18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 TEMMUZ 1989 KÜLTÜRYAŞAM CUMHURİYET/5 SEVEMA ATİLLÂ DORSAY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Aşk hep bir oyun Tehlikeli İlişkiler (Dangerous Liaisons) / Yönetmen: Stephen Frears / Senaryo: Choderlos de Laclos'nun romanından uyarladığı oyundan Christopher Hampton / Görüntü: Philippe Rousselot / Müzik: George Fenton / Oyuncular: Glenn Close, John Malkovich, Michelle Pfeiffer, Swoosie Kurtz, Keanu Reeves, Mildred Natwick, Uma Thurman, Peter Capaldi, Joe Sheridan / Bir Warner Bros filmi / 2 saat (Emek, Reks, Ankara Akün) Choderios de Laclos "Tehlikeli İliskiler'i yayımladığında (1782) Fransa'nın (ve dunyanın) buyük devrimle allak bullak olmasına sadece 7 yıl kalmıştı. Fransa, "Aydınlık Yüzyıh"nın sonuna ulaşmıştı, Marquis de Sade, Fransız toplumunu yeni ve daha sert şoklara uğratmak uzere Bastille zindanlannda yatıyordu (Sade, ılk önemli yapıtı "Erdemin Bahtsızlığı"nı İ787'de yayımlatacaktır). Fransızlar aşkı bir oyun, daha ıyisı bir sanat duzeyine çıkarmada benzersiz bir halk olduklanm çoktan kanıtlamışlardı. Tüm bunlara karşın, "Tehlikeli Üişkiler"in o dönem Fransası'nda buyuk tepkiler uyandırmasına, giderek yasaklanmasına şaşmalı mı? Ama yasaklama. her zaman ve her yerde olduğu gibi, okunmayı engellemiyordu. Kitabın "talihsiz kraBçe" Marie Antoinette'in kişisel kitaplığında (ama değişik bir kapak altında!) bulunduğu biliniyor. Bizlerse "vakti zamanında" 2 yuzyıllık bu "pervasız" yapıtı Nurullah Ataç'ın nefis çevirisinden okuduğumuzda az sarsılmamış değil miydik? De Sade gibi soylu sınıftan olmayıp Fransız ordusunda subay olan de Laclos ne yapmıştı? Aşkı, cınselliği, "bastan çıkarma"yı tıpkı iyi yemek veya şarap gibi yaşamın nimetlennden sayagelmiş Warner Bros "Tehlikeli llişkiler"le Türkiye'de ^pi lantılarda, opera localarında, yatak odalarında, "boudoir"larda degil de artık filan veya falan Amerikan barda, Bodrum sokaklannda, sosyete partilerinde, lüks KİM Kİ31E DUM DUMA BEHlç otel veya lokantalarda, dış yolculuklarda, kimi zaman ıse Cihangir garsonyerlerınde bu oyunu oynamak neyi değiştırir ki? E\et, artık de Laclos'nun romanındakı "tumturaklı" sozler edilmiyor, öldurucu duellolar yok (yok mu sahiden?), "erdemle giinahm çekişmesi" insanlann baş kaygılanndan değil (erdeme oylesine boş vermişiz ki!..). Aşk için olünmuyor artık, ask yaşamımızın tek veya başlıca oyunu, jimnastiği, egzersizi değil. Can sıkıntısına karşı başka şeyler de var: TV, \ideo, "fame city", teknolojik nimetler, vs. vs! Ama yine de "Tehlikeli Ilişkiler"in başkişileri, kabarık eteklerinin, sımsıkı korselerinin, kolluklarının, eldivenlerinin, pomatlarının, peruklarınm, makyajlarının, boyalarının ve Voltaire, Montaigne, Diderot gorup okumuş "retorik"lerinin arkasında, ne denli çağdaşlar! Merteuil markizi, yaşamı yazarlardan, filozoflardan, sanatçılardan ve kuşkusuz erkek18. yüzyıldan gmânüze Fransız yazar Choderlos de Laclos'nun 1782'de lerden, onları dinleyerek, onlara yayımlanmış olan aynı adlı romanından Stephen Frears'ın beyazperdeye ak boyun eğerek ögrenmiş, dersini iyi tardığı 'Tehlikeli llışkıler" şu sıralar Istanbul ve Ankara'da gösterıhyor. Fılmde almış, artık hiçbir erkeğe "itaal Michelle Pefeıffer Madame de Tourvel'ı, John Malkovich de Valmont Vıkon etmeden" yaşamaya kararlı, "Ben tu'nu oynuyorlar. kadınlan hep ezeıı erkeklerden iıı PİKNİK PİYALE MADRA tipik bir Fransız niteliği olan " l ı sefesiyle noktalanıyordu. Gelın de, tikam almak için vanm" diyen bu bertin"leri ve "libertinage"ı (mer 200 yıl sonra de Laclos'nun hın kadın. gunumuz feministlerinın hum Tahsin Saraç, bu sözcuklerin zır bir gozlemci mi. yoksa inan kimi zaman onlardan çok ileride günumüzdeki anlamını "çapkın. mış bir ahlakçı mı olduğunu bir "atası" değil mı? Kont Valmont, aslında duygusal güçsuzlubaylaz, hovarda / açık saçık" ve kestirin!.. "çapkınlık, hovardalık / açık Ama bunun ne önemi var? De ğünü, zayıflığını saklamak, kensaçıklık" diye çevirmiş) konu ola Laclos'nun kişiteri aslında alabil dine bir zırh gibi oluşturduğu rak almış ve 18. yuzyılın sonlarm dığine gunumuzden değil mi? Aşk "acımasız çapkın" tablosunun arda, "Ubertin" Fransız soyluların sanki hep bir oyun, bir kaçıp ko dma gizlenmek için yaşamıyor mu dan görkemli bir tasvir çizmişti. valamaca, bir "amanstz takip", bir tum maceralannı? (Bu da FelliniAma de Laclos, romanının ahlak a\ değil mi? Sürekli gururun, nin Kazanova yorumuna ne denli sal özünu tam anlamıyla bıçağın "ego"nun, ozbenliğin, egemen ol yakın!) Belki ömru boyu aradığı sırtına yerleştirmişti sanki... Ro ma, kişiliğini kanıtlama, üste çık "gerçek aşkı", gösterişten, oyunmanın "günaln", kışkırtıcılığı, ma kaygılarının, surekli kendine dan, tuzaklardan uzak, gerçek bir baştan çıkarma oyunlarını ustaca, ve başkasına bir şeyler kanıtlama tutkuyu bulduğu, erdemin, inangıpta eder bir tavırla anlatan kim iste|inin saflığını, arılığını yok et cın, tek bir erkeğe (kocaya) bağlıliğı, sonunda hemen tüm kişilik tiği, en azından bozduğu bir ga lığın kollanndan sanki zorla kolerin "acı sonu" ve sanki tanrısal rip ve yoğun duygu hali değil mi pararak aldığı Madame Tourvel'i, HIZLI GAZETECİ KECDET § E bir "ceza"yı bulmalanyla, nere aşk? Bir zamanların soylu şatola "o)unun kuralı" gereğı terk etmesinin, yalnız kadının değil, kendideyse tümüyle ahlakçı bir nitelik nnda, av partilerinde, kadın sesli sinin de yok olmasına dek gidecealıyor ve bir tiir "eden bulur" fel tenorlann "Ued"ler soylediği top ğini hissermemiş olabilir mi bu deneyimli erkek? AK A* A (GİD\CBKSİN İki sinemada 'Denizin Dehşeti1 Sean S. Cunnıngham'ın "Denizin Dehşeti" adlı filmi Osmanbey Site ve Beyoğlu Lale sınemalarında gösteriliyor. Başrollerini Taurean Blacque ve Nancy Eveıtıard'ın paylaştıkları film, ABD donanmasının kurduğu gizli bir sualtı laboratuvarında geçen bir gerilim öykusünü anlatıyor Sean S. Cunningham, '13 Cuma", "Ev I" ve "Ev II" gibi korku/gerilim filmlerinin de yönetmeni.' Ve sonunda Merteuil Markızı, odasında yalnız kalır. Filmin başındaki o uzun giyinme, boyanma, suslenme bolümünün sanki "koıHrpuanı"dır bu sahne: Tüm isteklerini elde etmiş, yengilerin en buyüğünu tatmış, Valmont'u bile yenmiştir markiz... Gerçi biraz önce operada Paris halkı tarafından yuhalanmış ve locasını terk etmek zorunda kalmıştır. Ama böylesine bir zafer, bu kadarcık şeye değmez mi? Ve toplum belleği nasıl olsa kolay unutmaz mı? Ama markizin kışkırtıcı, kendine hep ÇİZGİLİK KÂMİL M.4SARACI güven taşımış yüzu, silinen makyajın altmdan çıkan görünumüyle hiç de böyle gozükmez. Markiz yenmiştir. Ama bu kesin bir "Pyrrhus zaferi"dir... "Tehlikeli tliskiler"i gorun. Son yıllarda sinemada böylesıne "roman okur gibi" sanki "edebi"bir zevkle izlediğiniz, ama sonuna dek de sinema kalabılen hiçbir film olmadı sanırım. Başarılı bir çeviri ve altyazılar da bu izlenime katkıda bulunuyor. Oyuncuların başarısından, muzikten, goruntulerden ve Fılmin başka ozelliklerinden soz etmek içinse, neredeyse başka bir yazı gerekiyor... GARFIELD JIM DAVIS S/r ^tfTij'iH U:JÜ Franklin Schaffner "Patton"ve "Kelebek"in yaratıcısıydı Sistemîn içindeki kişisellik şunülebilirdi. Apcak yönetmen, bu kez bilim kurguya el atmaktan çekınmedi ve Fransız yazarı Pierre Boule'un "Mayrnunlar Cehennemi" uyarlaması ile gerçek bir başarı kazandı. "Mayrnunlar Cehennemi"nin başarısı, kısmen asü yapıtın çok akübca oluşturulmus kurgusundan kaynaklanıyordu. Uzayda uzun bir kendisine bir Oscar ödülu getiren "Patton" filmindeyse, sıkıcı ve oldukça konvansiyonel olabilecek bir "askeri özyaşam" öykusünu, özellikle savaş sahnelerine sinen o garip gerçekustu duygusu ve oyuncular üzerindeki çalışmayla, çok değişik ve oldukça özgün bir yapıma dönüştürebiliyordu. Bu 2 film, Schaffner'in sinemasında doruk noktası oluşturdu. Daha sonra çektiği ve yine yalnız TV'de izlediğimiz "Nicholas ve Alexandra", çarkğın son gunlerinde geçen ve ki T A R İ H T E BUGÜN MCMTAZ ARIKAN 7 Temmtfi, mi zaman dayanılmaz bir ağırlık içeren 3 kusur saatlik dev, ama kof bir tarihsel produksiyondu. "Kelebek Papillon", Henri Char1860' TA 8U6UN, UfidLÜ AVUSru&YALl SEST~ECI VE O&KEST&4 ŞEFI ĞUSTT^ı/ riere'in romanının temel niteliklerinı perdeDOĞMUŞTU VrYANA KOHSE&\/ATUAR/NI BuyuK SIÜ BA$AR./YLJ4 ye taşır ve Steve MacQueen ve Dustin HoffMUZttc KAGIYEZtNE Ap/M AI7*N MAHLER,ZO YAÇLAman gibi iki dev oyuncusundan azami sonuGIHOAYKEN ÇEÇITLI O&t££STeAö4RDA YONE71CIL//C YAPMAyA MX>~ cu alırken, yine de Charriere'in gerçek öyküYULMUfTU. ÇALDlGPlĞl YAPlVLAEDA <USU/S^UZCUĞA UL4ŞMAK sunü, kimi pitoresk oğelere biraz feda etmiş AMACIYLA BUYUK TlTrZLK 6ÖS7EISEISeK 8u ALAMPA YEPYEUI I gibi duruyordu... Dahasonraki filmleri, fantezi bir siyasakurgu romanından uyarlanan "Brezüyan Çocuklar Boys from Brazıl", George Scott'un stilize oyunuyla, bir tür HeGUSAL BlG ıMSAfJ OLUÇU StEDENlYLB', R.UHSAL YAf*/S/WN ^=T \ ] mingway özyaşamı anlatmaya sıvanan "AkınIZ.LER.I yAPlTLARlAJA AÇIfCCA YANStMIŞTf. YETtÇME ÇAA . ^ tı Adalan Islands of the Stream", 80'lerde / SINPA BEETHOVEPJ, 8&UC&VEÇ I/E l/VAGA/Eg'PEN £T\ Y\. ise oldukça azalan bir etkinliğın 2 filmi, MıK/LEMEN MAHLEG V/V SENFOHlL£gl Q(O rAA/E) IS£, > ^ V / Enrîeo sır piramitlennde geçen eski ıısul bir "firavunun gazabı" öyküsü olan "Öliim Piramidi The Sphinx" ve son filmi olarak kalan ve unlu tenor Luciano Pavarotti'nin oynadığı gozü TURK VE DUNYA KARİKATÜRİINDEN yaşh bir klasik muzikal, "Evel, Giorgio Yes, Giorgio", Schaffner'in oldukça geç (43 yaşında) başlanmış ve çok da verimli olmayan sinemasal uretimini kapatıyordu. Evet, Franklin J. Schaffner, belki gerçekten de buyük bir sinema ustası değildi. Ama, yineleyelim, Hollywood'un kolay değişmez kuralları ve kalıplan içinde bu tur yetenekli anlatıcılar, bilinçli zenaatçılar da olmasa, Hollywood acaba Hollywood olur muydu ve Hollywood ürunlerınin çoğundaki sımrlı ilgınçlik de var olur muydu? Kuşkusuz, Schaffner olmasa da "Mayrnunlar Cehennemi", "Patton" veya "Kelebek" yine sınemalaştırılacaklardı. Ama bu filmlerin "tur sineması" kalıplan içinde içerdikleri tum sinemasal ozgunluk ve kişi'ellik, yine de Schaffner'in seka>omar(lı Klassal (İran) vaphanesine yazılmayı hak ediyor... Schaffner, Hollywood'un geleneksel gizemh, mistik çağrışımlar içeren bir aşk ve tutku öyküsüydu... "2 Yuzliı Casus The Dogörkeminin arasına kişisel bir dokunuş katabilmiş, bazıfümleriyle uble Man" ise oldukça karışık bir casusluk öyküsü anlatıyordu. Umutlu bir başlangıç yakendine özgü duygular uyandırabilmiş pan Schaffner'in HoUyvvood'un ve "tttr sineilginç bir sinema adamıydı. ması"nın kalıplan içinde boğulup gideceğı duFranklin Schaffner, Hollywood'un geleneksel pırıltısının ve görkeminin arasına kişisel bir dokunuş katabilmiş ve kimi filmleriyle, sisteme tumuyle uysa da farkh, kendine özgü heyecanlar, duygular uyandırabilmiş ilginç bir sinemacıydı. Ölumü sinema için büyük bir kayıp olmayabilir, ama sinemasever belleğinde sayısız ilginç izlenimi yeniden canlandıracağı kesin... Franklin J. Schaffner, 1920'de Tokyo'da doğdu. Amerikalı bir misyonerin oğlu olan sanatçı, ülkesine ancak 16 yaşındayken dondü. Savaş sırasında ve sonrasında, unlü "March of Time Zamanın Yiıniyüşü" adlı belgesel dizide yardımcı yönetmenlik yaptı. Sonra TV'ye girdı ve birçok oyun uyarlaması ve TV filmi yonetti. 1963'te ise ulkemizde "Şanssız Kadın" adıyia oynayan "The Stripper" adh bir filmle yonetmenliğe başladı. VVilliam tnge'in bir oyunundan alınan ve yazara özgü cinsel motifler içeren bu film (eski bir guzellik kraliçesi, Kansas'taki kasabasına geri döner ve 19 yaşında bir gençle ilişki kurar), Joanne Woodward, Claire Trevor gibi deneyimli oyuncuların yanı sıra "Batı Y'akasının Hikâyesi"nin unutulmaz oyuncusu Richard Beymer'in de oldukça başanlı olduğu ve olumlu yankılar alan bir ilk yapıttır. Schaffner, bundan sonra ilginç oyun / yapıtlardan uyarlamalar yaparken, unlu yazarlara başvurmayı sürdürdü. Amerikan politik çevrelerinin ve seçim dalaverelerin\n içyüzunü ortaya çıkaran ve bizim TV'de izlediğimiz "En t>i Adam The Best Man", Gore Vidal'in bir oyunundan alınmaydı ve senaryosu yazarı tarafından oluşturulmuştu. Henry Fonda, Clifî Robertson gibi oyunculan olan film, ilginç bir siyasal gerilim içeriyordu. Leslie Stevens'ın bir oyunundan alınan ve Charlton Heston, Richard Boone, Rosemary Forsyth'ın oynadıkları "Harp tlâhı The War Lord" (TV'de "Lord'un Aşkı"), ortaçağda geçen ve ÇOK DUYGUSAL BIR BESTEChGUSTAVMAHLER.. f^y "Pattoma Oscar almıştı Franklin Schaffner'in 1970yılındacevırdığı "Patton" adlı film En İyi FılmOscan'na değer goruı müştü. uykudan sonra bılinmedik ve maymunların egemenliği altındaki bir gezegene ayak basan bir astronotun (bir kez daha Charlton Heston), neden sonra bu gezegenin, bir atom savaşında mahvolmuş ve ınsanlığın başlangıcında olduğu gibi, maymunlann egemen olduğu dünyamızın ta kendısi olduğunu anlaması, kuşkusuz ilginç bir gelişimdi. Ancak, olağanüstü maymun tıplen yaratan makyajcıların başarısı bir yana, film boyunca (ozellıkle o görkemli finali duşunuyorum) Schaffner'in yarattığı tedirginlik duygusu, zaman ve mekânı kullanışı ve görsel estetiği kolay yadsınamazdı. Sanatçı, hemen ertesi yıl çektiği ve
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle