Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10 ARALIK 1995 PAZAR
14 KULTUR
Birçok dîmyada bîrdenyaşyorıız
AHl ANTMEN
Bir bienal daha yaşandı... Ne denli
canlı bır süreç oldu bu? Bu sorunun >a-
nıtı. bienalin sergı mekanlan Antrepo.
Aya İrini ve Yerebatan Sarnıcı'ndakı ser-
gilerin yanı sıra. tstanbul sanat ortamın-
da son bir aydır yaşanan canlılıkla ölçü-
lebılir belki lstanbul"da, kente doğu ile
batı arasında bir köprü kurma işlev i v ük-
leyerek farklı kimlıklerden sanatçıîann
biraraya gelmesı ve bır buluşma-tanış-
ma-tartışma-diyalog ortamı yaratma dü-
şüncesi çerçevesınde. bienalde gündeme
gelen konulan irdeleyen ve 'resmen' ol-
masa da bu sürece katılan sanatçılar var.
Canan Beykal ın Kare Sanat Galen-
si'nde yer alan "Bana Geldiğin Veri An-
taf başlıklı sergısi. bu kapsamda deger-
lendirilebilir.
Canan Beykal'ın sergisinin ana tema-
sı, yabancılann birbirleriyle tanışma sü-
recinin başında kaçınılmaz olarak ılk
başvurduklan o klişe dizeden oluşuyor:
Banageldığm verianlat... Nişantaşı'nda-
kı galerinın camekanından neon ışıkla-
nyla sokağa yansıyan bu soru, dışarda-
kı kışıyı önce galeri mekanının içine çe-
kıyor, sonra daha da bir içen: Neresı. in-
sanın geldigi yer? Dogdugu yer mı? Ya-
şadığı yer mi? Konuştugu dil mi? Ana dı-
li mi? Bizler kımiz? Ötekiler kim'\ .
Beykal'ın başlattığı bu sorgulama sü-
reci. galeri mekanı içinde yer alan kışı-
sel antropolojilerle desteklenıyor: Me-
kan. hem *bizden olmayan' hem de
(rnuhtemelen) *tanıdık olmayan' yaban-
cılann, vesıkalık fotoğraflanndan bakan
yüzleri ve tekbırparşümen kağıdına sıg-
dırdıklan (nereden geldiklerine dair» ki-
şısel tarihlenyle dolu. Hepsı. kendi dil-
lennde yazılmış. Kımısi, resımlerle des-
teklemiş yazdıklannı. kimisı. geldiği
yerle özdeşleşmış görüntüleri kullanmış.
Bu denli çok ınsan yüzüne bırer birer ba-
kmca, fotoğraflar birbirine kanşıyor.
Farklı kimliklerden. farklı kültürlerden,
farklı ülkelerden, farklı dillerden. farklı
renklerden bır sürü vüz, birbirine benze-
meye, belirsizleşmeye. bulanıklaşmaya
ve yüzlerden birtürlü vazgeçemeyen ün-
lü sanatçı Chrisrian Boltanski'nın ışle-
rindeoldugugıbı. •ölmeye'başlıyor. Me-
tinlerse. vesıkalık fotograflarla kurulan
o akrabalığı yok ediyor. Beykal'e göre.
kişinin kımligını belırleyen. ıdan ve sı-
yasi sınırlann. ırkının. renginın ötesinde.
dili. "DiLkişinin bütün gecmişini.tarihi-
ni ve kültürünü belirlivor. Bu vüzden de
onun kimliğini oluşturan tek özelliğin. di-
Holduğunudüşünüyonım.'" Beykal. ser-
gide ses kayıtİarı da kullanıyor. Farklı
diller. farklı sesler. geldikleri yen anla-
tıyorlar sanatçıya. Ancak Beykal. sergı-
de ancak bir gölge gibi yer alıyor. çoğu
sergisinde olduğu gibi olayı 'dışar-
Sergide Canan BeykaL, bulunduğu konumdan, dışanya \e kendine göre "öteki olana" bakıvor.
dan'ızlıyormuşçasına. bır üçüncü göz
olarak. varlıgını 'hissettiriyor' yalnızca.
Sanattan öncelikle İmgeyi' ardından
'kendini' kaldırmaya calışıyor Beykal.
Varlığı, öteki sergılerde oldugu gibi bu
sergide de belli belirsiz görünüyor ki bu-
nun oluşum sürecı de serginın temel ol-
masa da yan izleklerınden bın belkı:
Tüm bu ınsanlan biraraya getıren o 'rast-
lantı'unsuru Birbirine yabancı olan tüm
bu ınsanlan biraraya getıren ana neden.
hepsınin Beykal'ı tanımış. Beykal'ın da
hepsini tanımış olması. lpince bır bağ.
gözle görülmeyen bır zincir sözkonusu
hepsinin arasında. Birbirlerinden uzak-
lar bütün bu insanlar, dilleri. kültürleri.
geçmışleri, tarihleri. yüzleri ayn. ama
aralarındaki mesafe belki de o denli uzak
bir mesafe değil?
Öte yandan. farklılıklan yok ermek ye-
rine. ortaya çıkaran ve çokseslilıkten.
çokkültürlülükten yana bir sergi. "Bana
Geldiğin Yeri Anlat." Beykal.bulundu-
ğu konumdan. dışanya ve kendine göre
"öteki olana" bakıyor. Sergide yer alan
yabancıların çoğunlugunun 'batılı' ol-
ması daönemlı. Canan Beykal. Batı'nın.
batılı olmayanlarda haklı birkuşku uyan-
dıran özeleştıri sürecinde gündeme ge-
tirdiği 'ötekf kavramıyla ınceden ince-
ye dalga geçerek ılişkileri tersine çeviri-
yor ve bu kez Batılıyı "öteki" yerine koy-
muş oluyor. "Benim için bunlar öteki ol-
muş oluyor. ama bunun bile çok değişken-
lik getirebilecegini düşünüyorum. Yani
doğu dediğimiz zaman. fizik olarak, ta-
sanm olarak düşündüğümüz zaman do-
ğu diye bir olay yok ashnda. kolombus.
doğu>a gidi>orum diye batiya gitmişti.
CaHfornia'nin en batı ucu. en nihayet do-
ğuya bakıyor. Ötekinin yeri belirsiz. Ye-
rini belirleyen hiçbir şey yok. Bu tabü çok
hoş bir şey. O zaman bu gibi aynmların
anlamsızlığı çıkıyor ortaya." Ancak tabıı.
"bu aynmlar vok demek. ashnda, bu ay-
nmlar var demek anlamına geHyor." Ba-
tı'nın aynmlan 'tanımak'yerine "sindir-
meyi'seçen maskeli hoşgörüsü konusun-
da ise, Beykal. "Her kültürün dünya
içinde insan adına evrensel boyutlarda
çok şeyler kattıklannı gözönünde bulun-
durursak. o zaman bu aynmlann onla-
nn, siyasi. idari ırksal vs. konulannda
degiL yalnızca düşüncelerinin farklı ol-
masından kav naklandığını söy leyebiliriz.
İnsanlann yarattığı her dil. her kültür
bir farklılık jarahyor ama bunlan birer
aynm olarak görmek \erine tarih kat-
manlarını zenginleştirici ögeler olarak
görmemiz gerekiyormuş gibi gelivor ba-
na. YanL farklılıklar var. evet. ama bu
farklılıkların hirbirlerine üstünlügü yok
diye düşünmek gerektiği kanısındayım"
dıyor.
Canan Beykal'ın "Bana Geldiğin Ye-
ri Anlat*'başlıklı sergisinin aklagetırdı-
gı ve tartışmaya açtıgı bir dığer soru da.
üçüncü dünya ülkelerinin ya da 'öteki'
olarak nitelendırilen. batı piyasasında ve
sanat ortamında yer almayan sanatçıîa-
nn yapıtlan tartışılırken sık
sık gündeme gelen. "Kimin.
kimin için" konuşabileceği
meselesı. Sık sık sorulan so-
rular var- Afrıka kökenli
Amenkalı yönetmen Spike
Lee'ye göre. örneğin. ">1al-
colm X" filmini. kendısın-
den başkası yönetemezdi ve
zaten yönetmemeliydi.
Uluslararası lstanbul Biena-
li içın Türkiye'de bulunan
Ilya Kabakov da aynı düşün-
cedeydi: Rusya'yı. ancak
bir Rus sanatçı anlatmalıydı, Kabako\ 'a
göre. Canan Beykal. bu soruna, kendini
'olayın dışında tututarak' ve sergisine
seçtigi herkese kendi sözünü \e sesini
vererek yaklaşıyor. "belgeci" birtavırla
farklı kimlikleri salt "gündeme getirme-
yi' seçıyor. onlar adına konuşmak yeri-
ne...
Sergisinde yer alan Tanzanyalı bir
doktorla ilgıli anlattığı ilginç bir nokta:
-...Tan/anya, bizinı için çok uzak bir yer.
Mesela bir Korc \a da Japonya bile o ka-
dar uzak gelmiyor hize. Şimdi o Tanzan-
\alı"va bizinı batılı gibi göründügümüzü
de gözönünde bulundurduğumuz za-
man, bizlerin orada daha önce yaşayanan
şeylereduyarlılığımızla, onun duyarlılığı
arasında çok büyük bir fark oluyor. Ör-
neğin. onun ailesinde, köle ticaretinde da-
ğrtım şefliğini >apmış bir kişinin varol-
muşolmasi— Onun bu olava bakış açısıy-
la, bu olayın yükiinü yok edebilmek için
doktoriuğu seçmişolmasıyla bizim bakış
açımızda çok büyük bir fark var tabü.
Onun bu gerçeği nornıal karşılaması da-
ha da olanaksız ve karşı çıktığında da da-
ha derinden karşı çıkıyor tabü."
"Bana Geldiğin Yeri Anlat"sergisini,
ashnda Canan Beykal'ın. Claude Levi-
Straussun "Huzünlü Tropikler" kita-
bından yaptığı bir alıntı anlatıyor. tüm
boyutlanyla: "Insan, kendi çevresi için-
de dünya degişrirdikçe. daha önce işgal et-
tiği ve daha sonra işgal edeceği konumla-
n kendisivk birlikte taşıyor. İnsan av'nı
anda \e her >erde bövle. O. cephe halin-
de ilerleyen ve her an bir aşamalar topla-
mını >inele\en bir kalabalık. Çünkü bir-
çok dünyada birden yaşıyoruz. Bunlann
her biri içinde yer alandan daha gerçek
ama kendisini kuşatandan daha yalan-
dır."
N Â Z I M H İ K M E T
Tabu ve efsane
ATAOL
BEHRAMOĞLU
Nâzım Hikmetefsanesi.
onun çok genç bir şairken
yazdıgı. daha ilk şiırleriyle
başlamıştı. Istanbul'un
işgal altında bulunduğu
yıllarda "AğaCamii" ve
"Kırk Haramilerin Esiri".
efsane bır genç şairin.
inanılmaz bır enerjıyle
dolu, çarpıcı ımgeler ve
benzetmelerle örülü
yurtseverce şiirlen elden
ele dolaşıyordu. İlk özgür
koşuk örnekleri.
"Yalnayak", "Güneşi
İçenlerin Türküsü", "Veni
Sanat", bir orkestra
gürleyişiyle efsaneyi
büyüttü. Bunlar çagdaş
Türk şiırinde, özde ve
biçimde muazzam bır ileri
atılışın da ilk örnekleriydi.
Anadolu'ya geçiş. Rus
devrimine katılış.
toplumsal bağlanış ve ilk
hapislik deneyleri, şiirinin
yanı sıra yaşamının
çevresınde de gitgıde
büyüyen efsanenın
nedenleriydi. 1920"li ve
30'lu yıllar Türkıyesı'nın
yazınsal ve toplumsal
yaşammda Nâzım Hikmet
efsanesinin benzersiz bir
yeri vardır. Sonra tabu
dönemi başladı...
"Gece Gelen TdgraP,
"Sesini Kaybeden Şehir".
yaşamı ve şiiri üstünde
giderek artan yasaklamalar
ve baskılar... 1938
tutuklaması. efsanenın
kederli notalarla. acılı
tonlarla daha da
yoğunlaşarak sünnesinın
yanı sıra, tabu doneminde
de bir dönüm noktası oldu.
Şurlerinin basılması,
okunması ve hatta adının
yüksek sesle telaffuz
edilmesi yasaklanmıştı.
1950 sonrası, Nâzım
Hikmet'in şiin ve vaşamı
çevresindeki tabu ve
efsanenin, belki de hıçbir
çağdaşı için olmadığı
kadar çelişkilerle,
karşıtlıklarla, aynı ölçüde
büyük hayranlıklar ve
düşmanlıklarla
derinleşerek sürdüğü bir
dönem oldu. Tabu sanki
asılması mümkün
olmayacak kadar
kingrenleşmış, efsane,
çeşitli ve karşıt versiyonlar
kizanmıştı...
1 -»60'h yıllann hemen
bişlannda. "Yön"
dergisinin cesur bir
çıkışrt la tabu. bir ucundan
yıkıldı. Bunu "Kuvayi
Millive Destanı", lırik
şıırler ve bütün görkemıyle
"Memleketimden İnsan
Manzaralan"nın yayınlan
izledi. Türkiye'nin
yazınsal ve toplumsal
yaşamına açılan Nâzım
Hikmet pencerelerinden.
temız havalar doldu.
Şiirimız. insana ve
dünyaya bakı^ımız.
derinden etkilendi. Tabuyu
sürdürmek ısteyenler.
temiz havadan tedirgın
olarak karşıt çabalanndan
vazgeçmediler: fakat tabu
yıkılmaya başlamiijtı bır
kere... Efsane ise, bu kez
gerçeklerden daha çok
beslenerek büyümesini
sürdürdü... Çünkü
gerçekler. onu daha doğru.
daha insanca bir ışıkta
görmemizi saglıyordu. . \'e
o, bu çagı. çağımızı. en
doğru. en insanca
yaşamayı başarmış, en
seçkin insanlanmızdan.
belkı de onların. yazgısı en
büyük ve trajık olanıydı...
9Âralık 1995... Ankâra'ya
kar serpiştirivor... Şimdi
Atatürk Kültür
Merkezi"nın. çeşitli sanat
kuruluşlannın bulunduğu
Hıpodrom alanında. Nâzım
Hikmet anıtının
açılışındayız..
Büyük bir olay bu. Bır
mucıze. Fakat nıce
emeklerle. nıce özverilerle.
nice çabalarla
gerçekleştirılmış bir
mucıze... Azerbaycanlı
yontucu Sait Rüstem'in
emeğıyle vükselen Nâzım
Hikmet anıtı önünde
(büyük şainmizın bu ılk
anıtı önünde)
alçakgönüllüce. fakat haklı
bir gururla konuşan Kültür
Bakanı Fikri Sağlar'ı ve
onun kişiliğinde bu
mucizenin nice adsız
emekçisinı vürekten
alkışlıyoruz... Yıllar önce
bir cezaev inde yattıgı
Ankara'da bugün anıtının
yükselmesi. Nâzım
Hikmet'ın adı çevresinde
hâlâ varlığını sürdürmekte
direnen tabunun tümüyle
yok olmasında büyük bir
dönüm noktasıdır... Fakat
o, hiç kuşkusuz ki ve çok
haklı olarak adıyla ve
yaşamıyla bir büyük
efsane olmayı
sürdürecektır...
ISMET SOYLER (1961 -...)
Özgürlük ve demokrasi mücadelesine İlerici Gençler Derneği saflannda katıldı.
Diyarbakır Cezaevi'nde yıllarca süren insanlık ve onur kavgası...
Kutlu-Sargın davasının sayısız duruşmasının özverili dayanışmacısı
24 Aralık seçimlerinde halklann özgür ve kardeşçe bir arada yaşadığı demokratik Türkiye'yi
kurmak için oluşturulan Emek-Banş-Özgürlük Bloku'nun heyecanlı ve coşkulu savunucusu...
İstanburun merkezinde çarpık düzenin çarpık kentleşmesinin sonucu olan talihsiz bir kazada,
belki de cinayette yaşamını yitiren sıcak bir dost...
Seni unutmayacağız.
Ü Ü ÜİSMAİL SÜRÜCÜ
Cenaze için irtibat telefonu: 593 59 92
İSMET SOYLER
Bu yaptığın en kötü şakaydı.
Hayır! Bunu kabullenemem.
EŞİNrDÜDU
ISMET SOYLER (1961-...)
Belki en özverili yoldaşımız, tartışmasız
en candan arkadaşımızdın.
Yaşamın vicdanı olsa senden aynlamazdı.
Biz senden aynlmayacak, seni unutmayacağız!
ARKADAŞLARIN
Yaşamak, dostluk. mücadele. Her yerde
Hem de tepeden tırnağa... Dolu dolu.
Işte bu
İSMET SOYLER
Sensizliğe yüreğimiz nasıl dayansın?
Ölümün adı da, gerçeği de kalleş.
Mehmet NACİ SUMELİ
Sevgili dostum
Ağız dolusu gülüşünle
hep bizimle olacaksın.
HÜSEYİN ÇAKIR
KOŞEBENT
ENİS BATUR
İlk Noktaya Yolculuk
Pek çok kişı gibi ben de neyin nereden geldiğıni,
"ilk nokta"y\, kelimelerın ve deyimlerin kökenini me-
rak ederim. Merakımın artmasında da doyuma ulaş-
masında da, yakın çevremdeki bilim adamı. tarihçi
dostlarımın payı vardır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın,
cumhurıyetin ilk doneminde, 'Eğitim Bakanlığı' adı-
nı taşıdığını söyledi bır tarihçi arkadaşım, geçenler-
de, zihnim oradan buraya hızla bir sürü akıntıyı kat
etti bunu duyduğumda.
Bazı "ilk nokta"!argerçek midır rivayet mi, pek an-
laşılmaz ya, bu o kaclar da onemli değildır: Duyar-
ken dinlerken de, anlatırken aktanrken de haz alınz.
Sözgelimi "marmelat" hikâyesı: Mary Stuart hasta
yatarken, mutfaktaki Fransız ahçı, ona iyi gelir umu-
duyla bır tür şekerli meyve ezmesi icat etme telaşı
ıçindeymiş güya. "Ne yapıyorsun?" diye soranlara
da, "Marıe malade, Marie malade" (Mary hasta) dı-
yesiymiş. Marmelat böyle ortaya çıkmış sözüm ona.
"Ilk nokta" bazen kaybolur, unutulur, hatta yer de-
ğiştirir. Kültür tarihiyle, sanatla yakından uğraşan bi-
rine üniü "Less ıs more" (Azla daha çok) degişımin
kime ait olduğunu soracak olursanız, geçen yüzyı-
lın süslemeci sanatına karşı çıkan, yalınlığı işinde
esas alan bır mımarın, Mies van der Rohe'nin adı-
nı verecektir. Genel kanı o yönde oluşmuştur ger-
çekten de. O kadar kı ünlü mimann mezar taşında
bile bu veciz söze yer verilmiştir.
"Less is more" sözünü benımseyen başka çağ-
daşlanmız da vardı: Gropius, Loos, Brancusi, Gi-
acometti hemen akla gelenler. Oysa bu özdeyış ne
onlara, ne de Mıes van der Rohe'ye aitmiş! Bunu,
Amenkalı romancı John Barth'ın yenı çıkan dene-
me kıtabı "FurtherFrıdays "dekı bır dıpnottan ögren-
dim: "Less ıs more" deyışinı, ılk kez 1855'te yayım-
lanan "Erkekler ve Kadınlar" başlıklı kitabındaki
"Andrea del Sarto" adlı şiirınde Robert Brovvning
kullanmış. Şıiri bulupokudum hemen. Brovvning ne
dedığıni bilerek kullanıyor o sözü, üstelik şiir bır res-
samla ılgilı. Peki John Barth kendi mı bulmuş bu kay-
nağı, hayır: Ona birtanıdığı göstermiş! Nereden ne-
reye işte.
Şüphesiz, bütün bunlar "Less ıs more"u, onu ger-
çekten kalıcı ve etkilı biçimde devreye sokan Mies
van der Rohe'den kopartmaya yetmez. Sözle adam
öylesine kaynaşmıştır artık. Gene de Brovvning'ın
payını da yabana atmayalım diyorum ben: Şairlere
hiç degilse ınsaf hakkı tanınmalı.
Bazı "ilk nokta"iar neredeyse dogal gibi görünür
insana: Ezelden beri öylecene var olduğunu sanırız
oşeylerin, kelimelenn, kullanışlann. Örneğin Mede-
ni Hukuk'ta kavram olarak büyük önem taşıyan,
gündelik yaşamımızın vazgeçilmez parçası 'eş' söz-
cüğünü. yasalara geçiren Ebulula Mardin'mış. Eş,
hem çok güzel bir sözcük, hem de hukuk bağlamın-
da eşi bulunmaz bır karşılık bence.
Türk Dil Kurumu, 1963'te "Ataç'ınSözcüklen"ad-
lı bir kitap yayımlamıştı. Yeni kuşaklar, "ilk nokta " açı-
sından Ataç'a neler borçlu olduklarını bilmiyorlar:
"Aksülamel" yerine "tepki", "kabiliyet" yerine "ye-
tenek", "şuur" yerine "bilinç", "mücerret" yerine
"soyut" demelerini sağlayan yolu açanların önünde
kim vardı, bunu öğrenmek yük getinmez sanıyorum.
"Ilk nokta"ya gitmenın yararı bilirkişilik taslamayı
kolaylaştırmasıylasınırlanmamalı. Bağlamı görmek,
bağlamında görüp değerlendirmek, beklenmedik
açılımlar getirebilır insana, yepyenı bir boyuta ula-
şılması olanağı doğabıttr.
Daha önce de değınmiştim: Hipokrates'in çok
sevilen. kullanılan "Sanat uzun, hayat kısa" (Ars lon-
ga. Vıta brevis) sözünün motto haline gelirken kır-
pıldığını yıllar sonra öğrenmenin ezikliğiyle özgün
metnin peşine takıldıydım. Karşılaştığım bütün -
cümle benim ufkumu hepten değiştirdi: "Hayat kı-
sa, yapılacak ış çok, yapmak için fırsat seyrek çı-
kar" diyordu bu büyük hekim-düşünür. "ilknokta"ya
ulaşmam, beni altı yıldır üzerinde çalıştığım bır kita-
bı yazmaya yönelten ana etmen oldu.
Ğze yolculuk her zaman heyecan verir.
Hamiş: Sizi gürültüleri, pislikleri mütecavız tavır-
lan ile durmadan rahatsız eden komşulannız ıtina ile
iptal edilir.
AVRl PA FİLMLERİ
. FESTİVALİ'NDE BUGÜN
Fitaş 5 : 12.00: Per>ona ingmar Bergman: 15.00:
Dönek.Kazimıer Kutz. Nesnelerin Sesi'Patnck Le
Goff: 18.00: Paul Bo\vles-Yanm Ay'Irene Von
Alberti. Üçgea'Erica Russell; 21.15: Nice Üzerine
Devam'A. Kierostami. Delil Godfrey Reggıo.
Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi:
11.00: Yeni Dalga Sonrası Andre Techıne Laurent
Pernn. Yeni Dalga Kendini Anlatıyor Robert Valey:
13.15: Shakespeare Öyküleri: Beğendığıniz
GibiAlexei Karayev. Hamlet/Natalia Orlova, Hırçın
Kız'Aida Zıablikova. Kış Masalı/Stanislav Sokolov.
Macbeth'"Nikolai Serebriakov.
AVRUPA FİLMLERİ
FESTİ\ ALİ^NDE YARJN '
Fitaş 5 : 12.00: Keçı Boynuzu Nıkolai Volev, Ben
Büyüyünce Babam Polıs OlacakVincent Monnet;
15.00: Bir Yaz Gecesi Gülümsemeleri< İngmar
Bergman : 18.00:Küçük Korkular.Tonino De
Bernandi, Marc ChagalL Anılea Lubıenıecka: 21.15:
Her ^•enı Sabah için Sana Teşekkür Ederim-Milan
Steindler. AteşkesEmmenuel Paulın.
Fransız Kültür Merkezi:
14.00: Ölümcül DüşlerPatrıck Malakian. Ashnda
Aydaki İlk İnsan Oydu'Torben Skjödt Jensen, Eşsiz
Mücevherat'Olivıer Doran. Cezaevi'Mirona Tatu,
Bilardo Lubomir Benes. Alacakaranlık Aşkı Riho
L'nt. MerhabaJonas Raeber. Yumurta' Pierre
Bouchon: 16.30: Ada Guido Manulı: 19.00: İşlev 3
Artı 1 Bynke Maiboll. Prag'Kassandra Wellendorf.
Günther/Johannes Rosenberger, Ütü Valsi Ruth
Louz, İki Ya Da Üc Şe\ Armando Ceste. Ana
Istasyon/Bodo VVerner Lang. Küçük Diktatör'Radu
Lean. ElenaHelen Underwood Gelecek Sefer Her
Şey Daha tyı Olacak Rıck Minnıch.
Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi:
13.15: Kısaca Wenders: Aynı Oyuncu Yine Atıyor.
Silver Cirv. Alabama. Polis Fılmi.
Fethi Kopuz anısına konser
Kültür Servisi - Kopuz Oda Orkestrası bu yıl 10
ekim günü yıtirdığımiz Fethi Kopuz anısına bır
konser verecek. Perşembe günü saat 15.30'da
Marmara Onıversıtesi. Göztepe Kampusu. Müzik
Egitimi Bölümü Konser Salonu'nda venlecek
konserde, Kopuz Oda Orkestrası. Mozart. Handel.
Bach gibi bestecılenn yapıtlannı
seslendirecek.Konser günü Kopuz'un hayatıyla ilgili
bır pano hazırlanacak. Kopuz hakkında bır konuşma
yapılacak. Aynı konser. pazar günü saat 16.00'da
AKM Büyük Salon'da Kütüphanecıler Dernegi Vakfı
yaranna tekrarlanacak.