15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 MAYIS 1992 CUMARTESİ 12 DIZI-YAZI DÜŞ İŞLERİ BÜLTENİ NAZLIERAY "Höcrede"Cennetin çayiriannda dolaşıyorum. Yanıbaşımda yol göste- rici melek! 'Adın ne senin kardeş?' diye soruyorum; 'Yesari' diyor. Cennette ilkyaz stcakları basörmış. Sırtımızdaki ağır ka- natlar hışır hışır yere sürünüyor. ikimiz de ağır, Anka Kuşu tüyünden yapılmış kanatiann altında 1er içinde kaldık. Yesari; aşağıya vapur, tren veya uçak kaçta? Benim canım sıkıldı1 de- dim. Yesari gevrek gevrek güldü. Dünyaya mı ineceksin? Taşıt yok kardeş, boşuna ümitlenme. Gel, şurada cennet kü- tüphanesi var, biraz kitaplara, dergilere göz at da efkânn dağıl- sın' dedi. Yesari ile girdik kütüphaneden içeriye. Çok gorkemlı yapmışlar, British Library, yanında maket gibi kalır vallahi. Birtakım parşömenler, kağıtlar, yazılar bulmuş Yesari, bana verdi. Rasgele birini elime aldım, bakıyorum. "HÜCREDE" adlı bir öyküydü bu. llgimi çekmişti, kanatlanmı arkaya aöp okuma- ya başladım. Öykü; penceresi olmayan, yarı karanlık yerleri ve duvarları yumuşak bir dokudan oluşan bir mekânda tutsak oian bir kadının ağzjndan anlatlıyordu. Nerede olduğunu ilkin anlayamayan kadın, birdenbire bulunduğu "hücre"nin bir in- san beyni olduğunu dehşetie fark ediyordu. Beynin kıvrımları arasında umutsuzca bir çıkış yolu bulmaya çalışırken köşede bir telefon gorüyor ve nöbelçi polisin numarasını çevıriyordu. öykü beni iyice sarmışt. Bakbm, Yesari de omzumun üstürv den okuyor. ... Kadın son bir umutia, geceyansı nöbetçi olan bir polis memurunu bulup, ona bir erkeğin beyninde tutsak olduğunu; belki de orada unutulduğunu, oksijenin yavaş yavaş azalmak- ta olduğunu haykınyor... Polis adres istiyor. Bir insan beyninin adresi nasıl veritebilir? Telefon kesiliyor. Kadın yeni baştan anyor uykulu polis memurunu. Beynin sahibini tanıdığını, bu- raya öldürülmek üzere aöldığını söylüyor. Bir başkasının beyninde bir ölüm mahkûmu! Dışarısı ile, in- san ruhu ile tüm bağlantı kapanmış. Beyinden çıkmasına ola- nak yok. Bir kez girmiş oraya, fakat havasızlıktan, iletişimsizlik- ten usul usul ölüyor. Polis, Garip şeyler oluyor bu gece kentte' diyor. Az önce de birisi aradı burayı. Sizin dedikleriniz gıbı birtakım soyut şeyler söyledi.' Kadın haykırıyor: 'Onu bulun, içinde tutsak olduğum beynin sahibi oduıi Başka kim geceyansı polis karakolunu arar da, benim söylediğime benzeyen soyut birtakım şeyler söyleyebilir?' Polis memuru, telefonun oteki ucunda esniyor. 'Valla bil- mem ki' diyor, Belki de ona bir psikiyatristgerekli. Durun, size bir nöbetçi psikiyatristin numarasını bulayım.' Telefon çalıyor.. Kadın, psikiyatristle konuşuyor. Yavaş ha- reket edin' diyor psikiyatrist 'Ruhunu sarsmayın onun. Bir saplantnın hareketi tehlikelidir.' Kadın beynin içinde, yerde sürünüyor Arbk oksijen çok az. Derken gri kıvnmların arasına sıkışmış bir tabanca gorüyor. Dehşetle irkiliyor. Beynin içinde 'hücre'de, ona bir telefon, bir de silah bırakılmış. Belki... Belki kendini öldürmesi için. Usulca uzanıp silahı alı- yor. Ama silahı ateşlerse hem kendi ölecek hem içinde bulun- duğu beyin dağılacak. Tekrar umutsuzlukla telefona sanlıyor. Polisin iyice uykusu var karşı tarafta. Psikiyatrist silahı bırak- masını söylüyor kadına ... öykü devam ediyordu. 'Aman Yesari' dedim, bu öykü beni çok etkiledi. Ne olacak bu kadın? Kurtulabilecek mi bu hücreden? Ne yapabilir? Silahı ateşlerse beyin de parçalanır, kadın da ölür.' Bu öyküyü yazanı tanımak isterdim, Yesari 1 dedim. insan ruhunu, umutsuzluğu, cehennemi tanımış bir insan bu. Keşke dünyadayken tanısaydım onu.' Yesari kıs kıs gülüyor. 'Ne gülüyorsun lan?' diyorum. Bu öyküyü sen yazmışbn' dedi Yesari. Şaşırdım kaldım. Doğru. Ben yazmışım. Sonunda benim adım vardı. Imzam... ... Sevgili okurlarım, şaka bir yana, pek bilinen bir öyküm ol- mayan 'HÜCREDE'yi Ankara Tıp Oyunculan oyunlaştırmışlar ve OOTÜ Şenliği'nde oynayacaklarmış. Son dakikada haber aldım. Ben perşembe gidip izleyeceğim. Heyecanlıyım, çünkü ilk kez bir yaprbmı sahnede göreceğim. Siz bu satrlan okuduğunuz zaman Yesari ile ben oyunu iz- Ben arbk cennete çıkmayacağım. Yesari de dünyada kal- maya karar verdi. Biz buradayız. KanatJan Tahtakale'de okırt- tuk... 60 YIL ONCE Cumhuriyel Şeker fıatlan Bütün Aile Efradmın Malûmat harinesi HAYAT AN/İKLOPEDİ/İ müessirdir. Şeker fıatlan tereffu etmektedir. Buna sebep şudur Yerli şeker fabrikalannın stok mallan yavaş yavaş tükenmektedir. Şeker piyasasında nazimlik vazifesini gören Alpullu ve Uşak Şeker fabrikalan mamulâtı piyasada azaldıkçaecnebi şekerleri tereffiüler kaydetmektedir. Bu terefTüde kontenjan tatbikatı âmil oiduğu kadar piyasadaki arz ve talep te Mayıs ayı kontenjanında memleketin ihtiyaana göre şeker verilmiştir. Nisan ayında Haydarpaşa Gümrüğü hariç olmak üzere Sirkeci. Edirne ve İstanbul gümrükleri için 700,000 kilo şeker verildiği halde mayıs ayı için bu miktar 800,000 kilo\ a çıkanlmıştır. Haziran ayı için verilen şekerler. 800.000 kilodur. Bu itibarla şeker buhranı. kat"iyyen varit görülmemektedir. Bir çok alâkadarlar bu vaziyet karşısında şeker fıatlannın tereffü etmesini gayritabii bulmaktadırlar. Ecnebi şeker 40,50 ile 42 arasında muamele göıdüğüne nazaran birokka şekerin perakende olarak 60 kuruşa satılması, perakendecilerin eseri diye kabul edilmektedir. Şehrin kenar semtlerindeki bakkal dükkâniannda dün Avrupa küp şekerleri 65, yerli toz şekerleri 54 kuruşa satılmıştır. Toptancılar, perakendecilerin bu kadar gay rimakul bir şekilde kâr temin etmelerini hayretle karşılamaktadırlar. Diğer taraftan kahve ve diğer bazı havayici zaruriye fiatlan da perakendecilerdemühim terefTülergöstermektedir. En âla Bombay pirinçlerinin toptan fıatlan 36 kuruş, ekstira zeytinyağı 60 kuruş, birinci kalite sabun 36 kuruş, birinci kelle patates 7 kuruş oiduğu halde bu fiatlar perakendecilerde % elliden > üzde yüze kadar farklar göstermektedir. Ticaret Müdiriyeti ahiren İstanbul Belediyesinemufassal bir rapor göndererek, ihtikâr yaptıklan muhakkak olan perakendeciler hakkında şiddetle takibatta bulunulmasını bildirmiştir. Müdireyetin bu tezkeresine Belediye İktisat müdürlüğünce henüz cevap verilmemiştir. SÖYLEV (Belgeler Bölümü: Cilt 3) Hıfzı V. Yelidedeoğlu 3. bası 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Turkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul Ödemdi gönderilmez. Washington, Demirel korkusunu, 1989'dan sonra yenmeye başladı Demirel has comeBir gazete Şükrü Elekdağ'ın, bir paneldeki, konuşmasını İngilizce bir başlıkla yayımladı: "Özal is going". Elekdağ böyle bir laf etmemişti. Bu, haberi yazanın kendi yorumuydu. Ancak ortalığı kanştırmaya yetti. Özal da tuttu, Elekdağ'ın o günlerde zaten emekliye aynlacak olmasına atıfla, İngilizce ile kanşık bir cevap verdi: "Ben gitmiyorum, ama Elekdağ is coming." - 3 — Türkiye'deki jgelişmeler Amerika'ya bi- raz geç yansır. Orneğin, Özal'ın ekonomik mucizesi, mucizeliğini yiürdikten ancak ikiyıl sonra Amenka'ya yansıdı. özal özelleşıirme konusunda da fazla bir şe> yapmamıştı. Ancak özelleştirme propagandası çok iyi yapıldığından, Ame- rika uzun süre, sanki Türkiye'de çok başanh özelleştirmeler yapılıyor zannetti. Türkiye'de devlet giderek büyürken, Amerika'da, Özal çok başanh bir özelleş- ürme programı uyguluyor zannediliyor- du. Türkiye'de yine bu dönemde enflasyon aranı giderek yükseliyor; oysa Amerika. 1980-84'te enflasyonu başanyla aşağı çek- miş bir Özal hatırlıyordu. Türkiye'de insan haklan ihlalleri devam ediyor, ancak Amerika'da genel kanı. Özal'ın insan haklan ihlallerinin üzerine gıttiği yönündeydi. Özetle, hava Türkiye'de çoktandır boz- muştu, ama bu henüz Amerika'ya yansı- mamıştı. tlk işaret geliyor ABD'nin ciddi gazetelerinden New York Times, seçimlerden hemen önce Türkiye üzerine bir dizd haber-analiz ya- yımlayarak Amerikan kamuoyunun Türkiye standanlannı yeniden belirledi. Türkiye'de hükümetin, ekonomik ve sos- yal politikalar bakımından. aile-hükümet ilişkileri bakımından kaygan bir zemine oturduğunu tüm Amerika'ya ilan etti. Son 6-7 yıldır Amerika'da özallı Türki- ye için sadece övgü duyulduğu hatırlanır- sa, New York Times'ın koyduğu yeni standartlar aynı zamanda Turgut Özal'ın Amerika'daki imajı açısından yeni bir dö- nemin açılışı anlamına geliyordu. Neydi yeni standartlar? Türkiye'de uzun zamandır gündemde olan aıle-hükümet ilişkilen, New York Ti- mes'ta yayımlanan bu yazıdan sonra Washington'da daha çok konuşulmaya başlandı. "Önemli layinleri oğlu ve eşinin tavsiyelenyle yapması. kardeşi veyeğenini kabine üyeliğine getirmiş olması". Clyde Haberman'ın New York Times'taki yazı- sına göre •"sadece muhaliflerinin değil dostlannın da tepkisine yol açıyordu". Bu yeni hava kısa süre içinde Amerika'- da, ekonomisi bozuk, hükümet şekli acayip, insan haklan sicili bozuk bir Tür- kiye manzarası çıkarmakta gecikmedi ve Özal'ın Amerika ile yaşadığı balayı sona ermeye başladı. Washington, Özal'dan vazgeçmemekle birlikte giderek mesafe koymaya, onu "kayıtsız şartsız sahiplen- memeye" başladı. Ta ki Irak. Kuveyt'i işgal edene kadar. Saddam Hüseyin bu düşüşü tersine çe- virdi, ama iş ona gelene kadar ilişkilerde ciddi bir kaymanın izleri vardı. Soğuk duş etkisi Mart 1989 yerel seçimlerindeki ANAP yeniigısi VVashington'da tam b ir soğuk duş etkisi yaptı. Dışişleri'nin Türkiye ile il- gili dairesi geç vakitlere kadar mesai j aparak inanılmaz olarak niteledikleri se- çim sonuçlannı analiz ederken şu sorulara yanıt anyordu: ANAP'ın kaderi ne olacak? Cumhurbaşkanlığı seçimi hangi yönde gelişecek? Bir yönetim mensubu, "Özal'n başmın belada olduğunu görebiliyorduk, ama bu ölçüde olduğunu tahmin edememiştik" diyordu. Finans çevreleri ise sanki sıhirli bir değ- nekle dokunulmuş gibi. Türkı>e'yi aniden belirsizlik statüsüne soktu. Belirsızlık, bu ;evreler nazannda istikrarsızlıktan bir ön- :ekı basamaktı. Sık sık "Evren'in devlet adamlığını gös- termesinin sırası". "eskilerin tekrar gelme- sine nasıl göz yumacak" laflan kulislerde duyuluyordu. ANAP'ın neden kaybettiğine ilişkin ya- pılan bir değerlendirmede şu satırlar da vardı: "Enflasyon fazla rol ovnamadı. Yolsuz- luk ve skandallann rolü daha büyük. Türkiye'de her zamankinden daha fazla yolsuzluk yok, ama halk arttığına inanı- yor. Belki çok Amcrıkanvari birdeğerlen- dırme olacak. ama halk. hükümetin bazı çıkar gruplannca kendılerinden çalındığı- na inandığı için ANAP kaybetti." Demirel gerçeği İlk. şokun yarattığı toz duman dağılma- ya yüz tutunca da yapılan değerlendirme- İer iki noktada uç verdi: Birincisi, Washıngton'un resmi kanadı ANAP'ın kaderi konusunda tedirginlik yaşamakla birlikte "bu bir yerel seçimdir. genel değil. Özal 1992'ye kadar iktidarda- dır" argümanına hızla adapte oldu. İkincisı. ABD yöneıimi hiç beklemediği bırSülcvnıan Demirel şokuyla karşılaştı vc 1980'den bu yana gözlcrini kapadığı Dc- mırel gerceğine kendısını alıştırmava başladı. Bir vönctım mcnsubu "Bu. daha avsbergin ucu" dıvordu \anı Demirelın ıleride daha liızla ön planda olacağını dü- şündüklennı ıma edıyordu Zaien venı Amenkan Bü>ükclçısi Morton Abramo- Hİtz'ın Dcmireı ııe /Ainenkan dv'iiığının ilışkılerinı düzelımek için bü> ük çaba har- camasında bu değerlendımıenin dc lolu vardı. ABD vönetimi içinde, Turgut Özal'ın Türkiye ile ABD arasında tek kanal olma- sının Amerika'nın uzun vadeli çıkarlanna aykın olduğunu öteden beri ileri süren bir kanat vardı. Özal'ın yerel seçim yenilgısin- den sonra bunlann sesi daha vüksek çıkmaya. çeşitlendirme eğilimi de ağırlık kazanmaya başladı. Demirel'in yükselişi- nin kalıcı olup olmadığı üzerinde kafa yorulmasının nedenlerinden biri de buy- du. Bu konuda yapılan bir analiz şöyleydi: "Demirel'e, bu seçimde oylannı ilk kez kullanan gençlerin de oy verdiğini tespit ettik. Oysa bundan 10 sene önce gençler Demirel'e oy vermeyi neredeyse ayıp sa- yarlardı. 12 Eylül'den sonra siyasetten uzak. para kazanmaya odaklı olarak yeti- şen ve bugün seçmen yaşında olan genç kitle, Demirel'i bundan 15 sene önceki imajı ile hatırlamıyor. Onlann hatırladığı. tıpkı Özal gibi kendilerindeki para kazan- ma güdüsünü kamçılayan, üstelik bunu esprili yapan bir lider." 12 Eylül döneminde Türkiye'de görev yapmış üst düze> bir emeklı dıplomat. De- mirel'in çıkışı konusunda "Hayretjer içindeyim" diyordu. Bu diplomata göre bir kriz ustası olan Demirel "1979'da cumhurbaşkanlığı seçimini nasıl bloke et- ALATYA şüncelere sahip" ve "Türkiye konusunda çok heyecanh bir Demirel" izlenımi alarak Amerika'va döndü. Seçimlerin hemen ertesinde Washing- ton'da Ortadoğu Enstitüsü ve Türk-Ame- rikan İş Konseyi'nın ABD Ticaret Odası ile ortaklaşa düzenlediği bir toplantıda, Özal ve Demirel'in güçlerini birleştirmele- ri önerisi. Türkiye'nin önümüzdeki yıllar- da hükümet seçeneklerinden birisi, hatta en güçlüsü olarak telaffuz edildi. Konuyu tartışmaya açan ABD Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Dairesi Yakındoğu Direktörü George Harris, "özal'ın geleceği ne olacak?" sorusunun vanıtsızlığının altını da çizivordu. "Türkive'nin siyasi ve ekonomik açıdan değerlendirilmesi" başlığını taşıyan top- lantı. ANAP'ın uğradığı oy kaybı nede- niyle yoğun bir ilgi görmüştü. NVashington'da saygı gören bir Türkiye uzmanı olan George Harris, ANAP'ta bir Turgut Özal'ın liderliğini > aptığı ANAPm 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde yenilgi- ye uğraması ABD başkenrinde şok etkisi yarattı. V\ ashington'da saygı gören bir Türkiye uzmanı olan George Harris. "Özal kaybetti de, kim kazandı onu anlama- dık" diyordu. Sonuçta VVashington 12 Eylül 1980 darbesinden sonra gözlerini kapadığı Süleyman Demirel'le birlikte yaşamak için idman vapma> a başladı. liyse şimdı >ıne dışandan kriz politikası izleyebilir. Özal'ı bunaltabilirdi." "Bu iş Demirel'de bitecek" görüşü Was- hington'da yavaş yavaş ciddiye alınmaya başladığı için. "acaba kim bu vükselişi durdurabilir?" diye bazı isımler üzenndc kafa vorulduâu da bir gcrçekti. Bu isimlerden birısıni. ^eçimi kavbeden İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Da- lan oluşturuvordu. Dalan'ın. seçımı kaybetse de aktif sıyasete gıımesi için ye- terligüvene sahip oiduğu ıfadeedılıvordu. Bir süre önccye kadar Demirel'in adını ancak olumsuz bir şcy söylemek için anan bir yönetim mensubu şöyle dıyordu- "Ö/al. Demirel ile ılişkı kurmakta ınısı- yatif alırsa akıllı olduğunu gosterir. Eğcr inisiyatifi Demirel'e bırakırsa işi biter. De- mirel. Dalan'ı bile zaman içinde kendi safınaçeker." Kokuyu alıp hemen Demirel ile tcmasa geçcnlerden birisi de cski Savunma Bakan YardımciM vc Türkive'nin yeni lobıcısı Richard Perle ıdı. Demirel. seçimlerden sonraki bir görü^mclcnndc Amerika'ya bukışını kavramak isıcyen Pcıic'c aynen >övlc dcmışii: "Kı^ıden kişiyc devletlerarası ilişki ol- ma/. Dostluk. mıllelten ınıüctc olur. Siz milleti bir yana bırakıp yumurtalan hcp aynı sepete doldurursanı? bu. Türk-Ame- rikan ilışkilcrinin alcyhinc olur. Oysa Türkıycnın menfaatlcn kıskançlıkla gö- /cııidığı /aman bu Aitcn Amcrıka'nın da menfaalinedir." Perle bu görü^meden "çok olumlu dü- erozyonun kaçınılmaz olacağını vurgula- dıktan sonra şöyle diyordu: - Özal kay bettı de İcim kazandı. onu an- lamadık. Bu bölümü kapaımadan önce Ame- rikanın Türkiye uzmanlannın sanıldığı kadar vaziyete hâkim olmadığını teyit edcn ilginç bir örnck vermek mümkün. Elekdağ. sözkonusu paneldeki konuş- mayı yapınca. bir gazete bu konuşmayı İngilizce bir başlıkla yayımladı: "Özal i:> going". (Özal gidiyor) Elekdağ böyle bir laf etmemişti. Bu. ha- bon yazanın kendi yorumuydu. Ancak ortalığı kanşiırmaya yeıtı. Özal da tuttu. Elekdağ'ın o günlerde za- ten emekliye aynlacak olmasina atıfla. İngilizce ile kanşık bir cevap verdi: "Ben gitmiyorum. ama Elekdağ is co- ming." (Elekdağ geliyor) Tabii yan İngilizce bu tartışma Tür- kiye'de çok ilgi görüyordu. O günlerde sohbet ettığimız Türkiye uz- manı bir yönetim mensubu "Her şeyi anlıyorum da. bu lartışmanın niyc İngiliz- ce yapıldığını anlamıyorum" diyordu. Türkiye'de hükumetlenn ışbaşma geli- !}inin gıdışının Amcnka'dan bılınnıcM ncdcnıylc bu tarlışmanın İngilizce yapıldı- ğından dahı habcrdar dcğillerdı. NOT: Bu yazı dizisi Ufuk Güldcmır'in Tckın Yayıncvi larafından basılan TE- XAS-M\LATYA adlı yem kilabmdaıı ö/etlcnmi'jiır —BİTTİ— POLİTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL EnYassıada duruşmaları çok ilginç olurdu. Bazı davalarda koskoca DP Meclis Grubu salona dolar, Mahkeme Başka- nı Salim Başol'un önünde dizilirdi. Oavalardan biri de Anayasayı ihlal'di. Meclisin üçte ikisi bir araya gelmiş, anayasayı çiğnemişti. Mahkemede bunun hesabı sorulur- du. Başta Celal Bayar olmak üzere Başbakan Adnan Menderes, Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri hesap verir- lerdi. Sorgu başladı. Sıra Ooğulu milletvekillerinden HalisÖz- türk'e gelmişti. Başkan Salim Başol, Halis öztürk'e sordu: "HaJis Bey, siz anayasayı tağyir ve tebdil etmişsiniz, ne diyorsunuz?" Sanık, elini kulağının ardına götürdü: "Efendim?" "Anayasayı çiğnemişsiniz!.." "Anayasayı mı çiğnemişim." "Evet, anayasayı çiğnemişsiniz." "Vallahi hâkim bey, Incil'i çiğnemiş olabilirim, Tevrat'ı çiğnemiş olabilirim. Zebur'u çiğnemiş olabilirim, hatta Ku- ran-ı Azimüs Şanı çiğnemiş olabilirim. Ama bu anayasa nedir, ne biçim bir kitaptır, görmemişim, bilmemişim, çiğ- nemişim." Bu yanıt karşısında kimde can kalır, koca salon kahka- hadan inler. Halis öztürk'ün bu savunması anayasayı çiğ- nememesine yetmemiş olacak kı gene mahküm oldu. Bizde, anayasa tartışmalarının 1876 dan bu yana uzun bir tarihi vardır. ikinci Abdülhamit, önce anayasayı kor, sonra kaldınr. Gerekçesi, mıllet daha yeter olgunlukta de- ğildir. 1908de Ittihatçıların darbesiyle anayasa yeniden raftan indirilip yürürlüge konur. Fakat bu kez de yeterince işle- mez. Padişah gider, anayasa kalır. 1924'te anayasa bir daha değiştirılir. Artık anayasalara alışmışızdır. Tek parti olsun, çiit parti olsun, anayasa ile ülke yönetmeye alışmıştır. Muhalefetler iktidarda bulu- nanları anayasayı çiğnemek, ya da rafa kaldırmakla suç- larlar. 1960'ta işbaşına gelen askerler, siyasetçileri anayasayı çiğnemekle suçlamadılar mı? Bu suçlayışın bilimselliği Halis öztürk'ün anlatımındayatar. 1961 den 1980e kadar kolunu, bacağını kıra kıra ülkeyi yönettik, durduk. Var olan anayasayı kimı beğendi, kimi beğenmedi. Sonunda 82 Anayasası geldi ki tuz, biber ekti. Bu anayasa için Prof. Cem Eroğul, "...116 yıliık anayasal yaşamımızın en kara lekesidir" diyor. Sonra şunları ekliyor: "Bu anayasanın siyasal ve tüzel yaşamımızda yarattığı kirlilik öylesine büyük boyutlara erişmiştir ki derhal ve bü- tünüyle bir yana atılıp yerine yeni bir anayasa yapılmadık- ça, ülkemizde demokrasinin geliştirilebileceğini düşün- mek bile olanaksızdır." 82 Anayasası ile sadece demokratik haklar yitırilmemiş, partilerkapatılmış, haksız tutuklamalar gelmiş, işkenceler ve idamlar yolu açılmıştır. Ülkeye dayanılmaz bir ahlak yı- kımı gelmıştir. Her türlü rüşvet, iltimas, kayırma, köşe dönmeler adı altında yerleştirilmiştir. Bu anayasa değişti- rilmez, onarılmaz, kökünden kaldırılır. Bu anayasa kalk- madıkça da toplumumuz güzel günler göremez. Bir olçek daha var; ülkemizde insanlar 82 Anayasası'na karşı aldıkları tavırla belli olurlar. Bir kişinin demokratlığı bu anayasaya karşı tavırdır. * Bugünkü siyasal partiler, iktidarda olsunlar, muhalefet- te olsunlar, yapılacak anayasa için ne düşünüyorlar, bu önemlıdir. Bizde, 1876'dan bu yana birçok anayasa gel- miş. geçmiştir. Ancak ülkeyi böylesi yıkıma uğratanı olma- mıştır, olamaz da... Bu anayasa değiştirilmez, kökten kaldırılır... Bu anayasa hep 12 Eylül'ü anımsatır... BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Karşı cinsin giy- si ya da eşyalanyla cinsel coşku ve do- yum sağlama. 2/ Kolayhkla aldatıla- bilen... İlaç. 3/ Ka- le hendeği... İç sı- kıntısı. 4/ Ağızda- ki kokulan gider- mek için çiğnenen baharlı bir mad- de... Kâfi gelme- yen. 5/ Olumsuz- luk belirten bir önek... İneğin er- kek yavrusu. 6/ Nabi'nin öğretici nitelikteki ünlü mesnevisi. 7/ Bir nota... Bir haber ajansının kısa yazıhşı... İtici neden, güdü. 8/ Bir işin tamamlanması için tanınan ek süre... Hayyanlara vurulan damga. 9/ Duvar içinde bı- rakılan oyuk bölüm... Bir dizi ke- sici ağızdan oluşan ve kendi ekse- ni çevresinde dönen bir takımın yardımıyla parça işleyen tezgâh. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bil gi ve güç elde etme karşılığında ruhunu şeytana satan ve bu olay nedeniyle birçok sanat yapıtına konu olan efsane kahra- manı... Sıcak ve kuru bir rüzgâr. 2/ Safha... Akdeniz'de yaşa- yan beyaz etli bir balık. 3/ Uzaklık işareti... ABD profesyonel basketbol ligini simgeleyen harfler... Hayat arkadaşı. 4/ Bir adın ya da sözcüğün baş harfi. 5/ Isviçre'ye özgü, ağaç kü- tüklerindenyapılma dağ evi...Eski Mısır'da güneş tanrısı. 6/ Günun bir bölümü... Rütbesiz asker. 7/ "Zinhar eline — vir- men o kâfırin / Zira gorunce suretini put-perest olur" (Bâki). 8/ Dayanıkhhk. 9/ Kumarda ortaya sürülen para... Düşünce. MEVLİT Anısını ve acısını hiç unutamadığımız sevgili annemiz ve eşım AYMJR KARAIAŞ'ı (Ançomuzu) 3 Mayıs 1992 Pazar gunü ^aat 14.30'da evimizde okunacak mevliı ve Kuranı Kerim ile yad edecegiz. Din kardeşlerimize ve dostlanmıza duvururuz. Eşi: HASANPAŞA MAH. MI HTARI NECMETTİN KARATAŞ Çocukları: LEVENT. MERİH T.C. TERCAN KADASTRO MAHKEMESİ Esas: 1989 106 Par>el No: Elmalı köyu sınırlarında bulunan 20.000 m "lik 715 par- !>el -<a\ılı larla (Akpınar mevkiınde) Orman idaresi tarafından Ali Yıldınm aleyhlerine açılan karar ip- lalı \c tescıl davasında adı geçen davalılara lebligat yapılamadığın- dan ve aramalara rağmen adresleri tespiı edilemediğinden ilan yoluyla lebligaı yapılmasma karar verilmekle; llgililcrın 4/6/1992 tarih saa» 09.00'daki duruşmaya gelmeleri ve- ya kendılerını \ekille lemsil eltirmcleri, gelmedikleri takdirde dava- nııı voklııklaruıda gorııleceğı davetıye ve da\a dilekvesı yerıne geçerlı olmak u/erc gazete ılanından 15 gun sonra lebligat yapılmış >>a>ı!a- cağı ilan oluııur. Basın: 46476
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle