19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
r HURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER anayasayı halkın hazırlayamayacağıru özal çok iyi bilir. O halde demek istiyor ki "Sizler adına ben yapacağım ya da hazırlatıp sizlere sunacağım ve sizler de kabul edeceksiniz!' Böylece "Anayasayı millet yaptı" denecek. Clur mu böyle komedi?! Anlaşılan 8. Cumhurbaşkanı özal'ın amacı, tıpkı iktidarı ona devreden 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren gibi, kendisinin cumhurbaşkanhğım da anayasa ile birlikte halkoylamasına sunup seçilmeyi garanti etmektir. Nitekim, daha öncekfkonuşmalarından birinde bu noktaya değinerek "Cumhurbaşkanı seçimi ister anayasa tasarısı ile birlikte halk tarafından oylanır, ister ayrı ayrı oylanır" demişti. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980' darbeleri dışında, ülkemizde demokrasi düzeninin tek kişi tarafından bu denli altUst edildiğine, cumhuriyet kurulalı beri tanık olmadım. Bilmiyorum, en büyük muhalif partiler SHP ve DYP bütün örgütlerine, oynanmak istenen bu oyunları gerektiği gibi yansıtıp anlatabiliyorlar mı? Küçük muhalif partiler nasıl bir konum içindeler? Iş işten geçtikten sonra çırpınmaların, didinmelerin hiçbir yararı olmadığım şimdiye kadarki deneyimler gösterdi. • •• Beni karamsar yapan bir nokta da Türk gençliğinin günümüzde ilerici ve gerici olarak birbirine hasım iki kampa bölünmüş olmasıdır. Ne yazık ki gericilerin çoğunlukta olduğu görülüyor. ilerici üniversitelilerden, dahası, kimi liselilerden acı mektuplar alıyorum. Gerici takımın içyüzünü ve amaçlarım belirtmeleri bakımından üzücü, fakat çağdaş doğrultuda ürettikleri düşünceler yönünden umut verici bu mektuplar. Yanıt veremediğim için üzgünüm, bu ışık odaklarına. Sözünü ettiğim kamplaşma ülkenin geleceği için gerçekten büyük bir tehlike kaynağıdır. Çünkü bu bölünme gençlerimizi adım adım bir hesaplaşmaya doğru sürüklüyor. • •• tçimiz böyle; dışa baktığımızda ne görüyoruz? Bulgarlar, rejimleri değiştiği halde, Türkiye ile dostça olmasa bile normal ilişkiyi tam olarak kurmadılar. Oradaki soydaşlanmız her yönden rahata kavuşmadı. Yunanistan'ın son 4050 yıldan bu yana süregelen iç politikası Türk düşmanlığına dayanıyor. Okullarda, üniversitelerde, toplantılarda, kiliselerde, birçok müzede hep bu duşmaruık işleniyor. Batı Irakya'daki soydaşlarımızın insan hakları, kimi yerde özel mülkleri ellerinden ahnıyor. Ege1 de kıta sahanlığı ve 12 millik karasuları iddiasıyla, bu deniz bir Yunan denizi durumuna getirilmek isteniyor. Lozan Antlaşması ihlal edilerek kimi Yunan adaları gittikçe artan bir hızla silahlandırılıyor. Kıbns'ın da bir Yunan adası olmasında direniliyor; ENOSlS'ten bir türlü vazgeçmediler. Suriye, Hatay ilimizi kendi sınırları içinde gösteren bir haritamn asılı olduğu odada Dışişleri bakanımızı karşılıyor, okullarında da böyle haritalarla coğrafya öğretimi yapıyor. PKK ve ASALA yuvalarını topraklarında barmdırıyor, Fırat sularını istiyor. Irak bize küskün; Saddam, Kürt lideri ile Irak'taki Kürt bölgesinin özerkliği konusunda anlaşma yapıyor. Iran tslam Cumhuriyeti, Türkiye'deki laiklik ilkesini yok etmek için 'şeriatçıhk ihracatında' gizli gizli, vargücüyle çaba harcıyor. Ermenistan Cumhurbaşkanı Petrosyan asılsız soykınm iddialarmı ileri sürmeden ve toprak sorunlannı "şimdilik" bir yana bırakıp Türkiye ile sıcak ilişkiler kurmak istediklerini söylüyor, ardından da Moskova'da çıkan bir dergide 'Kars, Ermeni toprağıdır' diye yazılar yayımlıyor. Türkiye1 nin tepkisi üzerine kendisi değil müşaviri özür diliyor. Sovyetler Birliği ile Stalin'den önceki dostluk ilişkileri bir türlü kurulamadı. Sovyetler Birliği gibi bir Karadeniz ülkesi olan Romanya ile de ilişkilerimiz henüz dostluğa dönüşmedi. Görüyorsunuz, Bulgaristan'dan başlayıp yurdumuzun bütün çevresini dolanarak Karadeniz'e ve Romanya'ya geldik, çemberi tamamladık. Dış görünüm hiç de içaçıcı değil. Politik ve ekonomik çıkar birliğine dayanan sağlam bir dost yok yöremizde. özal ise var mı bize yan bakan gibisinden, "Biz 56 milyonluk bir ülkeyiz" diyerek halkı uyutuyor. Gelelim Avrupa'ya: O da bizi her fırsatta dışlıyor. Geriye en büyük dostumuz (!) ABD kalıyor. Onun tutumunu ise biliyorsunuz. O halde rahmetli tnönü'nün 21 yıl önce haber verdiği iç ve dış tehlikeler hiç de abartılmış değil. • •• Yazıyı bitirirken şunu vurgulamak istiyorum. Anlattığım karanlık havaya karşın ben yine de umutsuz değilim. Ülkemizde yalnız erkek kesiminde değil, kadın kesiminde de çok aydın, bütün olayları net olarak gören yürekli, özekinli (kültürlü) bir topluluk yeşerdi. Aynı doğrultuda gençler yetişiyor. Bunlar, sayıları Türktslam sentezci ve şeriatçı kalabahklanndan daha az da olsa, çağdaş Türkiye'yi ışıkh yola çıkaracak olan güçlerdir. Buna inanıyorum. Belki biraz daha çile çekeceğiz, ama sonuç kesinlikle aydmlıktır. 19 Mayıs hepimize kutlu olsun. 19 MAYIS 1991 ) Mayısftn 72. Vı 11 ııtla ehlike Çenıberi IFZI VELDET VELİDEDEOĞLU \tatürk'ün Samsun'a çıkışının 72. yılında:, Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutluyoruz. enç atletlerimiz Türk bayrağını Samsun'dan bp il sınırlarında birbirine aktara aktara Anra'ya ulaştıracak. Başta Ankara olmak üzeülkemizin her yanmda geçit törenleri yajacak. Bu törenlerde Mehmetçikler de uygun adıtnla, yağız çehreleriyle dimdik yürüyecekler. Kız ve erkek gençlerimiz şenlik ve sevinç gösterileri yapacaklar. Devleti yöneten politikacılar Türkiye'nin durumunu toz pembe gösteren nutuklar atacaklar. Oh diyeceğiz. Otoyollarınuz çoğalıyor, başta GAP olmak üzere barajlarımız tamamlanıyor, illerimizin sayısı 67 smınnı aşıp 100'lere doğru uzanıyor. Köylerimiz elektrikleniyor. Cumhurbaşkanı özal, günümüzde dünyanın tek süper devleti olarak hiikUm süren ABD Başkanı Bush ile her an arkadaşça telefonlaşabiliyor. Bütün bunlar ülkedeki durumun ve dış itibarımızın ne denli içaçıcı ve ne kadar yüksek, ANAP iktidannın da ne ölçüde başarılı olduğunun karutları değil midir? O halde ülkeyi tozpembe göstermek Ozal'ın ve öteki politikacılann hakkıdır! Büyük üzüntü ile belirtmek zorundayım ki yaradılıştan karamsar bir kişi olmadığım halde, ülkeyi kaplayan havayı ne tozpembe görüyorum ne de açık mavi. Felaket tellalı da değilim. Yüreğim hep yurdumuzun ve halkımızın yücelmesi doğrultusunda çarpar. Ama öte yandan aklım, gerçek durumu halka açıklama doğrultusundaki göstergeye yönelir. Kimilerinin hoşuna gitse de gitmese de yazarlık görevimizi yerine getirmek zorundayız. • •• Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın Atatürk'ten sonra en büyük önderlerinden biri olan rahmetli lsmet Inönü, TBMM'nin 50. yıldönümü doîayısıyla 23 Nisan 197O'te radyo ile yayımlanan konuşmasında şöyle demişti: "tçeride ve dışanda, 1920'de MiHi Mücadele'nin başlangıcındaki aynı sorunlar, yine çözttme bağlanmamış olarak ve aynı tehlikeler yine, daha da agır biçimde bizi tehdit ederek karşımızda duruyor." tnönü'nün işaret ettiği bu tehlikeler ne idi? Bunu da Atatürk'ün Büyük Söylevi'nden okuyalım: "1919 Mayısı'mn 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüm: Osmanlı Devleti'nin de içinde bulunduğu grup Birinci Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, koşulları ağır bir ateşkes anlaşması imzalamış; büyük savaşın uzun yıllan boyunca ulus yoksul ve yorgun bir halde; ulusu ve ülkeyi bu savaşa sürükleyenler kendi canları kaygısına düşerek ülkeden kaçmışlar. Padişahlık ve halifelik mevkiinde bulunan Vahdettin soysuzlaşmış, yalnız kendisini ve tahtını emniyete alabilme hayali içinde alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa'nın başkanhğmdaki hükümet güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişahın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma razı..." • •• Peki, İsmet înönü karamsar bir kişi miydi ki 23 Nisan 1970 tarihinde durumumuzu Milli Mücadele'nin bilinçli ve birleştirici bir liderle başladığı tarih olan 19 Mayıs 1919'daki durumdan daha tehlikeli olarak niteliyor. înönü gibi ciddi bir devlet adamımn günümüzden 21 yıl önce böyle konuşması çok anlamlı bir uyan niteliği taşımaktadır. Înönü, "içte ve dışta" diyor. Bu sözlerin söylenmesi üzerinden 21 yıl geçtiği halde gerek içteki sorun ve tehlike, gerekse dış tehlikeler, ne yazık ki azalmamış, artmıştır. Neden? önce içteki duruma bakalım: Politikacılarımız arasında ulusal uzlaşma yoktur. 12 Eylül darbecilerinin koymuş olduğu seçim kurallarıyla iktidara gelen 'mozaik parti' ANAP, parlamentodaki çoğunluğuna dayanarak yasaları, kararları hep 'Ben yaptım oldu' zihniyetiyle tek başına kabul ediyor. Azınlıktaki muhalefet bu gidişe dur diyemiyor. Asıl kötüsü, (ANAP=özal) görünümünün, özal'ın başbakanhğından beri sürüp gitmesidir. Şimdi de yavaş yavaş (özal=Halk) imajı yaratılıyor. özal, geçen hafta TV'deki bir meydan konuşmasında halka "Yeni anayasayı bürokratlar değil doğrudan doğruya sizler yapacaksınız" dedi. Bunun anlamı ne? Bir uzmanhk işi olan PENCERE Kral Hieron'un Tacı... Sirakuza Kralı Hieron kuyumcusundan kuşkulanıyordu. Yeni bir taç yapması için sarayın kuyumcusuna yeterince altın külçesi vermişti. Kuyumcu uzun süre çalıştı, bir sanat yapıtı ortaya çıktı; altın taç Kralın gözlerini kamaştırıyordu; Hieron yeni tacını uzun uzun inceliyor, kuyumcunun ustalığına şaşıyordu; tacın biçimi, orantıları, büklümleri, işlemeleri öylesine uyumluydu ki bütün girdileri çıktılarıyla birlikte eşsiz bir bütünlüğün görkemini taşıyordu. Ne var ki ilk günlerde tacın görünüşüne vurulan Kralın zamanla içine kuşku düştü: Tacın ağırlığı kuyumcuya verilen altın külçesinin ağırlığına eşitti; ama bu bilgi yetmiyordu: Ya kuyumcubaşı hile yapmışsa? Altına daha başka bir maden katmışsa? Kuşku Kral Hieron'un benliğini kemiriyor, elinden bir şey gelmiyordu; tacın saf altından mı, yoksa bir karışımdan mı yapıldığını hiç anlayamayacaktı; eğer aklına amcasının oğlu ünlü bilge Arşimet gelmeseydi... Hieron, Arşimet'e başvurdu. Arşimet düşünmeye başladı: Tacın ağırlığı verilen altına eşitti. Önemi yoktu bu bilginin; çünkü kuyumcu, altına sözgelimi gümüş karıştırırken aynı ağırlığı kolaylıkla bulurdu. Ne var ki bu kez de külçenin hacmi büyümüş olmalıydı. Peki, tacın hacmi nasıl ölçülecekti? Bunca işlemesi, büklümü, girdisi, çıktısıyla tacın hacmini ölçmek olanaksızdı. Arşimet'in yaşamı artık bu sorunun yanıtını aramakla geçiyordu; bir şiirdeki dizeleri ve sözcükleri arayan şair gibiydi. Günlerden bir gün hamamda yıkanırken çırılçıplak dışarı uğradı: Buldum, buldum!.. • Herkesin bildiği öyküdür bu, gerçek mi, uydurma mı, önemli değil. Nevvton da yerçekimi yasasını bir bahçede öğleden sonra dinlenirken ağaçlardan patır patır dökülen olgun elmaları gözlemleyerek bulmamış mıydı? Keyif verici öykülerdir bunlar; Arşimet yasasını koydu: Suya daldınlan cisim kendi hacmi kadar suyun ağırlığına denk bir kuvvetle alttan üste itilir. Suya daldınlan cismin ağırlığı, kendi hacmi kadar suyun ağırlığından daha çok ise bu cisim batar". Öyleyse ne yapmalı? Çözüm belli: Kuyumcuya verilen altın külçesine eşit altının taşırdığı su ile tacın taşırdığı su eşit ağırlıktaysa, kuyumcu namusluydu; yok tacın taşırdığı su daha az ise hırsızdı. Hepimizin bildiği öykü burada biter. Deneyimin sonucu ne olmuş? Kuyumcu hırsız mı, değil mi? Hiçbir kitap yazmaz, şimdiye dek hiçbir yerde sorunun yanıtına rastlamadım. Kral Hieron'un kuyumcusu hırsız mıydı? Kralın amacı bu sorunun yanıtını bulmaktı. Ancak taç gerçekten bir sanat yapıtıysa, değeri "altın mı, karışım mı" diye mi ölçülür? İster altın olsun, ister bakır, ne değişir? Kimisi gerçek bir sanatçının hırsızlık yapamayacağını söyleyebiiir; bu yaklaşım da doyurucu değildir. "Kral Hiaron'un Tacı" öyküsünde çözümü bilim getiriyor; ama, genel bir çözüm bu, nesnel; öznel ya da özel değil... Öykümüz özelde çözümsüz kalıyor, perde tam sırasında kapanıyor. İnsan ilişkilerinin ruhsal dokusu Kral Hieron'un tacı gtbidtr; gtrintiii, çıktntıîı, işiemefi, büklümlü, inişli, çıkışlı, sarmaltı, doiambaçh. Ölçümü de çok güçtür. Hesaplamaya ya da hesaplaşmaya kalkarsanız, işin içinden çıkamazsınız, Arşimet »gibi kara kara düşünmeye koyulursunuz. Peki, bu yaşam dokusunu Kralın altın tacı örneğindeki gibi suya daldırsak ne olur? Bir deneyin bakalım; su, bütün girdifere, çıktılara, sarmaliara, büklümlere, oyuklara, gözeneklere sızacak mıdır? Taç ile su, katı ile sıvı, iki insan arasında ve kadın ile erkek arasında tam bir uyumun gerçekleştiği sanılabilir. Kimi zaman bu uyum tinsel ve tensel sarmallara kadar işlerrMştir; ama, Arşimet Yasası'na göre bu olay yaşanırken ve denenirken taşan suyun ağırlığı ne kadar?.. İki insan arasındaki ilişkinin gerçek değeri, işte o taşan suyun ağırlığı kadardır. EVET/HAYIR OKTflyAKBAL Türkiye'nin gündemini özal hazırlıyor desek hiç de yanlış olmazl Kaiktyor bir söz söylüyor, haydi herkes o sözün yorumunu yapmaya başlıyor. Kimi överek, kimi yererek, kimi de şaşkınlığtnı belirterek... "Yüzde onluk baraj kalkmamah", "Cumhurbaşkantnt halk seçmeii", "Ben zenginleri severim", •"İnsan yolöuluklara çıkmalı" vt> sözler üstüne düşünceler yazılıyor, görüşler bildiriliyor. Boşuna geçen bir zamanJ Uçakta giderken, kahve içerken, dolaşırken ortaya attığı anlamlı ya da anlamsız bir söz, gazete manşetierıne geçiyor, yazarların köşelerıne konuk oluyor, TV'lerde, radyolarda durmaksızın yineleniyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Özal ne yapıp edip günün adamı olmayı başarmaktadır. Gözler hep onun üstünde. Dudaklarından çıkan her söz sanki bir zekâ belirtisiymiş gibi, Türkiye'nin yazgtsında etkin olacakmış gibi önem kazanıyor ya da kazandırılıyor... Geçen gün konuşulurken bir arkadaş dedi ki "Gazetede beili bir köşe aytrmalı: Özallar köşesi. Bay Turgut Özal'ın sözlerini o köşede yayımlamalı. Beş altı sütunluk başlıklarda değil, yalnızca o köşede..." Daha iyi olmaz mıydı? Meraklı kişiler Turgut Bey dün ne yapmış, ne demiş? Bayan Semra nerelere gitmiş? Efe ile eşi neler yemiş içmişler? Ahmet Bey kaçıncı şirketini kurmuş? öteki Ozallar, dargın olanlar, barışık olanlar, Elvanlar Zeynepler ne gibi işlerle ılgilenmekteymişler!.. "Özallar'dan Haberler" başlıklı bir köşede bütün bunları bir arada bulmak okurlara kolaylık sağlamaz mıydı? Önce "şaka" saydık bu "özal Köşesi" önerisini, gülüp geçilmişti. Ama sonra kendi kendime düşündüm. Hele geçen günkü gazete başlıklarında Özal Bey'in kendisini eleştirenleri "ispiyonluk" yapmakla suçlamasını okuyunca... ispiyon, yani casus olmak mı Türkiye'nin Özal döneminde her bakımdan gerilere düştüğünü, saygınlığını yitirdiğini yazmak söylemek? önce "ispiyon" sözcüğü yerinde değil. İlkokullarda bu "ispiyonculuk" sözü öğretmene bir arkadaşı şikâyet etmek anlamına gelir. "Seni gidi ispiyon" da demezler "ispiyoncu" derler. Oysa "Türkiye'yi olduğundan geri göstermek isteyenler ülkeyi sürekıi dışarıya ispiyon ediyorlar" sözü hem Türkçe, hem anlam açılarından yanlıştır. Kimse Türkiye'yi kötü göstermek istemiyor. Kimse Türkiye'nin kötü durumda olmasını da istemiyor. Türkiye "kötü" durumlara sürüklenmişse baş sorumlu Özal ve ANAP değil midir? İnsan önce kendi sorumluluğunu bilmeli!.. İşe şakayla başladık, ciddileşmeyelim. Özal köşesi gerçekten çok gerekli bir sütun olaçaktır. Hiçbir zaman boş kalmaz. Melih Aşık'ın, bizim Füsun Özbilgen'in köşesi gibi ilgiyle izlenen bir köşe olur. Bakın neler buyuruyor Bay Ozal, "Gezip görmeyenler bir şey öğrenemezler. Sadece okumakla olmaz". Elinin altında THY'nin dev uçakları olursa herkes dünyayı gezmeye çıkar! Hem de cümbür cemaatle! Özal gider altmış kişiyle, Akbulut gider elli kişiylel THY zarar ediyormuş! Bu beleş uçak gezilerinin gideri THY'ye yüklendiği sürece nasıl bir sonuç bekliyorsunuz? Bakın uçak biletleri yüzde yüz zam gördü. Ankara 300 bindi hem de daha yeni zam görmüştü birden 475 bin oluverdi. Ne yapsın THY, "büyük"lerimizin dış gezilerinin zararları nasıl karşılanacak başka türlü? "ANAP'ta kimseye destek vermiyorum ya da veriyorum diye bir sözüm yok" diyor ANAP'ın doğal lideri. Muhalefete de kızıyor, dolayısıyla TRT'ye emir veriyor "Her gün seçim varmış gibi TRT'ye demeç veriyorlar". Ozal'ın ağzından ne çıkarsa ertesi gün uygulanıyor. "Futbol takımları birinci ligde çoğaltılmalı" dedi. Spor Bakanı hemen bu emri uygulamaya kalktı. Şimdi de TRT, Demirel'in, İnönü'nün konuşmalarını biraz daha kısarsa hiç şaşmayalım. Ciddileşmeyelim diyorum, ama kendim uymuyorum! Evet, özal'ı kendi haline bırakmalıyız. Manşetlere geçirmemeliyiz dediklerini! Adım da! Dedim ya, bir "Özallar'dan Haberler" köşesi yeter. Bugün bakalım ne dedi, yarın ne diyecek, o köşe yeter de artar bıle!.. Bu yazı da bir çeşit "ispiyon" mu? Bay Özal'ın istediği ne seçim olsun, ne muhalefet olsun ne de eleştirici yazılar yazılsın, ülke "gül bahçesi" olsun, amadikensız! Binsin uçaklara, toplasın işadamlarını, yağdanlık yazar çizerleri, eşi dostu, bir gün orası, ertesi gün başka yer... Bir Özal köşesi yeter bütün bunları duyurmaya.. MÜCADEL HAKLIYIZ KAZANAC/ Daha dön Kürt ayakianmasını ezmesı için Saddam'a yeşil ışık yakan ABD emperyalızmı ve onun destekçılen, Kürtlen sınırda kurulacak kamplarda tutmaya çalışıyor Bugun Kürt halkmm emperyalızme ve onun hamıltğme ıhtıyacı yoktur. AntiTerör Yasasfyia, demokratikteşme göruntusu altında yeni baskı yasaiarı gundeme getirildi. iktidar, haklar ve özgürlükler için mücadele edenlere, bağımsızlık ve demokrasi tsteyentere "benden korkun" mesajını venyor. Ancak kıtteter, şımdıye kadar olduğu gıbı bundan s o n » da baskı ve gözdağı polıtıkalanru boşaçıkaracaklardır. TEŞEKKÜR İstanbul Üniversitesi, Istanbul Tip Faküitesi öğrelim üyelerinden: Haslahğımı teşhis eden Özallar'dan Haberler Köşesi! Prof. Dr. OKTAY YEĞİNSU'ya ameliyatunı başan tie gerçekieştiren Prof. Dr. AYDIN ALPER'e ameliyat ekibinden 20. SAYIMIZ CIKT! VEEAT Erzurum eşrafından Tüccar Salih oğlu Dr. ORHAN BtLGE'ye, Narkozitör Dr. GİRAY VARAiySlPya, Dr. HOVSEP HAZAR'a Dr. AYŞE GÜL BASMACIOĞLU'na, Dr. BEYNUR ATİK'e Serviite görevli hemşire ve diğer personele ilgilerini eskgemeyen , dost ve akr,4b|(Jaı;mw tesekkür vç jükranjfimnı sunanm. T. YAŞAR ELÎMAU DEVREN SATILIK DÜKKÂN ÜSTGÖZTEPE'DE HEDİYELÎK EŞYA OYUNCAK KIRTASİYE 1000 KASETÜK VİDEO KULÜBÜ TEL:3596985 AVM ÖZÖZEN Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 19 mayıs pazar (bugün) öğle namazını müteakip SöğütlUçeşme Camii'nden kaldırılacaktır. AÎLESt Acıbadem, Basın Sitesi'nde kaloriferli, merkezi sistemli, hidroforlu. 95 m2. 95 milyona acele satılıktır. TEL: 325 22 17 SATILIK DAÎRE Işıl Özgentürk çekmekte olduğu sinema filmi (Seni Seviyorum Roza) için 912 yaşlarında kahverengi gözlü, kumral saçlı, açık tenli bir kız çocuğu aramaktadır. Oyunculuk konusunda deneyimi olan isteklilerin 10.0017.00 saatleri arasında 143 2 7 9 2 No'lu telefondan aramaları gerekmektedir. BAŞSAĞLIĞI DIET COCACOLA sintdi depozitosuz cam siselerde ^ ^ " Genel Yoyın Koordlnatörümüz Ömür CANDAÇın annesl vefatını teessurle ögrenmlş bulunuyoruz. Merhuma Tanrı'dan rahmet ve alleslne başsağlıgı dlerb. YA^ATEKNJKSERVISJ LEMAN CANDAŞ'ın İLAN DtYARBAKIR ASLİYE 2. HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1990/105 Davacı, PTT Genel Müdürlüğü Vekilleri Av.lsmail Demirtaş ve Av. Sezai Canoruç tarafından davalılar Ihsan Selvi, Seyithan Taşkıran ve Fesih Kaya aleyhine açmış olduğu tazminat davasımn yapılan açık yargılaması sırasında: Davalılardan thsan Selvi'nin Diyarbakır Şehitlik Mahallesi 2. Sokak 1. Çıkmaz No: 7'de ikâmet ettiği bu adresine çıkartılan tebligatın bilatebliğ iade edildiği gibi emniyetçe yaptırılan soruşturma neticesinde tebligata yarar adresi tespit edilemediğinden dava dilekçesinin ilanen tebliğine karar verilmiştir. Karar gereğince yukarıda adı yazılı bulunan davalı Ihsan Selvi'nin duruşmanm bırakıldığı 13.6.1991 günu saat 09.00'da duruşmada bizzat hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi duruşmaya gelmediğinde ve dava ile ilgili ibraz etmek istediği belgeleri dunışma gününe kadar göndermesi veya getirip ibraz etmesi gelmediğı gibi kendisini bir vekille de temsil ettirmediği takdırde yargılamaya yokluğunda devam edileceği ve karar verileceğı keyfiyeti davetiye yerine kaim olmak uzere ilanen tebliğ olunur. 30.4.1991 Basın: 47147 .«y 2 0 0 ml Dünyanın ve Türkiye'nin en çokf sevilen, düşük kalorili meşrubatı Diet CocaCola, şimdi de 200 ml'lik, depozitosuz cam şişelerde. İşte sizlere yepyeni bir şeçenek! diet^ ıçıniı Mecidiyeköy'de hastalıktan dolayı devren faal bakkal dükkânı... Ortak da olunabilir. Fiyat: 11.000.000 (On bir milyon TL) Tel: 173 15 06 KELEPÎR D M CocaCola Th* Coc»Cotı Comp«ıy'nln I M C M I markaaKİır. "1ISM PK.45 Beyoğlu IST yı öğrenmek ıstersenız
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle