25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER olduğudur. Tumuyle yoksul durumda bulunanlar kesinlikle şiddet >olundan çozüm arayışının riskini goze almazlar. Konu. eşeledikçe karışı>or. Monsieur \'erdoux (CChaplin). mahkemede idam kararını dinledikten s >rıra. 'Ben bu cinayetlerı teşkilatlı olarak ışleseydım k'hraman sayılırdım" der. Sa\aş, bu tur bir cinaye. değil midir? Konu, bireysel şiddete geldığine gore, Raskolniko^'un (Dostoye\skı, "Suç ve Ceza") işlediği cina>eti, Monsieur Verdou.Vun cinayetleri ile karşılaştırabilir miyiz? Ra^kolnikov, varlığı gereksiz bir faizci karıyı oldurmekte kendini özgur bulur. Buradaki "ozgür" sozcüğunu, "hakh" sozciığü ile değiştirebiliriz. Başka bir deyışle, "özgurlük" ona bu "hakkı" bağışlamıştır, ustelik öldurduğü kadın, yaşaması hiç de gerekli olmayan bir insandır. Monsieur Verdoux'un öldürdüğu kadınlar ıçın gerçi aynı şeyi söyleyemeyeceğiz, ama onun da "özgürlüğünu" kullandığı besbellidir. Özgürluk gibı yuce bir kavramın cinayete de yol açtığını mı soylemek istiyorum? Bakalım. ben de iyi bilmiyorum, surdürelim konu\u. Dostoyevski üzerine yazdığı o güzel kitapta (Adam Yayıncılık) Berdyaev şöyle diyor: "İki türlu özgurlük vardır; başlangıçtaki özgurlük ile sondaki ozgurluk: Bu iki ozguriuk arasında uzanır insanın izleveceği çıle dolu ıç bölunme yolu. Augustinus da, ilk gunah ö|retisini yatsıyan Pelaginus'un yandaşlarına karşı sa\aşmdalibertas minor(küçük özgurlük) ve libertas major (buyuk ozgürluk)"ten soz etmiştı. Küçuk ozgurluk başlangıç idi, iyıyi seçme özgürluğü idi ve günahın olanaklı olduğunu varsayıyordu; buyük ozgurluk ise, sondu. Tann'daki iyinin içindeki özgurlüktu... Doğrusu, yalnızca bir tur değil, iki tur özgurlük olduğu kesin, birincisi ıyi ile kotu arasında seçme özgürluğü, ikincisi ise, iyinin kendi içinde, akıldışı bir özgürluk ile akıl çerçevesi içindeki özgurlük arasında. Sokrates bunların ikincisini bıliyordu yalnızca, Incil'deki "Gerçeği tanıyacaksınız, gerçek sizi özgür kılacaktır' sözu de buna yüklemde bulunmaktadır" Gerçi araya dinsel bir öge karıştı, ama "iyi" ile "kötu" sa|torenin (ahlâkın). sagtöre isedinin bulgusu olduğuna (çünku lâik ahlâkın temelleri yeni yeni atılmaktadır) gore, bundan tedirgin olmamak gerekir. Çunkü "iyi" ile "kötü" arasında yapılacak seçim, dinli ya da dinsiz olmakla değişmez; çağımızda en çok J.P.Sartre'ın uğraştığı bir "sorumluluk" konusudur bu. Kitapıan şu bölumü de okuyalım: "Insanın saygınlık kazanabilmesi iki tür ozgurluk gerektirir: Biri, gerçeğin seçimindeki ozgurluk; öburüyse, özgürlüğün seçimindeki gerçek. Özgürluk iyi ile gerçek ya da mükemmellikle özdeşleştirilemez: Yapısı gereği özerktir o. Söz konusu olan özgurlüktür, iyi değil. Özgürluğü iyi ile bir tutma, ozgürluğün sonu demektir; zorunlu iyi ise zorunluluğu yuzünden iyi olmaktan çıkar. Ancak biricik gerçek olan özgur iyi, kötünün de özgürluğunu gerektirir" Bundan "özgür o)ma"mn hiç de kolay sayıiamayacağı ortaya çıkmaktadır ve elbet "iyi olma"nın da. Biz gerçekte ne özgüruz, ne de iyi. Dostoyevski'nin uğraştıgı başlıca sorun, insanın kendi özgürlüğünu sınırlaması gerektiği sorunu idi; ona göre, özgurlük insanı suç işlemeye göturıir, başka yol yoktur, sonunda şiddete ve cinayete varılır. Basit cinayetlerin temelinde yatan güç de budur: "Yapar mıyım yaparım!" Gerçekte biz özgurlük duşüncesine, özgür olmadan varmışızdır. Alınyazısı inancı ile ya da geleneklere uyarak yaşamanın yerini, özgür yaşam tutkusu nasıl aldı? Dahası var; canlı dünyasında hangi çizgiden sonra özgürlüğe gerekseme duyulduğunu duşünürsek, ozgürluğün zorunluluk yasaları ile çatıştığına da tanık olacağız demektir. Felsefedeki zorunluluközgürlük karşıtlığj ve elbet buna uygun olarak doğadaki benzeri karşıtlığı öğrenmek bize birçok guçlukler çıkaracaktır. Ama şimdi özgurlük isterken gozden kaçırdığımız guçlük ise, onun getireceği sorumluluktur. Buna katlanmak kolay değildir. Bu yuzden, özgurlük isıenmez gerçekte, isteniyormuş gibi yapılır. Dostoyevski'nin bütün anlatmak istediği buydu. Işte Berdyaev de konuyu böyle işliyor. Leon Troçki, "Edebiyat ve Devrim" adlı kitabmda (Kabalcı Yayınlan) Berdyaev için şöyle diyor: "Berdyaev Tann'ya inanmayanlan, öbür dünyayı düşünmeyenleri burjuva olmakla suçluyor hâJâ. Gülunç!" Montaigne'in şu sözünü de ansıyalım: "özgürlüğe öyle düşkünüm ki, koca Hindistan'ın bir koşesini bana yasak etseler, dünyanın tadı kaçar nerdeyse" Özgurlük moderndir. 24 KASIM 1989 TEŞEKKUR Uç devredeki hastalığıma doğru tanıda bulunarak başarılı bir operasyonla beni sağlığıma kavuşturan Terör, Şiddet, Özgürlîık Üstüne MELİH CEVDET ANDAY Sinema yönetmenlerinin ve sinema yazarlarının Türkiye'de film yasaklanraasına ve film yakılmasına tepkileri kamuoyunu buyuk ölçude etkiledi; oyle ki, Kultür Bakanlığı müsteşar yardımcısı, yakılan filmlerin içeriğine ilişkin bakanlığın bilgisi olmadığını belırtmek zorunda kaidı. Film yasaklamak, kitap yasaklamak sorunu beni hep duşundurmuştür, içinden kolay kolay çıkılamayacak bir sorundur bu bence. Neden derseniz, zararlı olduğu gerekçesi ile yasaklanan bir fümin, >a da bir kitabın, yasakçıya neden zarar vermemiş olduğu sorusu hep \amtsiz kalır. Öyle ya, yasaklayan ya da yasaklayanlar, incelenmek üzere gönderilen filmi gorecek, kitapsa o kitabı okuyacaktır her şeyden önce, demek zararlı bir yapıtın önce bilirkışiyi zarara sokması gerekır. Oysa, "Bu filmi gore\li olarak gordum, bu kitabı gorevli olarak okudum, ey\ah ki ahlâkım bozuldu" diye feryat eden hıçbır inceleyici bilmıyoruz; bunlar hep toplumun ahlâkını korurlar nedense. Bo\le bir adama nasıl inanabilirim! Dahası da var; toplatılan bir şıir kitabım dolayısiyle verildiğım ağır eeza mahkemesince seçilen bir hukuk profesörü bilirkişi, hazırlayacağı rapor için benden yardım istemiştı. Sonuç ne oldu, bilir misiniz? Adam benim komünist propagandası yapmış olduğumu bildirdi raporunda. Ama şıırlerimi okumasına karşın kendisi komünist olmamıştı. Devletin bu turden denetimlere kalkması, korku salma amacına yöneliktir, boylece de "terreur" kavramı içine girer (fr. Buyuk korku, dehşet anlamına). Nitekim gazetemizin, film yakılması ve yasaklanması ile ılgiii soruşturmasını yanıtlayan, sinemamızın ilk ustalarından, değerli dostum Ö.Lutfi Akad şoyle diyordu: "Bugune kadar sansur diye bir olay \ardı, film yakmak bence çok daha \ahim bir şey. Sinemaya de\let terorünün uygulanması" Demek Sayın Akad, film vakma olayını "dehşet verici" olarak goruyor, hem de devlet eliyle uyandınlan bir dehşet. Theodore Adorno, "Dehşetı doğuran şiddettir (uolence)" der. Başka türlüsiı nasıl olabilirdi! Dehşetin olduğu her yerde (doğal âfetler dışında) şiddet vardır ve bunların en korkuncu. devletin yurüttüğu şiddettir. Savın O. Lütfi Akad'ın bu konuya değinmesi çok yerinde oldu. AVRINTI yayınlan arasında yeni basılan "Antropolojik Açıdan Şiddet" adlı kiıapta bu konu derinliğine ıncelenmektedir. David Riches'in hazırladığı kitapta on sosyal antropologun yazısı yer alıyor. David Riches, giriş yazısının bir yerinde şöyle diyor: ''K)mi zaman siddetin ideolojik olanaklan toplumdaki belirlı bireylerce çok açık bir şekilde kavranır. Bunun bir omeği, 19841985'teki, Bntanya madenciler grevi sırasında. bir Anglikan piskoposunun, Britanya'nın belirli yorelerindeki madenci mahallelerinin sosyal ve ekonomik olarak ihma] edilmesinin 'jiddet' sayılması gerektiğinin ılan edilmesidir" David Riches, bunu "devlet şıddetı'4 saymaktadır. Oysa biz. dehşet'in. şiddet'in aşagıdan >ukarı olduğuna inandırılmışızdır ve bunu anarşi (anarchie) diye adlandırmaya yatkınızdır. Bu sözcük, "başsızlık baştanımazlık, düzensizlik" anlamına gelir. imdi, devlet şiddetinin, devletin saldığı dehşetin, anarşı kavramı içindeki yeri çok şaşırtıcı bir bıçime burunüyor demektır. "Baş"tan kaynaklanan duzensizliğin, düzen adına uygulanmış olduğunu nasıl açıklamalı? Yeni bir biİim, etoloji, şiddet olaylarını, biyolojik nedenlerle açıklama yönteminı bemmsemektedir; ama devletin biyolojisi olamayacağma gore } ukandan aşağı "siddetin" bu bilimde bir yeri bulunamaz. Aynca, yoksul sınıf ve katmanların şıddete genellikle başvurmamaları, bu konuda başka bir yeni bilime gerekseme olduğunu düşündurecek gibidir. lsrail'de bir goçmen kenti olan Galile ustüne ilginç bir araştırma yapmış olan E.\1arx'a (Karl Marx değil) gore, devlet yetkililenne karsı şiddete başvuran goçmenlerin çoğunlukla, şiddet stratejilerinin ters tepmesi halinde dayanak alabileceklerı belirli bir refah düzeyine ve kaynaklara sahip olanlar Sn. Prof. Dr. ALİ HAYDAR TAŞPINAR'a, ameliyatımı asiste eden Op. Dr. OSMAN TORTUM, Dr. NURİ BATTAL, Dr. GÖKHAN ÖZÇINAR'a, Anestezi uzmanları Prof. Dr. YILDIZ KÖSE, Dr. ADNAN NOYAN, Dr. ASLI AKKOR ve amelivat hemfiresi OYA KARACAVa, Bedii Gorbon Servisi tüm hemşire ve personeline, ilgilerini gördüğüm Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. VECDET TEZCAN'a ve zor günlerımi paylaşan tüm dostlarıma yürekten teşekkürlerimi sunarım. ELGİZ PAMİR TEŞEKKUR Gecirdiğim ani bir kalp rahatsızlığı sonucunda kaldırıldığım Haydarpaşa Göğus Hastalıkları Hastanesi'nde beni gerçekleştirdikleri bypass ameliyatı ile tekrar sağlığıma kavuşturan, Sn. Doç. Dr. E. ERGİN ERE\ Sn. Dr. ATİLLA KAYAHAN Sn. Dr. HAKKI AYDOĞAN Sn. Dr. SERDAR ÇİMEN Anestezist SEVİM CANİK ıle ARADABIR BEHZAT AY Yazıma başlarken oğretmenlere ve özellikle ulkeyı yönetmeye soyunanlara, 1938 yılında İngıhz tutucu partisi Eğitim Bakanı E. Baldvvin'in "İngiltere Ustune" adlı yapıtındaki şu sözlerini sunuyorum •Öğretmen, bu dünyada her şeyden önce yüzde yuz dürust. yüzde yüz özgur olmalıdır. Yani hükümet ister sağ, ister sol, ister orta olsun, onun istedığıni sandığı şeyleri savunmamalı, öğretmemefidir. Oğretmenm tek amacı, gerçeğı olduğu gibı belirtmek olmalıdır." Yapısal düzenlemeler, toplumsaltutumsal (sosyoekonomik) düzeltmeler elbette ki bütün sorunlarda olduğu gibi eğıtım sorunlarmı kolaylaştıran ana etmenlerdir. Yapısal bozukluklar, toplumsaltutumsal dengesizlıkler oğrencilerin eğitımı önünde büyük engellerdir Bunun içındır kı Pestallozzi, "Yaşamın bataklığı içinde yaşayan insan, insan olmaz" der. Bızım Muzaffer Başoğlu da kırk yıl önce yazdığı "Değişen Dünya" adlı yapıtında aynı konuyu vurgular. Ne var ki eğıtimın bılinçlendirici, canlandırıcı gücünden sonuna değin yararlanmamız da gerekir. Nitekim, yukanda karamsar gibi gözüken sözü söyleyen Pestallozzi de işıni bırakıvermemiş, "En büyük eğıtım gücü sevgidir" diyerek eğıtimin ilk ılkesıni belirtmıştir. Eğitim konusunu üç ana bölümde irdelemek istiyorum: 1 Okul, 2 Bilgı ızlencelerı (ders programları), 3 Öğretmen. 1 Okullar, ülke gereksınımlerı tasarlanarak (planlanarak) açılmalıdır Belli kesimlerin çocukları ıçin Anadolu Liselerı, bir başka kesimin çocukları için siyasal nedenlerle imam hatip liselerı sureklı çoğaltıltrken, en çok gereksınim duyulan mesleklıselerı açılmamakta, çoğaliılmamaktadır. Tarım. vetenner, sağlık, orman, su ürünlerı lıseleri gibı pek çok gerekli okullar çoğaltılmamaktadır. Oysa bu meslek liselerınin çoğaltılmaları sorunlarımız açısından mutlaka gereklıdir. Okullar demokratık yontemle yönetılmelidir. Bu, demokrasinın gereğidir. Demokrasi, yaşanılarak öğrenilen bir olgudur. Öyleyse okullar birer fırsattır. Söylevlerde demokrasinın erdemlerınden soz edılirken, oğrencilerin okul yönetimine katılmasının engellenmesi üzunçtür, gülünçtur. Okullarda başvurulan düzence (disiplin) cezaları çıkar yol değıldir. Dahası sorunları çoğaltıcı bir tutumdur. Singsıng Cezaevi Müdürü Dr. Guluck yıllarca önce "Kurumlarımıza getirılen büyuk çoğunluğun suçlarının nedenlerinden okullan ve öğretmenlerı sorumludur" demiş. Bu acı soz. eğitimcilere ve buyurganlara bilmem ki bir şeyler anlatıyor mu? Katı tutum yerine hoşgörü, yakınlık, sevgt ve anlayısa yer verılmelidir. Yukarda Pestallozzi'nin sözünü alıntılamıştım: "En büyük eğitim gücü sevgidir." EmersorTun sözü ise çok daha ılgınç: "Eğitim, öğrencıye saygıyla baslar" Iş ilkesi dediğimiz, eğitim öğretim ilkesi bugün tamamıyla okullardan kaldırılmıştır. Con Dew ve Kerşeştayner'in savundukları bu ilke bızde İkınci Dunya Savaşı yıllarında en güzel bir biçimde uygulanmıştır. Köy enstitülerınde üreterek öğrenim gören insanlar yetişmiştir. Oralarda atalarımızın bir sözü de gerçekleştirilmiştır "Yemek, emeksız olmaz" Iş eğıtimı, oğrencilerin birçok sorunlarını çözebileceği gibi sorumluluk duygusu kazanmalarını da sağlayacaktır. Öğretimi kolaylaşiıracaktır. Çok ilgmç bir Çın atasözü; "İşıtırım, unuturum; gorurum, anımsarım; yaparım, öğrenırim." Bu sözle yukardaki Turk atasözü her okulun kapısına yazılsa yeridıt. Iş ilkesi. ezberciliğm yerını alarak. eğitim öğretimin veriminı arttırdığı gibı öğrencinın sağlıklı gelışımıne de yarayacaktır. Okullardan atılması gereken tek ılke ezbere dayanan ilkedir • * * 2 Bılgi ızlencelerı (ders programları) yeterli, doyurucu olmalıdır Yok böyle değıise, eğitimciler izlenceleri katı dogmalar olarak düşünmemelidırler. Amaç. öğrencinin yetişmesidir. Eğitimin anlamı zaten davranış değiştırme ve geliştırme sürecidir. Derste olduğu kadar ders dışı eğıtımsel ve ekinsel etkınliklerde doğa. insan, hayvan, barış sevgisi işlenmelidir. Ezbercılik yerine, bilimsel yontemlerle, nedensonuç ilkesine dayanarak öğrenciler düşündürücü. araştırıcı yola ve yöne yöneltilmeli. Dünyamızda her şey, her an süreklı değişmekte, dönüşmekte, gelısmektedır Hele günumüzde değışım ve gelışimler pek çok hızlı olmaktadır. Teknolojinin. ıletışim araçlarının hızla geliştıği günumüzde, izlenceler bu gelışıme uymalıdır. izlenceler gelişıme yetişemiyorsa, eklemelerle, özellikle ders dışı etkinliklerle açığı kapatmak gerekir Yaratıcılığa. eleştirel düşünceye yönlendırılmelidir öğrenciler. Ders izlenceleri kesinlikle siyasal kaygılarla değil, yaşamsal gereksinmeler göz onüne alınarak hazırlanmalıdır. • * * • Yatıranlar ve Iıı«ıııa Yatınııı Hızla gelişmekte olan Baiı teknik ve teknolojisinin seviyesine erişmek için bir başlangıç noktası tespit edip bu noktaya hızla varmak ve bu inisyal noktadan itibaren daha büyük bir hızla araştırmageliştirme yaparak gelişme hızımızı Batınınkine ayarlayabilmek gerekir. totları, makine ve ekipman, montaj metotları, hammadde, ara mamul, ulaşım, pazarlama ve satış hizmetlerinin yapım şekillerinin seçimıne yöneliktir. Ancak her yatırımda önde gelen oğe insandır. Hızla gelişmekte olan Batı teknik ve teknolojisinin seviyesine erişmek için bir başlangıç noktası tespit edip bu noktaya hızla varmak ve bu inısyai noktadan itibaren daha büyük bir hızla araştırmageliştirme yaparak gelişme hızımızı Batınınkine ayarlayabilmek gerekir. Bunun için makro olduğu kadar mikro seviyede genel ve özel karakterlerde birer "insana yatırım planı" yapmak şarttır. Bir tarafta yapılacak iş vardır. Diğer tarafta bu işin yapılmasında her seviyede çalışacak uzmanlar mevcuttur. Aynca bu uzmanlan kendi seviyelerinde yönetecek yöneticilere gerek vardır. Yöneticiler, yönetim düzeylerine gore kısmen uzmanlık, kısmen yöneticilik yapacaklardır. Alt ve orta kademede yöneticilerde teknik uzmanlık, görevin ifasında ağır basar. Takım tezgâhlarından anlayamayan bir yöneticinin bir "talaş kaldırma atölyesi" şefi olması düşünülemez. Bu kişinin yönetici olduğu kadar. yönettiği işte uzman ve aynca eğitimci veya en azından eğitici olabilmesi gerekir. Yönet:m seviyesi yukseldikçe uzmanlığın ağırlığı azalır. Görev büyük ölçiıde iş yaptırma tekniklerine dönüşur. Burada analiz, sentez, de(Arkast 19. Sayfada) Eğitimden Öğretmenlere Sn. Başhekim MÜRŞİT KORYAK ve hastane personeline teşekkürü borç bilirim. tLHAJN AŞAN Dr. ÜZEYİR GARİH Clkelerin olduğu gibi, kamu \e ozel muesseselerin de gelişmesi, buyumcsi için yatırım >apmak en başta gelen. duşunulen, planlanan bir husustur. Bu yatırımları yönlendırmek. planlamak \e gerçekleştirmek için devlet \e\a muesseseler içinde yatırım ve planlama teşkilatları kurulur. Dar veya geniş anlamda araştırmalar, fizibilite etutleri yapılır. Bu etutlerde, yatırımın >apı!acağı yorenin, ham ve ara madde üretim sahalarına yakın olması kadar, emekçi ve alıcı medyalara vakın olması, bunlara uygun bir ulaşım şebekcsiyle bağlı bulunması aranır. Ara Mra gerice bir yörenin geliştinlme^i için ulaşım iletışim ve emekçi alıcı medyalara \akınlığın mevcut olmaması bazı "teşvık"lerle telafi veya kompanse edilmeye çalışılır. Çoğu zaman da bu tesvikler sozu edilen handikapları yeterince karşılavamadıkları için bahis mevzuu gerice yörelere yatırım yapacak hevesli yatırımcı bulunmaz. Bu çaresizlik içinde bu yörelere yatırım gorevi kötu bir işletmeci, sanayıci, işadamı olan devlete duşer. Devlet yatırımlan da eninde sonunda bu yörelerde zarar eder. Bu zarar yorenin kalkınması gereği bahanesine atfedilirse de esas sebep devletin iktisadi kuruluşlan yonetmesindeki normal burokratik aksaklıklardır. O>sa kı o yorelerde verilecek "teşvik"!erin hesabı, o vöredeki sıkıntı ve mahrumiyetlerin hakiki değerini bir oranda fazlası ile kaışılayacak şekilde yapılırsa ozel sekıorun buraya akın etmesi işten bile olmayacaktır. Hür teşebbusun dinamizmi, hesaplanmış ve hakkı v^rılmiş "teşvik" kompansasyonu ile kısa zamanda kâra geçilmesini sağlayacaktır. Bu şekilde ona vadede, yatırım yapmış müesse«.enın yanı sıra yöre de kalkınacaktır. Yaıırmıların planlanması sırasında yapılan etutler, araştırmalar, seyahatler ve tüm hesaplar \e masraflar genellikle buyuk oranda proses, prosese uygun arazi, bina, bina inşa me IFMC ETKİNLİKLERİ 25 Kasım 1989 Saat 15.00 "Kabuk Değiştiren Yeşilçam" Şener Şen Yavuz Turgul 2 Arahk 1989 Saat 15.00 5S" "Demokrasi ve İnsan Hakları" Emil Galıp Sandalcı Ufuk Uras 9 Aralık 1989 Saat 15.00 "Türkiye'nin Siyasal Gündemi" Toktamış Ateş 16 Aralık 1989 Saat 15.00 "1990'larda Türkiye Ekonomisinin Gelişim Perspektifi" Taner Berksoy 23 Arahk 1989 Saat 15.00 "İktisat Bilimini Bilmeyen Bir Vatandaşın Türkiye'nin Bugünkü İktisadi Yapısı Hakkındaki Düşünceleri" Azız Nesin 1 Arahk 1989 Saat 10.00 17.00 İstanbul Sheraton Otelı Merhaba Salonu "1990'lara Girerken Mali Sektörün Yapısal Dönüşüm Sorunları" Panel Girış Ücretsizdır. IÜ IKTISAT FAKULTESI MEZUNLAR1 CEMİYETİ Cumhunye! Cad 27/6 Taksım Tel 150 50 34. 150 16 42 MALTEPE HUKUKÇULAR VE İDARECİLER SİTESİ İLE İLGİLİ SON ÇAĞRI Kartal Mahtepe'de nefis deniz manzaralı, hava kirlenmesı olmayacak şekilde çam korusu yakınında arsamızdakı miman yerleştırme son şeklını almış, ek 38 ortaklık yer saptanmıştır. imar durumu hazır olup yakında inşaata başlanabilecektır. Daha önceki ilanlarımızda da belirttığimiz bu yerde 10.OO0.0O0.TL peşin 28.600.000. TL (Toplam (38.600.000. TL) 20 ay vadeli ödeme ile; Konut sorununuzu konforlu ve yeşil alanlı bir daire ıle çözmekle kalmayıp, her türlu gereksinımi karşılayan tesısleri ile (Acıbadem Hukukçular ve idarecıler Sıtesı ömeğı) güzel bir sosyal çevrede oturma olanağı bulacaksınız. Hukukçu ve yönetıcılerin başvuruda gecıkmemesini önerıriz. S.S. MALTEPE ILKE KONUT YAPI KOOPERATİFİ'NİN Hesap Numaraları: T.C. Zıraat Bankası Kadıköy Şb 2210 HALKBANKASI Usküdar Şb. 17057 Görüşülecek kişiler ve adres Av. Dr. Metin ŞEKERCİOĞLU Oğr. Serpil ŞEKERCİOĞLU Av. Dursun Ali AYDIN Av. Hüseyin LAÇİN Öğr. Coşkun AYDIN TELEFONLAR: 340 22 23 361 28 41 Acıbadem Hukukçular sitesi Çarşı Bloku No: 28 KADIKÖY / İST. Aynca Bağdat Caddesı 476/1 3 Öğretmenler. bahçıvanın iyi urün elde edebilmesi ıçin çalıştığı toprağı ıyi tanıması, toprağına göre tohumunu ekmesi ve bakımını ayarlaması nasıl gerekıyorsa. öğrencileri çeşıtlı yonlerıyle tanımalan gerekir Bedenselruhsal sağlıklarından tutun da bireysel ayrıiıklarına ve öğrencinin kendi yetenekleri arasındaki ayrımlara değin .. Çunkü eğitimin amacı, bireyleri yetenek ve yönsemelen doğrultusunda geliştırmektır. Öğretmenler, AtatürKün, T. Fıkret'ten alıntılar yaparak kendılerine verdıği öğutü asla unutmamalıdırlar: "Hıçbir zaman hatırınızdan cıkmasın ki cumhuriyet sızden iikri hür, vicdanı hür, ır1 fanı hür nesıller ister." T.C. KARS 2. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ HÜKÜM ÖZETİ ESAS NO: 1983/669 KARAR NO: 1988/947 HÂKİM: Tevfik Özdemir 21181 Z. KÂTİBİ: Fuat Gümüş SANIK KİMLtĞl: Süleyman Topkaya, Tahir ve Tevrat oğlu 1950 D.'lu Arpaçay Akyaka ilçesi nüfusuna kayıtlı Sanık hakkında tatbik olunan kanuni maddeler, raetni ve hükiim: TCK 491/3. 522. raaddeleri ile saruğın 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmış olduğu bu hususta verilen mahkememizin 1988/947 karar sayılı kararı, sanığın tüm aramalara rağmen bulunamadığından 7201. sayılı yasa ve müteakip maddeler uyarınca kararın Türkiye'de yayımlanan bir gazetede yayımlanarak ilanen tebliğine, ilan tarihinden 15 gün sonra karann kesinleşmiş sayılacağı kanun yolları açık olmak üzere ilanen tebliğine 25.10.1989 KANAOA LSC Language Studies Canada Montreal. Toronto ve Vencouver'da İNGİLİZCE VE FRANSIZCA lümâli câd.Wülevman Nazıf sk 56/4 Osmanbey/lstanbul 131 17 2 İNGİLİZCE'Yİ 6 AYDA KONUŞALM. Tel: 347 80 58 1979 YILI ICRA PL 467 TEDBIR UYARINCA SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle