23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER gılı ve devlete karşı yükümlülüklerini eksiksiz biçimde yerine getirme konusunda büyük bir özen içinde olması gerekiı. Çünkü devletle ilişkisinin bozulması, yaranna olmayacaktır bireyin. Dost olmalıdır devletle birey. Birbirlerine güvenmeli ve sevmelidir bu ikili. Aslında birey, sevmek ister devletini. Ona saygı duymak ister hep. Barış içinde korkusuz ve kaygısız bir yaşam için zorunlu koşul sayar bunu. boyuttaki sorunlanna ilgi göstermeyen ve önemserneyen böylece onlann devlete bağladıkları umutları umutsuzluklara dönüştüren görevlinin de bir devlet düşmanı olduğu düşünülmez çoğu zaman. İşte böylesi yanlışlıklara düşülmemesi, devletin gerçek dost ve düşmanlannın sağlıklı biçimde belirlenmesi için öncelikle olağan koşulların ve çok sesliliğin egemen kılınması gerekir toplumda. Tüm bireylerin düşüncelerini özgürce açıklayabilecekleri ve yaratım güçlerini özgürce ortaya koyabilecekİnsan yüreği ve kafası için oldukça ağır ve sıkın leri bir ortam, bilim ve sanatın önemsendiği, dütılı bir yüktür düşmanllk. Zamanla bir saplantıya şünürün ve sanatçımn desteklenip yüreklendirildibile dönüşmesi olasıdır bu duygunun. O zaman akıl ği bir toplum aynca her şeyin açıklıkla sergilenebidışı şeyler bile yaptırabilir insana. Mutsuzluk, kor leceği demokratik bir tartışma ortamı; bunların da ku ve kaygıyla yan yana yaşar düşmanllk duygusu. dışında haksızlıklarla savaşımı olanaklı kılıp kolayKısacası bireyin yaşamında sevgiyi ııefrete, banşı da laşuran koşullar oluşturulrnalıdır. Aynca haksızlara kavgaya dönüştürür bu duygu. Aslında birey iste hiçbir zaman arka çıkümayacağı tersine devletin yerek yaşamaz bu süreci. Kurtulmak ister böylesi haklının yanında yer alacağı inancı yerleştirilmeline karanhk bir ortamdan genellikle. Ama çoğu za dir toplumda. Herkesin yaptığının hesabıru mutlaka man başaramaz kurtulmayı. Yenik düşer açıkçası. vereceği düşüncesi yaygınlaştırılmalıdır bireyler Devlet düşmanlığ] da böylesine saglıksız bir duy arasında. gudur kuşkusuz. Toplumda bu tür duyguların ve yaklaşımlann belirip yaygınlaşmasını önlemek görevi pek doğal olarak devlete düşmektedit. Gerçek Sonuç dostunun ve düşmanının kim olduğunu iyi belirleHiç kuşkusuz böylesine koşullann yaratılması ile mek zorundadır devlet. Bu alanda yanılgıya düş birlikte devleti bireylerin gözünde sevirasizleştiren memelidir yönetenler. Örneğin devletin toprak bü ve bireylerin devletle ilişkisinin bozulmasına neden tünlüğüne göz diken ya da ne tür gerekçeye daya olanlann işleri iyice zorlaşacaktır. Bunun sonucunnırsa dayansın masum insanlara kurşun sıkanlar da da devlet birey ilişkisi hiç kuşkusuz sağlıklı bir la, yönetimle salt düşünsel açıdan karşıt olanlan bir işlerliğe kavuşabilecektir. İşte o zaman ortadan kalbirlerine karıştırmamaladır yöneticiler. Kısacası kacaktır ayrılıklar. O zaman oluşacaktır korkusuz "devlet düşmanlığı" suçlaması onu gerçekten hak ve kaygısız bir yaşam ortamı. Kavganın yerini baedenlere yöneltilmelidir. Tersi yaklaşımlann toplum rış, nefretin yerini de sevgi alacaktır o zaman. Arsal barışı bozmaktan öteye bir işe yaramayacağı gö tık birey saygı duyacaktır devletine. Böylesi bir orzetilmelidir hep. tamda devlet kendine bilinen ve bilinmesi gerekenlerin dışında başka bir düşman aramak gibi gerekKimi zaman yönetenlere karşıt düşünceli olmakla siz bir uğraşa girmeyecektir. Bireyine kuşku ile baözdeşleştirilmektedir devlet düşmanlığı kavramı. kan bir devlet anlayışı terk edilecek, yerine güveToplumların olağanüstü koşulları yaşadıkları dönen bir devlet anlayışı egemen olacaktır. Böylece nemlere rastlamaktadır bu tür yanlışlıklar. Olumdevlet birey ilişkisinde çıkması olası sorunlar iyice suz tutum ve yaklaşımlarıyla bireyi devletinden soazalacaktır doğal olarak. Toplumsal barış o zaman ğutan dahası ona düşman eden kimi kişilerin de bir süreklilik kazanabilecektir kuşkusuz. Böylesine bir tür devlet düşmanı sayılması gerektiği gerçeği göolgu bireyin gözünde devletin saygınlığınm artmazardı edilebilmektedir genellikle. Örneğin düşünce sı sonucunu doğuracaktır sonuçta. Karşılıkh sevgi ve inançlarına göre yurttaşlar arasında aynm yave haklara saygı düşüncesi egemen olacaktır devlet pan, böylece devleti bireyin gözünde sevimsizleşti birey ilişkisinde. Sonuçta salt otoriteyi temsil eden ren yetkilinin; herkese kötü davranan ve zulmeden, bir baba olmaktan çıkıp barış sevgi ve hoşgörüsonuçta bireyleri devlete düşman eden başka bir gönün simgesi bir ana olacaktır devlet. Bu olgu devrevlinin, aynca devletin olanaklanm kendinin ve yaletin uluslararası alanda da saygınlığınm artmasıkınlannın çıkarlan doğrultusunda kullanan başka nı sağlayacaktır doğal olarak. bir yetkilinin; yurttaşlannın yaşamsal denebilecek 7 ŞUBA T 1989 Devlet ve Rirey Uluslar, insan onuruna yaraşır demokratik yönetimlere kavuşabilmeleri için zorlu savaşımlar vermişler geçmişte. Kolay olmamış despot devlet yapısından günümüzün modern devletine ulaşmak. Kuşküsuz bu değişimlerden en çok kazançlı çıkan birey olmuş. Çünkü modern devletle birlikte temel hak ve özgürlükler birey yararına içerik ve boyut değiştirmiş sürekli olarak. Ayrıca birey için birtakım sosyal haklar da gelmiş gündeme. Böylece bireylerine insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlamak, devletin başlıca görevîeri arasında yer almış. PENCERE Bu köşede 3 Şubat 1989 günü Cumhurbaşkanı Sayın Evren'e bir soru yöneltmiştim. Soru özetle şöyleydi: Emin Çölaşariın "Turgut Nereden Koşuyor?" adlı kitabının 181'inci sayfasında eski NATO Komutanı GeneralAlexander Haig'in 12 Eylül 1983 günü Türkiye'ye neden geldiği açıklanıyor. Yazılanlara bakılırsa General Haig o gün eski dostu Sayın Evren'le Çankaya'da görüşmuş ve Vaşington'un şu dileğini iletmiş: Biz Mr. Özal'ı çok severiz ve güveniriz. Seçimlere partisiyte birlikte katılmasını isteriz. Kendisi Batı dünyasının çok güvendiği bir insandır Elbette karar sizin, ama..." Sayın Evren'i de ilgilendiren bu tarihsel konuya bir açıklık getirmek gerekiyor. Çankaya belki susmayı yeğler, ama herkesin bih diği bir özdeyiş var: "Sükut ikrardan gelir" * Eksik olmasın, Sayın Evren bu soruyu hemen yanıtladı; Köşk1 ten 4 şubat günü şu açıklama yapıldı: "Tarihe ısık tutması bakımından konunun açıklığa kavuşturulmasında yarar var. Konunun aslı şöyte; Sayın Cumhurbaskanımız, General Haig'i iki defa kabul ettiklerini, bu kabullerden birindsinin 13 Mayıs 1982, ikindsinin 12 Eylül 1983 tarihinde gerçekleştiğmi belirtmektedirler. Sayın Cumhurbaskanımız 25 Temmuz 1983 günü alınan 99 sayılı Milli Güvenlik Konseyi kararıyla 30 kurucu üyesi tamamlanan Milliyetçi Demokrasi Partisi, ANAP ve Halkçı Parti'nin seçimlere hak kazandıklannı belirterek, Haig'in bu tarihten yaklaşık bir buçuk ay sonra kendisini ziyaret ettiklerini ifade etmektedirler. Sayın Cumhurbaskanımız bu tabio karşısında Haig'in, ANAPi ın seçimlere katılması için kendisinden ricada bulunmasının imkânsız olduğunu vurgulamaktadıriar. 12 Eylül 1983 tarihinden sonraki vetolann milletvekilleri adaylarına yönelik olduğunu hatırlatarak, bu işlemlerin partilerin seçimlere katılıp katılmamasıyla ilişkisi bulunmadığını da belirtmektedirler." 5 şubat günlü gazetelerde yayımlanan bu açıklamadan ötürü Cumhurbaşkanının duyarlığına teşekkür ederiz. Sayın Evren ayrıca Hürriyet Gazetesı'nden Esen Ünür'e bu konuyla ilgili anılarını aktararak Sayın Özal'ın ANAP'ı kurmak için kendisinden nasıl "izin" aldığını da anlatmış. Ne var ki Emin Çölaşan'ın kitabında anlatılan olay partilerin kurulmasıyla ilgili değildir; daha sonrs yaşanan "veto korkusu1' na ilişkindir; ama, ben bu konuda bir tartışmaya girmeden sözü Ya/ç/n Do^an'ın ilk baskısı 1985'te yapılan "Dar Sokakta Siyaset" adlı kitabına bırakıyorum. Dar Sokakta S/yasefin 401'inci sayfasından başlayarak altını çizdiğim satırları aktarıyorum: "Alman Sosyal Demokratları, Ankara'dan Amerika'ya dönüşünde ABD eski Dışişleri Bakanı Haig'i Frankfurfta bir akşam yemeğine çağırdılar. Yemekte ağırtık taşıyan konu, Türkiye'de 6 kasımda yapılacak seçimlerdi. Almanlar Haig'e tepeden inme bir soru yönelttiler: "Ameıika neden Turgut Sunalcfı destekliyor?" Haig şaşırdı ve çok önemli bir şey söyledi: "Amerika Surja/p"/ desteklemiyor." Almanlar oturdukları yerden şöyle bir doğruldular. Cünkü kendilerine verilen bilgilere göre, önce Türkiye'deki askeri yönetim Sunalp'ı destekliyordu; sonra da Amerika Sunalp'tan yana bir tavır almıştı. Haig'e hemen bir soru daha yönelttiler: "Siz niçin Ankara'ya gittiniz, böyle beklenmedik biçimde?" Haig yanıtladı: "Benim Ankara'ya gidiş nedenim asıl seçımlerle ilgili. Son zamanlarda Turgut Özal'ın seçimlere sokulmayacağına dair sözler dolaşıyor. Engelleneceği bildiriliyor. Bize böyle raporlar geliyor. Ben Cumhurbaşkanı Evren'e Amerikan yönetiminin bir ricasmı ilettim. (...) Özal'ın seçime girmesine bir engellemenin olmaması gersktiğini, bunun demokrasi açısından şart olduğunu söyledim." * Yalçın Doğan'ın kitabında bu olayın ayrıntılı öyküsü var. Sayın Evren, öyle görünüyor ki Doğan'ın kitabını okumamış. Cumhurbaşkanı bu kitabı okursa, konuya daha bir açıklık getirme gereğini belki duyumsayacaktır. Köşk'ün Açıklaması M.NACt ÜmERYargıtay Üyesi Devlet; sürekli gereksenen ve vazgeçilemeyen bir örgütlenme modeli. Kimine göre baba, kimine göre de ana. mesi esası benimsenmiç. Tam bir meclis üstünlüğüne dayalı anayasaya ancak Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminde ulaşılmış. 20 Nisan 1920 tarihinde kurulan ve yasama yetkisinin yanında yurütme yetkisiyle Bilimsel olarak, "Toplumsal yaşamda başvuru de donanmış bulunan Türkiye Büyük Millet Meclan bir örgütlenme modeli" diye tanımlanmakta lisi 20 Ocak 1921 tarihli "Teşkilatı Esasisini kabul djr devlet. Kuşkusuz bu tanımlamayla yapısal özel etmiş. Daha sonra 1924 Anayasası gelmiş günde, liği ve işlevi belirlenememiş devletin. Tarihin akı me. Ülkemiz Batılı anlamda demokratik bir anaşıyla birlikte değişen koşullar ve gereksinimler be yasaya 1961 Anayasası'yla kavuşabilmiş ancak. lirlemiş günümüzün devlet yapısıru. tlk çağlann despot devletinden ortaçağın mutlakiyetçi devletine, Ya d ü ş m a n l l k . . . bundan da günümüzün parlamenter cumhuriyetiUluslar, insan onuruna yaraşır demokratik yöne yüzyıllar sonra ulaşılmış. Demokratik devlet ara netimlere kavuşabilmeleri için zorlu savaşımlar veryışıyla birlikte "Anayasacılık Hareketleri" adı ve mişler geçmişte. Kolay olmamış despot devlet yarilen bir düşünce akımı da başlamış doğal olarak. pısından günümüzün modern devletine ulaşmak. Kuşkusuz bu değişimlerden en çok kazançlı çıkan birey olmuş. Çünkü modern devletle birlikte temel hak ve özgürlükler birey yararına içerik ve boyut değiştirmiş sürekli olarak. Ayrıca birey için birtakım sosyal haklar da gelmiş gündeme. Böylece bireylerine insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlamak, devletin başhca görevîeri arasında yer almış. Günümüzde devletbirey ilişkisinin bir haklar dengesi olduğunu söylemek sanınz yerinde bir niteleme olacaktır. Böylesine duyarlı bir dengenin ne denli güç bir iş olduğu da açıktır. Işte bu nedenle devlet yapısı içinde görev ve yetki üstlenen her kadamedeki kişinin son derece özenli davranması gerekmektedir. Bu konuda bireylere de kimi görevler düşmektedir kuşkusuz. Bireyin de başkalaruun haklanna say Devletin örgütlenme biçiminin ve bireylerin hak ve özgürlüklerinin yazıh belgelere bağlanması amaçlanmış bu çabalarla. Mutlakiyetçi yönetimlerin keyfıliğe yönelmelerini engelleme düşüncesi etken olmuş bu akımın başlamasına. 18. yüzyılın sonlannın Batısında başlamış yazdı anayasa düşüncesi. Giderek yayılmış tüm dünyaya. Anayasacılık düşüncesi bize ancak 19. yüzyılın sonlarında gelebilmiş. Ve 1876 tarihli "Kanuni Esasi" ile ilk kez ciddi biçimde yaşam a geçmiş bu düşünce. Çünkü bu anayasayla biçimsel olarak da olsa parlamenter düzene girilmiş Osmanlı döneminde. îki mecüsli bu parlamentonun meclislerinden biri "Heyeti Ayan" öbürü de "Heyeti Mebusan" adını almış. Heyeti Ayan'ın üyelerinin padişah tarafından Heyeti Mebusan üyelerini de iki dereceli de olsa halkın seç HESAPLASMA BURHANARPAD OKURLARDAN Süper'e girerken devlete güvenmiştik memlekette hukuk devleti olduğuna inandığtmız için sattık. Devletin gücünü kimsenin yok sayamayacağına inamyoruz. Acaba şu anda Bütün meseleleri hallettik süper süper emekli primi ödeyen çalısan ile 992'de emektt emeklinin aldığı para ile olduğu zaman alacağı emekli nğrafiyoruz. Sanki yalnız çok görülen parayı süper emekliden maası ile 987'de süper emekli olanın arasmdaki fark hesap başka kimse almıyor. tlgüi edilmis midir? O zamanki fark bakanlık düşünmüş taşınmış ne ile giderilecektir? kanunu teklif etmiş. Yüce Meclis onaylamış, kanun Efendim kanunun çıkışında çıkmıstır. Kanunun sartlanna hata varmış. Kim yapmıstır bu durumlan uygun olan işçi hatayu Bizler mi? Elbette ki emeklisi evine vanncaya kadar çıkısta'Tıata var, kanun satıp devletin guvencesine çıkarken sigortahnın kıdemi sığınmıştır. göz önünde tutulmamts, 5 bin is günü prim öde, üç yti Şimdi ne yapmak isteniyor? tavandan prim öde, al sana Büyük bir gayret içinde yüce süper emekli. Bu adalet miydi? meclisin çıkardığı kanunu Sigortadaki kıdemi nazan kararname ile kaldınp süperi itibare alarak çıkarılacak donduruyoruz Çünkü Sayın kanun ile tüm emeklileri Bakan kendileri de itiraf kapsayacak şekilde düzenleme ediyorlar: Süper emekliler yapüsaydı daha adil olurdu. rahata ermislerdir ifadesini Sigorta kıdemine 25 yü fiilen kuUanmtstvr. Yapmak istenen prim ödeme sartı konup tüm nedir? Süper emekliyi de emekliye hak tanınsa idi mağdur isçilerin seviyesine şimdiki miktar kadar süper indirmektir. BUİer malımızı mülkümüzü, bu emekli çıkmazdı kanısındayım. Esasen belirli kestm için hazırlanmış kanun ile sigortaya büyük katkısı olan isçinin hakkı yenmistir. Acaba süper emekliliğin, kıdem gözönünde bulundurularak düzeltilmesi düsünülemez mi? H.K. Kdz. Ereğli tahakkuk ettirilen ücret hesaptan düşülecektir. Bilgilerinize saygüanmızla arz ederiz. PTT GENEL MÜDÜRÜ Taşkışla Gerçeği istanbjl'da "beş yıldızlı otel" yaptırma merakı (başka söz bulamadım) aldı yürüdü. Gümüşsuyu yamaçlarından Maçka sırtlarına geniş bir alanda sürdürülen "beş yıldızlı" tutkusunun nedenini soruşturdum ve akıl almaz bir açıklama ile karşılaştım: Beş yıldızlılarda kumar oynamaya izin veriliyordu! Ne var ki 5 yıldızlıların isteklendiği topraklarda hiçbir yapı yükseltilemeyeceği karara bağlanmıştı. Hele, son aylann en gürültülü otel s o runu olan Taşkışla Oteli kesinlikle yapılamazdı. Önce Anıtlar Kurulu, sonra yargıçlar ve jüri üyeleri olumlu raporla İstanbul'da değerli bir kültür mirasının yok edilmesini önlemişlerdi. Dolmabahçe'den Çırağan'a toprakların çürük, hatta yer yer denizden dolma olduğu gerçeği de vardı. Adı bile Dolmabahçe'ydi. Dolmabahçe'de ille de bir yalı saray yapılmasını isteyen hünkârın buyruğunu gerçekleştirmek isteyen mimar aile Balyan'lar seçtiklen dolma topraklan kazıklarla sağlamlaştırmışlar, yapıda hemen hemen tahta malzeme kullanmamışlardı. Sarayın arkasına düşen topraklardan hiç kullanılmamış, sadece ağaçlandırılmıştı. Kayma önlensin diye. Yüksek mimar ya da yapı mühendisi diploması olan her uzman kişi bu gerçek karşısındaTaşkışla'nın yakasını bırakmayanları tek bir sözle tanımlayabilir: Çıkarcılar!.. Mimartar Odası Istanbul Şubesi Başkanı Yücel Gürsel'in son durum üzerine yazdıklarının kimi parçalannı (özel bir mektuptan) aktarıyorum: "İstanbul 3. idare Mahkemesi, bu kez bilirkişi raporuna dayanarak Taşkışla'yı beş yıldızlı otel yapmayı amaçlayan projenin, restorasyon bilimine aykın olduğunu belirlemiş ve bu doğrultudaki, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Maliye ve Gümrük Bakanlığı işlemlerini hukuka aykırı bularak yürütmeyi durdurma karannı yinelemiştir." Prof. Cevat Erder, Doç. Dr. Emine Caner Saltık ve Doç. Dr. Ömür Bakırer'den oluşan bilirkişi raporunun önemli bölümleri şöyledir: "Taşkışla binası 19. yüzyıl Osmanlı mimarisinde yeni bir yapı tipolojisi oluşturan büyük ölçekli kışlaların geç örnekleri arasında yer almaktadır. Taşkışla 19. yüzyıl Osmanlı mimarisinin tasarım özellıklerıni, şema ve boyutlarını yetkin bir örnek olarak ve kristalize olmuş bir geometri içinde sunmaktadır. Taşkışla'nın, Osmanlı kültür tarihinin belirli bir dönemini ve o dönemin askeri kurumlarını vurgulayan tarihi belge niteliği, Cumhuriyet döneminde teknik eğitime tahsisi ile bir süreklilik kazanmıştır. Yapı, tarihi bir belge olmanın yanı sıra yukarıda tanımlanan yapısal nitelikleri ile de mimari bir belgedir. Yukarıda tanımlanan bu özellikler, yapıya belirli bir dönemin tarihine, kültürüne, mimarlık, sanat ve estetik anlayışına tanıklık eden bir belge olarak ANIT değerini kazandırmaktadır. Şunu üzülerek belirtmek isterim ki kimi basınımızda, gerçeğin açığa çıkarılmasına ve kamuoyuna ıletılmesine yönelik tarafsızlık anlayışı yerine, haklıyla haksızı, dürüstlükle yolsuzluğu, doğru ile yanlışı birbirine karıştıran, aynı kefeye koyan "içi boş bir tarafsızlık" anlayışı göze çarpmaktadır. Bir belediyedeki yolsuzluk haberi, başkanın ya da sorumlusunun bunu reddeden demeci ile yan yana konularak gerçeğin üzeri örtülmekte, gerçeği açığa çıkarmak için uzmanca bir çaba, en azından ciddi bir çaba gösterilmemektedir. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası ve yüksek kurul kararlarına, bilirkişi raporlarına ve idare mahkemesi kararlarına rağmen, bir bakanlık ve bir şirket otel yapmak istiyor diye Taşkışla'nın tarihi niteliğinin tartışılması, gizli bir taraflılıkla gerçeğin üzerini örtmektir. Kaldı ki basına bütün belgelerini verdiğimiz ve açıkladığımız halde, Taşkışla olayında bir gerçek hep gizlenmektedir. Şirket, 49 yıllığına kiraladığı Taşkışla'yı ve 52 bin metre karelik alanı, tümüyle yabancı bir firmaya devretrne yetkisine sahip durumdadır Yani bu şirket, yaklaşık 80 milyar lıralık krediyi kullanacak ve Taşkışla'yı otel haline getirip, yabancı bir firmaya devredebilecektir. Yani bu şirket ne yapımcı kârı ile yetinen bir yapımcı, ne de işletmecidir. Sadece milletin parası ile otel yapıp, yabancı bir firmaya devreden aracı durumundadır. Boğaz'ın Sevda Tepesi, istanbul'un Taşkışlası, dünyanın gözü önünde esir pazarında satılır gibi satılmaktadır. Bu gerçeğin karşısında tarafsız kalınamaz." Marlboro Bizler İstanbul Üniversitesi Hukuk FakühesVnde Gazetenizin 20.1.1989 tarihli nüshasında yer alan "Çıldırtan öğrenimini "ekstern" olarak Telefon Faturası" baslıku yazı sürdüren öğretmen öğrencileriz. Her birimiz yurdumuzun incelenmiştir. Abdürrahim Kaya adına kayıtlı değişik bölgelerinde görev yapmaktayız. Vize ve fînal 218 85 numaralı telefona ait smavlanna girmemiz svasında kontör muayenesinde aralık izin için (mazeret izni) çeşitli 1988 ayında tahakkuk ettirilen zorluklarla karşılaşıyoruz. ücrette herhangi bir hesap Sınav günlerinde, geçmişte hatası olmadığı anlasümıştu. olduğu gibi, izinli saythnamız, Ancak söz konusu faturanın geçmiş dönem tahakkukları ile bu sorunumuzun çözümü karşılaşnrıldığında çok farklıük olacaktır. Böylesi bir kararı büyük bit güven ve umut arz ettiği görüldüğünden, bu konuda gerekli teknik inceleme içinde bekliyoruzSaygüanmızla. yapılmakta olup, islem ISMET ARAS Antakya sonucunda faturada fazla Fazla ücret hesaptan düşürülecek OğrencL, sınav günü izinli olsun DUYURU 1965 KARA HARP OKULU mezunlarını 18 Şubat 1989Cumartesi akşamı aileleriyle birlikte Harbiye Orduevi Balo Salonu'nda bekliyoruz. TERTİP HEYETİ v X Davetiye için muracaat: Harbiye Orduevi 520 56 32 144 11 70 Eşlerimiz İzzet Kuvanlıklı, Tahsin Özer, Kazım Yıldınm, Yaşar Çelik 30.1.1989 tarihinde hiçbir gerekçe ve açıklama yapılmadan işyerlerinden ve evlerinden alınmışlardır. Tüm başvurulara rağmen Emniyet Siyasi Şube niçin alındıklan konusunda bilgi vermekten kaçınmışlır. Eşlerimizin durumundan endişe etmekteyiz. Bu keyfı gözaltı durumuna bir an önce son verilmesini veya eşlerimizle görüştürülmemizin sağlanmasını istiyoruz. Bu antidemokratik gözaltına alışı kamuoyu önünde kınıyoruz. EŞİ: SEMRA KUVANLIKLI, EŞİ: FATMA YILDIRIM, EŞİ: BEHİYE ÖZER, EŞİ: NECLA ÇELİK T.C ÇUMRA KADASTRO MAHKEMESİ Esas No: 1988/13 Davacı Ahmet Çiçek vekili Av. Hüseyin Uğur tarafından davalılar Mehmet Yazar, Harun Doğan, Ali (Aliye) Ersöz aleyhine açılan kadastro tesbitine itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda verilen karar gereğince; davalı Mehmet Yazar'ın açık adresi meçhul olduğundan tebligatın ilanen yapılmasına karar verilmiştir. Davalının duruşmanın bırakıldığı 7.4.1989 günü saat 9.40'da mahkememizde hazır olması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi aksi halde duruşmanın yoklugunda yapılacağı hususu tebliğ olunur 25.1.1989 Basın 4043 İLERİCİDEVRİMCİYURTSEVER DEMOKRAT KAMUOYUNA ÖZGÜRLÜK DUNYASI • Proleterya Partisi ve Tasfiyecilik ı Bayilerde aldınıımı tLAN ESKİŞEHİR 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1988/496 Davacı Mehmet Demirdöver ve Hacer Demirdöver vekilleri Av. Nurettin Artar tarafından davalılar Örner Emir vs. aleyhlerine Eskişehir, A.Söğiitönü köyü, Deveyolu mevkii pafta: 8, parsel: 375'le kayıth taşmmazın şuyuu izalesi hakkında dava açılmış olup davalılar tsmail Durraaz, Erol Şenyüz, Hikmet Karasal, Hülya Gökavdan, Fahriye Onat, Kemal Karakaya, Halil tbrahim Çimen, Mustafa Kazak ve dahili davalı Necdet Çelik'in adresleri bulunamamış olup tebligaıın ilanen tebliğine karar verildiginden: Duruşma 21.3.1989 günü saat 9'a bırakılmıştır. Mezkur günde ibraz etmek istediğiniz vesikalann getirilmesi veya gönderilmesi, duruşmaya gelmediğiniz takdirde kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, ettirmediğiniz takdirde gıyabınızda duruşmalara devam olunacağı H.U.M.K.'nun 509 ve 510'uncu maddeleri gereğince dava düekçesi yerine kaim olmak Uzere ilanen teblig olunur. 27.1.1989 Basın 4O420 İLAN GÖLCÜK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDEN 1987/526 Davacı Türkiye Elektrik Kurumu tarafından davalı Pınar Talk Pudra A.Ş. aleyhine açılan alacak davasında, Davah Pınar Talk Pudra A.Ş.'nin İstanbul Karaköy Tersane Cad. Abdüsellah Sokak No: 16 Kat: 4 adresinden tüm aramalara rağmen bulunamadığından ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiş olmakla, Duruşmanın bırakıldığı 14.3.1989 günü saat 9'da hâkimliğimizde hazır bulunmanız veya bir vekille temsil edilmediğiniz takdirde tahkikat ve yargılamaya yokluğunuzda devam edileceği ve hüküm verileceği ihtar olunur. (HUMK.nun 213377 Mad) Basın 40430 1979 Y1U İCRA PL 467 TEDBİR UYARINCA SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle