile. eski
düzenden hiç mi hiç hoşlanmadıklarını açık seçik
saptayabiliyorum.
Yalnız demode bulunmakla kalmayacak, eski dü-
zende bir ölçek 'gericilik' kokusu da duyufacaktır.
Ama hemen eklemek gerekiyor: Demode de ol-
sa, gericilik kokusu da yaysa, o sofralarda yemek
yemiş olan bizler, bugünün düzeninde artık hiçbir
yöne yol alamıyorsak, vicdanımız bızi her adımda
tetikte tutuyorsa, büyük olasılıkla bir aile ortamın-
dan arta kaldığımız içindir.
Aile düzenini koruyalım. eski töreye geri döne-
lim. aman şöyle yapalım falan dediğim sanılmasın.,
Tam tersine; bugünün aile kurumunun en tipik ör-
neklerini siyaset adamlarının aile tablolarında ya-
kaladıkça, dudağı uçukluyor insanın. Bir yalan ve
kör bir ihtiras daima sırıtıyor.
Ben belki de, Behçet Necatigil ustanın şiirlerin-
deki dünyadan söz açmak istedim.
Nasıl insanlarmış onlar!: -^
"Ayda bizim elimize/ Ne geçer, şu kadar./ Ayır
önce kirayı;/ Günde yemeğimize/ Ne gider, şu ka- •
dar.l iyi kullan parayı./ Bu aylık bize yeter."
Bir ikisi dışta tutulursa, siyaset adamlanmızırv
Necatigil'den tek dize okumadıklanna yemin ede-
bilirim. Bari Fatma Fuad Gücüyener'in yemek ki-
tabını okusalardı...
Eyüboğlu'nun, 1940-50 dönemine ait resimleri, Helikon Sanat Galerisi'nde
Anadolu'nun renk âlemine yolcıılııkKültür Servisi - Peyzaj ve natür-
mort sanatçısı. her şeyden önce bir
portre ustası olan Eren Eyüboğlu.
ölümünden 8 yıl sonra düzenlenen
bir sergiyle anılıyor. Romanya'da
başlayıp Paris'te süren ve İstan-
bul'da noktalanan sanat yaşamı bo-
vunca hiç durmaksızın üreterek
araşrırarak kendi yolunu çizen Eren
Eyüboğlu'nun. Helikon SanatGale-
risi'ndeki (Ebuzziya Tevfik Sok.
15 1 Çankaya Ankara) sergisinde.
1940-50 dönemine ait resimleri.
uzun bir aradan sonra ilk kez izleyi-
ci karşısına çıktı.
Eren Eyüboğlu (asıl adı Ernestin
Letoni). Romanya'nın Yaş kentinde
doğdu. Varlıklı bir ailenin 10 çocu-
ğundan biri olan Eren Eyüboğlu. ön-
ce dini birokulda. ardından Yaş Gü-
zel Sanatlar Akademisi'nde öğre-
nim gördü. Akademiv i bitirdikten
sonra Pans Andre Lhote atölyesin-
de resim çalışmalanna başlayan sa-
natçı, Bedri Rahmi Evüboğlu ile bu
atölyede tanıştı. Daha sonra tutkulu
bir aşka dönüşen arkadaşlıklan.
Bedri Rahmi'nin Istanbul'a dönü-
şünden sonra da devametti. Eren ve
Bedri Rahmi Eyüboğlu. din ve ge-
lenek farklılıkları dolavısıyla aile-
lerinin karşı çıkmasına rağmen
1936 yılında evlendiler.
'Sanatçı aile'
Eren Eyüboğlu sergisini hazırla-
\an ressam Turan Erol. vakın arka-
daşlan Bedri Rahmi \e Eren Evü-
boğlu'nun. sanat yaşamı ile günde-
lik yaşamı bütünleştiren özellikle-
riyle çok özgün bir "sanatçı çift~ör-
neği oluşturduklannı vurguluyor.
Aynı zamanda Bedri Rahmi'nin
akademide öğreneisi olan Turan
Erol. 1944yılındatanıdığı Evüboğ-
lu çiftinden söz ederken "sanatçı ai-
le modelini yaratan kişinin, asıl
Eren Eyüboğlu olduğunu düşü-
nüjorum" divorve devam ediyor.
"Bu birliktelikte Eren Ejüboğ-
lu'nun ezümemiş. silinmemiş olma-
sı önemlidir. Çok yönlii,yerinde dur-
maz Bedri Rahmi,göz açıp kapav ın-
ca.va kadar her tarafa koilarını atı-
vor, ya>ılıyor, "mekân'ı ele geçiri-
yordu. Onun bulunduğu yerde
kendini fark ettirebilmek bir be-
ceri, bir başarı savılabilirdi. Bu
karı-koca sanatçı ilişkisinde Eren
Eyüboğlu'nun ana sevecenliğini
ve kadınsal inceliğini elden bırak-
madan kişiliğini koruyabiJmiş.
varlığını kanıtlamış olması. sıra-
dışı bir örnek savılabilivor..."
Anadolu'ya tutkun bir
ressam
Eyüboğlu çifti. evlendikten bır
süre sonra Anadolu kentlerini vc
köylerini dolaşmava başlar. Eren
Hanım. Anadolu'v u v e Anadolu in-
saııını tanıdıkça se\er, benimser. Ar-
tık resimlerıne Anadolu'nun alı,
moru. nakışı da gırnıeye başlar. Ar-
kadaş toplantıiarında Anadolu'va
tutkun olduğunu sık sık vurgulayan
Eren E> üboğlu. çok sıkıntı çekme-
sine rağmen Romanya'yı ve ailesi-
ni bırakıp Türkiye'ye yerleşmiş ol-
maktan hiçbir zaman pişmanlık
duymadığını. çok güzel dostluklar
kurduğunu ve en güzel resimlerini
burada yaptığını dile getirir.
Bazen modelli. bazen modelsiz
atölyesinde çalışan. sonra açıkhava-
ya çıkıp pev zaj v apan Eren Ey üboğ-
lu. sanat vaşamı boyunca hiç konu
sıkıntısı çekmez. Sevdiği heryeri ve
her şeyi ruvaline aktaran sanatçının
çalışmalannda. -bir bölümü bu ser-
gide de sunulacak olan- Bursa ve Is-
tanbul'dan görüntüler önemli bir
ver tutar...
Saz çalanlar. halav çekenler. ren-
gârenk elbiselerivle kövlü kadınlar
girer resmine sık sık... Açıkhavada
çalışırken özellikle sokaklan. ağaç-
lan, han av lulannı. kiremit kırmızı-
sı. çini mav isi renklere boyanmış ev -
leri resimJeyen sanatçı. natürmort-
larıyla da adından söz ettirir.
Bir sanatçının duyguveyaratı ile-
timıni insan v üzü kadar hiçbir şe> in
saglamayacağını düşünen Eren
Evüboölu. bir konuşmasında şöyle
der:
"Natürnıort durağan bir konu-
dur. Bir portre. bir ölüniin portresi
bile olsa. bir elmadan, bir ayvadan
daha çok konuşur. Daha çok şey ifa-
de eder. .Natiirmortu küçümsemiyo-
runı. Ama vinede insan yüzü bir pa-
patyadan ya da ayvadan farkiıdır di-
vorum...
EyüboğltTnun son resimleri
Yaşamının sonuna kadar sanatın-
dan bir an olsun kopmayan Eren
Eyüboğlu. sürekli kendisini sorgu-
lamaktan. dünyada sanat adına ne-
ler yapıldığını izlemekten. resmin
nereye gittiğini sormaktan vazgeç-
mez. Ölümünden kısa bir süre önce
Kalamış'taki atölye-evinde sanatçı-
yı ziyaret eden Turan Erol. Eren
Eyüboğlu'nun ileri derecedeki has-
talığına rağmen resim yapmayı sür-
dürdüğünü hatırlıyor;
"Değişen bir şey ler \ardı Eren
Eyüboğlu'nun resimlerinde... Son
resimleri. salt biçim kaygısının öte-
sinde, resim sanatının suııriannı zor-
layan birer çığlık gibiydiler... Köylü
kâdın figürieri önceleri, bol renkli,
dökümlü giysileriyle resimlerine gi-
rer, içindeki renk tutkusunu dışa
vansıtmasına önayak olurdu. Bedri
Rahmi de Eren Eyüboğlu da bol ve
renkli giy silere bürünmüş kadınlan
atölyeyetaşıdılar. modellerini folklo-
rik giysileriedonatma>ı sevdiler. An-
cak bu biçimsel. görsel ke>if, yerini
acı gerçekçiliğe. çileli insanlann ka-
derini sorgulamaya>önelmişti. Eren
Eyüboğlu'nun son resimlerinde
özellikle acı çeken. viik altında iki
büklünı olmuş ezilen. voksul kadın
gündeme gelmişti..."
Funda Pekşen'in resim sengisi
Falez Sanat Galerisi'nde
Kültür Servisi- Funda
Pekşen'in "Zaman
Üstüne" başlıklı sergisi 26
kasırn tarihine kadar Falez
Sanat Galerisi'nde
izlenebılecek. Sergide
özgünbaskı tekniği ile
gerçekleştirilmiş 29 yapıt
yer alıyor. Bir çok sergiye
katılan sanatçının, Türkiye
Sanat Dergisi Özel Ödülü
ve Kültür Bakanlığı 57.
Devlet Resim ve Hevkel
Sergisi Başarı ödülü gıbı ödülleri bulunuyor.
Haliç Rotary'den Atatürk Konseri
Kültür Senisi- "Atatürk ilkelerinin tahrip olduğunu
hissettiği her noktada. her Türk aydını bir militandır."
düşüncesini ilke edinen tstanbuJ Haliç Rotan.'. bu yıl J
10 kasım'da ünlü »anatçılan biraraya topladı. Jstanbul
Atatürk Kültür Merkezi. Konser Salonu'nda yapılan •
konsere. Safiye Ayla. Esin Afşar. Av sun Timurcan.
Nüket Duru. \eco. Dilek Türker. Talat Bulut. Ali ,
Poyrazoğlu. Ahmet Taner Kışlalı. Can Dündar. İ.C. ı
Devlet Konservatuvan Nefesli SazlarOrkestrası ve ;
Korosu katıldı.
BIGUN
AKSANAT'ta saat 12.30da lazer-disc'ten Rossini'nin '
"Sevil Berberi" adlı operası ve saat 19.30da "Abelard i
ve Hetoise" adlı tiyatro sevredilebilir.
İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ nde Tiyatro
Salonu'nda saat 16.30'da Guido Chiesa'nın yönettiği
"Babylon" adlı film izlenebilir. *
FOTÖGR.AFEVİ'nde saat 19.00"da Dora Günel'in
"Dar Sokakiar Sıcak İnsanlar" başlıklı dia gösterisi ,
izlenebilir. t
BOĞAZİÇİ ÜNİ\ ERSİTESİ SİNEMA KL LÜBÜ .
•nde saat 20.00'de "Sefiller"adlı film izlenebilir. .-•