25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER "tyilik" konusu, Isa'da bambaşka bir nitelik kazanır. Onu anlamaya değer. Isa'yı bilmeden, tncilleri okumadan "iyilik" üzerine konuşulamaz. Bana sorarsanız, bu bir din konusu değildir. Eski Yunan ozanları içinde benim en sevdiğim Aristophanes'tir, yalnız şiirleri ile değil, insanlığı ve tatlıdilliliği ile de etkiler tanıyanı. O dönemin ünlülerinden okuduğuma göre söylüyorum. Bulutlardan açmıştık... Bu konuda yazılmış en güzel şiirlerden biri de, ünlü lngiliz ozanı Percy Bysshe Shelley'in "The Cloud" adlı şiiridir. Bu şiirin ilk dört dizesini yazıma alacağım, o an ezberlemek isteği doğar okuyanın içinde. I bring fresh showers for the thrsting flowers, From the seas and the streams; I bear light shade for the leaves when laid In their noonday dreams. (1) Bendeki kitapta bu şiirin Fransızca çevirisi de var, ondan da ilk dört dizeyi alayım yazıma: Des mers et des cours d'eau, pour les fleurs assoiffees J'apporte les aveıses fraiches; A la feuille endormie rt qui reve a midi Je viens porter l'ombre legere. ölümünün yirminci yılında kitapları dünyanın her yanında yeni baskjlar yapan Theodor Adorno, Avrupa'daki hayvanat bahçelerini sömürgecilikle yaşıt tuttuğunu söylüyor ki, bu görüşe ben de yatkınım. Batılı gezginlerin dünyayı karış kanş dolaşmaya başlamalan burjuvazinin ortaya çıkışına rastlar. Birbirini kovalayan keşifler başdöndürücüdür. O güne değin bilinmedik, görülmedik yerler bulunur, oralann zenginlikleri, bitkileri, hayvanlan (fauna'sı ve flora'sı) kimi insanları ile birlikte Avrupa'ya taşınır. Vahşi diye gösterilen bir dünyanın örnekleridir bunlar: tşte Avrupalı, bu vahşi dünyaya uygarlık götürecektir (Bunun büyük bir yalan olduğunu insanlık ne geç anladı!). Hayvanat bahçeleri o vahşi dünyanın bir görünümüdür. lan yararlanıyorlardı. Fransız Devrimi'nden sonra, hem park hem de bilimsel çalışma merkezi olarak bir hayvanat bahçesi ilk olarak Paris'te kuruldu. Fakat bütün bunların en mükemmeli 1937'de Paris yakımndaki Vincennes ormamnda kurulmuş olan müzedir. Burada yaban hayvanlar kendi yabanıl koşulları içinde yaşamaktadırlar. Osmanlı padişahları içinde köpek, tavşan, kuş gibi hayvanlara ilgi gösterenler olmuşsa da, bunlardan hiçbiri bir hayvanat bahçesi kurmayı düşünmemiştir. Anlaşılır bir şey bu, dünya durup dururken onun bir kopyasını yanımıza almak Osmanlı için saçma olmalıydı. Bilimsel araştırmaları zorunlu kılan nedenlerin birtakımından yoksundu Osmanlı; bilinen kervan yollannı elde bulundurmaktı onun için önemli olan; Batıda yeni yeni uyanan, dünyayı bir ticaret alanı gibi görme düşüncesi yabancıydı ona. Ayrıca (ve en önemlisi) "var olan olarak var olan üzerine öğreti" anlamında varlıkbilim (ontology) onun için dinsizlikle bir sayılabilirdi; çünkü bilimle din onda hiçbir zaman çatışmamıştı (Bugün de o durumdayız); dünyaya bir minyatür gibi bakmak hem daha doğru hem daha keyifliydi. Önemli Bîr Düşünürün Ölüm Yılı Dolayısıyla MELİH CEVDET ANDAY Theodor Adorno'nun anlattığına göre, Amerikan gazeteleri Utah eyaletinde oldukça iyi kalmış bir dinosaur kalıntısı bulunduğunu haber verince, kamuoyunda büyük bir heyecan uyanmış, bu türün hâlâ yaşıyor olabileceğinin korkusuna bunu katarsanız, King Kong filmlerinin neden öylesine rağbet gördüğü kolayca anlaşılır. Ben dinosaur'un iskeletinden önce King Kong'u gördüm, cocukluğumdan tanınm, büyüdükten sonra okulda öğrendim dinosaur'u. Doğrusunu isterseniz onun iskeletine tam olarak da inanmış değildim, çünkü bilitn adamlannın bu kemikleri yerli yerine koyabileceklerine güvenim yoktu. Sonra da acımıştım o hayvana. Dinosaur, gerçekte, bu iskeletin bulunduğu yerin adıdır, hayvanın adı ise, Dinoceras'tır. Gergedan, hatta fil büyuklüğündeydi bu hayvanlar, araa beyinleri çok küçüktü. Bütün memeliler içinde beyni bedenine göre en küçük olan hayvan budur derler. Iskeletinin resmine bakıp da acımamın nedeni budur. Bu beyin dediğimiz organ ne garip bir organdır; çok küçüğü ile çok büyüğü aptala çevirir yaratığı. Benim çocukluğumda tstanbul'un ünlü bir budalası idi, "Kocakafa Hasan Bey" derlerdi ve esnaf arasında uğurlu sayıhrdı, kimin dükkâru önünde durursa o dükkâncıdan ikram görürdü. Çok yaşamadı, dinoceras gibi silindi gitti dünyadan. Dinoceras üçüncü zamanda yaşamıştı, bir de mamut denilen hayvan vardır ya, dinoceras'tan sonradır o, dördüncü zamanda Asya'nın, Amerika'nın kuzeyinde yaşamış. Ahmet Muhip Dıranas, "Bulutlar" adlı şiirinin bir yerinde şöyle der: Bulutlar şimalin buz dağlanndan Vadilerimize inen mamutlar Neden aklımda kalmış? Bizi birdenbire dördüncü zamana götürüyor da ondan mı? Bulutlar, birçok büyük ozanı düşündürmüştür. Güzel bir havada yere sırtüstü uzanıp gökyüzünü seyretmeye dalın, bulutlann biçimden biçime girerek ne olağanüstü masal dünyaları yarattığını görürsünüz. Ozanı çekmez olur mu hiç böyle bir konu? Ben Aristophanes'in büyük, çok büyük bir ozan olduğuna, onun "Bulutlar" adlı oyununu okuduktan sonra inanmışımdır. Yıllar oluyor, o şiirli oyunu çevirmek için ne kadar çahştımdı. Şimdi o müsveddeleri bulamıyorum. Oyunun Yunancası "Nephelai"dir. Diyebiliriz ki, tümü ile Sokrates aleyhinde yaalmıştır. Sokrates, iyilik ve kötülük kavramını ortadan kaldırmakla suçlanır. Beni en çok düşündüren konulardan biridir bu. Kendime soranm: tyilik mi önceydi, kötülük mü diye. lyilik önce olsaydı, kötülüğün ortaya çıkmasına ne olanak, ne zorunluluk kalırdı. Demek kötülük önceydi ve iyilik ondan, kötülükten çıktı. Bu yüzden de iyilik diye bilinen davranışların, eylemlerin içinde, az da olsa, kötülük bulunur, gizli olduğu için de daha kötüdür bu kötülük, hadi cesaret edelim de doğrusunu söyleyiverelim, kötülükten başka bir şey değildir iyilik. Eski bir yazımda şöyle demiştim: Kötülük gibi, iyiliğin de bulunmadığı bir toplumda yaşamak isterdim... Sözü uzittık, konumuza dönelim: Strepsiades adında biri, kötülükleri iyi gösterme yollannı öğreten bir okul olduğunu haber alır. Burada birtakım mantık oyunlan ile borçlarından kurtulmayı umar. Hemen Sokrates'e başvurur. Bir bulutlar korosu onu destekler. Sokrates, görüşlerini anlatabilmek için, doğruluk ve haksızlığı ortaya koyan iki yol gösterir. Uzun tartışmalardan sonra haksız görüşün üstün geldigi görülür. Bilindiğine göre Sokrates, kendi aleyhindeki bu oyunu, halkın arasında seyretmiş. Ne demiştir, ne düşunmüştür, bilmiyoruz. PENCERE 4 AĞUSTOS 1989 Cinayeti Kim İşledi? içime mi doğmuş? Cezaevlerindeki açlık grevlerine ilişkin dunkü yazımı şöyle bağlamışım: "IHD Ankara Şubesi Başkanı Muzaffer Ilhan Erdosfun stylediği şu: Cezaevlerindeki 'otorite' içerdekileri açlık grevine zortayan baskılar ve haksızlıklar üzerine inşa edilmemek gereklr. Buna cinayet denir. Çünkü böyle bir düzenin gündeme getirdiği her ölümde katil biz oluruz. Adalet Bakanı Sayın Oltan Sunguriu, duruma el koymak için ne bekliyor? Birkaç gencin ölmesini mi?" • Geceyarısından sonra yoğunlaşan karanhğın telefonları, çoğu zaman kötü haber verir. Bu kez de öyle oldu: Eskişehir Cezaevi'nde 6lü var... Kaç kişi? Belli değil... YazıkL Adalet Bakanlığı'ndan "gizli emir" gelmiş: "Eskişehir Cezaevi boşafalacak." Gece sabaha karşı saat "02.00"de "uygulama" başlamış. Söyler misiniz neden "gizli emir?" Niçin geceyarısından sonra? "Emniyet mülahazası" değil mi? Peki, 35 günden beri açlık grevi yapan insanlar karşısında olduğumuzu nasıl unutabiliriz? Bir hapishanede isyan çıkanlır da mahkumlar bir başka hapishaneye zorla götürülür. Bu gençler zaten ölümün sınırında ve dönüşü olmayan yolun ortasındayken nasıl olur da üzeherine silahla gidilebilir? İnsan hayatının hiç mi değeri yok? Baylar çıldırdınız mı? Açlık grevi yapan siyasal tutuklulan bir yana bırakın; hapishanede silahlı isyan çıkaran adi mahkumların üzerine bile böyle gidilmez; insan hayatına kıyılmasın diye özen gösterilir; savcı, müdür, bakan araya girer, "ikna" yöntemleri kullanılır, yumuşaklıkla sorunlar çözümlenmeye çalışılır. Bu ne acımasızJık, ne gaddartık?.. Sonuç: İki ölü!.. Peki, bu gençleri kim öldürdü? Görevliler mi? "Gizli emir"i verenler mi? Adalet Bakanı Oltan Sunguriu mu? Basbakan ÖzaJ mı? SHP Genel Başkanı İnönü mü? DYP Genel Başkanı Demirel mi? Olaya ilgisiz kalan basın mı? Bu satırları okuyan sen mi? Yazan ben mi? Yoksa hepimiz mi? Cinayeti kim işledi? 35 gündür açlık, grevi yapılan bir cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin gizli emirle başka hapishanelere apar topar nakledilmesi için geceyansından sonra sabaha karşı uygulamaya girişmek, sanırım uygar dünyanın gözleri önünde hepimizin alnn na ayıbın ve ilkelliğin damgasını basmıştır. ulenlerden sorumluyuz. * Gazetelerde çıkan haberiere bakın!.. Ulusal gelirin yüzde 70'ini faizkârrant sahipleri yutuyor; Güneydoğu'da köylüye dışkı yediriliyor; sözde "otorite" sağlamak için kimvurduya giden yurttaşların cesetleri yakılıyor; cezaevierinde süregelen açlık grevleri ölümlerle sonuçlanıyor. Niçin böyleyiz? Gelir dağılımındaki uçurum, hayatı bıçak yüzü gibi sertleştiriyor; içimizdeki acımasızlık tohumlarını suluyor, büyütüyor. Yoksa bu yaşananları bir başka biçimde nasıl açıklayacağız? Türkiye'de yaşayan insanların canavarlaştığını mı söyleyeceğiz? Cezaevlerindeki koşulları iyileştirmek bir devletin görevi değil midir? Bineşmiş M/Vtetfe/in ve Avrupa Konseyi'rim bu alanda koyduğu kuralları ülkemizde sağlamak çok mu güçtür? Bir Adalet Bakanı yaklaşık 500 kişinin açlık grevinerneden insanca duygularla eğilmez de en sert baskı yöntemleriyle sorunu çözmeye çalışır? Sayın Ottan Sunguriu gençler öldükçe pek mi mutlu oluyor? Türk halkının gaddarlığa prim vereceğine ben inanmıyorum. İnsan öldürmek yalnız çağımızda değil, eski dinlerde bile lanetlenmiş bir suçtur. Theodor Adorno, çağımızın ünlü filozoflanndan biridir. 1903'te Frankfurt'ta doğmuş, 1925'ten 1928'e kadar Viena'da Alban Berg'den müzik dersleri almış. Almanya'ya dönüşünde, Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü ile işbirliği yaparak felsefe çalışmalanna başlamış ve Walter Benjamin ile dostluk kurmuştu. Naziüğin iküdara geldiği 1933 yılında Oxford'a geçti ve orada Husserl'in bilgi teorisi üzerine bir eleştiri yazdı. 1938'de Birleşik Devletler'e gitti. tkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Batı Almanya'ya döndü, Frankfurt Üniversitesi'ne hoca, sonra müdür oldu. ölüm tarihi olan 1969'a kadar bu görevde kaldı. Büyük yapıtlarını bu dönemde vermiştir. Theodor Adorno'nun kitapları dilimize çevGerçi tarih, Eski Mısır'da, Eski Yunan'da ve Ro rilmedi ya da ben öyle biliyorum. ma'da vahşi hayvanlann bulunduğu yerlerden söz ediyor, fakat dünyadaki en ünlü hayvanat bahçesi (1) Susamış çiçeklere taze saganaklar getiriyonrp/Denizlerden deyince akla ilk gelen XIV. Louis'nin Versailles'da ve derelerden/ögle düşlerine uzanmış yapraklara/Serin gölkurduğu hayvanat bahçesidir. Buradan bilim adam geler taşıyorum. ARADABİR MEHMET SALlHOĞLU OKURLARDAN organlannca yurt genetindt bu toprak kıytmına, yağmasına son verümeli, bununla ilgili kanun ve yânetmelikler hemen vakit Nerede en verimU topraklarmuı geçirümeden çıkanlmah, yurdun varsa, orasını şehirleşmeye, hangi yâresinde ve köşesinde yapılasmaya açıyor, o güzeltm olursa olsun tüm verimli topraklan betonlastınyor ve topraklanmız kesin koruma bundan hifblr rahatsızak alttna ahnmahdır. Bunu öncelikle duymuyoruz. Her kenttn, her devlet ve hükümetten bekb'yoruz, yörenin sonımlululan var; istiyoruz. Bu verimli araziler belediye başkanı, belediye geleceğimizdir, güvencemizdir. meclisi, il encümeni. Ülkemizin Kentte olsun, tmar tskân Bakanhğı var. Ziraat fakülteUrimiz, bilim adamUmmız köyde olsun; sahilde olsun, yurdumuzun iç kısmmda olsun; var. Devlet PUmlama ister Hazint arazisi, ister özel Tejkttatanız var. Bu ülkentn mülk olsun vertmtt, isumebiBr geJeceği, slgortaa olan bu tüm topraklanmızı yapdasmaya güteüm topraklan işlemek varken, doğanın bize sunduğu bu karşı korumak vatanseverlikle eşdeğerdir. Bu nedenle yüce oumağı nasıl kıyar, nasıl yapılasmaya uygun, verimsiz, hiçblr sorumluluk duymadan tanma elverisli olmayan yerlerin betonlaftov, geleceğimizi, de plan ve krokileri hazırlanmah, geiecek kuşaklan ve onlarm mahalli idareler, imar yetkiliUri geleceklerini hiç mi hiç de ancak bu yerler için konut düşünmeden nasıl tas yığmlanna izni vermeli, bunun dıstnda dönüftürebBiyoruz... Aku ahr kaçak yapılasma ciddi ve kesin, gibi değii:.. devlet onuruna yarastr şekilde, Pek çok yerleşim birtmimizde, hiçbir aynm yapmadan kasaba ve kentimizi çevreleyen en denetltnmelidir. verimli blnUrce dönüm Y1LMAZ KÜÇÜKMERİÇ/ toprağımızı, bağ bahçemizi GOztepeIst. sorumsuzca konut yaptmt, toplu konut tnşaatı için kurban ediyor, buna göz yumuyoruz. Tanm ülkesiyiz, ama en verimli YÖK arasttrma gö'revtilerini topraklanmızı sorumsuzca yurtdıstna gönderirken, bunun betonlasttnyoruz. Yıllar önce 1982 'den sonraki üntversite okumustum, Japonya'da 300 m' reformunun büyük bir basana toprağı isleyerek 13 nüfuslu bir olduğunu dile getirmisti. Bu aile geçimini sağüyormus. Bağ konuda bir bastn toplantuı bahçe deyip geçmemeU; ancak düzenleyen YÖK Baskam Prof. tanma elverisli olmayan, verimstz thsan Doğramacı, yurtdısma topraklar yapılafma için gönderilen 500 arastırma kullanılmahdır. görevlisinin isimlerini bir kitapçtk Bu konuda siyaa partiler, halinde dağıtmış ve yaklaşık 5000 MecUs, üniversitelerimiz, bilim arastırma görevlisinin yurtdısma çevreleri, bastn, ilgili bakanhklar gönderüeceğini açıklamıstt ve kuruluslar, devlet baskanbğı, (Cumhuriyet, 28.7.1989) mahalli idareler aracıkğı ile halk Oysa şimdi bu 500 kisi geri bu konuda bilinçlendirilmeli; çağnhyor, maaslan ödenmiyor. tmar ve tçişleri bakanhklannca Işte YÖK'ün başansı bu! Ote olusturulacak birimler ve denetim yandan Basbakan Ozal "Döviz Atatürkçülük, Türk toplumunu her yönden çağdaşlaştırmaya yönelikbir duşünce dizgesinin; akılcı, ulusalcı bir öğretinin adıdır. Çağdaş bir toplum ise özgür bireylerden oluşan ve kendi kendisini yöneten bir toplum demektir. Bu, özgürlükçü, laik, demokratik bir cumhuriyet yönetimi demektir. Mustafa Kemal Atatürk, yurdumuzu düşman çizmelerinden kurtarır kurtarmaz "Asıl işimiz, savaşımız şimdi başlıyor" derken dinsel ilkelere göre yönetilegelen yanfeodal bir toplumu çağdaşlaştırmanın ne demek olduğunu, bu yolda ne gibi engellerle karşılaşılacağını ve hangi yöntemlerle onları aşacağını bildiği için, hayran olunacak bir zamanlama ve çok ustaca bir esneklıkle bizi çağdaş uygarlığın eşiğine değin getirmiş ve en gerçek yol göstericiniz de bilimdir diyerek, yarınlarımıza ışık tutmuştur. Görülüyor ki Atatürkçülük ile özgürlük ve demokrasi, birbiriyle çelişen kavramlar değildir. Tersine Atatürkçülük ve Atatürk devrimlerinin amacı, Türk toplumunu, her yönden, geiişmiş ileri Batılı ve çağdaş ülkelerin de uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmaktır. Bu uygarlığın temel ilkeleri ise, özgürlük, eşitlik, sosyal güvenlik ve insan haklarıdır. Atatürk, bütün bu değerlerin geliştirilmesi ve korunması, için de en iyi, en güvenilir yönetim bıçimi olarak demokratik, laik, özgürlükçü, cumhuriyet rejimini seçmiş, devlet felsefesinin temeline, cumhuriyetçilik ve halkçılık ilkelerini oturtmuştur. Yurrta banş, dünyada barış ilkesini benimsemiş ve'tüm insanlığı bir aile olarak görmüş, akılcı bir dünya görüşünü izlemiştir. Beneş(1) devlet yönetimine bir bilim ve sanat gözüyle bakardı. Bu o denli açık bir gerçektir ki nedenlerini sıralamaya gerek bile yok! Eski Yunan'dan günümüze dek, gelmiş geçmiş bütün devlet adamları ve düşünürler de buna benzer bir gözle bakmışlardır denilebilir. Hangi çağda olursa olsun, devlet yönetimi, bilgiye, bilime ve insanlarta ilgili oluşuyla da ince bir sanat niteliği ile belirmiş özelliklere dayanagelmıştır. Devlet adâmı, bilim ve sanat kültürü, insanlık kültürü yanında, ayrıca istenç, soğukkanlıhk, sabır, doğruluk, ahlak gibi ruhsal, yapısal niteliklerle de donanmış olmak zorundadır. Bir düşünürün dediği gibi yönettiği insanlardan çok yüksek değilse, (Arktuı 17. Sayjada) Gerçek Önderlik ve Devlet Yönetimi keyfitik Yapılaşmada fazhatuz var" diye demeçler veriyor, ama o fazlalarla yurtdısma eğitbne gönderümis olan arastırma görevtilerinin üç ay yüzustü bımkıbnalan önlenerniyor, usteUk geri çağnbyorlar; dönebüMene dönerkr. Bu arada zavaüı üniversitelerimlzin bütçeleri o kadar küçük, o kadar küçük ki yurdun dört bir yanından büyük şehirlerdeki yaz okuOanna dil öğrenmeye gelen öğretim eUmanlartna yolhık ve yövmiyelerini veremiyor ya da birine vereceği parayı en az üç kisiye bölustürüyor. tşte YÖK'ün geleceği olan taze fidanlannm durumu böyle. SEFA YILDIZ/Eğitimci Sonuç olarak yabancı uyruklu hekimlerin ülkede mesleki faaliyette bulunmalanna izin verme yetkisi yainızca Tabip Odalanna ait bulunuyor. Bu nedenle hazırlanan yasa taslağı anayasaya aykmdır. Yasa anayasaya aykınlığına rağmen kabul edilirse Anayasa MahkemesVnde iptal davası açmak gerekecektir. Eğer illt de adam ithal edilecekse anayasa, anayasayı okuma aüskanhğt edinmiş politikacı ithaüne engel değildir. CENGİZ ALA TLI / İZMİR YÖK'üngeleceği Bizler, Haseki semtindeki Haseki Cad. Halimbey Sok. Canan apartmanmda yasayan Hazırlanan yasa tasanst ile ithal edilecek yabancı uyruklu sakinleriz. Btzim apartmanm elektrik otomatiği bir seneden hekimlerin özel sağlık beri bağlanmadı ve kurumlannda çalıstınlması bağlanacağa da benzemiyor. amaçlanıyor. Anayasamn Mahkeme kararı olduğu 135. maddesi; kamu halde, görevli gelip otomatiği sektöründe çalışanlar niye bağlamıyor? Bütün dışındaki tüm serbest meslek sahiplerinin Türkiye'de evraklanmn elimizde. mesleki faatiyette Otomatik cezası geidi ve bulunabilmeleri için kamu gidip cezamızı yattrdık. kurumu niteliğindeki meslek Elimizde makbuzumuz da kuruluşlan üyesi olmalannı mevcut olduğu halde kendi zorunlu kıltyor. Aynı madde kafalanna göre engeller meslek kuruluşu üyeliği için çıkarttp bu zamana kadar yapılan basvuruyu kabul veya otomatiğimizi bağlamadılar. red yetkisini de bu Apartmammızm hiçbir kuruluşlara veriyor. elektrik borcu da yoktur. Yürürlükteki başka bir yasa Otomatiği takmadıklan gibi ise anayasamn ırk ayınmını bir de bizi yine mahkemeye yasaklayan ilkesine aykın da veriyorlar. Bu durumu olsa yalntzca Türk soyundan yetkilUere büdirir, bizzat TEK olan yabancı uyruklulann Genel Müdürü ile görüşmek meslek kuruluşlanna üye istiyoruz. olmalanna izin veriyor. Fahri Toprakoglu/tSTANBUL Hekim Uhatine Anayasa engeti TEK görevini niye yapnuyvr? AJNMA 22 Ağustos 1985'te yitirdiğimiz TURGUT UYAR\ doğum gününde anıyoruz. YAKEVLARI THY üe aktarmasız, beklemesiz Bugüne kadar, İstanbuTdan Tokyo'ya uçmak zahmetli bir işti... Önce İstanbul'dan bir Avrupa şehrine uçuyor, yani doğu yerine batıya gidiyordunuz. Orada, bir gece geçiriyor, ertesi sabah tekrar bilet ve bagaj işlemlerinizi yaptınp Tokyo'ya doğnı uzun bir yolculuğa çıkıyordunuz. Artık bütün bunlar değişti. Çünkü, Türk Hava YoUan, 14 Ağustos'tan itibaren İstanburTokyoİstanbul arasında direkt uçoşlara başlıyor. Bundan böyle, îstanbul'dan THY'nin modern Airbus'lan ile hiç aktarma yapmadan TOKYO'ya gideceksiniz. İnsan yaşamında bir gün çok önemlidir. Size bir gün kazandınyonız. Eğer yol boyunca biraz dolaşmak ya da ahşveriş yapmak isterseniz Dubai ve Bangkok'taki kısa süreü duraklamalardan yararlanacaksınız. Şimdi lütfen karşüaşunn. Sizi İstanbul'dan Tokyo'ya veya Tokyo'dan İstanbul'a beklemesiz, direkt uçuran başka bir havayolu var mı? TK 592/594 Pazartesi / Çarşamba İstanbul Kalkış TokyoVanş 12.20 13.00* • Vans ertesi gündür TÜRK HAVA YOLLARI SizİDÎe birlikte, daima daha yükseklere... AynnüEı bügı, rOTr\asyon vc bıtet saüşlan tçtn THY buro ve acentaianna başvurabüıraniz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle