Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14MAYIS1993CUMA
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Hoşgörüve SoftalıkMELİH CEVDET ANDAY
Ş
imdi "hoşgörü' dıyoruz >a,
eskiden 'müsamaha' sözcü-
ğünü kullanırdık onun yeri-
ne, "ihmal, aldırmama, gör-
mezlikten gelme" anlamına.
Elbet 'hoşgörü'nün kul-
lanunı daha değişik, sözlüğe bakıyo-
rum, "*her şeyi arilayışla karşılayarak
olabildiği kadar hoş görme durumu'"
diyor. Ancak burada bir anlam
kanşıldığı çıkıyor ortaya: 'her şeyi an-
layışla karşılamak' başka,'olabildiği
kadar hoş görme' başkadır. Her şeyi
anlayışla karşılamak kolay değildir.
Keşice o duruma yatkın olabılseydik,
ötekioe berikine ikide bir sinirlenmez,
roh erinci içinde yaşar giderdik. Ama
'olabiküğince hoş görme'nin ölçüsü,
sırun nedır? Yaıuu kolay değil. İngiliz
koca yatak odasına gırince kansıru bir
adamla yatar durumda görmüş,
kadın, 'sorry' demiş kocasına kısaca,
özür diliyor nezaket gereği; peki ama
koca bu özrû gecerli saymâlı mıdır?
Saymazsa hoşgörüsüz mü olacakür?
En azından tarüşma götûrûr bir konu.
Sözcûğün Fransızcası olan 'toleran-
ce' sözlükte daha değışik bir anlama
bûrûnmüş, "dayarurlık, katlanırlık,
dayanma güca. katlanma gücü" dı-
yor. Bir de çok başka anlamdaki bir
sözûn içinde yer ahyor o sözcük, "mai-
son de tolerance" genelev demekmiş.
Neyse lafı uzatmayalım. Kanştıkça
kanşıyor.
Hoşgörü, aranıhyor, beğetıiliyor. gi-
derek uygarhğın simgesi olarak kulla-
nıhyor, hoşgörûlü insan, uygar anla-
mına geliyor. Dahası var; cağdaşlığın,
demokrasinin de aynlmaz bir parçası
sayıhyor bu nitem. Nasıl olmasın, size
aykın da gelse başkasırun düşünlerine
katlanamazsanız, çoğulcu bir düzende
yaşayamayacaksınız demektir. Bura-
ya geldiğimizde Voltaire'in ünlü sözü-
nü yineleyeceğiz elbet. Ne diyor bu bü-
yük düşünür: "'Düşüncelerinıze
karşıyım, ama onlan söyleme hakkını-
a sonuna dek savunurum." (Tam
böyle miydi o söz, şimdi bikmeyece-
ğim.)
Hoşgörüyü herkes beğeniyor, kimse
yermiyor... diye düşünürken Goethe'-
nin şu sözü ile karşılaştım ve allak bul-
lak oldu kafam: "Hoşgörü aslında
yalnızca geçici bir zıhniyet olmah; o,
sonunda kabullenmeye götürür. Hoş
görmek hakaret etmek demektir."
Öyle ya, dınleye dinleye kapıhverir
insan beğenmediği, tutmadığı bir
görûşe, bir düşünceye. Tann konısun!
Nazi Almanyası'nda nice aydın kişi,
sonunda Hitler'e kapılmadı mı?
Goethe'nin, "Hoş görraek hakaret
etmek demektir" sözü düşündürdü
beni en çok. Bunca beğenilen, övülen
bir nitem, dönüp dolaşıp hakarete rru
varacakü! Demek düşüncelerime, gö-
riişlerime aldırmayan, kızmayan kişi
beni aşağjlamaktadır!
Ne yapayım ki, öyledir sayın
okurlanm, ben de Goethe gibi düşü-
nüyorum. Hoşgörüye karşı mıyım?
Geleceğiz oraya az sonra. Ama şura-
cıkta söyleyivereyim; düşüncelerimi sa-
vunmaîc için kimsenin hoşgörüsüne
gereksemem yoktur. Adam benim gö-
riişlerune karşı, bunu biliyorum, ama
beni güleryüzle dmliyor, "Konuş,
hakkındır" diyor, hakaret çıkar bun-
dan. Hoşgörü ile davranacağına karşı
çıksana bana. Çık da göreyım seni!
Bakalım kım haklı imiş! "Biryanlışlığı
bağışlamak" demiş Süleyman, "in-
sanın şanındandır." Bana hoşgörü
gösteren, bir yankşhğımı mı bağışh-
yor? Ne haddine! Ben kimseden hoş-
görü beklemedim hiç. Çünkü aklıma
güvendim, boş inançlara değil.
Işte geldik... "Senın hiç hoşgörün
yok mudur?" diye soracak olursanız
bana, "Vardır" derim, "boş inançlara
bağlanmış olanlara karşı hoşgörülü-
yümdür; çünkü boşinançlann akıldan
daha güçlü olduğunu bılinm. Hoşgö-
rü, burada aklın buyruğudur. Ama
hakaret anlamına çekıkmez."
Buraya gelındığınde, kendimi güç
duruma soktuğumu anlamıyor deği-
lim; ama usavurmamı sürdüreceğim.
Bir kavramı açıklığa kavuştur-
manın en iyi yolu, onu karşıtı ile birlik-
te ele almaktır. Hoşgörünün karşıtı ise
softalık tır.
Ne demek softalık?
Bir ansiklopedi 'Suhte'den (Farsça)
geldiğini yazıyor, "yanmış. tutuşmuş"
demek softa. Osmanlı'da medrese öğ-
rencisine verüen ad. Bu suhteler 'softa-
lar kıyamı' olarak bilinen bir dia ey-
lem gerçekleştirmişlerdi, çeteler oluş-
turarak soygun ve baskınlar düzenle-
mişlerdi. tstanbul'daki en önemlı suh-
te ayaklanmasına 10 Mayıs1
1876'da
Fatih, Süleymaniye ve Bayezid medre-
seleri öğrencileri katılmıştı.
Başka bir görüşe göre ise softa Yu-
nanca 'sofıst'ten kaynaklanır. Bili-
yorsunuz, sofistler f.ö. 5. yüzyılın
ikinci yansından İ.ö. 4. yüzyıhn baş-
lanna değin para karşüığı felsefe öğre-
ten gezgin felsefecilerdi.
Kaynağı ne olursa olsun, 'softalık'
sözriâğünü nerede, nasıl kullanıyoruz?
Bu soruyu Bertrand Russell şöyle
yanıtjıyor:
"Bir adam bir konuya başka her
şeyi hiçe sayacak kadar aşın bir önem
verirse, o adama softa demek yerinde
olur saruyorum. Bir örnek vereyim.
Her aklı başında adam köpeklere ezi-
yet edilmesinden hoşlanmaz. Ama siz
tutup köpeklere eziyet etmenin başka
hiçbir eziyetle ölçülemeyecek kadar
korkunç olduğunu ileri sürerseniz bir
softa olursunuz.
Soru- tnsanlık tahhinde büyük halk
topluluklanrun sık sık softalığa kapıl-
dığı olmuş mudur?
Russell- Evet. çok yerde, çok kez ol-
muştur. İnsan topluluklannın yaka-
landığı kafa hastalıklanndan biridir
bu.
Soru- Bunlann en kötü öraekleri
hangileridir sizce?
Russell- Çok değişik örnekler vere-
bilinm sanıyorum. Yahudi düş-
manhğını alalım. Bu en kötülerden bi-
ridir çünkü. Korkunçluğunu bile dü-
şünmeye zor dayanır insan.
Soru- Halkın sürü halinde softalığa
tutulduğu olur mu dersiniz? Tutuima-
sı nedendir sizce?
Russell- Bunda beraberlik duygusu-
nun payı olsa gerek. Softalar toplulu-
ğunda birbiriyîe dost olmanın verdiği
bir rahathk vardır. Aynı şey hepsini
birden coşturur. Bunu herhangi poüti-
ka partisinde de görebilirsiniz. Her
partide her zaman bir softalar grubu
vardır. Bunlar birbirlerine pek bağlı-
dırlar ve bu bağhlık bir başka gruba
düşmarüık eğüimi ile birleşip yayilırsa
softalık kolayca gelışir.
Soru- Ama softalık ekonomik
amaçlar gözetince, öraeğin 'Haçh Se-
ferlen'nde okJuğu gibi, softalık ol-
maktan, belki zararfa olmaktan da
çıkmıyor mu?
Russell- Orasını bilmem... 'Haçlı Se-
ferleri'nden bir hayır geldiğini sanmı-
yorum. Bu seferlerde iki akım vardı.
Bir, softalık akımı, bir de ekonomik
akım. Ekonomik akım gerçekten çok
güçlüydü. Ama softalık olmadan işe
yaramazdı.
Softalık ordulan sağladı, ekonomik
akım ise kumandanlan diyebiliriz ka-
baca." (Çağımızın Sorunlan Üstüne
Düşünceler. S.Eyuboğlu - V.Günyol.
Cem Yayınevi).
Şimdi asıl soruya geldik: Peki, han-
gisini yeğleyelim?
- Elbet hoşgörüyü.
Anlaşılan çıkamadım bu konunun
içinden.
ARADABIR
Prof. Dr. MUSTAFA ÖZYURT
Uludağ Üniv. Tıp Fak. Öğr. Üyesi
Kırafın Süvarisi
KlmOlacak?
Cumhurbaşkanı rahmetli Turgutözal'ın ölümüyle po-
litik dengeler bir anda bozuldu. Ancak 20 Ekim 1991 se-
çimlerinden sonra ortaya çıkan, devletin en üst nokta-
sındaki çekişme de son buldu. Şimdi cumhurbaşkanının
kim olacağı, buna bağlı olarak da koalisyon hükümetinin
geleceği tartışılmaktadır. Sayın Süleyman Demirel cum-
hurbaşkanı olursa (ki olacağt kesin gibi) DYP'ninJsasına
kim geçecek? Yeni genel başkan, Demirel'in gölgesinde
bir başbakan mı, yoksa orta sağı bir araya getırecek bir
Itder mi olacak? Başka bir söyleyişle bu kişi Kırat'ın sü-
varisi olabilecek mi?
7 Aralık 1945'te kurulan partinin adı Demokrat Parti,
simgesini de büyük DP harfleri oluşturmaktaydı. Halkı-
mız bu adı kolayca Demir Kırat olarak benimsemişti.
Aslında Demokrat Partl'nin devamı otan Adalet Partisi'-
nin ılk sımgesı, yanılmıyorsam, güneşin önünde açık du-
ran bir kitaptı. Daha sonra Kırat ile yer değiştirdi.
Demir Kırat'ın ilk süvarisi Adnan Menderes'ti. Mende-
res'in muhalefetyıllan çok uzun olmadı. Ama iktidarının
ilk yılları oldukça rahat geçti denilebilir. Sonra her türlü
başarısızlık ve baskı yüzünden 1960 ihtilali yapılmamış
olsaydı, ilk seçimde muhalefete düşerdi. Zaten Adnan
Menderes'i korkutan da, bu gözüken muhalefet yıllarıy-
dı. Menderes'in bıraktığı yerden Demir Kırat'ın dizginle-
rini eline alan Süleyman Demirel'i, iktidar, muhalefet ve
uzunca yasaklı yıliar bekliyordu.
Demirel ile ilgili. tanıdığım bir dostumdan dinlediğim
şu gerçek olayı ve yaşadığım bir anımı anlatmadan ge-
çemeyecegim. Yasaklı yıllann başlangıç günleri, he-
men 12 Eylül'ün ardından öbür liderler gibi Demirel de
Hamzakoy'da oturmaya zorunlu tutulur. Yolculuk, An-
kara'dan tsmet Sezgin'le birlikte başlar. Aynı gün ak-
şamsaat 17desözü edilenyerde bulunmaları zorunlu-
dur. Ama her geçtikteri yerde karşılama ve uğurlamalar
epeyce zaman alır. Akşam olmakta, kafile henüz Ine-
göl'e ulaşabilmiştir. ismet Sezgin telaşlanmaktadır.
Bunu fark eden Demirel, Sezgin'e döner ve "Ne telaşla-
nıp duruyon be ismet, yoksa bizi hapse gomayacakla-
nndan mı gorguyon" der.
Yine yasaklı yıllann en koyu günleriydi. Sayın Cavit
Çağlar'ın Kurşunlu kıyısındaki yazlığında Demirel onu-
runa bir akşam yemeği veriliyordu. Bizim üniversiteden
de ögretim üyesi arkadaşlanmızınçoğu davetliydi. Ama
gelenlerin sayısı onu geçmiyordu. Yemeğin uygun bir
yerinde Sayın Nazmıye Demirel'e ve Nursel Çağlar'a
eşim ve ben birer çiçek sunmak istediğ'ımizı ilettik. Sa-
yın Demirel, bu olaydan duygulandığını söyleyip teşek-
kürettiler. Ertesi gün, yemeğe gelemeyenöğretim üyesi
arkadaşlarımızdan bazısı, "rotasyona gideceğin yeri
sectin mi?" diye soruyorlardı. "Uzun yıliar bu ülkenin
başbakanlığını yapmış bir kişinin eşine çiçek verdik diye
sürüleceksek, istedikleri yere göndermezlerse hatırım
kalır" dediğimi anımsıyorum.
Politika, dayanma gücü yüksek olanların yarışıdır. Ya-
ni bir maraton koşusu gibi soluk ister. Demirel 1960'lar-
da başladığı uzun, yorucu koşuyu inişli çıkışlı yollardan
geçerek, 1993 Mayısı'nda Çankaya Cumhurbaşkanlığı
Köşkü'nde ipi göğüsleyerek sonlandırmak istiyor. De-
mirel Çankaya'ya çıkınca hem DYP'de hem de koalis-
yonda işler oldukça zorlaşacağa benzer. DYP'nin için-
deki dalgalanmaların durulması epey zaman alabilir.
1960'lardan bu yana Demirel'in değişmez genel baş-
kanlığına alışmış bir siyasal topluluğun yeni liderini be-
nimseyip özümsemesinin kolay olmayacağı açıktır. Hü-
samettin Cindoruk, İsmet Sezgin, Necmettin Cevheri
gibi Demirel ile yazgı birliği yapmış eski bir arkadaş ya
da kendisine ilk ortaya çıkışındaki gibi bir üst düzey bü-
rokrat DYP'deki çalkantıları dindirmeye çalışacak, Kı-
rat'ın yeni süvarisi olacakbr.
Aynı görüş ve fıkirleri her zaman paylaşmasak da se-
vabıyla günahıyla Sayın Demirel bu yüksek göreve gele-
bilecek kişilerden biridir kanımca. Bir insana selam ver-
menin suç sayıldığı günlerden, bitti tükendi denilirken
bu düzeye gelebilmek direnç ve güç ister. Ancak Başba-
kan Demirel, Turgut özal'ı çok eleştirdiği bir yönüyle
sürdürecek olursa, kendisiyle ters düşmüş olur. Cum-
hurbaşkanlığı için emekli general alışkanlığtnı yenmek
epey zaman aldı. Bu kez de başbakanlar Cumhurbaş-
kanlığını gelenek haline getirirse Cumhurbaşkanlığı-
nın tarafsızlığı sözde kalır. Devletin tepe noktasındaki
sürtüşme de sürer gider. Çünkü Kırat'ın gerçek süvarisi
olarak yaşadıkça, Süleyman Demirel olarak kalacaktır.
CUMHURİYET YOLUNDA
Vunus Nadi
20.000 lıra ^KDV ıçinde)
Caidas Yavınları Turkocağı Cad. 39-41 Cağatoğlu-lsıanbııl
Ödemeli gundrrilnıe7
TARHŞMA
Sahipsiz bir şehir
2
mayıspazargünü
Kırmızı Koltuk'ta
konuşan Sayın
Demirel, "500 gün
içinde Erzincan'ı
yenidenyaptık.
Daha güzel, daha sağlam şehir
kurduK. Zelzelenın yaralannı
sardık" dedıler. 3 mayıs akşamı
Kanal 6'nın "Tempo'
progjamında da Erzincan'ın
bugunkü acıklı durumu
sergjlendi.
Sahipsiz ve çaresiz bekleyen
halk, her şeyden umudunu
kesmiş ve Erzincan'ı
boşaltmışür. Gerçek budur.
Demirel diyor ki, "Dört trilyon
lira harcayarak Erzincan'ı
yeniden kurduk." Kendileri de
biliyor ki, bu sözler doğru
olarnaz. Erzincan'dakı yara o
paralarla sanlamaz. Yıkılmış,
yok olmuş bir şehir için dört
trilyon, övünülecek bir para
mı?Çok mu buluyor dört
trilyonu Erzincan'a Demirel?
Bu hükümet Erzincan'a ölüm
tuzaklan kurdurdu. Bu
sözlerimizi bazılan abartılı
bulabüir. Ama bir gelecekte bu
tuzaklarda can verecek
Enoncanhlar bunun doğru
olduğunu görecektir. Onanmı
sakıncah bınlerce binaya
onanm izni verilmistir.
Raporlan teknik adamlar
değil, (para) alıp vermiştir.
Rapor değişkenlıği şaşırtıa
ölçülere çıkmışür. Ama, kimse
bu değişikliklerin nedeni
üzerinde durmarnıştır. Halk
vurgun ekıplennin elinde
kalmışür. Tutan bilinmeyen
btifc"^! ımzalayarak
yükümluîiikaluna '
sokulmuştur. Msacası halk
Erzincan'da, 13 Mart 1992'den
daha perişan bir ortamda
beklemektedir. Şaşkındır,
Niyazi Ünsai
PENCERE
f
>K0lmak!..'
PANORAMA'DA
Sayarken 999.999'a kadar bütün sözcükler Türkçedir,
milyona dayanınca iş değişiyor.
"M/7yon"Frenkçe...
Dil bir gereksinmeden doğmuyor mu? Eğor bu varsa-
yım doğruysa, Türklerin "milyon" ile alışverişi tarih
boyunca olmamış; olduğu gün de Batı'dan hazır milyo-
nu alıvermişler.
Buna "hazıra konma" denmez de ne denir?
Hep hazıra konuyoruz...
"Pil" de Frenkçe bir sözcük değil mi? 19'uncu yüzyılda
Batılı icatetmiş. biz kullanıyoruz.
Binlerce örnek gösterilebilir bu konuda. Düşüncenin,
tikrin, icadın, keşfin, bilimin, felsetenin, teknolojinin st-
nırlart genişledikçe dil zenginleşir. Bir toplumda yasa-
mın heraynntısıdadilleanlatılır; "/c/s/canma"duyguları-
nın başladığı yerde "kıskançlık" sözcüğü bulunur;
"ölüm" varsa, adını koymak gerekir; insan seviniyorsa
"sevinç" sözcüğünü dilin kütüğüne yazacaktır. Afganlı
acıkır, Çinli de, İngiliz de acıkır, öyleyse bu dillerde "aç-
lık" sözcüğü vardır.
Ya "iüze, otomobil, televizyon, radyo "sözcükleri?
Batı'da bulunmuş bunlar...
Biz hazıra konmuşuz.
Türkçe küfür bakımından zengin bir dil, demek ki küfre
gereksinme bizde daha çokmuş. Adana'da birine kızdın
mı "Lan Allahının horozuna kravat taktığımm..." diye
başlıyorsun; kim icat etmiş bu kantarlıyı?
•
Insanın yaşamında "kıskançlık, korku, sevinç, keder,
heyecan, utanma, öfke, kuşku, kaygı" gibi bir sürü ruh-
sal durum vardır; her dilde bunların karşılığının bulun-
ması doğaldır. Pakistanlı ya da Koreli ile Türk arasında
bu alanda bir aynm olabilir mi? Amerikalı da utanabilir,
Iranlı da...
Fransız da korkar...
Türkde...
Küçükken bize "Türk korkmaz" der'erdi; korku insarv
lık hali değil mi?..
Sen, ben, o, biz, gezegenimizde yaşayan öteki insan-
lar gibi çeşitli ruhsal durumlan yaşayarak büyüdük;
ama, ben kendi hesabıma vaktiyle "şok" geçirmezdim;
hiçbir Türkün eskiden "şok'ia ilgisi olduğunu sanmıyo-
rum.
Erzurum'daki yurttaşın, çok değil, beş on yıl önce
"şok"\a bir alışverişi var mıydı?
Malatyalı ya da Tokatlı veya Edirneli, korkardı, ürker-
di, heyecanlanırdı...
"Şok" geçirme7di
1980'lerde çağ atladık ya, hepimiz sık sık "şok" geçir-
meye başladık; gazetelerin başlıklarında da artık "şok"
sözcüğüne sık sık rastlanıyor; hem "şok"u olur olmaz
yerde, istediğimiz gibi kullanıyoruz.
Kız diyor ki:
"Vapuru kaçırınca şok oldum..."
öğrenci:
"Oğretmeni birdenbire
karşımda görünce ne ya-
pacağımı şaşırdım; şok ol-
dum..."
Gazetenin başlığı:
"Politikadaşok!.."
Kadın:
"Benimkini o aşiftenin
kolunda görünce şofc o K
dum; ben oniara ne yapa-<
cağımı bilirim..."
Nedir bu şok?
Çeşitli anlamları var;
ama genelde şok "birden-
bire duyulan şiddetli heye-
can" diye tanımlanabilir.
Demek ki son yıllara kadar
biz Türkler, bu tür heyecan-
lardan uzak yaşamışız ki,
"şok" sözcüğünün de tıpkı
"televizyon, otomobil, rad-
yo" gibi Türkçe karşılığı
yok. Eskiden beklenmedik
bir olay karşısında heye-
canlanınca "az kalsın bayı-
lacaktım, öleyazdım, ne
yapacağımı şaşırdım, ak-
lım başımdan gitti, elim
ayağım kesildi" diye ruh-
sal durumumuzu dile getir-
meye çalışırdık; şimdi iş
kolaylaştı "şok oldum"de-
yip geçiyoruz.
Bilmem ki dilimiz "şok"
sözcüğünü kazanmakla
zenginleşti mi, yoksa sığ-
laştı, kabalaştı mı?
Devlet Bokanı Mehmet Ali Yılmaz'ın çağrısı üzerine başta Cavit Çogtarve DYP'nin ağır
Toplarını biraraya getiren Hilton'daki yemek sık sıkyapılan organizasyonlardan bu kezfarklıydı... Çünkü ufuk-
ta Başbakanlık vardı... *Üç dorbe, iki başarısız darbe girişimi gördüm. İhtilal yapanlar
şimdi piyasada yok. Ama İsmet Sezgin ayakta." Başbakan adayı Sezgin'den ilginç açıklamalar...
BİR ANI: Büyük gürültüler yaşandı, çok dinamik bir süreçti 70'li yıliar. Bugün o günün delikanlıları dur-
muş, oturmuş adamlar. Bir de vakıf kurdular. Soğuk metale karşı duyulan
ateşli aşkın öyküsü. Silah koleksiyoncularının ortak korkusu: 'Bu koleksiyonlan kime emanet edeceğiz?
Hangi yarışma önde, hangi yarışma yeni başlıyor? PatenHisi patentsiziyle tüm televizyon ya-
rışmalarına bir bakış... İngirtere'de yapılarak Bodrum Müzesi'ne yerleştirilen Karya
Prensesi'nin biraz hüzünlü, biraz da mutlu öyküsü. Efsaneleşen star röportajlarından
farklı bir röportaj. Ne istediğini bilen, ne anlatacağını dengeleyen bir kadın var vitrinde: Türk Sineması'nın tar-
tışmasız "Sulton'ı... Savaşta ve barışta tecavüz sonucunda dünyaya gelen bebek-
ler. Tarih boyunca ve özellikle de Bosna Hersek'te tecavüz sonucundo doğan çocuklar. Şimdiye
kadar hiçbir yerde yayınlanmayan Adli Tıp foto-röportajı. Bilinmeyen dünyanın, cansız gövdelerden yükselen
acının tablosu. "Bir Garip İnsanoğlu*: Yoratı- --
lıştan veya sonradan biçimsel özürlü olarak yaşamını sürmüş ^ V-
insanlar. Love Story. Ryan O'neal ve Ali r~^^+
Mac Gravv'ın başrollerini paylaştıkları horika filmin afişi. J
MESEN
OTEL
AKÇAKOCA
Orman • Deruz • Sessizlik
19May«1993
4 gun YP l 000 000 TL
KurbsiA Bayramı
7 gun. YP 1 750.000-TL
0 - 6 yaş arası ucretsiz.
Rez Akçakoca 9 4614 2574
IstantHil Han Resfauraif 265 29 68
T.C
ADALET BAKANLIĞI
ALACA İCRA
MÜDÜRLÜCÜ
1992/370
AJacakh lsmail Yüksel vekili
Av. Nesrin Ulutaş tarafından
borçlu Sema Atlas aleyhine mü-
dürlüğümüze 100.338.024
TL'nin tahsili için açılan takip-
te borçlu adına Alaca ilçesi ılgın
Apt. No: 9'daki adresine ddeme
emri çıkanlmış, borçluya teblig
edilemediğinden bila iade edil-
diği, tunun üzerine yapılan za-
bıtaca araştırmada borçlunun
belirtilen adresinde ikamet etme-
diği ve nerede olduğunun bilin-
mediği bildjrilmiş olduğundan
borçluya ödeme emrinin ilanen
tebliğine karar verilmistir.
Karar gereğince; borçlu Sema
Atlas'a ödeme emrinin (ömek
163) tebliği yerine kaim olmak
uzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 48082
A Y R İ N T I L A R D A D
ÎNTî'RPRFSS
Pasaportomu kaybettim.
Hukumsuzdur.
ARZU TÜRKSOY
Nüfus cuzdanımı kaybettim.
Hukumsuzdur.
EVRİM ŞÖLEN