19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER hakkı tanınmış olur. Böylece halktan bir ölçüde uzaklaşmış bir karar organı kadrolaşır. Bizde yerel seçim kunımu nedense hep küçümsenir olmuştur. Bunun anlamı "muhtar başka, hükümet başka" anlaşıyında gösterir kendini; bir bölge halkı muhtannı seçebilir, ama başbakaru seçmek neylerine dayanacaktır. Yoksa ya seçimlerden vaz yüksek kadrolann işidir, diye düşünülür. Bu dügeçmek ya da başka bir halk bulmak düşer siyasal şünce yönetimin yabancılaşmasını başlatan ilk partilere, Bertolt Brecht'in şu şiirindeki gibi: adımdır. Oysa ilkçağ site demokrasilerinde böyle 17 Haziran ayaklanmasından sonra bir ayrım yoktu. Demokrasinin yeniden yaratıldıYazarlar Birliği sekreteri ğı kalabahk toplumlarda ise belediye seçimi büyük Kâğıtlarla kaph Stalin bulvarında önemini ancak başlangıçta koruyabildi, sonra sonra Üzerinde şunların yazılı olduğu bildiriyi yönetim uzman politikacıların eline geçti ve böyokuyordu: lece demokrasi kendisine bağlanan umutlan büyük "Halk yönetimin guvenini zedelemiştir ve ölçüde yitirdi. Sadece katmerli çalışma bu güveni yeniden Şu söylediklerimden anlaşılacağı üzere, küçümyaraiabilir" senen bir yerel seçim, halkın küçümsenmesinden Oysa yönetim bu halktan vazgeçip başka bir anlama gelmez. Kendisine bir yenisini bulsa Pazar günü yapılan yerel seçimler bana bunlar Daha kolay olmaz mıydı acaba? Bu uslamlama karşısında, yerel seçimlerin ikti düşündürdü. Bütün partiler gibi başta bu seçimledan belirleyemeyeceği inancı tümden temelsiz düş re büyük önem vermiş olan iktidar partisinin başmektedir. Gerçekte yerel yönetime ilişkin seçimle kanı, bundan önce aldığı oy sayısında düşme olursa rin, genel yönetime ilişkin seçimlerden ayrılması, çekileceğini söylemeye kadar vardırdı işi. Ama sonya bir kolaylık anlayışından ya da politikacıların ra ne gördük? Yasalarca ona tanınan iktidar sürebu bölümlemeyi bir yoklama niteliği içinde görme sini dolduruncaya dek görevinden aynlmayacağılerinden kaynaklanmaktadır. Demokrasi ilkeleri ru "ifade etti". Oysa bu tutumundan vazgeçip genin hakkıyla uygulandığı ülkelerde, diyelim, ikti nel seçimi çabuklaştırsa daha tutarlı davranış oladar, orta ya da orta sol bir partinin elinde bulun caktır başbakan, yerel seçim önemsiz ise genel setnasına karşın, yerel yönetimlerden bir çoğunun ko çimi denesin! Ama halkın böylesine ayağa kalktımünistlere verilmiş olması, olayı karşısında, yerel ğı bir olayı göz ardı edemez, bunu görmezlikten geyönetimlerin o ülkelerdeki genel politik eğilimi gös lip yerinde oturmayı sürdüremez. Bir konuk, termediğj söylenebilir; ama belli bir politikaya bağlı evsahibinden gerekli ikramı görmezse, kovulmayı yerel yönetimin çoğunlukta bulvınduğu bir ülkede, beklemeden kalkıp gider. Politikacınm da buna bu yönetime karşıt bir politikarun iktidarda bulun benzer alıngıtdıklan olmahdır. ANAP Baskanı, ması, ancak orada zorbalığın başa geçtiğini göste eğer halkı beğenmediyse, kendine yeni bir halk arayabilir. rir. Yerel seçimlerin beürlediği yönetimde demokrasi doğrudan işler durumdadır; genel seçimlerde ise sonuç alındıktan sonra hükümetin kurulması sürecinde halkın eğilimine gerekseme duyulmaz artık, çoğunluğu kazanan partiye kendi büdiğini okuma ANAP Başkanı yerel seçimleri küçümsemekle kalmamıştır, güz geldiğinde cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağını da söylemek inadında bulunmuştur. Herkes anlıyor, ANAP Başkanı, elinde parlamento çoğunluğu varken tepeye çıkmak istiyor, böylece cumhurbaşkanlığının dokunulmazlık zırhına bir an önce kavuşmayı kuruyor. Ama erken genel seçimden kaçan bir hükümet başkanı şunu iyice bümeli ki, onun parlamento çoğunluğu, gerçek bir çoğunluk niteliğini yerel seçimlerde büyük ölçüde yitirmiştir. Gerçekte erken genel seçimden duyulan korku da bunu gösteriyor. ANAP'ın böyle bir seçimden, yerel seçimlerde olduğu gibi üçüncü parti durumunda çıkacağı kesindir, başka turlü düşünmek düş görmek olur. Yok, ANAP Başkanı, "Ben sabık başbakan olmam" diye düşünüyor ise hem kendi başını hem halkın başmı belaya sokar. Erken genel seçimden kaçan başbakan olunabilir, baş ağrıtıcıdır ama olunabilir, şunu unutmamalı ki, çoğunluğun oyu ile seçiımeyen bir cumhurbaşkanı olmak, zora gettrip, dara getirip cumhurbaşkanı olmak dokuncalıdır. Yerel seçimlerin gösterdiği gerçeğe saygı duyahm. Bunun gereği olan erken genel seçimleri bir an önce düzenleyelim, bugünkü parlamento ile cumhurbaşkanı seçimine sakın ha gitmeyelim ve muhalefette kalmamn da demokrasi için çok önemli bir görev olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Aldığı oy oranı önce yüzde 44'ten 36'ya. sonra da yüzde 36'dan 20'ye düşmüş bir partinin başkanı vurdum duymazlıktan gelmeyi sürdürürse, buna artık "siyasi hırs" da denemez. Siyasi hırsı anlanm, hatta bunu siyaset adamlan için gerekli de bulunım, ama halkı küçümseme, demokrasiyi boşlama anlamındaki hırs, yalnız hırslıya değil, ülkeye de felaket getirir. 1950'den bu yana demokrasimizin kaç kez tökezlediğini düşünün, halk beğenmediği bir iktidarı tam düşürecek iken güç odaklanmn araya girmesi nedenleri üzerinde dunın, bu deneylerin siyaset adaralarına nasıl bir sorumluluk yüklediği gerçeğini değerlendirin! Halkımızın demokratik bir rejim içinde yaşama hakkını ve isteğini gözünüzun bebeği gibi koruyun! "Bu halk demokrasiye layık değildir" yargısına yol açacak tahilsizliklere olanak vermeyin! "Yeni Bir Halk Anyornm" MELİH CEVDET ANDAY Bir ülkenin sorunlannı, yerel sorunlar genel sorunlar diye ayırmayı yanlış bulmak elbette doğru değildir; diyelim belediye hizmetleri ile dış politikada tutulacak yol konusu, farklı bakış açılarını gerektirir: tlkinde seçmen giinlük yaşamının deneylerine dayanarak kendisi için doğru olanı kolaylıkla bulabilecektir, örneğin otobüste yer bulamıyor ve işine ya da evine geç vanyorsa bunun değiştirilmesini istemekte kendini haklı bulacakur. Ama o seçraenin diyelira dış politikada uygulanan yöntemin sağlıkh oJup olmadığına karar verebilmesi, örneğin Avrupa Topluluğu'na ginnekle yaranmızın ya da zaranmızın ne olacağım bilmesi için ekonomik alanın yasalarından haberdar bulunması gerekir. öyleyse kabataslak olarak yerel seçimlerde halkın yerel konulardaki, genel seçimlerde ise ulusun hern illke çapındaki hem diinya çapındaki iktidar etkinliklerine ilişkin görüşü ortaya çıkar. (Gerçekte hiçbir.seçim dar alanlı olarak düşünülemez, çünkü insan aklı dar alan için darlaştırüamaz.) Ama bir an için doğru olduğunu varsaysak da böyle bir değerlendirme, her şeyden önce, yerel seçimlerin halk istencini daha iyi gösterdiği sonucunu ortaya çıkanr. Buna seçmenin "parti" denen siyasal kurumlardan birine, sadece yerel etkinlikler için değil, genel yönetim için de beslediği güveni katarsak, yerel sorunlar genel sorunlar aynmı büyük ölçüde ortadan kalkar. Gerçekte, yerel seçimlerle genel seçimlerde oy kullanan halkın aynı halk olması, böyle bir aynmı büsbütun temelsiz kılmaktadır. Yerel seçimlerde belli bir partiyi kazandıran halk, genel seçimlerde neden başka bir partiyi yeğlesin? Aynca halktan, ekonomi gibi bugun artık bilim niteliği taşıyan bir etkinlikler alanında bilgjli olması da beklenemeyeceğine göre, onun genel seçimlerdeki ölçütü, gene günlük yaşamının de PENCERE Alternatif?. 31 MART 1989 ARADABffi MEHMETBAŞARAN OKURLARDAN Emekliyinu gazete alacak gücüm kalmadı Emekli aylığı ile yaşamını sürdüren kişiyim. Bu yaşama başlayalı 9 yıl oluyor. Ama son beş yıldır yasam koşullan gün be gün daha ağırlaşıyor. Beş yıl öncesi aldığım maaş, sayısal olarak bugun aldığım maaşın yartsı kadar bile değildi. Ama o taman aldığım bir ayhk maaş ile bin marktan fazla döviz alınabüiyordu. Bugünkü maaşım o günlere oranla sayısal olarak iki katından çok olmasına rağmen, beş yuz marklık döviz zor alınıyor. Bunun anlamı, beş sene öncesine nazaran aylık maaş gelirimin en az ("i> 50 olarak azaldığıdır. Bu ne demektir? Beş sene önce mutfağa on kilo yiyecek alıyor idimse, bugün beş kiloya, iki ayakkabı bire, dört gömiek ikiye duşmüştür. Örnekler fazlası ile çoğaltılabilir. Maaşından başka geliri olmayan kişilerin, beş sene önceki yaşam düzeyini sürdürmek için günlük ve aylık ihtiyaç giderlerinin Vo 50'sini kısıtlamuntan başka seçenekleri yoktur. Bu, çok kurnazca planlanıp yürütülen kemer sıktırma eylemidir. Bu eylem yurdun kalkınmasınu, milletin güçlenmesine, ekonomik varlığımızm büyümesine katkıda bulunuyorsa helal olsun. Ama işin böyle olmadığı, hayalicilerin, Horzumların, rüşvetçilerin, babalann, üçkağıtçılann ve daha nicelerinin çeşitli banka ve kurumlan araç edinerek yiyip tükettiklerini gazetelerinizde sizler yazıyorsunuz. Yalan mı? Yalan değibe, bizim, yani vatandaşlarm feragati neye yarıyor? Bordro gelirleri ile yaşayanlara verilmiş gelir hakkmın küçültülmesinin anlamı nedir? 1950'den beri Cumhuriyet okurum. Pazar günleri Emin Çölaşan'ı izlemek için Hürriyet alırım. Ara sıra hoşuma giden seri yazılan okumak için de Milliyet alırım. Son zamlarımz ile birlikte aylık gazete giderim yirmi bin liraya yaklaştı. Bu gider, aylık elektrik ve su giderlerimin toplamı kadardır. Artık gazete giderlerini karşılayamıyorum. Bu nedenje bir haftadan beri hiçbir gazeteyi alamıyorum. Boykot ilan ettim. Cazete giderlerini karşüayabilecek hale yeniden gelinceye kadar gazete almama ve okumama eylemim sürecektir. tdarenin, bence gözü kapalı olarak ve inatla sürdürdüğü zam politikası bizi bu günlere getirdi. Ama gazete olarak sizler de idarenin bu tutumuna destek oluyorsunuz. İdarenin kağıda yaptığı her zamdan sonra siz de gazete fiyatlarına zam yaptımz. Karşı vaziyet almadınız. Bir alternatif oluşturmadınız. Mesela 1318 sayfa olarak çıkan gazetelerinizi 89 sayfaya indirip artan kağıt fiyatlarını noksan gazete sayfaları ile karşılamayı düşünmediniz. Haftalık ilaveleri durdurmadınız. M. SAMİ ERKAN davranmaktalar. Ama sevdikleri bir şey (TV), aynı uyanda bulunursa dunım değişecektir. Bu önerimin göz önüne alınacağını, ilgililerce gereğinin düşünüleceğini ümit ediyorum, saygılanmla. SEROL ÖMERLER Buca "Kendi Yurdunda Sürgünsüıt" "Okuduğumuz kitap, beynimize bir yumruk gibi inip, onu sarsmıyorsa neden okuyalım? Bizi mutlandırması için mi? Ulu Tanrım, hiç kitabımız olmasaydı da mutlu olabilirdik, gerektiği zaman bizi mutlandıracak kitapları kendimiz yazabilirdik. İçimizdeki buzulu kıran baltadır kitap..." Evet, okuyacağımız kitabın bizi duşündürmesini, beynimizi zonklatmasını, içimizdeki buzulu kırmasını istiyor, "Dava"nın, "Dönüşüm"ün, "Ceza Sömürgesi"nin yazarı Kafka... Hanidir bir Kafka ortamında yaşadığımızdan mı nedir, Erdal Alabek'in son yapıtı onun sözlerini anımsattı bana. Öyle ya, okuduğumuz kitap bizi sarsmazsa, insanı insanlıktan çıkaran, böceğe dönüştüren ilişkileri; dünyanın gidişini başka türlü kavrayabilir miyiz? İçimizdeki buzul kırılıp erimedikçe sevgiyi, hoşgörüyü. güzellikleri nasıl yeşertebiliriz... 12 Eylül ve onların devamı olan iktidarın halkımıza reva gördüğü... Korku, suskunluk, kapanma... Ve uyurgezer gibi devinimler... "Bana dokunmayan yılan.." bencilliğinde; gözümüzün önünde olup bitenlere kör, kulağımızı yırtan seslere sağır... Nasıl da keçeleşmiş, donmuştu içimiz... ye Atabek'in sesi: "Kendi Yurdunda Sürgünsün..."(*) İçimizdeki buzula balta gibi inen bir yargı: "Sen bu yurdun gerçek sahibisin; toprağı işleyen, çarkları döndüren, taşıtları yürüten sensin, ama yurdunda sürgün gibi yaşıyorsun, yaşatılıyorsun" diyen, omuzlarımızdan tutup sarsan, beynimizin kıvrımlarında sancılar yaratan bir ses: "Kendi yurdunda sürgünsün..." "Sürgün", "sürgünlük!.." "Vatan ve Silistre" ile izleyenlerin yüreğinde yurt sevgisi uyandırdı, "hak", "hürriyet", "adalet" dedi diye Namık Kemal Magosa'ya sürüldü... 1876 Anayasası'nı hazırlayan Mithat Paşa... Jön Türkler... Mavi Sürgün... Çok partili yönetime geçtiğimizden beri ordan oraya sürülen öğretmenler... Bir çağrışım zinciridir uzayıp gidiyor. TDK'nın hazırladığı sözlük, "Ceza olarak belli bir yerin dışında ya da belli bir yerde oturtulan kimse, 'menfi' diye açıklıyor sürgün sözcüğünün anlamını. Demek kimi güçler, "belli bir yerin dışında ya da belli bir yerde" oturmaya zorluyor işlerine gelmeyenleri, çıkarlarını bozanları. Yalnız kendilerini yurdun sahibi sayıyor, "ceza yeri" gözüyle bakıyorlar kimi yerlere. Bir Cevat Şakir'in sürüldüğü köşeye kök saldığını, orayı cennete çevirdiğini, sürgünlüğü, "mavi sürgün"e dönüştürdüğünü biliyoruz, ama yine de "sürgün" sözcüğünde yurt sevgisine gölge düşüren bir yan yok mu? "Kendi Yurdunda Sürgünsün..." Neden bu duruma düşürülduk? Neden Halikarnas Balıkçısının doğası, tarihiyle bağrına bastığı: kafasının kolunun emeğiyle güzelleştirdiği kasabanın belediye başkanı: "Burada Türkleri istemiyoruz" diyebiliyor... Doları, markı olmayanlara güzel kıyılarımız kapanıyor... Nasıl oluyor bu!.. Neden düşünceler, duygular, kitaplar dikenli tellerle çevrılmiş?.. Atabek, bu sorulara eğiliyor kıtabında işte. O da Cevat Şakir gibi yurdunu kafasıyla, yüreğiyle seven, zenginliklerinin yağmalanmasına karşı çıkan, güzelliklerine toz kondurulmasına katlanamayan bir aydın. "Ben uzman bir tabibim, varsa paran sarılır yaran" demiyor. "Çağdaş, tutarlı bilgi, beceri ve duyusal özellikterle donanık bir kişi", bu özelliklerıyle ulusun, yurdun, insanlığın mutluluğu için özveriyle savaşıyor. "Doğa" diyor, "insan" diyor, "barış" diyor... İnandığı değerleri her durumda savunuyor. Sabırla, bir düğümü çözer gibi sevecenlikle yaraya neşteri vurur gibi konuşuyor, açıklıyor, düşündürüyor: "...Sen kendi yurdunda kapitalizmin sürgünüsün." Dunı, açık, dize tadında tümcelerle, acıları bilince dönüştürmeden, o bilinçte her çeşit sürgünlüğe son vermeden gerçek yurttaş olunamayacağını duyuruyor yazarımız. Söyleşilerinin coşkulu, sıcak havasında, insana kendini bulduruyor, guvenini tazeliyor. Atabek'in ilk aklına gelen öğretmenler. O, yıllardır kıyılan, sürülen, horlanan adsız kahramanları yıkıntılıkların artından çıkarıyor. llık ılık oluyor içimiz. Onunla birlikte biz de ilkokul, ortaokul, yuksekokul öğretmenlerimizi anımsıyoruz saygıyla, içimiz burkularak. Bizler için, yurdumuz için çırpınan, acı çeken, cezaevierine düşen, işlerinden atılan bu insanların ellerinden öpüyoruz... Elbet dostlar, arkadaşlar, kitaplar, gençler de öğretmenlerimiz... Ne çok şey öğrendik onlardan... Kişiliğimizin kuruluşunda, davranışlarımızın gelişmesinde az mı payları var... Ne ki insanı böceğe dönüştüren ilişkilerin kirinden, tozundan arındırmak gerek onları. (Arkası 75. Sayfada) Ben doğarken annem böbrek hastası olmuş. O günden bu "Televizyon: KitUleri güne annem hep hasta, hep büyüleyen kutu" başhğını hasta. Onun böyle hasta kullanmış saym gazetem olmasına artık Cumhuriyet. Doğrudur da. dayanamıyorum. 11 yaşında bir Bilhassa bizim gibi dar gelirli insanların tek eğkncesidir TV. kızım. Benim de özlemlerim Fakat madolyonun difjer tarafı var. Anneme bir böbrek bağışjıın hiç de öyle değildir. Orneğin olmasım, sağlığına geç bırakılmış bir iyi diziyi izleyebilmek için, geç vakitlere kavuşmasmı, diğer aileler gibi biz de parklara, pikniklere, dek oturmak. Tam uykuyu uzunuzun seyahatlere gitmeyi alamamak, öğrencilerin aşırı çok özlüyorum. Özlemlerimden TV iziemeleri gibi zararlan bir tanesi de annemin, söylemeden edemiyeceğiz. Öğrencilerin kendileri ile ilgili sabahlan beni öperek uyandırması. Ama anneciğim programları izlemelerinden hep hasta hep hasta. Bu yanayım. Ama tüm zamanlarmı TV'nin karşısında yüzden, güzel anneciğim bir tanem, benim anneciğim, geçirenlere ne demeli? sabahlan beni, öperek Geçenlerde aynı odada ders yapan kıztmı izledim. Gözünün uyandıramıyorsun. Çünkü senin, öpülmeye, sevilmeye, birisi sayfalarda, diğeri TV'de ilgiye ihtiyacm var. Cantm idi. annem sen, duygulu, fedakâr TVinizin buna bir çare çok iyi bir annesin. Seni tarif buiabileceğini düşündüm. etmem acaba mümkün mü? Örneğin, bilhassa akşamlan Senin sıcakhğın, senin varlığın, proğram aralannda öğrencUeri senin gölgen eksibnesin uyaran yayınlar yapılabilir. evimizden. Çünkü benim gibi bazı Ben bir çocuğum, anneme ebeveynler onları duyduğum özlemlerim, sizlerce, önleyemiyorlar izlemek ten. fazla mı acaba? BizUr onları uyarsak dahi, onlar duygusal PINAR BADEM Ankara TV, arada öğrencUeri uyurmak Ozlem Osmanlı bilgesi demiş ki: Hafızai beşer nisyan ile maluldür. Ne demek o? Türkçesi: insan belleği unutkanlıkla sakattır. Pekı, şunu daha baştan doğru dürüst söylemek yok mu? Elbette var; ama, kimi Frenk yazarı meramını daha çarpıcı biçimde anlatmak için Latince özdeyışlere başvuruyor; bizde de yazıya Osmanlıca hikmet serpiştirmek bilgiçlik sayılıyor. Hem insanın çok unutkan bir yaratık olduğu hangi dilde nasıl söylenirse söylensin gerçektir. Ne çabuk unuttuk, çok kısa bir süre önce Başbakan Turgut Özal ne diyordu: Alternatifimiz yoktur!.. Yalnız Özal mı? Ülkenin sıyasetinde ve ekonomisinde yetkili ve saygın nice kişi yineliyordu: Evet, yoktur... Peki, ne oldu? • Sen sen ol, bilgiçlik taslayıp şişim şişım şişinen oturaklı kişilerin sözlerıne pek kulak asma!.. Kof adamlardır bunlar... Yalnız kendilerini aldatmakla kalmaz, gözü açılmamış sığırcık yavrularını da peşlerinden sürüklerler; demeç, yazı, tartışma, propaganda, seminer, televizyon derken tozdan dumandan gerçekler görünmez olur. Şimdi bir meraklısı çıksa da bugünden geriye doğru uzman geçinenlerin söyledıklerini bir tarasa, ortaya çok gülünç şeyler çıkar. Tanrı'nın bize verdiği "akıl" denen erdemi bir yana koyup kafamızı kullanmaktan vazgeçerek kulağımızı ve gözümüzü Vaşington'a diktik mi papağanlaşırız: Alternatif yoktur! Ülkede yaşayan her 100 kişiden yaklaşık 80'i, bu lafı, Söyleyenlerin ağzına tıktı. • Peki, şimdi ne olacak? Özal diyor ki: Muhalefet olmam... Yapma, etme... Gıtmem!.. insanın başına altmışından sonra devlet kuşu kondu mu, ne yapacağını şaşırır, koltuktan ayrılmayı ölümle eşanlamlı tutmaya başlar; ama, Sayın Özal yüzde 20 oy tabanıyla bu işi nereye kadar götürebilecek? Tonton'un hesabı yanlış çtktı. ANAP liden 12 Eylül hukukuyla IMF ekonomik modeline dayanarak ülkeyi yönetebileceğine manmıştı. Dış destek 40 milyar dolara ulaştı; yine de 12 Eylül programı yürümedi. Bundan sonra Özal'ın toparlanması çok güç, belki de olanaksız... Gitmem diye diye gider. • Ne var ki giderayak kendisini de tarihe yazdırabilir; hevesı varsa akıl satayım: Özal hemen bir özgürtük ve demokrasi programı hazırlasın, 141, 142. 163'üncü maddeleh Türk Ceza Kanunu'ndan kaldırsın. Sendıkalar Yasası'nı e/e a/sın. Batı demokrasilerinin ölçülerine göre düzeltsin. Sendıkalara siyaset yasağını kaldırsın. Memuriara ve öğretmenlere sendikalaşma özgürlüğü tanısın. Basına dönuk yasaklan ayıklasın. Bir genel af yasası çıkarsın. 1961 Anayasası'ndan da daha ileri, özgürlükçü, demokratik bir anayasa hazırlasın ve önersin... Tarihe geçer... Bugünkü siyasal dengeleri, örgütlenmeleri, kuruluşları da birbirine katar. Haydi Tontonum... ., Göreyim seni, eğer bu yolda bir atılım yaparsan, bütün demokratlar seni destekler... Yoksa 12 Eylül askeri darbesiyle gelip halkoyuyla giden sıradarî bir politikacı diye tarihe yazılacaksın. Bu rehberi okumadan sınava girmeyin. UNIVERSITE ADAYLARI!.. Mülkiyeliler BirÜği İstanbul Şubesi AYIN KONUSU PANEL IMZAGÜNÜ Cahit KAYRA "EDA HANIMIN KIRMIZ1 KEDİLERİ" (BODRUM MASALU\RI) 1. Nisan Cumartesi Saat:10 0 o 19° o Tel: (1) 157 46 34 35 "26 Mart seçim Sonuçlan Değerlendirmesi" Prof. Dr. Kurthan FİŞEK Bedrettin DALAN Vural ARIKAN • Mustafa ÖZYÜREK 1 Nisan 1989 Saat: 10» 1330 6ENÇ İNSAN'la bu hafta bedava! Milli Eğitim'de ASKERİ YÖNETİM Yönetmelikler birbirine mi karıştı? veTABANPUANLARI REHBERİ öss Mülkiyeliler Lokali Kuruçeşmelstanbul SÖZ 80 GENÇÜBİNİN "BÜYÜK BASKI ALTINDA ANADOLU CAM SANAYİİ A.Ş.'NİN 1.1.198831.12.1988 HESAP DÖNEMİNE AİT BAĞIMSIZ DENETÇİ RAPORU Anadolu Cam Sanayiı A.Ş.'nin 31.12.1988 tarihi itibanyladüzenlenmiş bilançosunu ve 1.1.198831.12.1988 hesap donemine ait gelir tablosunu incelemiş bulunuyoruz. İncelememiz, genel kabul görmüş denetleme. ilke, esas ve stvıdartlanna uygun olarak yapılmış ve dolayısıyla hesap ve işlemlerle ilgili olarak muhasebe kayıtlannın kontrolü ile gerekli gördüğümüz diğer denetleme yöntem ve tekniklerini içermiştır. Görüşümüze göre, söz konusu mali tablolar Anadolu Cam Sanayii A.Ş.'nin 31.12.1988 tarihindeki gerçek mali durumunu ve 1.1.198831.12.1988 hesap donemine ait gerçek faaliyet sonucunu, mevzuata ve bir önceki hesap dönemi ile tutarlı bir şekilde uygulanan genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine uygun olarak doğru bir biçimde yansıtmaktadır. MOORE STEPHENS Yetkin Muhasebe, Denetim ve Müşavirlik A.Ş. HAFTALIK GENÇLİK GAZETESİ ILAN PAZARCIK SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1989/11 Davacılar Mustafa Beşen mirascılan vekili tarafından davaü Nimet Rahimzade (Kutluca) aleyhine açılan Şu'a davasının yapılan yargılaması sırasında: Kahramanmaraş ili, Yörükselim Mahallesi'nden olup Ş.Urfa ili Atatürk Mahallesi Cavsak Sokak No: 32'de oturduğu bildirilen, ancak yapılan arastırmalara ragmen, adresi tam olarak tespit edilemeyip dava düekçesi lebliğ edilemeyen davalı Nimet Rahimzade'nin (Kutluca) duruşmamn bırakıldığı 17.4.1989 tarih saat 9'da mahkememizde haar bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde davanın yokluklannda devam edeceği ve karar verileceği dava dilekçesi ve duruşma günunun tebliği yerine geçerli olmak üzere ilan olu Her Cuma bayilerde 9SDÇ* Oğlumuz EGE Dünyaya geldi, arkadaşlarımız da duysun istedik. ARAÇ TELEFON SETİ OTONUZAEKTESİSAT MOBİLANTEN « K E A K •FİLTRE • S t S T B i KABLOSU »AHCZE VUVASt •TEKNE«ÇA71 ANTSILERİ »BESLEME ŞAR| ADAPTORÜ • KOMPLE MOHTAJ NERGİZSERDAR KIZIK 29.3.1989 Lise diplomamı kaybettim. Hükümsüzdür. MURAT UÇMAKLI Nufus cüzdarumı kaybettim. Geçersizdir. IBRAHİM KARAKUŞ SUPER STAR İlk BaMlya Cad. No: 25 Tune) Tel: 144 55 38 BİLGİSAYARINIZI DOĞRU PROGRAMLAYIN 31 MART 2 NİSAN 1989 ETAP MARMARA OTELİ TAKSİM ZİYARET SAATLERİ: 11.0020.00 BİLGİSAYAR PROGRAMLARI SERGİ VE SEMİNERİ RÖNESANS A.S.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle