Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 MAYIS 1992 CUMARTESİ
12 DIZI-YAZI
DÜŞ İŞLERİ BÜLTENİ
NAZLIERAY
"Höcrede"Cennetin çayiriannda dolaşıyorum. Yanıbaşımda yol göste-
rici melek! 'Adın ne senin kardeş?' diye soruyorum; 'Yesari'
diyor. Cennette ilkyaz stcakları basörmış. Sırtımızdaki ağır ka-
natlar hışır hışır yere sürünüyor. ikimiz de ağır, Anka Kuşu
tüyünden yapılmış kanatiann altında 1er içinde kaldık. Yesari;
aşağıya vapur, tren veya uçak kaçta? Benim canım sıkıldı1
de-
dim. Yesari gevrek gevrek güldü. Dünyaya mı ineceksin?
Taşıt yok kardeş, boşuna ümitlenme. Gel, şurada cennet kü-
tüphanesi var, biraz kitaplara, dergilere göz at da efkânn dağıl-
sın' dedi. Yesari ile girdik kütüphaneden içeriye. Çok gorkemlı
yapmışlar, British Library, yanında maket gibi kalır vallahi.
Birtakım parşömenler, kağıtlar, yazılar bulmuş Yesari, bana
verdi. Rasgele birini elime aldım, bakıyorum. "HÜCREDE" adlı
bir öyküydü bu. llgimi çekmişti, kanatlanmı arkaya aöp okuma-
ya başladım. Öykü; penceresi olmayan, yarı karanlık yerleri ve
duvarları yumuşak bir dokudan oluşan bir mekânda tutsak
oian bir kadının ağzjndan anlatlıyordu. Nerede olduğunu ilkin
anlayamayan kadın, birdenbire bulunduğu "hücre"nin bir in-
san beyni olduğunu dehşetie fark ediyordu. Beynin kıvrımları
arasında umutsuzca bir çıkış yolu bulmaya çalışırken köşede
bir telefon gorüyor ve nöbelçi polisin numarasını çevıriyordu.
öykü beni iyice sarmışt. Bakbm, Yesari de omzumun üstürv
den okuyor.
... Kadın son bir umutia, geceyansı nöbetçi olan bir polis
memurunu bulup, ona bir erkeğin beyninde tutsak olduğunu;
belki de orada unutulduğunu, oksijenin yavaş yavaş azalmak-
ta olduğunu haykınyor... Polis adres istiyor. Bir insan beyninin
adresi nasıl veritebilir? Telefon kesiliyor. Kadın yeni baştan
anyor uykulu polis memurunu. Beynin sahibini tanıdığını, bu-
raya öldürülmek üzere aöldığını söylüyor.
Bir başkasının beyninde bir ölüm mahkûmu! Dışarısı ile, in-
san ruhu ile tüm bağlantı kapanmış. Beyinden çıkmasına ola-
nak yok. Bir kez girmiş oraya, fakat havasızlıktan, iletişimsizlik-
ten usul usul ölüyor.
Polis, Garip şeyler oluyor bu gece kentte' diyor. Az önce de
birisi aradı burayı. Sizin dedikleriniz gıbı birtakım soyut şeyler
söyledi.' Kadın haykırıyor: 'Onu bulun, içinde tutsak olduğum
beynin sahibi oduıi Başka kim geceyansı polis karakolunu
arar da, benim söylediğime benzeyen soyut birtakım şeyler
söyleyebilir?'
Polis memuru, telefonun oteki ucunda esniyor. 'Valla bil-
mem ki' diyor, Belki de ona bir psikiyatristgerekli. Durun, size
bir nöbetçi psikiyatristin numarasını bulayım.'
Telefon çalıyor.. Kadın, psikiyatristle konuşuyor. Yavaş ha-
reket edin' diyor psikiyatrist 'Ruhunu sarsmayın onun. Bir
saplantnın hareketi tehlikelidir.' Kadın beynin içinde, yerde
sürünüyor Arbk oksijen çok az. Derken gri kıvnmların arasına
sıkışmış bir tabanca gorüyor. Dehşetle irkiliyor. Beynin içinde
'hücre'de, ona bir telefon, bir de silah bırakılmış.
Belki... Belki kendini öldürmesi için. Usulca uzanıp silahı alı-
yor. Ama silahı ateşlerse hem kendi ölecek hem içinde bulun-
duğu beyin dağılacak.
Tekrar umutsuzlukla telefona sanlıyor.
Polisin iyice uykusu var karşı tarafta. Psikiyatrist silahı bırak-
masını söylüyor kadına
... öykü devam ediyordu.
'Aman Yesari' dedim, bu öykü beni çok etkiledi. Ne olacak
bu kadın? Kurtulabilecek mi bu hücreden? Ne yapabilir? Silahı
ateşlerse beyin de parçalanır, kadın da ölür.'
Bu öyküyü yazanı tanımak isterdim, Yesari
1
dedim. insan
ruhunu, umutsuzluğu, cehennemi tanımış bir insan bu. Keşke
dünyadayken tanısaydım onu.'
Yesari kıs kıs gülüyor.
'Ne gülüyorsun lan?' diyorum.
Bu öyküyü sen yazmışbn' dedi Yesari.
Şaşırdım kaldım. Doğru. Ben yazmışım. Sonunda benim
adım vardı. Imzam...
... Sevgili okurlarım, şaka bir yana, pek bilinen bir öyküm ol-
mayan 'HÜCREDE'yi Ankara Tıp Oyunculan oyunlaştırmışlar
ve OOTÜ Şenliği'nde oynayacaklarmış. Son dakikada haber
aldım. Ben perşembe gidip izleyeceğim. Heyecanlıyım, çünkü
ilk kez bir yaprbmı sahnede göreceğim.
Siz bu satrlan okuduğunuz zaman Yesari ile ben oyunu iz-
Ben arbk cennete çıkmayacağım. Yesari de dünyada kal-
maya karar verdi. Biz buradayız. KanatJan Tahtakale'de okırt-
tuk...
60 YIL ONCE Cumhuriyel
Şeker fıatlan
Bütün Aile Efradmın
Malûmat harinesi
HAYAT
AN/İKLOPEDİ/İ
müessirdir.
Şeker fıatlan tereffu
etmektedir. Buna sebep
şudur
Yerli şeker fabrikalannın
stok mallan yavaş yavaş
tükenmektedir. Şeker
piyasasında nazimlik
vazifesini gören Alpullu ve
Uşak Şeker fabrikalan
mamulâtı piyasada
azaldıkçaecnebi şekerleri
tereffiüler kaydetmektedir.
Bu terefTüde kontenjan
tatbikatı âmil oiduğu kadar
piyasadaki arz ve talep te
Mayıs ayı kontenjanında memleketin ihtiyaana göre şeker
verilmiştir. Nisan ayında Haydarpaşa Gümrüğü hariç
olmak üzere Sirkeci. Edirne ve İstanbul gümrükleri için
700,000 kilo şeker verildiği halde mayıs ayı için bu miktar
800,000 kilo\ a çıkanlmıştır. Haziran ayı için verilen
şekerler. 800.000 kilodur. Bu itibarla şeker buhranı.
kat"iyyen varit görülmemektedir. Bir çok alâkadarlar bu
vaziyet karşısında şeker fıatlannın tereffü etmesini
gayritabii bulmaktadırlar. Ecnebi şeker 40,50 ile 42
arasında muamele göıdüğüne nazaran birokka şekerin
perakende olarak 60 kuruşa satılması, perakendecilerin
eseri diye kabul edilmektedir.
Şehrin kenar semtlerindeki bakkal dükkâniannda dün
Avrupa küp şekerleri 65, yerli toz şekerleri 54 kuruşa
satılmıştır. Toptancılar, perakendecilerin bu kadar
gay rimakul bir şekilde kâr temin etmelerini hayretle
karşılamaktadırlar.
Diğer taraftan kahve ve diğer bazı havayici zaruriye fiatlan
da perakendecilerdemühim terefTülergöstermektedir. En
âla Bombay pirinçlerinin toptan fıatlan 36 kuruş, ekstira
zeytinyağı 60 kuruş, birinci kalite sabun 36 kuruş, birinci
kelle patates 7 kuruş oiduğu halde bu fiatlar
perakendecilerde % elliden > üzde yüze kadar farklar
göstermektedir.
Ticaret Müdiriyeti ahiren İstanbul Belediyesinemufassal
bir rapor göndererek, ihtikâr yaptıklan muhakkak olan
perakendeciler hakkında şiddetle takibatta bulunulmasını
bildirmiştir. Müdireyetin bu tezkeresine Belediye İktisat
müdürlüğünce henüz cevap verilmemiştir.
SÖYLEV
(Belgeler Bölümü: Cilt 3)
Hıfzı V. Yelidedeoğlu
3. bası 10.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yaymlan Turkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul
Ödemdi gönderilmez.
Washington, Demirel korkusunu, 1989'dan sonra yenmeye başladı
Demirel has comeBir gazete Şükrü Elekdağ'ın, bir paneldeki,
konuşmasını İngilizce bir başlıkla yayımladı:
"Özal is going". Elekdağ böyle bir laf etmemişti.
Bu, haberi yazanın kendi yorumuydu. Ancak
ortalığı kanştırmaya yetti. Özal da tuttu,
Elekdağ'ın o günlerde zaten emekliye aynlacak
olmasına atıfla, İngilizce ile kanşık bir cevap verdi:
"Ben gitmiyorum, ama Elekdağ is coming."
- 3 —
Türkiye'deki jgelişmeler Amerika'ya bi-
raz geç yansır. Orneğin, Özal'ın ekonomik
mucizesi, mucizeliğini yiürdikten ancak
ikiyıl sonra Amenka'ya yansıdı.
özal özelleşıirme konusunda da fazla
bir şe> yapmamıştı. Ancak özelleştirme
propagandası çok iyi yapıldığından, Ame-
rika uzun süre, sanki Türkiye'de çok
başanh özelleştirmeler yapılıyor zannetti.
Türkiye'de devlet giderek büyürken,
Amerika'da, Özal çok başanh bir özelleş-
ürme programı uyguluyor zannediliyor-
du.
Türkiye'de yine bu dönemde enflasyon
aranı giderek yükseliyor; oysa Amerika.
1980-84'te enflasyonu başanyla aşağı çek-
miş bir Özal hatırlıyordu.
Türkiye'de insan haklan ihlalleri devam
ediyor, ancak Amerika'da genel kanı.
Özal'ın insan haklan ihlallerinin üzerine
gıttiği yönündeydi.
Özetle, hava Türkiye'de çoktandır boz-
muştu, ama bu henüz Amerika'ya yansı-
mamıştı.
tlk işaret geliyor
ABD'nin ciddi gazetelerinden New
York Times, seçimlerden hemen önce
Türkiye üzerine bir dizd haber-analiz ya-
yımlayarak Amerikan kamuoyunun
Türkiye standanlannı yeniden belirledi.
Türkiye'de hükümetin, ekonomik ve sos-
yal politikalar bakımından. aile-hükümet
ilişkileri bakımından kaygan bir zemine
oturduğunu tüm Amerika'ya ilan etti.
Son 6-7 yıldır Amerika'da özallı Türki-
ye için sadece övgü duyulduğu hatırlanır-
sa, New York Times'ın koyduğu yeni
standartlar aynı zamanda Turgut Özal'ın
Amerika'daki imajı açısından yeni bir dö-
nemin açılışı anlamına geliyordu.
Neydi yeni standartlar?
Türkiye'de uzun zamandır gündemde
olan aıle-hükümet ilişkilen, New York Ti-
mes'ta yayımlanan bu yazıdan sonra
Washington'da daha çok konuşulmaya
başlandı. "Önemli layinleri oğlu ve eşinin
tavsiyelenyle yapması. kardeşi veyeğenini
kabine üyeliğine getirmiş olması". Clyde
Haberman'ın New York Times'taki yazı-
sına göre •"sadece muhaliflerinin değil
dostlannın da tepkisine yol açıyordu".
Bu yeni hava kısa süre içinde Amerika'-
da, ekonomisi bozuk, hükümet şekli
acayip, insan haklan sicili bozuk bir Tür-
kiye manzarası çıkarmakta gecikmedi ve
Özal'ın Amerika ile yaşadığı balayı sona
ermeye başladı. Washington, Özal'dan
vazgeçmemekle birlikte giderek mesafe
koymaya, onu "kayıtsız şartsız sahiplen-
memeye" başladı.
Ta ki Irak. Kuveyt'i işgal edene kadar.
Saddam Hüseyin bu düşüşü tersine çe-
virdi, ama iş ona gelene kadar ilişkilerde
ciddi bir kaymanın izleri vardı.
Soğuk duş etkisi
Mart 1989 yerel seçimlerindeki ANAP
yeniigısi VVashington'da tam b
ir
soğuk
duş etkisi yaptı. Dışişleri'nin Türkiye ile il-
gili dairesi geç vakitlere kadar mesai
j aparak inanılmaz olarak niteledikleri se-
çim sonuçlannı analiz ederken şu sorulara
yanıt anyordu:
ANAP'ın kaderi ne olacak?
Cumhurbaşkanlığı seçimi hangi yönde
gelişecek?
Bir yönetim mensubu, "Özal'n başmın
belada olduğunu görebiliyorduk, ama bu
ölçüde olduğunu tahmin edememiştik"
diyordu.
Finans çevreleri ise sanki sıhirli bir değ-
nekle dokunulmuş gibi. Türkı>e'yi aniden
belirsizlik statüsüne soktu. Belirsızlık, bu
;evreler nazannda istikrarsızlıktan bir ön-
:ekı basamaktı.
Sık sık "Evren'in devlet adamlığını gös-
termesinin sırası". "eskilerin tekrar gelme-
sine nasıl göz yumacak" laflan kulislerde
duyuluyordu.
ANAP'ın neden kaybettiğine ilişkin ya-
pılan bir değerlendirmede şu satırlar da
vardı:
"Enflasyon fazla rol ovnamadı. Yolsuz-
luk ve skandallann rolü daha büyük.
Türkiye'de her zamankinden daha fazla
yolsuzluk yok, ama halk arttığına inanı-
yor. Belki çok Amcrıkanvari birdeğerlen-
dırme olacak. ama halk. hükümetin bazı
çıkar gruplannca kendılerinden çalındığı-
na inandığı için ANAP kaybetti."
Demirel gerçeği
İlk. şokun yarattığı toz duman dağılma-
ya yüz tutunca da yapılan değerlendirme-
İer iki noktada uç verdi:
Birincisi, Washıngton'un resmi kanadı
ANAP'ın kaderi konusunda tedirginlik
yaşamakla birlikte "bu bir yerel seçimdir.
genel değil. Özal 1992'ye kadar iktidarda-
dır" argümanına hızla adapte oldu.
İkincisı. ABD yöneıimi hiç beklemediği
bırSülcvnıan Demirel şokuyla karşılaştı vc
1980'den bu yana gözlcrini kapadığı Dc-
mırel gerceğine kendısını alıştırmava
başladı. Bir vönctım mcnsubu "Bu. daha
avsbergin ucu" dıvordu \anı Demirelın
ıleride daha liızla ön planda olacağını dü-
şündüklennı ıma edıyordu Zaien venı
Amenkan Bü>ükclçısi Morton Abramo-
Hİtz'ın Dcmireı ııe /Ainenkan dv'iiığının
ilışkılerinı düzelımek için bü> ük çaba har-
camasında bu değerlendımıenin dc lolu
vardı.
ABD vönetimi içinde, Turgut Özal'ın
Türkiye ile ABD arasında tek kanal olma-
sının Amerika'nın uzun vadeli çıkarlanna
aykın olduğunu öteden beri ileri süren bir
kanat vardı. Özal'ın yerel seçim yenilgısin-
den sonra bunlann sesi daha vüksek
çıkmaya. çeşitlendirme eğilimi de ağırlık
kazanmaya başladı. Demirel'in yükselişi-
nin kalıcı olup olmadığı üzerinde kafa
yorulmasının nedenlerinden biri de buy-
du. Bu konuda yapılan bir analiz şöyleydi:
"Demirel'e, bu seçimde oylannı ilk kez
kullanan gençlerin de oy verdiğini tespit
ettik. Oysa bundan 10 sene önce gençler
Demirel'e oy vermeyi neredeyse ayıp sa-
yarlardı. 12 Eylül'den sonra siyasetten
uzak. para kazanmaya odaklı olarak yeti-
şen ve bugün seçmen yaşında olan genç
kitle, Demirel'i bundan 15 sene önceki
imajı ile hatırlamıyor. Onlann hatırladığı.
tıpkı Özal gibi kendilerindeki para kazan-
ma güdüsünü kamçılayan, üstelik bunu
esprili yapan bir lider."
12 Eylül döneminde Türkiye'de görev
yapmış üst düze> bir emeklı dıplomat. De-
mirel'in çıkışı konusunda "Hayretjer
içindeyim" diyordu. Bu diplomata göre
bir kriz ustası olan Demirel "1979'da
cumhurbaşkanlığı seçimini nasıl bloke et-
ALATYA
şüncelere sahip" ve "Türkiye konusunda
çok heyecanh bir Demirel" izlenımi alarak
Amerika'va döndü.
Seçimlerin hemen ertesinde Washing-
ton'da Ortadoğu Enstitüsü ve Türk-Ame-
rikan İş Konseyi'nın ABD Ticaret Odası
ile ortaklaşa düzenlediği bir toplantıda,
Özal ve Demirel'in güçlerini birleştirmele-
ri önerisi. Türkiye'nin önümüzdeki yıllar-
da hükümet seçeneklerinden birisi, hatta
en güçlüsü olarak telaffuz edildi.
Konuyu tartışmaya açan ABD Dışişleri
Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Dairesi
Yakındoğu Direktörü George Harris,
"özal'ın geleceği ne olacak?" sorusunun
vanıtsızlığının altını da çizivordu.
"Türkive'nin siyasi ve ekonomik açıdan
değerlendirilmesi" başlığını taşıyan top-
lantı. ANAP'ın uğradığı oy kaybı nede-
niyle yoğun bir ilgi görmüştü.
NVashington'da saygı gören bir Türkiye
uzmanı olan George Harris, ANAP'ta bir
Turgut Özal'ın liderliğini > aptığı ANAPm 26 Mart 1989 yerel seçimlerinde yenilgi-
ye uğraması ABD başkenrinde şok etkisi yarattı. V\ ashington'da saygı gören bir
Türkiye uzmanı olan George Harris. "Özal kaybetti de, kim kazandı onu anlama-
dık" diyordu. Sonuçta VVashington 12 Eylül 1980 darbesinden sonra gözlerini
kapadığı Süleyman Demirel'le birlikte yaşamak için idman vapma> a başladı.
liyse şimdı >ıne dışandan kriz politikası
izleyebilir. Özal'ı bunaltabilirdi."
"Bu iş Demirel'de bitecek" görüşü Was-
hington'da yavaş yavaş ciddiye alınmaya
başladığı için. "acaba kim bu vükselişi
durdurabilir?" diye bazı isımler üzenndc
kafa vorulduâu da bir gcrçekti.
Bu isimlerden birısıni. ^eçimi kavbeden
İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Da-
lan oluşturuvordu. Dalan'ın. seçımı
kaybetse de aktif sıyasete gıımesi için ye-
terligüvene sahip oiduğu ıfadeedılıvordu.
Bir süre önccye kadar Demirel'in adını
ancak olumsuz bir şcy söylemek için anan
bir yönetim mensubu şöyle dıyordu-
"Ö/al. Demirel ile ılişkı kurmakta ınısı-
yatif alırsa akıllı olduğunu gosterir. Eğcr
inisiyatifi Demirel'e bırakırsa işi biter. De-
mirel. Dalan'ı bile zaman içinde kendi
safınaçeker."
Kokuyu alıp hemen Demirel ile tcmasa
geçcnlerden birisi de cski Savunma Bakan
YardımciM vc Türkive'nin yeni lobıcısı
Richard Perle ıdı. Demirel. seçimlerden
sonraki bir görü^mclcnndc Amerika'ya
bukışını kavramak isıcyen Pcıic'c aynen
>övlc dcmışii:
"Kı^ıden kişiyc devletlerarası ilişki ol-
ma/. Dostluk. mıllelten ınıüctc olur. Siz
milleti bir yana bırakıp yumurtalan hcp
aynı sepete doldurursanı? bu. Türk-Ame-
rikan ilışkilcrinin alcyhinc olur. Oysa
Türkıycnın menfaatlcn kıskançlıkla gö-
/cııidığı /aman bu Aitcn Amcrıka'nın da
menfaalinedir."
Perle bu görü^meden "çok olumlu dü-
erozyonun kaçınılmaz olacağını vurgula-
dıktan sonra şöyle diyordu:
- Özal kay bettı de İcim kazandı. onu an-
lamadık.
Bu bölümü kapaımadan önce Ame-
rikanın Türkiye uzmanlannın sanıldığı
kadar vaziyete hâkim olmadığını teyit
edcn ilginç bir örnck vermek mümkün.
Elekdağ. sözkonusu paneldeki konuş-
mayı yapınca. bir gazete bu konuşmayı
İngilizce bir başlıkla yayımladı:
"Özal i:> going". (Özal gidiyor)
Elekdağ böyle bir laf etmemişti. Bu. ha-
bon yazanın kendi yorumuydu. Ancak
ortalığı kanşiırmaya yeıtı.
Özal da tuttu. Elekdağ'ın o günlerde za-
ten emekliye aynlacak olmasina atıfla.
İngilizce ile kanşık bir cevap verdi:
"Ben gitmiyorum. ama Elekdağ is co-
ming." (Elekdağ geliyor)
Tabii yan İngilizce bu tartışma Tür-
kiye'de çok ilgi görüyordu.
O günlerde sohbet ettığimız Türkiye uz-
manı bir yönetim mensubu "Her şeyi
anlıyorum da. bu lartışmanın niyc İngiliz-
ce yapıldığını anlamıyorum" diyordu.
Türkiye'de hükumetlenn ışbaşma geli-
!}inin gıdışının Amcnka'dan bılınnıcM
ncdcnıylc bu tarlışmanın İngilizce yapıldı-
ğından dahı habcrdar dcğillerdı.
NOT: Bu yazı dizisi Ufuk Güldcmır'in
Tckın Yayıncvi larafından basılan TE-
XAS-M\LATYA adlı yem kilabmdaıı
ö/etlcnmi'jiır
—BİTTİ—
POLİTIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
EnYassıada duruşmaları çok ilginç olurdu. Bazı davalarda
koskoca DP Meclis Grubu salona dolar, Mahkeme Başka-
nı Salim Başol'un önünde dizilirdi. Oavalardan biri de
Anayasayı ihlal'di. Meclisin üçte ikisi bir araya gelmiş,
anayasayı çiğnemişti. Mahkemede bunun hesabı sorulur-
du. Başta Celal Bayar olmak üzere Başbakan Adnan
Menderes, Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri hesap verir-
lerdi.
Sorgu başladı. Sıra Ooğulu milletvekillerinden HalisÖz-
türk'e gelmişti. Başkan Salim Başol, Halis öztürk'e sordu:
"HaJis Bey, siz anayasayı tağyir ve tebdil etmişsiniz, ne
diyorsunuz?"
Sanık, elini kulağının ardına götürdü:
"Efendim?"
"Anayasayı çiğnemişsiniz!.."
"Anayasayı mı çiğnemişim."
"Evet, anayasayı çiğnemişsiniz."
"Vallahi hâkim bey, Incil'i çiğnemiş olabilirim, Tevrat'ı
çiğnemiş olabilirim. Zebur'u çiğnemiş olabilirim, hatta Ku-
ran-ı Azimüs Şanı çiğnemiş olabilirim. Ama bu anayasa
nedir, ne biçim bir kitaptır, görmemişim, bilmemişim, çiğ-
nemişim."
Bu yanıt karşısında kimde can kalır, koca salon kahka-
hadan inler. Halis öztürk'ün bu savunması anayasayı çiğ-
nememesine yetmemiş olacak kı gene mahküm oldu.
Bizde, anayasa tartışmalarının 1876 dan bu yana uzun
bir tarihi vardır. ikinci Abdülhamit, önce anayasayı kor,
sonra kaldınr. Gerekçesi, mıllet daha yeter olgunlukta de-
ğildir.
1908de Ittihatçıların darbesiyle anayasa yeniden raftan
indirilip yürürlüge konur. Fakat bu kez de yeterince işle-
mez. Padişah gider, anayasa kalır.
1924'te anayasa bir daha değiştirılir. Artık anayasalara
alışmışızdır. Tek parti olsun, çiit parti olsun, anayasa ile
ülke yönetmeye alışmıştır. Muhalefetler iktidarda bulu-
nanları anayasayı çiğnemek, ya da rafa kaldırmakla suç-
larlar.
1960'ta işbaşına gelen askerler, siyasetçileri anayasayı
çiğnemekle suçlamadılar mı? Bu suçlayışın bilimselliği
Halis öztürk'ün anlatımındayatar. 1961 den 1980e kadar
kolunu, bacağını kıra kıra ülkeyi yönettik, durduk. Var olan
anayasayı kimı beğendi, kimi beğenmedi. Sonunda 82
Anayasası geldi ki tuz, biber ekti. Bu anayasa için Prof.
Cem Eroğul, "...116 yıliık anayasal yaşamımızın en kara
lekesidir" diyor. Sonra şunları ekliyor:
"Bu anayasanın siyasal ve tüzel yaşamımızda yarattığı
kirlilik öylesine büyük boyutlara erişmiştir ki derhal ve bü-
tünüyle bir yana atılıp yerine yeni bir anayasa yapılmadık-
ça, ülkemizde demokrasinin geliştirilebileceğini düşün-
mek bile olanaksızdır."
82 Anayasası ile sadece demokratik haklar yitırilmemiş,
partilerkapatılmış, haksız tutuklamalar gelmiş, işkenceler
ve idamlar yolu açılmıştır. Ülkeye dayanılmaz bir ahlak yı-
kımı gelmıştir. Her türlü rüşvet, iltimas, kayırma, köşe
dönmeler adı altında yerleştirilmiştir. Bu anayasa değişti-
rilmez, onarılmaz, kökünden kaldırılır. Bu anayasa kalk-
madıkça da toplumumuz güzel günler göremez.
Bir olçek daha var; ülkemizde insanlar 82 Anayasası'na
karşı aldıkları tavırla belli olurlar. Bir kişinin demokratlığı
bu anayasaya karşı tavırdır.
* Bugünkü siyasal partiler, iktidarda olsunlar, muhalefet-
te olsunlar, yapılacak anayasa için ne düşünüyorlar, bu
önemlıdir. Bizde, 1876'dan bu yana birçok anayasa gel-
miş. geçmiştir. Ancak ülkeyi böylesi yıkıma uğratanı olma-
mıştır, olamaz da... Bu anayasa değiştirilmez, kökten
kaldırılır... Bu anayasa hep 12 Eylül'ü anımsatır...
BULMACA
SOLDAN SAGA:
1/ Karşı cinsin giy-
si ya da eşyalanyla
cinsel coşku ve do-
yum sağlama. 2/
Kolayhkla aldatıla-
bilen... İlaç. 3/ Ka-
le hendeği... İç sı-
kıntısı. 4/ Ağızda-
ki kokulan gider-
mek için çiğnenen
baharlı bir mad-
de... Kâfi gelme-
yen. 5/ Olumsuz-
luk belirten bir
önek... İneğin er-
kek yavrusu. 6/
Nabi'nin öğretici nitelikteki ünlü
mesnevisi. 7/ Bir nota... Bir haber
ajansının kısa yazıhşı... İtici neden,
güdü. 8/ Bir işin tamamlanması
için tanınan ek süre... Hayyanlara
vurulan damga. 9/ Duvar içinde bı-
rakılan oyuk bölüm... Bir dizi ke-
sici ağızdan oluşan ve kendi ekse-
ni çevresinde dönen bir takımın
yardımıyla parça işleyen tezgâh.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bil
gi ve güç elde etme karşılığında ruhunu şeytana satan ve bu
olay nedeniyle birçok sanat yapıtına konu olan efsane kahra-
manı... Sıcak ve kuru bir rüzgâr. 2/ Safha... Akdeniz'de yaşa-
yan beyaz etli bir balık. 3/ Uzaklık işareti... ABD profesyonel
basketbol ligini simgeleyen harfler... Hayat arkadaşı. 4/ Bir
adın ya da sözcüğün baş harfi. 5/ Isviçre'ye özgü, ağaç kü-
tüklerindenyapılma dağ evi...Eski Mısır'da güneş tanrısı. 6/
Günun bir bölümü... Rütbesiz asker. 7/ "Zinhar eline — vir-
men o kâfırin / Zira gorunce suretini put-perest olur" (Bâki).
8/ Dayanıkhhk. 9/ Kumarda ortaya sürülen para... Düşünce.
MEVLİT
Anısını ve acısını hiç
unutamadığımız sevgili
annemiz ve eşım
AYMJR
KARAIAŞ'ı
(Ançomuzu)
3 Mayıs 1992 Pazar gunü ^aat 14.30'da evimizde okunacak
mevliı ve Kuranı Kerim ile yad edecegiz. Din kardeşlerimize ve
dostlanmıza duvururuz.
Eşi: HASANPAŞA MAH. MI HTARI
NECMETTİN KARATAŞ
Çocukları: LEVENT. MERİH
T.C.
TERCAN KADASTRO MAHKEMESİ
Esas: 1989 106
Par>el No: Elmalı köyu sınırlarında bulunan 20.000 m "lik 715 par-
!>el -<a\ılı larla (Akpınar mevkiınde)
Orman idaresi tarafından Ali Yıldınm aleyhlerine açılan karar ip-
lalı \c tescıl davasında adı geçen davalılara lebligat yapılamadığın-
dan ve aramalara rağmen adresleri tespiı edilemediğinden ilan yoluyla
lebligaı yapılmasma karar verilmekle;
llgililcrın 4/6/1992 tarih saa» 09.00'daki duruşmaya gelmeleri ve-
ya kendılerını \ekille lemsil eltirmcleri, gelmedikleri takdirde dava-
nııı voklııklaruıda gorııleceğı davetıye ve da\a dilekvesı yerıne geçerlı
olmak u/erc gazete ılanından 15 gun sonra lebligat yapılmış >>a>ı!a-
cağı ilan oluııur.
Basın: 46476