27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURlYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nun anlamı: "Ben onlar gibi Atatürkçü değilim, gerçek Atatürkçüyüm"dür. Cumhuriyet Gazetesi'nin bütün yazarlan ve okurları da gerçek Atatürkçüdür. Bu gazete ile yazarlannın ve okurlarının birbirleriyle bu denli yakınlık kurması gerçek Atatürkçülüğün ilerisi için yürck rahatlatıcı bir güvencedir. Sırtını bugünkü iktidara dayayan, onun gözyumması ile cüretini arttıran bir karşı devrim sürecinde yaşıyoruz, Bu süreçte gerçek Atatürk milliyetçilerinın birbirine sımsıkı kenetlenmesi gerekiyor. "Efendim, Atatürk mflliyetçiliği ne demekmiş?" diyenler var. Bu, ırkçı olmayan ve ulusal sınırlanmız içinde yaşayan halk arasında etnik aynmlar gözetmeyen, onlann hepsini eşit lutan, Türkiye Cumhuriyeti'ni çağdaş devletler düzeyine çıkarma amacını güden, sosyal ve ekonomik farklılıkları en az düzeye indirerek ülkede sosyal adaleti kurma amacını güden, insan haklanna yürekten saygı gösteren bir milliyetçiliktir; şoven milliyetçilik değil, laiklik ilkeleriyle güçlendirUmiş akıla bir müliyetçiliktir bu. Bütün bunları kabul etmek istemeyenler, milliyetçiliğin ve laikliğin yozlaştırılması demek olan Türk tslam sentezi adlı bir kuram ortaya atarak birçok konuda devlet yönetimi bakımından deneyimsiz olan iktidar sahiplerini etkileri altına almayı ve onlar aracılığıyla Atatürkçülüğe darbeler indirmeyi sinsice başardılar. Bugün şurada burada "Ben Atatürkçü değilim, laik de değilim, Müslümanırn" diyen kişiler halk tarafından belediye baskanı seçilebiliyorlarsa, bunun suçu onlarda ve halkta değil, yıllardan beri gerçek Atatürkçülüğü zedeleye zedeleye bu ortamı hazırlayan iktidar sahiplerindedir. Şimdi onlar böyle olaylar karşısında şaşırıp öfkeleniyorlar; tıpkı on beş yaşındaki oğlunun altına otomobilini verip kullandıran ve bununla övünen, ama bir gün oğlunun kaza yapması karşısında öfkeye kapılan bir babanın durumuna benziyor bu. istedi, özür diledi, bana yöneltilen suçlamanın aslı olmadığının anlaşıldığını büdirerek yazılarımı sürdürmemi rica etti. Ben bu iftirayı kimin yaptığını daha önce öğrenmiştim bile. Şimdi hayatta olmayan (adını vermek istemediğim) bir öğretim üyesiydi bu. Başkut ile barıştık, yazılara yeniden başladım. Gazete ile ilgili küçük bir anı da şu: 1928'de Atatürk Latin kökenli yeni Türk abecesinin kabul edileceğini Sarayburnu Parkı'nda halka ilan eder etmez, daha yasa çıkmadan, Cumhuriyet Gazetesi kimi sütunlarını yeni harflerle yayımlamaya başladı. Bu, okurlar için bir alıştın niteliğindeydi. Hiç unutmam, TBMM genel sekreteri Veysel Adil Bey, Meclis'in bütün memur ve yazmanlannın yeni Türk abecesini öğrenmesi için bir genelge çıkardı; yakında hepimizin sınavdan geçirileceğimizi bildirdi. Ben lisede Fransızca öğrenimi gördüğüm için bu harflerin yabancısı değildim. Yine de Cumhuriyet Gazetesi'nin yeni harflerle dizilmiş sütunlarını dikkatle izleyerek smava hazırlandım. Güçlük şuradaydı: Fransızca sözcükleri okulda harf harf heceleyerek değil, kalıp olarak öğrenmiştik. Hele Arap harflerıyle yazı 1 an Osmanlıca sözlükler büsbütün kalıp olarak kalırdı belleğimizde. Oysa yeni harfler ile basılmış Türkçe sözcükleri birdenbire kalıp halinde değil, heceleyerek öğreniyordum. Sözcüklerin belleğimde kalıplaşması birkaç yıl sürdü. 6 MAYIS 1989 65 Yıl Içinde 65 Vıl! HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Cumhuriyet Gazetesi bugün 65. yılının son gününü yaşıyor. Yarın 66. yaşına ayak basacak. Ne mutlu bana ki, çağdaş cumhuriyet Türkiyesi'nin ve ilkelerinin savunucusu olan bu gazeteyi ilk çıktığı günden beri izleyen sayılı kişilerden biriyim. Cumhuriyet'i ilk elime aldığımda yirmi yaşımı daha doldurmamıştım. Başyazar rahmetli Yunus Nadi'nin, gazetenin amacı üzerine belirttiği düşünceleri sanki kendi düşüncelerimmiş gibi özümsedirn. Yunus Nadi'yi TBMM'den, 1920'den beri taıuyordum. Kürsüden az, ama öz konuşurdu. Oldukça toplu olan Yunus Nadi Bey kısa denecek boydaydı. Hafif gerdanı, kalın sesi, burnunun ilstüne bir yay ile tutturulmuş eski tip dumanlı ilginç gözlüğü, vakaılı duruşuyla ilk Meclis'in hemen göze çarpan kişilerinden biriydi. Bütün railletvekillerinin ona karşı özel bir saygı gösterdiklerine uzaktan taıuk oluıduk. Her milletvekilinin istediği komisyona kendini aday göstermesi yoluyla yapılan encümen (komisyon) seçimlerinde kalın sesiyle "umuru iktisadi" (ekonomik işler) diye bağırmış, bir süre sonra "irşad" (aydınlanma) komisyonuna da girmişti. Bu komisyon o zamanlar bana "halka nasihat komisyonu" gibi geldiğinden, bu seçirai yadırgamıştım. Çünkü Yunus Nadi'nin kitlelere hemen yanaşacak güleç yaradılışı, yığınları sürükleyecek etkin konuşma yeteneği yoktu. O gün, yani 1920 yılının mayıs ayında toplantı salonundan çıkarken bu görüşümü tutanak kalemindeki yaşhca arkadaşlardan birine söyleyecek oldum. Bu arkadaş hemen "Siz ne söylüyorsunuz? Yunus Nadi tstanbul'da çıkan Yeni Gün Gazetesi'nin sahibidir. Öyle mukledir bir sermuharrir (başyazar) dir ki, lstanbul'dayken bir tek makalesiyk hiikümet düşiirmüştür. Yazılarıyla halkı »ydınlatma işini herkesten iyi yapar" diyerek beni uyarmış ve Yunus Nadi Bey'in değerini vurgulamıştı. Az önce belirttiğim gibi bu olay 1920 yılının mayıs ayında geçiyordu. O tarihten yaklaşık iki yıl sonra, 1922'de, Yunus Nadi Yeni Gün Gazetesi'ni Ankara'da çıkarmaya başladı ve ben 1923 yıIında Meclis'in tatilde olduğu yaz aylarında, Yeni Gün Ga2etesi'nde bir kaç ay muhabir olaıak çalıştım. Gazete idarehanesi Meclis'e yakın. İki katlı ahşap bir binada idi. Dar bir merdivenle çıkılan yukarı katta başyazar Yunus Nadi Bey ile idare müdürü Kemal Salih Bey oturur, alt kattaki karanhkça bir odada ise haber yönetmeni Nüzhet Haşim Bey ve bizler, (yani 23 muhabir) yer alırdık. Haber yönetmeninin bizi görevlendirdiği yerlere gider, topladığımız bilgileri, kesilmiş dar kâğıtlara yazarak kendisine getirirdik. Kimileyin beni röportaj işleriyle de görevlendirir, soracağım soruları ana çizgileriyle, not halinde verirdi. lmar ve lskân Genel Müdürü Ismail Hakkı Bey ve Maarif Vekili (Mılli Eğitim Bakanı) Vasıf (Çınar) Bey ile yapmış olduğum röportajlan hiç unutmam. Meclis çalışmaya başlaymca çok hoşlandığımbu gazetecilik görevimden ayrılıp TBMM'deki asıl görevime döndüm. Yeni Gün Gazetesi'nde muhabir olarak çalıştığım o bir kaç ay içinde Yunus Nadi Bey bizimle hiç konuşmadı. Onu görmüş olduğum 1920 yüından tam 22 yıl sonra 3 Mayıs 1942'de Cumhuriyet Gazetesi'nin ikinci sayfasında ilk yazım çıktı. Bunun aynntılannı daha önceki yazılarımdan birinde anlatmıştım, yinelemeyeceğun. Yunus Nadi Bey beni görmek istemiş. Yazı işleri Müdürü Feridun Osman Menteşoğlu ile yanına gittim; masarun karşısındaki sandalyede yer gösterdi, oturduk. "Gazelem size açıkür, hukuki ve tçtimai mevzularda yazılar getirirseniz memnun olurum" dedi. O zaman kendisine TBMM'den ve daha sonra Yeni Gün Gazetesi'ndeki çahşmalanmdan söz etmek istedimse de, beni kendini beğenmiş bir doçent sanmasın diye vazgeçtim. Cumhuriyet Gazetesi'nin bu kuruluş gününde onun manevi anısı önünde eğilmek isterim. Cumhuriyet'in tam 47 yıl önce, 3 Mayıs 1942 tarihinde Yunus Nadi tarafından bana açılan ve oğulları Sayın ve sevgili dostum, başyazanmız Nadir Nadi ve rahmetli Doğan Nadi tarafından da açık tutulan ikinci sayfasmdaki yazılanm işte o zamandan beri süriip gidiyor. Böylece ben 18 yıl okuyucusu, 47 yıl da yazarı olarak bu gazete ile hep birlikte oldum. Gazete 66. yılına ayak basarken ben de bu sütunlardaki yazarlığjmın 48. yılına ayak bastım. Aynı gazete ile tam 65 yıl böylece sarmaş dolaş yaşamış, başka bir yazar var mı bilmiyorum. Gazetemizin benden kıdemli olan yazan, başyazanmız Nadir Nadi bu hesabın dışındadır. O, gazeienin içinde büyümüş ve gazete ile elbette benden daha çok "haşırneşir" olmuştur. Cumhuriyet'i hiç şaşmadan, yılmadan, ilkelerini saptırmadan günümüze değin getiren Nadir Nadi'yi, 65. yıl biterken (7 Mayıs 1924'te çıkmıştı ilk Cumhuriyet) yürekten kutlanm ve daha nice yıllar başarısının sürmesini dilerim. *•* "ilkelerini saptırmadan" dedim az önce. Nedir bu ilkeler? Bunlar Atatürk tarafından kurulmuş olan çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin ilkeleridir. İşte Nadir Nadi bunları savunmak için çaba harcamış, ilkeleri saptıranlara karşı ydlarca savaşım vermiş bir başyazardır; o, Atatürk ilkelerini saptıranlann ve Atanın oluşturduğu çağdaş kurumlarla siyasal partiyi kapatanların her fırsatta "Atatürkçü olduklarını" haykırmaları karşısında, bir kitabına "Ben Atatürkçü Değilim" adını koymak zorunda kalmıştır. BuI PENCERE 10'uncu Yıl!.. Her 10 yılda bir Türkiye'de yaşananlar, aralannda kopya kâğıdı bulunan sayfalara yazılmış gibi birbirine benziyor. İster "şematik" deyin, ister "mematik" kırk yıldan beri yaşanan olayların topoğrafyasında görünen budur... 27 Mayıs... 12 Mart... 12 Eylül... 0ç askeri müdahalenin de gergefi nasıl örülüyor? Önce ekonomi bozuluyor; dengeler altüst oluyor; yoksullar daha yoksullaşıyor, zenginler daha zenginleşiyor, halk kitleleri geçim sıkıntısında yay gibi geriliyor; ama demokratik özgürlüklerden yoksunluk, birikimlerin yasal eylemlere dönüşmesini yasaklıyor. Sonra öğrenci olayları başlıyor. Gençler atılgan... Düzeni torumak görevi, yetersiz polisin sırtına vuruluyor. Polis de öfkeli... Bir yandan polisin içindeki vurucu kırıcılar, öte yandan gençlik kesimindeki atılganlar karşı karşıya geldiler mi yangın için bir kibrrt çok bile... İstersen sen yerli Tekel kibriti kullanırsın; bir başka el de yabancı marka altın çakmakla kundaklayabilir. Ortalık birbirine girer, tozdan dumandan ferman okunmaz... İktidarın başı koltuğunu her şeye yeğlemektedir; yüreğindeki tek kaygı budur; Kımisi "Ben kendime sabık başbakan dedhtmenf diye konuşur; kimisi "Ben muhalefet olmam" diye tutturur. Meydanlardaki kavga büyüyüp sokaklarda kanlar akınca... Polis yetersiz kalınca... Ülkeyi kim kurtaracak? "Cumhuriyeti koruma ve kollama" görevini benimsemiş ordu ne güne duruyor? Gizli toplantılar hemen başlar; küçük rütbelerde, kuvvet komutanlıklarında ya da doğrudan Genelkurmayda harekât planları hazırlanır... Sonra "Ggünü" gelir çatar. • Yaşanan askeri müdahalelerin şeması aşağı yukarı böyledir; ama 27 Mayıs orduda aşağıdan yukarıya doğruydu; askeri eylem, ilerici toplumsal güçlerle bütünleşti; 1961 Anayasası'yla s o nuçlandı. 12 Mart'ta müdahale sağa kaydı; tutucuiarla işbirliği yaptı. 12 Eylül ise demokrasiye tepeden inme tam bir darbe niteliğindedir; 82 Anayasası meydanda... Ne var ki kırk yıllık acı deneyimler sonunda askeri darbelere karşı toplumun sağında solunda ortak bir tepki ve bilinç oluştu; 12 Eylül'den bu yana 10 yıllık süre dolarken demokrasi eğilimleri geçmisten çok daha ağırlıklı ve daha yoğun... Yine de "mülahazaf hanesini açık bırakmakta yarar var. 1989'un ilkbaharında neler oluyor? Direnişe geçen işçiler... Sokağa dökülen gençler... Demokrasiden yoksun bir toplum... Doruğunda geçim sıkıntısı... Gittikçe zenginleşen zenginler... Gittikçe yoksuilaşan yoksullar... Yüzde 70'lik enflasyon... Piyasada durgunluk... Bozulan ekonomi... Ûretimsizlik... Bütün bunların üstüne tuz biber eken nedir? Son seçimlerde ancak yüzde 21.75 oranında oy toplamış bir Başbakan: "Ben" diyor, "Muhalefet olmam..." Polislerle gençler sokaklarda çarpışıyorlar; emniyet görevlileri gazetecilerin ağzını burnunu, kolunu bacağını kırıyor; Başbakan televizyona çıkıp konuşuyor: "Basın, güvenlik güçlehnt zaafa düşunnek istiyor..." Ey akıl, neredesin? • Kimbilir şu günlerde Özal'ın benliğinde ne gibi hırsların fırtınalan kopuyor? Başbakan belki de "benden sonra tufan" özdeyişine sarılıyor; ama hem kendisi hem ülke için akıl yolu "erken seçim"d\r. Sınav günü geldiğinde, bütün müdür, memur ve yazmanlan Cumhuriyet Gazetesi'nin yeni harfli sütunlannı sınav kurulu önünde yüksek sesle okumaya çağnldılar. Ben bu smavı kolayca kazandım, eski ve yaşlı memurlar oldukça güçlük çektilerdi bu yeni abece yüzünden. Cevat Fehmi Başkut'tan sonra genel yayın yönetmenliğini bir süre Doğan Nadi, daha sonra Ecvet Güresin; onun ardından da Oktay Kurtböke üstlendi. Şimdi yıllardan beri genç dostum, çağdaş düşünceli Hasan Cemal yürütüyor bu görevi. Cumhuriyet Gazetesi, yıllarca önce çıkan bir yazımda dediğim gibi "Atatürk diye diye Atatürkçülüğü yok • •* etmeye çalışan" ikiyüzlülere karşı, her türlü olumYazıyı bitirmeden önce şu 65. yıhnda Cumhuri suz koşullarda, savaşım vermiş ve vermekte olan bir yet Gazetesi ile ilgili bir kaç anımı daha yazmak is gazetedir. Cumhuriyet Gazetesi'nin ışığı, ona gönterim. 3 ve 4 Mayıs 1942 günlerinde bu sütunlarda lü ile aklı ile bağlanan Türk halkını daha nîce yılarka arkaya çıkan iki yazımın başlığı: "Medeni Ka lar aydınlatacaktır. Bu gazetedeki yazarhğımın 48. nunumuzun Dili" idi. Bu yazılarımı, başta belirtti yılına adım atarken bunu yürekten dilemekteyim. ğim gibi o zamanki "genel yayın yönetmenliği" göAyrıca bugünkü Şeker Bayramı'nda okurlarımı revini yapan yazı işleri müdürü Feridun Osman kutlar, daha nice bayramlara erişmelerini onlann Menteşoğlu'na vermiştim. Onun milletvekili seçil kutlama kartlar\na ayn ayn yanıt veremediğim için mesi üzerine bu göreve getirilen tiyatro yazarı Ce beni bağışlamalarını da can ve gönülden dilerim. vat Fehmi Başkut ile iyi bir dostluk kurmuştuk. Bir ara gazete ile milletvekillerinden Fahri Kurtuluş ara DÜZELTME sında, bir yazı yüzünden dava açıldı. Bir gün gazeteye gittiğimde Cevat Fehmi Başkut bana: "Siz Fahri Önceki gün ikinci sayfamızda Prof. Hande Suher imKurtuluş'tan yanaymışsınız öyle mi?" diye sordu. zasıyla yayımlanan "Belediye Başkanlarına Bir Çagn" Oysa ben Fahri Kurtuluş'u o tarihte tanımıyordum adlı yazının üçüncü sütununda yukardan 22. satırdai bile. Onun izlediği ırkçı milliyetçilik yoluna da kar W kuşkusuzdur sözcüğü kuşkuludur olacaktır. Yine aynı süturlda •"Avrupa ülkelerinin eski kent merkezşıydım. Demek birisi bana iftira atmıştı. Öfkelenip Serindekentin bütün yapısal özelliklerinin yansımadıodadan ayrıldım; bir kaç ay yazı yazmadım. Baş ğı..." diye giden lümcede sözcük yansıdığı olacaktır. kut bir gün bana telefon edip gazeteye uğramamı Düzeltiriz. EVET/HAyiR O resmi, gazetelerde görmüşsünüzdür: inönü ile Baykal, bir koyu halka kapatan zinciri kaldınp yasak bölge'ye ayak basıyortar. Kıyılar halka kapatılmaz diyerek... Geçen gün o zincirlenmiş koydaydım. Fethiye'nin Katrancı Koyu... 12 Eylül uygulamalarının belirgin bir örneği, bu koy bir işadamına kırk dokuz yıllığına satılmış. Dünyanın en güzel koylarından biri. Hani kıyılar halkındı, kıyılardan yalnız halk yararlanırdı! Yığmışlar oraya büyük bir yapmın gerektirdiği malzemeleri. İşadamı, burda turistler için koskoca bir tesis kuracak. Yöre halkının bu koya adım atması önlenecek. Paraa, ama çok parası olanlar bu turistik tesisten yararlanabilecek. Parası olmayanlar ise zaten yurttaş sayılmaz, ne ederlerse etsinler! 12 Eylül döneminde çıkartdıp benimsenen yasalar, uygulamalar bilirsiniz her türlü eleştiriden, her türlü denetimden uzaktır. Yasaktır bu dönemin yanlış işlerini yapanlardan hesap sormak. Katrancı Koyu'nun halkın elinden alınıp bir zengin işadamına teslim edilmesi de öyle... SHP'lilerin o zinciri bir yana itip Katrancı Koyu'nu gezmelerinin anlamı neydi peki? Ankara'ya gidince Katrancı Koyu'nun işgalinı unutuverdiler! Mecliste bu konuyu açtılar mı? Ben duymadım. Gereken işlemi yerine getirdiler mi? O da yok. Hiç değilse Genel Başkan yada Genel Sekreter bu olayın kamuoyuna mal edilmesi yolunda bir basın toplantısı yapabilirlerdi. Bir açıklama yayımlayabilirlerdi, nerde! Genel merkez varsa yoksa parti içinde hoşlanmadığı sesleri susturmak, beğenmediği görüşleri ileri sürenleri parti dışına atmak telaşında... Koyu gezdim. Yapı malzemelerini, şantiye kulübelerini, nöbet tutan görevlileri gördüm. Koy çevresini dolaşmak için gelenlere bile kötü gözle bakan kişiler. Arabanızı park etmek için bile onlardan izin alacaksınız! Halkın, hepimizin malı olan koylar, şuna buna peşkeş çekilmiş ve çekilmekte... İşadamlarının işi yalnızca halkın ekmeğini, halkın toprağını, halkın emeğini, halkın özlemlerini yok etmek midir? Olmaz olsun böyle işadamları!.. Ülkesine, halkına yararlı olmayan, çevrelerini zenginleştiren politikacıların bu becerikli işadamlarının yetişmesinde, yaygınlaşma(Arkası 1<3. Savfada) OKTIRLARDAN Eğitimde "Enderun sistenvF hevesil Gazete haberierine göre Miüi Eğitim Bakanı Saym Akyol; yetenekli ve lider nitelikli çocuklan nasıl bulacaksa eskiden olduğu gibi Enderun sisteminde yetiştirmek istediklerini söylemif. Tarih sevgisine bir şey denilemez, aneak geçmiş dönemin (Osmanlı tutkusunun) 1989 Türkiye Cumhuriyeti'nde bu denli belirtilerini görmek sorular getiriyor insanın aklına. Konuya açıkhk getirelim: Imparatorluğun başından beri kurulan; değişmelerle Tanzimat dönemine kadar süren ve 1833'te kaldınlan Enderun, Osmanlı saraymda, Harem ve Birun yanında bir başka bölüm, bir başka dairedir. 18. yüzyıl ortalanna kadar devşirme yöntemiyle 810 yaş arasındaki çocuklar (oğlanlar) bu iç hizmet bölümune yerUştirilir ve yetijtirilirdi? 18. yüzyüdan sonra ise MuslümanTiirk çocuklan da alınmaya başlandı. Sayın Bakan'ın beyanlarma göre: "Enderun sisteminin temeli okulaüe ve dini çerçeve arasında geçen bir uygulama" imis. Bu tanımlamanın isabetini kabul etmek olası değildir, zira Enderun sistemi devşirmelere yönelik çok kapalı, saray içi bir eğitim, şartlandırma yönlendirme yönetimidir ve aile ile iliskisi olmayacağı açıktır. Nitekim Enderun ağası Hafiz Hızır tlyas ağa: "Bu ağalar (Enderun ağalan), saraymda yasadıkları padisahın azat kabul etmez, köleleridir" der ve Enderun'un iç yüzüne ait pek çok şey de anlatır. Sadrazam'a vukelâ (vekiller) önünde: "Terakkinin gerçekleşmesi, gerek din işlerinde gerek dunya islerinde cahiüiğin kaldınlmasma bağlı olduğundan ulum ve funun ve sanayi öğretimine mahsus mekteplerin kurulmasını ön planda tutulacak işlerden sayıyorum" der mi idi? bunca sadrazam, başbakan ve bakanlan yoksa beğenmiyorlar mı? Milli eğitimin; bekleyen pek çok sorununa yaklasmak ve doğru çağdaş çözümler bulmak; ilk öğretimden yükseköğretime kadar deforme olmuş bulunan, çağdaş rasyonel karakter ve hedefleri erozyona maruz bırakılan sistemsiz eğitimin bu yönlerinin düzeltilmesi; okulsuzluğa, kaliteli öğretmensizliğe çare aramak gibi konular dururken, Enderun ve sistemini getirmeye çalışmak 21. yüzyüa girerken yakışık ahr şey değil. Prof. Dr. KEMAL ÖNEN Ist. Üniversitesi Koylar Nasıl Zincire Vurulur? OKTtf AKBAL Enderun 'un iki tarihi Sayın Bakanın sözlerinde bir fonksiyonu vardı; padisaha husus belirgin değil. Bu sistem özel hizmetleri verenleri ve devletin üst düzey yöneticilerini içinde "Enderun" nerede ve nasıl oluşturulacak ve oraya, yetiştirmek. Yetişenlerin sözde yetenekli çocuklan basarısı tartısma götürür. kimler ve nasıl seçip Zaten öyle olmasa idi bizzat padisah Enderun 'u kaldınr mı dolduracaklar acaba, meraklı bir konu. Ayrıca, idi? Enderun sistem ve Sayın Bakan, eğitiminin tutulabiUrüği bulunsaydı 1843'te Padisah Enderun'dan sonraki dönemde, Abdulmecit, BabıaUde özel sekilde yetistirilmeyen TWA Bayramınızı kutlar, mutluluklar düeriz. Günümüz teknolojisinin en modern tesislerinde AFB Bilgisayar Kağıt Üretim A.Ş. ŞAN BOYA A.S Amerika'ya ilk adımı TWA Amerikan konforunu hemen yaşayın. tlk izlenim belirlcyicidir. Yolculuk başlangıcıyla bütünlcnir. Kusursuz bir başlangıcı TVt'A yaşatır. TVt A'de sunulan Amerikan konforvckonıık.scverliğini bir kez tadanlar, bir başka havayolunu dencmek istemczler. Şimdi TVC'A size daha da çok imkan sıınuyor... TVt'A Amerika'ya hergün uçuyor. Artık dilediğiniz sabah uçağa binip, öğle dcn sonra New York'ta olabilcceksiniz. ile atın. Üstelikbeklemeden... alanlardavakit kaybetmeden. ABD içinde ise 1 OO'den fazla uçuş seçeneği sunuyor TVC'A... sizi Amerika'daistediğiniz yere götürmek için.terminal değiştirmeden.. 50 yıldızlı Amerikan konforııvla... NORA SES ve GORÜNTÜ BANT SANAYİ A.Ş. CEM REKLAMCILIK LTD.ŞTİ AJANS ARTI REKLAM İŞLERİ A.Ş İNMAR A.Ş f SEREN MADENCİLÎK ~^ ŞANPAZARLAMAA.Ş For the Imt oi America. Rota: İstanbutFrankfurtSeuı York, aynca VasbingUm P.C ıv.Sl Unıise Fnınkfurfdan direkt senisler. Amerika nm I OO'den fazla şehrine beklemesiz RezervasyonJartntz tçin: Türkiye GenelSatış Acentıımız P i M t u r İstanbul (I) Iİ4 5 5>'1 1.14 5.K>9/.W V.*? femir (51) 21 8 5 862/ «"' 13 Ankara (4) 118 20 15118 57 48 ya da kendi seyahat acentantzı arayınız. TWA DUNDAR KILIÇ Adına HMd bağlantt
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle