Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 AÖUSTOS 1989 CUMHURİYET/13 "Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi Vera" hâlâ güzel ve son derece cana yakın bir kadın Moskova'da Nâzım'm hüznü yaşar Nedim Gürserin Seyir Defteri ı krayna düzlükleri üzerinden uçuyoruz. Aşağıda on bin metre derinde kar. Ama buzlar eriyor giderek. Moskova'da bahar... "Milletlerin bahanydı / bahardı bir tanem / büyük bir bahar." Sahi, Nâzım'la randevum var Moskova'da, şairin düşlerinin beyaz kentinde. Bir yalnızhk çağrışımıyla beraber Nâzım'ı düşündüm... era'ya tutkusu üzerine konuşuyoruz Nâzım'ın. Bir şiirinde şöyle yazmış: "Şehrime ulaşmadan bitirirken yolumu / bir gül bahçesinde dinlendim senin sayende." Üç kırmızı karanfil götürüyoruz Nâzım'ın mezarına. En soğuk havalarda bile çiçeksiz kalmazmış Nâzım'ın mezarı. Nâzım öne eğilmiş, hamle yapar gibi. 28 Mart 1983, Moskova. Baku Lokantası'nda öğle yemeği. Azerbaycan mutfağı bizimkine öylesine yakın ki! Yemek adlarmı hemen tanıdım. Şaşlık, mezeler, her şey, her şey nefısti. Müzik de, şarap da, Azeri türküleri söyleyen beyaz tenli, esmer kadın da... Yemekten sonra ulusal ekonomi ve teknoloji sergisini gezdik. Büyük bir parkın içindeydi. Her cumhuriyetin, bu arada Kazakistan, Ermenistan, Özbekistan, Tacikistan \ .b. gibi cumhuriyetlerin de ayrı pavyonları vardı. Gece, bir lokantada yer ayırtmadığımdan ve büfelerin tümü kapalı olduğundan aç kaldım. İnsan alışkanlıklarından sıynlamıyor kolaylıkla. Paris'te, İstanbul'da ya da ne bileyim herhangi bir Batı ya da Doğu kentinde, gece aç kalmak mümkun mü? Moskova'da miimkün. Bu sabah Nâzım Hikmet'in yayımlanmamış bazı şiirlerini buldum arşivde. İyi, boşnna gelmemişim dernek ki! Şairin Moskova Radyosu'nda yaptığı propaganda konuşmalanhı pek sevmedim. Yaşar Kemal'in Nâam\a İngiltere'den gönderdiği mektuplarsa bir başka âlem. Fotokopüerini aldım tümünün. Sonra, bir Moskovalı gibi tramvayla elçilikteki stüdyoma döndüm. • * • 2 9 Mart 1983, Moskova Uzak, çok uzak bir banliyöde. Biri şişman, çok şişman, üç kadınlaydım mutfakta. Üç şişe votka bitirdik. Sonra, sabah erkenden, takside uyur uyanık, doğudan batıya katettirp Moskova'yı. Kocaman kent yayıldıkça yayilıyordu... Bu gece yine aynı mutfaktayım. Birbirimizi anlamasak da, tek tük İngilizce sözcüklerle konuşmaya çabalıyoruz. Şişman kadın, yine, bir dikişte yuvarlıyor votka bardağınl. Kim demiş Moskova'nın kalbi Kremlin diye! Moskova'nın kalbi bu uzak, bu ulaşılmaz evJ deki dar mutfağın votka şişeleriyle dolu mu(j fağı. Bir parkta üç adam görınüştüm. Birlikte bir mağazaya girdiler. Çıkışta kocaman bir votka şişesi vardı ellerinde. Yürürken sırayla dikiyorlardı şişeyi. Onlan bir süre izledim. Şişeyi bitirip ayrıldılar. Gece metro koridorlannda da sarhoşlar gördüm. Onlardan biri olmak istemezdim doğrusu. * •• 3 0 Mart 1983, Moskova Bu sabah Tevfik Melikof'la Novodivitçiye Mezarlığı'na gittik. Üç kırmızı karanfil götürdük Nâzım'a. Doğrusu şairimize yakışır bir mezar yapmışlar. Nâzım öne eğilmiş, hamle yapar gibi. Sanki kayanın içinden çıkıp yanımıza gelecek. Başmm çevresinde gün ağarmada. Karanlıktan sıyrılan bir şair işte. "tlerleyen aydınlığın içindeyim / Ellerim iştahh, dünya güzel!" Doğru, her şeye karşın dünya gerçekten güzel. Bu sabah, ilkyaz güneşinde yürürken daha iyi anladım bunu. 22 Mart 19S3, ParlsMoskova L'çafında Kim derdi ki bir gün... Moskova uçağında bulutlara bakıyorum. Bulutlar her yerde aynı. lstanbul'dan Paris'e gelirken ya da Atina göklerinde. Geride bıraktığım kadının yüzu gibi bembeyaz. Kim derdi ki bir gün... Evet, bir gün Moskova'ya gideceğitni. Taksirn Alanı'nı doldurmuştu kalabalık. Oecekondu mahallelerinden gelmişti çoğu. Partal giysileri içinde öfkeliydiler. "Komiinistler Moskova'ya!" diye bağınyorlardı. Atatürk yontusunun önünden ürkek adımlarla geçip Sıraselviler'e sapmış, kendimi Sinematek'in dar salonuna güç atmıştım. Şimdi adını anımsayamadığım bir Sovyet filrai oynuyordu. Elinde çekiç tutan işçiyle oraklı kadını çok iyi anımsıyorum ama. lleriye doğru hamle yapan iki genç insan. Geride pembe bir gökyürü ve sivri kulenin üzerinde kızıl yıldız. Sinematek'te gördü|üm Sovyet filmlerinden önce de Moskova kenti vardı benim için.. Potemkin'den, Lenin'in adından önce. tlk kez ne vakit okumuştum Dostoyevski'yi? Ya Çehov'u, Gogol'ü?.. Pek iyi anımsamıyorum. Ama annemin, Troyat'dan çevirdiği Dostoyevski'nin yaşamöyküsünü Galatasaray Lisesi'ne getirişini çok iyi anımsıyorum. Nasıl da mutlu olmuştum! Kitabın kokusu Etütteydik. Akşam etüdünün boğucu havası çökmüştü sınıfa. Sıkılıyordum. Ertesi gün matematik sınavı vardı. Koridor ıssızdı. Karanlıkta, koridora bakan p>encerenin önünde bir yüz belirdi. Annemin yuvarlak, sevecen yüzü. Etüt abisinden izin isteyip sevinçle fırladım dışarıya. Kitap elindeydi, yaz boyu daktilo ettiğim kitap. tlk çevirisiydi, adını dolayısıyla babamın da adını taşıyan kapakta, kırmızısarı renklerin alacasında zayıf bir adam vardı. Ayağındaki prangaları kıran demircinin gölgesi zindanın loş zeminine vurmuştu. Kapak ciltliydi. Güzel, çok güzel kokuyordu. Bir daha hiçbir zaman, hiçbir yer Sutfaki Kremlin Ne kartarı eriten soğuk yağmur. ne de Kremlin'i saran sisler, onun sudaki görüntüsünü bozamamış. Göz kamaştırıcı guzellikteki altın kubbeler hafif titrek sadece. de duymadığım bir koku. Ciltçiden yeni gelmiş bir kitabın kokusu. Ukrayna düzlüklerinin üzerinden uçuyoruz. Aşağıda, on bin metre derinde kar. Ama buzlar eriyor giderek. Moskova'dabahar... "Milletlerin bahanydı / bahardı, bir tanem / biiyük bir bahar." Sahi, Nâzım'la randevura var Moskova'da, şairin düşlerinin beyaz kentinde. Fabrice, havaalaruna gelmişti. Arabada konuşuyoruz. Yol boyunca ağaçlar, geniş caddelerde eriyen kar. Kapalı bir gökyüzünün altında dolaşan insanlar. Kürk yakalı paltolan, başlannda şapkaJanyla Moskovalılar. Kendine özgü bir havası var kentin, ama pek sevmedim. Fransız elçiliğinde kalacağım. On gün boyunca bana aynlan bir stüdyoda. • •• 2 3 Mart I M 3 , Moskova. Moskova'da ilk sabah. Sokaklar çamur içindeydi. Karları eriten soğuk yağmur. Vera Feonova odamdan, daha doğrusu elçıliğe girmesi yasak olduğundan kapıda duran milis kulübesinin önünden aldı beni, taksiyle Moskova'da bir tur attık. Kremlin sisler içindeydi. Lenin tepesinden Moskova'ya bakarken de sis inmişti kentin üzerine. Güzel sayılmazdı. Vera Feonova'dan değil, Moskova'öykü ve deneme yazarı, edebiyat dan soz ediyorum. Lenin tepesine gelirken esaraştırmacısı. 1951 Gaziantep doğumlu ki evlerin, bu arada Çehov'un pembe boyah Nedim Gürsel Galatasaray Lisesi'nden evinin önünden de geçtik. Gökyüzüne yükse1970'te mezun oldu, 1975'te Sorbonne len piramit biçimindeki gökdelenlerden biriÜniversitesi Çağdaş Fransız Edebiyatı ni gosterdi Vera: "Bakın, bıyıklının piramiBölumu'nü bitirdi. Doktora yaptı. Halen di!" dedi güzel Türkçesiyle. tkinci Dünya SaFransa'da Bilimsel Araştırmalar Ulusal vaşı sırasında Alman tutsaklar yapmışlar bu Merkezi'nde (CNRS) çalışıyor. 1966 yapıları. Vera o zamarüar çocukmuş. Soğukla yılından itibaren çeşitli sanat dergilerinde çalışan tutsaklara yiyecek götürdüğünü yazılar yazan Nedim Gürsel "Uzun Sürmüş söyledi. Bir yaz" ile TDK 1976 Öykü Ödülü'nü kazandı. Başlıca eserleri: Şeyh Bedrettin Az önce Dimitrova caddesinin üzerinde bir Destanı Üzerine (1978), Sevgilim lstanbul 'mağazadaydım. Çok az eşya vardı raflarda. (1986Fransa'da "Komutanın Tavşanları" Paris'teki mağazalarla karşılaştırılır gibi deadıyla yayımlanan bu kitapla Fransız PEN ğil. Tüketim toplumundan gelen biri için çok Kulüp Jüri Özel Ödülü kazandı), Çağdaş şaşırtıcı. Ama doğru bir karşılaştırma yapaYazın ve Kültür (1978), Kadınlar Kitabı bilmek için, bu karşılaştırmanın temel ölçüt(1983), Yerel Kültürden Evrensele (1985). lerini de saptamak gerek. Buysa, doğrusu, çok "Seyir Defteri" adlı bu dizide yazarın fazla ilgilendirmiyor beni. Batıda, Moskova'dolaştığı dünya kentlerinden izlenimler daki mağazalann yoksulluğundan, kuyruklaryerahyor. dan, gıda maddesi sıkıntısından öylesine çok sözedildiki! Bir fllm giM Sinematek'te bir Sovyet filmi oynuyordu. lleri doğru hamle yapan genç insan, Dün gece elçilikteki Fransız dostlann evinde geride pembe bir gökyüzu ve sivri kulertin üzerinde kızıl yıldız. nefis bir güveç yedim, bu öğlense Yazarlar Birliği'nin lokantasında havyar ve votka. Ba me ulaşmadan bitirirken yolumu / bir gül deyse yirmi yıl. İşte Moskova'da, yirmi yıl ön kurlula diye / torna tezgâhlannda demir / Jerzinki Alam'na düştü yolum. Ama daha kımlı, güzel kadınlarla göğsü madalyah su bahçesinde dinlendim senin sayende." ce yarattığımız Lenin efsanesiyle baş başayım. Aynı adam Kkim günlerinden beri gümbür önceden Kıtay Gorod'un pis büfelerinden bibaylar vardı. Subayların bu lokantada yemek Ne diyordu Nâzım bir şiirinde: "Sevdik sevi gümbür gelirim...". Türkülerle, şiirlerle yü rinde semaverden çay içtim. Sonra Gorki • • * yemelerine bir anlam veremedim. Bazı ünlü >oruz saydık sayıyoruz sizi yoldaşım / ama rürdük sokaklarda. Demirel'in "Yürümekle Caddesi, kalabalıkta duyulan yalnızhk, Prens 25 Mart 1983, Moskova. yazarlarımız gibi, onlar da subay kökenlidirkorkmadık sizden / kimi kere kaderieri agzı sokaklar aşınmaz" dediği günlerdi. Coşku ve Dolguruki'nin yontusu. Moskova'yı kuran Bu sabah Olyek geldi, metroyla arşive git nızdan çıkacak tek söze bağlı / olanlar bile ler belki. Ya d*a yazar kökenli subaylar, neinanç günleri. Şimdi gece yalnız başıma yü prens atına binmiş, başında miğferi, üzerintik. tnsanlar oldukça bakımlı, hele Moskova sevdiler saydılar sizi ama sizden\orkmadılar den olmasın! rüyorum. Kendimle oturuyorum bir kahve de zırhı, bilinmeyen bir yere doğru gidiyorlılar. Kadınlar gayetle şık. Metro koridorla / ve biliyoruz / kahır kahır kahırianarak bidu sanki. Ben, yine de şairlerin yontularını seye, kendimle konuşuyorum. rını dolduran kalabalıkta yürüdük. Olyek, se liyoruz / bin kal daha telaşsız bin kat daha Kentin öteki yüzü viyorum. Mayakovski'nin, tunç mantosu için• •* vimli ve sabırlı bir Sovyet delikanlısı. İngiliz ağnsız geçilirdi dönemeçler / siz ö>le vakilde yere bakan zarif Puşkin'in yontularını. Vera Feonova'yla arşive de gittik bugün, ce, biraz da Türkçe biliyor. Akla gelmedik de siz siz öyle genç elli dörl yaşında / ölmesey2 6 Mart 1983, Moskova Puşkin Alanı'ndan söz eden bir öykü yazmaNâzım Hikmet'le ilgili tüm belgelerin toplanyimleri ezberlemiş, ama en basit sözcüklerden diniz / yoldaşım / ne güzel şey size yoldaşım Sabah, dün geceki yürüyüşlerin yorgunlu lıyım. Nâzım Hikmet'in sürgündeki yalnızlıdığı yere. Moskova'da her şey büyük. Batı ğuyla kolhoz pazannda dolaştım. Burnuma ğıyla, şairlerin alınyazılarıyla ilgili bir öykü. kentlerindeki ölçülere pek uymuyor. Lokan haberi yok. Ve ülke dışına hiç çıkmamış. diyebilmek." Öyle mi gerçekten? keskin bir sarmısak kokusu çarptı. Lahana Puşkin'in, Aleksandr Blok'un, Essenin'in, talar, caddeler, insanlar... Rejim üzerine ya "Sovyeller Biriiği büyük" dedi bana, "Her Kızıl Meydan'da durdum. Nöbet tutan mamevsim var. Yaz da kış da..." Arşivden dölar, turşular, birkaç parça yağlı el. Pancar sa Mayakovski'nin vakitsiz ölümlerini, Mandelspılan espriler de öyle. vi gozlu askerlere baktım. Asya tipli değildi nüşte taksi beklerken bir özel araba durdu tan Azerbaycanlı hemşeriierimle Türkçe ko tam'ın Vladivostok'tan geri dönmeyişini anhiçbiri. Ve soğan kubbeli Mutlu Vasil KiliseGeceyarısından sonra Moskova'nın öteki önümüzde. Adam iyilik yapıyor sandım. nuştum. Nereden gelip nereye gittiğimi sor latan bir öykü. yüzünü keşfettim. Nasıl da çabuk! Adı L. idi. si'nin önünden hızla gecen kocaman, perdeKremlin'e dek beş rublemizi aldı. dular. Sanki ben biliyor muydum nereden geAlbenili, ince, sarışın çok sarışın bir kadın. leri çekilmiş siyah arabalar girip çıkıyordu Tarih müzesinde. Uçsuz bucaksız Rus topKremlin'de dolaştık. Operaya giden kala Kremlin'e. Lenin'in mumyasını görmek için lip nereye gittiğimi! Evine gittik. Ertesi sabah erkenden sokağa On bir ruble gibi korkunç bir fiyata iki yüz rağını yüzyıllarca sürmüş karasabanı, kör çıktım. Çalışmaya giden bir Moskovalı gibi balığı, Lenin'in anıtı önünde Uzbek kadmla ulkenin dort bir yanından gelenlerin saatlerorakları gördüm. Serflere takılan prangalar kalabalığın arasına karıştım. Nerede olduğu rını gordum. Topuklu ayakkabılarıyla köylü ce kuyrukta beklediklerini söylemişlerdi. Ben gram beyazpeynir aldım. Ve bu ülkede, ne paslıydı. Bir kamçı da vardı, toprak ağalarım'u bilmiyordum. Gece, taksiyle gelmiştik. gençler bir de. Kiliselerin çoğu kapalıydı. Ve pek kimseyi göremedim. Yine de gidip ziya reden gelip nereye gittiğini beş yıllık planlar nın kamçısı. 18. yüzyıl Rus giysileri, prensKötü aydınlatılmış caddelerden, Moskova'nın Olyek'in haberi yoktu hiçbirinden. Ona Çar ret etmek istemedim mumyasını, Lenin'i sev la yönlendiren bu büyük ülkede, ücretlerin ler. Sonra tanıdık bir havanın içinde buldum akıl almaz boyuttaki düz, dümdüz caddele lık Rusyası'nın, ikonlann değerini anlattım. mediğimden değil, mumya sevmediğimden. bunca düşük, fiyatlarınsa bunca yüksek ol kendimi: 1905 devrimi, Kanlı Pazar, Bolşerinden geçerek. Tramvaya bindim. İnsanlar Pek ilgilenmedi. Bıyık altından gülerek din Ve Nâzım'ın dizelerini ammsadım: "Lenin'i duğu Sovyetler Birliği'nde, halkın nasıl olup vik Partisi, Lenin... Birinci Dünya Savaşı, Pogüleryüzlü ve pek fazla sınıf ayrımı yok ara ledi beni. Altın kaplama kubbeler göz kamaş görmedim nöbet tuttum tabutunun başında da böyle şık giyinip böyle pahalı yiyecek mad temkin, Kışlık Saray'ın ele geçirilişi, iç savaş tırıcı güzellikteydi. Kremlin'e girip çıkan si 924'te / 961'de ziyaret ettiğim anıt kabri ki deleri satın alabildiğini anlayamadım. larında. yılları... Sibirya içlerine giden trenler... BuFransız arkadaşlarla elden duşme mücev tün bunlar tarih olmuş artık, tarih muzesinyah, resmi görev arabaları da. Kimbilir neler taplarıdır." herlerin satıldığı bir kuyumcudaydık bu sa de sergilenmekte. Oysa bizim için, 19651971 tartışılıyordu içerde. Lenin'i düşündüm. Kor24 Maıt l»83, Moskova. bah. Bir küçük gümüş tepsi iki maaş tutarın dönemini yaşamış genç devrimciler için simTevfık Melikof'la Yazarlar Birliği'nde ak kunç İ\an Çan Kulesi'nin tam yanında bir Kadın ticareti daydı, bir kolye on maaş. şam yemeği. Yine o güzelim dekor, beyaz ör yontusu vardı. Güzel, etkileyici bir yontu. gesel anlamları vardı butün bunların. Nâzım Gece h i r ha^ka yönünü keşfettim Moskotülü masalar, votka, mezeler ve Genceli Me Ama heyecanlanmadım. Ne tuhaf! Eskiden va'nın. Büyuk otellerin önünde, milislerin koÖğlc yemeğinden sonra sokaklarda yurü Hikmet'in Fransızcaya Romantikler adıyla likof'la söyleşi. Ve göğsü madalyah yaşlı ya olsa yureğim ağzıma gelirdi. Eskiden... rumasında yapılan kadın ticaretini. Dolar is düm. Tretiyakov galerisinegittim, kapalıydı. çevrilen romanı Yaşamak Güzel Şey Be Karzarlar, kravatlı genç yazarlar... Gece, arabayİlk kez kimden duydum adını anımsamıyo tiyor alımlı genç kızlar. Bir gece için elli do Kremlin'e geçtim oradan. Iğne aisan yere düş deşim! de anlattığı bir tür devrimci romanla dönerken caddeler ıssızdı. Oysa saat doku rum. lstanbul soğuktu. Yatılı okul öğrenci lar. Gece Moskova iç karartıcı. Caddeler ıs meyecek, odenli kalabalık. Özbekler, Moğol tizmi yüceltiyor, Mayakovski'nin şiirleri, Gorzu beş on dakika geçiyordu. Moskova temiz lerinin çoğu gibi yalnız ve mutsuzdutn. Ala sız, sokaklar belli belirsiz bir aydınlıkta, alan lar, Çu\a>lar, Kazaklar, akrabalarımız! Ço ki'nin romanları, Ayzenştayn'ın filmleriyle göründü bana. Yağmurdan sonra kar iyke bildiğine meraklı, ama çokça da romantik, larda trafik yok denecek kadar az. Yürümek. luk çocuk, genç yaşlı, herkes dışardaydı. Gum soluk alıp soluk veriyorduk. eritniş, kent pırıl pırıl olmuştu. Bir yalnızhk duyarlı. Biraz kendini beğenmiş. Türkiye İş Yürümek... Eski günlerin devrimci dizeleri mağazasına girmedim, kiliselerin içineyse kaYine kalabalık sokaktarda. Kadınlar kürk çağrışımıyla birlikte Nâzım Hikmet'i düşün çi Partisi'nin gelişmekte olduğu yıllardı. üşüşüyor akhma: "Ben dünyaya doğru \üriı labalıktan giremedim. Kızıl Meydan'da, Leyakalı mantolanndan soyunup meşin pardödüm. Moskova'ya, Sovyet halkına duyduğu Marksizmi, Sovyet Devrimi'ni keşfettiğim, mekle meşhumm / kökten dallara yürüyen su nin'in mezarının önünde bir fotoğraf çektirsevgiye karşın sıkıntılı, kötü günler de geçir Türkiye'de proletarya devriminin özgürce tar lar gibi / yürürum kömür ocaklanna, çapa dim. Bir başka fotoğraf da Mutlu Vasil Kili sülerini giyinmişler. Başlannda o güzelim miş olmahydı. Vera'ya tutkusunu konuştuk tışıldığı yıllar. O gunden bu yana çok yol alın lanan tiilüne / yurürüm hüzün ve ağrılar ça sesi'nin soğan biçimindeki kulelerinin önün kürk şapkaları. A'ya da almalıyım bir tane. L Kimbilir o beyaz yüzüne, siyah saçlarına ne Tcvfık'le. Bir şürinde şöyle yazmış: "Şehri dı. Doğrulan, yanhşları, sapmalarıyla nere relenir / dağlarm esmer ve yaban lelaşından de. Sonra sıkıldım birden. Kuyruklar... güzel yakışır! ızu Meydan'da durdum. Nöbet tutan mavi gö'zlü askerlere baktım. Soğan kubbeli Mutlu Vasil Kilisesi'nin önünden kocaman, perdeleri çekilmiş siyah arabalar hızla girip çıkıyordu Kremlin'e. Lenin'in mumyasını görmek için ülkenin dört biryanından gelenlerin saatlerce kuyrukta beklediklerini söylemişlerdi. Ben pek kimseyi göremedim. K Nâzım'ın mezarı PORTRE NEDİM GÜRSEL Mezarda çiçekler vardı. Tevfik hiçbir zaman, en soğuk havalarda bile, Nâzım'ın mezarının çiçeksiz kalmadığını anlattı. Burada çok sevildiği belli. Ne tuhaf, birden, ülkesinden uzakta ölen şairin hüznü kapladı içimi. Onu Prag'da, Varşova'da, Budapeşte'de, Sofya'da otel odalannın yalnızlığında düşündüm. Türkçenin en güzel özlem şiirlerini yazdığı kentlerde, lokantalarda. Mezarhğın güzel bir kilisesi de vardı. Görmek istedim. Tevfik pek orah olmadı. Kapahymış. Bugün rehberim Nataşa da otuz yedi yıldan bu yana, o yüriimekle bitip tükenmeyen caddeleri açmak içiti, bir sürü kilisenin yıkıldığını anlattı bana. Ikonlan seven, yumuşak bir kız. Moskova Radyosu Türkçe Yayınlar Bölümü'nde çalışıyor. * •• 3 NLsan 1983, Moskova Ne tuhaf, alıştığım bir kent oldu Moskova. Sabah, gardan elçiliğe gelirken sokaklar bomboştu. Leningrad'ın, gece Puşkin yontusuna bakan odamda gördüğüm karabasanların yorgunluğu. Bu akşam Moskova Oteli'ndeki randevunun heyecaru. Ve A'nın uzak sesi telefonda. Paris ayraç içine alınmıştır artık. Boyama atlaslarında yeri beyazla işaretlenmiştir. Dün Leningrad'da son günümdü. 1. Niko, la'nın sevgili karısı Alaksandrin'e hediye ettiği güzel köşkü, Petro'nun yaptırdığı yazlık sarayı gezdim. Leningrad saraylar kenti. Sonra yol boyu kayın ağaçları ve Puşkin'in doğduğu köy. Nereye gitsem Puşkin çıkıyor karşıma, ondan kurtuluş yok. Lermontov, Puşkin'in düelloda ölüm haberini alınca şu dizelerle başlayan bir şiir yazmış: "Ozan yok arlık / Yaşam tükendi". Bir öykü yazmalıyım; "Ozan yok arnk" diye başlayan. Şairlerin vakitsiz öldüğü kentlerde dolaşıyorum. I * * * 5 ftisaa 1983. Moskova. Bugün doğum günüm. Yaşamımm otuz iki yılını geride bıraktığım gün. Ve Moskova'da son günüm. Dün Vera Feonova ile Nâzım'ın evine gittik. Yapının girişine bir levha konmuştu: "Devrimci Türk şairi Nâzım Hikmel 19521963 yıllarv arasında burada yaşadı." Vera'yı gördüm, Vera Tulyakova'yı. Şişman, son derece cana yakın, güzel hâlâ güzelbir kadın. Nâzım'ın deyişiyle "mısır püskülıi". Yani "saçlan saman sansı, kirpikleri mavi". Çok candan karşıladı beni. Uzun süre konuştuk. Vera Feonova çevirmenliğimizi yaptı. Nâzım'ın çalışma odasını da gördüm. Pencereye parka bakan küçük pencereye Karagöz figürleri yapıştırılmıştı. Duvarda Picas : so'nun gravürleri. Kitaplar, yazı makinesi, masanm üzerinde Rusça sözlük. Salonda Avnı Arbaş'ın, Abidin Dino'nun tabloları. Sıcak sandviçler hazırladı bize Vera. Macar şarabı, çay, kahve sundu. Moskova'da son günüm. Doğrusu ilginç bir yolculuktu. Çok şey gördüm, olumlu ve olumsuz çok şey. Temel sorunlarını çözümlemiş bif ulke. Dilenci yok, açlıktan ölen yok, sağlık hizmetleri ücretsiz. Ama özgürlük... Düşünce özgürlüğü, tartışma, okuma, yaratma özgürlüğü... Ayncalıkların da sımrlandırılması gerek diye düşütıüyorum. Az sonra havaalanına götürecekter beni. Üç saat sonra da Paris. Bu gece Paris'te uyumak, Moskova'yı düşünerek. SÎJRECEK '