29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26EKİM 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 GRAMOFON İCNESİ Cahit Uçuk la Söyleşi SELİM İLERİ CalıitUçukla • "j debiyat ğ J gündelik ğ T hayatın M •«/ içindeydi, hayatm bir parçasıydı. lnsanlar tefrika romansız bir gazete düşünemezlerdi. Bugün bunlann hepsi yok oldu, hatta yok edildi. Kültür azhğı buradan geliyor. Edebiyata, fikir yazısına yer vermek galibaartık bir hayal oldu. Düşünün, daha dün, tefrika roman gazeteye tiraj kazandınrdı. Şimdi tencere.tava için gazete alınıyor. Yd...Yazı hayatında altmış yıl... Bununla bır- likte Cahit Lçukun yazı çalışmaları da- ha da eskılere dayanıyor. Ailesının öykü- sünü kaleme getırdiği Bir Imparatorhık Çökerken^.'de (Yapı Kredi Yayınlan ı yal- nızca çocuklugundan, yetişme yıllanndan da söz açan Cahit Uçuk'la Arnavut- köy'ündeki ev inde konuştum. Anlattıkla- nnı az sonra aktaracağım. Ama önce KirazL Pınar dönemine göz atalım. Bu ilk roman yayınlanır yayınlan- maz okurun ve edebıyat çevrelerinin ilgi- sini çeker. Yalın bir anlatımla pastoral bir dünya kurmak ıstemış Kırazlı Pınar ıçın Ahmet Muhip Dıranas bakın neler yaz- mış: "Kiradı Pınar romani) la ilk eserini ve- ren Cahit L çuk, en genç şöhretlerdendir. bk yazılan bir resimli mecnıuada çıkar- ken. bir genç kadına ait olduğunu düşün- mcdikten başka bu imzayı. Nâzım Hık- met'in yeni bir nanıı müstean sanmış.tık. Hakikaten de üsluburuın tara. bize Nâzım Hikmefi hatırlatıyordu. Fakat sonra şah- sileşmeve haşladı. Bu üsluptaki berraklık. hararet>etas\ir1erindekikuv\etgözeçar- pivordu. Romantik bir adeseden akseden garip bir rvalizması da vardı. Sonra, bir gün öğrendik ki. o güzel Anadolu hikâye- lerini. genç yaşının ekseri yıllan Anado- lu'da geçmiş, yirmi yaşlan içinde bir genç kız vazıyor." Beni kapıda "Ne kadar geç karşılastık; ne kadar gecikerek tamşıyoruz—** diye kar- şılayan Cahit Hanım'a anılarından yola çıkarak ilk şu soruyu yönelttım: "Halide Edib'i Sultanahmet Mİtingi'nde dinlediği- nizde çocuk yaştaydınız. Hangi dürtüvdü sizi bu mitinge kablmaya iten?" Gensi kendıliğinden akıp gıttı: Cahit Uçuk olanca görgüsü. derin heyecanı, o kadar aynntılara açılabilen o kadara güç- lü beliegiyle anlattı: ". .HalideEdibHanım.ozamanlarçok büyük bir şöhretti. Herkes üzennde büyük etkisi vardı. Onun bir mitıngde konuşacak olmasıbaşlıbaşınabirhadiseydi. Ben da- ha o zamanlar mesala Handan'ı okumuş. romana bayılmış, hayran olmuştum. Ha- tıralanmla bahsettıgim dadım Şayan'la birlikte Sultanahmet Mitingi'ne gittık. Halide Edib Hanım orada vatan çocukla- nnaseslendi. Yamtı gelmeyen mektup "Sonra ben Halide Edib'e mektup da yazdım. Evımızde çok ldtap vardı. Bun- lan kaçamak okurdum ve çok hızlı okur- dum. HaJide Edib"in romanlannı çok be- ğeniyordum. Hayranlıgımı belırttim mek- tupta: nasıl yazılır. ben de yazmak istıyo- rum diye sordum. Zaten küçük şıirler fa- lan yazıyordum; babam bana "Küçük Şa- ir' adını takmıştı. Fakat Halıde Edibden cevap alamadım. Bana necevap \erdi, be- nimle ne ilgilendi... Onun içın çocuklar bana yazdıklannda hemen onlara bir sıca- cıkce\ap veririm." - Acaba mektup Halide Edib'in eline mi geçmedi? "Geçti... O zaman Istanbul böylesine büyük değildi. Herkes iy i kötü birbirini ta- nırdı. Biz Sultanahmet'te oturuyorduk, Halide Edib Hanım da o cıvarlarda... Son- ra yaşım ılerleyip başka romanlannı oku- dukça anladım ki. bizim meşreplenmiz başka... "Şimdi çok ısrar ediyorlar. Babıâli'yi yaz. yazarlık hayatını yaz diye. Hay ır. hiç- birini yazmam. Içimde dizgınleyemedı- ğim kırgınlıklar var. Belki tatlı taraflann- dan bahsedebilinm. 1935 senesinin bir ilkbahar ayında Yanmay mecmuasında ilk yazım yaymlandı. Hayatımın çok üzüntü- lü bir devresiydi; gerçi sürekli yazıyor- dum ama, yazılanmının yayınlamşı be- nim için o kadar kutlu, mutlu bir şeydi ki. bütün hayatım için bana bir kapı açıldı... "...Gelgelelım birtakım kıskançlıkiara yol açtım. Cahit Uçuk'un kim olduğu bi- linmiyordu. Hem Yanmay'da. hem başka dergi ve gazetelerde süreklı hıkâyelerya- zıyordum. Bu hikâyeleri annemle babam gazetelere götürürlerdi. Cahit Uçuk uzun sûre takma ad sanıldı. Nıhayet Yanmay'da GavsiOzansoy'un bir röportajıyla kapak- ta bir fotoğrafîm çıktı O sene Anadolu "ya gittim, artık bütün kahvelerde bile, yolda bir kahve içmek içın giriyoruz, 'Aa Cahit Uçuk...1 diyorlardı... "...Yazdıklanm okunuyor ve seviliyor- du. Ama bu birtakım çekemezlikleri dur- durmadı. Birara bana Adalet Cimcoztak- tı: Babıâiımizin sakızlı. eli maşalı Geor- geSand'ı diyor: o kadar şaşırdım, o kadar üzüldüm ki! Ben bir şeyler yapmaya de- vam ettim. Bu tarz şey lere kayıtsız k'alma- ya çalıştım. Zaten yazmak benim için bir tutkuydu. İlk romanımı on ıki yaşınday- ken yazdım. Tabiı birçok etki altınday- dım. Reşat Nuri'yı çok okumuştum, ter- cüme romanlarokumuştum. Fransızca ro- manlar okurdum. Bunlardan bırini adap- te etmiştim, ev de kardeşime okurdum. Ba- bam kaymakamdı \e Anadolu hayatı ilk çalışmalanm için bir kaynak oldu.. Abdüllıak HamiTi ziyaret "O yetışme yıllanmda şiırler de yazı- yordum. Artık lstanbul'a gelmiştık. Bir akrabamızın aracılığıyla şiirlerimi AbdıH- hak Hamit Bey'e götürdüm. Hiç unııt- mam, annem bana çok şık lacı\ert bırel- bise yapmi!>tı; Fransız kumaşından. yaka- sı beyaz kürklü. Lacıvert çanta. lacivert pabuçlar. Adeta Parislı bir genç hanım ol- muştum. Abdülhak Hamit Bey çok kibar biradamdı; benı görünce ayaga kalktı. son eşi Lüsyen Hanım'a seslendi. 'Lüsyengel bak, senin gençkızlığına benzeyen birisi gekJi!..' dedi. Sonra beni adeta imtıhana çekti; sinemayı. tiyatroyu sevip sevmedı- gimi sordu." "Sevdiğimi söyledım. *Başka dünyala- ra, başka ufuklara açılan pencerekr", de- dım. Hakikaten Fransız. fngıliz filmlen- ni göre göre oraları ranımış gıbiydim: Pa- ris'e veya Londra'ya gitsem yadırgama- yacaktım. Amenka'yı çok merak edıyor- dum ama, Amenkan filmlerinden oraya ait çok bir şey ögrenemiyordum." "Abdülhak Hamit "e bir ikışıirokudum. 'Güzel ama, defterini bırak, ben tek başı- •'Ben bugünkü Türkiye'ye bakmıyorum, geleceğe bakıyorum. Çok şükür, öyle bir nesil yetişiyor ki Türkiye'de. bugünün maddiyatçı. hırslt, gözüdönük insanlanna rağmen fevkalade aydın, gelecek için • kendinden fedakarlığa hazır, duygu ve düşüncede, gelecek için çaba harcayacak metanette. Bunlan birer umut kabul ediyorum. Türkiye'nin istikbalini eğitimde anyorum. Geîeceğe çok inanıyorum.' ma kendim okumak isterim,' dedi. Ertesi gün heyecanla bekliyorum. ses seda yok; sonraki günler de. Tabii Halide Edibın kınklıgı da var. Neyse üç ay sonra. benim deftergeldı. Abdülhak Hamit Bey "Buşi- ir mecnıuasının sahibinde isridat \ar. biraz daha çalışsa şair olabilir. fakat kendisi ne- sirdeçokdaha muvaffak olacaktır' dıyor... Tabii artık vargücümle nesre sığındım. hı- kâyeler yazmayabaşladım. Şiirlergözden düştü. defter bir tarafa gitti: varsa yoksa nesır!" '"...0 zamanlar 'plaj hikâyeleri' yazılı- yordu. Ama, hayatında bir kere plaja git- memiş muharrirlerin plaj hikâyelerıydı bunlar. Bu yüzden de plaja giden gençkız mutlaka sadakor şemsiyeli, beyaz çorap- lı, sadakor çantalı oluyordu. Ben, sırtında torbası. vücudu bronz gibi yanmış. saçla- n kısa kesilmiş. sportmen gençkızı yaz- dım. Tabii bu bir değışimin, değişmenin yazıya yansımasıydı." Ercüment EKpem'in sözü "...Babıâlı başka bir dönemdi. Ercü- ment Ekrem Talu'nun bir sözünü unuta- mam. 'Kızun siz geldiniz. biz derienip to- parlandık,' dedi 'Estağfurullah efendim,' dedim; büyük yazarlan nasıl sayıyorum. nasıl önemsiyorum! Ercüment Ekrem, 'Kızuıı', dedi, 'biz Bahıâli'nin sıcak oda- lannda ceketlerçıkmış, sırtımızda terii, sa- rarmış atlet fanilalar, ya nargile içhoruz, \aça\,cigara, kah\e. rakı... Fakat kapı açı- İıp da Cahit l çuk güneş gibi içerne girin- ce gömlekler giyüdi, kravadar takıldı.-' Bü- yük iltifattı .." " ..Şımdı düşunüyorum da. gazetelerde her gün edebı yazılar yayınlanırdı. O hı- kâyelı dergıler. tefrikalı gazeteler ne gü- zeidi! Edebiyat gündelik hayatın içindey- di. hayatın bir parçasıydı. lnsanlar terfri- ka romansız bir gazete düşünemezlerdi. Bugün bunlann hepsi yok oldu. hatta \ok edıldı. Bılemeyeceğinız kadar çok üzülü- \orum. Insanların bu kadar maddı oluşla- n. duygulardan bu kadar uzak yaşayışla- n hakikaten çok üzücü. Aynca kültür az- lığı buradan geliyor. llan, para kazanmak. kupon: bunlar mı otmalıydı basının hede- fi'.'! Edebiyata. fikir yazısına yer vermek galiba artık bir hayal oldu. Düşünün. da- ha dün. tefhka roman gazeteye tıraj kazan- dınrdı. Şimdi tencere tava için gazete alı- nıyor." - Cahit Hanım. siz de > a\aşça du> gu do- lu romanlannı/dan uzaklaşhnız. Daha çuk çocuk edebi>atı alanında emek verdiniz. Bu değ^im sürecinin acaba bir etkisi mi ol- du? "Efendim. kimin için yazacaksınız duygu dolu romanlan? Duygu kalmadı kı ınsanlarda. Yani neyi anlatacaksınız, neyı anlatacağım ben? Tertemiz bir kızın e\ li- ligıni mı anlatacağım? Öyle birdünya kal- madı ki! Eskiden. o romanlargençlerı ha- çektim. Birdönem hiçbirşey yayınlama- dım. O sıralar mumdan siis eşyalan. be- bekler yaptım. nakışla uğraştım. sergıler açtım. Çünkü çalışmadan duramam. Mut- laka çalışmalıyım; bajka türlü mutlu ol- mama. ayakta kalmama inıkân yoktur. Yi- ne yazıyordum tabii. Vlesela bu uzaklaş- ına dönemınde Özlem Şarkısı'nı. Gecenin Bu Saatinde'yi yazdım Fakat tuhaf bir şey oldu. o eskı özlem benden koptu. Ya- zı hayatının içinde görünmek ıstemedım Uzun zaman uzak kaldım " "Bıron sene e\vel. dedim kı. buncabı- rikırnim var. bu kadar emeğım \ar. gerçı hepsi bir tarafa gitti. ama ne olacak. yenı- den başlayabilirim. Böyle düşündüm ve Kırazlı Pınar'ı. DikenliÇit'i okumuş, sev- miş. benımsemış nesıllerin çocuklan için yazmaya karar \erdim." "Insanemeğıninkaybolupgıtmesinden her zaman büyük üzüntuduymaz. Esasen ben kendim içın çalışlım. mutluluk duy- dum. söylemek istediklenmı söyledım." "Şimdi hoşuma giden. gençkızlıkların- da. delıkanlılıklarında Cahit Uçuk'u oku- yanlar. yayınladığım masallan. çocuk hi- kâyclerinı. çocuklar için yazdıklanmı ken- dı oğullarına. kızlarına alıyorlar. O zaman unutulmadığınızı. bir iz bırakmış oldugu- nuzu görüyorsunuz. Sevinç duyuyorsu- nuz. Cahit Uçuk'un dünkü okuru >imdı çocuklanna ve torunlarına bu kitaplanmı okutuyor Bakıyorsunuz. yaşlı başlı bey- ler. hanımlar tekrar karşınıza çıkıyorlar." yata hazırlardı. Şimdi her şey biliniyor. çarçabuk yaşanıyor: ne gençkızın. ne er- keğin duyguya. aşka. aşk acısına saygısı kaldı. Bunlar biteli çok oldu." - Öyle mi diyorsunuz? Ben, sözgelimi. hâlâ aşk romanına ihtiyaç duyulduğunu sanıyorum. Mesela veni birCahit L çukda >etişmijor_ "Kimbılir ne kadar az okur duygu ro- manına ihtiyaç duyuyordur. Sonra, bizle- rin yetıştıği ocak başkaydı... Hayır-hayır' O kadar acı şeyler yazacağım ki. yazacak olsam. bu kalem acı dolu bir hokkaya ba- tınca zehirzemberek şeyler çıkacak. Çün- kü ben o saf ve masum kitaplan yazan Ca- hit Uçuk degilim Hayatı gördüm. tanı- dım. Şimdi çocukiara hitap etmek bana ıyi geliyor, ancak o zaman içım aydınla- nıyor Polis romanları "...Ümit Deniz vardı. Allah rahmet ey- lesin. Benden küçüktü, Kadıköy'ünden tanışırdık. yakasına böyle karanfil takar- dı. Lmıt Denız'le bırdostluğumuz vardı. Hatta birlikte polısıye roman yazacaktık. Şimdi çocuklar. ilk gençlik çağı içın po- lis romanlan yazıyorum. polisiye çocuk kitaplan. Eve Giren Güneş, Körfezdeki Valı~. Bunlar arka arkaya yayınlanacak." "...Aslında ben okuma zevkinin gıtgi- de kaybolmasıyla birlikte kendınıi gerı "Bütün bu insanlar. o nesil ve ondan ön- cekı nesil, edebiyatın büyük etkisi altında yaşamıştır. Heryazannhayranlan. eserle- rinın sürekli okurlan vardı. Mesela an- nem. İzmir'de bir mısafirlığe gıdıyor. bir kız çocuğunun adı Ayşe Nine_ Benim bir romanımda sevgılisi genç kıza öyle der. Annem "Bu ilginç adı nerden buldunuz?' diyor. "Efendim bizim se>diğimiz bir ro- nıanda genç kıza Ayşe Nine diye hitap ederler." cevabını alıyor. Tabii bunlar çok güzel hatıralar. Burhan Cahit Bey'ın Se- rap'ı birçok genç kıza Serap adı verilme- sinin sebebidir. Sonra Feride, .Nilgün... Bunlar da bittı." "Şimdiki devri sadece seyrediyorum. En çok üzüldügüm şey. Türkçe konuşma- yı bılmeyen bir kuşağın yetişmiş olması. türkçe konuşmayı bılmiyorlar. Kelime- ler arasında duruluyor, bir 'eeee'dir gıdı- yor. Bu ''eeee' nereden çıktı: gayet basıt. kelime haznesinin derlığından çıktı. Spı- kerler de öyle konuşuyor, tiyatroculann bir kısmı da. Kimse gayret edıp düzelmı- yor. Yunus Emre'nin Türkçesi "Oysa Yunus Emre'nin tenemiz Türk- çesi yedı asırdan ben ayakta duruyor Bu Türkçeyi bugün de anlamıyor muyuz. gü- zellığine, derinlığine, ınceliğine varamı- yor nıuyuz? Ondan uzaklaştıkça işte öyle 'eeee'ler de başlar." - Dilerseniz. biraz da Bir İmparatorluk Çökerken.Jden söz açalım. Hay li kalın bir kitap olmasına rağmen bir buçuk ayda yazdığınızı söylüyorsunuz. "Ben hâlâ eskı yazı yazanm kitaplan- mı. Ne daktıloyla, ne teybe okumakla o hız saglanamaz. Herhalde senelerin birikimi de kıtaptj anlattıklanmı bir çırpıda yaz- mamı sagladı." - Bilek gücünüz de şaşırncı. "Bakın. her gün egzersiz yapıyorum. Yüz kere şu hareket. yüz kere bu hareket; parmaklanm eskımesın diye. Yenıçeriler yumruklannı balçıgın içıne sokup orada ellerini açıp kapatırlarmış. Ben de ölün- ceye kadar yazmak ıstedığimden ellerimi hiç başıboş bırakmıyorum." "...Bizde yazarlığa hemen hiç kıymet venlmıyor Hatta yazarlarbirbirlenni kös- teklıyorlar. Halbukı Batfda. dünyada öy- le degil. Türk İkizleri birçok dılde yayın- lanınca bunu çok iyi aördüm. Oralarda yazann bir mev kiı var. lnsanlar sıze kitap imzalattıklan vakıt o kıtabı hakıketen oku- yorlar, o ımzalı kitabın hakikaten kıymet- İı bir hatıra olduğuna ınanıyorlar." "Türk Ikizleri'nin hikâyesi de ılginçtir. Sabiha Sertel Hanım. çok seneler evvel. 'Ikizler'dizısıni tercüme etmiş. ben de on beş on altı yaşlanndayım. O kitaplan oku- yoruz. kardeşim Yıimaz küçük, *Ah abla, bir de Türk ikizfcri yazılsa-.' diyor. Sonra çok özeniyordum yazarlığa. Istanbul'da Sabiha Zekerriya Hanımı tanıdım, Türk lkızleri'nı nıyeyazmadığını sordum. "Bil- mem ki ben,' dedi, *ben köyleri, kcntleri bilmem ki. Nerden yazacağım?' Ve yazar- lığa adım atar atmaz o projeyi adeta yazı masamda hazır buldum. Çocuklugumun Anadolu köyleri, kasabalan karşımday- dı..." ". .Anılara gelince. Bir imparatorluk Çökerken..."de daha çok ailemi yazmak is- tedim. Doğrusu kendimı yazmak istemı- yordum. Ailemi anlatmak önemliydi. Şımdı bakın. kitabın kapağinda dadım Şa- yan'la bebeklik fotoğrafım var. O zaman- lar böyle fotoğraf filan çektırilmezdı. Bu- gün benim yaşımda olanlann çocukluk fotograflan yoktur. Hiç kımse çektirmez- miş. fotoğrafhaneler varmış ama, erkek- ler resım çektırinniş. Ama ailem, annem babam çok aydınlık ınsanlardı." - Anılann gerisini yazmamakta direte- cek misiniz? Bence. Cahit L çuk'un Babn âli y ıllan çok ilginç olabilirdL Sevgisiy le, öf- kesiyle, kırgınlığıyla_ "Hayır. sanmıyorum " - O yıllarda bir genç kadının yazaıiık mücadelesinin belgeolarak kalması değer- siz mi sizce? "Çok değerli bir belge olabilir ama, yazmayacağım... Belki. ilerde, dahateka- mül edebilirsem, belki hoşgörüm daha ço- ğalır. belki o zaman. Belki insanlan daha çok affedenm. Şimdi affedemiyorum. Baştan sona öfke yüklü anılar da bir de- ğertaşımayacaktır" Geleceğin insanlan - Demin 'Türkiye'yi seyrediyorum,' dc- diniz. Bugünü yaşamaktan ne hissediyor- sunuz? "Ben bugünkü Türkiye'ye bakmıyo- rum ki, geleceğe bakıyorum. Çok şükür, öyle bir nesil yetişiyor kı Türkiye'de. bu- günün maddiyatçı. hırslı, gözüdönük in- sanlanna rağmen fev kalade aydın, gelecek için kendinden fedakarlığa hazır. duygu ve düşüncede gelecek için çaba harcayacak metanette. Bunlan birer umut kabul edi- yorum. Türkiye'nin istikbalini eğitimde anyorum. Bugünkü o tuhaf ortam gelip geçecek- tır. Unutmayalım ki bu kadar sene ihmal edılmiş Anadolu'nun bir isyanı söz konu- sudur bugün. Şehir hayatındaki huzursuz- luk, şehirlinin kendi hatasında aranmalı- dır. Şimdi tek bir şehirde, Istanbul'da bir is- tila söz konusu. Köylerinden. kasabala- nndan geldiler. Büyük problemler içinde yaşıyorlar. Ama aralarında pırlanta gibi insanlar, genç insanlar var. Ben geleceğe çok inanıyorum." İşte bunlan anlattı bana ve Cumhuriyet okurlanna Cahit Uçuk. Sonra görgüyle kurulmuş çay sofrasına geçtık. Gözleme, peynir ve çeşit çeşit reçeller. Bugünün bü- tün moda tutumlanndan uzak. Cahit Ha- nım'ın muhabbetkuşu akıllara durgunluk verici konuşmasıyla bize eşlik etti. Ayn- lırken, Cahit Uçuk'a polisiye çocuk ro- manlannın bir an önce yayınlanmasını dı- lediğimi söyledim. Çocuklugumun kitap- larını hatırlıyordum. Körfezdeki Yalı'yı ilk ben okumak isterim. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Çağcıl Üniversitenin Koşulları... Önce bir saptama: Günümüz Türkiyesi'nde siyasal iradenın. özellikle 9O'lı yıllann başından bu yana, "ye- ni üniversiteler kurma" çabaları. ülkemizi, üniversite enflasyonundan kaynaklanma bir üniversite anarşisi- nin eşiğine getirmiştır. Daha geçen günlerde. Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'nın. "üniversite ol- mayan" bir ünıversiteyi açma tehlikesinden son anda kurtarılmış olması, sözünü ettiğimiz anarşinin boyut- ları açısından cidden düşündürücüdür... Tablonun en hazin yanlanndan biri ise, Batı'nın eği- timde ıleriemiş ülkelerinde kimsenin aklından bile geç- meyecek böyle bir anarşıyi, adının başında "Prof. Dr." unvanı bulunan. yanı doğrudan üniversiteden gelme bir Başbakan'ın, ılçeleri il yapma ile her yerde üniver- site kurma arasında hiçbir aynm gözetmeksizin körük- lemiş olmasıdır. Son yıllarda ve aylarda giderek artan yoğunlukta ol- mak uzere, siyasal iktidarın temsılcilennın hemen her yörede ve her kıtlesel gösterıde üniversite kurma va- adinde bulunmalan, işın, meydanlara toplanan halka: 'Burada da bir üniversite açalım mı" sorusu yönelti- lecek kadar hafıfe alınması ve "her ile bir üniversite" gibi, aklın gerekleriyle ve üniversrte kurumunun nite- liğiyle bağdaştırılması olanaksız bir hedefin öngörtıl- mesi kaçınılmaz sonuçlarını doğurmuştur. Artık ülke- mizde bir-ikı fakulte binasının kuaılması, üniversite kurmayla eşanlamlıdır. Gerek beyin gücünün. gerek- se öteki donanımların gerekleri ıse siyasal iktidarın gözünde bir önem taşımamaktadır. Çünkü, önceki bazı yazılanmızda da belirttiğimız gibi, siyasal iktida- rın bakış açısına göre önem taşıyan. yalnızca üniver- sitenin "göze görünen" yanıdır. Yenı devlet üniversitelerinin açılması bağlamında, başta YÖK olmak üzere, yuksekoğrenım alanında yet- kili ve söz sahibı organlann görüşlerıne. haklı itirazla- nna hiç aldırmamak da artık iktidarın temel tutumlan arasına gırmıştır. Bu anarşi ortamında sözde yabancı üniversitelerin eğıtım programlarını uygulayan, ama şimdilık ne lise, ne de üniversite statüsüne sahıp bir- takım yabancı kökenlı kuruluşlann ülkemizde dene- timsiz bir öğrenımetkinliğıgerçekleştirmeleri, bir baş- ka yozlaşma göstergesı olarak ortaya çıkmıştır. Bu kunjmlardan birinin yetkilisinin geçen günlerde: "Za- ten vakıfkurma hazırlıklarımızı tamamlamak üzereyiz; ondan sonra başvurumuzu yapıp üniversite olaca- ğız" tarzındakı açıklaması, ülkemizde aslında son de- rece yararlı bir girişim olan vakıf üniversitelerinin ge- lecekte hangi amaçlar için de kullanılacağını açıkça göstermektedir. Daha önce de yazdığımızdan, eleştırilerimizi fazla uzatmayıp ülkemizde üniversıtelerle ilgili girişımlere çağcıl bir kimlik kazandırabilmesi için devletin hiç za- man yitirmeksizin atmasım kaçınılmaz bulduğumuz adımlan madde numarasıyla sıralıyoruz: 1- Devlet, yeni üniversiteler açma hedefinı -şımdi- lik- bir on yıl için unutmalı, bu hedef içın öngörülmüş bütun parasal olanakları, halen var olan üniversitele- rin gejiştirtlmesı amacına ayırmalıdır. 2- Üniversite kurumunun ancak beyın gucü, kitap- lık, laboratuvar ve başkaca gereklı donanımla var ola- bıleceği gerçeği ciddiyetle goz önünde bulundurulma- lı, Türkiye, kitaplıkları ve laboratuvarlan için gerekli parasal olanaklardan yoksun üniversiteler banndıran bir ülke olmanın ayıbından bir an önce kurtanlmalıdır. 3- Kendi bünyesinde gerçekleştirılen bihmsel çalış- maları yayımlamak, böylece de bılım dünyasının tar- tışmasına açmak ve bilimsel rekabet ortamının geliş- mesine katkıda bulunmak, üniversitenin birincil ışlev- leri arasındadır. Dolayısıyla Türkiye, parasal olanakla- rı elvermediği içın yeterınce bilimsel yayın yapamayan üniversiteleri barındıran bir ülke olmanın ayıbından da en kısa zamanda kurtarılmalıdır. 4- Üniversite için beyın gücu, her şeydir. Dünyanın bilimde ilerlemiş ülkelerinde üniversite, kadrolarına yeni elemanlaryetıştirmek. üniversite dışında bulunan çeşitli uzmanları da kendi kadrolarına ya da yapısına katmak için her türlü parasal olanağı kullanan, kulla- nabılen bir kuaımdur. Bılimadamı olarak yetıştırmek üzere üniversiteye aldığı araştııma gorevlısine on dört m'riyon lıra aylık ödeyen, üniversıtede ders vermesi içın üniversite dışından çağırdığı -kadrosuz- uzmanlara verdıği ders ücretı kımi zaman yol parasını bile karşı- lamayan bir Türkiye'nin, üniversıtelerıni yeterlı beyın gücüyle besleyebilme, var olanlardan ise çabalannın büyük bir bölümünu üniversite hizmetinde kullanma- larını bekleyebılme şansı. bugün için yok denecek ka- dar azdır. 5- Günümüzde bilimde ilerlemiş bütun ülkelerde bi- lim adamlannm başka ülkelerde kendi alanlannda du- zenlenmiş bilimsel toplantılara parasal olanaksızlıklar nedenıyle katılamamaları gıbı bırsorun yoktur. Daha- sı, çoğu ülkelerde üniversiteler, gerektığinde kendi elemanlarından, alanlannda duzenlenmiş falanca kongreye neden katılmadıklarının hesabını sormakta- dırlar. Bu nedenle Türkiye, bilım adamlan parasızlıkyü- zünden uluslararası toplantılara katılamayan bir ülke olmanın ayıbından da bir an önce kurtanlmalıdır. Sorunlar, hiç kuşkusuz yalnızca yukardaki öneriler- leçözümlenebılecek gibi değıldir. Ancak, şımdilik yal- nızca bu önerılenn ciddıye alınması bile, varolan üniversite anarşisine set çekme anlamını taşıyabilır. Abhazya Cumhuriyeti Yazarlar Birligi ile kültür protokolü Haber Merkezi - Türkiye Yazarlar Sendikası ile Abhazya Yazarlar Bırliğı arasında kültür protokolü ımzalandı. Protokol, her ülke arasında edebiyatlann tanıtılması. yazarlannın karşılıklı konuk edilmesı gibi konulan içeriyor. Türkiye Yazarlar Sendikası ve Abhazya Cumhuriyeti Yazarlar BirliSı Kültür Protokolü. dün TYŞ Genel Merkezi'nde ımzalandı. Protokolün imza törenınde Abhazya Yazarlar Birliği Başkanı Aleksey Gogua, Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Ataol Behramoğlu. biriik üyelerinden şair, parlamenter Genadi Alamia ve TYS 2. Başkanı Feyza Hepçilingirier hazır bulundu. Protokole göre 1996'dan ıtibaren her yıl Abhazya"dan biryazarın Türkiye'de, Türkiye"den bir yazann da Abhazya'da konuk edilmesı sağlanacak. her iki ülkede karşılıklı olarak kültürel etkinliklef düzenlenmesi içın çaba harcanacak. Aynca her ülkenin, edebiyat ürünlennin karşılıklı çevrilmesi konusunda da ıki kuruluş girişimlerde bulunacak. Törene aynca, Abhazya Cumhuriyeti Türkiye Temsilcisı Vlademir Ayüzba. Kafkas Abhazya Dayanışma Komitesı Başkanı Cemalettin Cmit. üyeleri Sezai Babakuş. Cengiz Gül ve TYS Yönetim Kurulu üyeleri şair ve yazarlar katıldı. DUZELT>1E: Evın llyasoğlu'nun dün sayfamızda yeralan yazısında Ne- riman Altındağ Tüfekçı yerine yanlışlıkla Perıhan Altın- dag Sözen'nın fotografı kullanılmıştır. Özürdıleriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle